Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında politika faizini 750 baz puanlık artışla yüzde 25’e yükseltti.
Ekonomisterin beklentisi faizin en fazla yüzde 20’ye çıkarılması yönündeydi.
Bu Merkez Bankası’nın yeni başkanı Hafize Gaye Erkan döneminde açıklanan üçüncü faiz kararı.
Bankanın faiz kararında şunlar denildi:
“Kurul, dezenflasyonun en kısa sürede tesisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için parasal sıkılaştırma sürecinin devamına karar vermiştir.
Yakın döneme ilişkin göstergeler enflasyonun ana eğiliminde yükselişin sürdüğüne işaret etmektedir. Bu gelişmede yurt içi talepteki güçlü seyir, ücret ve kur kaynaklı maliyet yönlü baskılar, hizmet enflasyonundaki katılık ve vergi düzenlemeleri belirleyici olmaktadır.
Bu unsurlara ek olarak, akaryakıt fiyatlarındaki yükselişin de etkisiyle enflasyon beklentilerinde ve fiyatlama davranışlarında öngörülenin üzerindeki bozulma, enflasyonun yıl sonunda Enflasyon Raporu’ndaki (Rapor) tahmin aralığının üst sınırına yakın seyredeceğine işaret etmektedir. Bununla birlikte Kurul, parasal sıkılaştırma adımlarının etkisiyle, dezenflasyonun 2024 yılında Rapor ile uyumlu şekilde tesis edileceğini öngörmektedir. “
Merkez Bankası, haziran ayında yaptığı toplantıda 27 ay sonra ilk kez faiz arttırmış, TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan başkanlığındaki ilk PPK toplantısında politika faizi 650 baz puanlık artışla yüzde 8,5’tan yüzde 15’e yükseltilmişti.
Ancak bu artırım beklentileri karşılamamış ve karar sonrası döviz kurlarında hızlı bir yükseliş görülmüştü. Temmuz ayında da 250 baz puanlık artışla politika faizi yüzde 17,5’e yükseltilmişti.
Merkez Bankası bundan önceki en yüksek politika faizi artışını ise Mayıs 2018’de 850 baz puanla yapmıştı.
Enflasyonu çıpalamak için…
Türkiye’de yıllık enflasyon Ekim 2022’de son 24 yılın en yüksek seviyesini görmüş ve yüzde 85,51’e çıkmıştı. Yeni Merkez Bankası yönetimi ise enflasyonu düşürmek ve TL’ye dönüşü desteklemek amacıyla 20 Ağustos’ta Kur Korumalı Mevduata dönüşüm hedefi uygulamasına son verildiğini açıkladı.
2021 Aralık ayındaki kur krizi sırasında uygulamaya konulan KKM, döviz mevduattan Türk lirasına dönüş yapılmasını teşvik için getirildi. Kur korumalı mevduatların büyüklüğü ağustos ayı itibarıyla 117 milyar dolar seviyesindeydi.
Limak, IC-İçtaş iştiraki YK Enerji’nin termik santrali için ağaçların kesildiği Akbelen’de direnen eylemcilerden İlay Kadiroğlu’nun tweetlerine erişim engeli getirildi. Ankara 6. Sulh Ceza Hakimliğince dün verilen karar gereğince tıp fakültesi öğrencisi Kadiroğlu’nun Akbelen’deki yaşatılan işkenceye ilişkin yaptığı paylaşımlar erişime engellendi.
Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 22 Ağustos’ta yapılan erişim engeli talebi jet hızıyla bir günde işleme konuldu ve ertesi gün, 23 Ağustos’ta, kabul edildi. Tweetlerin erişime engellenmesi kararı ise şu ifadelerle gerekçelendirildi:
“Talep eden kurum 22 Ağustos 2023 tarihli dilekçesi ile özetle; telafisi güç ve imkansız zararlar doğmamasını teminen, Jandarma Genel Komutanlığının kurumsal kişilik haklarını açıkça ihlal ettiği değerlendirilen URL adresleri hakkında 5651 Sayılı Kanun’un 9’uncu maddesi gereğince […] URL adreslerinde kurumun kişilik haklarını ihlal edici nitelikte paylaşımların yapıldığından bahisle erişimin engellenmesini talep etmiştir.”
Sulh Ceza Hakimliğince verilen kararda kişilik haklarına işaret edilerek kişinin ilişki kurduğu çevrede şerefi ve saygınlığını sarsacak, onu küçük düşürecek, yanlış tanıtacak, zora sokacak, düşmanca bir ortama itecek her türlü davranışın kişilik haklarına saldırı olduğu belirtildi. Karara göre Akbelen Ormanı için direnirken gördüğü işkenceyi paylaşan Kadiroğlu’nun dört tweeti erişime engellendi.
Akbelen’deki nöbet alanına tuvaletlerin sokulmaması sonrası direnişçiler tuvaleti alana çıkarmak için seyyar tuvaleti sırtlanmıştı. Jandarma direnişçilere sert müdahalede bulundu. – Kaynak: X. Erişim engeli getirilen tweetlerden birinin ekran görüntüsü.
‘Kolluk kuvvetlerinin şirketlere özel koruma yapılması yetmezmiş gibi yargı da peşkeş çekiliyor’
Kararla ilgili Yeşil Gazete’ye konuşan İlay Kadiroğlu, “Bizim orada uğradığımız işkence hakkında soruşturmaya bile gerek görmeyen yargı, bu işkencenin kanıtlarını paylaştığım gönderilere ışık hızında erişim engeli getiriyor” dedi. Kararı trajikomik diye nitelendiren Kadiroğlu ayrıca şu ifadeleri dile getirdi:
“Kolluk kuvvetlerinin şirketlere özel koruma yapılması yetmezmiş gibi yargı da LİMAK gibi şirketlere peşkeş çekiliyor. Yani o hakim, işkence fotoğraflarını, videolarını gördükten sonra erişim engeli talep eden Jandarma Genel Komutanlığına soruşturma açmak yerine şak diye erişim engeli veriyorsa yazıklar olsun.”
Erişim engeli getirilen tweetlerden birinin ekran görüntüsü.
İlay Kadiroğlu’na Türkiye’de mevcut AKP iktidarı süresince her türlü ekokırım yapması onaylanan şirketlerden biri olan Limak’a karşı bir ormanı savunurken şirket yerine kendisinin bir vatandaş olarak erişim engeli yoluyla cezalandırılmasının nasıl hissettirdiğini soruyoruz. Kadiroğlu’nun yanıtı ise şöyle:
“Yani insan öfkeleniyor ister istemez. Bu şirketlerin parayla elde ettiği sınırsız gücün karşısında bizi korumasını beklediğimiz devlet aparatlarının da bu şirketlere hizmet ettiğini görmek çok güvensiz hissettiriyor.”
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kayyım atanan Koza Altın İşletmeleri‘nin Manisa‘nın Demirci ilçesi, Ahatlar mahallesinde açmak istediği altın madenine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘ndan onay çıktı.
Bakanlığın, “ÇED gerekli değildir” kararı verdiği maden, beş yıl boyunca açık ocak olarak işletilecek. Elde edilecek 506 bin 250 ton cevherin de Ovacık Altın Madeni sahasında işleneceği belirtildi.
Proje sahası “Büyük Ova Koruma Alanı” (Manisa Ovası) sınırlarında yer almasına rağmen Manisa İl Tarım Kurulu da altın madeni için onay verdi. Kurul, “projenin kamu yararı taşıdığını” savundu.
Tarım alanında siyanürlü, patlatmalı maden
Proje alanı, İzmir-Manisa 1/100 bin Ölçekli Çevre Düzeni Planı’na göre tarım arazisi olarak görünüyor. Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü parsel sorgu sistemine göre ise orman, tarım, bahçe ve harman yeri arazileri üzerinde kalıyor. Söz konusu alanda çok sayıda kiraz ağacı da bulunuyor.
21 hektarlık alanı kapsayacak ocağın üretim faaliyetleri sırasında ayda 16 defa patlatma işlemi yapılacağı, her patlatmada 22 delik açılarak her bir deliğe 15,5 kilogram patlayıcı konulacağı açıklandı.
Altın madenciliğinde, arama, sıyırma ve patlatma aşamalarının ardından öğütme siyanürleme ile atıkların depolanması geliyor. Madenciliğin tüm bu aşamaları doğa ve insan sağlığı için farklı tehditler içeriyor.
Üç endemik bitki türü de tehdit altında
Proje sahasında endemik üç bitki türü de bulunuyor: Campanula lyrata Lam. Subsp. Lyrata, Dianthus carmelitarum Reut. ex Boiss. ve Stachys cretica L. subsp. smyrnaea Rech..
Proje tanıtım dosyasında söz konusu endemik bitkiler için “türün korunmasına yönelik herhangi bir önlem alınmasına gerek yoktur” deniliyor.
Japonya, bugün yerel saatle 13.00’te (04:00 GMT) 2011’deki büyük depremin ardından meydana gelen tsunamide büyük zarar gören Fukuşima Nükleer Santrali‘nde depolanan radyoaktif atık suyu okyanusa boşaltmaya başladı.
Tahliye işlemine en sert biçimde karşı çıkan Çin hükümeti Japonya’nın tamamından deniz ürünleri ithalatını askıya alacağını açıkladı. Çin, bu ülkeden en çok taze deniz ürünü ithal eden ülkelerden. Temmuz ayında yaklaşık 3,2 milyon dolarlık ithalat yapmıştı.
Santrali işleten devlete bağlı Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi (TEPCO) atık suyun insanlar için güvenli olduğuna ve radyoaktif malzemenin uluslararası standartları aşmadığından emin olmak için devam eden deşarjı izleyeceklerine söz verse de tepkiler ve eleştiriler artıyor.
2011’deki tsunamiden sonra harap olmuş reaktörleri soğutmak için kullanılan bir milyon metrik tondan fazla arıtılmış su, sahanın etrafındaki yaklaşık 1.000 tankta depolanıyor ve bu suyun santralden uzaklaştırılması, hâlâ son derece tehlikeli olan tesisin hizmet dışı bırakılmasının önemli bir parçası olarak gösteriliyor.
Yeraltından denize uzanan 1 kilometrelik tünelle gerçekleştirilecek tahliye işlemlerinin 40 yıla kadar yayılması bekleniyor. Plana destek veren Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı‘ndan (IAEA) gözlemcilerin de deşarj için sahada bulunacağı ve su ve balık numuneleri alınacağı açıklandı.
Şirket, Mart 2024’e kadar dört kez radyoaktif su tahliyesi gerçekleştirecek ve her seferinde 7.800 metreküp su tahliye edecek. Yeni başlayan ilk deşarj işleminin yaklaşık 17 gün sürmesi bekleniyor.
Japonya, sudan çıkarılması zor olan trityum dışında tüm radyoaktif elementlerin filtrelendiğini öne sürüyor. Hidrojen izotopu, Çin ve Fransa da dahil olmak üzere, faal durumdaki nükleer enerji santralleri bulunan tüm ülkeler tarafından daha yüksek seviyelerde denize boşaltılıyor.
Çin: Son derece bencil bir uygulama
Radyoaktif suyun denize deşarj edilmesi, Japonya’nın sürecin güvenli olduğu konusundaki ısrarına ve uygulamanın sağlık ve çevre üzerindeki etkisinin “ihmal edilebilir” olacağını söyleyerek onaylayan BM nükleer gözlemcisi IAEA’nın desteğine rağmen aylardır süren tartışmaları ve itirazları dindirmiyor.
Planlarını açıklamasının hemen ardından resmi şikayette bulunan Çin, Japonya’yı bir kez daha “aşırı bencil” olmakla suçladı. Çin Dışişleri Bakanlığı‘ndan yapılan açıklamada “Okyanus tüm insanlığın ortak mülküdür ve Fukuşima’nın nükleer atık suyunun, tüm itirazlara rağmen buraya boşaltmak, uluslararası kamu çıkarlarını göz ardı eden son derece bencil ve sorumsuz bir eylemdir” denildi.
Çin gümrük yetkilileri ise Fukuşima ve Tokyo bölgelerindeki balıkçılıkla sınırlı yasağın kapsamını genişleterek, Japonya’dan tüm su ürünleri ithalatına yasak getirildiğini duyurdu . Bu da yasağın deniz tuzu ve deniz yosunu gibi deniz ürünlerinin yanı sıra diğer okyanus ürünlerini de sınırlayabileceği anlamına geliyor.
Bu haftanın başlarında Hong Kong da Japonya’nın bazı bölgelerinden ithal edilen gıdalara benzer bir yasak getirildiğini duyurmuştu.
Japonya’nın diğer komşusu Güney Kore de, hükümet değerlendirmesinde deşarjın bilimsel ve teknik yönleriyle ilgili herhangi bir sorun bulunmadığını tespit etmesine rağmen, kamuoyunun endişeleri nedeniyle temkinli davranıyor. Bölgeden balık ve gıda ürünleri ithalatını yasaklayan hükümet, tedbirin halkın kaygıları azalana kadar yürürlükte kalacağını söyledi.
Çarşamba gecesi, Güney Kore’nin ana muhalefet partisi ihraçlara karşı mum ışığında bir nöbet düzenledi ve protestolar bugün Seul’de devam etti. Japon büyükelçiliğinin bulunduğu binaya girdikten sonra en az 14 kişinin gözaltına alındı.
Bölgedeki Tayvan gibi bazı ülkeler ve ABD Japonya’yı desteklediğini ifade ederken, diğerleri atık su salınımına şiddetle karşı çıkıyor; Asya‘daki pek çok tüketici, gelecekte kirlenme korkusu nedeniyle tuz ve deniz ürünlerini istifliyor. Pasifik Adaları da deşarjın geniş bölgesel ve uluslararası etkiye sahip olabileceğini ve potansiyel olarak insan sağlığını ve deniz ortamını tehdit edebileceğini savunarak tepki gösteriyor.
Ne olmuştu?
Fukusima Nükleer Santrali Mart 2011’de , kuzeydoğu Japonya’da yaklaşık 20 bin kişinin ölümüne yol açan 9.0 büyüklüğündeki depremin tetiklediği depremin ardından harap olmuştu.1968’daki Çernobil patlamasından bugüne dünyanın gördüğünü en kötü nükleer felakette, soğutma sisteminde meydana gelen arıza nedeniyle tesisteki çekirdek erimiş, ardından çıkan yangına, denizden çekilen suyla müdahale edilmiş, bu sırada da önemli miktarda radyoaktif madde denize karışmıştı.
TEPCO, yerinden çıkarılamayacak kadar sıcak kalan harap olmuş nükleer yakıt çubuklarını soğutmak için deniz suyunu kullanıyor. Su reaktörlerden geçerken nükleer malzemeleri de topluyor. Şirket, IAEA’nın da referansıyla, soğutma suyunun insanlar için ciddi bir sağlık tehdidi oluşturmayacağını öne sürse bile trityum dışındaki radyoaktif nüklitlerin çoğu da suya karışıyor.
Japon hükümeti ise halihazırda tesiste birikmiş olan 1,34 milyon tondan fazla atık su nedeniyle, enerji şirketinin depolama kapasitesinin kısa sürede tükendiğini ve suyu okyanusa bırakmaktan başka seçeneği kalmadığını söyledi.
Bundan sonra ne olacak?
7.800 ton arıtılmış suyun, 17 gün sürecek ilk tahliye işleminde hem TEPCO hem de Japonya’nın balıkçılık kurumu, okyanus suyunu radyoaktif seviyeler açısından izleyeceklerini söyledi . IAEA da onlarca yıl sürecek süreci denetleyeceğini söyledi.
Japon hükümeti, halkın kaygısı nedeniyle işlerini kaybeden balıkçılara tazminat sağlamak için 80 milyar yen (552 milyon dolar) ayırıyor.
TEPCO, deşarj ekipmanında veya arıtılmış atık suyun seyreltme seviyelerinde herhangi bir anormallik tespit edilmesi durumunda operasyonun derhal durdurulacağını ve soruşturma başlatılacağını açıkladı. Deşarj edilen arıtılmış atık suyun uluslararası güvenlik standartlarını karşıladığından emin olmak ve izlemek amacıyla numune toplamak üzere bugün ilerleyen saatlerde limana bir tekne de gönderilecek.
Demircan: 10 yıl içinde tüm dünya denizleri radyoaktiviteye bulanacak
Yeşil Gazete yazarı ve Nükleersiz.org koordinatörü Dr. Pınar Demircan, dün CRI Türk‘te katıldığı yayında şeffaflık ve kamuoyunu bilgilendirmedeki eksikliğe dikkat çekmişti. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın, Japonya hükümetine nükleer felaket ile ilgili boşaltım aşamasındaki suyun olası toplumsal ve ekolojik zararlarına ilişkin kamuoyunu ikna edecek bilgiler verilmesi yönünde önerilerini hatırlatan Demircan, aynı durumun suyun içeriğine dair verilen bilgilerde de bulunduğunu kaydetti:
Kaynak: NOAA.
“Bahsi geçen 1,3 milyon ton suyun boşaltılması, normal bir nükleer santralin atık suyunun denize boşaltılma süreci olmayacak çünkü Fukuşima’da yaşanan olay, üç çekirdeğin erimesi. Burada dökülen suda, normal bir nükleer atık sudakinden 10 veya 20 bin kat daha fazla trityum var. Bu suyun denize boşaltılması halinde, 10 yıl içinde tüm dünya denizleri radyoaktiviteye bulanacak. Arıtma da yapılamıyor çünkü arıtma tesisi 2021’de bozuldu, devreden çıkarıldı ve su birikmeye devam etti. Çin ve Güney Kore başta olmak üzere Japonya’ya yakın ülkeler, bu durumdan daha hızlı etkilenecekler. Denizlere karışacak olan su, çeşitli hücrelerin zarar görmesi, DNA bozulması ve kanser gibi birçok sağlık sorununu beraberinde getirecek. Bilinmezliklerle dolu ve tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız.”
50 bin yıl boyunca etkisi olabilir
Biriktirilen suyun 40 yıl boyunca kademeli olarak denize boşaltılacağını hatırlatan Demircan, “Bu durum, gelecek nesilleri de ciddi anlamda etkileyecek. 50 bin yıl boyunca denizde etkisi olabilir. Bu suyun denize boşaltılmaması gerekiyor. Otoritelerin, maliyet azaltma gibi bir derdi var. Oysaki daha fazla depolama alanının açılması gerek. Toplum sağlığı gözeten ve nükleer santralleri yaygınlaştıran kurumun aynı olması, çok ciddi bir sorun. Fukuşima’daki nükleer süreç, Çin ve Güney Kore gibi ülkelerin kontrolü altında ilerlemeli. Sorunu çözecek olanlar, olaya maliyet odaklı bakmayan ve bu sorundan olumsuz etkilenenler olabilir. Onlar da Çin ve Güney Kore’dir” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla gece yarısı yüzlerce ismin makamında değişiklik yapıldı. Erdoğan Jandarma Komutanlıkları, Kaymakamlıklar ve Valiliklerde atamalara imza attı. Bunların arasında deprem sürecinde en çok yıkım alan yerler de bulunuyor, Sinpaş’ın ekokırım kıskacı altındaki Marmaris de.
T24’te yer alan habere göre; 24 Ağustos gece yarısı yayımlanan atama kararıyla; 491 ismin görev yerleri değiştirildi, 255 kaymakamın ataması yapıldı. Atamalar arasında kamuoyunda gündeme gelmiş isimler de yer aldı. Onlardan biri de dönemin İlçe Emniyet Müdürü’nün guletini Vali’ye bildirmesiyle gündeme gelen Marmaris Kaymakamı Ertuğ Şevket Aksoy.
Muğla’da emniyet müdürünün merkeze çekilmesi ve vali değişiminin ardından bu kez Marmaris Kaymakamı Aksoy da görev yeri değiştirilerek Kocaeli Valisi Yardımcısı olarak atandı.
Ankara ve İstanbul vali yardımcıları ile kaymakamlıklarda da değişikliğe gidilen kararda, deprem bölgesindeki kaymakam ve vali yardımcılarının da görev yerleri değiştirildi. Hatay Vali Yardımcılığı yaptığı dönemde, Defne Parkı’ndaki gönüllülerin depremzedelere yardım etmesini engellemesi ve konforlu konteynerde yaşamasıyla gündem olan Harun Kaya da Ankara Vali Yardımcılığı’na atandı.
42 yeni jandarma komutanı atandı
42 ile yeni jandarma komutanı atandı. Atama kararı, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 2 ve 3. maddelerine dayanarak yapıldı. Bu nedenle bazı isimler, yeniden aynı görevlerine atandı. Kararla, Ankara’da altı vali yardımcısı ve dokuz kaymakam, İstanbul’da altı vali yardımcısı ve 14 kaymakam, İzmir’de beş vali yardımcısı ve beş kaymakamın ataması yapıldı.
Kararnamede; 11’i kaymakam olmak üzere, 26 isim de Teftiş Kurulu Başkanlığı Mülkiye Müfettişi olarak atandı. Aynı kararnamede, Jandarma Genel Komutanlığı‘nda görevli iki tuğgeneral, tümgeneralliğe, 11 albay ise tuğgeneralliğe yükseltildi. Tunceli, Diyarbakır, Şırnak, Adana, Giresun ve Erzurum Jandarma Bölge Komutanlıkları ile 44 İl Jandarma Komutanlığı’nda görev değişimi yaşandı.
Marmaris Kaymakamı Kocaeli’ye atandı
Erdoğan’ın imzasıyla ağustosta yayımlanan kararnamelerle Muğla Emniyet Müdürü Süleyman Suvat Dilberoğlu‘nun merkeze çekilmesi ve Muğla Valisi Orhan Tavlı‘nın Samsun Valisi olarak atanmasının ardından Marmaris Kaymakamı Ertuğ Şevket Aksoy‘un da 24 Ağustos kararnamesiyle ataması yapıldı. Kaymakam Aksoy, Kocaeli Valisi Yardımcısı olarak atanırken, yerine Afyonkarahisar Vali Yardımcısı Nurullah Kaya getirildi.
Orhan Tavlı, Milas’taki İkizköy’de ağaçların Limak, IC-İçtaş iştiraki YK Enerji’nin ağaçları kesmesi için direnişçileri her konuda sınırlayan kararlara imza atmıştı. Bunlardan biri de Akbelen nöbet alanındaki yıllarca kullanılan su tankerinin sağlık gerekçeleriyle alana sokulmamasıydı. Kimi zaman seyyar tuvaletlerin alana sokulması engellendi, kimi zaman jammerlar ile iletişim tamamen kesintiye uğratıldı.
Öte yandan Kocaeli Vali Yardımcısı olarak atanan Marmaris’in eski kaymakamı Aksoy, T24 yazarı Tolga Şardan‘ın Büyüteç‘te duyurduğu Marmaris Kaymakamlığı – Muğla Valiliği – İçişleri Bakanlığı hattında yazıldığı ortaya çıkan, “yat yazışması” ile gündeme gelmişti.
Görevden alınan dönemin Marmaris İlçe Emniyet Müdürü Oktay Kapsız‘ın, 24 metre uzunluğunda ve yaklaşık 20 milyon lira değerinde bir tekne inşa ettirmesi ve teknesini kaçak faaliyet yürüten bir atölyede inşa ettirmesi, Kaymakam Aksoy tarafından dönemin Valisi Orhan Tavlı’ya resmi yazı ile bildirilmişti. 14 Nisan 2023 tarihli belgede imzası olan Kaymakam Aksoy, “Bir kamu görevlisinin 20 milyon lira değerinde bir ticari tekne (gulet) inşa ettirmesinin, normal şartlar altında hayatın genel akışına aykırılık teşkil ettiği değerlendirilmekte ve konu ilçe kamuoyunda da çeşitli söylentilere sebep olmaktadır. Konunun bir müfettiş marifetiyle araştırılmasının, gerekiyorsa soruşturulmasının uygun olacağı değerlendirilmekte ise de; keyfiyeti takdir ve emirlerinize arz ederim” görüşüne yer vermişti.
Aksoy, Koronavirüs ile salgın döneminde, sosyal medya hesaplarından şahsi cep telefonu numarasını paylaşarak, 65 yaş ve üstü kişiler ile kronik rahatsızlığı olanların 7 gün 24 saat arayabileceklerini yazmasıyla da gündeme gelmişti.
Muğla’da bir değişim de Ortaca’da yaşandı. Ortaca Kaymakamı Meral Uçar, Aydın Vali Yardımcısı olarak atandı. Ortaca’ya ise Suruç Kaymakamı Kenan Aktaş getirildi.
Jandarmada terfiler ve görev yeri değişimi
Kararnameyle, Jandarma Genel Komutanlığı’nda görevli iki tuğgeneral, tümgeneralliğe, 11 albay ise tuğgeneralliğe yükseltildi. Tunceli, Diyarbakır, Şırnak, Adana, Giresun ve Erzurum Jandarma Bölge Komutanlıkları ile 44 ilin Jandarma Komutanlığı’nda görev değişimi yapıldı. Kararnameyle, Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda ise bir albay, tuğamirallik rütbesine yükseltildi.
Buna göre; Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Recep Yalçınkaya Ankara İl Jandarma Komutanlığı’na, Tunceli Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Nurettin Altan Balıkesir İl Jandarma Komutanlığı’na, Şırnak Jandarma Bölge Komutan Tümgeneral Yusuf Ziyaddin Cavlak Foça Jandarma Komando Eğitim Komutanlığı’na, Tümgeneral Selçuk Yıldırım, Diyarbakır İl Jandarma Komutanlığı’na atandı.
Kurak geçen yaz ayları nedeniyle neredeyse tamamen kurumaya yüz tutan Antalya‘nın Elmalı ilçesindeki 850 hektarlık Avlan Gölü’nün tabanında çobanlar çadır kurup sürülerini otlatmaya başladı.
Göltarla ve Karamık mahalleleri sınırında bulunan Avlan Gölü, şu anda kıraç bir araziyi andırıyor. Göçmen kuşların uğrak noktası olan Avlan’ın “Göle girmek tehlikeli ve yasaktır” tabelalarının bulunduğu bölümünde ise hiç su kalmadı.
Göl, yaklaşık 50 yıl önce tarım alanı oluşturmak amacıyla tahliye kanalları oluşturularak kurutulmuştu. Kuruduktan sonra bölgedeki yağış oranın azalmış ve kuraklık baş göstermeye başlamıştı.
AA‘ya konuşan Akdeniz Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Gökoğlu, Avlan’ın lokal bir iklim oluşturarak Türkiye’nin en önemli sedir ormanlarından birisini oluşturduğuna dikkati çekerek “Kuruduktan sonra bitkisel anlamda da bölgede değişiklikler oldu. Sedir ağaçları tehlikeye girdi. Göl kuruduktan sonra yapılan yanlışın farkına varıldı” dedi.
Fotoğraflar: Süleyman Elçin/AA.
1990’lı yılların sonunda göldeki suyu boşaltmaya yarayan düdenlerin büyük kısmının kapatıldı ve Avlan yeniden su tutmaya başladı:
“Ancak maalesef gölü bu sefer de kuraklık vurdu. Yağışlar azaldı. Bölgedeki seracılığın ve meyve yetiştiriciliğinin artması nedeniyle sondaj sayısı da arttı. Göldeki su her geçen yıl biraz daha azaldı. Suyun azalması bölge iklimini de olumsuz etkiledi. Hem kuşlar hem de balıklar açısından suyun azalması olumsuzluk oluşturuyor.”
Gökoğlu, tarımda doğru su kullanımının yanı sıra, gölün kaynaklarla beslenerek su tutmasını sağlamak gerektiğini söyledi.
‘Kuraklığın etkisi çiftçiye olduğu gibi hayvancılara da yansıyor’
Elmalı Ziraat Odası Başkanı Salih Kurubaş da gölün kurumaya yüz tutmasıyla balıkların öldüğünü ve bölge ikliminin değiştiğini kaydetti:
“İlçede bazı su kaynaklarının kapalı sistem ile göle getirilmesine yönelik çalışmalar var. Elmalı’da yaklaşık 2,5 aydır hiç yağmur yağmıyor. Önceleri gölde su varken yaz aylarında yağış alıyorduk. Çiftçiler de susuzluk nedeniyle zorluk yaşıyor. Özellikle pancar üreticileri sıkıntıda. Kuraklığın etkisi çiftçiye olduğu gibi hayvancılara da yansıyor.”
Göl tabanının yüzde 10’unda su kaldığını anlatan Göltarla Mahalle Muhtarı Durmuş Sarıkaya ise “Avlan Gölü sadece Elmalı için değil Finike için de önemli. Burası kuruyunca Finike’deki bazı şelaleler de kurudu. Göl çevresindeki sondajlarda bile neredeyse su kalmadı. İnsanlar meyve bahçelerini sulamakta zorluk çekiyor” dedi.
191 kuş türü yaşıyor
Kuş ve kelebek gözlemcisi, doğa fotoğrafçısı Ömer Harpcı’nın verdiği bilgilere göre, Avlan Gölü’nde Türkiye’deki 347 kuş türünden 191’inin gözlemlendi.
Gölün kuşlar dışında da birçok canlının yaşam alanı olduğuna dikkati çeken Harpcı şunları söyledi: “2021 yılında yaşanan kuraklık sonrası tamamen kuruyan göl 2022 kış ve ilkbahar mevsiminin yağışlı geçmesiyle eski günlerine kavuşmuştu. Kuruyan gölün yeniden su tutmasıyla birlikte göle gelen kuşlar göç yolunda bir nebze olsun soluklanıp konaklamaya başladı. Özellikle göl balıkçıllar, karabataklar, sakarmeke, yırtıcı ve daha birçok kuşun üreme alanıdır. Göldeki su seviyesi az olmasına rağmen hala göçmen kuşlara ev sahipliği yapıyor.”
Çanakkale’de önceki gün saat 11.30 sıralarında çıkan orman yangınını söndürme çalışmaları sürüyor. İki günde dokuz köyü etkileyen, vatandaşların ve hayvanların hayatlarını tehdit eden yangın dün ancak akşam saatlerinde kontrol altına alınabilmişti.
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, dün saat 20.01’de yaptığı açıklamada yangının kontrol altına alındığını ve soğutma çalışmalarına başlandığını belirtmişti:
Çanakkale’nin Eceabat ilçesinde bugün başlayan orman yangını KONTROL ALTINA ALINDI.
Soğutma çalışmalarımız devam ediyor.
Çanakkale’nin Merkez ilçesinde dün başlayan yangını kontrol altına alabilmek için havadan ve karadan müdahalemiz gece boyunca da aralıksız devam edecek.
Yumaklı, “Boşaltılan 9 köye 2 köy daha eklendi. Bu köyler için herhangi bir tehlike ya da tehdit söz konusu değil. En büyük tesellimiz can kaybının olmaması… Dumandan etkilenen 7 vatandaşımız müşahede altında. Çanakkale Çanyolu hala ulaşıma kapalı” dedi.
Fotoğraf: DHA
Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü ise Çanakkale’deki orman yangını nedeniyle yaptığı açıklamada, şu bilgileri verdi:
“Havadan müdahale araçlarının denizden su alabilmesini temininen Çanakkale Boğazı gemi trafiği, gece saat 03.00’ten itibaren geçici olarak çift yönlü askıya alındı.”
Çanakkale’de Salı günü Kayadere köyü civarında başlayan orman yangını devam ediyor.
Copernicus uydusu tabanlı Avrupa Orman Yangını Bilgi Sistemi’ne göre #Çanakkale’de Salı gününden bu yana 4 bin hektardan büyük bir alan yangınlardan etkilendi. pic.twitter.com/P2V2Abewts
Çanakkale Valiliği tarafından yapılan açıklamada da Aşağıokçular köyü, Salavat ve Andıktaşı mahallesi, Elmacık köyü ve Bağlısı Değirmendere, Belen köyü çiftlik bağlısı ve Çiftlikdere köyünün boşaltılacağı, vatandaşların Terzioğlu kız öğrenci yurdunda misafir edileceği bildirilmişti.
Fotoğraf: DHA
TTB: Aklın ve bilimin işaret ettiği önlemleri almak kamusal bir sorumluluk
Türk Tabipleri Birliği (TTB) ise yangının neden olduğu aşırı duman ve kül yağmurunun, rüzgarın da etkisiyle yerleşim alanlarına yayıldığı; bölge halkının ve yangın söndürme çalışmalarında görevli emekçilerin sağlıklarını olumsuz etkilediği belirtildi. Açıklamada şunlar kaydedildi:
“Tabip odamız ve bölgedeki hekimler/sağlık emekçileri görevi başındadır. TTB Merkez Konseyi ve Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Kolu üyeleri incelemelerde bulunmak üzere bölgededir.
Küresel ısınma ve iklim bozulmasının önünü açtığı orman yangınları, ülkemizde yeterli önlemlerin alınmaması ve zamanında etkili müdahalenin yapılmaması nedeniyle trajik bir hale gelmiştir. Yıkıcı sonuçlara teslim olup tahribata izleyici kalarak değil, ekolojik yıkımı önleyecek adımlarla bu yangınları durdurmak mümkündür.
Olağandışı durumlara karşı aklın ve bilimin işaret ettiği önlemleri almanın, emek-meslek örgütleriyle ve sivil toplumla eşgüdümlü hareket etmenin kamusal bir sorumluluk olduğunun altını çiziyoruz.”
Karadam ve Karacahisar Mahalleleri Doğayı, Doğal Hayatı Koruma Güzelleştirme ve Dayanışma Derneği, Cumhurbaşkanlığı’na idari başvuruda bulunarak Muğla‘da yaşayan tüm canlı türleri için hayatı tehdit eden termik santrallerin kapatılması talebinde bulundu.
Başvuruda Aydın İdare Mahkemesi‘nin 1993’te Kemerköy Termik Santrali ile Yatağan Termik Santrali‘nin, 1994’te ise Yeniköy Termik Santrali‘nin kapatılmasına yönelik verdiği kararların uygulanarak linyit kömürü ile çalışan üç santralin de kapatılması talep edildi.
Dernek adına idari başvuruyu gerçekleştiren Av. İsmail Hakkı Atal, mahkeme kararlarının Danıştay tarafından onandığını ancak Aydın İdare Mahkemesi kararlarının halen uygulanmadığını belirtti.
Atal, Anayasa‘nın 138/4 maddesini hatırlatarak, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” ifadelerini kullandı.
Anayasa’nın 104’üncü Maddesini alıntılayan Av. Atal, “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir” dedi.
Atal, Cumhurbaşkanlığı’na yaptığı idari başvuruda şu ifadeleri kullandı:
Anayasanın 138/4 ve 104. maddeleri gereğince Yatağan, Yeniköy, Kemerköy termik santralleri için Aydın İdare Mahkemesi tarafından verilen kapatma kararlarının yürütmenin ve Devletin başı olan Cumhurbaşkanlığınızca yerine getirilerek üç termik santralin kapatılmasını ve mahkeme kararlarının uygulanmasını vekaleten ve asaleten talep ederiz.”
‘Santralleri kapatmamak, hukuk devleti ilkesini çiğnemek demek’
Av. İsmail Hakkı Atal tarafından yapılan başın açıklamasında Aydın İdare Mahkemesi’nin verdiği kararlar hatırlatılarak Muğla’daki üç termik santralin 1996 yılından bu yana hukuka aykırı olarak işletildiğine vurgu yaptı.
Anayasanın 2’nci maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti‘nin sosyal hukuk devleti olduğunu hatırlatan Atal, hukuka aykırı bu durumun ‘hukuk devleti’ ilkesinin çiğnenmesi anlamına geldiğinin altını çizdi.
Atal, Anayasanın 2, 138/4 ve 104’üncü maddeleri gereğince Yatağan, Yeniköy, Kemerköy termik santralleri için Aydın İdare Mahkemesi tarafından verilen kapatma kararlarının yürütmenin ve Devletin başı olan Cumhurbaşkanlığınca yerine getirilmesi için bugün itibariyle Cumhurbaşkanlığına başvuru yapıldığını aktardı.
Climate Central’ın yayımladığı yeni analiz, insan kaynaklı iklim değişikliğinin Avrupa‘nın büyük bölümünde rekor kıran sıcaklık tahminini beş kat daha olası hale getirdiğini gösteriyor.
Bu hafta beş günlük süre için yapılan tahminler, Avrupa’nın büyük bir kısmının alışılmadık derecede sıcak koşullar yaşama potansiyeline sahip olduğunu gösteriyor. İklim Değişikliği Endeksi (Climate Shift Index, CSI) kullanılarak yapılan analizler, insan kaynaklı iklim değişikliğinin bu sıcaklığı çok daha olası hale getirdiğini gösteriyor.
Tahmin edilen sıcaklıklar normalin 5 ila 10C üstünde
Maksimum günlük sıcaklıkların Avrupa anakarasında uzun vadeli ortalamanın üzerinde olması bekleniyor.
Bu dönemde en yüksek sıcaklık anomalilerinin Fransa ve kuzey İspanya‘da görülmesi bekleniyor. Bu bölgelerde sıcaklıkların üç gün boyunca normalden 10°C daha sıcak olması öngörülüyor. Avrupa’nın diğer bölgeleri ise normalden 5°’den fazla daha sıcak olacak.
Avrupa’nın 369 büyük kentinde 22 Ağustos’tan itibaren üç gün boyunca hava sıcaklığının da normalin 10°C üzerinde olacağı tahmin ediliyor.
Türkiye’de batı kesimleri ve Güneydoğu Anadolu risk altında
İklim Değişikliği Endeksi’nin verilerine göre, Türkiye’nin batı yarısı ile birlikte Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde iklim değişikliği rekor sıcakları beş kat daha fazla olası hale getirecek.
İspanya, Güney Fransa, İsviçre, İtalya, Slovenya, Avusturya, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Kosova ve Türkiye’nin çoğunluğunda önümüzdeki beş gün boyunca yaşanacak bu durum, söz konusu bölgelerde istisnai bir iklim değişikliği olayı yaşandığını gösteriyor.
Rekor sıcaklıkların potansiyel etkileri
Rekor sıcaklar, Avrupa’da ağustos seyahat sezonunun en yoğun olduğu döneme denk geliyor. Bu açık alanlardaki ve plajlardaki turistlerin alışılmadık derecede sıcak koşullara maruz kalacağı anlamına geliyor. Daha serin yerlerden gelen insanların daha savunmasız olması da muhtemel.
Riskli sıcaklığa maruz kalmak, sıcak bitkinliği ve hayatı tehdit eden bir durum olan sıcak çarpması da dahil olmak üzere sıcağa bağlı hastalıkları tetikleyebilir. Tarım işçileri ve dışarıda çalışan diğer kişilerin bu riske daha fazla maruz kalabileceği uyarıları yapılıyor.
‘Net emisyonlar sona erdirilene kadar bu sorunu yaşayacağız’
Climate Central Bilim Başkan Yardımcısı Dr. Andrew Pershing, analize ilişkin”Avrupa, çoğu ülkede insanları strese sokacak kıta çapında bir sıcak hava dalgası yaşamak üzere. Kömür, petrol ve doğal gazın yakılmasından kaynaklanan kirlilik, bu alışılmadık derecede sıcak ve potansiyel olarak tehlikeli koşulları çok daha olası hale getirdi ” değerlendirmesi yaptı.
Grantham İklim Değişikliği ve Çevre Enstitüsü‘nde İklim Bilimi Kıdemli Öğretim Görevlisi ve World Weather Attribution eş lideri Friederike Otto ise şunları söyledi:
“Avrupa’nın mevcut sıcak hava dalgası, kömür ve diğer fosil yakıtların yakılması gibi insan faaliyetlerinin sonucu olan iklim değişikliği nedeniyle daha sıcak hale geldi. Bu durum artık dünyanın her yerinde, her sıcak dalgası için geçerli. Net sera gazı emisyonları sona erene kadar, Avrupa ve diğer yerlerdeki sıcak dalgaları daha sıcak ve daha tehlikeli olmaya devam edecektir.
Sıcak dalgaları iklim değişikliğinin yarattığı en büyük tehditlerden biridir. Yüksek sıcaklıklar her yıl dünya genelinde binlerce ölümden sorumludur ve bu ölümlerin çoğu kayıtlara geçmemektedir. Bu büyük kanıta rağmen, aşırı sıcaklıkların insan sağlığı açısından yarattığı tehlikeler konusunda kamuoyunda hala çok az farkındalık var.”
Çanakkale merkeze bağlı Kayadere Köyü’nde başlayan orman yangını hızla yayıldı, rüzgârın etkisiyle büyüyen yangın hâlâ kontrol altına alınamadı. Dokuz köy boşaltıldı, alevler şehir merkezine çok yaklaştı.
İklim krizi sebebiyle artan orman yangınları için Change.org adresinde başlatılan YineYanmayalim kampanyasıyla gerekli tedbirlerin önceden alınmasını talep edildi.
22 Ağustos Salı günü saat 12:30’da başlayan ve 24 saati aşkın süredir 1500 hektara yayılarak devam eden orman yangını halen kontrol altına alınamadı. Dokuz köy şehir merkezindeki hastanelerin tahliye edildiği bölgedeki şiddetli rüzgar ve sıcak hava, müdahale ekiplerini ve yerel halkı endişelendiriyor.
Akdeniz iklim kuşağında yer alan Türkiye’de, ormanların büyük bir bölümü yangın tehdidi altında. Toplam ormanlık alanın %60’ını birinci ve ikinci derece yangına hassas alanlar oluşturuyor. 1997-2011 yılları arasında yılda ortalama 9.085 hektar ormanlık alan, orman yangınlarında kaybedildi. 2012-2022 arası dönemde ise kayıp %140 arttı ve yılda ortalama 21.786 hektara yükseldi. İklim krizi ise bu artışı tetikliyor.
Uzmanlar, iklim krizinin orman yangınlarının süresini, şiddetini ve hızını artırdığını ve Türkiye’nin de iklim krizine karşı en hassas ülkelerden olduğunu vurguluyor.
İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay şunları söyledi:
“İklim değişikliği orman yangınlarının çıkmasına neden olmuyor, insanların başlattığı orman yangınları iklim değişikliğinin etkisiyle daha kısa sürede daha geniş alanlara yayılıyor. Birkaç saat içinde kilometrelerce ilerleyen ve yüzlerce hektara yayılan yangınların ise söndürülmesi güçleşiyor. Nitekim Çanakkale’deki yangınlarda da görüldüğü üzere onlarca hava aracıyla müdahale edilmesine rağmen yangın kontrol altına alınamadı. Bu nedenle önceliğimizin orman yangınlarının çıkmasını önlemek olmalı. 30 yıl kadar önce yılda ortalama 1300 kadar olan yangın sayısının günümüzde neden 2700’e çıktığı sorgulanmalı, yangın çıkış nedenleri analiz edilerek, bu nedenlerin ortadan kaldırılmasına odaklanılmalı, orman içinden geçen elektrik nakil hattı, trafolar ve yolların da yangınlara neden olduğu dikkate alınarak, bunların orman içinde yapılmasına izin verilmemeli, zaten yapılmış olanlarda ise yangınlara karşı önlem alınması sağlanmalı”.
Change.org/YineYanmayalim adresinde yangın çıkmadan harekete geçilmesine dair imza kampanyası yürüten Baran Örnek ise başlattığı kampanyayla ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Karar alıcıların tedbir almakta geç kaldığı iklim krizi günden güne büyürken ne yazık ki beraberinde yeni krizler doğuruyor. İklim krizinin şiddetlendirdiği afetlerden biri olan orman yangınları da her geçen yıl daha yıkıcı bir biçimde etkisini gösteriyor; ağaçlar, oradaki tüm canlılar ve yaşam alanları yok oluyor, can kayıpları yaşanıyor. Akbelen gibi ekolojik yıkımların çoğaldığı günümüzde akciğerlerimiz olan ormanlarımızın önemi gittikçe artarken henüz Marmaris yangın felaketinden ders almadığımız apaçık ortada. Çanakkale’deki durumun vahameti bunu gözler önüne seriyor. Şu an tüm ekipler canla başla çalışıyor fakat şiddetli rüzgâr işi zorlaştırıyor. Yangın çıkmadan alınması gereken önlemlerin yetersizliği ateşi harlıyor, sadece yangın değil tedbirsizlik öldürüyor.”