Doğa MücadelesiEditörün SeçtikleriEkolojiManşetSağlık

Yatağan’da suç üstü: Şirket, maden için verilen yargı kararını görmezden geliyor

0
Yatağan

Muğla‘nın Yatağan ilçesinde yer alan Turgut Mahallesinde, Yatağan Termik Enerji Üretim şirketine ait kömür sahası, nisan ayında alınan mahkeme kararını yok sayarak kanuna aykırı bir şekilde kapalı ocak madenciliği gerçekleştirmeye devam ediyor.

Muğla Büyükşehir Belediyesi ve Muğla Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘na karşı açılan dava kapsamında, Muğla 3’üncü İdare Mahkemesi, Yatağan kömür madeninde kapalı ocak madenciliğinin “geri dönüşü olamayacak şekilde tahribat” riski barındırması nedeniyle, tünel açılarak yer altı madenciliği uygulamasına Nisan 2023’te “dur” dedi.

Mahkeme, bilirkişi raporuna başvurarak aldığı kararda, proje alanı çevresinin çoğunlukla tarım arazilerinden ve zeytinliklerden oluşması ve tünellerin tarım arazilerine zarar verebileceği gerekçesiyle “hukuka ve mevzuata uygunluk bulunmadığı” sonucuna ulaştı. Kararda şu ifadeler yer aldı:

“Davaya konu projenin hayata geçirilmesi durumunda doğal çevreninin geri dönüşü olamayacak şekilde tahribata uğrama olasılığı bulunduğu hususu da göz önüne alındığında, dava sonuçlanıncaya kadar işlemin uygulanmaya devam etmesi hâlinde telâfisi güç zararlar doğabileceği de açıktır.

Açıklanan nedenlerle; hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin; uygulanması hâlinde telâfisi güç zararlar doğabileceğinden 2577 Sayılı Kanun’un 27’nci maddesi uyarınca teminat alınmaksızın dava sonuna kadar yürütmesinin durdurulmasına, aynı Kanun’un 20/A maddesinin 2/e bendi gereğince itiraz yolu kapalı olmak üzere, 20/04/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

Maden alanını Çevre Mühendisi ve Çevre ve İklim Politikaları Kıdemli Danışmanı Deniz Gümüşel, Muğla Çevre Platformu‘ndan Kazım Yılmaz ve tünellerden birinin üzerinde zeytinliği yer alan Tayibe Demirel ile birlikte ziyaret eden ve incelemede bulunan Yeşil Gazete, mahkeme kararına rağmen sahada açılan üç tünel ile yeraltı madenciliğinin devam ettirildiğine tanık oldu.

yatağan

Kapalı ocak madenciliğinin yapıldığı tünellerden biri (yukarıda) ve diğer iki tünelin girişlerine giden yollar. Fotoğraf: Dilan Ela Pamuk

‘Tüneller su kaynaklarını ya yok edecek ya zehirleyecek, tarım alanları yok olacak’

Deniz Gümüşel, tüneller açılarak kapalı ocak madenciliği gerçekleştirilmesinin bölgede özellikle yeraltı su varlıklarının yok olması anlamına gelebileceğini açıklıyor:

“İlk raporda [Çevresel Etki Değerlendirmesi raporunda] aslında üstü kapalı bir şekilde söylendiği üzere kömürün üzerinde bir su tabakası var. Orası Yatağan’ın Dipsiz adıyla anılan su kaynakları; Yatağın Ovası‘nın tamamı aslında bu Dipsiz kaynaklarından besleniyor, bütün tarım buna bağlı. Dolayısıyla kömüre ulaşabilmek için de o su katmanını yok etmeleri gerekiyor. Böyle bir susuzlaştırma projesi yürütmek zorundalar. Bunu şimdiki tünelleri açtıkları noktada nasıl gerçekleştiriyorlar bilmiyoruz ama çok büyük bir risk.”

Yer altı suyu rezervinin tamamen yok edilmediği senaryoyu değerlendiren Gümüşel, bu durumda da madencilik faaliyetleri nedeniyle su rezervlerin ciddi şekilde kirlenme riski olduğuna dikkati çekiyor. Gümüşel “Dolayısıyla hem su varlıklarının yok olması hem de kirliliği riskini yaratıyor ve Yatağan ovası buradaki su varlıklarıyla besleniyor ve insanlar açısından baktığımızda burası bir tarım ovası. Dolayısıyla su varlıklarını etkilediği için tarımı doğrudan etkiliyor” diyor.

Tünellerle kapalı ocaklarda yürütülen madenciliğin gerekli altyapı oluşturulmadan yeraltında devam ettirilmesi durumunda yer yüzeyinde büyük obrukların oluşması, büyük çöküntülerin yaşanması riskleri olduğunu ifade eden Gümüşel, “O bölge tamamen aslında zeytinlik ve tarım alanı; bu büyük obruklar, bu alanların yok olması anlamına gelecek” diye uyarıyor.

Açılan tünellerden biri, Tayibe Demirel’in zeytinliğinin altından geçiyor. Demirel tarım arazisinde, bilirkişi raporunda dikkat çekilen çökme ve obruklar meydana gelmesinden, geçim kaynağı olan zeytinliğini kaybetmekten ve burada çalışan tarım işçilerinin çökme ve obruklar nedeniyle zarar göreceğinden endişeli. Fotoğraf: Dilan Ela Pamuk

‘Kapalı ocaklarda çalışanlar büyük tehlike altında’

Tünellerle yapılan madenciliğin hava kirliliğiyle de ilgili iki risk oluşturduğunu ifade eden Gümüşel, şunları aktarıyor:

“Birincisi, kömür madeni çalışanları, emekçileri üzerinde ciddi bir sağlık sorunu yaratıyor. Kapalı ocaklarda çalışanların hemen hepsinde akciğer hastalıkları görülüyor. Bu Zonguldak bölgesinde, Soma bölgesinde çokça kayda geçmiş bilimsel çalışmalar tarafından da kanıtlanmış bir gerçek maalesef. Dolayısıyla kömür madenciliği emekçi ve işçi sağlığında önemli bir risk.

İkinci risk de oradan çıkan kömür rezervinin termik santralin yaklaşık 13 yıl boyunca yakıtını karşılayacak miktarda olduğu söyleniyor. Dolayısıyla bu Yatağan gibi eski ve şehreyi çok kirleten bir termik santralin 13 yıl boyunca daha doğaya zarar vermesi anlamına geliyor. Yani bu doğrudan madenciliğin bir zararı değil ama madencilikten elde edilen kömürün yakılması sonucunda o bölgedeki insanlar ve doğa bir 13 yıl daha böylesi bir ekolojik yıkıma maruz kalıyorlar.”

Yatağan

Diğer bir tünelin girişi ile burada çalışmalar yapan iş makineleri. Fotoğraf: Dilan Ela Pamuk

Geçim kaynakları risk altında: Hava, su, toprak kirleniyor

Bölgede Yatağan Termik Santrali’nin yaratmış olduğu hava kirliliği nedeniyle zeytincilik başta olmak üzere bütün tarım ürünlerinde çok ciddi verim kayıpları olduğuna dikkati çeken Gümüşel, şunları aktarıyor:

“Hatta 1990’larla 2000’li yılların ilk yarısına kadar bölgede çiftçiler örgütlenerek termik santrale karşı -o zamanlar devlet tarafından işletiliyordu- tazminat davaları açıyorlarmış, tütün ve zeytindeki verim düşüşünü ispatlayarak. Bu geçim kaynaklarındaki azalma nedeniyle ciddi tazminatlar almışlar. Ama 2000’li yılların ortasında 2006-7 civarında bir kükürt giderim baca gazı arıtma tesisi yapılmış. Bu hiçbir şekilde verimli çalışmamış. Hatta geldikten sonra iki yıl boyunca uygun teknolojiyle yapılmadığı için işletmeye alınamamış ama maalesef mahkemeler artık orada bir filtre var, bir gaz arıtım tesisi var diyerek çiftçilere bu tazminatları vermeyi bırakmış. Ondan sonra da çiftçiler -bunun adına öğrenilmiş çaresizlik diyebiliriz- bunun arkasından gitmeyi bırakmış ama çok ciddi bir şekilde verim düşüşü var zaten. Bir de bunun üzerine madenciliğin getirdiği hava kirliliği ve su kıtlığı riskleri tarımı çok derin bir şekilde etkiliyor.”

Gümüşel, havanın yanı sıra su ve toprak kirliliğinin de kömür madenlerinin önemli bir sonucu olduğunu kaydediyor:

“Yer altından boşaltılan su kirlenerek gelen bir su oluyor. Bunun yüzeyde, derede ya da dere olmadan  toprağa bırakılması toprakta bir kirlilik yaratabilir. Onun dışında madenin açık maden olduğu durumlarda bütün yüzey suları kirleniyor. O kömür katmanına ulaşıncaya kadar pek çok toprak katmanı kazılıyor, oradan uzaklaştırılıyor. O sırada  içerisinde ağır metallerin olduğu işte bazı organik kirleticilerin de olduğu bir hafriyat doğrudan başka bir noktada toprağa depolanıyor. Bunların yağmurla birlikte toprağa süzülerek ciddi bir şekilde toprak kirliliği yarattığını söylememiz mümkün.”

Yatağan Termik Santrali

Çocukların kanında yüksek miktarlarda ağır metale rastlandı

Özellikle ağır metaller ve kalıcı organik kirleticilerin termik santrallerin baca gazından çıktığını belirten Gümüşel, bunların belirli bir yarıçapta termik santralin çevresinde çöktüğünü vurguluyor:

“Özellikle civa kirliliği burada çok önemli. Civa ağır bir metal. Termik santralden çıktıktan sonra yaklaşık beş kilometre çapında bir alana çökeliyor ve ağır metal kirliliğine, civa kirliliğine neden oluyor.”

Ağır metal hiçbir şekilde insan kanında bulunmaması gereken bir kirletici.

2002 yılında Mersin Üniversitesi‘nde yürütülen bir çalışma, Yatağan’daki kömür madeni çevresinde yaşayan sağlıklı çocuklarda Dünya Sağlık Örgütü tarafından sunulmuş limit değerlerin kat be kat üzerinde ağır metal zehirlenmesi olduğunu gösteriyor.

Çalışmada, Yatağan’da yaşayan, 6 ay-6 yaş aralığındaki sağlıklı 236 çocukta, kandaki kurşun ve kadmiyum seviyeleri incelendi. Çalışma bulgularına göre, çocukların yüzde 95,7’sinde kandaki kurşun düzeyi 10 mg/dL; yüzde 87,6’sında ise 20 mg/dL’den yüksek idi. Tüm çocukların kandaki kadmiyum düzeyi ortalaması 1,319±0,72 mg/ dL olarak belirlendi. Çocukların yüzde 85’inde kandaki kadmiyum düzeyi toksik olarak değerlendirilen 0,5 mg/dL’nin üzerinde çıktı.

Araştırma bulgularını değerlendiren Gümüşel, “Çocuklar hem soludukları havadan bunu [ağır metalleri] alıyorlar hem de tarımsal ürünler üzerinde bu ağır metaller birikiyor. Yani dolayısıyla toprak üzerinde birikiyor ve besin zincirine girerek çocukların bedenlerine kadar ulaşıyor” diye uyarıyor.

Yatağan

Çevre Mühendisi ve Çevre ve İklim Politikaları Kıdemli Danışmanı Deniz Gümüşel ve Muğla Çevre Platformu’ndan Kazım Yılmaz. Fotoğraf: Dilan Ela Pamuk

You may also like

Comments

Comments are closed.