Ana Sayfa Blog Sayfa 473

Şiddetli yağışlar dört ilde taşkınlara neden oldu

Dün (22 Mayıs) başlayarak Türkiye‘nin bazı illerini etkisi altına alan yoğun yağışlar pek çok ilde su baskınlarına yol açtı.

Meydana gelen taşkınlar kentlerde tahribata neden olurken can kaybı bildirimi yapılmadı.

İnsan kaynaklı iklim krizi, dünyanın su döngüsünü değiştirerek hem kuraklık hem de sel gibi afetlerin tetiklenmesinde rol oynuyor.

Adana

Adana‘da günün ilk saatlerinde etkili olan fırtına ve sağanak yağış nedeniyle bazı caddeler göle döndü, kökü zayıf ağaçlar ise araçların üzerine devrildi.

Seyhan ilçesinden geçen sulama kanalı, bazı bölgelerde taştı.

Mersin

taşkın
Mersin. Fotoğraf: DHA

Mersin’in Tarsus ilçesinde caddeler su altında kaldı, araçlar suya gömüldü. İlçede tarım arazileri de yağıştan zarar gördü.

Ankara-Kırıkkale

taşkın
Ankara-Kırıkkale yolu. Fotoğraf: DHA

Ankara’da dün akşam yoğun yağış nedeniyle bazı yollar göle döndü. Ankara-Kırıkkale yolunda su birikintisi nedeniyle kilitlenen trafikte vatandaşlar saatlerce araçlarında mahsur kalırken, bir otobüs ise su tahliye kanalına düştü. Otobüste mahsur kalan üç kişi kepçe yardımıyla kurtarıldı.

Elazığ

taşkın
Elazığ. Fotoğraf: DHA

Elazığ’da da taşkın nedeniyle caddeler su altında kaldı.

İklim krizi sel riskini nasıl artırıyor?

[Seçim Günlüğü] Yurt dışında sandığa giden seçmen sayısı 1,5 milyonu geçti, oy kullanımı sürüyor

İkinci tura giden cumhurbaşkanı seçimini için yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı seçmenlerden 1 milyon 500 bin 26 kişi oy kullandı.

28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur oylaması için yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı seçmenlerin, 20 Mayıs’ta başlayan yurt dışı temsilcilik ve gümrüklerde oy verme işlemleri ise sürüyor.

Yüksek Seçim Kurulu‘na (YSK) göre 22 Mayıs saat 23.37 itibarıyla yurt dışı temsilcilik ve gümrüklerde oy kullanan seçmen sayısı toplam 1 milyon 500 bin 26 oldu.

Yurt dışı temsilciliklerde oy verme işlemleri 24 Mayıs’a kadar sürecek. Gümrüklerde ise oy kullanımı 28 Mayıs saat 17.00’a kadar devam edecek.

14 Mayıs’ta 1 milyon 817 bin seçmen sandığa gitmişti

14 Mayıs’ta YSK tarafından yapılan bilgilendirmede 1 milyon 416 bin seçmenin yurtdışı temsilciliklerinde sandığa gittiği açıklanmıştı. Gümrük kapılarında ise 125 bin 479 seçmen olmak üzere toplam 1 milyon 817 bin 10 seçmen oy kullanmıştı. Bu, yurtdışında bulunan tüm seçmen sayısının yüzde 53,18’ine denk gelmişti. Bu sayı ile 14 Mayıs 2023 seçimleri, daha önce yurt dışı temsilciliklerde oy kullanılan beş seçimi geride bırakmıştı.

  • 2023’te oy kullanım oranı: yüzde 88,92
  • 2018’de oy kullanım oranı: yüzde 86,24
  • 2015’te oy kullanım oranı: yüzde 85,23
  • 2011’de oy kullanım oranı: yüzde 83,16
  • 2007’de oy kullanım oranı: yüzde 84,25
  • 2002’de oy kullanım oranı: yüzde 79,15

2015’te seçime katılma oranı yüzde 32,5 idi

2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri:

  • Seçime katılım oranı: yüzde 18,94
  • Temsilcilik sayısı: 55 ülkede 105 temsilcilik
  • Sandık sayısı: 1186

7 Haziran 2015 25. dönem TBMM üyelikleri seçimleri şöyle sonuçlanmıştı:

  • Yurt Dışı Seçmen Kütüğü’ne kayıtlı seçmen sayısı: 2 milyon 863 bin 920
  • Oy kullanan seçmen sayısı: 918 bin 302
  • Sandık sayısı: 3 bin 664 
  • Boş/geçersiz oy sayısı: 13 bin 344
  • Seçime katılma oranı: yüzde 32,53 

24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri şöyle sonuçlanmıştı:

  • Kütüğe kayıtlı seçmen sayısı: 3 milyon 32 bin 206
  • Oy kullanan seçmen sayısı: 1 milyon 499 bin 392
  • Sandık sayısı: 7 bin 524
  • Boş/geçersiz oy sayısı: 20 bin 3
  • Seçime katılma oranı: yüzde 50.1 

24 Haziran 2018 27. Dönem TBMM üyelikleri seçimindeyse sonuç şöyleydi:

  • Oy kullanan seçmen sayısı: 1 milyon 502 bin 140
  • Boş/geçersiz oy sayısı: 19 bin 426
  • Seçime katılma oranı: yüzde 50,2 

2023 seçimleri

  • Yurt Dışı Seçmen Kütüğü’ne kayıtlı seçmen sayısı: 3 milyon 416 bin 150
  • Temsilcilik: 73 ülkede 151 temsilcilik
  • Sandık sayısı: 5 bin 114 

Etna Yanardağı lav ve kül püskürttü

Avrupa‘nın en aktif yanardağı olan Etna Yanardağı‘nda güçlü bir patlama meydana geldi. Patlama sonucunda doğu Sicilya‘nın en büyük şehri olan Catania‘yı toz bulutu kapladı. Catania’da havaalanındaki uçuşlar askıya alındı. Havaalanı yetkilileri uçuşların normal güvenlik koşulları garanti edilene kadar askıya alınacağını bildirdi.

İtalya’nın Ulusal Jeofizik ve Volkanoloji Enstitüsü (INGV), Catania’ya ve Etna Dağı’nın yerleşimli yamaçlarındaki en az bir kasabaya patlamadan kaynaklı kül geldiğini söyledi. INGV, dağın titreme aktivitesinde artış olduğuna dair kanıtlar kaydettiğini bildirdi.

Fotoğraf: Facebook

İtalyan medyasında yer alan görüntülerde, şehirdeki arabaların koyu renkte kumlu bir toz tabakasıyla kaplı olduğu görüldü.

Öte yandan meteorolojik tahminlerin paylaşıldığı Hava Forum, Etna Yanardağı faaliyeti sonrasında ortaya çıkan kükürt dioksitin Türkiye‘ye doğru geldiğini bildirdi:

“Yurt dışı kaynakların yayınladığı haritaya bakın, Etna’nın zararlı gazları dibimize kadar gelmiş. Salı ve çarşamba az miktarda Ege ve kısmen Marmara‘da asit yağmuru riski var. Takip edilmeli…”

3 bin 330 metre yüksekliğindeki yanardağ, lav ve kül püskürterek yılda birkaç kez devasa bir hareketlilikle patlayabiliyor. Son büyük patlama 1992’de gerçekleşmişti. 2021’in başlarında, yanardağın patlaması birkaç hafta sürmüştü.

İtalya’da son 100 yılda görülen en büyük sel felaketinin nedeni, iklim krizi

İtalya’nın kuzeyindeki Emilia Romagna bölgesinde meydana gelen sellerde ölü sayısı 14’e yükselirken, 36 binin üzerinde insanın evsiz kaldığı bildirildi.

Afetin İtalya’nın son 100 yıllık tarihindeki en büyük sel olduğu ve birçoğu hâlâ sular altında olan 100’ün üzerinde yerleşim yerinin afetten etkilendiği ifade edildi.

Ülkenin elektrik üretici ve dağıtıcısı Enel şirketi, yaklaşık 20 bin kişinin zorunlu olarak tahliye edildiğini ve 27 bin kişinin elektriğe erişimi olmadığını belirtti.

Yetkililer, bin 97 itfaiye erinin görev aldığı arama kurtarma çalışmalarının devam ettiğini açıkladı.

Seller tarım arazilerini de sular altında bıraktı. Bir çiftçi derneği olan Coldiretti’ye göre Emilia Romagna’da 5 binden fazla çiftlik sular altında kaldı. Bu alanların arasında ‘Meyve Vadisi’ olarak bilinen bölgenin yanı sıra mısır ve tahıl tarlalarının da olduğu bildirildi.

Coldiretti tarafından yapılan açıklamada, seraların ve ahırların da sular altında kaldığı ve birçok hayvanın boğulduğuna da yer verildi.

Fotoğraf: AFP
‣ İklim krizi: İtalya, Hırvatistan ve Bosna Hersek’te seller en az beş can aldı
‣ İtalya iki-üç saatte altı aylık yağış aldı: 10 ölü

‘Sebebi: İklim krizi’

İklim bilimciler, altı ayda düşen yağış miktarının yalnızca 36 saatte düşmesi sonucu meydana gelen sellerin nedeni olarak iklim krizine işaret etti.

Fotoğraf: Giorgio Salvatori / The Guardian

Sivil Savunma dairesinden yapılan açıklamada, şiddetli yağış nedeniyle bölgedeki 20 nehrin yataklarından taştığı ve 280 heyelana neden olduğu aktarıldı.

Uzmanlar, yaşanan sellerin nedenleri arasında yıllardır yaşanan kuraklık nedeniyle toprağın sıkışarak suyu emme kapasitesinin düşmesi ve iklim krizinin şiddetli yağmurlar gibi aşırı hava olaylarını tetiklemesinin de bulunduğunu açıkladı.

Jeo-Hidrolojik Koruma Araştırma Merkezi araştırmacılarından Mauro Rossi, İtalyan Ulusal Araştırma Konseyi tarafından yapılan bir basın açıklamasında “Yükselen sıcaklıklar kuraklık süreçlerini yoğunlaştırıyor, toprağı kurutuyor ve geçirgenliğini farklı şekillerde değişime uğratıyor” dedi.

Kısa süre içerisinde aşırı miktarda düşen yağışların nehirlere doğru aktığını belirten Rossi, bu durumun da taşkınlar, çukurlar ve nehir yataklarında değişimlerle sonuçlandığını aktardı.

‣ İtalya Cumhurbaşkanı Napolitano: İklim değişikliğinin bedelini ödüyoruz

‘İklim krizi nedeniyle gerçek trajedilerle karşı karşıyayız’

İtalya, yüksek heyelan riski bulunan coğrafyasından ötürü iklim krizinin etkilerine karşı özellikle savunmasız bir konumda. Bunun yanı sıra dünya ortalamasından iki kat daha hızlı ısınan Akdeniz bölgesinde yer alması da ülkede güçlü fırtınaların yaşanma ihtimalini artırıyor.

Greenpeace İtalya’nın iklim kampanyaları sözcülerinden Federico Spadini, “iklim krizinin nedenlerini ivedilikle ele almadığımız sürece [aşırı hava olaylarının] norm haline gelmesi riski” bulunduğunu söyledi.

Spadini, şunları ekledi:

Basit bir hava muhalefetiyle değil, bariz suçluları olan küresel ısınmanın yol açtığı gerçek trajedilerle karşı karşıyayız. Gaz ve petrol çıkarmaya ve yakmaya devam etmek, iklim acil durumunu giderek daha da tırmandıracak, can kayıplarına, çevresel tahribata ve ciddi ekonomik ve sosyal etkiler yaratacak bir suçtur.

Fotoğraf: AP
‣ İtalya’da sel felaketi: 6 kişi hayatını kaybetti

‘Hükümetin afetlere hazırlıksız olduğu anlaşıldı’

İtalya’daki bazı çevre aktivistleri, hükümeti afetlere karşı yeterince hazırlıklı olmaması yönüyle eleştirdi.

Çevre örgütlerinden Legambiente tarafından yapılan bir basın açıklamasında iklim krizinin birçok bölgede giderek daha da yoğunlaşan aşırı hava olaylarına yol açtığı, insanların hayatlarını riske attığı ve çevre ile ekonomi üzerinde olumsuz etkilere neden olduğuna yer verilerek “İtalya’nın bir kez daha hazırlıksız olduğu anlaşıldı” ifadeleri kullanıldı.

İklim krizinin seller üzerindeki etkisinden emin olunması için daha fazla araştırma yapılması gerektiği belirtilirken, bilim insanları gezegeni ısıtan sera gazı kirliliği arttıkça, daha sık ve daha şiddetli aşırı hava olayları görülebileceği konusunda uyardı.

 

‣ Sicilya bir kez daha sele teslim

‘Uzakta kalamadım’

19-21 Mayıs’ta düzenlenen G7 zirvesi nedeniyle Japonya’nın Hiroşima kentinde olan İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, afet nedeniyle zirveden erken ayrılarak ülkesine döndü.

Meloni, “Dürüst olmam gerekirse bu kadar karmaşık bir anda İtalya’dan bu kadar uzakta kalamadım” dedi. Pazar günü sel basan bazı bölgeleri ziyaret eden Başbakan Meloni, halka destek sözü verdi.

İklim krizi sel riskini nasıl artırıyor?

[Seçim Günlüğü] Sinan Oğan, Erdoğan’ı destekleyeceğini duyurdu

Cumhurbaşkanı seçimlerinin ikinci turunda ATA İttifakı’nın destekleyeceği isim Cumhur İttifakı‘nın cumhurbaşkanı adayı Recep Tayyip Erdoğan oldu. İlk turda ATA İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı olan Sinan Oğan, kararını açıkladı:

“Erdoğan’ı destekleyeceğiz”

Sinan Oğan’ın konuşmasından öne çıkanlar satır başları:

  • Öncelikle Türk milletinin her bir ferdine seçimlerde göstermiş oldukları makul tavır, yüksek katılım ve bize olan teveccühleri için teşekkür ederim. Yaklaşık 10 senedir bizimle beraber yol yürüyen, en zor zamanlarda bizi yalnız bırakmayan yol arkadaşlarımıza, Türkiye’nin her yerinde çalışan Sinan Oğan gönüllülerine teşekkür ederiyorum.
  • Cümlelerimiz için tehditler aldık. Saldırılara uğradık. Sosyal medya lincine uğradık. Sesimizi TV’lerden, gazetelerden duyuramadık. Sosyal medya açılan tek kapımız oldu. Gönüllülerimiz koştu yardımımıza. Yılmadık, yıkılmadık. Biz yaklaşık üç yıl önce eğer bir Türk milliyetçisi adayı olmazsa Türk milliyetçilerini adaysız bırakmayacağız dedik ve bir yola çıktık.
  • Son ana kadar üzerinde uzlaşılan bir Türk milliyetçisi aday formülünü bekledik ve dedik ki böyle bir aday çıkarsa biz çekileceğiz ve bu adayı kayıtsız şartsız destekleyeceğiz. Türk milliyetçilerinin ve Atatürkçülerin adayı olarak bu yarışa girdik.
  • Eşit ve adil olmayan şartlarda yarıştık. Ne hükümet imkanları ne belediye imkanlarımız yoktu. Buna rağmen büyük bir mücadele örneği sergiledik. Plana sadık kaldık, birçok temel hedeflerimize ulaştık. Büyük Türkiye ve kutlu Turan yolunda ilerleme hedefimiz devam ediyor. Buradaki temel kuralımız ise şudur, plana sadık kaldık.
  • 28 Mayıs 2023’te Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu kritik öneme sahiptir. İkinci turda seçimde nasıl bir tutum alınması noktasında tabanımız, ittifak bileşenleriyle müzakereler yaptık. Her iki adayla görüşmede bizim kamuoyunca bilinen önceliklerimizi müzakere ettik. Herhangi bir pazarlık, taahhüt belirtmeksizin, kırmızı çizgilerimizi ifade ettik. Her iki aday ile bütün konuşma ve görüşmelerimiz karşılıklı nezaket ve saygı çerçevesinde gerçekleşmiştir.
  • Bu müzakere ve istişareler tabandan gelen mesajlar neticesinde seçimlerin ikinci turunda Cumhur İttifakı adayı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğimizi beyan ediyorum. Bize oy veren seçmenleri de sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı desteklemelerini talep ediyorum. Atatürkçü ve milliyetçi ilkelerimiz çerçevesinde hiçbir beklenti içerisinde olmadan aldığımız kararın yüce Türk milletine hayırlı olmasını diliyorum, selam ve saygılarımla selamlıyorum.

Kadın+lar Ekofem Fest’te buluştu: Patriyarkal sistem pistten alındı, sahne cadıların…

Feminist kadın+’lar ve ekoloji aktivistleri, bir kampta toplanırsa ne olur? Bu yaşandı.

19 Mayıs’ta Balıkesir, Burhaniye’de başlayan Ekofem Festivali Kampı tam olarak bu amaçla organize edildi. Kamp, kadın mücadelesini, ekolojiyi, LGBTİ+ haklarını, veganlığı ve hayvan haklarını çadırlar arasında, devasa ağaçların altında buluşturdu.

Kampın birçok gündem maddesi ve oldukça kabarık bir etkinlikler listesi var. Bir yanda kadınlar atılan bir düğüm üzerinden yoldaşlığı konuşurken bir yandaki kadınlar Maraş depremlerinin ardından yaşanan krizlerde kadınların yaşadığı sorunları konuşuyor.

Kimi zaman muhabbetlerde 28 Mayıs’ta tekrarlanacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri hortluyor. Bu anlarda kadın mücadelesinin haklı kazanımları bir film şeridi gibi geçiyor sanki masadan ve “Olmaz” deniyor. Ardından ekolojik kırımlar gündeme düşüyor, oldukça ağır ve ucu bucağı olmayan bir davalar silsilesi düşüyor kampçıların önüne.

Ağaçların ve çiçeklerin kokusunu getiriyor rüzgar, “Cengiz İnşaat” ve “Kazdağları” kelimeleri seçiliyor o sırada konuşmalardan. Rüzgar esiyor yine, bir sincap ağaca çıkmış ve kamufle olmuş durumda, görünmüyor. İndiğinde onu bademler bekliyor olacak. Ardından Akbelen’deki mücadeleden bahsediliyor, kadınların yürüttüğü ve Türkiye’nin en ön plana çıkmış, Meclis’e gitmiş ve uğruna nöbetler tutulmuş bir ormanın hikayesi. Alandaki çadırlar birden Akbelen nöbet alanındaki çadırlara bürünüyor. Hava kararıyor ve yemek masalarında bu mücadeleye ara verilmiyor, ekoloji, kadın ve LGBTİ+, hayvan hakları mücadelesinde dertlerin ve gönüllerin ortak olduğu görülüyor.

Cins hayvanların üretilmesi sorunundan, hayvan hapishanelerine konu uzayıp gidiyor. Her bir cümlenin çıktığı ağızda bir ağırlığı var. Her biri çok önemli bir soruna işaret ediyor. Hayvan hapishanelerinde sömürülen hayvanlar, akıbeti belli olmayan yaşamlar, arda kalanlar, her biri akıllardaki yerini koruyor. Bu sırada kampın dört ayaklı katılımcılarından olan Krem, sessizce anlatılanları dinliyor.

Afet ve kadınları bir araya getiren bir forumda ise 6 Şubat’ta meydana gelen ve on binlerce insanın yitirildiği ve ardından tam bir yıkıma dönen afet bölgesine dair deneyimler paylaşılıyor. Çoğu konuda olduğu gibi dezavantajlı kesim arasında yer alan kadın+’ların zorlu yaşam mücadeleleri yine bir afette adeta sahne almıştı. Kadın+’ların ihtiyaçlarını duyurmak zaman almış ve hatta kadınların ihtiyaçlarını ifade edebilmesi için bölgeden kadın gönüllü çağrısında bulunulmuştu. Kampçıların deneyimleri de ortak paydada tam da bu noktada buluşuyor. Bir sonraki olası afette de yine aynı dezavantajlı grubun, kadınların ve LGBTİ+’ların, zor durumda kalacağı öngörülüyor ve bunun için bir “Eko afet kadın grubu” kurulması yönünde bir öneri ortaya atılıyor.

Kimisi afet bölgesi için topladığı yardımları belediyeye teslim ettiğini, ardından bu yardımların yerine ulaşıp ulaşamadığına dair bilgilendirmenin henüz kendilerine ulaşmadığını söylerken, kimisi de afet bölgesinden ilçesine yerleştirilen depremzede kadınlar için ped tedarik ederek ulaştırmaya çalıştığını söylüyor. Bir yandan deprem bölgesindeki gönüllülerin yeleklerinde yazan kurum ve kuruluşlar olmasından dolayı gönüllülüğün örtük bir şekilde yapılması gerektiği ifade edenler varken bir yandan da bu gönüllülüğün eriyikleşmemesi, anonimleşmemesi gerektiği belirtiliyor.

Öte yandan birden bir grubun içerisinde buluyoruz kendimizi. Karıncalar orada, çimenlerin üzerinde bir kağıt, rengarenk kalemler var. Grupta kampa konu olan tüm mücadelelerin içerdiği sorunlar dile getiriliyor ve çoğu ortak. Ancak burada bir umut gibi parlayan bir inanç var. Bu kadın+’lara duyulan bir güvenden kaynaklanıyor. Afetin ardından ağdaya ihtiyaç duymanın en doğal insanlık hali olduğu dile getiriliyor. Kadın+ların tutsakken de yıkımın ortasındayken de ihtiyaç duyduğu ve olası gereksinimlerinin hafife alınması ve/veya akıllara dahi gelmiyor olması eril akla işaret ediyor.

Shiva: Bizim dünya vatandaşı olmamız istenmiyor

Kamp alanından ağaçlara doğru yükselen bir hafiflik var. Bu havada çoğunluk yeşil, mavi ve mor hissediyor. Bu renkler bir gökkuşağına işaret ediyor. Vandana Shiva ile ekofeminizm Zoom buluşması ise katılımcıları heyecanlandırıyor. Hindistanlı araştırmacı, yazar ve ekolojik aktivist Prof. Dr. Vandana Shiva, sermayenin sömürüsünden kadın emeğine, yerli haklarından hayatı yeniden inşa etmeye uzanan bir konuşma gerçekleştiriyor. Zoom üzerinden yapılan bu buluşmada kadınların Shiva’yı onayladıkları hareketlerinden, bakışlarındaki kıvılcımdan belli oluyor.

Shiva “Seven yüreklerimiz ve ellerimizle birlikte tahrip edilemeyecek bir dünyayı yeniden yaratıyor ve yeniden kuruyoruz” diyor ve mevcut kapitalist patriyarkal düzene işaret ederek şunları ifade ediyor:

“Bizim dünya vatandaşı olmamız istenmiyor. Oysa ben şunu görüyorum; mutluluk ve iyi olma hali, bizim yaşamlarımızın temel amacı. Biz dünyayı büyüttükçe bizim mutluluğumuz ve esenliğimiz de büyüyor.”

Shiva, kendisinin de kurucularından olduğu Navdanya örgütünün de ele aldığı halk için demokrasiye işaret eden yeryüzü demokrasisine değiniyor. Yeryüzü Üniversitesi üzerinden yürütülen çalışmaların odak noktalarından biri olan yeryüzü demokrasisi kavramı katılımcıların oldukça dikkatini çeken konulardan biri oluyor.

Kapitalist patriyarkal sistemi eleştiren ve bu sistemde doğaya bir finansal varlık olarak bakıldığını, borsada da alım satımının yapılmasının istendiğini belirten Shiva bu sisteme karşı girilen dünya savaşına karşı çok teyakkuzda ve dirençli olunması gerektiğini vurguluyor.

Patriyarkal sistem pistten alınır ve sahne cadıların…

Shiva’nın feminist ve ekoloji mücadelesini birleştiren ve katılımcılara güç verdiği dile getirilen ifadelerden anlaşıldığı bu buluşma kadın+’ların üzerinde sürekli dönüp duran disko topundan adını alan Disko’da gerçekleşiyor. Hava kararıyor ve artık burası adının da hakkını verecek derecede bir hareketliliğe sahne oluyor. Kadın+lar halaylarla, cadı danslarıyla, roman havalarıyla ve atılan göbeklerle gittikçe birbirine yaklaşıyor. Artık herkes senkronize ve sanki yüz yıllardır birbirinin elini tutuyor gibi görünüyor. Burada yere düşmek, yıkılmak veya yerle bir olmak artık imkansız, yere ancak bir dans hareketi için temas ediliyor.

Gece rüzgarların sesi sürekli bir yağmur yağdığı hissini veriyor. Çadırın içinden merakla gökyüzüne baktığımızda devasa ağaçların birbirine dokunduğunu görüyoruz. Bu yapraklar ekoprint atölyesinde şallara, çantalara, tişörtlere bürünüyor. Gözünüzü vegan yemeklerle açıp vegan yemeklerle kapatıyorsunuz. Her bir eylem bir birlikteliğin ürünü. Kazdağları’nın eteklerinde doğa ve ekoloji üzerine ilişkiler yazıya geçiriliyor. Kimisi kendi kafasının içerisinde bir tartışmayı okuyor kimisi bir an yaratıyor.

Kim bu bilirkişiler, neyi bilirler?

Kazdağları Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan, Kazdağlar ve çevresindeki ekolojik yıkım projelerini anlatıyor. Davalar davaları açıyor. Bilirkişiler konu oluyor sonra, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporlarında geçen bu keşiflerde yer alan, bazılarının isimlerine çokça aşina olunan bilirkişiler. Yüksek Maden Mühendisi Esenay Hacıosmanoğlu, bilirkişilerin bu raporlarda belirttiği kimi görüşlerin bilimden ne kadar uzak olduğunu aktarıyor. Herkesin bildiği bu bilirkişilerin bulunduğu havuz eleştiriliyor sonra. Kazanılan ve kaybedilen davalar masaya yatırılıyor.

‘İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanlara oy yok’

Ezgi Öz’ün atölyesinde ise mücadele içerisinde kadın+ların kendi içlerine bakması isteniyor. Kimileri tattıklarını, kimileri duyduklarını, kimileri de dokunduklarını dile getiriyor. Toplu bir terapi gibi görünüyor. Sandalyeler yan yana uzayıp gidiyor.

Fotoğraf: Nezahat Akişli

Yaklaşık 80 kişinin katıldığı kamptan dramadan, kitaplara; kuir ekolojiden, vegan tahayyüle; yogalardan, ekofeminizme pek çok konu geçiyor. Katılımcıların yan yana sıralandığı sandalyelerden esip geçen rüzgar birkaç adım kadar uzakta dalgalanıp duran denize vuruyor. Güneş tepede. Her şey yolunda gibi görünüyor. Kadın+lar sahilden sesleniyor:

“İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanlara oy yok!”

Dönüş yolu: Sarıkız’da kaybolmak

Artık kampın son günü ve herkes kampla ilgili heybesindekileri ortaya koyuyor. Ortak nokta daha iyi tanışabilmek, daha çok zaman geçirmek adına kampın daha uzun olması ve eş zamanlı gerçekleştirilen atölyelerin kaçırılışına yönelik üzüntü. Bunun yanında vegan yemeklerin tercih edilmesi, feminizim, ekoloji ve queer mücadelenin kesiştiği buluşmaların gerçekleştirilmiş olması ve iki seçim arasında (14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri) güvenli ve huzurlu bir ortam sağlanmış olması memnuniyetle karşılanıyor.

Kamptaki ağaçlara veda ederken önümüzde Sarıkız’a doğru bir yolculuk var. Kazdağı’nın tepesindeki Sarıkız’a giderken yolda yine ekokırım manzaralarıyla karşılaşılıyor. Betonlar dökülüyor, iş makineleri çalışıyor… Kazdağı’nın soğuk suyundan içtiğinizde bu ekokırım daha da görünür oluyor. Sarıkız’a varan herkes bir şaşkınlık içinde, mucizevi bir an gibi. Kimisi zaten yıllardır buranın sevdalısı, kimisi şokta. Türkiye’nin neredeyse her bir noktasında verilen ekoloji mücadelesinden, Kazdağları’ndan tanıyacağınız Füsun Kayra’yı görüyoruz Sarıkız’dan inerken. Elinde sopası Sarıkız’a giden yolu tırmanıyor ve sisler içinde kayboluyor.

Ekofem kampıyla feminist kadın+’lar ve ekoloji aktivistleri, ilk defa bir kampta bir araya gelmiş oldu ve bunlar yaşandı.

[22 Mayıs Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü] İnsan faaliyetleri, biyoçeşitlilik üzerindeki en büyük tehdit

Biyoçeşitliliğinin korunması, geliştirilmesi ve sürdürülmesini teşvik amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde her yıl 22 Mayıs’ta kutlanan “Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik” günü, bu yıl “Anlaşmadan Eyleme: Biyolojik Çeşitliliği Yeniden İnşa Etme” temasıyla öne çıkıyor.

Uluslararası Doğayı Koruma Birliği tarafından yapılan araştırma, artan dünya nüfusu nedeniyle aşırı gıda üretimi, altyapı, enerji ve madencilik gibi insan faaliyetlerinin, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan türlerin üzerindeki tehdidinin yüzde 79’unu oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Dünya Ekonomik Forumunun 2020’deki “Yeni Doğa Ekonomisi 2” başlıklı raporunda, son yüzyılda tarlalardaki ekin çeşitliliğinin yüzde 90 azaldığı belirtiliyor. Dünyadaki 17 ana balıkçılık alanında da limitlerin üzerinde avlanılarak bu alanların kısa sürede sürdürebilirliğini yitireceği vurgulanıyor.

Raporda, dünyanın gayrisafi hasılasının yarısından fazlasının doğa kaynaklı olduğu ifade ediliyor. Bunun da 2022 yılı verilerine göre 50 trilyon dolardan fazla bir miktara tekabül ettiği kaydediliyor.

Canlı çeşitliliğini yok ederek doğayı sürdürebilir olmaktan çıkarmanın, dünya ekonomisini yarı yarıya hatta daha fazla küçülteceğine işaret ediliyor.

biyoçeşitlilik
Fotoğraf: Amanda Perobelli / Reuters
‣ İklim limit aşımı, ‘geri dönüşsüz’ biyoçeşitlilik kaybına neden olacak
‣ [COP15] Biyolojik çeşitlilik için tarihi bir anlaşmaya imza atıldı

‘Yılda 153 bin kilometrekare orman yok oluyor’

Ormanlar, canlı çeşitliliği açısından zenginliğiyle biliniyor ve çok sayıda türe ev sahipliği yapıyor fakat gerek yangınlar gerek tarım arazisine dönüştürme faaliyetleri nedeniyle dünyanın orman varlığı azalmaya devam ediliyor.

Dünya Yaban Hayatı Fonuna (WWF) göre, dünyada her yıl yaklaşık 153 bin kilometrekare orman yok oluyor.

WWF’nin 2020’deki “Yaşayan Gezegen Raporu”nda, 4 binden fazla türün verileri inceleniyor. 1970-2016 döneminde, omurgalı türlerinin popülasyonunda dünya genelinde yüzde 68 azalma görüldüğü kaydediliyor.

En fazla azalma yüzde 94 ile Latin Amerika’dayken, onu sırasıyla yüzde 65 ile Afrika, yüzde 45 ile Asya-Pasifik, yüzde 33 ile Kuzey Amerika, yüzde 24 ile Avrupa ve Orta Asya izliyor.

biyoçeşitlilik
Fotoğraf: UNWTO
‣ Açık denizlerde biyoçeşitliliğin korunması konusunda anlaşma sağlandı
‣ Ormansızlaşma ve biyoçeşitliliğin azalması salgınları neden daha olası hale getiriyor?

Dünyanın dört bir yanında biyoçeşitlilikteki bu ciddi azalmaların nedeni olarak başta yüzde 50 ile kara ve deniz kullanımındaki değişiklikler, yüzde 24 ile kaynakların aşırı kullanımı, yüzde 13 ile istilacı türler ve salgın hastalıklar, yüzde 7 ile kirlilik, yüzde 6 ile iklim değişikliği gösteriliyor.

Uluslararası çevre örgütleri, onlarca yıldır biyoçeşitlilik kaybını önlemek için kampanya yürütüyor. Örneğin, BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, biyolojik çeşitlilik kaybını önlemeye ve vahşi alanların aktif şekilde korunmasına odaklanıyor. Ancak Birleşmiş Milletler Çevre Programı‘nın 2020’de yayımladığı “Doğayla Barışmak” başlıklı raporu, bu çabaların çoğunun uluslararası hedeflerini karşılamada başarısız olduğunu ortaya koyuyor.

2020 BM Küresel Biyoçeşitlilik Görünümü raporunda, Aichi Biyoçeşitlilik Sözleşmesi hedefleri kapsamında 2010’da ortaya konan 20 biyoçeşitlilik hedefinden 2020’ye kadar geçen 10 yılda yalnızca altısının kısmen gerçekleştirilebildiği görülüyor.

Kazdağları’ndan Cengiz Holding’e ikinci dava: Bakanlığın şirket kurtarıcı yönetmeliklerine sığındı

Sahip olduğu zengin biyolojik çeşitlilik ve verimli tarım toprakları ile dünyanın önemli ekosistemlerinden biri olan Kazdağları, son yıllarda maden şirketlerinin çevresel tahribata yol açacak maden projelerinin tehdidi altında bulunuyor.

Cengiz Holding‘in, yaratacağı ekolojik tahribat nedeniyle daha önce mahkeme kararıyla iptal edilen maden projesi için bir kez daha ‘Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu’ kararı verildi. Duruma tepki göstererek Kazdağları’nı korumayı hedefleyen dört kurum ve 91 yurttaş, kararın iptal edilmesi için Çanakkale Nöbetçi İdare Mahkemesi’ne dava dilekçesi verdi.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Derneği tarafından yapılan açıklamada, dünya üzerinde biyolojik çeşitliliği ile sayılı ekosistemlerden biri olan Kazdağları’nın ne yazık ki yüzde 79’u madenlere ruhsatlandırılmış durumda olduğu belirtildi.

Yörede yaşayan vatandaşlar, bereketli yaşam alanlarını, her türlü meyve ve sebzenin yetiştiği tarım topraklarını; kurdu, kuşu, sincabıyla Kazdağları’nda yaşayan canlıların yaşam hakkını korumak için enerji ve maden şirketlerine karşı mücadele verdiklerini belirtti.

‣ Cengiz Holding’e Halilağa’da geçit verilmedi: Hiçbir maden projesi Kaz Dağları’ndan daha değerli değil

‘Kimyasal zehirler, bölgeyi yaşanmaz hale getirecek’

Açıklamada, “Cengiz Holding, Kazdağları ekosistemi içinde, Bayramiç Hacıbekirler Köyü yakınlarında devasa bir alanda yıkıma sebep olacak ve çok sayıda köyü kimyasal zehirlerle yaşanmaz hale getirecek olan Halilağa Bakır Madeni projesindeki ısrarına devam ediyor” ifadelerine yer verildi.

Ekoloji aktivistleri, söz konusu holdinge karşı daha önce açılan davayı hatırlatarak şunları kaydetti:

“Halkın tüm itirazlarına, bilim insanlarının olumsuz görüşlerine rağmen projeye 2021 yılında verilen ÇED olumlu kararına karşı Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Çanakkale Tabip Odası, İnsan Hakları Derneği Çanakkale Şubesi, Ayvalık Tabiat Derneği, Ege ve Marmara Çevreci Belediyeler Birliği, Gülpınar Sürdürülebilir Yaşam Derneği ve 81 yurttaş ve ayrıca Tema Vakfı, Çan Çevre Derneği, Çevre Mühendisleri Odası ve Ziraat Mühendisleri Odası tarafından üç ayrı dava açılmış ve davalar kazanılmıştı.”

Öte yandan şirketin, 2009/7 sayılı genelgeden yararlanmak suretiyle ÇED Raporunda ufak tefek değişiklikler yaparak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na yeniden başvurduğunu aktaran çevre savunucuları, proje için 14 Mart’ta bir kez daha ‘ÇED olumlu’ kararı verildiğini belirtti.

‣ Kazdağları’nda Cengiz Holding’in projesine bilirkişi raporu: ‘ÇED olumlu kararı’ uygun değil

Dört kurum ve 91 vatandaş davacı oldu

Açıklamada “Bu kez yeni kararı bölgede yaşayan yurttaşlarla birlikte 17 Mayıs 2023 tarihinde dava ettik. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, Ayvalık Tabiat Derneği, Çan Çevre Derneği, Ege ve Marmara Çevreci Belediyeler Birliği ve 91 vatandaş olmak üzere 95 davacı ile kararın iptali için davamızı açtık” ifadeleri yer aldı.

Dava dilekçesinde, uzman tarafından yapılan değerlendirmelerin ışığında, projenin orman ekosistemine, tarım alanlarına, su kaynaklarına, arkeolojik varlıklara, somut olmayan kültürel mirasa vereceği zararlara yer verilerek kararın yeniden iptali istendi.

ÇED Raporunun, maden projesi için su alınması planlanan Hacıbekirler 1 ve 2 Göletlerini kapsamaması ve bütünleşik bir yaklaşım olmaması nedeniyle hatalı olduğunun da belirtildiği dilekçede, projenin karbon yutak alanlarını yok edecek olması nedeniyle iklim krizine etkisi açısından da reddedilmesi gerektiği vurgulandı.

‣ Cengiz Holding, Kazdağları’nda altın madeni projesi için yeniden ÇED başvurusu yaptı

‘Yaşam alanlarımızdan vazgeçmiyoruz’

Aktivistler, açıklamada şunları kaydetti:

“Raporun hidrojeoloji, biyoçeşitlilik ve madencilik açısından çok sayıda eksik ve hata barındırdığını belirttiğimiz ve örneklerini sunduğumuz dava dilekçesinde projenin hiçbir kamu yararı olmadığını söyleyerek, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın verdiği ‘ÇED Olumlu’ kararının iptalini talep ettik.

Şirketlerin kaybettikleri projeler için 2009/7 sayılı genelge ile yeniden karşımıza gelmelerine karşı artık sabrımız kalmadı. Söz konusu genelgenin acilen iptal edilmesi zorunludur. Daha kaç kez dava açmak durumunda kalacağız? Cengiz Holding’in kârı uğruna yok etmeye çalıştığı yaşam alanlarımızdan, köylerimizden vazgeçmiyoruz. Kazdağları evimiz, enerji ve maden projeleriyle delik deşik edilerek yok edilmesine izin vermeyeceğiz.”

‣ Sokakta ve mahkemede Cengiz Holding’e karşı mücadele: Yedi gözaltı

‘Bakanlığın şirket kurtarıcı yönetmeliklerine sığındı’

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Derneği Başkanı Süheyla Doğan, Cengiz Holding’in Kazdağları’ndaki projesinin ekolojik etkilerini Yeşil Gazete‘ye değerlendirdi.

Doğan, “İktidar tarafından beslenen, kollanan, Karadeniz’den Kazdağları’na ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynaklarına göz diken ve talan eden Cengiz Holding, Çanakkale’nin Bayramiç ilçesi Hacıbekirler Köyü yakınlarındaki Haliliağa Bakır Madeni projesinden bir türlü vazgeçmiyor” ifadelerini kullandı.

Daha önceki ‘ÇED olumlu’ kararının açılan kitlesel dava ile iptal ettirildiğini hatırlatan Doğan, “Cengiz Holding, ne yazık ki Bakanlığın şirket kurtarıcı yönetmeliklerine sığınarak yeniden ÇED süreci başlattı ve tüm mücadele ve itirazımıza rağmen aynı proje için ikinci kez ‘ÇED olumlu’ kararı aldı” diye ekledi.

‣ Cengiz Holding Kazdağları’nda ÇED’e aykırı sondaj faaliyetlerine başladı

‘İçme suyu bulamayan köylüler tarım için de su bulamayacak’

Süheyla Doğan, projenin biyolojik çeşitlilik, tarım alanları ve iklim kriziyle mücadelede kritik öneme sahip olan karbon yutak alanları üzerindeki olumsuz etkilerinin yanı sıra su kaynakları için de büyük bir tehdit oluşturduğuna vurgu yaparak şunları söyledi:

Müştereklerimiz olan ormanlarımıza göz diken şirket, maden için gerekli olan suyu bölgedeki zaten kıt olan su kaynaklarına el koyarak temin edecek. Bu amaçla daha önce sulama suyu amaçlı planlanan Hacıbekirler Göletleri şirkete yaptırılarak, şirkete tahsis edilecek. İçme suyu bulmakta zorlanan köylüler, tarım alanları için de su bulamayacaklar.

‣ Halilağa’da Cengiz Holding’in bakır madenine verilen ÇED olumlu kararı iptal!

‘Tarımsal faaliyetler bitecek, köylüler yoksullaşacak’

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Derneği Başkanı Doğan, projenin çevresel sonuçlarının sosyo-ekonomik sorunlara da yol açacağının altını çizerek “Projenin etrafında yer alan çok sayıda köyde tarımsal faaliyetler bitecek, köylüler daha da yoksullaşacak” diye konuştu.

Doğan, şunları kaydetti:

“Bölgede zaten çalışmakta olan TÜMAD Madencilik A.Ş.’ne ait bir altın madeni var ve çevreye verdiği zararlar ciddi anlamda yaşanıyor. Yüzde 79’u maden ruhsatları ile kaplı Kazdağları’nda yeni bir maden açılması halinde Kazdağları ve çevresi ekosisteminde onarılamaz zararlar meydana gelecek. Bu duruma izin vermeyeceğiz. Cengiz Holding’in Halilağa Bakır Madeni Projesi’ne ikinci davamızı da 91 vatandaş ve dört kurum ile birlikte açtık. Mücadelemiz hem alanlarda, hem hukuki olarak devam edecek.”

‣ Kazdağları’nda üçüncü yıl: Maden mafyalarına karşı sonuna kadar mücadele!

Ne olmuştu?

Cengiz Holding, 21 Şubat’ta Halilağa Bakır Ocağı Kapasite Artışı, Cevher Zenginleştirme Tesisi ve Atık Depolama Tesisi Projesi için ÇED raporuna rağmen aykırı bir şekilde sondaj faaliyetleri gerçekleştirmişti.

Alınan bilirkişi raporu, çevre örgütlerinin lehine çıkmıştı. Yöre halkı da proje için üç ayrı su kaynağı öngörülmesi sonrası projeye yoğun bir tepki göstermişti. Ayrıca ÇED’de sondaja da izin verilmemişti. Çan Çevre Derneği’nden Ümran Aydın “Bir bölgenin suyunu komple kesmek çok büyük bir haksızlık ve asla kabul edilemeyecek bir durum” diyerek projenin bölgedeki su kaynaklarına ve vatandaşa maliyetinin boyutuna dikkat çekmişti.

Bölge halkının açtığı dava sonucunda 6 Aralık’ta Çanakkale 1’inci İdare Mahkemesi kararı iptal etmiş, şirket ise proje için yeniden başvurmuştu. Bakanlık iptal edilen proje için 14 Mart tarihinde yeniden ‘ÇED olumlu’ kararı vermişti.

G7’de hayal kırıklığı: Gaz ve kömürden çıkış için yine tarih verilemedi

Dünyanın en büyük ekonomilerinden Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa, İngiltere, Almanya, Kanada ve İtalya liderlerinin katıldığı ve birçok ülkenin davetli olduğu G7 (Group of Seven) zirvesi, 19-21 Mayıs tarihlerinde Japonya‘nın Hiroşima kentinde düzenlendi.

Zirvede RusyaUkrayna savaşı, Moskova‘ya yönelik yaptırımlar, enerji fiyatları, yüksek enflasyon, nükleer silahsızlanma, enerji ve ekonomi güvenliği, gıda güvenliği, iklim krizi gibi konulara odaklanıldı.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin (IPCC) son raporundaki iklim kriziyle mücadele için acilen harekete geçilmediği takdirde küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi dönemin 2°C üzerinde sınırlama hedefinin tehlikeye gireceği yönündeki uyarılarına rağmen G7 zirvesinde fosil yakıtlardan çıkış tarihinin belirlenmesine yönelik bir adım atılamadı.

Almanya’nın gaz ve Japonya’nın kömür kullanımına devam etme konusundaki kararlılığının galip gelmesinin ardından, iklim uzmanları gelişmiş ekonomilerden oluşan G7 grubunu fosil yakıtlar konusunda daha sert adımlar atma konusunda başarısız olması yönüyle eleştirdi.

‣ IPCC Raporu: Mevcut planlar insanlığı tehlikeli bir geleceğe götürüyor, ısınmanın 2 dereceyle sınırlanması zor
‣ IPCC Sentez Raporu’nun kısa bilimsel bireşimi

‘LNG sevkiyatın artırılması enerji krizi için önemli’

Financial Times‘ın aktardığına göre, G7 liderleri nihai bildirilerinde, 2035 yılına kadar “tamamen veya ağırlıklı olarak” karbondan arındırılmış bir enerji sektörüne ulaşmaya ve karbon yayıcı kömürden aşamalı olarak çıkışı “hızlandırmaya” kararlı olduklarını söylese de, kömürden çıkış için son bir tarih belirleyemedi.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve bunun sonucunda ortaya çıkan enerji krizi bağlamını gerekçe olarak sunan G7, sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) sevkiyatının artırılmasının önemli bir rol oynayabileceğini vurguladı.

Bildiride ayrıca “gaz sektörüne kamu destekli yatırımın enerji krizine geçici bir yanıt olarak uygun olabileceği” belirtildi.

‣ G7 Zirvesi sona erdi: İklim vaatleri ve enerji güvenliği taahhütleri geçerli mi?

‘G7 ülkeleri fosil yakıtlı çarpışma rotasında kalmayı seçti’

İklim kriziyle mücadele kapsamında yeşil dönüşümün hızlandırılmasına yönelik çalışmalar düşünce kuruluşu E3G’nin kıdemli ortağı Alden Meyer, Almanya’nın gaza daha fazla kamu yatırımı konusundaki ısrarı ve Japonya’nın kömür enerjisinden aşamalı olarak çıkışa karşı direnişinin “acilen ihtiyaç duyulduğu bir dönemde G7’nin liderliğini baltaladığını” söyledi.

E3G, kömürden çıkış tarihinin olmaması ve bildiriye “ağırlıklı olarak” kelimesinin dahil edilmesinin Japonya’yı emsallerinin gerisinde bıraktığını bildirerek, diğer ülkelerin tümünün kömürden kurtulmak için somut adımlar attığını aktardı.

350.org kampanya grubunun yönetici direktörü May Boeve, G7 ülkelerinin “fosil yakıtlı çarpışma rotasında kalmayı seçtiğini” söyledi.

Bin 900 sivil toplum kuruluşundan oluşan Climate Action Network (İklim Eylemi Ağı), “birçok yasal boşluk barındıran zayıf taahhütlerin, dünya çapındaki bilim adamlarından gelen, büyüyen uyarıların kabul edilemez bir ihmali” olduğunu söyledi.

Fotoğraf: Reuters
‣ G7 güneş ve rüzgar hedeflerini artırdı, kömürden çıkış tarihi ise hâlâ belirsiz

‘Fosil yakıt çağını sona erdirmeliyiz’

G7 ülkeleri arasındaki enerji politikası mücadelesi, daha yoksul ve iklim krizinin etkilerine karşı kırılgan durumdaki ülkelerin önde gelen ekonomileri, iklim hedefleri konusunda verdikleri sözlerden döndükleri için eleştirmelerine de neden oldu.

Şili, Hollanda ve Yeni Zelanda liderliğindeki bir grup ülke, G7’ye fosil yakıtlardan kademeli olarak çıkma ve yenilenebilir enerji kaynaklarının piyasaya sürülmesini hızlandırmaya yönelik küresel çabalara öncülük etme çağrısı yaptı. Bu ülkeler cuma günü yayımladıkları bir açık mektupta, “Fosil yakıt çağını sona erdirmeliyiz” ifadelerini kullandı.

G7 enerji ve çevre bakanları, cumartesi günkü son toplantı öncesinde yaptıkları görüşmelerde 2035 yılına kadar enerji sektörünü karbondan arındırma sözü verirken, Japonya’nın muhalefeti nedeniyle kömürden çıkış için bir zaman çizelgesi belirleyemedi.

G7’ye ev sahipliği yapan Japonya, 2011’deki tsunami ve Fukuşima nükleer felaketinden bu yana büyük ölçüde kömür, petrol ve gaza bağımlı durumda ve temiz enerjiye geçişin kendi “gerçekçi” tanımına uyması konusunda ısrarcı.

Liderler, karbon yayan kömürle çalışan yeni termik santrallerinin “inşaatına son vermeye” yönelik çalışacaklarını söyledi.

‣ G7 Zirvesi iklim aktivistleri açısından hayal kırıklığıyla sona erdi

‘Ağır sanayide hidrojen ve amonyağa ağırlık verilecek’

Kapsamlı nihai bildiri, enerji verimliliğini artırmanın önemine ve yenilenebilir kaynakların piyasaya sürülmesini “önemli ölçüde hızlandırma” ihtiyacına vurgu yaptı.

Liderler, hidrojen ve amonyak gibi yakıtların, ağırlıklı olarak ağır sanayi ve ulaşım gibi yüksek enerji ihtiyaçları nedeniyle karbondan arındırılması zor olan sektörlerde kullanımının planlandığını belirtti.

Grup, hidrojenin karbon yoğunluğunun hesaplanması için uluslararası standartların benimsenmesini destekledi. 

Hidrojen, yenilenebilir enerji kullanılarak üretildiğinde “yeşil” olarak kabul edilse de, kirletici gaz ve kömür kullanılarak da üretilebiliyor.

Fotoğraf: Reuters
‣ ‘Zengin ülkeler iklim krizini kontrol etmek için yeterince çaba göstermiyor’

‘CCS, ağır sanayinin karbondan arındırılabilmesi için önemli’

G7 ayrıca, ölçekte kanıtlanmamış olan karbon yakalama ve depolama teknolojisinin (CCS), ağır sanayinin karbondan arındırılması için önemli olabileceğini de kaydetti.

Daha temiz enerjiye geçiş için gerekli olan kritik minerallerin arz güvenliği ve teknoloji ile ilgili birçok endişe ve Çin‘in yön verici olmaya çalışabileceğine yönelik korkular da nihai bildiriye yansıdı.

Ülkeler, Uluslararası Enerji Ajansı‘ndan yıl sonuna kadar enerji kaynaklarının, kritik minerallerin ve temiz enerji üretiminin nasıl çeşitlendirileceği konusunda önerilerde bulunmasını istedi.

‘Çin ve petrol zengini ülkeler de finansman ödemeye başlamalı’

G7 bu yıl gelişmekte olan ülkeler için iklim finansmanına yılda 100 milyar dolar ayırma hedefini gerçekleştirmeye kararlı olduğunu söylediyse de, yoksul ülkelerin iklim krizinin etkileriyle başa çıkmaları için finansmanı konusu halen çözülmemiş bir sorun olmaya devam ediyor.

Birleşmiş Milletler’de söz konusu yıllık finansmanların taahhüdü 2009 yılında yapılmıştı ancak 14 yıldır verilen taahhütlere ulaşılamadı.

G7, Çin ve petrol zengini Orta Doğu ülkelerine atıfta bulunarak, “imkanlara sahip olan ama henüz uluslararası iklim finansmanının mevcut sağlayıcıları arasında yer almayan” ülkeleri fon sağlamaya başlamaya çağırdı.

30 yıl öncesine dayanan BM verilerine göre, Çin ve Suudi Arabistan gibi ülkeler, o dönemden bu yana gösterdikleri ekonomik büyümeye rağmen, gelişmekte olan ülkeler olarak sınıflandırılıyor.

Liderler, özel sektör konusunda Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu‘nun (ISSB) şirketler için iklimle ilgili şeffaflık kurallarının hazırlanmasına yönelik çalışmalarını destekledi.

ISSB’nin ilk standart setini haziran ayında yayımlaması bekleniyor.

Ordu’da kıyı koruma yasasına aykırı duvar inşası: Şikayet var ama önlem alınmıyor

Ordu Çevre Derneği (ORÇEV), şehrin Altınordu ilçesindeki Güzelyalı Mahallesinde kıyı koruma yasasına aykırı olarak deniz kıyısına inşa edilen duvarın yapımının durdurulması için yetkililerin müdahalede geciktiğini ve duvar inşasının bitmek üzere olduğunu belirtti.

Örülen taş duvarın kıyının bozulmasına yol açacağına ve izinsiz olarak örüldüğüne dikkati çeken ORÇEV Yönetim Kurulu yaptığı açıklamada, Ordu Büyükşehir Belediyesine (OBB) ve Ordu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüklerine konuya ilişkin dilekçe vererek yasadışı çalışmanın durdurulmasının talep edildiğini belirtti.

Kıyılar yok ediliyor

ORÇEV, Güzelyalı Mahallesi sakinlerinin kıyı koruma yasasına aykırı çalışma yapıldığına yönelik şikayette bulunduğunu ifade ederek, dernek tarafından yerinde yapılan incelemede şikayetin doğru olduğunun tespit edildiğini kaydetti.

ordu

Bunun üzerine 28 Nisan’da Ordu Büyükşehir Belediyesi ile Ordu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğüne söz konusu duvar inşasının fotoğraflarıyla birlikte şikayet dilekçesi verildi.

Ordu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü, 20 Mayıs’ta derneğe gönderdiği yazıda şikayetin doğru olduğunu ve taş duvarın kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kıyı alanı içinde kaldığının anlaşıldığını belirterek OBB ve Altınordu Belediyesinden gereğinin yapılmasını istedi.

ORÇEV, aynı tarihte OBB’nin de Altınordu Belediyesine gereğinin yapılması için yazı gönderdiğini aktararak, “Görülüyor ki haklıyız ancak kurumlar gereğini yapana kadar duvar yapımı bitecek, kıyı işgal edilmiş olacak. Bu durumda iş işten geçmiş olmaktadır” diye uyardı.

ordu

Geciken adalet, adalet değildir

Kıyılara verilen zararların giderilmesi mümkün olmadığını vurgulayan ORÇEV,  şu ifadelere yer verdi:

“Verdiğimiz dilekçenin gereği hemen yapılsaydı hem duvar yapılmazdı hem de kıyıya verilen zarar önlenebilirdi. Ancak kurumlar gerekli adımı zamanında atmadığı için zararlar önlenemiyor. Şimdi ne olacak? Zarar giderilebilecek mi? Yapılan duvar yıkılacak mı? Aynı yerde yasadışı beton iskele yapılmıştı, şikayetimiz sonrası yıkılmıştı. Şimdi bu zarar da giderilmeli, sorumlular cezasız bırakılmamalıdır. Mahalle halkıyla da yaptığımız görüşmede OBB’ye sözlü şikayet yanında Cimer’e de başvurduklarını söylediler. Şikayetler oluyor ancak nedense zamanında önlem alınmıyor.”

ordu