Editörün SeçtikleriEnerjiİklim KriziManşetVideo

Yeniköy Termik Santrali’nde neler oluyor: Filtreleri gece kapatılıyor mu?

0
santral
Fotoğraf: Türk Toraks Derneği

Kömürlü termik santraller, bacalarında gerekli filtreler kullanılmadığı takdirde kömürün yakılmasıyla ortaya çıkan zehirli gazları doğrudan atmosfere vererek çevre ve insan sağlığı için büyük tehlikeler yaratıyor. Bu nedenle gerekli filtrelerin çalıştırılması zorunlu tutuluyor.

Bir termik santralden yükselen dumanların rengine bakarak filtrenin çalışıp çalışmadığını anlamak mümkün. Gerekli filtrelemeler yapıldığında beyaz olan duman, filtrelenmeden salındığında koyu renkli oluyor. Elbette bu durum gündüzleri daha kolay ayırt edilebilirken, geceleri bu çok mümkün olmuyor.

2019’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen ‘torba yasa’nın 50’nci Maddesi’yle birlikte baca filtresi olmayan 15 termik santrale gerekli mevzuata uymaları için tanınan süre 2,5 yıl daha uzatılmıştı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kamuoyu ve iklim aktivistlerinin büyük tepkisini çeken değişikliği veto etmişti.

Öte yandan İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği tarafından hazırlanan Özelleştirilmiş Termik Santraller ve Çevre Mevzuatına Uyum Süreçleri Raporu‘nda özelleştirilmiş kömürlü termik santrallere çevre mevzuatına uymaları için yapılması gereken yatırımlardan muafiyet getiren yasa tasarısının binlerce kişinin tepkisi sonucu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından veto edilmesine rağmen bu yasa tasarısının fiilen hâlâ uygulandığını gözler önüne sermişti.

Raporda öne çıkan bulgular şöyleydi:

  • Özelleştirilen 13 kömürlü termik santral 1 Ocak 2020 ve öncesinde olduğu gibi çevreyi kirletmeye devam etmektedir ve hala çevre mevzuatına uyumsuzdur.
  • Tesislerin tamamı toksik atıklarını vahşi depolama yöntemi ile depolamaya devam etmektedir.
  • 2020’nin başından beri 1 yıl içerisinde çevre izni alamadığı için Geçici Faaliyet Belgesi iptal edilen tesisler tekrar Geçici Faaliyet Belgesi’ne başvurarak 1 yıl daha faaliyet sürelerini uzatmışlardır.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın normalde büyük yakma tesislerinin, yani termik santrallerin civarlarında mutlaka hava ölçüm cihazlarının, hava ölçüm istasyonlarının olması gerekiyor. Yatağan ilçesinin merkezinde bir okulun bahçesinde bir hava ölçüm istasyonu olmasına rağmen 2017 yılından beri çalıştırılmıyor ve düzenli veri alınamıyor. Dolayısıyla aslında termik santralin ne büyüklükte bir kirlilik yarattığını ölçmesi gereken bakanlık bunu göz ardı ediyor, ölçmüyor ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmıyor.

Bölgede bulunduğumuz sürede görüştüğümüz, ismini vermek istemeyen bir Yeniköy Termik Santrali çalışanı, söz konusu santralde filtrelerin gündüzleri çalıştırıldığını, ancak yarattığı yüksek maliyetten ‘tasarruf’ etmek için geceleri kapatıldığını anlattı. 

Yayımlanan raporlar ve uzman görüşleri, bu ifadenin doğru olabileceğine işaret ediyor.

‘İhtimal dışı bir durum değil’

Hava kirliliği ölçümü gerçekleştirmesi gereken resmi kurumlar bu tür veriler paylaşmasa da, Muğla’daki termik santrallerin havayı kirletmeye devam ettiğine  dair bağımsız veriler mevcut.

Climate Action Network Europe ve paydaş organizasyonlar tarafından 2019 yılında yayımlanan ‘Kömürün Gerçek Bedeli’ başlıklı rapora göre, 25 yıldır sınırları içinde iki termik santral bulunan Milas’ta hiçbir zaman bir istasyon kurulmamış.

Raporda, yöre halkının hava kirliliğine dair gözlemlerine dayanarak üç santralin de toz filtrelerini ve kükürt arıtma tesislerini sık sık devre dışı bıraktığını düşündüklerine yer veriliyor.

Çalışmanın yazarları, baca gazı arıtma tesislerinin santralin ürettiği elektriğin yüzde 8 ila 10’unu tükettiği, kanunen tanınan çevre muafiyetleri ve iki yıldır ölçülmeyen hava kalitesi verileri düşünüldüğünde; bunun çok da ihtimal dışı bir durum olmadığını vurguluyor.

Ayrıca aynı raporda, her üç santralin de toz tutucu elektrostatik filtrelerinin ve desülfürizasyon ünitelerinin düşük verimle çalıştığı ve rehabilitasyona ihtiyaçları olduğu belirtiliyor. Bu filtrelerin çalıştırıldığında dahi bir miktar zararlı maddenin yine havaya karışacağı anlamına geliyor.

Veriler Yeniköy Termik Santrali’ndeki baca gazı arıtım sistemlerinin yüzde 50 ila 75 verim ile çalıştığını ve sistemlerin rehabilitasyona ihtiyacını gösteriyor. Araştırmanın yazarları ise verilerin kamu kurumları tarafından resmen teyit edilemediği için modelleme çalışmasında, sonuçlarda spekülasyona yol açmamak amacıyla, resmi emisyon verileri kullanıldığını; hava kirliliğine dair gerçek ve güncel durumun modelleme sonucu hesaplanabilenden daha yüksek olabileceğini vurguluyor.

Muğla kükürt dioksit kirliliğinde dünyada on dördüncü sırada

Enerji ve Temiz Hava Araştırma Merkezi (CREA) ile Greenpeace tarafından 2020’de yayımlanan ‘Dünyanın Kükürt Dioksit (SO2) Sıcak Noktaları Sıralamasıbaşlıklı rapor, 2019’da uydu görüntüleri kullanılarak yapılan bir araştırmanın sonuçlarının baca gazı arıtım sistemleri tarafından filtrelenen kükürt dioksitin Muğla’da çok yoğun bir şekilde bulunduğunu gösteriyor.

Veriler, Muğla’nın bir “kükürt dioksit sıcak noktası” olduğunu, hatta dünyanın en yoğun on dördüncü kükürt dioksit sıcak noktası olduğunu ortaya koyuyor.

Yazarlar, “Türk hükümeti halkın karşı çıkmasına ve ekonomik krize rağmen, kapasite mekanizmaları ödemeleri yoluyla ömürlerinin sonuna yaklaşan termik santrallerin hizmet sürelerinin uzatılmasını desteklemeye devam ediyor” ifadelerine yer vererek bu durumun Türkiye’yi gelecek yıllarda kükürt dioksit sıralamasında daha da yukarılara taşıyabileceği uyarısında bulunuyor.

‘Hava kirliliği ölçümleri DSÖ, AB ve Türkiye mevzuatlarına aykırı’

Bağımsız bir araştırma kurumu olan İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği geçen yıl bir mobil ölçüm istasyonunu bir ay süreyle Yatağan’da tutarak havadaki partikül madde miktarını ölçtü.

Türk Akreditasyon Kurumundan akredite, ölçümleri uluslararası alanda tanınan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan yetkili bir laboratuvar ile yapılan çalışma sonucu elde edilen ölçümler, Yatağan’daki hava kirliliğinin mevzuatta izin verilen değerlerin, Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği sınır değerlerinin yaklaşık iki buçuk katına ulaşan toz ve kükürt dioksit kirliliği olduğunu gösteriyor.

İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği, çalışmanın elde ettiği verileri Yeşil Gazete ile paylaştı. Buna göre, Dünya Sağlık Örgütü, günlük PM 2,5 değerini 15 mikrogram/m3 ve yıllık ortalamayı 5 mikrogram/m3 olarak belirledi. Avrupa Birliği’nde bu limit 25 mikrogram/m3 yıllık ortalama olarak belirlenmiş durumda.

Ölçümler ise değerlerin günlük 45,24 mikrogram/m3 altına düşmediğini gösteriyor. Aylık ortalama ise 65,66. Üstelik Türkiye’de halen bu kirletici parametreye dair bir düzenleme bulunmuyor.

Partikül Madde 10 (toz) parametresinde ise Dünya Sağlık Örgütü günlük sınır değeri 45 mikrogram/m3; AB ve Türkiye günlük sınır değeri 50 mikrogram/m3. AB ve Türkiye yıllık ortalama sınır değeri 40, Dünya Sağlık Örgütü 15 mikrogram/m3.

Ancak ölçüm sonuçlarının tamamı 50 mikrogram/m3’den fazla.

Aylık ortalama ise 128,25. En düşük ölçüm sonucu ise 70,56. Yağışın, ısınma kaynaklı kirliliğin olmadığı bir dönemde yürütülen ölçümlerde aylık ortalama sınır değerin neredeyse üç katı.

Türk Toraks Derneği de Mart 2023’te yayımladığı çalışmasında, İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği’nin verilerine atıfta bulunarak “Yatağan gerçekten zehir soluyor” ifadelerini kullandı.

Filtreler neden çalıştırılmıyor?

Çevre Mühendisi ve Çevre ve İklim Politikaları Kıdemli Danışmanı Deniz Gümüşel, termik santrallerin söz konusu filtreleri çalıştırmamalarının nedenlerini şöyle açıklıyor: 

“O termik santral baca gazı arıtım sistemlerinin çalışması için elektrik tüketmeleri gerekiyor ve Yeniköy gibi bir termik santralde üretilen elektriğin yaklaşık yüzde 12 ile 16’sı arasında bu baca gazı filtrelerini ve arıtma tesislerinin çalışması için elektrik tüketilmesi gerekiyor. Yani ürettiğiniz her 100 megavat/saat elektriğin 12’si ila 16’sını arıtmaya harcamamız gerekiyor. Tabi özel sektör bunu yapmıyor. Satabileceği ve üzerinden kar edebileceği elektrik varken bunu neden baca gazını arıtmak için kullanayım diye düşünüyor.”

Filtreler çalıştırılmazsa ne olur: 35 bin ölüm

Deniz Gümüşel, baca gazı arıtım sistemlerinin çalıştırılmamasının çok ağır bir bilanço doğurabileceğini aktarıyor:

Bu durumun yöre halkı üzerindeki etkisi çok ciddi olur. Kömürün yakılmasından sonra ortaya çıkan gazın içerisinde kükürtdioksit, azotdioksit var, partikül madde olarak adlandırdığımız toz var; bu kirleticilerin en tehlikelilerinden biri olan PM2,5 var.

PM2,5 adı verilen partikül maddelerin üzerine ağır metal atomlarının ve kalıcı organik kirleticilerin yapışabildiğinin altını çizen Gümüşel, bunların kanserojen maddeler olduğunu ve çok küçük maddeler olduğu için hücre zarından geçebildiğini ve akciğerlerden doğrudan kana karışabildiğini, böylelikle kansere neden olduğunu belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü 2013 yılında yayımladığı “Hava Kirliliği ve Kanserbaşlıklı raporunda, partikül maddenin ve hava kirliliğinin genel olarak insanda birinci grup kanser yapıcı etmenlerin arasında sınıflandırılıyor.

Gümüşel de “Bu filtrelerin çalıştırılmaması demek aslında bölge insanının doğrudan kanser başta olmak üzere çok ağır sağlık sorunlarına maruz bırakılması demek. Ve bunun sonucunda da ölümler meydana geliyor” diyor.

Sağlık ve Çevre Birliği‘nin (HEAL) yaptığı bir çalışmaya göre, tek başına Yatağan Termik Santrali kurulduğu 1982 yılından 2020 yılının sonuna kadar, sadece hava kirliliğinden kaynaklı olarak yaklaşık 35 bin insanın ölümüne yol açmış durumda.

Gümüşel, bu sayıyı “iyimser tahminler” olarak değerlendiriyor:

“Aslında ölüm sayıları çok daha yüksek. Üstelik bu yapılan hesaplama, çocukların kanındaki ağır metallerden, bunların suyla, toprakla ve gıdayla insan vücuduna girmesinden kaynaklanan ölümleri kapsamıyor.

Bu durumu bir yaşam hakkı ihlali olarak niteleyen Gümüşel, “Bu filtreleri ve baca gazı arıtma tesislerini çalıştırmayarak 40 yıla yakın süre içerisinde 35 bin kişinin ölümüne neden olmak aslına bakarsanız bir yaşam hakkı ihlali” diyor. 

Üstelik termik santrallerin neden olduğu tek ihlal bu olmayabilir. Çalışma koşullarını Yeşil Gazete’ye anlatan Yeniköy Termik Santrali çalışanı, sağlığa zararlı dumanlar nedeniyle işçilerin birkaç ay içerisinde sağlıklarının bozulduğuna işaret ediyor.

‘Gece vardiyasına geçişte filtreyi kapatıyorlar’

Çalışan, bu santralin de baca filtrelerinin yüksek maliyeti nedeniyle geceleri çalıştırmadığını ve zehirli gazları doğrudan havaya verdiğini belirtiyor. Santral çalışanı, bu durumun bölge halkını doğrudan kansere mahkum etmek olarak niteliyor.

“Gece vardiyasına geçişte bu filtreyi kapatıyorlar, acayip duman var” diyen santral işçisi “Bu da insan sağlığını kötü etkiliyor. Oradakilerin [santral işçilerinin] çoğu öksürük şikayetçisi. Çoğu giren de çıkıyor zaten, görüyor zaten buradaki rahatsızlığı. Normalde yasak, ama biraz pahalıya geliyormuş, o yüzden kapatıyorlar, direkt veriyorlar gazı; o da çevreye olsun, çalışanlara olsun hep zarar. … Bir arkadaşımız aşırı öksürük, baş ağrısı, kusma ve ateşten dolayı işten çıktı” diyor.

Santral emekçisi birçok çalışanda kaşıntı ve deri döküntüsü rahatsızlıklarının da bulunduğunu belirterek, şunları ekliyor:

[Çalışanların konakladığı] Kamp yeri santrale yakın, insanlar camı açamıyor mesela, bir sürü zehirlenme oluyor. Baş ağrısı var, aşırı derecede öksürük, aşırı derecede ateşli hastalık var. Astımı olanlar var. Çoğu beş-altı ay çalışıyor, çıkıyor, çünkü çok rahatsızlık veriyor. Bende de ara ara öksürük oluyor, ateşli hastalık geçiriyorum, kusma… Midesi bozulanlar oluyor, ishal de çok hafife alınacak bir şey değil, ölüme de götürebiliyor. Hep bu madenin zararlı dumanları…

En uzun süre çalışan işçilerin yaklaşık iki yıldır santralde çalıştığını belirten çalışan, “Onlarda da var öksürük, olmayan yok. En uzun süre çalışan bir sene iki sene çalışıyor ama o da zorluktan, başka çaresi yok” ifadelerini kullanıyor.

İşçilerin kendi sağlıkları için endişelendiklerini, çoğunun bir süre çalıştıktan sonra ailelerini düşünerek işten ayrıldıklarını aktaran çalışan, şunları kaydediyor:

“Diyorlar ki çoluğumuz çocuğumuz var, bir hastalık falan kaparız. Parayı gözü görmüyor bu durumda. Diyor ki burada 20 bin lira alacağıma memleketimde 15 [bin lira] alırım, hiç olmazsa sağlığımdan olmam, ailemin yanında olur, düzgün şartlarda çalışırım.”

‘Günde 11 saat çalışıp, ayda iki gün tatil yapıyoruz’

İşçi, sağlık risklerine ek olarak çalışma koşullarındaki yasa (ve insanlık) dışı uygulamalara da dikkat çekerek, fazla mesai ücretlerini alamadıklarını, bazı iş güvenliği tedbirlerinin göz ardı edildiğini anlatıyor. Çalışmaya başlamadan önce imzaladıkları sözleşmede günde sekiz saat çalışılacağının belirtildiğini, ancak kendilerinden 06.45 ile 17.45 saatleri arasında çalışmalarının beklendiğini, yalnızca bir saat öğle yemeği molası verdiklerini anlatan çalışana göre, her gün yaptıkları fazla mesai ödenmemesine rağmen, fazla mesaiye kalmanın opsiyonel olmadığını, zorunlu tutulduğunu anlatıyor:

İşe girerken sekiz saat üzerinden imza attık. Şu an 11 saat çalışıyoruz. Mesela normal çalışma saatleri olsa insanlar hiç olmazsa sağlık konusunda, psikolojik vb. her yönden rahat olur. Her gün bu kadar vardiyaya kalıyoruz ve ücretini de almıyoruz.

Santral emekçisi, duruma dikkati çektiklerinde ise “İşine gelen çalışır, işine gelmeyen çalışmaz” yaklaşımıyla karşılaştıklarını belirtiyor.

Bu kadar uzun süre çalışmanın insanların ailelerinden uzak kalmalarına da yol açtığına değinen santral emekçisi, “Dışarıda insanlar kira veriyor, çoğu çalışan şantiyede kalıyor, evden uzak. İki-üç ayda bir izne gidiyor yedi-sekiz gün. Bu da izinlerinden kesiliyor. Ayda iki gün iznin var, 15 günde bir vardiya dönümlerinde tatil oluyor. Taban maaşı da 16,800 TL ama izne çıkmazsan 20’ye çıkıyor. İzne çıkarsan kesiliyor, taban maaşını alıyorsun” diyor.

‘İş güvenliği önlemleri ihlal ediliyor’

Santral çalışanı, bazı iş güvenliği tedbirlerinin ihlal edildiğini, bu nedenle yakın zamanda bir kaza yaşandığını ve işçilerin hayati risklerle karşı karşıya kaldıklarını aktarıyor.

Kömür taşıyan araçların sürücülerinin normalde saatte 40-50 kilometre hızı geçmemesi gerekirken, bazı sürücülerin yöneticilerinin “gözüne girmek” ve böylelikle bir aksilik yaşandığında işten kovulmamak için hız yaptığını, bazen ise yöneticilerinden işlerin daha hızlı yürütülmesi için araçları daha hızlı sürmelerine yönelik uyarılar aldığını ifade ediyor.

Günde 11 saat ağır vasıta araçları kullanmanın vücudu olumsuz etkilediğini ve yorgun araç kullanmanın tehlikelerine değinen işçi, yakın zamanda sürücülerden birinin kaza yaptığını, iyileşip işe döndüğünde ise “şirket malına zarar verme” gerekçesiyle işten çıkarıldığını öne sürüyor.

Yatağan Termik Santrali çalışanlarından bir sürücünün hız yapmaya zorlandığı için yaptığı kazada araç fotoğraftaki hale gelmiş.

“O iş güvenliği tedbirlerinin uygulanması, [kömür taşıyan sürücüler için] radar olması lazım. … Bir hız sınırı olsa, bir radar olsa, denetleme olsa insanlar hayatlarını tehlikeye atmaz. İş ayakkabısı, yelek, palet, bunları vermişler ama iş orada bitmiyor, önemli olan hız sınırı. … Hız sınırını aşan kamyonlar var ama iş güvenliği [uzmanı] görevini yapmıyor. İşe girerken imza atıyorlar 40-50’yi geçmek yasak diye. [Hız sınırı] Önce 30’du, sonra 40-50’ye çıkardılar. Ama 100 yapan var. Hiçbir şey yapmıyorlar. Ben burada olduğum süre içerisinde bir-iki kez gördüm iş güvenliğini [uzmanını], o da emniyet kemerine bazen bakıyor. Önemli olan iş yürüsün. Hızlı git ya da yavaş git diyen yok, ama çalışanlar göze girmeye çalışıyor, belli bir yerim olsun istiyor.”

Bazen son saatlerde çalışanlara acele etmeleri için baskı yapıldığını belirten işçi, “Çok uykusu gelenleri idare ediyorlar şimdi, yalan yok” diyor ama bazen de mesaisi bitmek üzere olan ve aracını parka çeken sürücülere bir sefer daha yapılmasının söylendiğini, bu kez de geç kalındığı için operatörlerin bekletildiğini ve sıkıntı yaşandığını kaydediyor.

‘Seçme hakkımızı kullandık, maaşımızdan kesildi’

Santral çalışanı, bulundukları vardiyaya göre çalışanların ya 14 Mayıs ya da 28 Mayıs’ta yapılan seçimlerde oy kullanarak seçme haklarını kullanmaları için çalışanlara şirket adına bir gün “izin verildiğini”, ancak daha sonra o günkü ücretlerinin maaşlarından kesildiğini kaydediyor ve soruyor:

“Herkesten kesmişler 870 lira. Bu benim seçme seçilme hakkım, niye kesiliyor?”

‘Herkes eğriyi doğruyu biliyor’

Santral emekçisi, santralin insan sağlığına ve çevreye verdiği zararlardan dolayı birçok çalışanın rahatsız olduğunu ifade ederek, çalışanların Akbelen Ormanı’nda kömür madenine karşı verilen mücadeleye dair izlenimlerini aktarıyor:

Herkes haklıdan yana ama bazı şartlara insanlar boyun eğiyor, suskun kalıyor. Mesela buraya [Akbelen Ormanı’ndaki nöbet alanı] katılsa ve biri görse, çıkışını verebilirler. O yönden insanlar tedirgin oluyor, yoksa herkes eğriyi doğruyu biliyor. Beş yaşındaki çocuk da yedi yaşındaki çocuk da biliyor.

Ağaçlar adeta gömülüyor

Yeşil Gazete, Yeniköy Termik Santrali’nin çıkan hafriyat topraklarını bertaraf ettiği döküm sahasını görüntüledi.

Görüntüler, burada toprak yığınının yükseltildiğini, bazı noktalarda bir çam ağacının boyuna ulaştığını gözler önüne seriyor.

Santral çalışanı, daha önce çalıştığı yerlerin koşullarına da değinerek, kömür madenleri ve santrallerinin çalışma koşullarına dair izlenimlerini şöyle aktarıyor:

İnsan hayatı ucuz, çalışma koşulları madenlerde hep ucuz. İnsan işçiyi düşünmüyor, orada ölür, kalır… Düşünen şirketler de var, düşünmeyenler de var. Ama burada çoğu olan garibanlara oluyor. Adam asgari ücretle çalışıyor, yer altında o tozda, dumanda ama aldığı asgari ücret. Ne gelecek sağlayacak çocuklarına?

‣ Yatağan’da suç üstü: Şirket, maden için verilen yargı kararını görmezden geliyor

You may also like

Comments

Comments are closed.