Ana Sayfa Blog Sayfa 847

Mahkeme Manisa’da insan sağlığından yana karar verdi: Atık tesisinin yürütmesi durduruldu

Manisa Büyükşehir Belediyesi tarafından Caferbey‘de yapılmak istenen katı atık depolama tesisinin, insan ve çevre sağlığı açısından telafisi güç zararlar meydana getireceği nedeniyle 2577 sayılı kanunun 27’inci maddesi uyarınca yürütmesi durduruldu. 

Mahkeme tarafından verilen kararda katı atık tesisinde olduğu söylenen kamu yararının çevre ve insan sağlığına yönelik risk içermesi sebebiyle olumsuz etkilerinin baskın geldiğini işaret ederek yapılmamasında daha çok kamu yararı olduğu kanaatine varıldığı aktarıldı.

Köylüler 14 yıldır mücadele ediyor

Caferbeyliler söz konusu çöp tesisine hem mera alanlarını etkileyeceği hem de sularını kirleteceği nedeniyle 2008’den beri karşı çıkıyorlardı. Köylüler Kasım 2021’de iş makinelerinin alana girişini engellemek için de günlerce nöbet tutmuşlardı.

Dün verilen kararda bilirkişi raporuna işaret edilerek kurulması planlanan tesisin yer seçiminin “İçme suyu temin edilen akifer ve kaynakların koruma alanlarının belirlenmesi hakkında tebliğ hükümlerine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır” değerlendirmesine yer verildi.

Yönetmeliğe aykırı

Ayrıca mahkeme kararında yerleşim yerine ve su kaynağına çok yakın mesafede bulunan, koku yayma ve su kirletme tehlikesi yönünden sakıncasının bulunmadığı sabit olmayan, çevre ve insan sağlığına zarar verme riski bulunan bir yerin katı atık aktarım istasyonu için seçilmesinin Atık Yönetimi Yönetmeliği’nin 5’inci maddesinde belirtilen kriterlere aykırı olduğu sonucuna varıldığı ifade edildi. 

Mahkeme katı atık tesisinin çevre ve insan sağlığına zarar verme, su kaynaklarını kirletmeyle birlikte zirai faaliyeti olumsuz etkileme riski taşıdığını belirtti. 

Ne olmuştu?

Caferbeyliler söz konusu çöp tesisine hem mera alanlarını etkileyeceği hem de sularını kirleteceği nedeniyle uzun bir süredir karşı çıkıyorlardı.

Manisa Büyükşehir Belediyesi’nin çöp tesisi projesine karşı direnen köylüler hakkında da 24 Şubat’ta dava açılmıştı.

25 Mayıs’ta da çöp tesisine karşı direnen Caferbeyliler hakkında açılan davanın ikinci duruşması görülmüş, köylülerin avukatı, davada verilecek ara kararın zaten önceden verildiğini ve bunun fark edilmesi üzerine reddi hakim talebinde bulunduklarını belirtmişti. 

Köylüler Kasım 2021’de iş makinelerinin alana girişini engellemek için de günlerce nöbet tutmuşlardı.

Çok sıcak ne kadar sıcak?

Araştırmanın yazarlarından W. Larry  Kenney‘in kaleme aldığı bu makale, Yeşil Gazete tarafından (derlenerek) çevrilmiştir.

*

İklim değiştikçe aşırı sıcak dalgaları şiddetleniyor, daha uzun sürüyor, daha sık hale geliyor. Peki hava kaç derece olunca normal günlük aktivite için, hatta genç, sağlıklı yetişkinler için bile çok sıcak olur?

Cevap, termometrede görülen sıcaklığın ötesine geçiyor; çünkü bu aynı zamanda nem ile de ilgili.

Bir araştırma, ikisinin kombinasyonunun bilim insanlarının daha önce inandığından çok daha hızlı şekilde tehlikeli olabileceğini gösteriyor.

Bilim insanları ve gözlemciler, “ıslak termometre sıcaklığı” olarak adlandırılan yüksek nem ile birleşen aşırı sıcağın artan sıklığı konusunda alarma geçmiş durumda.

Mayıs ve Haziran 2022’de Güney Asya‘yı kavuran sıcak dalgaları sırasında, , Pakistan Jacobabad kentinde 33, 6 derece ile rekor ıslak termometre sıcaklığı kaydedildi ve Delhi‘de bu da aşıldı: Bu, insanın nemli ısıya uyumunun teorik üst sınırına yakındı.

2010’da yayınlanan bir araştırma; yüzde 100 nemde 35 derece ve yüzde 50 nemde 46 derece ıslak termometre sıcaklığının, insan vücudunun artık soğutamayacağı üst güvenlik sınırı olacağını tahmin ediyordu. Bu sınırdan sonra sabit bir sıcaklığını korumak için vücut yüzeyindeki teri buharlaştırarak kendini soğutamıyordu.

Yakın zamana kadar bu sınır, laboratuvar ortamlarında insanlar üzerinde test edilmiş değildi. Yeni testlerin sonuçları ise endişelenmek için daha da büyük bir neden sunuyor.

Araştırmacılar, “Çok sıcak ne kadar sıcak?” sorusuna cevap vermek için kontrollü bir ortamda ısı streslerini gözlemlemek üzere genç, sağlıklı erkek ve kadınları Penn State Üniversitesi‘ndeki Noll Laboratuvarı‘na götürdü.

Bu deney, hangi sıcaklık ve nem kombinasyonlarının en sağlıklı insanlar için bile zararlı olmaya başlayabileceğine dair fikir veriyor.

Her katılımcı, vücut sıcaklıklarını izleyen küçük bir telemetri hapı yuttu.
Daha sonra, yemek pişirme, yemek yeme gibi günlük yaşamın minimum aktiviteleriyle hareket edebilecekleri bir odada izlendiler. Araştırmacılar, odadaki sıcaklığı veya nemi yavaşça artırdı ve deneğin vücut sıcaklığı yükselmeye başladığında gözlem yaptı.

Kişinin vücut sıcaklığının yükselmeye başladığı bu sıcaklık ve nem kombinasyonuna “kritik çevresel sınır” deniyor.

Bu sınırın altında vücut, zaman içinde nispeten sabit bir sıcaklığı koruyabiliyor. Bu sınırların üzerinde ise sıcaklık sürekli olarak yükseliyor ve uzun süreli maruziyetlerde ısıya bağlı hastalık riski artıyor.

Vücut aşırı ısındığında, kalbin ısıyı dağıtmak için cilde kan akışını pompalamak için daha fazla çalışması gerekir ve terlemek de bu vücut sıvılarını azaltır. uzun süreli maruz kalma en ciddi durumda, acil ve hızlı soğutma tedavisi gerektiren ve yaşamı tehdit eden sıcak çarpmasına neden olabilir.

Deneyde, üst çevresel sınırın teorik olarak belirlenen 35 C’den bile daha düşük olduğu bulundu.

Deneye göre üst sınır, yüzde 100 nemde 31 derece ve yüzde 60 nemde 38 derece.

Dünyanın dört bir yanındaki mevcut sıcak dalgaları, bu sınırları aşmıyorsa da yaklaşıyor.

Sıcak ve kuru ortamlarda kritik çevresel sınırlar, ıslak termometre sıcaklıkları tarafından tanımlanamaz, çünkü vücudun ürettiği terin neredeyse tamamı buharlaşır ve bu da vücudu soğutur. Bununla birlikte, insanların terleyebileceği miktar sınırlıdır ve ayrıca daha yüksek hava sıcaklıklarından daha fazla ısı elde ederiz.

Bu sınırın yalnızca vücut sıcaklığınızın aşırı yükselmesini önlemeye dayandığını unutulmamalı. Daha düşük sıcaklıklar ve nem de, kalp ve diğer vücut sistemleri üzerinde stres oluşturabilir.

Bu sınırın aşılması da kesin olarak en kötü duruma yol açmaz, ama uzun süreli maruz kalma, yaşlılar ve kronik hastalıkları olanlar gibi hassas kişiler için korkunç hale gelebilir.

Sağlıklı yaşlanan İnsanlar sağlıklı yaşlanmış olsalar bile yaş aldıkça ısıya daha az dayanıklı hale gelir.Kalp hastalığı, solunum sorunları ve diğer sağlık sorunlarının yanı sıra bazı ilaçların artan prevalansına ek olarak sıcak daha da riske sokabilir.

65 yaş üstü insanlar, sıcak dalgasındaki can kayıplarının yaklaşık yüzde 80-90’ını oluşturuyor.

Yüksek sıcaklıkta dehidre olmamak kısa süreler için bile olsa serinlemek için soğuk alanlarda bulunmak önemlidir.

ABD’de daha fazla şehir, insanların sıcaktan kaçmasına yardımcı olmak için soğutma merkezlerini genişletiyor. Fakat soğutma imkanı olmadan bu tehlikeli koşulları yaşayacak birçok insan olacak.

Klimaya erişimi olanlar yüksek enerji maliyeti, sıcak dalgaları veya orman yangınları sırasında yaşanan büyük ölçekli elektrik kesintileri nedeniyle klimayı açmayabilir.

Afrika‘daki ısı stresine odaklanan yakın tarihli bir araştırma, Afrika’nın tropikal ve kıyı bölgeleri daha nemli hale geldiğinden, gelecekteki iklimlerin “bataklık soğutucuları” gibi düşük maliyetli soğutma sistemlerinin kullanımına bile elverişli olmayacağını ortaya koydu.

Klimalardan çok daha az enerji gerektiren bu cihazlar, hava sıcaklığını düşürmek için havayı serin, ıslak bir ped üzerinde yeniden dolaştırmak için bir fan kullanır, ancak 21 C’nin üzerindeki ıslak termometre sıcaklıklarında etkisiz hale gelirler.

Tüm bunlar, iklim değişikliğinin sadece gelecek için bir sorun olmadığını gösteren kanıtların arttığını gösteriyor: Bu insanlığın şu anda karşı karşıya olduğu ve kafa kafaya mücadele etmesi gereken bir durum.

Suikaste uğrayan eski Japonya Başbakanı Shinzo Abe hayatını kaybetti

Japonya‘nın eski başbakanı Shinzo Abe, ülkenin batısında Kyoto yakınlarındaki Nara şehrinde bir konuşma yaptığı sırada silahlı bir saldırgan tarafından vuruldu. Hemen hastaneye kaldırılan 67 yaşındaki Abe, müdahalelere rağmen hayatını kaybetti.

Abe, sabah saatlerinde konuşma yaptığı tren istasyonu önünde arkadan vurulmuş, hastaneye kaldırılmıştı. Hastanede durumu kritik ilerleyen Abe’nin kurtarılamadığı belirtildi. Saldırgan ise  olay yerinde güvenlik güçleri tarafından yakalanıp gözaltına alındı. Saldırganın Japon Deniz Öz Savunma Kuvvetleri’nde üç yıl boyunca görev almış eski bir asker olan Tetsuya Yamagami olduğu açıklandı.

Kabine acil toplantıya çağırıldı

Japon Yangın ve Afet Yönetim Ajansı, Abe’nin sağ boynuna ve sol göğsüne kurşun yarası aldığını belirtti. Abe, ilk müdahelenin ardından bir tıbbi tahliye helikopteri Nara Tıp Üniversitesi Hastanesi‘ne götürülmüştü. 

Japonya Başbakanı Fumio Kishida, tüm kabine üyelerini Tokyo’ya çağırdı.

Sosyal medyaya yansıyan görüntüler, 67 yaşındaki Abe’nin vurularak yere yığıldığını gösteriyor.

Devlet medyası NHK’nın paylaştığı görüntülerde Abe’nin bir tren istasyonu önünde konuşma yaptığı sırada iki el ateş edildiği, güvenlik güçlerinin hemen ardından saldırganı yerde yakaladığı görülüyor.

Saldırının motivasyonunun ne olduğu ise henüz bilinmiyor.

Japonya’nın en uzun süre görev yapan eski başbakanı Shinzo Abe, vurulduğu sırada Nara‘daki bir seçim kampanyası etkinliğinde konuşuyor ve seçmenleri pazar günü yapılacak parlamento seçimlerinde partisini desteklemeye çağırıyordu.

Japon yetkililer, olayın ardından tüm seçim kampanyalarının geçici olarak askıya alındığını açıkladı.

Abe 2006-2007 yılları arasında ve sonrasında 2012’den 2020’ye kadar Japonya başbakanlığı görevini yürütmüştü.

Dünya ülkelerinden de suikaste yönelik tepkiler sürüyor.

G20 Zirvesi için Bali’de bulunan ABD Dışişleri Bakanı Antony J. Blinken, suikastin hemen ardından Shinzo Abe için “derin üzüntü ve derin endişe” duyduğunu söyleyerek, “Düşüncelerimiz, dualarımız onunla, ailesiyle, Japonya halkıyla” dedi.

Güney Kore dışişleri bakanı Park Jin de zirvede Japon dışişleri bakanı Yoshimasa Hayashi‘yi teselli etmiş; Abe’nin vurulmasını “çok şok edici bir haber” olarak nitelendirerek tamamen iyileşmesini umduğunu söylemişti.

Tayvan lideri Tsai Ing-wen de Abe ile yakın arkadaş olduklarını hatırlatarak Abe’nin Tayvan’ı yıllarca desteklediğini söyledi.

Japonya bireysel silahlanmanın en sıkı yönetildiği ülkelerden biri.

Ülkenin Ulusal Polis Teşkilatı istatistiklerine göre, 2021’de Japonya’da ölüm, yaralanma veya maddi hasara neden olan yalnızca 10 silahlı saldırı yaşandı. Silahla ilgili olaylardan sadece bir kişi öldü, dört kişi yaralandı.

Tehdit altındaki resiflere beklenmedik destek: Yunus dışkısı

Gübrenin ekili alanları gübrelemesi gibi, yunus dışkısının da içeriğindeki “besinler” ile tehlike altındaki mercan resiflerinin güçlenmesine ve daha dayanıklı hale gelmesine yardımcı olduğu anlaşıldı. 

“Dönücü yunuslar” ( Stenella longirostris ) oyuncu yapıları ve  yüksek zekaları ile ünlü küçük bir yunus türü. Dünya üstündeki tüm tropikal sularda açık denizde görülen yunus, sudan dışarı sıçradıklarında kendi boy eksenleri çevresinde dönerek yaptıkları akrobatik hareketlerle tanınıyor. Ancak, yeni araştırmaya göre, çok özel bir dışkıya sahip olmakla da övünebilirler.

Journal of Zoology‘de yayımlanan çalışma, yunusların Maldivler ve Chagos Takımadaları‘ndaki tehdit altındaki mercan resiflerine çok ihtiyaç duyduğu bazı destekleri verdiğini ortaya çıkardı: Yunuslar günlük yolculukları sırasında sığ lagünlerde dışkılayarak bölgeye temel bir besin maddesi olan nitrojeni sağlıyor. Bu da resiflerin üretkenliğini ve esnekliğini artırmaya yardımcı oluyor; gezegenin ısınan okyanuslarının giderek artan istenmeyen koşullarıyla başa çıkmalarına yardımcı oluyor.

İki tür de tehlike altında

ZSL Zooloji Enstitüsü‘nün baş yazarı ve deniz araştırma görevlisi Dr. Tom B.  Letessier, “Bu yunuslar sığ atol lagünlerinde tuvalet ihtiyaçlarını gidererek mercanlar için hayati bir besin kaynağı sağlıyor, bu da bu resiflere destek olmak için yunusları korumanın önemine işaret ediyor” diyor 

İnce bir buruna sahip dönücü yunuslar,  yaklaşık 2 metre  uzunluğa kadar büyüyebiliyor. Beyaz karınlı koyu gri renkte olan hayvanlar, Tayland yakınları, Orta Amerika‘nın Pasifik kıyısı ve Hawaii adaları çevresi gibi dünyanın dört bir yanındaki ılık okyanus sularında yaşıyor. 

Tür, IUCN kırmızı listesinde tehlike altında olarak sınıflandırılmasa da balık ağlarına dolanması başta olmak üzere, deniz enkazları, gemilerden yayılan gürültü kirliliği veya doğrudan etkiler yoluyla insan faaliyetinin neden olduğu habitat bozulmasından kaynaklanan baskılarla karşı karşıya. 

Ekip, araştırma için yunusların aktivitelerinin görsel gözlemlerini su altı kayıtları ile birlikte kullandı. Bazı veriler de kısmen amatör balina gözlemcilerinden alındı. Elde edilen verilere göre, ekip mercan bölgesinde yaklaşık 105 yunusun yaşadığını tahmin ediyor.

Her yıl 288 kg. azot sağlıyorlar

Çalışmada, yunusların sabah saatlerinde bölgenin halka şeklindeki mercan resiflerinde oluşan atol lagünlerine girdiği, burada gece boyunca daha derin okyanusta avlanmak için dışarı çıkmadan önce günün yaklaşık yarısını dinlenerek ve oyun oynayarak geçirdiği tespit edildi. 

Çalışmayı yürüten bilim insanları, yunusların her yıl lagünlere yaklaşık 288 kg azot salgıladığını ve ekosisteme sürekli olarak temel bir besin kaynağı sağladığını tahmin ediyor. Bu azotun mümkün kıldığı üretkenlik artışı, resifin besin maddelerine çok daha iyi erişmesini sağlayan mercanların daha hızlı büyümesini ve dış baskılara karşı dayanıklılıklarını artırmalarını sağlıyor. 

Dr Letessier “Yunusların davranışının çevredeki resiflerin sağlığını koruyabileceği muhtemelen önemli bir mekanizma bulmuş olmak heyecan verici” diyor: “Bu çalışma, yeni bölgesel bilimsel deniz memelileri projemizin bir parçası olarak keşfedeceğimiz daha büyük bir bulmacanın sadece ilk parçası.”

Mercan resifleri, temel deniz ekosistemleri. İnanılmaz miktarda yaşamı besliyor ve barındırıyorlar; dünya çapında 6 milyon insan da geçimini doğrudan mercanlardan sağlıyor. Ayrıca kıyıları erozyona karşı koruyarak fırtınalara karşı fiziksel bir bariyer oluşturuyorlar. 

Bu, özellikle yerel halkın hayatta kalmak için büyük ölçüde mercan resiflerine güvendiği Maldivler için geçerli. Mevcut iklim krizinin büyük ağarma olaylarına neden olarak mercanlar üzerinde oluşturduğu risk, onları özellikle savunmasız bırakıyor. Bulgular, yunusların günlük yaşamlarının bu resiflere ve onlara güvenen topluluklara bir ölçüde umut verebileceğini gösteriyor.

 

 

TMMOB: İliç’te sağlığı yok sayan sömürge altın madenleri derhal kapatılsın

Erzincan’ın İliç ilçesi, Çöpler Köyü mevkiinde, Anagold Madencilik tarafından işletilen altın madeninde, siyanür solüsyon bulunan boruda oluşan yırtılma nedeniyle meydana gelen ekolojik felaket sonrasında, TMMOB tarafından oluşturulan bir heyet, dün olayın gerçekleştiği maden sahasında bir basın açıklaması yaptı.

TMMOB İliç’teki madenciliği “sömürge madenciliği” olarak nitelendirdi.

Heyette TMMOB Yürütme Kurulu Üyesi Hüsnü Meydan, TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül, Ziraat Mühendisler Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Tunceli İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Uğur Bayrak, İl Koordinasyon Kurulu Temsilcileri Haydar Evcin (Ziraat MO), Hüseyin Aslan (Kimya MO) ve TMMOB Teknik Görevli Eren Şahiner (Jeoloji MO) yer aldı.

‘Göstermelik cezalar denetim ve hukuk sisteminin ne denli tükenmiş olduğunu gözler önüne serdi’

Çöpler Altın Madeni’nde siyanür solüsyon bulunan borunun yırtılması sonucu 21 Haziran’da 20m3 siyanür sızıntısı yaşanmıştı. Erzincan Valiliği, olayın üzerinden üç geçtikten sonra açıklama yaparak sızıntıyı duyurmuştu.

Çevre, Şehircilik veİklim Değişikliği Bakanlığı tarafından ise olaydan dört gün sonra açıklama yapılmış, denetim ekiplerinin bölgeye gönderildiği ve firmaya en üst sınırdan ceza kesildiğini açıklamıştı.

Ancak Anagold Madencilik’in maden tesisindeki faaliyetleri olaydan altı gün sonra ancak durdurulmuştu. Söz konusu devlet kurumlarından yapılan açıklamaları TMMOB heyeti şu sözlerle eleştirdi:

“Yetkililerin sızıntı haberi ilk duyulduğunda olayı reddetmesi ve ardından geç de olsa göstermelik cezaların verilmesi ülkemizdeki denetim ve hukuk sisteminin ne denli tükenmiş olduğunu gözler önüne sermiştir.”

TMMOB tarafından yapılan açıklamada “Yurttaşlarımızın çığlığı olmuş olmasaydı, yaşanan facianın üzeri örtülecek ve hiçbir şey olmamış gibi yeni faciaların zemini hazırlanmaya devam edilecekti. İliç siyanür sızıntısı faciası ve ardından gelişen kamuoyu tepkisi göstermiştir ki, ülkemizin her bir karışına halktan başka sahip çıkacak herhangi bir güç, TMMOB ve çevreye duyarlı demokratik kitle örgütlerinden başka toplum yararını ve kamu çıkarını gözeten bir kurum kalmamıştır” denildi.

İliç’teki felaket için ÇED Olumlu Kararları, kapasite artışları…

Heyet adına TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül tarafından okunan açıklamada Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş tarafından işletilen ve 2008’den itibaren faaliyetlerini sürdüren aynı madende yıllar içerisinde gerçekleşen kapasite artışı ve yeni tesislere ek olarak 2021’de bir kez daha kapasite artışına gidilmesinin planlandığı ve Ekim 2021’de Bakanlık tarafından kapasite artışı ve ek tesislere ilişkin projeye ÇED Olumlu kararı verildiği de hatırlatıldı.

TMMOB, Bakanlığın vermiş olduğu “ÇED Olumlu Kararı”nın iptali için de dava açmıştı.

TMMOB’nin dava dilekçesinde; uluslararası anlaşmalar ve Anayasa ile güvence altına alınmış temel haklara, Anayasa’nın 17., 43., 44., 45. 56., 63., 169. ve 170. maddelerine, 2872 sayılı Çevre Kanunu, 6831 sayılı Orman Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 4342 sayılı Mera Kanunu, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, 5488 sayılı Tarım Kanunu, ilgili yönetmelikler, uluslararası sözleşmeler ve sair mevzuat ile öngörülen yükümlülüklere, bilimsel gerekler ve teknik esaslar ile kamu yararına aykırılık taşıdığından söz konusu kararın iptali istenmişti.

‘Maden, tarım, orman ve mera alanlarının yok olmasına neden oldu’

TBMMOB tarafından İliç’te yapılan açıklamada, dava konusu projenin bulunduğu alanın, orman arazisi, mera arazisi, tarım arazilerini kapsadığı belirtilerek şu ifadelere yer verildi: 

“Çöpler Kompleks Madeni projesi faaliyette bulunduğu ilk günden bu yana orman alanlarının, mera alanlarının ve tarım topraklarının yok olmasına neden olmaktadır. Proje, yeraltı su kaynaklarının ve yeraltı sularının besleme alanını oluşturduğu Fırat Nehri‘nin, bu bakımdan nehrin yayılım alanlarının, bölgedeki tarımsal üretimin ve hayvancılığın, neticeten bölgedeki ekolojik dengenin ve bir bütün olarak canlı yaşamı ile çevresel değerlerin telafisi imkansız zararlara, çok ağır tahribata uğramasına neden olmuştur.”

Geri dönüşü olmayan çevre felaketleri

Projenin etkilerinin yalnızca proje alanındaki tarım arazileri ile sınırlı olmadığının, çok daha geniş alanlardaki tarım arazilerinin zarar görmesine yol açacağının da bir gerçek olduğunun altının çizildiği açıklamada, “Madencilik faaliyetinde altın çıkarılırken, yer altında bulunan diğer ağır metaller de yerüstüne çıkarılır. Söz konusu işletmede, hidroklorik asit (HCI) ile mineraller çözüldükten sonra sadece altın ve gümüş alınıp, topraktaki toksit ağır metalleri içeren atıklar atık barajında depolanmaktadır” denildi ve eklendi:

“Atık havuzlarında yaşanan sızıntılarda geri dönüşü olmayan çevre felaketlerinin nedeni, siyanür ile birlikte, kurşun, kadmiyum, çinko, bakır ve cıva gibi toksik ağır metallerin de doğaya karışmasıdır. Siyanürlü maden işletmeciliğine dayanan madencilik faaliyetlerinin yarattığı en büyük tahribat alanlarından biri atık maden barajı kazalarıdır. Yapılan çalışmalar dünyada son 30 yılda 100’e yakın ciddi atık maden barajı kazası yaşandığını ortaya koymaktadır. Yine madencilik faaliyetlerinde kullanılan siyanür ve ortaya çıkan diğer ağır metallerden kaynaklanan çevresel tahribat; faaliyetlerde kullanılan tehlikeli kimyasalların taşınması esnasında yaşanan kazalar; işletme içi kaza ve sızıntılar; atık barajlarında yaşanan taşma yahut sızıntılarla ortaya çıkmaktadır.”

İliç’te 2018’de de çevre felaketi yaşanmıştı

Açıklamada ayrıca İliç’te, 2018’de madene sülfürik asit taşıyan tankerin ilçe merkezinde devrilmesi sonucu tehlikeli kimyasalın civarda ve sularda yarattığı tahribatın bu durumun yarattığı tehlikeyi açıkça ortaya koyduğuna değinildi.

‘Daha büyük ölçekli risklerden birinin daha yaşanması an meselesi’

TMMOB’nin açtığı davanın bilirkişi ve keşif incelemesi 13 Nisan’da gerçekleşmişti. Dava süreci ise devam ediyor. Açıklamada sürece dair şunlar söylendi:

“21 Haziran tarihinde yaşanan siyanür sızıntısı, işletmenin mevcut hali ile taşıdığı risklerden yalnızca birisini açığa çıkarmıştır. Daha büyük ölçeklilerin yaşanması an meselesidir. Buna rağmen işletmenin kapasite artırımına gitmesi ve Bakanlığın bu projeye ÇED Olumlu kararı vermesinin hiçbir bilimsel ve hukuksal yanı bulunmamaktadır.”

Fırat Nehri, Munzur Dağları ve fay hattı üçgeninde bir maden

Proje alanı ve genişleme sahası, Türkiye’nin en geniş havzasına sahip Fırat Nehri’nin hemen yanında bulunuyor. Nehir Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Gaziantep‘ten geçiyor. Ülkenin en büyük barajları da Fırat Nehri üzerinde bulunuyor. Ayrıca saha, Munzur Dağları ekosisteminin ve Türkiye’deki önemli biyoçeşitlilik koruma alanının bir parçası.

‘Proje, çevre ve insan sağlığı üzerinde geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açıyor’

Saha aynı zamanda büyük depremler üreten fayların da yakınında bulunuyor. TMMOB’nin açıklamasında söz konusu madenin konumuyla ilgili olarak şunlara yer veriliyor:

“Kapasite artışı için hazırlanan ÇED raporunun bir formalite tamamlama işlemi olarak hazırlandığı açıktır. TMMOB, siyanür sızıntısı ve ardından yaşanan gelişmeleri, teknik ve hukuksal değerlendirmeler eşliğinde açtığımız ÇED olumlu kararı iptali davasında ek beyan olarak sunacaktır. Orman alanlarının, ekolojik ve biyolojik değerlerin, flora ve fauna bileşenlerinin, tarım ve mera alanlarının, su kaynakları ve havzalarının, kültürel ve tarihi mirasın, yerleşme alanlarının tahribine yol açan siyanürlü maden işletmeciliğine ilişkin proje, çevre ve insan sağlığı üzerinde geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açmaktadır.”

ÇED raporunda kapasite artışları

‘İşletmenin kapatılması hayati öneme sahip’

TMMOB ortaya çıkan somut çevresel etkiler ve riskler göz önünde bulundurularak, bilimsel ve hukuksal açıdan birçok sorun barındıran ÇED Olumlu kararının ve telafisi imkânsız zararlara neden olacağı açık olan kapasite artırımı işleminin acilen iptal edilmesinin, durdurulmasının ve işletmenin kapatılmasının hayati öneme sahip olduğunu açıkladı.

TMMOB, yaşanan çevre felaketi nedeniyle Anagold Madencilik San. ve Tic. A.Ş. yetkilileri ve sorumluluğu bulunan tüm yetkililer hakkında suç duyurusunda bulunduğunu da duyurdu.

Sömürge madenciliği

İliç’te sürdürülen faaliyeti “bir sömürge madenciliği” olarak nitelendiren TMMOB heyeti tarafından yapılan açıklamada son olarak şunlara yer verildi:

“Kimyasal işlem üzerine kurulu bu madencilik, doğayı ve insan yaşamını hiçe saymaktadır. Yeraltındaki zenginliğimizin en kısa sürede ülke dışına çıkarılması, geriye ise verimsizleştirilmiş ve zehirlenmiş bir toprağın bırakılmasına dayalı bu anlayış, yaşamı da sürdürülemez hale getirmektedir.

Geçmiş yıllarda, Artvin Cerattepe’de, Uşak Eşme’de, İzmir Efemçukuru’nda, Bergama Ovacık’ta, Ordu Fatsa’da ve Çanakkale Kazdağları’nda gördüğümüz bu madencilik anlayışı Erzincan İliç’de de büyük bir yıkıma neden olmaktadır.

Ekosistemi yok eden, ormanlarımızı, yeraltı sularımızı ve nehirlerimizi tehdit eden, çevreye geri dönüşü mümkün olmayan zararlar veren bu anlayış, ülkemizin geleceği açısından büyük bir tehdittir.

Yürütülen madencilik faaliyeti, üretim faaliyeti değil bir sömürü faaliyetidir; madenlerimizi olduğu gibi, doğamızı ve halkımızı da sömürmektedir. Siyanürlü altın işletmeciliğinde hiçbir kamu yararı bulunmamaktadır. Bu madencilik anlayışının tek kazananı maden şirketleridir.

Maden Kanunu’nda 2004 yılında, Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği’nde 2005 yılında yapılan değişiklik ve düzenlemelerle madenlerimiz sömürüye açılmıştır.

Bu tarihlerden itibaren, milli parklar, sit alanları, ormanlar, ağaçlandırma sahaları, özel koruma bölgeleri, meralar, su havzaları, kıyı alanları ve turizm bölgeleri madencilik faaliyetine açılmıştır. “

Tüm ilaçlara yüzde 25 zam geldi

Resmi Gazete‘de bugün yayımlanan Beşeri Tıbbi Ürünlerin Fiyatlandırılmasına Dair Kararda Değişiklik Yapılması Hakkında Karar’a göre ilaçlara zam yapıldı.

Madde 2’ye eklenen geçici bir madde ile, beşeri tıbbi ürünlerin fiyatlandırılmasını belirleyen lira cinsinden bir euro değeri, 2022 Temmuz için yüzde 25 artırıldı.

Yeni değerle belirlenecek fiyatlar yarından itibaren geçerli olacak.

Karar ile eczacıların kar oranı da artırıldı. İlaçların depocuya satış fiyatının 100 TL’ye kadar olan kısmı için eczacı kârı yüzde 25’ten yüzde 28’e, 100-200 TL arasında olan kısmı için yüzde 16’dan yüzde 18’e ve 200 TL üstünde kalan kısmı için yüzde 12’den yüzde 13’e çıkarıldı. Depocuların kâr oranları ise değişmedi.

 

Uzun zamandır artan döviz kurları ve enflasyon, hastların ilaca erişimini halihazırda kısıtlıyordu.

Türkiye Eczacılar Birliği 6 Haziran’da yaptığı açıklamasında ülke çapında sağlık hizmeti sunan 28 bin 700 eczanenin yarısının kapanma noktasına geldiğini söylemiş, ilaç fiyat kararnamesinin yeniden ele alınması ve günün koşullarına uygun ve gerçekçi düzenlemelerin yapılmasını talep etmişti.

Eczacıların, hiçbir sorumluluğu olmadığı halde ecza depolarında bulunamayan ilaçlar yüzünden hastalarla karşı karşıya geldiğini hatırlatan eczacılar; sorunun kaynağının bir türlü çözüme kavuşmayan ilaç fiyat kararnamesi sorunu, artan enflasyon ve yükselen Avro kuru olduğunu belirtmişti:

“Bütün şehirlerde, bütün ilçelerde, köylerde ve mahallelerde sağlık hizmeti sunmaya çalışan eczacılarımızın hepsinin sabrı tükenmiştir. Bıçak kemiğe çoktan dayanmıştır. Eğer acil bir düzenleme yapılmazsa eczane iflaslarının başlaması kaçınılmazdır.

Hem mesleki hem de toplum sağlığı açısından önümüzde duran tablo, 2022 Türkiye’si için karanlık bir tablodur. Çünkü bizler eczanelerimizi, hastalarımız da en yakın sağlık danışmanları olan eczacılarını kaybetme noktasına gelmiştir.”

Türk Eczacılar Birliği: Hastaların ilaca erişemeyeceğinden endişe duyuyoruz

Bodrum’da 490 bin metrekarelik özelleştirme

Hazine ve Maliye Bakanlığı, Muğla’nın Bodrum ilçesi Ortakent Mahallesi’nde yer alan toplam 439 bin 803 metrekare yüzölçümlü 14 adet parseli özelleştirilme kararı aldı.

Pazarlık usulüyle ihaleye girecekler için geçici teminat bedeli 60 milyon TL olarak belirlendi. İhalenin şartnamesi 50 bin TL ödenerek alınabilecek. Resmî Gazete’de yayımlanan karara göre en büyüğü 76 bin 863 metrekare olan parsellerin, en küçüğü altı bin 206 metrekareden oluşuyor. Araziler, Aktur İnce Burun Plajı’na bitişik alanda bulunuyor.

ANKA’nın aktardığına göre; şartnamede ihalenin, birden fazla teklif sahibinden kapalı zarfla teklif almak ve görüşmeler yapmak suretiyle “pazarlık” usulü ile gerçekleştirileceği belirtiliyor.

Şartnameye göre ihale, pazarlık görüşmelerine devam edilen teklif sahiplerinin katılımı ile yapılarak açık artırmayla sonuçlandırılacak. İhale şartnamesi bedeli 50 bin TL, geçici teminat bedeli ise 60 milyon TL olarak belirlendi.

İhale taksitle ödemeye açık

Şartnameye göre teklifler Türk lirası cinsinden verilecek ve ihale bedeli peşin veya vadeli olarak ödenebilecek.

Vadeli ödemelerde; ihale bedelinin asgari yüzde 40’ı peşin, vadeye bırakılan tutarı ise on iki ayda bir ödeme yapmak kaydıyla en çok kırk sekiz ayda ödenebilecek. İhale bedelinin vadeye bağlanan tutarına yıllık yüzde 24 oranında vade farkı uygulanacak.

Taşınmazlar ‘askeri yasak ve güvenlik bölgesi’ içerisinde

Son teklif tarihinin 19 Ekim 2022 olduğu ihalenin şartnamesinde, “Ayrıca taşınmazların tapu kaydının ‘beyanlar/şerhler’ hanesinde Askeri yasak ve güvenlik bölgesi içinde kalmaktadır. 2565 sayılı Kanunun 28. maddesi gereğince belirtilen alan içerisinde kalmaktadır” hükmü yer almaktadır. Tapu kayıtlarının beyanlar/şerhler hanesinde yer alan bu şerh nedeniyle ihaleye katılacak olan gerçek ve tüzel kişilerin 2565 sayılı Kanun ve ilgili diğer mevzuat hükümleri çerçevesinde, taşınmazların mülkiyetini edinip edinemeyeceklerini ihaleye teklif vermeden önce araştırmaları gerekmektedir” uyarısında da bulunuldu.

Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı yeniden ihaleye çıkarılıyor

Öte yandan Hazine ve Maliye Bakanlığı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Fenerbahçe Kalamış Yat Limanı’nın da ihalesini duyurdu. Son teklif verme tarihinin 27 Eylül 2022 olduğu özelleştirmede geçici teminat bedeni 75 milyon Türk lirası olarak belirlendi.

Daha önde Koç Holding‘e verilen Fenerbahçe-Kalamış Yat Limanı ihalesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 19 Ocak 2022 tarihinde iptal edilmişti.

Bayramın dört günü de yağışlı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan son değerlendirmelere göre Kurban Bayramı ve devam eden hafta süresince yurdun kuzey kesimlerinde aralıklı ve yerel gök gürültülü sağanak yağışlar bekleniyor.

Ülkenin kuzey ve iç kesimlerinin parçalı yer yer çok bulutlu, Marmara‘nın kuzey ve doğusu, Toroslar mevkii ve Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu‘nun kuzeydoğusu, Bolu, Düzce, Karabük, Ordu ile Ankara‘nın kuzey kesimlerinin yerel olmak üzere sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor.

Sıcaklıklılar batı kesimlerde yağışlarla birlikte azalarak bayram süresince mevsim normallerinde olması; Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ise mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi bekleniyor.

Yağışlar, bayram sonrasında da Karadeniz‘i etkilemeye devam edecek.

İstanbul‘da bayramın ilk üç günü il genelinde  gök gürültülü sağanak yağışların, bayramın dördüncü gününden (12 Temmuz) itibaren etkisini kaybedeceği tahmin ediliyor. Günün en yüksek sıcaklıkları da 30 ile 33 derece arasında seyredecek.

Bayramın ilk günü olan 9 Temmuz Cumartesi, Marmara, İç Ege, Göller Yöresi, Doğu Akdeniz, İç Anadolu’nun kuzeybatısı, Batı Karadeniz, Doğu Karadeniz’in iç kesimleri ile Doğu Anadolu’nun kuzeydoğusunun yerel gök gürültülü sağanak yağışlı geçmesi bekleniyor.

İkinci gün de yağışların bu bölgelerde devam etmesi, Marmara’nın doğusu, İç Anadolu’nun kuzeyi ile Batı Karadeniz’de deyerel olarak kuvvetli olacağı tahmin ediliyor.

 

Avrupa’nın havası en kirli ve en temiz şehirleri: Güney Akdeniz’de kirlilik arttı

Hava kalitesi izleme şirketi Airly‘nin verileri, geçen ay Güney Akdeniz kıyı şeridinde hava kirliliğinin arttığını ortaya koyuyor.

Özellikle güney İspanya ve İtalya‘da büyük şehirlerde en kötü ölçümler kaydedildi.

Airly’ye göre en kirli yerlerden biri Yunanistan başkenti Atina olurken onu, İspanya Barselona ve İtalya Milano takip etti.

Airly CEO’su Wiktor Warchałowski, bu yaz bu şehirlerden kaçınmaları konusunda turistleri uyardı.

‣ 2021 Dünya Hava Kirliliği Raporu: Avrupa’da havası en kirli kent Iğdır
‣ Tropik kentlerde endüstri ve konut kaynaklı yeni hava kirliliği çağı

Sebebi aşırı sıcaklar olabilir

Warchałowski, İspanya kıyılarında Barselona, Murcia ve Malaga bölgeleri; İtalya’nın kıyılarında ise Puglia, Marche ve Campania gibi  bölgelerde hava kirliliğinin yüksek olmasının nedeninin, 2022 Haziran ayının ikinci yarısında gözlenen aşırı sıcaklar olabileceğini söyledi.

Ayrıca, hava kirliliğine hem uzun hem de kısa süreli maruz kalmanın sağlığı olumsuz etkileyeceğini de hatırlattı:

“Yüksek düzeyde hava kirliliğine maruz kalmak farklı sağlık sonuçlarına neden olabilir. Kötü hava kalitesi solunum yolu enfeksiyonları, sağlık hastalıkları ve akciğer kanseri riskini artırır.”

‣ Nefes almak, sigara ve alkolden daha zararlı: Yaşamdan iki yıllık kayıp
‣ İklim değişikliğinin vücudumuzdaki 10 etkisi

Airly’nin araştırması, Avrupa‘nın bazı bölgelerinde de hava kirliliği seviyelerinin iyi olduğunu söylüyor. Örneğin temiz havasıyla ünlü Alpler, güvenli sınırlar içinde.

‣ Hava kirliliğini azaltmak nasıl dünyayı daha kolay beslememize yardımcı olur?

Baltık kıyısında en iyi hava kalitesi Polonya ve Almanya’nın kasabalarında ve İngiltere’nin güney kıyısındaki Southampton‘da ölçüldü. Bunda rüzgarlı havanın etkisi olduğu düşünülüyor.

Bulgaristan hariç İtalya’nın kuzey kıyısında, Slovenya, Hırvatistan, Yunanistan ve Karadeniz Havzası‘nda da iyi sonuçlar kaydedildi.

Öte yandan Airly ölçümlerine göre 2020-2021’de havası en kirli şehirler, Krakov (Polonya) , Vinid (Bulgaristan) ve Milano (İtalya) olmuştu.

‘İçişleri Bakanlığı Yeşiller Partisi’ne politik blokaj uyguluyor’

Yeşiller Partisi, Eylül 2020’de kuruluş belgelerini teslim etmesine rağmen İçişleri Bakanlığı’ndan henüz “alındı belgesi” alamadı. Belgeyi vermeyerek partinin tüzel kişilik kazanmasını sekteye uğratan Bakanlığın Ankara 8. İdare Mahkemesi’ne konuya ilişkin belgeleri vermemesi sebebiyle işlemin iptal ve yürütmenin durdurulması isteniyor. Mahkemeden bugün gelen kararda ise iki ayrı talebe yer veriliyor. 

Partinin  5 Ocak 2021’de yaptığı başvuruya Bakanlık tarafından yanıt verilmemesine ilişkin bugün verilen kararda Mahkeme tarafından Yeşiller Partisi’nden “parti kurmaya ilişkin başvuru dosyasının bir örneğinin gönderilmesi” istendi. 

Yeşiller Partisi’nin kuruluşuna İçişleri Bakanlığı engeli

Diğer talep ise başvuru dosyasının İçişleri Bakanlığı’na sunulmasından sonra yasal şartların yerine getirilmediğinden bahisle herhangi bir işlem tesis edilip edilmediğinin sorulması oldu. 

Yeşiller Partisi’nin kurulamayışının tarihsel anekdotları

‘Bu politika parti kapatmaktan farksız’

Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Özlem Teke, mahkemenin üçüncü kez Bakanlığa süre vermesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek karara ilişkin olarak şu değerlendirmelerde bulundu:

“Aslında belgeleri teslim ettiğimiz ilk anda başlayan, belirsizlik ve kaos üzerinden yıldırma çabalarını bu kez yargı üzerindeki güçlerini kullanarak devam ettiriyorlar. Mahkemenin istediği belgeleri vermediler, bizden isteniyor bu belgeler. İlk altı aylık süreçte tüm iletişim kanallarını kapatarak, şimdi de mahkeme sürecini kitleyerek yürüttükleri bu politika aslında parti kapatmaktan farksız. Parti kurmak Anayasal bir hak, Bakanlığın böylesi bir tutumu da anayasaya, bireysel hak ve özgürlüklere aykırı.”

Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Özlem Teke

Politik blokaj

Kararla ilgili olarak sosyal medya hesabı üzerinden açıklamalarda bulunan Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Koray Doğan Urbarlı, kararı “İçişleri Bakanlığı tarafından uygulanan politik blokaj” olarak değerlendirdi. Urbarlı şunları söyledi:

“Temelde iki karar var gözüküyor. İlki Yeşiller Partisi‘ne, ikincisi de İçişleri Bakanlığı’na yönelik! Fakat gelin biraz daha yakından bakalım. Bu karardan 3 tane daha var. Yani mahkeme İçişleri Bakanlığı’na üçüncü kez 15 günlük bir süre veriyor ve soruyor: Yeşiller Partisi’ni neden engelliyorsunuz?Fakat bakanlık yanıt vermiyor. Hukuk gerekeni yapamıyor, adaletsiz oluyor.”

Yeşiller Partisi’nin kuruluşunun engellenmesi Meclis gündeminde

‘Yeter artık. Bizimle dalga geçmeyin!’

“Bana, bunu okuyan sana ya da bir başkasına değil üçüncü 15 günlük süreyi, ikinci 15 günlük bir süre bile verilmezken İçişleri Bakanlığı’na müthiş bir istisna yaratılıyor” diyen Urbarlı, şunları aktarıyor:

“Fakat değil 3, 33 de olsa sonuç değişmeyecek. Bakanlık yaptığı işi savunamayacak. O zaman bu karar nedir? Bir de ilk karar var. Verdiğimiz belgeleri bizden istiyor mahkeme! Neden? Çünkü geçen kararda Bakanlık’tan istedi ama alamadı. Şimdi 21 Eylül 2020’de verdiğimiz belgeleri bizden talep ediyorlar. Yoksa İçişleri Bakanlığı belgeleri kayıp mı etti? Yeter artık. Bizimle dalga geçmeyin!”

Yeşiller Partisi Eş Sözcüleri: Mücadele asıl şimdi başlıyor

Ne olmuştu?

Yeşiller Partisi tarafından 22 Mart’ta siyaset yapma ve örgütlenme hakkına sahip çıkmak ve partinin kuruluş sürecini tamamlamak üzere Bakanlığa dava açılmıştı. 

Ayrıca partinin kurucu üyeleri ve avukatlarının defalarca telefonla ve bakanlık binasına giderek yetkililerle görüşme talebinin, CİMER üzerinden yaptığı başvuru ve resmi yazışmaların yanıtsız bırakıldığı da daha önce aktarılmıştı.