Ana Sayfa Blog Sayfa 394

Hindistan, emisyonlarını 14 yılda üçte bir azaltarak BM hedefine ulaşma yolunda ilerliyor

Yetkililer, Hindistan’ın sera gazı emisyon oranını 14 yılda yüzde 33 oranında azalttığını belirtiyor.

Birleşmiş Milletler‘e (BM) sunulmak üzere yapılan son değerlendirmeyi gören yetkililer, bu düşüşün beklenenden daha hızlı olmasının yanı sıra yenilenebilir enerji üretimi ve orman örtüsündeki artışa bağlı olduğunu söylüyor.

Rapor, Hindistan’ın BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC)’ne yaptığı 2005’teki emisyon yoğunluğunu seviyesini 2030 yılına kadar yüzde 45 azaltma taahhüdünü yerine getirme yolunda ilerlediğini gösteriyor.

Üçüncü Ulusal Tebliğ (TNC) raporunun hazırlayan yetkililer, Hindistan’ın emisyon yoğunluğu oranının – gayri safi yurtiçi hasıladaki (GSYİH) her birimlik artış için salınan toplam sera gazı emisyon miktarı – 2005’ten 2019’a kadar yüzde 33 düştüğüne işaret ediyor.

euronews‘ün aktardığına göre birçok ülke, emisyonları azaltma hedeflerini güncelleyerek UNFCCC’ye sunmak üzere için TNC raporlarını hazırlıyor.

Hindistan şimdiye kadarki en hızlı emisyon oranı azaltımına ulaştı

Hindistan’ın emisyonlardaki ortalama azaltma oranı 2014-2016 döneminde yaklaşık yüzde 1,5’ten, 2016-2019 döneminde yıllık yüzde 3’e yükseldi.

Fosil yakıt enerji bileşimine ağırlıkta olmaya devam etse de, bu şimdiye kadar görülen en hızlı azaltımdı ve büyük ölçüde hükümetin yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik çabasından kaynaklanıyor.

Orman örtüsü ve yeşil hidrojen, Hindistan’ın emisyonları azaltmasına yardımcı oluyor

Yetkililer, orman örtüsündeki önemli bir artışın yanı sıra fosil olmayan üretimi teşvik eden ve sanayi, otomotiv ve enerji sektörlerindeki emisyonları hedefleyen planların Hindistan’ın emisyon yoğunluğunda keskin bir azalmaya yol açtığına vurgu yapıyor.

2019 itibariyle, ormanlar ve ağaçlar Hindistan’ın yüzde 24,56’sını, yani 80,73 milyon hektarını kapsıyordu.

Son zamanlarda Hindistan, yenilenebilir enerji kullanılarak su moleküllerinin bölünmesiyle üretilen yeşil hidrojeni de teşvik etmeye çalışıyor.

Yetkililer raporun henüz federal kabine tarafından onaylanmadığını söylüyor.

Fotoğraf: AFP

Hindistan’ın enerjisinin dörtte birinden fazlası yenilenebilir kaynaklardan

Merkezi Elektrik Kurumu verileri, hidro, nükleer ve yenilenebilir enerji dahil olmak üzere fosil yakıta dayalı olmayan enerji üç yıl önce Hindistan’ın toplam elektrik üretiminin yüzde 24,6’sına tekabül ederken, bu oranın Mart ayında sona eren mali yılda yüzde 25,3’e ulaştığını gösteriyor.

Termik santraller, 2019’da elektriğin yaklaşık yüzde 75’ini sağlarken, bu oran bu yıl yüzde 73’e geriledi.

Dünyanın büyük ekonomilerinden oluşan 20’ler Grubu (G20), fosil yakıtların kullanımını aşamalı olarak kaldırma ve emisyon azaltımları için somut hedefler belirleme konusunda geçen ay iki kez başarısız oldu.

Hindistan’ın da aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkeler, sanayileşmiş ülkelerin fosil yakıtları sınırsızca kullanmasının kaynakları tükettiğini savunarak daha yüksek emisyon azaltım hedeflerine karşı çıkıyor.

Yunanistan’dan sonra Türkiye’de sahillere özgürlük talebi: Haklar haydutlarca gasp edildi

İzmir’e bağlı Çeşme ilçesinde Azmak Koyu için çevre örgütleri “Havlunu al da gel” diyerek 12 Ağustos Cumartesi, saat 15.00’da bir araya geldi. Vatandaşlar ücretsiz deniz kadar temiz deniz suyunun da bir hak olduğunu belirtti.

Güdüder Gücücek Koyu Koruma Derneği, Gülder – Güzelbahçe Kültür Çevre ve Güzelleştirme Derneği, İzmir Yaşam AlanlarıÇeşme Çevre Platformu ve Yarımada Talanına Dur Platformu tarafından yapılan çağrıyla gerçekleştirilen “Havlunu al da gel” protesto toplantısı yoğun katılımla gerçekleşti. Yarımada’daki altı sivil toplum kuruluşu ve platformların çağrısıyla Çeşmeliler ve İzmirliler Ovacık bölgesindeki Azmak Koyu’nda bir araya geldi.

“Denizler halkındır, sahiller halkındır” sloganlarının atıldığı buluşmada konuşma yapan Çeşme Çevre Platformu üye isteği başkanı Dr. Ahmet Güler, sahillerin ve denizin Anayasa’nın 46. maddesine göre halka açık olduğunu, kimsenin sahilleri halka kapatıp yasaklayamayacağını, plajlara girişlerde zorbalıkla para alamayacağını, sahilleri halka kapatamayacaklarının kanuni bir hak olduğunu vurguladı.

‘Kanuni haklar haydutlar tarafından gasp edildi’

Anayasa’nın 56. maddesine göre halkın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı olduğunu ve halkın sağlıklı çevre için müdahale etme hakkının da bulunduğunu hatırlatan Dr. Güler, ne yazık ki bu Anayasa tarafından belirlenmiş kanuni hakların bir takım haydutlar tarafından gasp edildiğini, kanunları uygulaması gereken resmi makamlar ve yerel yönetimlerin bu konuda işletmelerin tarafını tuttuğunu ve halkın girişinin engellenmesine müdahale etmediklerini söyledi.

‘Çeşme Belediyesi iki yıldır kapatma kararını uygulamıyor’

Çevrecilerin avukatı Seher Gacar Bohem isimli bir beach kulübün doğayı tahrip ederek, dere yatağını değiştirerek, bitki ve artışları keserek kısmen devletin arsasına da el koyarak sahilleri ele geçirdiğini, bu işletmeye karşı iki defa dava kazandıklarını ve mahkemenin burayı kapatma kararı verdiğini ancak Çeşme Belediyesi‘nin bu kararı iki yıldır uygulamadığını vurguladı.

Ayvalık’da sahil protestosu

Öte yandan ‘Sahiller halkındır’ hareketi Ayvalık‘ta da yankı uyandırdı. Datça ve Çeşme’de başlayan hareket, Çeşme’den sonra Ayvalık’ta ve Güzelbahçe’de de ses getirdi. Ayvalıklılar havlularını alarak ‘Kıyılar halkındır halkın kalacak’ dedi. Eylemciler havlularını kumsala sererek kuyuların işgalini protesto etti.

‘Lice’de orman yangınlarına etkili müdahale edilmiyor, soğutma çalışmaları yapılmıyor’

Diyarbakır‘ın Lice ilçesine bağlı Kabakaya (Entax), Gom ve Kutlu (Bamitnî) mahallerinde birkaç gün önce sabah saatlerinde başlayan yangın köylülerin müdahalesiyle söndürüldü. Son bir ay içerisinde aynı bölgede üç kez yangın çıkarken, dün Mezopotamya Ekoloji Hareketi öncülüğünde heyetler, yangın bölgesinde incelemelerde bulundu.

İncelemeler sırasında köylülerle yapılan görüşmelerde, arazide birçok fotokapan olduğu ancak yetkililerin çıkan her yangında müdahalede geciktiği belirtildi.

Mezopotamya Ajansı‘nın aktardığına göre, yangına müdahaleye gelen itfaiye araçlarında ise müdahale sırasında depolarındaki suların hemen tükendiği kaydedildi. Köylüler, yangına müdahalenin geciktiğini ve etkili bir müdahale yapılmadığını belirtti. Yangında Gom’da bulunan mezarlık ve Kabakaya’da bulunan iki ev hasar gördü.
‣ ‘Cudi, Lice ve Akbelen’deki ormanlarda suç işleniyor’

‘Ağaç dallarıyla yangını söndürmeye çalıştık’

Çıkan yangını ilk fark eden ve müdahale sırasında ellerinde yaralar oluşan Kabakaya Mahallesi’nden Emin Yaylık, şunları söyledi:

“Yangını sabah saat 10.00 gibi fark ettiğimiz gibi araçlarımıza binip yangının olduğu yere gittik. Tabi su olmadığı için bir şey yapamadık. Ağaç dallarıyla yangını söndürmeye çalışıyorduk ama hiçbir şekilde yeterli olmuyordu. Tam söndürdük dediğimiz anda çıkan rüzgârla yangının şiddeti tekrar artıyordu. İtfaiye ekibi bize daha çabuk ulaşsaydı eğer, hızlı müdahale edip söndürebilirdik.”

‣ Lice’de orman yangını: Vatandaşlar yardım istiyor, yetkililer ‘manipülasyon’ diyor

İtfaiye ekiplerinin bir saat sonra geldiğini ve yangının artmasından dolayı alana giremediğini aktaran Yaylık, “Yol kenarından müdahale etti. Sonrasında kepçe geldi ve onlara yol açtı. Onlar gelene kadar yangın yayıldı, zaten biz de canımızı zor kurtardık” diye konuştu.

Emin Yaylık, şunları ekledi:

“Yangına müdahale edelim derken ellerimiz yandı. Yangın dağa kadar ulaşınca kontrolümüzden çıktı. Hala bile gördüğünüz gibi dağdan dumanlar yükseliyor. Elimizden geleni yapmaya çalıştık. İtfaiye daha erken gelseydi, bu kadar yayılmadan söndürebilirdik.”

‣ Lice yangınında kimler sorumlu?

Aynı yerde üçüncü yangın

Yaylık, aynı bölgede daha öncede yangınlar çıktığını söyleyerek, bu yangında sadece ormanlık alanın değil evlerinde zarar gördüğünü belirtti. Yaylık, şöyle konuştu:

“Akrabalarımızın iki evi yandı dünkü yangında, zararları çok oldu. Çünkü sadece ev değil sulama için kullanılan boruları almışlardı onlar da yandı. Hayvanlarımızın otlandığı alanlar da yandı. Her sene bu durumla karşılaşıyoruz. Bu sene üçncü yangın oluyor. Bundan öncekiler daha erken söndürüldü. Yangınların nasıl çıktığını bilmiyoruz. Yangını çıkarırken ya da sonrasında kimseyi görmediğimiz için bir şey söyleyemiyoruz. Yangının başladığı yerler yola yakındı.”

‣ Diyarbakır Lice’de ormanlar yanarken müdahale yok

‘Soğutma çalışması yapılmadı, dumanlar yükseliyor’

Yangına erken müdahale edilmediğini söyleyen köylülerden Niyazi Hantaş da yangına müdahale etmeye çalıştıklarını ancak insan gücüyle yayılmasının önüne geçemediklerini aktardı. Hantaş, “İtfaiye geldi ama geç geldi. Orman müdürlüğünden insanlar geldi. Onlarda birkaç saat sonra geldiler. Bizim ve çevre köylerden gelen insanların yardımıyla yangına bu kadar müdahale edebildik” dedi.

“Yangının nasıl çıktığından bihaberiz” diyen Hantaş, “Çıkan yangını akşam saat 08.30 civarında kontrol altına alabildik. Ancak sabah saatlerinde tekrar yanmaya başladı. Hala da yer yer devam ediyor yangın” ifadelerini kullandı.

Yangın alanında soğutma çalışması yapılmadığı için bölgedeki dağlık alanda yer yer dumanların yükselmeye devam ettiği kaydedildi. Köylüler, yangınlara daha etkili ve erken müdahale edilmesi çağrısında bulundu.

‣ Diyarbakır yanıyor: Lice ve Kulp ilçelerinde eş zamanlı yangın

Hollanda Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz, iktidar partisinin yeni lideri oldu

Hollanda Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz, seçimlerin ardından aktif siyaseti bırakacağını duyuran Başbakan Mark Rutte‘nin partisi Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) yeni lideri oldu. Yeşilgöz, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, şu ifadeleri kullandı:

“VVD’nin lideri olmak büyük bir onur. Güveniniz için teşekkürler! Ve şimdi büyük bir enerjiyle çalışmaya başlayalım, yapacak çok şey var.”

 

DW Türkçe‘de yer alan habere göre; 46 yaşındaki Türkiye kökenli politikacı Yeşilgöz-Zegerius, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda bu görevin kendisi için “büyük bir onur” olduğunu belirterek kendisine duyulan güvenden ötürü teşekkür etti.

Hollanda’nın ilk kadın başbakanı olabilir

Hollanda Güvenlik ve Adalet Bakanı Dilan Yeşilgöz-Zegerius, Temmuz ayında iktidarın büyük ortağı VVD Merkez Yönetim Kurulu ve tüm örgütlerin oybirliğiyle genel başkanlığa aday gösterilmişti. Yeşilgöz, partisinin seçimden zaferle çıkması halinde Hollanda’nın ilk kadın başbakanı olacak.

12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nda (DİSK) görevli Tunceli doğumlu sendikacı Yücel Yeşilgöz‘ün kızı olan Dilan Yeşilgöz, 1977 yılında Ankara’da dünyaya geldi. Ailesinin 80 darbesi sonrası Hollanda’ya iltica etmesi nedeniyle 8 yaşında Hollanda’ya yerleşen Kürt kökenli Yeşilgöz, Mart 2017’den beri VVD partisi üyesi olarak görev yapıyor.

ABD’nin Enflasyonu Düşürme Yasası bir yılda küresel yeşil dönüşüm yarışı başlattı

Geçen yıl ABD‘de hayata geçirilen enflasyonla mücadeleye yönelik yasa, temiz enerjiden üretime birçok sektörde enerji geçişinin hızlanmasına neden olurken küresel ölçekte de geniş çaplı etkileri beraberinde getirdi.

16 Ağustos 2022’de ABD Başkanı Joe Biden, ülkenin temiz enerji dönüşümüne 369 milyar ABD doları yatırım yapmak üzere Enflasyonu Düşürme Yasasını (Inflation Reduction Act, IRA) imzalamıştı.

Bir yıl sonra, bu yasa ABD’de temiz enerji ve ulaşım sektörü istihdamında, üretimde ve yenilenebilir enerji projeksiyonlarında bir artışa yol açarken, diğer ülkelerin yeşil sanayi politikalarını hızlandırmasıyla küresel bir ‘zirve yarışı’ başlattı.

Analizler, ABD’nin dönüm noktası niteliğindeki iklim politikasından kaynaklanan ilerlemeleri ortaya koyuyor.

Emisyon azaltımı

ABD’nin emisyon azaltım hızının iki katına çıkarılmasıyla, her ne kadar 2030 Paris taahhüdünün altında kalacağı ön görülse de, 2030 yılına kadar emisyonların yüzde 42 oranında azaltılması olası görünüyor.

Rüzgar ve güneş enerjisi

Temiz enerji kullanımının artırılmasıyla, enerji sektörünün 2035 yılına kadar yüzde 63-87 oranında sıfır ve düşük emisyonlu kaynaklardan oluşacağı tahmin ediliyor. 2022 ve 2027 yılları arasında ABD’nin yıllık rüzgar ve güneş PV kapasitesi ilavelerinin yüzde 75 oranında artacağı belirtiliyor.

Bloomberg de ABD‘deki rüzgar enerjisi konusunda iyimser: IRA’nın ardından ABD’nin ” 2030 yılına kadar kümülatif kurulu rüzgar kapasitesini iki katına çıkaracağını ve şu an ile on yılın sonu arasında 111 GW kara kapasitesi ekleyeceğini” tahmin ediyor.

ABD deniz üstü rüzgâr yatırımları 2022’de bir önceki yıla göre üç katına çıkarken, Güneş Enerjisi Endüstrileri Birliği ve Wood Mackenzie sadece güneş enerjisi sektöründeki yatırımların önümüzdeki on yıl içinde üç katına çıkarak 200 milyar dolardan 600 milyar dolara ulaşacağını öngörüyor.

Elektrikli araçlar

Dokuz araştırma ekibi tarafından yapılan bir analiz, yüzde 22-43 referans senaryosuna kıyasla, IRA’nın bir sonucu olarak elektrikli araçların 2030 yılına kadar yeni hafif hizmet araç satışlarının yüzde 32-52’sini oluşturacağını öngörüyor.

ABD üretiminin toplam yatırımlarının yaklaşık üçte biri, büyük ölçüde elektrikli araç pilleri ve güneş PV hücreleri için Güney Kore‘den geldi. Güney Kore merkezli Hyundai, IRA’nın kabulünden sonra Georgia eyaletinde, inşa edildiğinde Kuzey Amerika‘daki pazar talebini karşılamak üzere yılda 500 bin araç üretecek yeni bir fabrika kuracağını duyurdu.

İstihdam

IRA’nın yürürlüğe girmesinden bu yana, temiz enerjiye yapılan yatırımlarla 170 binden fazla yeni iş imkanını yarattı.

Massachusetts Amherst Üniversitesi, IRA’dan kaynaklanan yatırımların önümüzdeki on yıl boyunca yılda ortalama 912 bin yeni iş yaratacağını tahmin ediyor. Bu rakam 2032 yılına kadar temiz enerji dağıtımı ve üretimi, şebeke modernizasyonu ve kırsal elektrik kooperatifi kredileri ile toplamda yaklaşık beş milyon yeni ABD işi anlamına gelecektir.

Princeton Üniversitesi ve Dartmouth Üniversitesi tarafından yapılan çalışmalar da benzer bulgulara ulaştı ve IRA’nın 2035 yılına kadar sadece şebeke ölçekli güneş enerjisi ile ilgili yaklaşık 1,3 milyon ek iş talebini teşvik edeceğini tahmin ediyor.

Özel şirketler elektrikli araç, batarya, rüzgar ve güneş enerjisi üretimini artırmak için ülke çapında 100’e yakın yeni veya genişletilmiş üretim tesisi kurduklarını açıkladı ve yabancı şirketlerden gelen fonlar bu gelişmenin önemli bir parçası oldu.

Küresel temiz teknoloji rekabeti:

Enflasyon Azaltma Yasası’nın kabulü ve temiz enerji üretimine yönelik sübvansiyonlarıyla ABD, yeşil hidrojendeniz üstü rüzgar üretimi, aluminyum ve yeşil çelik gibi küresel temiz teknoloji fırsatları için hızla artan bir rekabet gücü haline geldi.

IRA kaynaklı üretim patlaması ve endüstri vergi kredileri istihdam yaratmanın ötesinde ABD endüstrisini küresel olarak maliyet açısından daha rekabetçi hale getiriyor. Bu durum, diğer büyük ekonomilerin de değişen küresel temiz enerji ekonomisinde sektörlerinin rekabetçi kalmasını sağlamak için benzer yaklaşımları benimsemesiyle küresel bir ‘zirve yarışı’ başlattı.

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), ABD’de üretim vergi kredilerinin tam olarak kullanılmasının, güneş enerjisi üretiminin tüm segmentlerini şu anda Çin‘de bulunan en düşük maliyetli üreticilerle maliyet eşitliğine getirebileceğini öngörüyor.

Dartmouth College ve Princeton’daki araştırmacılar tarafından yapılan bir başka analiz, üretim vergisi kredisinin tüm güneş enerjisi tedarik zinciri boyunca ABD’de üretilen bileşenleri ithalattan daha ucuz hale getireceğini öne sürüyor.

IRA’dan önce, bu parçaların ABD’de üretilmesi her bileşen için daha pahalıydı (benzer bir bulgu McKinsey tarafından da yapıldı). IRA vergi kredilerinin de kara ve açık deniz rüzgâr bileşenlerini yurt içinde üretmeyi ithal etmekten daha ucuz hale getirmesi muhtemel.

ABD ‘de üretilen yeşil hidrojenin ise Çin’de üretilenden daha rekabetçi olacağı öngörülüyor.

Uzmanlar ne diyor?

Roosevelt Enstitüsü‘nden Todd Tucker gelişmeleri şöyle değerlendirdi:

“Enflasyon Azaltma Yasası’nın yurtiçi yatırımları, ABD’nin iklim konusunda güvenilir bir uluslararası ortak olmasına yardımcı olmaktadır. Ülke genelinde istihdam ve dolar tohumları ekerek, ABD’nin iklim konusunda geri adım atma ihtimali geçmişe kıyasla çok daha azdır.”

Sciences Po Paris Avrupa Çalışmaları ve Karşılaştırmalı Siyaset Merkezi‘nde CNRS araştırma görevlisi Pierre Charbonnier şunları söyledi:

“IRA mevcut ekonomik düzende bir kırılma yaratıyor. Ancak şu anda bu sadece bir kırılma: eğer emekçiler ve topluluklar bu yeni paradigmada iş, sağlık ve tanınma açısından fayda sağlayabilirlerse toplum, iklim ve uluslararası istikrar için işe yarayacaktır.”

Temiz Enerji Kanada İcra Direktörü Mark Zacharias şu ifadeleri kullandı:

Kanada, Amerika’nın Enflasyon Azaltma Yasası’nın hırsını büyük ölçüde yansıttı ve federal hükümetin 2023 Bütçesi, temiz bir ekonomiye geçiş için 58 milyar dolarlık yatırım açıkladı. Geçtiğimiz yıl Kanada, Stellantis ve Volkswagen‘den büyük elektrikli araç batarya tesisleri, yenilenebilir enerjiye büyük yatırımlar ve istihdam yaratan diğer temiz enerji fırsatlarının uzun bir listesini aldı. Bütçe 2023, British Columbia‘daki kritik minerallerden Atlantik eyaletleri ve Prairies‘deki yenilenebilir elektriğe, Ontario ve Quebec‘teki batarya ve elektrikli araç üretimine kadar Kanada genelinde bu tür yatırımları daha da hızlandıracaktır. Ayrıca Kanada’nın Yerli halklarının da yeni elektrik üretim ve iletim projeleri yoluyla temiz ekonomiye geçiş sürecine katılmalarına yardımcı olacaktır.”

Iron and Earth İcra Direktörü Luisa Da Silva şöyle konuştu:

“IRA, iklim eylemi için önemli miktarda fon ayrılması gerektiğine dair bir uyandırma çağrısıydı. Kanada şimdi Sürdürülebilir İşler Yasasını masaya yatırdı, ancak 2025 yılında ilk eylem planı yayınlandığında Kanada IRA’nın 4 yıl gerisinde olacak. Kanada yenilenebilir kaynaklar bakımından zengindir ve Volkswagen’in St.Thomas fabrikasına yaptığı yatırım, Kanada’nın yatırım, üretim ve daha iyi çalışma standartlarını desteklemek için olgunlaştığının kanıtıdır. Ancak, IRA’daki milyarlarca dolar ABD’de yenilenebilir enerji ekonomisinin büyümesini sağlayan yakıttır ve Kanada, işlerin yaratıldığı yerlere seyahat edecek işçileri kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.”

Kanada İşçi Kongresi Başkanı Bea Bruske şunları aktardı:

“Enflasyon Azaltma Yasası’nın ABD’de kabul edilmesi, temiz enerji yatırımlarına yönelik bir dürtüyü ateşledi. Kanada’nın daha fazlasını yapması gerekmesine rağmen, federal hükümetimiz – işçiler ve sendikalarının baskısıyla – 80 milyar dolar taahhüt etti ve Volkswagen ve Stellantis gibi endüstri devleriyle ortaklıklar kurdu. Kanada Sürdürülebilir İşler Yasası rekabetçi, düşük karbonlu bir ekonomi için zemin hazırlıyor – eğer iyi, sürdürülebilir sendikal işler yaratmak ve sürdürülebilir enerji yatırımlarını hızlandırmak için işçiler, sendikalar, hükümetler ve sanayi arasında işbirliği fırsatını yakalarsak. Herkes için sürdürülebilir ve eşitlikçi bir gelecek öncelik olmalıdır.”

Dikmece’de direniş 17’inci gününde: Ma rıhna nıhna hon!

Hatay’ın Antakya ilçesine bağlı Dikmece mahallesinde 31 Temmuz’dan bu yana direniş sürüyor. Kamulaştırılan arazilere iş makinelerinin girmesini protesto eden Dikmeceliler, yaşam nöbetlerini sürdürüyor.

Bugüne kadar alanda gözaltılar da yapıldı, sert müdahaleler de gerçekleşti. Bir yandan da direnişe destek gün geçtikçe büyüdü. Direnişçiler 16’ncı gününde Praksis grubu ile müzikler eşliğinde direnişlerini sürdürdü.

Zeytinlikler için yok oluş tehdidi

Dikmece mahallesi üç bölgeden oluşuyor. Yukarı Dikmece, Çiftlik mahallesi, Kuyucak mahallesi. En kalabalık nüfusa Çiftlik mahallesi sahip.

Yukarı Dikmece zeytin ağaçlarının olduğu mahalle, Kuyucak mahallesi Antakya-İskenderun yoluna yakın. Bu mahalle depremde yüzde 80 yıkıldı. Kamulaştırılan alan içinde bu mahalle de var.

Şu an kepçeler Yukarı Dikmece’de zeytinlik alanlarında çalışma yapıyor. Bu alandaki zeytinlikler 300-400 yıllık zeytinlikler ve alanı çok geniş. Dikmece’de 7500 dönüm alan zeytinlik var. İstimlakla beraber bu zeytinlikler de yok olacak.

‘Hakkımızı helal etmiyoruz’

Alandan bugün paylaşılan görüntülerde iş makinalarının çalışmaya devam ettiği görülüyor. Tarım arazilerinin üzerinde iş makinalarının çalıştığının görüldüğü videoda vatandaş şöyle isyan ediyor:

“Bir paletliydi, dört tane oldu. Bize söz verildi; duracaklar diye. Allah yardımcımız olsun, hakkımızı helal etmiyoruz.”

‘İmara uygun değil’ denilen Dikmece’ye nasıl TOKİ yapılır?

Hawaii’de ‘kıyamet’ manzaraları: Maui yangınının altıncı gününde ölü sayısı 93’e yükseldi

ABD‘nin Hawaii eyaletine bağlı Maui Adası‘nda salı günü başlayan ve hızla yayılan yangınlarda can kaybının 93’e yükseldiği açıklandı.

Hawaii Valisi John Green, turizm merkezi olan tarihi Lahaina kentinin neredeyse tamamının yanıp küle döndüğünü söyledi.

Alevler nedeniyle an itibarıyla 2 bin 200 bina tamamen veya kısmi şekilde zarar gördü. Bin 410 kişi, toplu barınma merkezlerine yerleştirildi.

Federal Acil Durum Yönetim Ajansı (FEMA), yangınların ekonomik maliyetinin 5,5 milyar dolar olduğu tahmini paylaştı. Ayrıca şimdiye dek 850 hektar alanın yangınlarda yok olduğu kaydedildi.

‘Yetkililer afeti yönetemedi’

Vatandaşlar, yangınlardan ve durumun ciddiyetinden diğer vatandaşlar aracılığıyla haberdar olduğunu bildirerek, resmi makamları yeterli önlem almamakla ve uyarı sistemlerinin yetersiz kalmasıyla eleştiriyor.

Yetkililer, sirenlerle uyarı yapılmadığını kabul etse de, cep telefonlarına gönderilen mesajlarla uyarı bildirimleri yapıldığını açıklıyor. Öte yandan yangınlar nedeniyle elektrik ve iletişim kanallarının zarar görmesi nedeniyle söz konusu bildirimlerin pek çok vatandaşa ulaşmadığı aktarılıyor.

Fotoğraf: Hawaii Arazi ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı

Başsavcı Anne Lopez, yetkili birimlerin yangına yeterince hızlı ve gerekli şekilde müdahale edip edemediğinin ve afet öncesi süreçte gerekli tedbirleri alıp almadığının incelenmesi için kapsamlı bir soruşturma yürütüldüğünü ifade etti.

ABD Temsilciler Meclisi Üyesi Jill Tokuda, CNN‘e yaptığı açıklamada “Alevlerin tehlikesini ve hızını doğru tahmin edemedik” diyerek yetkililerin eksikliğine dikkati çekti.

Zarar gören evlerin önünde endişeli bekleyiş

Güvenlik gerekçeleriyle, vatandaşların evlerinin bulunduğu yerlere girişine izin verilmiyor.

Güvenlik güçleri, evlerine girmeyi deneyenlere bir yıla kadar hapis cezası ile 2 bin dolar para cezası uygulanabileceğini belirtti.

Binlerce vatandaş, polisin oluşturduğu güvenlik koridorlarınının kenarında yakınlarının veya bakım verdiği hayvanların durumunu öğrenebilmek için bekledi.

‣ Hawaii’nin Maui Adası’ndaki yangınlarda can kaybı 53’e yükseldi
Fotoğraf: Rick Bowmer / AP

Yangınlarda iklim değişikliğinin payı var mı?

Adadaki yangınların çıkış nedeni henüz belirlenemese de soruşturmalar devam ediyor.

ABD‘deki Teksas Teknoloji Üniversitesi‘nden İklim Bilimci Prof. Dr. Katharine Hayhoe, sosyal medya platformu Twitter‘da yaşanan yangınların iklim krizi ile bağlantısını ele aldı.

Prof. Hayhoe şunları kaydetti:

“Yıkıcı Maui yangınları sürerken, birçok kişinin yangınların sebebi olarak “hava durumu, kundaklama – iklim değişikliği dışında her şey” diye tartıştığını görüyorum.

Şunu açıklığa kavuşturalım: İklim değişikliği genellikle yangınları başlatmaz; ama onları yoğunlaştırır, yaktıkları alanı arttırır ve onları çok daha tehlikeli hale getirir.

Birinin nispeten yeşil, ıslak bir odun yığınına bir kibrit attığını hayal edin. Ne olur? Pek de bir şey olmaz.

Ardından, aynı kibritin kupkuru bir çıra yığınına atıldığını hayal edin. Bu kez yangın çıkar.

Ormanlık alanların [kuruluk] durumunu ne belirliyor? Giderek artan bir şekilde, iklim değişikliği.

Bu, diğer birçok aşırı hava koşulları türü için de geçerli.

… İklim değişikliği daha fazla kasırgaya neden olmuyor – ancak bir kez kasırga oluştuğunda, ılık okyanus suları kasırgaların daha hızlı yoğunlaşmasına ve ÇOK daha fazla yağış getirmesine neden oluyor.

Peki ya sıcak dalgaları?

Bunları yazlar hep yaşardık: ama dünya ısındıkça, sıcak hava dalgası mevsimi uzuyor (artık Güney Amerika’da tüm yıl sürüyor!). Artık sıcak dalgaları daha sıcak, daha yoğun, daha sık yaşanıyor ve daha tehlikeli.”

Fotoğraf: Matthew Thayer/Maui News

‘Yangını tetikleyen tüm faktörlerde iklim değişikliğinin etkisi var’

ABD Kuraklık Gözlemevi verileri, orman yangınlarının devam ettiği Maui Adası’nın neredeyse yüzde 16’sının şiddetli kuraklık yaşarken, bölgenin yüzde 20’sinde ise orta derecede kuraklık görüldüğünü ortaya koydu.

Ayrıca Hawaii’nin kuraklaşmayla sık görülmeye başlanan orman yangınları nedeniyle bazı yerel bitki örtüsünün yok olduğu, bu bitki örtüsünün yerini, çabuk tutuşabilen istilacı otların aldığı kaydedildi.

Bilim insanları, yangınları tetikleyen kurak arazi yapısına uzak olmasına rağmen Hawaii’deki orman yangınlarının temel sebebinin iklim değişikliği olduğuna işaret etti.

Araştırmalarda Hawaii’deki yıllık ortalama yağış miktarında uzun vadede bir düşüş yaşandığı ifade edilirken, 1990’lardan itibaren yağmur mevsiminde alınan yağış miktarının yüzde 31 düştüğü, kurak mevsimde alınan yağışlarda ise yüzde 6’lık düşüş gözlemlendiği aktarıldı.

Clark Üniversitesi‘nden İklim Bilimci Abby Frazier yağış miktarındaki bu değişimde pek çok faktörün etkili olduğunu, bu faktörlerin hepsinde iklim değişikliğinin rolü olduğunu belirtti.

Frazier, La Niña etkisi olarak adlandırılan, yüksek yağış bırakan hava fenomeninin 1980’lerden itibaren daha az yağışa sebep olduğunu ifade ederek, diğer faktörlerin ise sıcaklıkların artmasıyla Hawaii üstündeki bulutların incelmesi ve büyük fırtınaların zamanla kuzeye doğru ilerlemesiyle adalara getirdikleri yağış miktarının azalması olduğunu vurguladı.

Akbelen’dekilere tuvalet ablukası, destekçilere soruşturma

Muğla, Milas‘a bağlı İkizköy‘de bulunan Akbelen, 22 gündür abluka altında. Bu hafta sonu alanda iki kişi gözaltına alındı. Direnişçiler, Akbelen’de bulunan seyyar tuvaletin artık alana sokulmasının yasaklanması nedeniyle tepki gösterdikleri, alana seyyar tuvaleti sokmak istedikleri için gözaltına alındı. İkizköylülerin gönüllü avukatı İsmail Hakkı Atal‘ın müdahalesi sonrası vatandaşlar ancak gece saatlerinde serbest bırakıldı.

Ancak gözaltı görüntülerinde direnişçilere çok sert müdahale edildiği görüldü. Ayrıca bir direnişçinin kollarında ve bacaklarında yaralanmalar meydana geldi. Bileklerinde ise sıkı bir şekilde kapatılan kelepçeden dolayı çizikler olduğu görüldü.

Ancak İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından Akbelen’e gönderilen seyyar tuvaletlerin alana girişi hala onaylanmadı. Alanda yalnızca bir adet tuvalet bulunuyor. O tuvalet de alan için oldukça yetersiz. Muğla Valiliği daha önce de hijyen için kullanılan suyun bulunduğu tankeri alana almamıştı. Gerekçe olarak numune ve sağlık kontrolü öne sürülmüştü ancak zaten söz konusu su yıllardır alanda kullanılıyordu. Ardından tankerin girmesine izin verilmişti. Seyyar tuvaletlerin ise bugün alana girmesine izin verilmesi bekleniyor.

Oturma eylemine katılanlara soruşturma

Öte yandan Akbelen’deki direnişe karşı yapılan tek müdahale de bu değil, ayrıca Akbelen’deki doğa tahribatına tepki göstermek için oturma eylemi yapan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği üyeleri hakkında da soruşturma başlatıldı. Dernek tarafından konuya ilişkin yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

“Barışçıl bir şekilde düşünce açıklamanın en somut örneğini oluşturan eylemlerinin, genelgeye rağmen, 2911 sayılı yasa kapsamında soruşturulması, temel hak ve özgürlük alanını daraltan hukuksuz bir uygulamadır. Bizler arkadaşlarımızın sonuna kadar yanındayız. Soruşturma ile sınırlanması istenen haklarımızı tıpkı onların kullandığı gibi kullanmaya devam edeceğiz. Haksızlık ve baskılara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.”

Ne olmuştu?

Akbelen’de büyük buluşmanın olduğu 6 Ağustos günü, dernek üyeleri Edremit, Altınkum’da, Akbelen direnişine destek olmak amacıyla ellerinde dövizlerle bir oturma eylemi gerçekleştirmişti.

Eylemdeki 25 civarında katılımcı hemen ertesi gün telefon ile Edremit Emniyet Müdürlüğü’ne ifade vermeye çağrıldı. Gerekçe olarak ise “2911 Sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşü ile ilgili kanuna muhalefet etmek” gösterildi.

Dernek tarafından yapılan açıklamada ise “Oysa, Anayasa’nın 34’üncü maddesi, ‘Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir’ demektedir. Katılımcılar da Anayasa’dan kaynaklanan demokratik protesto haklarını kullanarak, Anayasa’nın 169. maddesine aykırı bir şekilde yok edilmek istenen Akbelen Ormanı’nı korumak amacıyla yaşam savunucularına destek olmak ve konunun kamuoyuna duyurulması için dövizleri ile oturmuşlardır” denildi ve şunlar aktarıldı:

“Katılımcılar, Anayasanın 56. maddesinde yer alan ve ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir’ şeklinde hepimize yüklenen göreve uygun olarak, doğaya sahip çıkmak üzere, her hangi bir şiddet içermeyen barışçıl bir eylem gerçekleştirmişlerdir.”

‘Her gün yasal ve demokratik haklara daha fazla saldırı oluyor’

Her geçen gün yasal ve demokratik haklarına daha fazla saldırı olduğunu, haklarının kullanılmasına kısıtlamalar getirildiğini ifade eden eylemciler ayrıca Haziran 2023’te yasaklanan Ekofest’i hatırlattı:

“Hatırlanacağı gibi, Haziran ayı sonunda da Ekofest’in yasaklanmasına tepki göstermek amacıyla Bayramiç Kaymakamlığı önünde basın açıklaması yapan Dernek yönetici ve üyelerimiz hakkında aynı gerekçelerle soruşturma başlatılmış ve yönetim kurulu başkanımız ifade vermeye çağrılmıştı. Üstelik davet üzerine kendi iradesi ile ifadeye gitmesine rağmen ‘Yakalama’ işlemi yapılmış ve bu husus yönetim kurulu başkanımız tarafından yargıya taşınarak tazminat davası açılmıştır.”

 

Kazdağları, Edremit’teki Akbelen destekçilerine yönelik soruşturmaya tepkili: Şiddetle kınıyoruz

Geçen hafta, Muğla‘daki Akbelen Ormanı‘nın kömür madeninin genişletilmesi için hukuksuzca yok edilmesine Balıkesir‘in Edremit ilçesindeki Altınkum mevkiinde bir oturma eylemi düzenleyerek tepki gösteren bir grup ekoloji aktivisti hakkında soruşturma başlatıldı. Ekoloji savunucuları ise Anayasal haklarını kullanan vatandaşlara müdahale edilmesine tepki gösterdi.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği tarafından yapılan açıklamada, eylemcilerin kendi iradeleri ile bir araya geldiklerine vurgu yapılarak aralarında dernek üyelerinin de bulunduğu ifade edildi.

Dernek, oturma eyleminde yer alan 25 civarında katılımcının “2911 Sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşü ile ilgili kanuna muhalefet etmek” gerekçesi ile hemen ertesi gün telefon ile Edremit Emniyet Müdürlüğü’ne ifade vermeye çağrıldığını aktardı.

“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” diyen Anayasa’nın 34’üncü maddesini hatırlatan ekoloji aktivistleri, “Katılımcılar da Anayasadan kaynaklanan demokratik protesto haklarını kullanarak, Anayasa’nın 169’uncu maddesine aykırı bir şekilde yok edilmek istenen Akbelen Ormanı’nı korumak amacıyla yaşam savunucularına destek olmak ve konunun kamuoyuna duyurulması için dövizleri ile oturmuşlardır” diye belirtti.

Kazdağı-Akbelen

‘Her gün yasal ve demokratik haklarımıza daha fazla saldırı oluyor’

Eylemin barışçıl olduğunun vurgulandığı açıklamada, şunlar kaydedildi:

“Katılımcılar, Anayasanın 56’ncı maddesinde yer alan ve ‘Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir’ şeklinde hepimize yüklenen göreve uygun olarak, doğaya sahip çıkmak üzere, herhangi bir şiddet içermeyen barışçıl bir eylem gerçekleştirmişlerdir.”

Trafiği engellemeyen, kimseye bir rahatsızlık vermeyen, makul süreyi aşmayan eylemlerin gösteri ve yürüyüşler yasasına aykırılık teşkil etmediğini hatırlatan yaşam alanı savunucuları, alana gelen kolluk kuvvetlerinin protestoculara hiç bir uyarıda bulunmadığını, dağılma uyarısı yapmadığını veya müdahale etmediğini, öte yandan hemen eylemin ardından soruşturma başlatıldığını aktardı ve ekledi:

Her geçen gün yasal ve demokratik haklarımıza daha fazla saldırı olmakta, haklarımızın kullanılmasına kısıtlamalar getirilmektedir.”

Bir benzeri Ekofest sürecinde yaşanmıştı

Açıklamada, Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği tarafından düzenlenen Kazdağı Ekofest 2023‘ün alan izinlerinin haziran ayı sonunda üst üste iptal edilmesinin ardından Bayramiç Kaymakamlığı önünde basın açıklaması yapan dernek yöneticisi ve üyeleri hakkında aynı gerekçelerle soruşturma başlatıldığı ve Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan‘ın ifade vermeye çağrıldığı da hatırlatıldı.

Doğan’ın kendi iradesi ile ifadeye gitmesine rağmen “yakalama” işlemi yapıldığını bildiren dernek, durumun yargıya taşınarak tazminat davası açıldığını aktardı.

‣ Yasak üzerine yasakla karşılaşan Kazdağı Ekofest’e şimdi de soruşturma başlatıldı
‣ Kazdağı Derneği Başkanı Doğan: Ormanları talen edenlere karşı mücadeleyi sürdüreceğiz

Kazdağı-Akbelen

‘Hakkımızı Anayasa’dan alıyoruz’

“Bizler, Anayasa’dan aldığımız hakkımız ile, önceden izin almaksızın, basın açıklaması, toplantı, oturma eylemi gibi barışçıl eylemleri gerçekleştirebiliriz” diyen ekoloji savunucuları, “Kaynağını Anayasa ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerden alan ve Yargısal süreçlerde kapsamı somutlaşan bu hak ve özgürlük pratiği, İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü‘nün 2012/64 sayılı genelgesinde açıkça tarif edilmiş, koşulları belirlenmiştir” diyerek Anayasa’daki şu maddelere dikkati çekti:

“Kamuoyu oluşturmak amacıyla; şiddet içermeyen, kamu düzenini bozmadan, makul sürede (en fazla iki saati geçmemek üzere), gürültü ve çevre kirliliğine yol açmadan, yaya ve araç trafiğine engel olmayacak sayıda katılımla gerçekleştirilen yazılı ve sözlü açıklamalar basın açıklaması olarak değerlendirilecektir. […]

Bu genelge hükümlerine uyulmaması ve yapılan ikazlara rağmen ihlalin devam etmesi durumunda basın açıklamaları kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü olarak değerlendirilerek 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu ile diğer ilgili kanun hükümleri uygulanacaktır.”

Kazdağı-Akbelen

‘Şiddetle kınıyoruz’

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, “Akbelen direnişine destek veren arkadaşlarımıza yönelik bu haksız ve hukuksuz müdahaleyi şiddetle kınıyoruz” diyerek şunları aktardı:

“Ellerindeki dövizlerle sesiz oturma eylemi gerçekleştiren arkadaşlarımız yargısal uygulama ve genelge ile tarif edilen “basın açıklaması” kapsamını aşan davranışlarda bulunmamış ve herhangi bir ikaz yapılmadan sessizce dağılmışlardır. Barışçıl bir şekilde düşünce açıklamanın en somut örneğini oluşturan eylemlerinin, genelgeye rağmen, 2911 sayılı yasa kapsamında soruşturulması, temel hak ve özgürlük alanını daraltan hukuksuz bir uygulamadır.

Bizler arkadaşlarımızın sonuna kadar yanındayız. Soruşturma ile sınırlanması istenen haklarımızı tıpkı onların kullandığı gibi kullanmaya devam edeceğiz.

Haksızlık ve baskılara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.

Anayasal Haklarımıza Dokunma!”

‣ Akbelen direnişçileri defalarca durdurulmasının ardından Meclis’e ulaştı: İnsanlık suçu
‣ Akbelen için geç değil, ağaç kesilse de orman yaşıyor
‣ Akbelen’e aktivist akını sürüyor: Birlikte direneceğiz, eninde sonunda halk kazanacak

Akbelen’den Cerattepe’ye, enerjiden madene Türkiye’de orman tahsisi gerçeği-2

Önceki bölümü şöyle tamamlamıştım:

“Ormanların ormancılık dışı kullanımlara tahsisinin bazı rasyonel nedenleri var ve bu nedenler doğrultusunda söz konusu tahsis işlemleri geçmişten beri yapılıyor. Ancak…”

Devam edeyim:

Ancak son yıllarda, özellikle yeni milenyumda, tahsis işlemleri için rasyonellikten söz etmek olanaksız hale geldi.[1] Ormanların ormancılık dışı kullanımlara tahsisini düzenleyen yasa maddelerinde ve ilgili yönetmeliklerde defalarca ama defalarca değişiklik yapılarak aklınıza gelen gelmeyen onlarca kullanım için orman alanı tahsisi olanaklı hale getirildi. Şu anki yasal çerçeveye göre orman alanı tahsisi olanaklı olan kullanımları, umarım atladığım olmaz, aşağıya listeleyeyim ve değerlendireyim.

  • Madencilik: Maden arama, maden açık işletme, maden kapalı işletme, maden tesis, maden altyapı tesis, hammadde üretim
  • Enerji: Rüzgâr ölçüm direği, hidroelektrik santral, rüzgâr enerji santrali, termik santral, nükleer enerji santrali, biyokütle enerji santrali, güneş enerji santrali, jeotermal enerji santrali, enerji iletim hatları, petrol arama, petrol işletme, petrol tesis, petrol altyapı tesisi, petrol boru hattı, doğalgaz, baraj, gölet
  • Diğer: Savunma, ulaşım, haberleşme, iletim panosu, su, atık su, altyapı, katı atık bertaraf vb., sokak hayvanları bakımevi, mezarlık, sağlık tesisi, eğitim tesisi, spor tesisi, turizm tesisi, Kültür ve Turizm Bakanlığına tahsis, üniversite yeri, adli hizmet tesisi, ceza infaz kurumu tesisi, hava ayrıştırma tesisi, balık üretme tesisi, define arama, arkeolojik kazı, restorasyon, ocak (kömür vb.), yeraltı depolama tesisi, fabrika ve hızar şerit.

Şimdi, önceki bölümden şu hatırlatmayı yapayım: Bir orman alanının ormancılık dışı bir kullanıma tahsisinin rasyonel olabilmesi için, Anayasa ve akıl gereği şu iki koşulun yerine gelmesi gerekiyordu;

  • Tahsise konu kullanımın o orman alanından başka bir yerde yapılması olanaklı olmamalı,
  • Tahsise konu kullanım o orman alanının ürettiği kamu yararından daha yüksek bir kamu yararı üretmeli.

Peki, o halde, dönüp listeyi tekrar okuduğumuzda şu soru otomatik olarak aklımıza gelmiyor mu? Yasal olarak orman tahsisi olanaklı olan pek çok kullanımın (üniversite, sokak hayvanı bakımevi, ceza infaz kurumu, hatta eğitim ve sağlık tesisleri vb.) orman alanında olması neden zorunlu olsun ki? Kesinlikle böyle bir zorunluluk yok.

Orman tahsisinde kamu yararı nedir, nasıl belirlenmez?

Gelelim ormanın ve tahsise konu kullanımların ürettiği kamu yararına. Orman, odun ve odun dışı orman ürünleri üretmek, istihdam olanağı ve geçim kaynakları yaratmak gibi ekonomik tabanlı ve toplumun turistik ve rekreasyonel gereksinmelerine yanıt vermek gibi sosyal tabanlı yararlar da üretmekle birlikte temelde iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi; biyolojik çeşitliliğin, su kaynaklarının, toprağın, hava kalitesinin, yaban yaşamının ve hatta gıda güvenliğinin korunması gibi pek çok ekolojik (yaşamsal) yarar üretir.

Oysa orman tahsisi olanaklı olan kullanımların tamamı genellikle ekonomik kısmen de sosyal yararlar üretmekten başka bir işleve sahip değildir. Şu halde, iklim krizi kapımızı çalmaktan öte geçip eşiği çoktan atlamış, yaşamımızı derinden etkilemeye başlamışken, ormanlar cayır cayır yanıyor, seller ve heyelanlar can alıyorken; Türkiye’nin pek çok bölgesi yakın gelecekte ağır su ve gıda krizi ile karşı karşıya kalma tehlikesi yaşıyorken; ormanlara yaşamsal işlevleri nedeniyle hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyduğumuz böyle bir dönemde nasıl olur da ikamesi olanaklı ekonomik faaliyetler ikamesi olanaklı olmayan ormanlardan daha yüksek kamusal yarar üretebilir? Soruyorum, hangi akıl bu soruya tatmin edici bir yanıt verebilir?

İstatistiklerin dili

Dilerseniz biraz da yukarıda söylediklerimi, yani son dönemde akıl yolundan iyice çıkmış olan orman tahsisi meselesini istatistiklerle açıklamaya çalışayım. Orman Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre başlangıçtan günümüze kadar yapılan tüm orman tahsislerinin miktarı 2022 yılı sonu itibariyle 800 bin hektarı biraz geçti (yaklaşık 812 bin hektar). Diğer bir söyleyişle, bugüne kadar 800 bin hektardan biraz fazla orman alanı ormancılık dışı kullanımlara tahsis edildi.

Ülkedeki toplam orman alanı miktarının yaklaşık 23 milyon hektar olduğunu düşünürsek, tahsis edilen orman alanı miktarı bütün ormanların yaklaşık %3,5’ine karşılık geliyor. Peki, bu tahsislerin ne kadarı son yıllarda yapıldı? Dilerseniz yalnızca son 10 yılı baz alarak ortaya çıkan tabloyu maddeler halinde özetleyeyim.

2013-2022 yılları arasındaki 10 yıllık dönemde;

  1. Toplam 57 bin 359 tahsis işlemiyle 382 bin 972 hektar orman alanı ormancılık dışı kullanımlara tahsis edilmiş. Yani başlangıçtan günümüze yapılan tüm orman tahsislerinin %40’ı (her 10 metrekarelik tahsis işleminin 4 metrekaresi) son 10 yılda yapılmış.
  2. Bu dönemde yapılan tahsis işlemlerinde tahsis sayısı olarak en yüksek pay madencilik sektörüne ait. Bu sektöre 25 bin 691 orman tahsisi işlemi yapılmış. Yani son 10 yılda yapılan tüm tahsis işlemlerinin yaklaşık %45’i (neredeyse her iki tahsis işleminden biri) madencilik sektörünün taleplerini karşılamaya dönük. Bu sektör için tahsis edilen orman alanı miktarı ise 105 bin 550 hektar.
  3. Tahsis edilen orman alanının dağılımına baktığımızda ise enerji sektörü öne çıkıyor. Sözünü ettiğimiz dönemde bu sektöre 136 bin 244 hektar orman alanı tahsisi yapılmış. Oranlarsak tahsis edilen toplam orman alanının yaklaşık %36’sının enerji sektörüne gittiğini görüyoruz. Enerji sektörü için yapılan tahsis işlemi sayısı ise 11 bin 951.
  4. Geri kalan tüm tahsis işlemi sayısı 21 bin 180. Bu tahsislerle ormancılık dışı kullanımlara tahsis edilen orman alanı miktarıysa 143 bin 382 hektar. Bunlar içerisinde sayı olarak ulaşım ve suyla ilgili kullanımlar başı çekiyor. Ulaşım için 6 bin 480 (tahsis edilen orman alanı miktarı 51 bin 847 hektar), suyla ilgili kullanımlar içinse 6 bin 380 tahsis işlemi (tahsis edilen orman alanı miktarı10 bin 761 hektar) yapılmış. Alan olarak ise savunma ile ilgili tahsisler açık ara önde. Bu amaçla 57 bin 418 hektar (473 işlemde) orman alanı tahsisi gerçekleşmiş.
  5. Enerji sektörü için bir tahsis işlemi başına tahsis edilen orman alanı miktarı yaklaşık olarak 11,4 hektar. Madencilik sektöründe bu rakam yaklaşık 4,1 hektarken savunmada ise yaklaşık 121,4 hektar.

Savunmayı bir kenara bırakırsak[2] orman alanlarının ormancılık dışı kullanımlara tahsisi konusunda aslan payını enerji ve madencilik sektörünün aldığı çok açık. Bunları ulaştırma sektörü izliyor. Her üç sektöre son 10 yılda tahsis edilen orman alanı miktarı 293 bin hektar ve bu miktar aynı dönemde tahsis edilen bütün orman alanlarının yaklaşık %77’sini oluşturuyor. Yani tahsis edilen her dört metrekare orman alanının üçü bu sektörlere gitmiş.

Bu bölüme de burada nokta koyayım. Gelecek bölümde, yola çıkış noktamız Akbelen olduğu için madencilik sektörüne yapılan tahsislere biraz daha derinlemesine bakarız.

*

[1] Bu ifadem 1900’lü yıllarda tahsis işlemleri rasyoneldi anlamına gelmemektedir. 2000’li yıllarda işin iyice çığırından çıktığını söylemeye çalışıyorum.
[2] Bu konuda sağlıklı bir değerlendirme yapmam olanaklı değil. Son 10 yılda savunma amaçlı yapılan tahsis miktarı son derece yüksek görünüyor. Bunun nedeni nedir? Bu dönemde ne tür yeni savunma tesislerinin yapılması gerekmiştir ve bunların ne kadarı gerçekten orman alanı tahsisini zorunlu kılmıştır? Bu tesisler yapılmasa ülkemiz iç ve dış tehditlerle mi karşı karşıya kalırdı? Bu tesislerin başka yerlerde yapılması olanaklı değil miydi? Benzer soru listesi uzayıp gider. Ancak konu ulusal savunma olduğu için bu sorulara sağlıklı yanıt vermek pek olanaklı görünmüyor.