Ana Sayfa Blog Sayfa 489

[Seçime Doğru] İYİ Partili Merve İnan: Çevre, İklim, Orman ve Su Yönetimi Bakanlığı kuracağız

Video Röportaj: Müjgan HALİS

14 Mayıs’ta düzenlenecek Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine giden yolda, seçim sürecine odaklandığımız video dizisinin on sekizinci konuğu, İYİ Partili Merve İnan. İYİ Parti Gençlik Politikaları Başkanlığı Çevre ve Ekoloji Politikaları Başkan Yardımcısı Merve İnan, 14 Mayıs seçimlerine az bir süre kala partisinin politikalarını ve seçim sürecini Yeşil Gazete’ye anlattı.

*

İYİ Parti ülkedeki, iklim ve çevre sorunlarını nasıl tarif ediyor?

Biliyorsunuz mevcut iktidarın yanlış politikaları yüzünden doğayla büyük bir savaş var ve şunu unuttular; doğayla yapılan her savaşta insanoğlu kaybetmeye mahkûm, bizler de büyük bir kayıp vermeye başladık. Biliyorsunuz Akbelen’de de zeytinlikler sökülmek istendi, İzmir‘de tonlarca tehlikeli madde yüklü asbestli bir gemi sökülmeye çalışıldı, diğer tarafta Erzincan, İliç’te tehlikeli kimyasallar atmosfere salındı ve oradaki biyoçeşitlilik büyük bir tehlike altında bırakıldı. Yine ‘Adana‘da tonlarca atık ithalatı yapıyoruz’ denildi ve senelik ortalama 685 bin ton plastik atığın ithal edildiği söyleniyor ve bu plastik atıklar yüzünden çöp dağları oluştu. Hem insan sağlığı hem de çevre sağlığı büyük bir tehlike altında bırakıldı.

Kahramanmaraş‘ta termik santrallerden yayılan zehirli gazlar yine hem çevre sağlığını hem de insan sağlığını büyük tehlikeye attı. Meşhur yeşilliğiyle gözleri kamaştıran Kaz Dağları çıplak ve bakir bir alana dönüştürüldü.

Kanal İstanbul gibi büyük bir çevre felaketine yol açacak bir projeden bahsettiler. Neyse ki şu süreçte biraz rafta gibi duruyor ve 15 Mayıs sabahı itibariyle de rafta kalmaya devam edecek. Çünkü biz iktidara geldiğimizde Kanal İstanbul diye bir projenin olmasına kesinlikle müsaade etmeyeceğiz.

Partinizin programında ekolojik sorunlara nasıl yer verdiniz?

Genel başkanımızın [Meral Akşener] çok büyük bir çevre ve doğa duyarlılığı var ve çok güzel bir sözü var bununla alakalı: Onlar doların yeşilini, doğanın yeşiline tercih ettiler, biz ise tam tersini yapacağız, der. Gelecek nesillere yaşanabilir, temiz ve yeşil bir dünya bırakmak için biz mücadele edeceğiz ve bu mücadelede eminim galip gelen biz olacağız.

Geçen haftalarda bizim bir seçim beyannamemizi yayınlandı, şununla da övünmek istiyorum, ilk defa kişiye özel seçim beyannamesi yayınladı partimiz. Link adresinden girdiğiniz zaman kriterlerinizi giriyorsunuz ve kriterlere göre karşınızda partimizin politikaları çıkıyor.

Çevre ve iklim alanında çevre ayrı, tarım ayrı, enerji ayrı, su yönetimi ayrı, hava kalitesi yönetimi ayrı başlıklar altında çok detaylı politikalar işlendi ve bizim ilk önceliğimiz şöyle: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak geçiyor şu anki bakanlık, biliyorsunuz. Bizim ilk yapacağımız icraatlardan bir tanesi şehircilik kısmını tamamen oradan alarak Çevre, İklim, Orman ve Su Yönetimi Bakanlığı olarak değiştirilecek. Bu bizim ilk yapacağımız iş ve yapılanmayı buna göre yapacağız bakanlıklarda.

Biliyorsunuz Türkiye Paris İklim Anlaşması‘nı 2021 yılında onayladı. Biz onaylanan bu Paris İklim Anlaşması’nın bütün yükümlülüklerini uygulamaya devam edeceğiz. Orada bir ulusal katkı beyanı verildi ama bu beyan trajikomik şekildeydi. Çünkü artıştan azalış hedefi koydular. 2050 yılında net sıfır emisyonu hedefliyorsak, bu hedefe ulaşmak için verilen beyanatın uygun olmadığı gerçeğini değiştirmiyor.

Biz iktidara geldiğimizde 2050 yılında net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için verilmesi gereken beyan neyse, bununla alakalı çalışma yapacağız ve beyanı tekrardan güncelleyeceğiz. Yine fosil yakıt kullanımı Türkiye’de çok yaygın durumda ve biz fosil yakıt kullanımını kademeli olarak azaltacağız ve yenilenebilir enerji kaynaklarına teşvik ve desteklerle geçit sağlayacağız.

Atık ithalatı konusu var. Biz bir takvim doğrultusunda atık ithalatına kesinlikle son vereceğiz. Atık yönetimi konusunda kaynağında ayrıştırma, geri dönüştürülemeyen bitkisel hayvansal atıklarla alakalı biyogaz tesislerinin sayısını artırarak, yenilenebilir enerji kaynaklarına teşvik ve desteklerle parti politikamızda yer vereceğiz.

Ayrıca ilkokul müfredatlarına çevre, doğa ve hayvan sevgisi konulu dersler eklenecek ve ilkokuldan itibaren çocuklara bu bilinç aşılanmaya başlanacak.

Su yönetimi konusunda bir su eylem planı hazırlayacağız. Biliyorsunuz, küresel ısınmayla birlikte göllerimizde, barajlarımızda belli oranlarda azalmalar mevcut. Kuraklık tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Çevre Kanunu’nu da doğa hakları temelinde yeniden yapılandıracağız, iklim kanunu çıkartacağız, iklim kanunu çıkarttıktan sonra diğer uygulamaları da bu kanunla uyumlu hale getireceğiz.

İYİ Parti’nin enerji politikası nedir?

Türkiye‘de baktığımız zaman 51 adet kömürlü termik santral mevcut, ÇED aşamasında olan ve inşaatı devam edenlerden bahsetmiyorum. Türkiye maalesef ki enerji konusunda fosil yakıt kullanarak enerji üretmeye alışmış ülkelerden bir tanesi. Ama biz bu algıyı yavaş yavaş değiştirmek istiyoruz. Bir anda tamamen geçiş yapmak çok zor ama kademeli olarak, sistemleri işleyerek değiştirmek mümkün. Bununla da alakalı bir çalışma yapacağız. Özellikle sanayi bölgelerinden başlamak üzere fosil yakıtlardan vazgeçip ve yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmaya başlayan sanayi kollarıyla da alakalı onlara teşvikler, destekler sağlamaya devam edeceğiz.

Nükleer enerji konusuna gelirsek; biz enerji bağımsızlığının karşı değiliz aslında ama Akkuyu’ya biraz karşıyız. Bunun da sebebini belirtmek gerekirse şöyle; topraklarımızda riskini bizim aldığımız ama teknolojisini bilmediğimiz bir enerji ithal ediyoruz Akkuyu’da şu anda. Ve biliyorsunuz Türkiye zaten enerji konusunda dışa bağımlı bir ülke, Rusya‘ya doğalgaz konusunda yüzde 40’larda bir bağımlılığımız varken, nükleer santralle birlikte bu oran yüzde 50’leri geçecek gibi görünmekte.

Aynı zamanda 2025 yılında tamamlanması planlanan ilk ünite alelacele bir yakıt alma gibi bir durumu gerçekleşti. Şimdi bununla birlikte bir proje hazırlanıyor. Bu projede ham madde tedariği, malzeme-ekipman tedariği, insan kaynağı belli sürelerle alınması gerekirken, bu kadar acele bir şekilde yakıt getirilmesi risk alındığını gösteriyor, bu da bir nükleer risk oluyor.

Diğer kısmından bakarsak da Akkuyu’da yapılan nükleer santrali Rosatom diye bir firma yapıyor ve bu firma dünyanın birçok ülkesinde, Macaristan, Hindistan, Mısır, Çin, Belarus gibi ülkelerde de termik santral kuruyor. Ama ilginç yanı şu; yap-sahip ol-işlet modelini ilk defa Türkiye’de uyguluyor. Yine taşeron firmalardan biri kaba inşaat bittikten sonra, reaktörün koruma kabı ve stratejik ünitelerin yapılacağı aşamada oradaki çalışan personellerin hepsini kapı dışarı etti. Şimdi bunlar ister istemez bizde bir soru işareti oluşturmaya başladı. Bir taraftan biliyorsunuz bu nükleer atıkların da ne olacağıyla alakalı da tam kesin bir bilgi yok. Çünkü siz bir radyoaktif madde işleyeceksiniz, bunun bir radyoaktif atığı oluşacak.

Ciddi bir kararsız genç seçmen kitlesi var. Gençlik politikanız nedir?

Z kuşağı dediğimiz seçmen özellikle kararsız bir seçmen. Hangi siyasetçiye oy vereceğini bilmeyen, daha doğrusu güvenemeyen bir seçmen var karşımızda. Gençler kendilerinin iyi bir şekilde temsil edildiğini düşünmüyor. Çünkü kendilerini temsil edenler maalesef ki 45 yaş üstü insanlar olunca, onları temsil makamında yeterli görmüyor. Bu yüzden özellikle bu seçimde adaylarımızın birçoğu gençlerden oluşmakta. Gençlik Politikaları Başkanlığı altında da birçok genç arkadaşımız şu an üçüncü sıradan, beşinci sıradan, altıncı sıradan milletvekili adayları, seçilme oranları da çok yüksek görünüyor. Sahada çok aktif bir şekilde çalışıyor genç arkadaşlarımız, gençlerin sorunlarını direkt temas ederek dinliyor.

Gençlik olarak taleplerimiz aslında çok fazla değil, yurt dışında yaşayan gençler nasıl yaşıyorsa bizler de aynı standartlarda yaşamak istiyoruz ve verdiğimiz bu mücadelede de bizi temsiliyette gençlerin olmasını istiyoruz.

Sokak hayvanlarına yönelik partinizin politikası nedir?

Ben hayvan hakları konusunda en aktif çalışan partilerden biri olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü hem sahada hem de politikalarımızla bu konuya hassasiyetimiz, duyarlılığımız biraz fazla parti olarak.

Hayvan hakları konusunda mitingler yapıldığında bizler alandaydık İYİ Parti olarak; yine Konya’da ve Mamak’ta yaşanan katliamları hatırlıyorsunuzdur. Çok kötü günler yaşadık ve o günlerde hayvan severlerle, gönüllülerle bizler yan yanaydık, birlikteydik. Bu katliamlar yaşandığı zamanlarda grup toplantımızın 20 dakikalık bölümünü sayın genel başkanımız Meral Akşener sadece hayvan haklarına ayırdı hem sorunları dile getirdi hem de çözüm aşamasında neler yapacağımızı direkt kendisi iletti.

Ve ilk defa belki de bir siyasi parti hayvan haklarını savunmak için bir platform kurdu, İYİ Pati diye bizim bir hayvan hakları platformumuz var. Biz bu platformu hayvanlarımızın beslenme, barınma, sağlık gibi sorunlarına çözüm bulabilmek için kurduk ve seçim beyannamemizin yaklaşık 23 maddesi sadece hayvan haklarıyla politikasıyla alakalı.

Kabaca bahsetmek istersek; bizim ilk yapacağımız işlemlerden bir tanesi, kısırlaştırma seferberliğinin başlatılması olacak. Hayvan haklarını da Çevre, İklim, Orman ve Su Yönetimi Bakanlığına bağlayacağız ve şeffaf bir izleme ve kontrol denetim mekanizması geliştireceğiz.

Aynı zamanda hayvanlara şiddet uygulayan, kötü muamelede bulunan kişilerle alakalı daha ciddi yaptırımların uygulanması için Barolar Birliği‘ndeki Hayvan Hakları Komisyonu‘nu da sisteme dahil ederek, ciddi cezaların verilmesini sağlayacağız.  5199 sayılı Hayvan Hakları Kanunu‘nun bütün maddelerinin uygulanmasını sağlayacağız.

Genç iklim aktivistleri Erdoğan’a dava açtı: Gelecek hakkımızı koruyun

İklim krizi ile daha güçlü bir şekilde mücadele edilmesi için yıllardır kampanyalar yürüten üç genç iklim aktivisti, Türkiye’nin iklim hedefi olarak sunmuş olduğu güncellenmiş ulusal katkı beyanının yetersiz kaldığı gerekçesiyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na dava açtı.

Türkiye’nin iklim politikasının bir iklim eyleminden ziyade iklim eylemsizliği olduğunu savunan 16 yaşındaki Atlas Sarrafoğlu, 20 yaşındaki Seren Anaçoğlu ve 17 yaşındaki Ela Naz Birdal, söz konusu beyanın hazırlanmasında şeffaf bir süreç işletilmediğinin altını çizdi.

Türkiye’nin bilimsellikten uzak, etkisiz ve yeterli olmayan iklim krizi ile mücadele hedefinin iptal edilmesini ve yenilenmesini talep eden aktivistler, gelecek haklarını savunmak üzere change.org/iklimdavasi adresinde bir imza kampanyası da başlattılar.

Dünyada bu davaya benzer birçok iklim davası açılıyor. Yakın zamanda Portekiz‘den altı genç aktivist açtıkları davayla aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 33 ülke hakkında şikayette bulunmuş ve bu ülkeleri sera gazı emisyonlarını azaltmamakla suçlamıştı.

iklim

‣ Yüzlerce aktivist iklim eyleminde siyasi partilere seslendi: İklimin şakası yok

‘Geleceğimizin güvence altına alınmasını istiyoruz’

Türkiye’nin nisan ayında güncellenmiş ulusal katkı beyanını Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Sekretaryası’na sunmasının ardından Sarrafoğlu, Anaçoğlu ve Birdal, şu açıklamayı yaptı:

Bu beyan ne yazık ki bir sera gazı emisyonu azaltımı değil, artırım taahhüdü. Türkiye bir iklim afetleri ülkesi ve biz gençler olarak daha güçlü iklim hedefiyle geleceğimizin güvence altına alınmasını istiyoruz.

Sarrafoğlu, Anaçoğlu ve Birdal, açtıkları dava ile Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması kapsamında sera gazı emisyonları hakkında aldığı kararlar ile ilgili Cumhurbaşkanlığı ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na açılan ilk iklim davasının öncüleri oldu.

iklim

‣ Türkiye’nin dört bir yanındaki aktivistler iklim için tek ses oldu

‘Bir varoluş krizi bu’

11 yaşından beri iklim için mücadele eden Atlas Sarrafoğlu, “Ben büyüklerimden daha farklı bir dünyaya geldim. Birbirini tetikleyen bir sürü felaketin içinde kalmış bir dünya. Bir varoluş krizi bu” dedi: “Kendi elimizle gezegenimizi yakıyoruz. Fosil yakıtların kullanımı çok uzun zaman önce bırakılmalıydı. Hükümetler ve büyük şirketler sahip oldukları güç ve parayı insanlığın geleceğine tercih ettiği sürece bu krizin önüne geçebilmek mümkün olmayacak.”

Bir iklim aktivisti genç olarak, Türkiye’nin çok geç imzaladığı Paris Anlaşması’na uygun olarak emisyonların düşürülmesini talep ettiğini kaydeden Sarrafoğlu, şunları kaydetti:

Çocuklar ve gençler iklim krizine sebep olmadığı halde şu anda en büyük risk altında olanlar aslında. Dolayısıyla çocuk haklarının da hiçe sayıldığı bir ortamı kabul etmiyorum. Bizlerin, ‘bu ülkenin geleceği’ diye bahsettiğiniz gençlerin geleceğini mahvediyorsunuz. En çok Türkiye’yi tehdit eden iklim krizine karşı resmen hiçbir şey yapmıyorsunuz! Bu sebeple Türkiye’nin daha güçlü bir iklim hedefi vermesi için davacıyım.

iklim

‣ Genç iklim aktivistlerinden İstanbul’da eylem: COP26’da bizi yüzüstü bırakmayın

‘Tutarlı yol haritası yok, bizi zehirleyen bir sistem var’

Avrupa Birliği İklim Elçisi ve hukuk fakültesi öğrencisi olan Seren Anaçoğlu, Türkiye’nin güncel ulusal katkı beyanında, emisyon azaltım taahhüdünden ziyade 2030’a kadar yüzde 30’dan fazla artış sözü olduğunun altını çizdi.

2053 yılında karbon nötr olacağını ifade eden Türkiye’nin 2053’e kadar karbonsuzlaşmayı hâlâ nasıl hayata geçireceğine ilişkin tutarlı ve bilimsel bir yol haritası olmadığını aktaran Anaçoğlu, şunları söyledi:

Kömürden ve fosil yakıtlardan çıkış tarihi yok! Enerji ve maden sektöründe etkili iklim eylem planı yok! Ama ne yazık ki kömür ve maden lobisinin var olmayı ve bizi zehirlemeyi sürdüreceği bir sistem var! Gençler için gelecekte daha çok işsizlik, kirlilik, iklim afetine karşı savunmasızlık var! Biz gençlerin ve çocukların yaşam hakkının, gıda, su, hava gibi temel haklara erişim haklarının kısıtlanması hatta ortadan kalkması tehlikesi var! Bu sebeple gelecek hakkım için davacıyım.

iklim

‣ Türkiye’den İklim Öncüleri COY’da iklim krizini konuştu

‘İklim politikaları bağlayıcı hukuk kuralları haline getirilmeli’

Gelecek hakkı için mücadele eden genç iklim aktivisti Ela Naz Birdal, iklim krizinin küresel bir kriz olduğunu ve bu mücadelede herkesin üstüne düşen önemli görevler olduğunu vurgulayarak “Tüm ülkelerin ellerini taşın altına koyması gerekiyor ki ortak hedefe, 1,5 derece hedefine ulaşabilelim” dedi.

Türkiye’nin iklim kriziyle daha güçlü bir şekilde mücadele etmesi ve sera gazı salımlarını azaltması için taleplerini dile getiren Birdal, şunları aktardı:

Ara hedef belirlensin. Kömürden çıkış tarihi açıklansın. Gerçek bir azaltım taahhüdünde bulunulsun. Bilimsel yöntemlerle Türkiye’nin karbonsuzlaşma politikası belirlensin ve bağlayıcı hukuk kuralları haline getirilsin. Biz iklim krizi ile mücadele etmek, kendi geleceğimizi garanti altına almak için bu davayı açıyoruz. Karbonsuz bir gelecek için davacıyım!

Birdal, change.org/iklimdavasi adresindeki imza kampanyasına tüm gençlerin destek vermesi çağrısında bulundu.

iklim

‘Gelecek kuşakların insan haklarının korunması için’

Avukat Deniz Bayram, Paris İklim Anlaşması’nın 1,5 derece hedefinin gerçekleştirilmesinin tüm taraf devletlerin, küresel emisyonlarından tarihsel sorumlulukları ölçüsünde açık, anlaşılabilir ve bilimsel olarak temellendirilmiş yöntemlerle hazırlanan sera gazı emisyon azaltımı yönünde karar vermeleri ve uygulamalarına bağlı olduğunu belirtti.

“Türkiye’nin mevcut sera gazı artırım kararının hangi bilimsel yöntemlerle yapıldığına dair belirsizlik, kömür gibi fosil yakıtlardan çıkış konusunda tarih belirlenmemiş olması, 2030 ve 2038 yıllarını hedefleyen yüksek karbon emisyon artırımı ve 2053 net sıfır kararı ile uyumlu değil ve çelişkiler içeriyor” diyen Bayram, son yıllarda iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinin yaşama, sağlık, gıda ve suya erişim gibi temel insan haklarını ihlal olarak yoğunluğunu artırdığına vurgu yaptı.

Deniz Bayram söz konusu davanın aciliyetinin, Türkiye’nin bilimsel verilerle savunabildiği bir iklim planını sunmasının ve gelecek kuşakların insan haklarını korumasının aciliyetinden kaynaklandığını kaydetti ve ekledi:

Dünyanın dört bir yerinde çocukların, gençlerin açtığı iklim davaları bize devletlerin suçu ve sorumluluğu birbirlerine atmayı bırakıp sorumlulukları ölçüsünde hakkaniyetli, açık, bilimsel ve hukuken belirli iklim planları yapmaları gerektiğini gösteriyor. Bu dava sürecinde ortaya çıkacak olumlu bir karar, sadece Türkiye için değil, özellikle tarihsel emisyonu yüksek olan ülkelerin iklim taahhütlerini daha da hırslı ve kararlı hale getirmesi yönünde pozitif bir etki oluşturabilir.

iklim

‘Çocuk ve gençlerin geleceği tehlikeye atılmamalı’

Avukat Kerem Altıparmak, iklim değişikliği ve bunun yol açtığı sonuçların tüm insanlık ama özellikle de çocuklar ve gençler için öncelikli bir insan hakları sorunu olduğunu belirtti.

Altıparmak, “Paris Anlaşması bu sonuçların önlenmesi için devletlere yükümlülük yüklerken, uluslararası insan hakları mekanizmaları da Paris Anlaşması kapsamındaki yükümlülükleri bireylerin insan hakları ile ilişkilendirmektedir” diye açıklayarak Türkiye’nin, hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde hem de Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi önünde iklim değişikliğine ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmediği için şikayet edildiğini ifade etti ve “Hükümet, bu başvurularda başvurucuların Türkiye’deki ulusal mekanizmalarda bu iddiaları ileri sürebileceklerini; idari yargı mercileri ve Anayasa Mahkemesi’nin iklim değişikliğine ilişkin hak taleplerini çözmeye yetkili yargı makamları olduğunu ileri sürmüştür” dedi.

Kerem Altıparmak şunları ekledi:

Biz bu dava yoluyla bir yandan Türkiye’nin uluslararası çevre hukukundan kaynaklı yükümlülüklerini, bir yandan da gençlerin ve çocukların yine uluslararası insan hakları hukukundan kaynaklı haklarını Türkiye’deki yargı makamlarının dikkatine sunuyoruz. Yargıyı; uluslararası yükümlülüklerine aykırı davranan, çocukların ve gençlerin geleceğini tehlikeye atan yürütme erkini denetlemeye davet ediyoruz.

iklim

Türkiye’nin güncel Ulusal Katkı Beyanı

Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Sekretaryası’na 13 Nisan 2023’de sunduğu Ulusal Katkı Beyanı, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarının artışından %41 oranında azaltım yapmayı taahhüt ediyor. Güncellenen Ulusal Katkı Beyanı, TÜİK emisyon verilerine göre 2021 yılında 564,4 Mt CO2 eşdeğerine ulaşan sera gazı emisyonlarının, 2030 yılına kadar 695 Mt CO2 değerine ulaşmasını öngörüyor. Türkiye, 2038 yılına kadar sera gazı emisyonların artıracağını ve ancak bu yıldan sonra emisyonlarda mutlak bir azaltım yapacağını taahhüt ediyor.

Rapor: Milaslılar kömür değil, güvenceli ve yeşil istihdam ile adil geçiş istiyor

Yeni bir araştırma, Muğla‘nın Milas ilçesinde yaşayan halkın, geleceğinin kömüre bağlı olmadığı bir adil geçiş istediğini gösteriyor.

Karadam Karacahisar Mahalleleri Doğayı Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği (KARDOK), Milas Kent Konseyi, Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) ve İklim İçin 350 Derneği işbirliğiyle hazırlanan rapor, özellikle coğrafi işaretli Milas zeytinyağı ve çam balının güvenceli, doğayı koruyan yeşil işler yaratarak kömüre alternatif olabileceğini ortaya koyuyor.

40 yıldır kömürün gölgesinde yaşayan Milas’ta, kömürlü iki termik santralin faaliyette olması ve kömür madenlerinin sürekli genişlemesi bir yandan ciddi bir ekosistem tahribatına yol açıyor, diğer yandan hak ihlallerini beraberinde getiriyor. Akbelen Ormanı’nda köylüler tam 661 gündür orman alanlarının kömür madenine feda edilmemesi için hem nöbet tutuyor hem hukuki mücadele veriyor. 

Kömürün Ötesinde Milas başlıklı rapor, Milas’ta kömürden çıkışın istihdam üzerindeki olası olumsuz etkilerini ortadan kaldıracak yerel ekonomik alternatifleri barındıran kömürden adil bir çıkışın yol haritasını sunuyor.

Fotoğraf: Selen Çatalyürekli / CAN Europe / 350
‣ Kömürsüz bir gelecek için yine ve yeniden: İkizköy direniyor
‣ Muğla için aktivistler Meclis’te: Termik santrallerin yarattığı kırıma derhal son verilsin!

Kömürden çıkışta belirleyici faktör: İstihdam

Rapor kapsamında Milas’ta yapılan görüşmelerde, hava kirliliği, tarımsal verim kaybı, zeytin ağaçlarının verimsizleşmesi, kanser ve solunum yolu hastalıklarının artması, susuzluk gibi pek çok sorunun kömürden kaynaklandığı dile getiriliyor. İstimlak yoluyla köylülerin yerlerinden edilmesi ise kömürle ilgili en kaygı uyandıran sorun. 

Bu görüşmelere göre, kömürden çıkış neredeyse halkın tamamı tarafından talep ediliyor olmasına rağmen, istihdam belirleyici faktör. Bu yüzden raporda, bölgede maden ve termik santrallere alternatif olacak sektörlerin, insanlara ve diğer canlılara zarar verebilecek yöntemlerden uzak, yalnızca ekonomik olarak değil, güvenceli olma ve gençler için cazip olma özellikleri de taşıması gerektiği belirtiliyor. 

Bu bağlamda, raporda bölgede alternatif istihdam kolları olarak Türkiye’deki tek Avrupa Birliği coğrafi işaretine sahip Milas zeytinyağı ve coğrafi işaretli çam balı arıcılığı öne çıkıyor. 

Fotoğraf: Selen Çatalyürekli / CAN Europe / 350
‣ Kanser teşhisi konulan İkizköylü Yaşar Üstün: Termik santraller yüzünden bu hale düştük
‣ YK Enerji’nin ‘çevreci’ söylemlerine karşı İkizköy’den yanıt: 34 yılda 35 bin erken ölüm

‘Kömüre alternatif istihdam mümkün’

Raporda kömüre alternatif istihdamla ilgili öne çıkan noktalar şöyle:

  • Milas’ta zeytin potansiyeli istenilen seviyede değerlendirilemiyor olsa da yöre halkının gözünde “Kömürsüz Milas” en çok “tarımsal verimliliğin arttığı” ve “zeytin ve zeytinyağı üretiminin geri geldiği” bir gelecek ile eş değer tutuluyor. 
  • Zeytinciliğe yapılacak yatırım Milas’taki termik santrallere verilen bir yıllık kapasite mekanizmasına eşit ve neredeyse madencilik sektöründeki istihdam kadar yeni iş yaratabilir.
  • Zeytine dayalı bir ekonominin desteklenmesi ile AB coğrafi işaretli Milas zeytinyağının 100 ton üretimi sekiz katına ve yarattığı değer 4,5 milyon TL’den 60 milyon TL’ye (2021 yılı verisi) çıkabilir. 
  • Türkiye’deki çam balı üretiminin yaklaşık yüzde 75-80’i Muğla’da yapılıyor. Arıcılık ve arılar yöredeki biyoçeşitliliğin ve ekolojik dengenin korunmasında kritik bir rol üstleniyor. Bölgede arıcılığın yeniden cazip hale gelmesi için var olan arıcılığın iklim değişikliğinin etkilerine uyumlu, ekolojik arıcılık anlayışı ile geliştirilebilir ve arıcılıkla ilgili eğitimler verilerek teşvikler sağlanabilir. 
  • Bölgede, içine gastroturizimi de alan planlı ekoturizm geliştirilebilir. Organik tarım ön plana çıkarılabilir. 
  • Ekosisteme uyumlu, tarım faaliyetlerini engellemeyen, yöre halkının katılımıyla oluşturulmuş planlara dayanan yenilenebilir enerji santralleri kurulabilir. 
  • Otantik Milas halıcılığı teşvik edilebilir. Orman ürünlerinin işleneceği tesisler kurulabilir.
Fotoğraf: Selen Çatalyürekli / CAN Europe / 350
‣ Termik santral tarafından suları kesilen İkizköylülerden açıklama: Korkuyoruz
‣ Milas İkizköy’de ‘susuz yaz’

Uzmanlar ne diyor?

Milas Kent Konseyi Başkanı Çağlayan Üçpınar: “Bu çalışma 40 yıldır kömür soluyan Milas’ta başka bir geleceğin mümkün olduğunu gösteriyor. Bizim geleceğimiz kömürde değil, topraklarımızda binlerce yıldır yetişen zeytinde, çiçeklerimize konan arılarda. İnsan onuruna yakışır, doğaya saygılı işlerin sadece bize değil tüm Türkiye’ye faydası var, kömürün ise kimseye faydası yok.”

KARDOK Başkanı Nejla Işık: “Biz Akbelen Ormanı’nda iki yıldır, nefes aldığımız topraklarımızı kömüre feda etmemek için mücadele veriyoruz. Önümüzde tek bir yol var: kimsenin işsiz kalmadığı kömürsüz bir geleceği bugünden hep birlikte inşa etmek. Kömüre yatırım yapılan her gün geleceğimizden çalıyor; çünkü dünyada kömürün vadesi doldu.”

Avrupa İklim Eylem Ağı Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz: “Milas’ta bugüne kadar termik santrallere aktarılan kamu kaynaklarının, raporda bahsedilen diğer sektörlere aktarılmasıyla bölgede yeni yeşil bir ekonomi inşa edilebilir ve yeşil işler yaratılabilirdi. Bugüne kadar bu yaklaşım tercih edilmedi ve Milaslılar 40 yıl kömürün olumsuz etkilerine maruz bırakıldı. Raporun da ortaya koyduğu gibi kömürden çıkış ve adil geçiş bir kaynak sorunu değil, tercih meselesi.”

İklim İçin 350 Derneği Kampanyalar Sorumlusu Efe Baysal: “Binlerce yıllık bir geçmişi olan Milas son 40 yıldır tarihinin hiçbir döneminde görmediği kadar yıkım yaşadı. Kilometrelerce uzanan açık linyit ocakları, ilçe sınırları içinde kalan iki kömürlü termik santral, sadece Milas’ın topografyasını ve ekosistemini tahrip etmedi; sadece yerinden edilmelere ve halk sağlığı sorunlarına neden olmadı, aynı zamanda bölgede gelişme potansiyeli olan ekonomik sektörlere de ket vurdu. Oysa raporumuzun gösterdiği gibi yeni bir vizyon etrafında yerel ekonominin güçlendiği, yeni fırsatların yaratıldığı, doğayla barışık, iklim dostu yeşil işlerin hüküm sürdüğü kömürün ötesinde bir Milas mümkün.”

Fotoğraf: Selen Çatalyürekli / CAN Europe / 350

Adil geçiş nedir?

Kömürden çıkış diğer bir ifadeyle elektrik üretiminde kömürü sıfırlamak, teknolojik olarak mümkün olmakla beraber dönüşüm yalnızca teknik bir meseleden ibaret değil. Kömüre dayalı enerji sektöründeki dönüşüm, toplumsal ve ekonomik boyuttaki dönüşüm ile istihdam/beceri alanındaki dönüşüm ihtiyaçlarını da beraberinde getiriyor. Bu bahsedilen enerji geçişinin, adil ve eşitlikçi olması, insanları ve doğayı göz ardı etmeden, insanlara değişime uyum gösterme ve değişimin getirilerinden faydalanma şansı tanıyan bir biçimde olması gerekiyor. Bunun gerçekleşmesi için; hükümetlerin, yerel makamların, iş ve finans kurumlarının, sendikalar, yöre halkları ve çevre örgütleriyle birlikte, net sıfır bir ekonomiye geçişi tamamlayacak kapsamlı bir adil dönüşüm çerçevesini ortaya koymaları şart.

Seçim çalışmalarına yönelik saldırılar sürüyor: Tükenişlerinin göstergesi

Erzurum‘da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Millet İttifakı‘nın cumhurbaşkanı yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu‘nun mitinginde yaşanan taşlı sopalı saldırının ardından diğer illerden de saldırı haberleri geldi. İzmir ve Amasya‘da da seçim çalışmalarına yönelik saldırılar gerçekleştirildi.

Amasya’nın Gümüşhacıköy ilçesinde seçim çalışmalarını sürdüren Yeşil Sol Parti üyeleri “bozkurt” işareti yapan bir grubun saldırısına uğradı.

PİRHA’nın aktardığına göre, “bozkurt” işaretleriyle Yeşil Sol Parti standına gelen kişiler, afişleri yırtmak istedi.

Emek Partisi’nin Yeşil Sol Parti listelerinden Amasya 3. sıra milletvekili adayı Veli Bölük yaşananları şöyle anlattı:

“İnsanların bu ülkede daha rahat ve huzurlu yaşamalarını istiyoruz. Tek adam yönetiminden insanlar bıktı. 22 yıldır iktidardalar. Ülkede ne varsa hepsini sattılar. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz. Bugün afişlerimizi yırttılar. Uyardık kendilerini. Üzerimize yürüdüler. Polis geldi. Polisin uyarılarına rağmen polise de hakaret ettiler. Savcılığa suç duyurusunda bulunacağız. Gider ayak ülkede kargaşa yaratmaya çalışıyorlar. Tükenişlerinin göstergesidir bunlar. Seçimlerin demokratik bir ortamda yapılmasından yanayız.”

İzmir’de kıraathaneye saldırı

İzmir‘in Buca ilçesinde, camlarında Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘nun afişlerinin asılı olduğu kıraathaneye saldırı düzenlendi.

Sosyal medyada saldırı anlarını paylaşan gazeteci Barış Yarkadaş, “Provokatörler bu kez İzmir Buca’da ortaya çıktı. Bir grup alçak, CHP’nin seçim afişlerinin olduğu bir kahvehaneye saldırdı” yazdı. Saldırıyla ilgili beş kişinin gözaltına alındığı açıkladı.

Ne olmuştu?

Erzurum‘da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Millet İttifakı‘nın cumhurbaşkanı yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu‘nun mitingine taşlı saldırıda bulunulmuş, bu saldırı esnasında mitinge katılan vatandaşlardan bazıları başından, yüzünden ve bacağından yaralanmıştı. İmamoğlu, mitingini beşinci dakikasında sonlandırmak zorunda kalmış, otobüse sığınmıştı. O sırada atılan kaldırım taşlarının otobüsün camlarını da kırdığı görülmüştü.

Erzurum’daki bu saldırının ardından Mersin, Rize ve Trabzon‘da saldırılar gerçekleştirilmişti.

Mersin, Tarsus‘ta seçim çalışması yürüten Yeşil Sol Parti’nin anons aracı saldırıya uğramış, beş kişi yaralanmış, aracın lastikleri ve camları parçalanmıştı. Gerçekleştirilen bıçaklı ve sopalı saldırıda Yenimahalle’de bulunan Atatürk Caddesi’ndeki Yeşil Sol Parti anons aracı, kırmızı ışıkta beklediği esnada aracın önü MHP seçim bürosundan çıkan 20 kişilik grup tarafından kesilmişti. Aracın içerisinde bulunan yedi parti çalışanı, grubun küfür ve hakaretleriyle karşı karşıya kalırken, ardından sopa ve bıçaklı saldırıya uğramıştı.

Ayrıca Rize, Fındıklı‘da da SOL Parti seçim irtibat bürosuna saldırı düzenlenmişti. İrtibat bürosunda bulunan, bayraklar ve afişler parçalanmıştı.

Ek olarak Trabzon, Ortahisar‘da bir grup, CHP Trabzon Örgütü’ne saldırıda bulundu.Trabzon’un en işlek caddelerinden biri olan Kahramanmaraş Caddesi’nde CHP’ye ait standın karşısına AKP yönetimi stant kurmuştu. CHP Trabzon Gençlik Kolları‘nın 19.00’da etkinlik yaptığı sırada bir grup AKP ve MHP üyeleri CHP standına doğru ilerleyerek provokasyonda bulundu. Bunun üzerine CHP’nin standında da sloganlar atıldı. CHP yetkilileri, servis arabalarıyla kalabalık bir kitlenin alana getirileceğini öğrendikten sonra alanda kargaşa çıkmaması için çalışmalarını bitirme kararı almıştı.

Tarsus’taki aktivistlerden çağrı: Binlerce hayvanın tutsak edildiği kölelik merkezleri kapatılsın

Hayvan Hakları İzleme Komitesi‘ne (HAKİM) bağlı Hayvan Hapishaneleri Kapatılsın (HayHapKap) platformu, dün (8 Mayıs) yabanda özgürce yaşaması gereken hayvanları esir tutarak sergileyen ve hayvan sömürüsü üzerinden gelir elde eden hayvanat bahçelerini protesto etmek üzere Mersin‘in Tarsus ilçesinde hayvan hakları savunucuları ile bir araya geldi.

Pazar günü Gaziantep’te gerçekleştirilen eylemlerin ikincisini gerçekleştirmek için Tarsus hayvan hapishanesi önünde toplanan aktivistler, şu ifadeleri kullandı:

“Kendilerine hayvanat bahçesi veya doğal yaşam parkı ismini veren bu ticari işletmeler hayvanları tutsak etmeyi, ‘nesli tükenen ve türü tehdit altındaki hayvanları korumak’, ‘çocukları ve yetişkinleri yaban hayvanları konusunda bilgilendirmek’, ‘onlara çevre koruma bilinci aşılamak’ gibi bahanelerle haklı çıkarmaya çalışan, hayvanların yaşamları boyunca işkenceye maruz bırakıldıkları birer hapishanedir ve 21.yüzyılın kölelik merkezleridir.”

Yeşil Sol Parti Mersin 2’nci sıra adayı Perihan Koca’nın da katıldığı bası açıklamasında hayvan hakları aktivistleri “Tüm hayvanat bahçeleri gibi “Tarsus Hayvanat Bahçesi” de acilen kapatılmalıdır!” dedi.

‣ Aktivistler Gaziantep’ten seslendi: Hayvanat bahçeleri kölelik merkezleridir, kapatın!

‘Hayvanlar her gün travmatize ediliyor’

Hayvanat bahçelerinin tüm işletmelerde hayvanlar için stres kaynağı olduğunu açıklayan hayvan hakları savunucuları, kendilerine uygun olmayan bir iklimde, yapay olarak oluşturulan alanlarda yaşamak zorunda kalan hayvanların, mahremiyetten yoksun bir biçimde daimi olarak ziyaretçilerin tacizlerine ve bakıcıların müdahalelerine maruz bırakılarak fiziksel ve zihinsel olarak her gün travmatize edildiğini aktardı.

“Hapsedilen hayvanlar tutsaklığın yarattığı psikolojik ve fizyolojik etkiler nedeniyle psikotik ve nevrotik bozukluklar gösteriyorlar. Örneğin bu hayvanların onlara yaşatılan stres ve psikolojik şiddet nedeniyle sürekli ileri geri yürümek veya duvara karşı oturup sürekli aynı noktaya bakmak gibi travmatik davranışlarda bulundukları gözlemlenmektedir” diyen aktivistler, tüm bu şiddet eylemleri gerçekleşmediği durumlarda dahi koşulları ne olursa olsun hayvanat bahçelerinin esir kampı olduğunu belirtti.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu‘nun 2019 yılında hayvanat bahçelerinin yasaklanmasını tavsiye ettiğini hatırlatan Hayhapkap platformu, 14 Temmuz 2021 tarihinde değiştirilen Hayvanları Koruma Kanunu’nda hayvanat bahçeleri ile ilgili göstermelik bir düzenleme yapıldığını söyledi.

Yaşam savunucuları şunları söyledi:

Türkiye’de en az 40 hayvanat bahçesinde tutsak edilen binlerce hayvanın hayatında hala değişen bir şey yok. Hayvanlar bize ait olan, istediğimiz zaman istediğimiz yere kapatıp bedenine istediğimiz her şeyi yapabileceğimiz canlılar, insan türü için mal, kaynak, köle değillerdir. Onlar kendi yaşamlarının farkında olan, acıdan kaçan, kendi kararlarını kendileri veren duyarlı ve hissedebilir bireylerdir.

Hayvanlara eğitim adı altında işkence eden, onların beden dokunulmazlıklarını ihlal eden, onları sürekli yapay seleksiyonla üreterek cinsel istismara maruz bırakan ve hayvanların doğal ortamlarında özgürce yaşama haklarını ellerinden alan, insan merkezci otoriter zihniyete karşı çıkan aktivistler, “Bizler farklı bileşenler olarak bir araya geldik. Hayvanlarla dayanışmamızı büyütüyoruz. “Tarsus Hayvanat Bahçesi”nden başlayarak bu coğrafyadaki tüm hayvan hapishanelerinin kapatılması için mücadele edeceğiz” dedi.

‘Hayvan haklarını tanımayan siyasetçilere verecek oyumuz yok’

Aralarında avukatlar, öğretmenler, öğrenciler, veganlar, depremzedeler, LGBTİ+’lar bulunan aktivistler, “Birçok farklı kimlikten insan, bizler, birleştik ve bu işkenceye son vermek için, diğer hayvanlar için buradayız!” diye konuştu.

Hayvan özgürlüğü mücadelesinin ortak bir mücadele olduğunu hatırlatan aktivistler, “Seçimden bir hafta önce, ‘hayvanların en temel haklarını tanımayacak olan siyasetçilere verecek oyumuz yok’ demek için bir araya geldik” dedi.

Hayvan hakları savunucuları öğretmenleri; hayvan hapishanelerine gezi düzenlememeye, gezi düzenlemek isteyen idarelere ve meslektaşlarına hayvan hapishanelerinin gezi düzenlenebilecek yerler olmadığını, esaret merkezleri olduğunu anlatmaya ve öğrencilerine hayvan hapishanelerinde gösterilmek istenenin aksine hayvanların mutsuz ve yalnız hissettiği, fiziksel ve psikolojik olarak acı çektikleri yerler olduğunu anlatmaya davet etti.

Ebeveynleri, çocuklarına esaret altında hiçbir doğal davranışını sergileyemeyen hayvanları hayvanat bahçelerinde tanıyamayacaklarını anlatmaya ve okul idarelerince çocukların eğitimine olumlu hiçbir katkı sağlamayan aksine hayvanların acısına gülmeyi ve başkalarının acısını yok saymayı öğreten hayvanat bahçelerine düzenlenen gezilere karşı çıkmaya çağıran hayvan hakları savunucuları, “Veteriner hekimleri, hayvan sağlığını rantın önüne koymayan gerçek ve dürüst hekimlik adına, hayvanların hakları ve esenliği için yaşamdan yana olmaya çağırıyoruz” diye ekledi.

Talepler net

Demokratik kitle örgütlerine de çağrıda bulunan aktivistler, yaşam ve hak savunucularını, tüm türlerin özgürlüğü için mücadele etmeye ve esir edilen hayvanlarla dayanışmaya davet etti.

Aktivistler, karar alıcılara seslenerek taleplerini dile getirdi:

  • Hayvanat bahçelerine yasak getirilerek yenilerinin açılması önlenmeli, bu amaçla yurtdışından getirilen egzotik türler de dahil olmak üzere yabanda yaşayan hayvanların, evcil hayvanların getirilmesine müsaade edilmemelidir.
  • Çoğu ruhsatsız olan ve benzinlik, restoran/kafe gibi yerlerde faaliyet gösteren korsan ve “butik” hayvanat bahçeleri kapatılmalı, buralardaki yabandan koparılan hayvanlar insan menfaatleri uğruna kullanılmayacakları yerlere taşınmalıdır.
  • Mevcut ruhsatlı hayvanat bahçeleri yeni hayvan eklenmeden, uzman veteriner hekim, akademisyen, yerel ve uluslararası doğa koruma kuruluşlarının aktif katılımıyla, hastanesi olan yabanda yaşayan hayvanları kurtarma ve rehabilitasyon merkezlerine dönüştürülmelidir.
  • Şehir merkezlerinde veya AVM gibi kapalı alanlarda da hayvanat bahçesi kurulması yasaklanmalıdır.
  • Hayvanat bahçelerini desteklemek ve yenilerini açmak yerine, hayvanları doğal ortamlarında korumayı iyi bir şekilde planlayan programlar oluşturulmalı ve bu programlar devlet bütçesi ile desteklenmelidir.
  • Koşulları ne olursa olsun tüm hayvanat bahçeleri esir kampıdır, kölelik merkezleridir,  acilen kapatılmalıdır.

En az 45 platformdan destek

Hayvan hakları aktivistleri “Tüm hayvanlar özgür olana dek, tüm kafesler kırılana dek mücadelemizi sürdüreceğiz” diye belirtti.

Yapılan çağrıya şu ana dek Adana Ekoloji Platformu, Alakır Nehri Kardeşliği, Anadoluda Ekolojik Yaşam, Albatros Ekoloji Platformu (Diren Albatros), Animal Save Türkiye, Antalya Ekoloji Ağı, Antalya Vegan Platformu, Antep Queer, Başka Bir Hayat Diliyorum Derneği, Bir Pati Çetesi Derneği, BurHak – Burak Özgüner Hayvan Hakları Merkezi, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, Deneye Hayır Derneği, Doğa Dostu ve Hayvanları Koruma Derneği, Doğanın Çocukları, Ege Vegan Topluluğu, Eğitim-Sen Gaziantep Şubesi, Gaziantep Canlar İçin Derneği, Gaziantep Sokak Canları, Hayvan Hakları İzleme Komitesi, Hayvan Hakları ve Etiği Derneği, Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi, Hayvanlara Adalet Derneği, Hormona Erişim Kampanyası, İstanbul 31. LGBTİ+ Onur Haftası Komitesi, İstanbul Üniversitesi Vegan Topluluğu, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Deney Merkezine Hayır Platformu, Kadıköy Kooperatifi, Kadın Meclisleri, Karşılıklı Yardımlaşma Ağı, Lavender LGBTİ+, Mersin Nükleer Karşıtı Platform, Özgür Hukukçular Derneği Gaziantep Şubesi, Özgür Renkler Derneği, Polen Ekoloji, Rengarenk Umutlar Derneği, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Gaziantep Şubesi, SYKP Kadın Meclisi, Türkiye İşçi Partisi Hayvan Hakları Komisyonu, Üniversiteli Vegan Öğrenci Platformu (UniVeg), Vegan Derneği Türkiye, Yaşamdan Yana Derneği, Yeryüzü Ekoloji Kolektifi, Yeşil Sol Parti Gençlik Mecisi, 10. İstanbul Trans Onur Haftası olmak üzere en az 45 platform imzacı oldu.

Gabi’ye ne oldu?

Hayvan Hapishaneleri Kapatılsın grubu, Gabi ile ilgili yaptığı açıklamada “Gabi’ye ne oldu? 12 yıl önce Türkiye’ye zorla getirilen, seyirlik malzeme olarak tutsak edilen, dünyadaki ilk tüp bebek fil olmasıyla övünülen Asyalı fil Gabi, Gaziantep ‘Hayvanat Bahçesi’nde artık yok!” ifadelerini kullandı.

Platform, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin‘e ve Gaziantep Hayvanat Bahçesi Müdürü Celal Özsöyler‘e seslenerek şu soruları yöneltti:

“Fatma Şahin’e soruyoruz: Fillerin doğal ortamlarında yaşama ömrü 70 yıl iken, 18 yaşındaki Gabi’ye ne oldu? 12 Ağustos 2022’de ‘Dünya Fil Günü‘nde nesli tükenme tehlikesinde olan fillerin, Gabi ve Pili‘nin sayısını artırmak için çaba harcadıklarını ifade eden Celal Özsöyler’e soruyoruz: Gabi’ye ne oldu?”

Aktivistler, “Bizler oradaki her hayvan için ayrı ayrı mücadele edeceğimizi, süreçlerinin takipçisi olacağımızı buradan bir kez daha duyuruyoruz!” diye ekledi.

Ne olmuştu?

Hayvan Hapishaneleri Kapatılsın Platformu, 12 yıl önce Türkiye‘ye getirilen ve dünyadaki ilk tüp bebek fil olarak bilinen Asyalı fil Gabi’nin, artık Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nde olmadığını duyurmuştu.

Çalışma grubu, 5 Mayıs günü yaptığı basın açıklamasında, Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nde hak ihlalleri ve sistematik şiddet yaşandığına dikkat çekerek şu ifadeleri kullanmıştı:

“6 Şubat Maraş merkezli depremler sonrası, Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nde hayvan hakları savunucuları olarak yaptığımız incelemeler ardından, burada yaşanan hak ihlallerini ve sistematik şiddeti kamuoyuyla paylaşmıştık. Hayvanların esareti üzerinden çıkar elde eden bu ticarethanelerin halen açık olması ve teşvik edilmesi; 21’inci yüzyılda devam eden bir kölelik gerçeğidir, utanç vericidir.”

HayHapKap, “adına hayvanat bahçesi veya doğal yaşam parkı denen, koşulları ne olursa olursun hayvanlar için esir kampları olan bu yerlerin acilen kapatılarak rehabilitasyon merkezlerine dönüştürülmesi talebimizi bir kez daha haykırmak üzere” söz konusu hayvanat bahçesi önünde bir protesto gerçekleştirileceğini açıklayarak hayvan hakları savunucularına çağrıda bulunmuştu.

HayHapKap, Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’den, Gabi’nin nerede olduğunu açıklamasını talep etmişti.

Erzurum’daki taşlı saldırıyla ilgili gözaltına alınan 15 kişi serbest bırakıldı

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Millet İttifakı‘nın Cumhurbaşkanı yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu‘nun, Erzurum mitingine katılan vatandaşlara yönelik taşlı saldırı sonrasında gözaltına alınan 15 şüpheli serbest bırakıldı.

Mitingde 17 kişi yaralanmış, tedavilerinin ardından taburcu edilmişti. Ekrem İmamoğlu saldırıda yaralanan bir çocuğa işaret ederek alanda bulunan polislerin çocuğu 100-150 kişiden koruyamadığını söyleyerek eleştirmişti. İmamoğlu saldırı sonrasında “TOMA var; tek bir su fışkırtmadı” demişti.

[Seçim Günlüğü] İmamoğlu: Nasıl bir talimat aldınız? 

Olayın ardından polis kamera kayıtlarını inceleyip olayla ilgili 19 kişiyi tespit etmişti. İlk etapta 13 kişi gözaltına alındı, ardından iki şüpheli daha yakalandı. Olayla ilgili dört kişinin daha yakalanması için çalışmaların sürdürüldüğü bildirildi. Olaya karışanların tespitinin devam ettiği açıklandı.

Emniyetteki işlemleri tamamlanan 15 kişi adliyeye sevk edildi. Bir kişi savcılıktaki ifadesinin ardından serbest bırakılırken mahkemeye sevk edilen 14 zanlı ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Erzurum’daki taşlı saldırı olayı, ülke genelinde hakim görülen iki ayrı eleştiriye neden oldu. Öncelikle vatandaşlar kaldırım taşlarının fırlatıldığı mitingde güvenliğin sağlanamaması nedeniyle emniyet güçlerini eleştirdi. Birçok vatandaş kırılmış kaldırım taşlarının miting öncesinde hazırlandığını ve saldırının öncesinde planlandığını belirterek tepki gösterdi.

Öte yandan İmamoğlu’nun mitingi için Erzurum’da toplanan kalabalığa kaldırım taşları atılmasının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İmamoğlu’na provokatör demişti. Bu açıklamanın ardından bazı vatandaşlardan saldırının kaynağı olarak İmamoğlu’na yönelik eleştiriler gelmiş, taş atanları destekler yönde yorumlar yapılmıştı.

14 Mayıs‘ta gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimlerine yalnızca beş gün kaldı. Seçim öncesi yalnızca Erzurum’da değil, Trabzon, Rize, Mersin ve Şanlıurfa gibi şehirlerde de seçim çalışmalarına yönelik saldırılarda bulunuldu.

Ne olmuştu?

Erzurum‘da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Millet İttifakı‘nın cumhurbaşkanı yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu‘nun mitingine taşlı saldırıda bulunulmuş, bu saldırı esnasında mitinge katılan vatandaşlardan bazıları başından, yüzünden ve bacağından yaralanmıştı. İmamoğlu, mitingini beşinci dakikasında sonlandırmak zorunda kalmış, otobüse sığınmıştı. O sırada atılan kaldırım taşlarının otobüsün camlarını da kırdığı görülmüştü.

Erzurum’daki bu saldırının ardından Mersin, Rize ve Trabzon‘da saldırılar gerçekleştirilmişti.

Mersin, Tarsus‘ta seçim çalışması yürüten Yeşil Sol Parti’nin anons aracı saldırıya uğramış, beş kişi yaralanmış, aracın lastikleri ve camları parçalanmıştı. Gerçekleştirilen bıçaklı ve sopalı saldırıda Yenimahalle’de bulunan Atatürk Caddesi’ndeki Yeşil Sol Parti anons aracı, kırmızı ışıkta beklediği esnada aracın önü MHP seçim bürosundan çıkan 20 kişilik grup tarafından kesilmişti. Aracın içerisinde bulunan yedi parti çalışanı, grubun küfür ve hakaretleriyle karşı karşıya kalırken, ardından sopa ve bıçaklı saldırıya uğramıştı.

Ayrıca Rize, Fındıklı‘da da SOL Parti seçim irtibat bürosuna saldırı düzenlenmişti. İrtibat bürosunda bulunan, bayraklar ve afişler parçalanmıştı.

Ek olarak Trabzon, Ortahisar‘da bir grup, CHP Trabzon Örgütü’ne saldırıda bulundu.Trabzon’un en işlek caddelerinden biri olan Kahramanmaraş Caddesi’nde CHP’ye ait standın karşısına AKP yönetimi stant kurmuştu. CHP Trabzon Gençlik Kolları‘nın 19.00’da etkinlik yaptığı sırada bir grup AKP ve MHP üyeleri CHP standına doğru ilerleyerek provokasyonda bulundu. Bunun üzerine CHP’nin standında da sloganlar atıldı. CHP yetkilileri, servis arabalarıyla kalabalık bir kitlenin alana getirileceğini öğrendikten sonra alanda kargaşa çıkmaması için çalışmalarını bitirme kararı almıştı.

Bakanlıktan Hatay’daki muhtarlara özel yazı: Kamulaştırıyoruz

Hatay‘ın Defne ilçesinde bulunan Orhanlı ve Ballıöz mahallelerindeki 58 parsele ilişkin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından kamulaştırma kararı alındı. Karara tabii alanların çoğunluğunu tarlalar ve ormanlar oluşturuyor.

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Kentsel Yenileme Dairesi Başkanlığı, kararı iki mahallenin muhtarına özel kamulaştırma mektubu ile bildirdi.

Orhanlı ve Ballıöz mahallelerinin sakinleri, kamulaştırma işlemlerinin sessiz sedasız başlatılması ve daha artçı depremler devam ederken apar topar mülklerine el konulması nedeniyle karara tepki gösterdi.

Karara, “Deprem nedeniyle oluşan zaruriyet çerçevesinde depremzedelerin en kısa süre içerisinde barınma sorunlarının giderilmesine yönelik yapılacak konutların ivedilikle depremzedelere teslim edilebilmesi” gerekçe gösterildi.

‣ OHAL kapsamında yapılaşma kararı: Orman ve meraya inşaat yapılabilir

Karar mektubunda şu ifadelere yer verildi:

“Bölgedeki taşınmazlarla ilgili bedellerin hak sahiplerine ödenmek üzere banka hesabına yatırılmasına ilişkin mahkeme kararının verilmesini müteakip taşınmazlarla ilgili mahkeme esas ve karar numarasına ait bilgileri de kapsayacak tebligatlar hak sahiplerinin adreslerine 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun Uzlaşma görüşmeleri çerçevesinde İdaremizce gönderilecek olup, bu kapsamda mahkemece yatırılması sağlanan (arazi/arsa, ağaç, yapı müştemilat v.b) bedellerin uygun görülüp görülmediği hususu hak sahiplerine tebliğ edilecek; Bedeli uygun gören hak sahipleriyle uzlaşma sağlanarak kamulaştırma işlemleri sonuçlandırılmış olacak, bedeli uygun görmeyen hak sahiplerine ait taşınmazların bedellerinin yeniden tespiti için yine 2942 sayılı Kamulaştırma kanunu gereğince mahkemesine müracaat edilerek hak sahiplerinin de taraf olarak katılımının sağlanacağı dava sonunda ortaya çıkacak bedel ile hak sahiplerince bankalardan çekilecek ilk bedel arasında oluşacak farka ilişkin işlemler yürütülecektir.”

İklim krizi: Demokratik Kongo’yu vuran sellerde ölü sayısı 400’e yükseldi

Orta Afrika ülkelerinden Demoktatik Kongo Cumhuriyeti’nin doğusundaki Güney Kivu eyaletinde perşembe günü (4 Mayıs) meydana gelen sel ve heyelanlar nedeniyle yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. Eyalet Valisi Theo Ngwabidje Kasi, bugün (8Mayıs) Reuters’a yaptığı açıklamada ölü sayısının 401’e ulaştığını ifade etti.

Şiddetli yağışlar nedeniyle nehirlerin taşması, eyalette sele ve heyelana neden olurken, en az 205 kişinin ağır yaralandığı, 167 kişiden ise haber alınamadığı bildirildi.

Hükümet sözcüsü Patrick Muyaya, Cumhurbaşkanı Felix Tshisekedi‘nin pazartesi günü ulusal yas ilan ettiğini ve bir bakanlar heyetinin insani yardım ve afet yönetimini koordine etmek üzere bölgeye seyahat edeceğini söyledi.

Fotoğraf: AFP
‣ Gelişmiş ülkeler bile güvende değil: İklim krizi Batı Avrupa’da sel ihtimalini dokuz kat artırdı

Guterres: İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerine şahit oluyoruz

Güney Kivu bölgesinin karakteristik özelliklerinden olan yağmur mevsiminin mayıs sonuna kadar devam etmesi bekleniyor.

Demokratik Kongo’da yaşanan afetten iki gün önce, Kivu Gölü’nün diğer yakasında bulunda Ruanda’da meydana gelen seller en az 131 kişinin ölümüne, ülkedeki binlerce evde de ağır tahribata yol açmıştı.

Cumartesi günü (6 Mayıs) Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres “feci sel”in her iki ülkedeki kurbanlarına baş sağlığı diledi.

Brundi’ye yaptığı ziyarette konuşan Guterres, “İvme kazanan iklim değişikliğinin ve küresel ısınmaya neden olacak hiçbir şey yapmamış ülkeler üzerindeki yıkıcı etkilerinin bir başka örneğine şahit oluyoruz” dedi.

Fotoğraf: Kasereka Moise / EPA
‣ Kaliforniya sele teslim: İklim krizi kaynaklı sellerde 14 kişi hayatını kaybetti

‘Dünyanın sonu gibi bir şey’

Kivu Gölü’nün kıyılarına yakın birkaç köyde, elleriyle kazarak çamurun içerisinde kayıp yakınlarını arıyor.

Cesetleri koyacak torbaları olmayan Kongolu Kızıl Haç gönüllüleri, Güney Kivu’daki Bushushu ve Nyamukubi köylerinde cesetleri battaniyelere sararak istifliyor.

Nyamukubi köyünden bir anne olan Gentille Ndagijimana, eşinin hayatta kaldığını ve hastaneye götürüldüğünü ancak tüm çocuklarının hayatlarını kaybettiğini söylüyor.

Aynı zamanda ebeveynlerinin ve iki kız kardeşinin de öldüğünü söyleyen 27 yaşındaki Ndagijimana, AFP’ye “Dünyanın sonu gibi bir şey bu” diyor.

Uzmanlar, iklim değişikliği nedeniyle aşırı hava olaylarının daha sık ve daha şiddetli bir şekilde görüldüğüne dikkati çekiyor.

Fotoğraf: AFP
‣ Araştırma: İklim değiştikçe sel ve kuraklıklar daha sık olacak, daha uzun sürecek

Ne olmuştu?

Geçen ay, Güney Kivu’nun komşu eyaletlerinden Kuzey Kivu‘da şiddetli sağanak yağışların neden olduğu bir toprak kayması yaklaşık 20 kişinin ölümüne yol açmıştı.

Batı Avrupa kıtası büyüklüğünde geniş bir ülke olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti, yıllardır doğusunda yaşanan çatışmaların da etkisiyle dünyanın en fakir ülkelerinden biri.

‣ Dünya aşırı hava olaylarına teslim: Aşırı soğuklar, rekor sıcaklar, dinmeyen fırtınalar
İklim krizi sel riskini nasıl artırıyor?

 

İklim krizi: Vietnam’da 44.1 dereceyle sıcaklık rekoru kaydedildi

Vietnam‘da sıcaklık 44.1C’yi buldu. Sıcaklık seviyesi ülkede bir rekor olarak kayıtlara geçti. Hava durumu uzmanları ve yetkililer, halka günün en sıcak saatlerinde dışarı çıkmamaları yönünde uyarıda bulundu. Vietnam’a komşu ülkeler de Nisan ayında Asya‘da bir sıcak dalgası sırasında rekor sıcaklıklar kaydetmişti.

‣Asya’da nisan sıcaklıkları rekor kırdı: İklim acil durumu bu bölgede bir gerçek 

Bilim insanlarıysa küresel ısınmanın olumsuz hava koşullarını şiddetlendirdiğini söylüyor.

Vietnam

Ulusal Hidro Meteorolojik Tahmin Merkezi, Cumartesi günü (6 Mayıs) Vietnam’da kaydedilen rekorun kuzey Thanh Hoa eyaletindeki Hoi Xuan istasyonunda iç bölgelerde ölçüldüğünü ve 2019’da kaydedilen 43.4C rekorunu kırdığını bildirdi.

AFP‘nin aktardığına göre; bir çiftçi olan Nguyen Thi Lan‘ın ifadeleri ise bu sıcaklıkların günlük iş saatlerini değiştirecek boyutta olduğuna işaret ediyor. Lan, Danang kentindeki sıcaklıkların işçileri günlerine her zamankinden daha erken başlamak zorunda bıraktığını belirterek şunları dile getiriyor:

“Sıcaktan etkilenmemek için sabah 10.00’dan önce bitirmek zorunda kaldık.”

Vietnam’ın hava durumu kuzeyden güneye değişiyor, ancak ülke şu anda genel olarak en sıcak yaz aylarına giriyor.

‘Rekorun defalarca tekrarlanacağına inanıyorum’

Başkent Hanoi‘den İklim Değişikliği Uzmanı Nguyen Ngoc Huy ise “Bu, iklim değişikliği ve küresel ısınma bağlamında endişe verici bir rekor” diyor ve ekliyor:

“Bu rekorun defalarca tekrarlanacağına inanıyorum. Aşırı iklim modellerinin doğruluğunun kanıtlandığını gösteriyor.”

Vietnam medyasına göre Danang’daki yetkililer, Vietnam Sanayi ve Elektrik Bakanlıklarından “ısı, olası kuraklık ve susuzlukla etkili bir şekilde mücadele etmek için işbirliği yapmalarını” istiyor.

Yetkililer ayrıca şehrin su tedarik şirketinden evsel kullanım için yeterli su kaynağı olup olmadığını teyit etmesini bekliyor.

‣ 2023 yılı daha sıcak olacak
‣ El Niño gelmeden kayıtlardaki en sıcak ikinci mart ayı kaydedildi
‣ El Niño zamanı geliyor: Benzeri görülmemiş sıcak dalgaları görülebilir
Filipinler
2015 yılında meydana gelen El Nino dalgası Filipinler’de şiddetli bir kuraklığa yol açtı, çiftçiler mahsullerinin yüzde 40’ını kaybettiklerini söylemişti. (Fotoğraf: ABC).

Sokaklar boşaldı: Asya’da sıcaklık rekorları…

Cumartesi günü, Hanoi şehir merkezi öğle saatlerinde neredeyse tamamen boştu çünkü birçok kişi güneşten etkilenmemek için evlerinde kaldı.

Tayland meteoroloji departmanı, Nisan ayında batı Tak eyaletinde 44.6C’lik bir rekor bildirirken, Myanmar medyası ülkenin doğusundaki bir kasabanın 43.8C ile on yılın en yüksek rekorunu bildirdiğini duyurmuştu.

Her iki ülke de genellikle yağışlı mevsimden önce sıcak bir dönem geçiriyor, ancak sıcaklığın yoğunluğu önceki rekor değerleri aşmış durumda.

Ocak’ta en yüksek ve en düşük sıcaklık rekorları kırıldı
‣ İklim krizi: Avrupa’da bu yıl kayıtlara geçen en sıcak ikinci kış yaşandı
‣ İklim krizi: Okyanus yüzey sıcaklıklarının rekor kırmasıyla aşırı hava olaylarında artış bekleniyor
Vietnam
Hanoi- İnsanlar, Nisan 2019’da bir önceki sıcak dalgasında kendilerini güneşten koruyorlar. Fotoğraf: Luong Thai Linh/EPA

Daha batıda, Bangladeş‘in başkenti Dakka, 1960’lardan bu yana en yüksek sıcaklığını kaydetti.

Hindistan hava durumu yetkilileri, ülkenin bazı bölgelerinde sıcaklıkların normalin yaklaşık üç ila dört derece üzerinde olduğunu bildirdi.

BM’nin Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nden (IPCC) yakın zamanda çıkan bir raporda, “küresel ısınmadaki her artışın birden çok ve eşzamanlı tehlikeyi yoğunlaştıracağı” belirtilmişti.

Derin Yoksulluk Ağı, yoksullukla mücadele edecek milletvekili arıyor

Derin yoksulluğun sürdürülemez koşullarını görünür kılmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmak için çalışmalar yürüten Derin Yoksulluk Ağı, tüm milletvekili adaylarını bu mücadele katılmaya çağıran bir sosyal medya kampanyası başlattı.

Türkiye’de Kadın ve Çocuk Yoksulluğu: Bazı Acil Sorunlar” başlıklı bilgi notunu yayınlamasının hemen ardından bu acil sorunlara müdahale etmek için atılması gereken adımları 24 maddelik bir taahhütler listesinde sıralayan Derin Yoksulluk Ağı, kampanya ile seçime katılacak olan tüm partilerin milletvekili adaylarına sesleniyor.

Derin Yoksulluk Ağı’nın milletvekillerine yönelik hazırladığı taahhütler listesinde şu mücadele alanları bulunuyor:

  1. “Yoksullukla mücadelenin hak temelli politikalarla yapılması için #mücadeleedeceğim.
  2.  0-6 yaşa yönelik ücretsiz ve nitelikli kreş eğitimi sağlanması için #mücadeleedeceğim.
  3.  Eğitimine devam edemeyen 866 bin kız çocuğu adına #mücadeleedeceğim.
  4.  Okul öncesi eğitimin üç yaş ve üzeri her çocuk için erişilebilir olması için #mücadeleedeceğim.
  5. Çocuk işçiliğine karşı #mücadeleedeceğim.
  6. Yoksullukla mücadeleye, yoksulluk koşullarında yaşayanların tam katılımın sağlanması için #mücadeleedeceğim.
  7. Engelli çocuğu olan annelerin esenliği için #mücadeleedeceğim.
  8. Yoksulluk koşullarında yaşayanları damgalama, acıma ve eşitsizlik gibi duyguları ön plana çıkartan görsellere karşı #mücadeleedeceğim.
  9. Yoksulluğa dair önyargıları besleyen, suçlayan söylemlerle #mücadeleedeceğim.
  10. Öğrencilerin eğitimden kopmaması için #mücadeleedeceğim.
  11. Okullarda ücretsiz öğün desteği için #mücadeleedeceğim.
  12. Çocukların her türlü hak ihlaline karşı korunması için #mücadeleedeceğim.
  13. Herkesin nitelikli sağlık hizmeti alabilmesi için #mücadeleedeceğim.
  14. Okuma yazma ve meslek edinme kurslarının yaygınlaşması için #mücadeleedeceğim.
  15. Kadınların menstrüel hijyen ve cinsel sağlık ürünlerine ücretsiz erişimi için #mücadeleedeceğim.
  16. Tek ebeveynlerin ekonomik ve psikososyal destek mekanizmalarına erişebilmesi için #mücadeleedeceğim.
  17.  Yoksulluk koşullarında yaşayanlara yönelik erişilebilir hukuki danışmanlık hizmetleri için #mücadeleedeceğim.
  18.  Doğum öncesi ve sonrası annelerin tıbbi bakımları ve duygusal güçlenmesi için #mücadeleedeceğim
  19.  Bebek bezi, bebek maması, yenidoğan bakım ihtiyaçlarının karşılanması için #mücadeleedeceğim.
  20.  0-18 yaş için kansızlık, vitamin eksiklikleri, gelişim bozukluklarına dair kontrol sistemi ve iyileştirme protokollerinin ücretsiz uygulanması için #mücadeleedeceğim.
  21.  Kronik açlığa karşı #mücadeleedeceğim.
  22. Yoksulluk koşullarında yaşayan her bireyin nitelikli, temiz ve sağlıklı gıdaya sürdürülebilir bir şekilde erişmesi için #mücadeleedeceğim.
  23. Herkes için güvenli barınma imkanlarına, sağlık hizmetlerine, temiz suya ve güvenilir gıdaya erişimlerinin garanti altına alınmasına dair #mücadeleedeceğim.
  24. Çalışanların adil ücret, eşit değerde işe eşit ücret, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına erişmesi için #mücadeleedeceğim.”

‘#mücadeleedeceğim sözünü vermeye çağırıyoruz’

Dünyadaki benzer örneklerden esinlenerek hazırlanan taahhütlere yönelik çağrı kampanyasının, katılanlar üzerinde hukuki bağlayıcılığı bulunmuyor. Ancak bu kampanyanın yaygınlaşması ve taahhütleri sahiplenen milletvekili adaylarının çoğalması, derin yoksullukla mücadeleyi 14 Mayıs seçimlerinde biçimlenecek olan meclisin gündeminde öne çıkarması hedefleniyor.

Milletvekili adaylarının sahiplenmesi ve sosyal medyada yaygınlaştırması istenen taahhütlerin ise Türkiye Cumhuriyeti’nin imzacısı olduğu uluslararası anlaşmalarla uyumlu olarak ve Ağ’ın sahadan topladığı bilgilere dayanılarak oluşturulduğu belirtiliyor.

Derin Yoksulluk Ağı Araştırma ve Savunu Koordinatörü Önder Uçar ise kampanya ile ilgili olarak şu ifadeleri kullanıyor:

“Derin Yoksulluk önümüzdeki seçimde iktidara kim gelirse gelsin, tüm milletvekillerinin öncelikli mücadele alanı olmalıdır. Derin Yoksullukla mücadeleye yönelik hazırladığımız taahhütlerin ‘altına imzamı atarım!’ diyorsanız, ortak geleceğimizi temsil etmek için seçim yarışına hazırlanan sizleri  #mücadeleedeceğim sözünü vermeye çağırıyoruz!”

Derin Yoksulluk Ağı hakkında

Derin Yoksulluk Ağı (DYA), Açık Alan Derneği gönüllü ve üyeleri tarafından 2019 yılında kuruldu. DYA, gönüllüler, destekçiler, yerel yönetimler, kamu kurumları ve derin yoksulluk yaşayan kişilerin katılımı ile büyüyen bir dayanışma ve araştırma ağı olarak tanımlanıyor. Ağ, derin yoksulluğun sürdürülemez koşullarını görünür kılmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmak için çalışmalar yürütüyor, acil durum müdahalesi olarak #EvdenDeğiştir modeli ile yoksulluk yaşayan kişilere temel ihtiyaç desteği sağlıyor.