Dünyaİklim KriziManşetUncategorized

IPCC Raporu: Mevcut planlar insanlığı tehlikeli bir geleceğe götürüyor, ısınmanın 2 dereceyle sınırlanması zor

0
Fotoğraf: AP

Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından insan faaliyetlerinin neden olduğu iklim değişikliğinin etkilerini değerlendirmek üzere kurulan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), bugün (20 Mart)  iklim değişikliğinin mevcut durumunun değerlendirildiği sentez raporunu yayımladı.

Tüm dünyadan uzmanların bir araya gelmesiyle 13-19 Mart tarihlerinde  yapılan genel bir toplantının ardından yayımlanan Sentez Raporu (SYR) ile, Altıncı Değerlendirme Döngüsü (AR6) sonlandırılıyor.

Rapor, iklim değişikliğinin daha önce bilinenden daha düşük sıcaklıklarda dahi çok daha sert etkilere yol açtığının ve hükümetlerin Paris Anlaşması‘da yer verilen 1,5°C hedefini takip etmelerini hayati önem taşıdığının altını çiziyor.

‣ IPCC’nin Altıncı Değerlendirme Raporu açıklandı: İklim değişikliği insani krizleri şiddetlendiriyor

Daha önce yayımlanan “Fiziksel Bilim Temeli, “Etkiler, Uyum ve Kırılganlık ve “İklim Değişikliği Azaltım” olmak üzere üç değerlendirme raporunun yanı sıra bu rapor “1,5C Küresel Isınma, “İklim Değişikliği ve Arazi, “Değişen İklimde Okyanus ve Kriyosfer” başlıklı üç özel rapordan sentezlenen bulguları ele alıyor.

Fotoğraf: Charity Nzomo / UNHCR

Raporda, iklim değişikliğinin mevcut durumuna ek olarak, iklim değişikliğindeki eğilimler, 2030-2040 dönemine dair kısa vadeli yanıtlar ve uzun vadeli iklim ve kalkınma etkilerine de yer veriliyor.

2040 veya öncesi olarak tanımlanan yakın vadedeki emisyon azaltım hedeflerine ilişkin yeni bilgilere ilk kez verilen sentez raporunu yazan uzmanlar, 1,5°C hedefinin tutturulması için önümüzdeki yıllarda yapılması gereken emisyon azaltımı projeksiyonunu da güncelliyor. Buna göre, 2030 yılında yüzde 48, 2035 yılında yüzde 65, 2040 yılında yüzde 80 ve 2050 yılında yüzde 99 COazaltımı yapılması gerektiği belirtiliyor.

Raporda şu konular öne çıkıyor:

Mevcut Durum

‘İklim krizinin insan kaynaklı olduğuna şüphe yok’

İnsan faaliyetlerinin kesin olarak küresel ısınmaya neden olduğunu ve küresel yüzey sıcaklığının 2011-2020 yılları arasında endüstriyel sıcaklıkların 1,1°C üzerine çıktığını belirten bilim insanları, çalışmalarında dünyanın şu anda karşı karşıya kaldığı sera gazı emisyonları ve bunların yol açtığı etkilerin sürdürülemez enerji kullanımı, arazi kullanımı, yaşam tarzları ve tüketim ve üretim kalıplarından kaynaklanan eşit olmayan tarihsel ve güncel emisyonların sonucu olduğunu bir kez daha vurguluyor.

Raporda, küresel yüzey sıcaklığının 1970’ten bu yana, son 2000 yıldaki diğer 50 yıllık dönemlerden daha hızlı arttığı ortaya koyuluyor. 2019 yılında, atmosferik CO2 konsantrasyonlarının en az 2 milyon yıldır hiç olmadığı kadar yüksek olduğu ve metan ve azot oksit konsantrasyonlarının en az 800 bin yıldır hiç olmadığı kadar yüksek olduğu ifade ediliyor.

Fosil yakıt kullanımının küresel ısınmayı büyük ölçüde tetiklediğine işaret eden çalışma, 2019 yılında küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık yüzde 79’unun enerji, sanayi, ulaşım ve binalardan, yüzde 22’sinin ise tarım, ormancılık ve diğer arazi kullanımından kaynaklandığını gösteriyor. Verimlilik önlemleri ile elde edilen CO2 emisyon azaltımlarının, birçok sektörde artan emisyonlar karşısında çok küçük kaldığına vurgu yapılıyor.

‣ IPCC’nin altıncı değerlendirme raporu özeti açıklandı: İklim etkileri, uyum ve savunmasızlığa vurgu

‘Geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaşıyoruz’

Halihazırda dünyanın her bölgedeki hava ve iklim aşırılıklarının doğa ve insanlar üzerinde olumsuz etkilere, kayıplara ve zararlara neden olduğunu ifade eden sentez raporu, iklim değişikliğinin yol açtığı tahribattan tarihsel olarak iklim değişikliğine en az katkıda bulunmuş olan hassas toplulukların orantısız bir şekilde etkilendiğinin altını çiziyor.

Yaklaşık 3,3 ila 3,6 milyar insanın iklim değişikliğine karşı yüksek derecede kırılgan bağlamlarda yaşadığını aktaran uzmanlar, sıcaklık artışlarının ekosistemlerin zarar görmesi ve karada ve okyanusta türlerin toplu ölümleriyle sonuçlandığını belirtiyor; bazı ekosistemlerin, buzulların geri çekilmesi ve arktik permafrostun çözülmesi gibi etkilerin neden olduğu geri dönüşü olmayan bir noktaya yaklaştığını kaydediyor.

İklim değişikliği, diğer krizleri derinleştiriyor

Raporda, iklim değişikliğinin gıda güvenliğini azalttığına, su güvenliğini etkilediğine ve aşırı sıcakların ölüm oranlarını ve hastalıkları artırdığına vurgu yapılıyor; artan sıcaklıkların aşırı olaylardan kaynaklanan travma, geçim kaynakları ve kültür kayıplarına ve ruh sağlığı sorunlarına yol açtığı belirtiliyor. Aşırı sıcaklıkların Afrika, Asya, Kuzey Amerika, Orta ve Güney Amerika‘da yerinden edilmelere neden olurken, Karayipler ve Güney Pasifik‘teki küçük ada devletlerinin orantısız bir şekilde etkilendiğine yer veren bilim insanları, bu iklim etkilerinin bireylerin evlerini ve geçim kaynaklarını kaybetmesiyle ekonomik zarara yol açtığının, mevcut toplumsal cinsiyet ve sosyal eşitsizliği daha da derinleştirdiğinin altını çiziyor.

Rapor, artan farkındalık ve politikalara rağmen, adaptasyon planlaması ve uygulamasının ihtiyaç duyulanın gerisinde kaldığına dikkat çekiyor. İklim etkilerine maruz kalan bazı toplulukların ve ekosistemlerin halihazırda adaptasyonun sınırlarına ulaşmış durumda olduğu aktarılıyor.

‘Fosil yakıtlara finans akışı hâlâ daha ağır basıyor’

İklim için mevcut fon seviyelerinin son derece yetersiz olduğuna değinen çalışma, fosil finans akışlarının hâlâ daha ağır bastığını belirtiyor.

Buna göre dünya, emisyonların hızla azaltılmasının yanı sıra adaptasyona da öncelik vermesi gerekecek kadar değişti. Tahmini uyum maliyetleri ise  özellikle gelişmekte olan ülkeler için tahsis edilen mevcut finansmanı büyük ölçüde aşmış durumda.

Raporun verilerine göre, fosil yakıtlar için ayrılan kamu ve özel fonları, iklim adaptasyonu ve azaltımı için ayrılanlardan hâlâ daha fazla; izlenen iklim finansmanının ezici çoğunluğu azaltıma yönelik olsa da ısınmayı 2°C’nin altında veya 1,5°C’de sınırlamak için gereken seviyelerin altında kalıyor.

‣ IPCC’nin yeni yayımlanan ‘İklim Değişikliğinin Etkileri, Uyum ve Etkilenebilirlik Raporu’ bize neler söylüyor?

‘3,2°C’lik bir küresel ısınmayla karşı karşıya kalınabilir’

Rapor, mevcut planlar ve uygulamadaki boşlukların insanlığı tehlikeli bir geleceğe doğru götürdüğü konusunda uyarıyor. Beşinci Değerlendirme Döngüsü’nden bu yana azaltıma yönelik politikaların ve yasaların sürekli olarak genişlediğini belirten rapor, ulusal katkı beyanlarının (NDC) işaret ettiği 2030 yılındaki sera gazı emisyonlarının, 21. yüzyıl boyunca ısınmanın 1,5°C’yi aşmasını muhtemel kıldığını ve ısınmanın 2°C’nin altında sınırlandırılmasını zorlaştırdığını vurguluyor. Rapora göre, yürürlükteki politikalar ile NDC’ler arasında bir ‘uygulama boşluğu’ bulunuyor; 2020 yılı sonuna kadar uygulanan politikaların 2030 yılında NDC’lerin işaret ettiğinden daha yüksek küresel sera gazı emisyonlarına yol açacağı tahmin ediliyor. Bu durum düzeltilmezse, 2100 yılına kadar 3,2°C’lik bir küresel ısınma ile karşı karşıya kalınabileceği ifade ediliyor.

‘Haberler çok da kötü değil’

Bilim insanları, yenilenebilir enerji kaynakları ve diğer azaltım eylemleri sayesinde, çalışmalarında iyi haberlere de yer veriyor. Çalışma güneş ve rüzgar enerjisi, kentsel sistemlerin elektriklendirilmesi, kentsel yeşil altyapı, enerji verimliliği, talep tarafı yönetimi, ormanların iyileştirilmesi ve ürün/otlak yönetimi ve gıda atık ve kayıplarının azaltılmasının, teknik olarak uygulanabilir olduğuna ve  giderek daha uygun maliyetli hale geldiğine, genel olarak kamu tarafından desteklendiğine de dikkat çekiliyor.

Rapor, 2010-2019 yılları arasında, güneş ve rüzgar enerjisinin birim maliyetlerinin sırasıyla yüzde 85 ve yüzde 55 oranında azaldığını ve lityum iyon pillerin birim maliyetlerinin yüzde 85 oranında düştüğünü aktarıyor.

Gelecek

‘Artan sıcaklıklar aşırılıkları, istikrarsızlığı ve öngörülemezliği beraberinde getirir’

En iddialı ve Paris Anlaşması ile uyumlu tek yolun 1,5°C’lik eşik olduğuna dikkati çeken rapor, yüzyılın sonuna kadar ısınmayı 1,5°C civarında sınırlama şansının yüzde 50 olduğunu belirtiyor. Küresel ısınmanın 1,5°C seviyesine ulaşacağı zamana ilişkin en iyi tahminler, bu raporun 2040 veya daha erken olarak tanımladığı yakın vadede yer alıyor.

Daha sıcak bir dünyanın daha fazla karbon tutmayacağını belirten bilim insanları, doğal kara ve okyanus karbon yutaklarının karbon tutma kapasitesinin azalacağını öngörüyor.

Daha yüksek sıcaklıkların aşırılıkları, istikrarsızlığı ve öngörülemezliği beraberinde getireceğinin altı çizilen raporda, devam eden emisyonların iklim sisteminin tüm önemli parçalarını etkileyeceği ve küresel ısınmanın her artışında aşırı uçlardaki değişikliklerin daha da büyüyeceği belirtiliyor. Daha fazla ısınmanın, öngörülemeyen bir küresel su döngüsü, kuraklık ve yangınlar, yıkıcı seller, aşırı deniz seviyesi olayları ve daha yoğun tropikal siklonlar getirdiğine yer veren çalışma, iklimle ilgili birçok riskin Beşinci Değerlendirme Döngüsü’nde öngörülenden daha yüksek olduğuna ve öngörülen uzun vadeli etkilerin şu anda gözlemlenenden birkaç kat daha fazla olduğuna dikkati çekiyor.

‣ IPCC Raporu: Acil eylem için zaman daralıyor

‘İklim krizi, bileşik risklere davetiye çıkarıyor’

İklim değişikliğinin öngörülen etkilerinin yol açtığı kayıp ve zararların küresel ısınmanın küresel ısınmayla birlikte arttığına işaret eden çalışma, önlenemeyen deniz seviyesi yükselmesi nedeniyle, kıyı ekosistemleri, insanlar ve altyapı için risklerin 2100 yılından sonra da artmaya devam edeceğini gösteriyor. İklim değişikliği risklerinin giderek daha karmaşık ve yönetilmesi daha zor hale geleceği ve iklim dışı risklerle etkileşime girerek bileşik ve basamaklı risklere neden olacağı konusunda uyarılarda bulunan rapor, iklim kaynaklı gıda güvensizliği ve arz istikrarsızlığının, artan küresel ısınmayla birlikte artabileceğine ve kentsel genişleme ile gıda üretimi arasındaki arazi rekabetinin, salgın hastalıklar ve çatışma gibi iklim dışı risk faktörleriyle etkileşime girebileceğini kaydediyor.

‘Bazı etkiler hâlâ sınırlandırılabilir’

Çalışma, bazı etkiler artık geri dönülemez hale gelmiş olsa da, diğerlerinin keskin, hızlı ve sürekli emisyon kesintileri ile sınırlandırılabileceğini kaydediyor. Uzmanlar, ani ve/veya geri döndürülemez değişiklik olasılığının, daha yüksek küresel ısınma seviyeleri ile arttığına, benzer şekilde, potansiyel olarak çok büyük olumsuz etkilerle (devrilme noktaları) ilişkili düşük olasılıklı sonuçların olasılığının da daha yüksek ısınma ile arttığına vurgu yapıyor.  Buna göre, ısınma seviyeleri arttıkça, ormanlar, mercan resifleri ve Arktik bölgeler dahil olmak üzere ekosistemlerde türlerin yok olması veya biyolojik çeşitliliğin geri döndürülemez şekilde kaybolması riskleri de artıyor.

‘Kayır ve zarar arttıkça, uyum sınırlarına ulaşılacak’

Daha sıcak bir dünyada daha az seçenek olacağının altını çizen rapor, bugün uygulanabilir ve etkili olan adaptasyon seçeneklerinin, küresel ısınmanın artmasıyla birlikte çok daha az uygulanabilir hale geleceğini ifade ediyor. Kayıplar ve zararların artmasıyla, insan ve doğal sistemlerin de uyum sınırlarına ulaşacağı belirtilen çalışmada, hassas nüfuslar arasında yoğunlaşan adaptasyon sınırları ile kayıp ve zararlardan kaçınmanın giderek daha zor hale geleceği, fakat uzun vadeli ve kapsayıcı planlamanın, uyumsuzluktan kaçınmanın anahtarı olduğu ifade ediliyor.

‘Mevcut fosil yakıt altyapısıyla 1,5°C için kalan karbon bütçesi aşılıyor’

İnsan kaynaklı küresel ısınmanın sınırlandırılması için net sıfır CO2 emisyonu gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, emisyonların bu on yıl içinde ne kadar erken azaltılırsa, ısınmanın 1,5°C veya 2°C ile sınırlanma şansının o kadar arttığını vurguluyor.  Çalışma, ek azaltım olmaksızın mevcut fosil yakıt altyapısından kaynaklanan öngörülen CO2 emisyonlarının, 1,5°C için kalan karbon bütçesini aştığını belirtiyor.

CO2’in yanı sıra diğer emisyonların azaltımının da şart olduğunu ifade eden çalışma, net sıfır sera gazı emisyonuna ulaşmanın öncelikle CO2, metan ve diğer sera gazı emisyonlarında keskin düşüşler gerektirdiğinin ve net negatif CO2 emisyonları anlamına geldiğinin altını çiziyor.

‘Negatif emisyon olmadan Paris hedefi mümkün değil’

Sentez Raporu, negatif emisyonlar olmadan Paris sıcaklık hedeflerine ulaşmanın artık mümkün olmadığını, ancak dikkatle kullanılabilecek bu yaklaşımın çözümün sadece küçük bir kısmını temsil ettiğini belirtiyor. Net sıfır CO2 veya sera gazı emisyonlarına ulaşmak için karbondioksit giderme (CDR) yöntemlerinin kullanılmasıyla denge sağlanmasının gerekeceği ifade edilen çalışmada, karbon yakalama ve depolamanın (CCS), büyük ölçekli fosil bazlı enerji ve sanayi kaynaklarından kaynaklanan emisyonları azaltabileceğini kaydediliyor. CCS’nin uygulanmasının şu anda teknolojik, ekonomik, kurumsal, ekolojik-çevresel ve sosyo-kültürel engellerle karşı karşıya olduğuna yer veren çalışma, halihazırda CCS’nin küresel ölçekte yayılma oranlarının, küresel ısınmayı 1,5°C veya 2°C ile sınırlandıran modellenmiş yolların çok altında olduğunu bildiriyor.

Uzmanlara göre, yeniden ağaçlandırma, iyileştirilmiş orman yönetimi, toprakta karbon birikimi, turbalık restorasyonu ve kıyı mavi karbon yönetimi gibi biyolojik CDR yöntemleri, biyolojik çeşitliliği ve ekosistem işlevlerini, istihdamı ve yerel geçim kaynaklarını artırabilir ancak ağaçlandırma veya biyokütle ürünlerinin üretimi, özellikle büyük ölçeklerde ve arazi kullanımının güvensiz olduğu yerlerde uygulandığında, biyolojik çeşitlilik, gıda ve su güvenliği, yerel geçim kaynakları ve yerli halkların hakları da dahil olmak üzere olumsuz sosyo-ekonomik ve çevresel etkilere de neden olabilir.

‣ IPCC’nin aşırı ‘teknik iyimserlik’ odaklı İklim Değişikliği Savaşımı Raporu da yayımlandı

Yakın gelecek

‘Yakın vadeli eylemler: Hayati, acil ve mümkün’

Raporda, dirençli ve yaşanabilir bir geleceğin hâlâ mümkün olduğu, ancak bunun 2030 yılına kadar derin, hızlı ve sürekli emisyon kesintileri sağlamak için atılacak adımlara bağlı olduğu ifade ediliyor.

İklim eyleminin gecikmesi halinde, kayıplar ve zararlar artacak ve daha fazla insan ve doğal sistem adaptasyon sınırlarına ulaşacak. Acil, anlamlı azaltım eylemleri ve hızlandırılmış uyum eylemleri olmadan, özellikle Afrika, en az gelişmiş ülkeler, küçük ada devletleri, Orta ve Güney Amerika, Asya ve Kuzey Kutbunda kayıplar ve zararların artmaya devam edek ve en savunmasız nüfuslar, orantısız bir şekilde etkilenecek.

2030’a kadar derin, hızlı ve sürekli azaltım ve uyum eylemlerinin hızlandırılmış bir şekilde uygulanmasının, insanlar ve ekosistemler için iklim değişikliğinden kaynaklanan gelecekteki kayıp ve zararları azaltacağını ifade eden bilim insanları, raporlarında uyum seçeneklerinin uygulanması genellikle uzun zaman aldığından, bu çalışmanın bu on yılda başlaması gerektiğinin altını çiziyor.

‘Emisyon azaltımı, refah açısından birçok fayda sağlayabilir’

İddialı bir dünyadan pek çok fayda elde edebileceğini açıklayan çalışma, birçok azaltım eyleminin, daha düşük hava kirliliği, aktif hareketlilik (örneğin yürüme, bisiklete binme) ve sürdürülebilir daha sağlıklı diyetlere geçiş yoluyla sağlık için faydalar sağlayacağını söylüyor. Metan emisyonlarında güçlü, hızlı ve sürekli azaltımlar yapılmasıyla, yakın vadeli ısınmanın sınırlanabileceğini ve hava kalitesinin iyileştirebileceğini kaydeden rapor, adaptasyon sayesinde tarımsal üretkenliğin, inovasyonun, sağlık ve refahın, gıda güvenliğinin, geçim kaynaklarının ve biyoçeşitliliğin korunması gibi birçok ek fayda sağlanabileceğine dikkati çekiyor. Eşitliğin ve kapsayıcılığın, başarılı azaltım ve uyum eylemlerini mümkün kılabileceğini kaydeden çalışma, yerel ve yerli bilgiden yararlanmanın, iklime dirençli kalkınmayı kolaylaştırmaya yardımcı olacağını aktarıyor.

Uzmanlar, mali açıdan, bu on yılda ve yakın vadede planları hızlandırmanın mantıklı olduğu, ancak dikkatli bir şekilde planlanmadığı takdirde yıkıcı olabileceği konusunda da uyarıyor.

Azaltım eyleminden kaynaklanan daha iyi hava kalitesinin insan sağlığına sağlayacağı ekonomik faydaların, azaltım maliyetleriyle aynı büyüklükte ve hatta potansiyel olarak daha büyük olabileceğini açıklayan çalışma, potansiyel zararlardan kaçınmanın tüm faydalarını hesaba katmadan bile, küresel ısınmayı 2°C ile sınırlamanın küresel ekonomik ve sosyal faydasının, değerlendirilen literatürün çoğunda azaltım maliyetini aştığını vurguluyor.

‣ IPCC nedir, dün yayımlanan yeni iklim değişikliği raporunun ana mesajları nelerdir?

‘Uyum ve azaltım finansmanları artırılmalı’

IPCC Raporu, iklim hedeflerine ulaşılacaksa hem uyum hem de azaltım finansmanının kat kat artması gerekeceğinin altını çiziyor. Küresel yatırım açıklarını kapatmak için yeterli küresel sermayenin mevcut olduğunu, ancak sermayenin iklim eylemine yönlendirilmesinin önünde engeller bulunduğunu hatırlatan çalışmada, finansmana erişimin ve finansmanın iyileştirilmesinin iklim eylemlerinin hızlandırılmasını sağlayacağını belirtiliyor. Isınmayı 2°C veya 1,5°C ile sınırlayan modellenmiş senaryolarda, 2020 ila 2030 yılları arasında azaltım için gereken ortalama yıllık yatırımın, mevcut seviyelerden üç ila altı kat daha fazla olduğu ifade ediliyor.

Net sıfır CO2 enerji sistemlerinin, toplam fosil yakıt kullanımında önemli bir azalma sağlayacağını kaydeden uzmanlar, diğer fosil yakıt sistemlerinde ise bir miktar CCS ile azaltılmamış fosil yakıtların minimum kullanımı; net CO2 yaymayan elektrik sistemleri; yaygın elektrifikasyon; elektrifikasyonu daha zor olan uygulamalarda alternatif enerji taşıyıcıları; enerji tasarrufu ve verimliliği ve enerji sistemi genelinde daha fazla entegrasyon yoluyla azaltım sağlanacağını belirtiyor. İnanılmaz derecede ucuz güneş ve rüzgar enerjisinin, enerji verimliliğindeki gelişmelerle birlikte bu geçişe güç verilmesini sağlayacağını aktaran rapor, enerji üretiminin çeşitlendirilmesi (rüzgar, güneş, küçük ölçekli hidroelektrik) ve talep tarafı yönetimi (depolama ve enerji verimliliği iyileştirmeleri) ile enerji güvenilirliğinin artırabileceğinin ve iklim kırılganlıklarının azaltabileceğini kaydediyor.

‘Doğayı korumak bizi de koruyacak’

Mevcut arazilerin akıllıca kullanılmasının önemine de değinen çalışma, doğayı korumanın insanlığı koruyacağını belirtiyor. Buna göre, ormanların ve diğer ekosistemlerin korunması, iyileştirilmiş yönetimi ve restorasyonu, ekonomik azaltım potansiyelinin en büyük payını sunarken, tropikal bölgelerdeki ormansızlaşmanın azaltılması en yüksek toplam azaltım potansiyeline sahip. Ekosistem restorasyonu, ağaçlandırma ve yeniden ağaçlandırmanın, arazi üzerindeki rekabetçi talepler nedeniyle ödünleşimlere yol açabileceğini ifade eden rapor, etkili adaptasyon seçenekleri arasında çeşit iyileştirmeleri, tarımsal ormancılık, toplum temelli adaptasyon, çiftlik ve peyzaj çeşitlendirmesi ve kentsel tarımın yer aldığını kaydediyor.

Biyolojik çeşitliliğin ve ekosistem hizmetlerinin küresel ölçekte dayanıklılığının sürdürülmesinin, şu anda doğala yakın ekosistemler de dahil olmak üzere Dünya’nın kara, tatlı su ve okyanus alanlarının yaklaşık yüzde 30 ila yüzde 50’sinin etkili ve adil bir şekilde korunmasına bağlı olduğunun vurgulandığı Sentez Raporu’na göre, karasal, tatlı su, kıyı ve okyanus ekosistemlerinin korunması, muhafazası ve restorasyonu, iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkilerine uyum sağlamak için hedeflenen yönetimle birlikte biyolojik çeşitliliğin ve ekosistem hizmetlerinin iklim değişikliğine karşı kırılganlığını, kıyı erozyonunu ve selleri azaltırken küresel ısınmanın sınırlı olması halinde karbon alımını ve depolanmasını artırabilir. Rapor, yerli halklar ve yerel topluluklarla işbirliği ve kapsayıcı karar alma süreçlerinin yanı sıra yerli halkların doğal haklarının tanınmasının, ormanlar ve diğer ekosistemlerde başarılı adaptasyon ve azaltımın ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtiyor.

‘Sorunun paylaşılması gerekiyor’

Çalışmaya göre, iklim değişikliğiyle başarılı bir şekilde mücadele edilebilmesi için bu sorunun paylaşılması gerekiyor. Uluslararası iş birliğinin, iddialı iklim değişikliği azaltımı, adaptasyon ve iklime dirençli kalkınmanın gerçekleştirilmesi için kritik bir kolaylaştırıcı olduğunu aktaran bilim insanları, özellikle gelişmekte olan ülkeler, hassas bölgeler, sektörler ve gruplar için finansmana erişimin harekete geçirilmesi ve artırılması ve iklim eylemi için finansman akışlarının, hırs seviyeleri ve finansman ihtiyaçları ile tutarlı olması gerektiğine dikkati çekiyor. Raporda, finans, teknoloji ve kapasite geliştirme konularında uluslararası iş birliğinin artırılmasının, daha fazla azim gösterilmesini sağlayabileceği ve azaltım ve adaptasyonun hızlandırılması ve kalkınma yollarının sürdürülebilirliğe doğru kaydırılması için bir katalizör görevi görebileceği ifade ediliyor.

Uzmanlar, bulguları değerlendiriyor

Eski BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve The Elders Başkanı Mary Robinson, rapora ilişkin şunları söyledi:

“Bilim net bir şekilde ortaya koyuyor. IPCC Altıncı Değerlendirme Raporu’nun (AR6) bu son bölümü, iklim krizinin ciddiyetinin altını çiziyor, ancak aynı zamanda ciddi ve acil eylemlerle ısınmayı 1,5°C ile sınırlamanın hala mümkün olduğunu hatırlatıyor. Liderler bir seçimle karşı karşıya: bilimi ciddiye almak ve 2030’dan önce gereken anlamlı önlemleri almak ya da gelecek nesilleri eylemsizliğin korkunç maliyetlerine mahkum ederek gecikmeye devam etmek. The Elders, hükümetleri adım atmaya ve herkes için yaşanabilir bir gelecek sağlamak için gerekenleri yapmaya çağırıyor – bu da yeni fosil yakıtların kullanılmaması ve bu yıl fosil yakıtların kullanımdan kaldırılmasını hızlandırmak için daha sert hedefler taahhüt edilmesi anlamına geliyor.”

We Mean Business Kaolisyonu CEO’su Maria Mendiluce‘ın değerlendirmesi şöyle:

“Daha güvenli, daha sağlıklı ve daha emniyetli ekonomilere ve toplumlara giden yol açıktır: iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kaçınmak ve küresel sıcaklık artışını 1,5ºC ile sınırlamak için tüm fosil yakıtları istikrarlı, temiz bir enerji sistemiyle değiştirmeliyiz. Bu basitçe sağlam ekonomi ve akıllı risk yönetimidir. COP27’de 80’den fazla ülkenin tüm fosil yakıtların aşamalı olarak azaltılması çağrısında bulunmasının ve şirketlerin halihazırda yenilenebilir enerji kaynaklarına ve enerji verimliliğine büyük yatırımlar yapmasının nedeni budur. İhtiyacımız olan teknolojilerin birçoğu, kitlesel benimseme ve azalan maliyetler açısından şimdiden dönüm noktalarına ulaşmış durumda. IPCC raporu, hükümetlerin ve yatırımcıların, tüm şirketleri temiz enerji çözümlerini benimsemeye ve dünyanın ihtiyaç duyduğu derin emisyon kesintilerini sağlamaya yönlendirecek acil ve kararlı adımlar atması gerektiğinin altını çiziyor.”

Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Kıdemli Bilim İnsanı Dr. Nikit Abhyankar, şu ifadeleri kullandı:

“Sıcaklık artışını 1,5-2ºC ile sınırlamak için dünyanın sera gazı emisyonlarını 2050 yılına kadar acilen sıfıra yakın bir seviyeye indirmesi gerekiyor. Ne mutlu ki birçok çalışma, güneş ve rüzgar gibi ticari olarak mevcut yenilenebilir teknolojilerin enerji depolama ile birleştiğinde enerji sistemimizi, özellikle de elektrik şebekesini uygun maliyetli bir şekilde ve en kısa sürede yüzde 90’a kadar temizleyebileceğini göstermiştir. CCS gibi teknolojiler, enerji sektöründen kaynaklanan ve diğer teknolojiler tarafından maliyet etkin bir şekilde gerçekleştirilemeyen son yüzde 5-10’luk emisyonun azaltılması için önemli olacaktır. CCS’nin gerçek dünyadaki performansı, gebelik süreleri ve ticari kullanılabilirliği konusunda önemli belirsizlikler bulunmaktadır. Ayrıca CCS, karbonu etkin bir şekilde tutabilmek için özel jeolojik koşullara ihtiyaç duymakta ve bu da yayılma potansiyelini sınırlamaktadır.”

ClientEarth CEO’su Laura Clarke ise IPCC Sentez Raporu’na ilişkin şu yorumda bulundu:

“IPCC Sentez raporu, dünyanın iklim açısından güvenli bir dünya için gerekli olan 1,5C sınırını aşma olasılığının çok yüksek olduğunu açıkça ortaya koyuyor – bu da bizi tehlikeli devrilme noktaları, hızlandırılmış küresel ısınma, kitlesel yok oluşlar ve iklimle ilgili daha tehlikeli hava olayları bölgesine getiriyor. Sera gazı emisyonlarını azaltma konusunda aciliyeti ve eylemi arttırmamız gerekiyor ve bunun anahtarı da fosil yakıtlardan uzaklaşmak. Hükümetlerin, şirketlerin ve diğerlerinin sadece insanlığın hayatta kalması için değil, aynı zamanda kendi çıkarları, uzun vadeli yaşayabilirlikleri ve sürdürülebilirlikleri için de hızla karbonsuzlaşmalarını sağlamak amacıyla iklim davaları artıyor. Dava riski, zihniyetlerin ve davranışların değişmesine yardımcı olmalı ve etkili konumdaki herkesin net sıfıra geçişi planlamak ve yürütmek için gerekli adımları atmasını sağlamalıdır. Eylemsizlik ve gecikmeler seçenek değildir ve ClientEarth ihtiyacımız olan değişimi sağlamak ve küresel taahhüdümüzü yerine getirmek için yasal yollara başvurmaktan çekinmeyecektir.”

En Az Gelişmiş Ülkeler (LDC) Grubu Başkanı Madeleine Diouf Sarr da şöyle konuştu:

“Çözümlerin ne olduğunu biliyoruz. Yenilenebilir enerji, depolama, elektrifikasyon – bunlar dünyanın pek çok yerinde yer edinmeye başladı bile. Ancak yeterli değil. Zengin ülkelerin öncülüğünde daha hızlı hareket etmemiz gerekiyor. İklim finansmanındaki büyümenin hızlanması gereken 2018’den bu yana yavaşlamış olması hayal kırıklığı yaratıyor. En büyük boşluklar gelişmekte olan dünyadadır. Ancak aynı zamanda en büyük fırsatlar da burada. Ortak refahımızı ilerletmek ve net sıfıra ulaşmak için bu akışları değiştirmeli ve finansmana erişimi arttırmalıyız. IPCC raporlarının son turundan bu yana bilim ilerledi ve karşı karşıya olduğumuz risklerin – kuraklık, yükselen denizler, seller – daha düşük ısınma seviyelerinde gerçekleştiğini ve gerçekleşeceğini görebiliyoruz. Bu on yıl içinde emisyonlarımızı yarıya indirmeli ve ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırmalıyız. Emisyon eğrisini aşağıya doğru bükmeliyiz, küresel emisyonların 2025’ten önce zirve yapması gerekiyor.”

Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü Politika Analisti Olivier Bois von Kursk‘un değerlendirmesi de şöyle:

“IPCC Sentez Raporu bize iklim değişikliğinin yarattığı yıkım ve bunun altında yatan nedenleri ele almadaki başarısızlığımız konusunda bugüne kadarki en net kanıtları sunuyor. Bunun açık anlamı, kömür, petrol ve gazı aşamalı olarak ortadan kaldırmak için derhal harekete geçmemiz gerektiği -ISD’nin IPCC’nin 1,5°C’ye giden yollara ilişkin analizi, petrol ve gaz üretiminin 2030 yılına kadar yüzde 30, 2050 yılına kadar ise yüzde 65 oranında azalması gerektiğini gösteriyor. Fosil yakıt veya biyoenerji üretiminden büyük miktarlarda karbon yakalayarak enerji dönüşümünü geciktirebileceğimize dair herhangi bir sonuç, IPCC’nin bu pahalı ve kanıtlanmamış teknolojilerin karşılaştığı zorluklara ilişkin değerlendirmesiyle uyuşmuyor. Tüm fosil yakıtların üretim ve tüketiminde keskin bir düşüş olmadan, yenilenebilir enerji kullanımında son yıllarda kaydedilen kayda değer ilerlemenin iklim açısından bir anlamı olmayacaktır.”

More in Dünya

You may also like

Comments

Comments are closed.