Doğa MücadelesiEditörün SeçtikleriEkolojiKadınLGBTİ+ManşetSivil Toplum

Kadın+lar Ekofem Fest’te buluştu: Patriyarkal sistem pistten alındı, sahne cadıların…

0

Feminist kadın+’lar ve ekoloji aktivistleri, bir kampta toplanırsa ne olur? Bu yaşandı.

19 Mayıs’ta Balıkesir, Burhaniye’de başlayan Ekofem Festivali Kampı tam olarak bu amaçla organize edildi. Kamp, kadın mücadelesini, ekolojiyi, LGBTİ+ haklarını, veganlığı ve hayvan haklarını çadırlar arasında, devasa ağaçların altında buluşturdu.

Kampın birçok gündem maddesi ve oldukça kabarık bir etkinlikler listesi var. Bir yanda kadınlar atılan bir düğüm üzerinden yoldaşlığı konuşurken bir yandaki kadınlar Maraş depremlerinin ardından yaşanan krizlerde kadınların yaşadığı sorunları konuşuyor.

Kimi zaman muhabbetlerde 28 Mayıs’ta tekrarlanacak Cumhurbaşkanlığı seçimleri hortluyor. Bu anlarda kadın mücadelesinin haklı kazanımları bir film şeridi gibi geçiyor sanki masadan ve “Olmaz” deniyor. Ardından ekolojik kırımlar gündeme düşüyor, oldukça ağır ve ucu bucağı olmayan bir davalar silsilesi düşüyor kampçıların önüne.

Ağaçların ve çiçeklerin kokusunu getiriyor rüzgar, “Cengiz İnşaat” ve “Kazdağları” kelimeleri seçiliyor o sırada konuşmalardan. Rüzgar esiyor yine, bir sincap ağaca çıkmış ve kamufle olmuş durumda, görünmüyor. İndiğinde onu bademler bekliyor olacak. Ardından Akbelen’deki mücadeleden bahsediliyor, kadınların yürüttüğü ve Türkiye’nin en ön plana çıkmış, Meclis’e gitmiş ve uğruna nöbetler tutulmuş bir ormanın hikayesi. Alandaki çadırlar birden Akbelen nöbet alanındaki çadırlara bürünüyor. Hava kararıyor ve yemek masalarında bu mücadeleye ara verilmiyor, ekoloji, kadın ve LGBTİ+, hayvan hakları mücadelesinde dertlerin ve gönüllerin ortak olduğu görülüyor.

Cins hayvanların üretilmesi sorunundan, hayvan hapishanelerine konu uzayıp gidiyor. Her bir cümlenin çıktığı ağızda bir ağırlığı var. Her biri çok önemli bir soruna işaret ediyor. Hayvan hapishanelerinde sömürülen hayvanlar, akıbeti belli olmayan yaşamlar, arda kalanlar, her biri akıllardaki yerini koruyor. Bu sırada kampın dört ayaklı katılımcılarından olan Krem, sessizce anlatılanları dinliyor.

Afet ve kadınları bir araya getiren bir forumda ise 6 Şubat’ta meydana gelen ve on binlerce insanın yitirildiği ve ardından tam bir yıkıma dönen afet bölgesine dair deneyimler paylaşılıyor. Çoğu konuda olduğu gibi dezavantajlı kesim arasında yer alan kadın+’ların zorlu yaşam mücadeleleri yine bir afette adeta sahne almıştı. Kadın+’ların ihtiyaçlarını duyurmak zaman almış ve hatta kadınların ihtiyaçlarını ifade edebilmesi için bölgeden kadın gönüllü çağrısında bulunulmuştu. Kampçıların deneyimleri de ortak paydada tam da bu noktada buluşuyor. Bir sonraki olası afette de yine aynı dezavantajlı grubun, kadınların ve LGBTİ+’ların, zor durumda kalacağı öngörülüyor ve bunun için bir “Eko afet kadın grubu” kurulması yönünde bir öneri ortaya atılıyor.

Kimisi afet bölgesi için topladığı yardımları belediyeye teslim ettiğini, ardından bu yardımların yerine ulaşıp ulaşamadığına dair bilgilendirmenin henüz kendilerine ulaşmadığını söylerken, kimisi de afet bölgesinden ilçesine yerleştirilen depremzede kadınlar için ped tedarik ederek ulaştırmaya çalıştığını söylüyor. Bir yandan deprem bölgesindeki gönüllülerin yeleklerinde yazan kurum ve kuruluşlar olmasından dolayı gönüllülüğün örtük bir şekilde yapılması gerektiği ifade edenler varken bir yandan da bu gönüllülüğün eriyikleşmemesi, anonimleşmemesi gerektiği belirtiliyor.

Öte yandan birden bir grubun içerisinde buluyoruz kendimizi. Karıncalar orada, çimenlerin üzerinde bir kağıt, rengarenk kalemler var. Grupta kampa konu olan tüm mücadelelerin içerdiği sorunlar dile getiriliyor ve çoğu ortak. Ancak burada bir umut gibi parlayan bir inanç var. Bu kadın+’lara duyulan bir güvenden kaynaklanıyor. Afetin ardından ağdaya ihtiyaç duymanın en doğal insanlık hali olduğu dile getiriliyor. Kadın+ların tutsakken de yıkımın ortasındayken de ihtiyaç duyduğu ve olası gereksinimlerinin hafife alınması ve/veya akıllara dahi gelmiyor olması eril akla işaret ediyor.

Shiva: Bizim dünya vatandaşı olmamız istenmiyor

Kamp alanından ağaçlara doğru yükselen bir hafiflik var. Bu havada çoğunluk yeşil, mavi ve mor hissediyor. Bu renkler bir gökkuşağına işaret ediyor. Vandana Shiva ile ekofeminizm Zoom buluşması ise katılımcıları heyecanlandırıyor. Hindistanlı araştırmacı, yazar ve ekolojik aktivist Prof. Dr. Vandana Shiva, sermayenin sömürüsünden kadın emeğine, yerli haklarından hayatı yeniden inşa etmeye uzanan bir konuşma gerçekleştiriyor. Zoom üzerinden yapılan bu buluşmada kadınların Shiva’yı onayladıkları hareketlerinden, bakışlarındaki kıvılcımdan belli oluyor.

Shiva “Seven yüreklerimiz ve ellerimizle birlikte tahrip edilemeyecek bir dünyayı yeniden yaratıyor ve yeniden kuruyoruz” diyor ve mevcut kapitalist patriyarkal düzene işaret ederek şunları ifade ediyor:

“Bizim dünya vatandaşı olmamız istenmiyor. Oysa ben şunu görüyorum; mutluluk ve iyi olma hali, bizim yaşamlarımızın temel amacı. Biz dünyayı büyüttükçe bizim mutluluğumuz ve esenliğimiz de büyüyor.”

Shiva, kendisinin de kurucularından olduğu Navdanya örgütünün de ele aldığı halk için demokrasiye işaret eden yeryüzü demokrasisine değiniyor. Yeryüzü Üniversitesi üzerinden yürütülen çalışmaların odak noktalarından biri olan yeryüzü demokrasisi kavramı katılımcıların oldukça dikkatini çeken konulardan biri oluyor.

Kapitalist patriyarkal sistemi eleştiren ve bu sistemde doğaya bir finansal varlık olarak bakıldığını, borsada da alım satımının yapılmasının istendiğini belirten Shiva bu sisteme karşı girilen dünya savaşına karşı çok teyakkuzda ve dirençli olunması gerektiğini vurguluyor.

Patriyarkal sistem pistten alınır ve sahne cadıların…

Shiva’nın feminist ve ekoloji mücadelesini birleştiren ve katılımcılara güç verdiği dile getirilen ifadelerden anlaşıldığı bu buluşma kadın+’ların üzerinde sürekli dönüp duran disko topundan adını alan Disko’da gerçekleşiyor. Hava kararıyor ve artık burası adının da hakkını verecek derecede bir hareketliliğe sahne oluyor. Kadın+lar halaylarla, cadı danslarıyla, roman havalarıyla ve atılan göbeklerle gittikçe birbirine yaklaşıyor. Artık herkes senkronize ve sanki yüz yıllardır birbirinin elini tutuyor gibi görünüyor. Burada yere düşmek, yıkılmak veya yerle bir olmak artık imkansız, yere ancak bir dans hareketi için temas ediliyor.

Gece rüzgarların sesi sürekli bir yağmur yağdığı hissini veriyor. Çadırın içinden merakla gökyüzüne baktığımızda devasa ağaçların birbirine dokunduğunu görüyoruz. Bu yapraklar ekoprint atölyesinde şallara, çantalara, tişörtlere bürünüyor. Gözünüzü vegan yemeklerle açıp vegan yemeklerle kapatıyorsunuz. Her bir eylem bir birlikteliğin ürünü. Kazdağları’nın eteklerinde doğa ve ekoloji üzerine ilişkiler yazıya geçiriliyor. Kimisi kendi kafasının içerisinde bir tartışmayı okuyor kimisi bir an yaratıyor.

Kim bu bilirkişiler, neyi bilirler?

Kazdağları Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan, Kazdağlar ve çevresindeki ekolojik yıkım projelerini anlatıyor. Davalar davaları açıyor. Bilirkişiler konu oluyor sonra, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporlarında geçen bu keşiflerde yer alan, bazılarının isimlerine çokça aşina olunan bilirkişiler. Yüksek Maden Mühendisi Esenay Hacıosmanoğlu, bilirkişilerin bu raporlarda belirttiği kimi görüşlerin bilimden ne kadar uzak olduğunu aktarıyor. Herkesin bildiği bu bilirkişilerin bulunduğu havuz eleştiriliyor sonra. Kazanılan ve kaybedilen davalar masaya yatırılıyor.

‘İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanlara oy yok’

Ezgi Öz’ün atölyesinde ise mücadele içerisinde kadın+ların kendi içlerine bakması isteniyor. Kimileri tattıklarını, kimileri duyduklarını, kimileri de dokunduklarını dile getiriyor. Toplu bir terapi gibi görünüyor. Sandalyeler yan yana uzayıp gidiyor.

Fotoğraf: Nezahat Akişli

Yaklaşık 80 kişinin katıldığı kamptan dramadan, kitaplara; kuir ekolojiden, vegan tahayyüle; yogalardan, ekofeminizme pek çok konu geçiyor. Katılımcıların yan yana sıralandığı sandalyelerden esip geçen rüzgar birkaç adım kadar uzakta dalgalanıp duran denize vuruyor. Güneş tepede. Her şey yolunda gibi görünüyor. Kadın+lar sahilden sesleniyor:

“İstanbul Sözleşmesi’nden çıkanlara oy yok!”

Dönüş yolu: Sarıkız’da kaybolmak

Artık kampın son günü ve herkes kampla ilgili heybesindekileri ortaya koyuyor. Ortak nokta daha iyi tanışabilmek, daha çok zaman geçirmek adına kampın daha uzun olması ve eş zamanlı gerçekleştirilen atölyelerin kaçırılışına yönelik üzüntü. Bunun yanında vegan yemeklerin tercih edilmesi, feminizim, ekoloji ve queer mücadelenin kesiştiği buluşmaların gerçekleştirilmiş olması ve iki seçim arasında (14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri) güvenli ve huzurlu bir ortam sağlanmış olması memnuniyetle karşılanıyor.

Kamptaki ağaçlara veda ederken önümüzde Sarıkız’a doğru bir yolculuk var. Kazdağı’nın tepesindeki Sarıkız’a giderken yolda yine ekokırım manzaralarıyla karşılaşılıyor. Betonlar dökülüyor, iş makineleri çalışıyor… Kazdağı’nın soğuk suyundan içtiğinizde bu ekokırım daha da görünür oluyor. Sarıkız’a varan herkes bir şaşkınlık içinde, mucizevi bir an gibi. Kimisi zaten yıllardır buranın sevdalısı, kimisi şokta. Türkiye’nin neredeyse her bir noktasında verilen ekoloji mücadelesinden, Kazdağları’ndan tanıyacağınız Füsun Kayra’yı görüyoruz Sarıkız’dan inerken. Elinde sopası Sarıkız’a giden yolu tırmanıyor ve sisler içinde kayboluyor.

Ekofem kampıyla feminist kadın+’lar ve ekoloji aktivistleri, ilk defa bir kampta bir araya gelmiş oldu ve bunlar yaşandı.

You may also like

Comments

Comments are closed.