Ana Sayfa Blog Sayfa 375

İnsan eliyle yok edilen Aral Denizi’ni canlandırma girişimleri hız kazanıyor

Aral Denizi‘nin yok olması, dünyanın insan eliyle yapılan en kötü çevre felaketlerinden biri. Özbekistan, uluslararası ortaklarla birlikte, bu sıkıntılı bölgeyi rehabilite etmek için bir dizi girişimde bulunuyor.

Zinovy Novitsky, 2018 yılında Özbekistan Cumhurbaşkanı tarafından Aral Denizi’nin kurumuş dibine bir orman dikmek için başlatılan geniş çaplı bir devlet programının küratörü. Halihazırda 1 milyon 730 hektarlık bir alan tuza ve kuraklığa dayanıklı çeşitli bitkilerle kaplandı. Amaç, bölgenin çevresini iyileştirmek.

euronews‘ün aktardığına göre Novitsky, “Bitkiler kökleriyle toprağı tutarak, tuz ve kumu zeminde tutar. Bu bitkiler oksijen yayar ve karbondioksiti emer. Olumlu bir etkisi de bu” diyor.

Her yıl kum fırtınaları, Aral Denizi’nin kurumuş zemininden havaya 100 milyon tondan fazla toz ve toksik tuz saçıyor. Projenin kilit bitkisi siyah saksaul, doğal bir kalkan işlevi görüyor.

Novitsky, “Saksaul mekanik bir engel görevi görüyor. Bir saksaul bir ton toksik kum ve tuz tutabilir. Eğer o olmasaydı, tüm bunlar havaya yükselir ve uzun mesafelere taşınırdı” diye belirtiyor.

Aral Denizi, Sovyet döneminde sulama sistemlerinin kötü kullanımı ve fosil yakıt kullanımı başta olmak üzere insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim değişikliği nedeniyle sadece on yıllar içinde yok oldu. Bu, yerel iklimi ve bölgedeki yaşamın tüm yönlerini önemli ölçüde etkiledi.

Denizin yüzde 90’ı kurudu

Aral Denizi, bir zamanlar balıkçılık endüstrisi için bir merkezdi ancak yarım yüzyıl içinde denizin sadece yüzde 10’u kaldı ve su çekilmeye devam ediyor.

Bir zamanlar dünyanın en büyük dördüncü gölü olan Aral Denizi’nde bol miktarda çeşitli balık türleri bulunurdu. Şimdi geriye kalanlar Ölü Deniz ile karşılaştırılıyor.

Batı Aral kıyısında tuz konsantrasyonu o kadar yüksek ki artık hiç balık kalmadı. Şu anda suyun sınırı, bir zamanlar liman kenti olan Moynak‘a 150 km uzaklıkta.

İsteyen herkes ağaç dikebiliyor: Hedef 1 milyon ağaç

Bölgenin rehabilite edilmesini amaçlayan projelerden biri de Aral Denizi’ndeki “Bahçem” projesi.

Çeşitli ağaçlara sahip olan yeşil vaha, Moynak’a arabayla sadece birkaç dakika uzaklıkta. Herkes internet üzerinden buraya dikilmek üzere bir ağaç satın alabilir. Proje çeşitli uluslararası kuruluşlar tarafından destekleniyor. Hedef, 1 milyon ağaç dikmek.

Monyak bölgesine ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın 1.6 milyon dolarlık projesi kapsamında üç meteoroloji istasyonu inşa edilecek. Ajans, bölgede yenilikçi teknolojilerin denenmesi için Özbekistan ve uluslararası bilim insanlarıyla yakın iş birliği içinde çalışıyor.

2018 yılında Birleşmiş Milletler Aral Denizi Güven Fonu oluşturuldu. Bu girişim Özbekistan tarafından başlatıldı. Şimdiye kadar 16 milyon dolar toplandı. En büyük bağışçıları Özbekistan ve Avrupa Birliği. Amaç, Aral Denizi bölgesi için çabaları ortak bir stratejide birleştirmek.

Fon, tarımda su tasarrufu sağlayan yenilikçi teknolojiler sunarak Ayjan Boribayeva gibi savunmasız durumdaki yerel vatandaşları destekliyor. Bu hidroponik sistemle Boribayeva tüm yıl boyunca evinde koyunları için bitki yetiştirebiliyor ve su tasarrufu yapabiliyor.

Aral Denizi bölgesine destek olmak için bulunan çözümler, hiç şüphesiz, tüm dünyanın iklim değişikliğiyle bağlantılı önemli sorunlarla başa çıkmasına yardımcı olabilir.

Afrika İklim Zirvesi başladı: 1,3 milyar insan daha fazla söz hakkı ve finansman istiyor

4-6 Eylül tarihleri arasında ilki düzenlenen Afrika İklim Zirvesi, iklim krizine en az katkıda bulunmalarına rağmen bu küresel sorundan en fazla etkilenen 1,3 milyar insanın yaşadığı kıtanın sesini güçlendirmek isteyen temsilcilerin ve devlet başkanlarının katılımıyla Kenya’nın başkenti Nairobi’de başladı.

Afrika’nın daha fazla küresel nüfuza sahip olması ve kıtaya çok daha fazla finansman ve destek sağlamasını hedefleyen birçok devlet başkanının da Nairobi’ye gelmesinin ardından, Kenya Devlet Başkanı William Ruto‘nun hükümeti ve Afrika Birliği bugün (4 Eylül) bakanlar oturumunu başlattı. İlk konuşmacılar arasında bu süreçte daha fazla söz sahibi olmak isteyen gençler de yer aldı.

İklim krizinin Afrika üzerindeki etkilerini değerlendiren Ruto, milyarlarca dolarlık ekonomik olanaklardan, yeni finansal yapılardan, kıtanın maden varlıklarından ve ortak refah idealinden söz ederek “Uzun bir süre boyunca bunu [iklim krizini] bir sorun olarak gördük. Ama aynı zamanda büyük fırsatlar da mevcut. Burada olma amacımız şikayetlerimizi sıralamak değil” dedi.

Ancak yine de kıtada, uzun süredir iklimi tehlikeye sokan emisyonların çoğuna neden olan dünyanın en zengin ülkelerinden daha temiz yöntemlerle kalkınmalarının istenmesi – üstelik bunu vaat edilen desteğin çoğunun yerine getirilmeden yapmalarının beklenmesi – hususunda hayal kırıklığı söz konusu.

Nairobi’de düzenlenen protestolarda açılan pankartlarda ‘Petrol ve gaz için Afrika’daki yeni-sömürgeci talana son verin’ (arkada) ve ‘İklim için daha az konuşma, daha çok icraat’ (önde) ifadeleri yer aldı. Fotoğraf: AP

‘İklim tazminatı derhal ödenmeli’

Associated Press‘in aktardığına görePan Afrika İklim Adaleti İttifakı‘ndan Mithika Mwenda konuşmasında Afrika’nın iklim ve enerji açısından dünyada belirleyici bir rolü olacağına dikkati çekerek “Zaman bizim zamanımız” dedi.

Mwanda, kıtaya ödenen yıllık iklim tazminatı akışının ihtiyaç duyulanın onda biri veya daha azı olduğunu ifade etti ve gereken miktarın kirletici bazı şirketlerin bütçesinin “ufacık bir kısmına” tekabül ettiğini belirtti.

Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) Genel Sekreteri Simon Stiell, “Zengin ülkelerin gelişmekte olan ülkelere taahhüt ettiği yıllık 100 milyar dolarlık iklim finansmanının ödendiğini derhal görmemiz gerekiyor” dedi.

2020’de yoksul ülkelere 83 milyar dolardan fazla iklim finansmanı verildi; bu, bir önceki yıla göre yüzde 4’lük bir artış anlamına gelse de 2009’da belirlenen hedefin hâlâ altında.

‘Afrika’nın acıları üzerinden zengin olanlar fon sağlamalı’

Power Shift Africa‘dan Mohamed Adow zirve öncesinde yaptığı konuşmada “Bol miktarda temiz, yenilenebilir enerjiye sahibiz ve bunu gelecekteki refahımıza güç sağlamak için kullanmamız hayati önem taşıyor. Ancak bu gücü ortaya çıkarmak için Afrika’nın bizim acılarımız üzerinden zengin olan ülkelerden fon alması gerekiyor” diye konuştu.

Zirveye dışarıdan katılanlar arasında ABD iklim elçisi John Kerry ile finansman konusunu “iklim krizinin yakıcı adaletsizliklerinden” biri olarak ele alacağını söyleyen BM Genel Sekreteri Antonio Guterres yer aldı.

Kenya Devlet Başkanı William Ruto (solda) ve Başkan Yardımcısı Rigathi Gachagua (sağda) Nairobi Uluslararası Kongre Merkezi’nde. Fotoğraf: AP

Halk, fosil yakıtları hedef aldı

Kenya Devlet Başkanının konuşması sırasında Nairobi’de yüzlerce kişi, fosil yakıtların hedef alınmasını talep eden pankartlarla iklim konulu bir “halk yürüyüşüne” katıldı. Ruto da daha önce yaptığı bir konuşmada fosil yakıtlara olan “bağımlılığın” sona ermesi gerektiğini söylemişti. 

Protesto edilen projelerden biri de Uganda ve Tanzanya‘da yer alan ve TotalEnergies tarafından finanse edilen 1,443 kilometre uzunluğundaki Doğu Afrika Ham Petrol Boru Hattı oldu.

BM, Afrika’da iklim değişikliğine bağlı kayıp ve hasarın, ısınmanın derecesine bağlı olarak 290 milyar ila 440 milyar dolar arasında olacağını tahmin ediyor.

Ruto, “Kıyamet gerçekleştiğinde hepimizi etkileyecek” diye uyardı.

Nairobi’de düzenlenen protestolarda açılan pankartlarda ‘Acımasız çiftlik hayvanı üretiminin iklim üzerindeki etkisini tanıyın’ (solda), ‘Fosil yakıtların yayılmasının önlenmesine yönelik bir anlaşmanın zamanı geldi’ (ortada) ve ‘İklim için daha az konuşma, daha çok icraat’ (arkada) ifadeleri yer aldı. Fotoğraf: AP

Söylenenler tutarlı; peki ya yapılanlar?

Ruto’nun zirveden önce yayımlanan karşılama videosu ağırlıklı olarak ağaç dikimine odaklansa da, Kenya yönetiminin bu yıl verdiği, çevre gözlemci kuruluşları alarma geçiren ticari ağaç kesimi yasağını kaldırma kararından bahsedilmedi.

Karara mahkemede itiraz edildi ancak hükümet yalnızca devlet tarafından işletilen tarlalardaki “olgun ağaçların hasat edileceğini”söyledi.

Kenya, enerjisinin yüzde 93’ünü yenilenebilir enerji kaynaklardan elde ediyor. Ülke tek kullanımlık plastik poşetleri yasaklasa da, bazı iklim dostu uyarlamalarla mücadelesi sürüyor.

Bazı zirve katılımcılarının havaalanından seyahat etmek için kullandıkları otoyolun inşası için ağaçlar kesildi. Ayrıca Nairobi’deki bazı sokak köşelerinde yasadışı yollarla üretilmiş odun kömürü torbalarına rastlandı.

Ruto, bugünkü etkinliklere, alışılagelmiş hükümet konvoylarının aksine küçük bir elektrikli araç ile gitti. Normalde bazen bakımsız ve duman püskürten otobüslerin ve kamyonetlere sıkça rastlanan yolda, bugün bu araçlara rastlanmadı.

Kıtanın diğer yerlerinde yaklaşık 600 milyon Afrikalı, güneş enerjisi ve diğer yenilenebilir enerjilerdeki büyük potansiyele rağmen elektriğe erişimden yoksun.

Afrika kıtasının karşı karşıya olduğu zorluklardan biri de hava durumu tahmin ve gözlemlerinin yapılması; zira tıpkı iklim değişikliği gibi kıtanın çok ötesinde etkileri olan hava olayları, binlerce ölüme ve milyarlarca dolarlık zarara neden oluyor.

Yunanistan yangınları ‘soykırım’ gibi: Yüzbinlerce dönümdeki hayvanlar kül oldu, kurtulanlar aç, susuz…

Yunanistan’da iki haftadan uzun süredir farklı noktalarda süren orman yangınları, yüz binlerce dönüm alanı içindeki tüm canlıları kül etti, sayısız hayvanı da yuvasız, yemeksiz ve susuz bıraktı.

Ülkede orman yangınları devam ederken gönüllüler, yanan ormanlık alandan kurtarabildikleri hayvanların bakımını üstlendi.

AA’ya konuşan Yunanistan Yaban Hayatı Koruma ve Rehabilitasyon Derneği (ANIMA) Başkanı Maria Ganoti, hayvanların yuvalarının da yandığını belirterek, “Bu hayvanlar, yangından kurtulsalar bile barınacak bir yere ihtiyaçları var. Beslenmeleri gerek” dedi.

Fotoğraf: Derya Gülnaz Özcan/AA.

Yağmur yağsa bile ilk otlar yeşerene kadar en az iki ay gerektiğini ve bu sürecin canlılar için tam bir kabus olduğunu belirten Ganoti, yangından kaçan hayvanların su ve yiyecek bulmak amacıyla ormanın dışına çıktıklarına dikkati çekti:  “Bizi şimdi yerleşim birimlerinden sık sık arıyorlar ve geyiklerin, yaban domuzlarının yiyecek ve su aramak amacıyla evlerin bahçelerine girdiğini söylüyorlar. Çok zor bir durum.”

Küçük ve ağır canlar kurtulamadı

Çoğunlukla göz ardı edilse de böcekler, yılanlar, kertenkeleler ve kaplumbağalar gibi yavaş hareket ettikleri için yangından kaçamayan çok sayıda küçük hayvan, dev yangınlarda yok oldu.

Yangın süresince ormanlık alanlarda inceleme yaptıklarını belirten Ganoti, “Yanmış geyiğe rastlamadık ama çok sayıda yanmış kaplumbağa, yılan ve kertenkele vardı. Bize yaklaşık 400 yanmış kaplumbağa ulaştırıldı” bilgisini verdi.

Fotoğraf: Derya Gülnaz Özcan/AA. 

İklim değişiyor, ormanların kendini yenilemesi zorlaşıyor

Ganoti, yanan ormanlık alanların kendi kendini rehabilite etme imkanının olduğunu ancak iklim şartları da çok değiştiği için yenilenme için daha çok zamana ihtiyaç duyulduğunu vurguladı:

Fotoğraf: Derya Gülnaz Özcan/AA.

“Örneğin, Parnita’da 2007’de yanan köknar ormanının oluştuğu 400 yıl öncesinde sıcaklıklar daha düşüktü. Artık orası tekrar köknar ormanı olamaz çünkü köknar daha çok soğuk ister. Orman olsa bile başka bir tür çam ormanı olacak. Farklı çam türleri, köknarın yerine daha yukarılara çıkacak. Dadia Ormanı’nda yanan karaçamların da tekrar oluşması çok zor. Rodos’ta da aynı şey geçerli. İklim değişiyor. Hava ısınıyor ve aynı orman tekrar oluşamıyor.”

İlk yağmurlardan sonra yanan noktalarda bol miktarda ot ve farklı bitki türlerinin yeşereceğini anlatan Ganoti,  “Hayvanların saklanması için yeşil bir ortam oluşacak, kertenkeleler, yılanlar, tüm bunları yiyen kuşlar, keklikleri yiyen tilkiler, tavşanları yiyen kurtlar geri dönecek. Ekosistem tekrar kendine gelecek ancak önceki halinden daha fakir olacak zira ormanın eski halini alması çok zor” dedi.

Fotoğraf: Ayhan Mehmet/AA.

İklim krizi, yangınlar dışında hayvanlara da büyük zarar veriyor

İklim krizinin orman yangınları dışında hayvanlara da büyük zarar verdiğine dikkati çeken Ganoti, kavurucu sıcaklara maruz kalan kuşların yaşadığı zorluklar için şöyle konuştu:

“Özellikle temmuz ayında yuvalarında olan kuşlar büyük zarar görüyor. Şehirlerde çok fazla böyle durum var. Kırlangıç ve benzeri kuşlar. Aniden dışarıda 42 derece, yuvada 55 derece olan bir sıcaklıkla karşılaştıklarında kurtulmak için yuvadan atlıyorlar. Bu durumda onları ya kediler yiyor, ölüyorlar ya da bulanlar bu kuşları bize getiriyor. Kavurucu sıcaklar büyük kayıplara neden oluyor. Girit’te genç akbabalar su bulamadıkları için susuz kalıyorlar, bu nedenle ya deniz suyu içiyorlar ya denize düşüyorlar ya da bize ulaştırılıyorlar. Bize getirilenler de zehirlenmiş gibi semptomlar gösteriyor.”

Fotoğraf: Derya Gülnaz Özcan/AA.

İki haftada yaklaşık bir milyon dönüm ormanlık alan kül oldu

Dedeağaç’ta 19 Ağustos’ta başlayan orman yangınları, üzerinden 2 hafta geçmesine rağmen kontrol altına alınamadı. Bölgede 15 günde 1 milyon dönüme yakın ormanlık alan kül oldu.

Öte yandan, şiddetli rüzgarlar nedeniyle alevlere müdahalenin zorlaştığı bu süreçte Parnita, Fili, Eğriboz ve Rodop gibi birçok bölgede de yangınlar çıktı. Onlarca ev ve araç yandı, tarım alanları ve arı kovanları büyük hasar gördü.

Yangınlar nedeniyle 20’si mülteci olmak üzere 21 kişi hayatını kaybetti.

Aşırı yağışların gölgesinde Burning Man: Çamurlar üzerinde kilometreler süren kaçış

Nevada çölünde düzenlenen Burning Man festivali, şiddetli yağış nedeniyle katılımcılara zorlu kaçış yolları arattı. Kimisi çamura dönüşen festival alanından yalınayak kilometrelerce yürürken kimisi de saatlerce otostop çekerek alandan çıkmaya çalıştı.

Cuma (1 Eylül) gecesi şiddetli yağmurun yetkililerin kasabaya giriş çıkışları kapatmasına neden oldu. Pazar günü (3 Eylül) Nevada çölünde düzenlenen Burning Man festivaline katılan binlerce kişi mahsur kaldı.

Dün (3 Eylül) ise daha şiddetli yağış beklendiği için etkinliğin organizatörleri katılımcılara yiyecek ve su tasarrufu yapmaları yönünde uyarılarda bulundu.

Fotoğraf: Maxar Technologies – AP

Öte yandan ülkenin Ulusal Hava Durumu Servisi’nden Meteorolog Mark Deutschendorf, festival çevresindeki bölgede yağışların dün sona erdiğini belirtildi.

Festivaldeki ana etkinlik olan sembolik olarak büyük bir ahşap insan formundaki heykelin yakılması etkinliği ikinci kez Pazartesi (4 Eylül) gecesine ertelendi.

Bir kişi hayatını kaybetti

Polis dün festivalde hayatını kaybedenin kişiyle ilgili soruşturmayı ise sürdürüyor.

Bir kişinin hayatını kaybetmesinin ardından organizatörler, festivali araç girişlerine kapatmıştı. Yetkililer ölümle ilgili ayrıntı bilgi vermedi. Pershing’teki polis kaynakları ölen kişinin kimliğini veya ölüm nedenini açıklamazken ölümün araştırıldığını söyledi.

Burning Man’de daha önce de pek çok kez zorlu şartlara karşı mücadele verilmişti. Organizatörler, 2018’de toz fırtınaları nedeniyle festivale girişleri geçici olarak durdurmak zorunda kaldı ve etkinlik, pandemi sırasında iki kez tamamen iptal edildi.

Fotoğraf: AFP

İnsanlar Burning Man’de nasıl mahsur kaldı?

Festival her yıl Nevada’nın kuzeybatısındaki Black Rock Çölü‘nün ortasında, Black Rock City’de düzenleniyor.

Her yıl dünyanın dört bir yanından ıssız, kurak coğrafyaya seyahat eden 70 binden fazla kişiye festivalde ev sahipliği yapıyor. Bu insanlar genellikle çamur ve yağmurla değil, aynı zamanda tozla da mücadele etmek zorunda kalıyor.

Büyük şehirlerden uzaktaki alana en yakın yerleşim yeri ise 140 milden (225 km) daha uzakta bulunan Reno.

Burning Man’e ulaşmak için insanların ya festivalin kapısına giden iki şeritli kırsal karayolundan ulaşmaları ya da küçük, geçici havaalanına uçmaları gerekiyor. Yetkililer, her ikisinin de Pazar günü kapalı olduğunu bildirdi.

Fotoğraf: Maxar Technologies – AP

Yetkililer, yağmurun Burning Man’e giriş ve çıkış rotasını araç kullanılamayacak kadar ıslak ve çamurlu bir hale getirdiğini söyledi.

The Burning Man Project‘e bağlı bir sosyal medya hesabına göre, çamurlu koşullar, etkinlik organizatörlerinin Pazar gecesi planlandığı gibi insan formundaki ahşap heykeli yakmadan önce, yangın güvenliği de dahil olmak üzere ağır ekipmanları alana getirmesini de engelledi.

Bazı vatandaşlar ise festivalden ana yollara yürüyerek ve otostop çekerek ancak çıkabildi.

Eski adıyla Twitter olarak bilinen sosyal medya platformu X‘te yapılan bir paylaşımda, D.J. ve yapımcı olan Diplo, kendisi ve Chris Rock‘ın dışarı çıkmak için “çamurda 5 mil [8 km] yürüdüklerini” söyledi.

Organizatörler, araçların çamura saplandığını ve bu durumun herkesin festival alanından ayrılmasını zorlaştırdığını bildirdi. Burning Man organizatörleri insanları dün araba kullanmamaları konusunda uyardı.

Canlı etkinlikler için güvenlik uygulamaları sağlayan Event Safety Alliance‘ın başkan yardımcısı Steven Adelman, müzik festivallerinde beklenmedik çamurlarla karşılaştığını söyledi.

Öte yandan Pazar günü kuzey-orta ve kuzeybatı Nevada’nın bazı kısımları için sel uyarısı yapılmıştı.

İzlanda oluklu balina avcılığı yasağını kaldırdı: Katliama devam

Uluslararası Balina Avcılığı Komisyonu (IWC), azalan nüfus nedeniyle 1980’de balina avcılığını yasaklamıştı. İzlanda, 1992’de ayrıldığı IWC’ye 2002’de geri dönse de yasağa şerh koydu ve 2006 itibariyle avlanmaya izin verdi.

Mink balinası da avlanıyor

İzlanda’da oluklu balina dışında mink balinası da avlanıyor. Öldürülen oluklu balinaların neredeyse tamamı Japonya’ya ihraç edilirken, mink balinası iç tüketimde kullanılıyor.

Her yıl haziranda başlayıp eylül ortasında biten balina av sezonunda İzlanda 209 oluklu balina, 217 mink balinası avlanılmasına izin veriyor.

İşkenceyle öldürülüyorlar

Hayvanlar, gemilere yerleştirilen bir silah düzeneğine bağlı büyük zıpkınlarla vuruluyor. Balinaların çoğu, zıpkın atışlarında hemen ölmüyor ve saatlerce can çekişiyor. İzlanda Gıda ve Veterinerlik Kurumu, mayıs ayında yayımladığı raporda, yapılan 58 oluklu balina avında memelilerin yalnızca yüzde 67’sinin bilincini hemen kaybettiğini açıklamıştı.

Rapora göre, balinaların 14’ü birden fazla kez zıpkınlanmak zorunda kalırken ikisi dört kere vuruldu.

İzlanda Gıda Bakanı Svandis Svavarsdottir, geçen yaz, balina avını 31 Ağustos’a kadar askıya aldıklarını söylemiş; “hayvanların acı çekmeden öldürülmesi” için yeni düzenlemeler yapacaklarını öne sürmüştü.

Ülkede “balina avı sezonu”  haziran ortası ve eylül ayları arasında yapılıyor. Dünyada balina avcılığı yapan üç ülke kaldı: İzlanda, Norveç ve Japonya. Çevre örgütleri, üç ülkeyi sürekli olarak baskı altında tutsa da her üç ülke de her yıl “yeni düzenlemeler” bahanesiyle katliama son vermiyor.

Sea Shepherd İngiltere Başkanı Robert Read, balina avcılığı yapan ülkelere yaptığı çağrıda, “Eğer balina avcılığı İzlanda’da bile insanca yapılamıyorsa, hiçbir yerde insanca yapılamaz. Balinalar okyanusların mimarlarıdır. Biyolojik çeşitliliğin artmasına yardımcı olurlar. Karbon döngüsünü olumlu etkileyerek, iklim değişikliğiyle mücadeleye yardımcı olurlar“ demişti.

İzlanda geleneksel olarak ekonomisinin bir kısmını balina avına dayandırmış olsa da, son 20 yılda bunun değiştiği, balina izleme turlarının sayısının giderek arttığı görülmüştü.

İzlanda halkının yüzde 51’i ise balina avına karşı. Destekleyenler yüzde 29’da kalıyor.

Ayvacık’ta köylü tedirgin: RES projesi yüzünden ata topraklarımızdan göçmek zorunda kalacağız

Çanakkale‘nin Ayvacık ilçesinde bulunan Keçikaya, Cemaller ve Söğütlü köylerindeki ormanlık alan ve tarımsal araziler üzerinde üç etap halinde yapılması planlanan bir rüzgar enerjisi santralleri (RES) projesine yönelik davanın bilirkişi incelemesi ve keşfi sırasında enerji şirketi yetkilileri ile davacı köylüler arasında gerginlik yaşandı.

Ilgardere RES Projesi 2’nci Etabı için verilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir” kararının iptali için açılan davanın 31 Ağustos’ta gerçekleştirilen bilirkişi incelemesi ve keşfi, projenin“ÇED Gerekli Değil” kararı alınarak inşaatı tamamlanan ve işletmeye alınan ve 1’inci Etap olan üç adet türbinin yakınlarındaki alanında başladı.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği tarafından yapılan açıklamaya göre, şirket yetkilisinin davacı olan köylülere yönelik aşağılayıcı ve hafife alan sözleri nedeniyle köylülerin öfkelemesi ile gerginlik yaşandı. Gerginlik, jandarma müdahalesi ile engellendi.

Ayvacık

‘Projeyi üç etap halinde yürütmek kanunu dolandırmaktır’

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıklarını Koruma Derneği‘nin yanı sıra Cemaller Köyü Muhtarlığı, Söğütlü Köyü Muhtarlığı ve köylerde yaşayan 11 vatandaş ile birlikte açılan davanın keşfinde tüm davacıların avukatı olan Fevzi Özlüer, projenin üç etaba bölünerek her parça için ayrı ayrı ÇED süreci yürütülmesinin hukuka aykırı olduğunu vurguladı.

“Bu durum hile yolu ile kanunu dolanmaktır” diyen Özlüer, “Projeyi küçük parçalara bölerek ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararları alarak Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlamak zorunda kalmaksızın bir an önce faaliyete başlamak kanuna karşı hiledir” diye ekledi.

Özlüer, projenin yer seçiminin uygun olmadığına dikkati çekerek, bundan dolayı üç köyün geçim kaynaklarının zarar göreceği ve insanların yerlerinden edileceğini vurguladı:

“Mevcut türbinlere ilave olarak neredeyse yerleşim alanı içine kurulacak yeni türbinlerin yaratacağı gürültü, doğrudan sağlık ve özel yaşamın dokunulmazlığı hakkına müdahaledir. En temel insan haklarına aykırıdır. Köylülerin mülklerini ucuza kapatmak, temel geçim faaliyetleri olan hayvancılığı icra edemez hale getirmek suretiyle bölgeyi insansızlaştırmayı amaçlamaktadır. Doğal ve kültürel yaşamı zaafa uğratıcı niteliği nedeniyle proje için yapılan yer seçimi isabetsizdir. Çevreye daha az zararı olacak yerler dururken, sınırlı bir süre için elektrik üretiminden sağlanacak sınırlı yarar karşısında, üç köyde yaşayan insanlar köylerini terk etmeye zorlanmakta, geçimlik kaynakları ellerinden zorla alınmakta, köylülere sosyal ve ekonomik olarak zarar verilmektedir. Toplumsal zararı olacak bu projenin gerçekleşmesinde kamu yararı bulunmamaktadır.”

Ayvacık

‘Ata topraklarımızdan göç etmek zorunda kalacağız’

Davacı köylüler adına konuşan Ali Kayalı, mevcut türbinlerin yarattığı gürültü nedeniyle geceleri uyuyamadıklarını, yenilerinin ise evlerinin çok daha yakınına yapılmak istendiğini söyleyerek, yeni türbinlerin yapılması durumunda köyde yaşamalarının mümkün olamayacağını ifade etti.

Hayvancılık yaparak geçindiklerini bildiren Kayalı, eskiden mevcut türbinlerin yakınında bulunan gölette hayvan suladıklarını ve proje gerçekleşirse ata topraklarından göç etmek zorunda kalacaklarını söyledi.

Kayalı türbinler için açılan yollar nedeniyle göletin yağmur ve kar sularını eskiden olduğu gibi biriktirmediğini, yosun tuttuğu için hayvanların su içmekten kaçındığını sözlerine ekledi.

Ayrıca türbinlerin neden olduğu gürültü nedeniyle hayvanların türbin çevresinde yayılamadıklarını ve yeterince karınlarını doyurmadan akşamı ettiklerini kaydederek, bu yüzden et ve süt verimlerinin azaldığını belirtti.

Ayvacık

‘Proje, bölgede orman yangını riskini artıcak’

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıklarını Koruma Derneği temsilcisi Recep Memiş projenin küresel ısınma ve iklim değişikliği ile bağlantısının araştırılması gerektiğini ifade etti.

Proje tanıtım dosyasında yörenin arkeolojik değerleri ve somut olmayan kültürel miras konusunda sayısız antik kent kalıntısının ortasında bulunmasına rağmen soyut ve somut kültürel mirasın korunması hakkında önlem içermediğini belirten Memiş, bilirkişi heyetinde arkeolog bulunmamasının büyük bir eksiklik olduğunu vurguladı.

Geçen hafta yaşanan Çanakkale yangınının çıkması ve büyümesinin nedenlerinin enerji projelerinin ormanlardaki insan etkileşimini artması, iklim krizi ve kuraklık olduğunu söyleyen Memiş, bu projenin sonucunda da ormanlık alanlarda türbin ve enerji nakil hatları inşası nedeniyle insan etkileşiminin artacağını ve bu durumun da yangın riskini arttıracağını belirtti.

Ayvacık

‘Keşifte yeni türbin noktaları ve köy merkezi incelenmedi’

Keşif esnasında müdahil sıfatıyla söz alan şirket sahibi Seçkin Arıkan ise bu iddiaların yanlış olduğunu öne sürerek kanuna karşı hile yapmadıklarını, yasal haklarını kullandıklarını beyan etti. İnsansızlaştırma iddialarının gerçeği yansıtmadığını söyleyen Arıkan, bölgenin aslında marjinal tarım alanı olduğunu, bölgede uzun süredir tarımsal faaliyet yapılmadığını, hayvancılık hakkında söylenenlerin asılsız olduğunu öne sürdü.

Arıkan’ın üslubunu alaycı bulan köylüler ise ajite olarak şirket sahibine tepki gösterdi. Tepkiler esnasında keşfin kesintiye uğraması gündeme geldi. Hakimin talimatıyla harekete geçen jandarmanın müdahalesi sonucunda keşfe devam edildi.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıklarını Koruma Derneği, inceleme ve keşif sırasında yeni planlanan proje kapsamındaki türbin noktalarına ve köy merkezine gidilmediğini, bilirkişilerin drone ile çekim yapmakla yetindiğini, ayrıca diğer davacılara ve köy muhtarlarına konuşmaları için söz verilmediğini aktardı.

Ayvacık

‘Ekoturizm için ucuz arazi alma peşindeki simsarlar şirkete çalışıyor’

Köylüler, köy yerleşim alanına çok yakın olan türbinlerin çıkardığı gürültü nedeniyle rahatsız olduklarını ve uyuyamadıklarını dile getiriyor. Temel geçimi hayvancılık olan köylüler, dedelerinin kazma kürek kullanarak inşa ettiği yağmur suyu toplama göletinin artık yeterince su tutmaz olduğunu belirtiyor. Rüzgar türbinlerinin inşası için açılan geniş yolların, gölete akması gereken yağmur sularının akışına engel olduğu belirtiliyor. Köylüler hayvanlarının türbinlerin bulunduğu sahada otlamaz olduğunu, bu nedenle süt ve et verimlerinin azaldığını kaydediyor.

Ayrıca köylüler ekoturizm yatırımı için kendilerinden ucuz arazi alma peşine düşen simsarların aslında RES firması adına arazi kapatmaya çalıştığını belirtiyor. Üç köyde yaşayan insanlar, yurtlarından edilmek istendiklerini düşünerek tedirgin olduklarını belirtiyor.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıklarını Koruma Derneği, projeleri parçalayarak, parçalı ÇED süreçleri yürütmenin ve uzun ÇED süreçlerinden kaçarak bir an önce küçük bir proje ile işe başlamanın çoğu enerji ve madencilik şirketinin uyguladığı bir kanuna karşı hile olduğunu vurgulayarak, ruhsat sahibi Or Enerji‘nin de aynı yolu izlediğini belirtiyor.

Ayvacık

Ne olmuştu?

Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Keçikaya, Cemaller ile Söğütlü köy sınırları içinde kalan ormanlık alan ve tarımsal arazi üzerinde yapılması istenen ve Or Enerji İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.‘ye bağlı Ilgardere RES Projesi’nin 1’inci Etabı kapsamında 3 adet rüzgar türbini (10 Mwe) için 17 Haziran 2020’de “ÇED Gerekli Değildir” kararı alınmıştı.

Yörede yaşayan vatandaşlar köy ilan panolarında askıya çıkarılmayan bu karardan ancak projenin gerçekleştirilmeye başlanması ile haberdar olmuş, bu nedenle yasal itiraz haklarını kullanamamıştı.

Şirket toplam proje gücünün hem 50 MWe’yi aşması nedeniyle hem de yeni yönetmelik değişikliğine göre EK-1 Liste kapsamında ÇED sürecini başlatmak durumunda kalmış, proje tanıtım dosyası yerine ÇED başvuru dosyası hazırlamıştı. Bu durumda Halkın Katılımı Toplantısı yapılması ve köylülere duyurulması zorunlu olduğundan, köylüler, Muhtarlıklarına yapılan duyuru ile toplantıdan ve 3’üncü Etaptan haberdar olmuştu.

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıklarını Koruma Derneği, 28 Nisan 2023’te köylülerle birlikte halkın katılımı toplantısına katılmış ve itirazlarını yapmıştı. Henüz inşaata başlanılmamış 2’nci Etap beş adet türbinlik kapasite artışı projesi için de 9 Şubat 2022’de yeni bir “ÇED gerekli Değildir” kararı daha alındığını, bu karara türbin yerlerinin askeri alanlara yakınlığı nedeniyle itiraz edildiğini ve yer değişikliği yapılmak zorunda kalınması nedeniyle henüz inşaata başlanılamadığı öğrenilmişti.

Toplantı esnasında yetkililere de sorularak pekiştirilen bu bilgi bir tutanak ile kayıt altına alınmış ve köy ilan panolarında askıya çıkarılmadığı için fiili öğrenme tarihi olan 28 Nisan 2023 günü esas alınarak bir dava açılmıştı.

Cemaller Köyü Muhtarlığı, Söğütlü Köyü Muhtarlığı ve köylerde yaşayan 11 vatandaş ile birlikte Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıklarını Koruma Derneği 2. Etap “ÇED Gerekli Değildir” kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali için dava açmıştı. Dava, yasal süresi geçmiş olduğu halde, öğrenme tarihindeki haklılık nedeniyle mahkeme tarafından kabul edilmişti.

Başbakan Scholz: Almanya’da nükleer enerji meselesi kapandı

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ülkenin Deutschlandfunk Radyosu‘na yaptığı açıklamada, nükleer enerjiye dönüş tartışmalarına değinerek, “Nükleer enerji meselesi kapanmıştır. Almanya’da artık kullanılmayacak” dedi.

Nükleer enerjinin sonlandırılması kararının yıllar önce alındığını hatırlatan Scholz, şunları söyledi:

“Kanunen aşamalı olarak kaldırıldı. Eğer yeni nükleer santraller inşa etmek isterseniz, bu 15 yıl sürer ve her biri için 15 ila 20 milyar euro harcamanız gerekir. Nükleer enerji kullanımının sona ermesiyle nükleer santrallerin sökümüne de başladık. Rüzgar ve güneş enerjisiyle hidroelektrik ve biyokütle enerjisine dayalı bir enerji arzı ile yenilenebilir enerjilerin genişletilmesiyle elektrik ihtiyacımızın yüzde 80’ini ve kısa bir süre sonra da gerekli olanın tamamını karşılamak istiyoruz. Şu anda izlediğimiz yol da budur.

Almanya’da çok tartışılan sanayi elektriği fiyat sınırlaması konusunda ise Scholz bunun finanse edilebilmesi konusunda şüphelerini dile getirerek vergi mükelleflerinin parası ve borçlanma gibi seçenekleri sıraladı.

Koalisyon ortağı karşı çıkıyor

Almanya’da muhalefet partileri ve koalisyon ortağı Hür Demokrat Parti (FDP) ise bir süredir nükleer enerjinin kullanılmaya devam edilmesi çağrısında bulunuyor. Parti kısa bir süre önce Almanya’nın nükleer seçeneğini muhafaza etmesini talep etmişti.

Almanya’daki son üç nükleer santral olan, Aşağı Saksonya eyaletindeki Emsland, Bavyera eyaletindeki Isar 2 ve Baden-Württemberg eyaletindeki Neckarwestheim 2 nisan ayı ortasında faaliyetlerine son vermişti.

İki nükleer santrali rezervde tutan Almanya: Nükleerden çıkışta geri adım yok
Almanya’da nükleer enerjiye veda için son düzlük: Üç reaktör kapatılıyor
Nükleerden çıkış: Almanya son reaktörlerini de kalıcı olarak kapatıyor
Almanya’dan AB’ye: Nükleer enerjiyi yeşil yatırım olarak desteklemek sorumsuzluk
Almanya’da nükleerden çıkış Yeşiller’in tarihi başarısıdır!

 

İklim şokları, Sahra altı Afrika’da iki milyon çocuğu yerinden etti

Save the Children örgütü, Sahra Altı Afrika‘da iklim felaketleri nedeniyle ülke içinde yerinden edilen çocukların sayısının geçen yıl neredeyse iki katına çıktığını açıkladı.

Ülke İçinde Yerinden Edilme İzleme Merkezi’nden alınan verilerin analizine dayanan rakamlar, aşırı hava koşullarının insanlara verdiği zararı ortaya koyuyor.

2021 yılında benzer şekilde yerinden edilen çocuk sayısı yaklaşık bir milyon kişiydi. 2022 yılı sonunda ise iklim şokları yüzünden Sahra Altı Afrika’da en az 1,85 milyon çocuk, kendi ülkeleri içinde yerinden edildi. Çocuklar kamplarda, geniş ailelerin yanlarında ya da diğer geçici konaklama yerlerinde yaşamaya başladı.

Araştırma: İklim değiştikçe sel ve kuraklıklar daha sık olacak, daha uzun sürecek

Euronews‘e konuşan Save the Children’s Doğu ve Güney Afrika Bölge Ofisi’nin savunuculuk, iletişim, kampanya ve medya sorumlusu Kijala Shako, bunun gibi geçici düzenlemelerin ülke içinde istikrarı büyük ölçüde bozabileceğini söylüyor: “Çocuklar evlerini kaybettiklerinde, sağlık hizmetlerine, eğitime, gıdaya ve güvenliğe erişimleri ortadan kalkıyor ve  neredeyse her şeylerini kaybetmiş oluyorlar.Ayrıca rutin duygusu, arkadaşları ve oyun oynama hakkı gibi zihinsel ve duygusal istikrar ve refahın yapı taşlarını da kaybediyorlar.”

Save the Children’ın Batı ve Orta Afrika’da savunuculuk, iletişim, kampanya ve medya direktörü Vishna Shah, bu çocuklar ve beraberlerindeki yetişkinler için “Mevsim dışı yağmurların mahsulün azalması için bir nimet olup olmadığından veya evlerini yıkayıp sürükleyeceğinden emin olamayarak, bir ekstrem hava olayından diğerine hayatta kalmaya tutunuyorlar.”

Nijerya ve Somali ilk sıralarda

2022’de iklim felaketleri nedeniyle ülke içinde yerinden edilenlerin sayısının 2,4 milyonla en fazla olduğu yer, Nijerya olacak. Ülkede yıl sonu itibarıyla, yaklaşık yarısı çocuk olmak üzere en az 854.000 kişi yerinden edilmiş durumda kaldı.

Nijerya’da seller 4,4 milyon insanın hayatını altüst etti

Komşusu Somali’de de yaklaşık 6,6 milyon insan (nüfusun yüzde 39’u) beş yağmur mevsiminin kurak geçmesi nedeniyle kritik düzeylerde açlıkla savaştı. Somali, 1,1 milyon kişiyle ülke içinde yerinden edilenlerin ikinci en yüksek olduğu ülke oldu.

İklim krizi ve küresel piyasaların Somali’ye etkisi: Çaresizlik
BM: Somali’de insani kriz ‘dehşetle’ sürüyor, desteğin iki katına çıkması gerek
Somali’de seller 22 kişinin ölümüne yol açtı, 460 bin kişiyi yerinden etti
Kuraklıkla boğuşan Somali’deki Beledweyne kentinin yüzde 90’ı su altında kaldı

Sahraaltı toplulukları, en az ya da hiç katkıları olmayan iklim değişikliğinin en kötü etkileriyle karşı karşıya olan savunmasız grupların başında geliyor. Bu topluluklar, 1750 ile 2021 yılları arasında dünyanın saldığı toplam emisyonların yalnızca yüzde 1,9’una katkıda bulundu . Bu toplamın üçte ikisi yalnızca ise yalnızca bir tek ülkeden; Güney Afrika’dan geliyor. Diğer 48 ülke küresel emisyon toplamının yalnızca yüzde 0,6’sına katkıda bulundu.

BM: Resmi olarak iklim göçü çağına girdik

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Göç Örgütü (IOM) Genel Direktörlüğüne seçilen Amy Pope, “resmi olarak iklim göçü çağına girildiğini” söyledi.

Pope, yaptığı yazılı açıklamada, 4-6 Eylül tarihlerinde Kenya’nın başkenti Nairobi’de düzenlenecek Afrika İklim Zirvesi öncesinde iklim değişikliği ve insan hareketliliğiyle ilgili zorlukları ele almak için somut eylem çağrısında bulundu: “Afrika ülkeleri, iklim değişikliğinin etkilerine karşı en savunmasız ülkeler arasında yer alırken kuraklık, sel, aşırı hava sıcaklıkları ve yükselen deniz seviyeleri gibi iklim krizinin korkunç etkilerini yaşıyor. 2022’de Afrika’da 7,5 milyondan fazla kişinin doğal afet nedeniyle yerinden edildiği kayıtlara geçti.”

Eyleme geçilmezse Afrika’da yıl sonuna kadar 105 milyon kişi iklim göçmeni olabileceğini söyleyen Pope, “Resmi olarak iklim göçü çağına girdik” dedi. i

Amy Pope, etkin ve sürdürülebilir eylemlere geçilmediği takdirde sadece Afrika’da 2023 yılına kadar 105 milyona kadar insanın iklim değişikliği nedeniyle ülke içinde göçmen haline gelebileceğinin Dünya Bankası’nca rapor edildiğini hatırlattı;  IOM’un, iklim değişikliğinin Afrika üzerindeki etkileriyle sürdürülebilir mücadeleye katkı sağlayabileceğini dile getirdi.

 

Doğa temelli çözümler, kentlerin karbon salımlarını yüzde 17 oranında azaltıyor

İsviçre, ABD ve Çin‘den bilim insanları tarafından yürütülen ve Nature Climate Change dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma Avrupa‘daki 54 kentin altyapısını yeşillendirerek 2030’a kadar karbon nötr hale gelebileceğini ortaya koyuyor.

Araştırmanın baş yazarı ve İsveç‘teki Kraliyet Teknoloji Enstitüsü‘nde (KTH) Su ve Çevre Mühendisi Doç. Zahra Kalantari, “Doğa Temelli Çözümler yalnızca bir şehrin [sera gazı] salımlarının bir kısmını dengelemekle kalmıyor, aynı zamanda salımların ve kaynak tüketiminin azaltılmasına da katkıda bulunabiliyor” diyor.

BBC‘nin aktardığına göre Kalantari, çalışmanın Doğa Temelli Çözümler’in kentlerde birlikte uygulanmasıyla karbon salımlarına sistematik etkisini inceleyen ilk araştırma olduğunu belirtiyor.

Araştırmacılar Doğa Tabanlı Çözümler adı verilen ve kentlerin altyapısının doğayla uyumlu hale getirilmesi anlamına gelen adımların kentlerin karbon salımlarını ortalama yüzde 17,4 azalttığını gösteriyor.

‣ Afetlere dayanıklı yeni yaşam alanları için ‘yeşil iyileşme’

Kentlerde Doğa Tabanlı Çözümler ne anlama geliyor?

Kentlerin karbon salımlarının azaltılması küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlandırılması hedefinin önemli bir parçası.

Avrupa Komisyonu‘na göre Doğa Temelli Çözümler, doğadan ilham alan aynı anda çevresel, sosyal ve ekonomik faydalar sağlayan uygun maliyetli yaklaşımlar olarak tanımlanıyor.

Bu çözümlere kentlerde yağmur suyunun toprağa emilmesini sağlayan geçirgen kaldırımlar, daha fazla yeşillik ve ağaçlığın olduğu daha dar yollar, yaban hayatın korunduğu, yürüyüş ve bisikleti teşvik eden hoş ortamlar kurgulanması gibi örnekler veriliyor.

Araştırmacılar, bu çözümlerin sağladığı faydaları kentsel tarım örneğiyle açıklıyor.

Buna göre kentsel tarım, sokakların yeşillendirilmesiyle birleştiğinde, kent içinde araç kullanımı yerine bisiklet sürmek gibi çevre yanlısı davranışları teşvik edebiliyor.

Aynı zamanda insanların daha düşük karbon salımına sahip gıdaları tüketmesi hatta üretmesini sağlayan fırsatlar da sağlayabiliyor.

Çözümlerin hep birlikte kentlerde ısıyı ve soğuğu absorbe ederek mikro iklimi daha da iyileştirebileceği düşünülüyor.

Bunun sonucunda binalarda enerji kullanımını da azaltabileceği ön görülüyor.

Araştırma, Avrupa’daki 54 kentin her birinde hangi önlemlerin önceliklendirmesi gerektiği konusunda rehberlik sağlama iddiasında.

Yapılan analizlere göre, Berlin‘de yeşil binalara ve kentsel yeşil alanlara öncelik verilmesiyle, karbon salımları konutlarda yüzde 6, sanayide yüzde 13 ve ulaşımda yüzde 14 oranında azalıyor.

Neden tartışılıyor?

Doğa Temelli Çözümler son dönemde karbon nötr hale gelmek isteyen çok uluslu şirketlerin sıklıkla kullandığı bir terim haline gelmesiyle sıklıkla eleştiriliyor.

Eleştirenler, şirketlerin, orman ya da biyoçeşitliliği koruduğu iddia edilen projelere yatırım yaparak atmosfere tonlarca karbon salımı yapmaya devam edeceğinden çekiniyor.

Diğer yandan çözümlerin kentlerde sosyo ekonomik eşitsizlikleri derinleştirdiği de düşünülüyor.

İspanya, Barselona‘da Doğa Temelli Çözümleri araştıran ve temmuz ayında yayımlanan yeni bir araştırma, yeşil çatıların, “eşitsizliği kutuplaştıran unsurlar” olarak görülebileceğini söylüyor.

Bunun sebebiyse mevcut haliyle projelerin ya ölçeklenemeyen güçlü kamu finansmanı altında ya da toplumun üst sınıf ekonomik katmanlarına sunulan pahalı ve yüksek teknolojili çözümler olarak hayata geçmesi.

Araştırmacılar kentlerdeki çözümlerin yeşil yıkama aracı haline gelmemesi için uygulama ve bakımının karbon ayak izinin düşük olması gerekiyor.

Diğer yandan kentte yaban hayatını destekleyerek iklim ve biyoçeşitlilik krizine karşı direnç sağlamaları önemli.

Antalya’lı hayvan hakları savunucularından Cumhurbaşkanı ve Parlamentoya çağrı: Kanunu uygulayın, görevinizi yapın

Antalya‘da 3 Eylül günü Attolos Heykeli önünde buluşan Akdeniz Hayvanseverler Derneği üyeleri, sokakta yaşayan hayvanların ölüm kampları haline gelen barınaklarda toplatılmasını isteyenlere karşı bir açıklama yaptı.

Gazeteci ‘çanak tuttu’, Erdoğan katliam merkezlerine övgü yağdırdı: Köpekler toplatılmalı
Erdoğan’dan belediye başkanlarına: Sokakta yaşayan hayvanları barınaklara alın
Barolardan ortak açıklama: Erdoğan’ın ‘köpekler toplatılsın’ talimatı yasaya aykırı, uygulanamaz

Hak savunucuları, Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı ve ilgili makamlara seslenerek Hayvanları Koruma Kanunu‘nu hatırlattı; belediyelerin görevlerini yapmaları halinde “sorun”un ortadan kalkacağına dikkat çekildi.

Derneğin açıklaması şöyle:

  • Biz hayvan hakları savunucuları 19 yıldır sahipsiz hayvan nüfusunun kontrol altına alınması için TEK ÇÖZÜM olan KISIRLAŞTIRMANIN, her belediyenin kendi sınırları içinde KISIRLAŞTIRMA ÜNİTELERİNİ kurarak  yapması için, başta muhatap kurum belediyeler olmak üzere diğer tüm resmi kurumlara sözlü ve yazılı olarak, sayısız görüşmeler ve toplantılar ile TALEPTE bulunduk ve bulunmaya devam ediyoruz.
  • Çünkü, 2004 yılına kadar sokak kedi ve köpeklerini belediyelerin resmen zehirleyerek vurarak öldürmeleri SORUNA ÇÖZÜM getirmediği yani hayvanların üremelerinin çoğalmalarının kontrol altına alınmasını sağlamadığı için, için BAKIMEVİ KURMA ve KISIRLAŞTIRMA hükmü getiren 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanun çıktı.
  • Fakat belediyeler bu kanunun KISIRLAŞTIRMA ve BAKIMEVİ KURMA hükmünü uygulamadılar, 19 yıldır da toplamaya başka şehirlere atmaya, veya adına bakımevi denen çevrili alanlarda hapsedip açlık hastalık ve susuzluk ile ölümlere mahkum ediyorlar. Yani ölüm zulüm ve toplama yapmaya devam ettiler ve ediyorlar.
  •  Şu anda bile 1389 belediyenin 1200 e yakınınında BAKIMEVİ YOK KISIRLAŞTIRMA yok.

  • Kendi iradeleri dışında bu dünyaya gelen günahsız köpekler için BELEDİYELERİN GÖREV İHMALLERİNİ kanunu niçin uygulamadıklarını sorgulamak yerine, KÖPEKLER ÖLDÜRÜLSÜN TOPLATILSIN YOK EDİLSİN diyen kanlı vahşet çağrısı yapan bir kesim, bizzat kendi yazışma ve konuşmalarında BİZİ DEVLET DESTEKLİYOR diyerek bu kanlı çağrılarını cüretkarca haykırıyorlar. Biz DEVLETİMİZİN bu kanlı vahşet çağrısı yapan gurupların desteklediğine kesinlikle inanmıyoruz. Hayvan hakları savunucuları olarak SORUN ve ÇÖZÜM önerilerimizi yeterince seslendiremediğimiz için bunların seslerinin yükseldiğine inanıyoruz.
  • Belediyelerin, kendi belediye sınırları dışına hayvanları çıkarmalarına yasal imkan verdiği için, çözüm olarak sunulan “Yaşam Alanlı Devasa Bakımevleri de” sokak hayvanlarının sayısının patlayarak artmasına sebep olmuştur ve olmaktadır. Samsun, Trabzon, Denizli, Gaziantep, Beykoz, Konya, Sivas, Erzincan, Balıkesir, Kocaeli, Ankara, İstanbul gibi şehirlerde ki DEVASA YAŞAM ALANLI BAKIMEVLERİNİN kurulması, oralarda SOKAK HAYVANI SAYISININ daha da artmasına sebep olmuştur.

  • Oysa buralarda her ilçenin kendi sınırları içinde kısırlaştırma ünitelerini merkezlerini kurmaları sağlanmış olsaydı üreme kontrol altına alınacaktı.
  • Yaşam alanlı devasa bakımevleri de hayvanlara zulüm merkezleri olarak kullanıldı. KONYA Büyükşehir Belediyesinin Yaşam Alanlı bakımevinde KÖPEKLERİN başlarına küreklerle vurularak öldürmeleri hala daha yüreklerimizi yakıyor. Beykoz Belediyesinin kurduğu DEVA YAŞAM ALANLI bakımevine rağmen, çok yakın zamanlarda köpekleri SARIYER ORMANLARINA atmaları da yaşam alanlarının çözüm getirmediğinin göstergesidir. Ayrıca Beykoz Belediyesinin yaşam alanında açlıktan birbirlerini yiyen aç sefil köpeklerin görüntüleri de oralarda hayvanlara yapılan zulmün bir başka göstergesi.
  • Belediyelerin kısırlaştırma yapmamasının yanında, sokak hayvanı sayısını artmasına sebep olan  hayvanların kaçak olarak üretildikleri  ÜRETİM ÇİFTLİKLERİ, kaçak ve yasal ithalat ile yurda sürekli köpek sokulması de sahipsiz hayvan sayısının artmasının sebeplerinden birisidir.
  • Merdiven altı üretimin ve internette kaçak üretim ve satış hala daha devam ediyor. Petshoplarda yasaya rağmen satış devam ediyor.
  • Üretimi engellemek yerine HAYVANLARA TOPLAMA ZULÜM ÖLÜM çözümlerinin gündeme getirilmesine şiddetle karşıyız.

Hayvanlara Özgürlük Platformu’nun talepleri de şöyle:

  • Büyük Yaşam Alanlı DEVASA Bakımevleri hem hayvanlara ZÜLÜM ÖLÜM merkezi olmakta ve hem de hayvan sayısının patlayarak artmasına ortam hazırladığı için  YAŞAM ALANLI BAKIMEVLERİNE ve yenilerinin kurulmasına kesinlikle karşıyız, sn Cumhurbaşkanımıza da bu talebimizi iletmemizde siz basın mensuplarının desteğini bekliyoruz.
  • Bütün belediyelerin büyüklüklerine göre kendi sınırları içinde olmak kaydı ile KISIRLAŞTIRMA ÜNİTELERİ, MERKEZLERİNİ ve büyüklüğüne göre KISIRLAŞTIRMA İÇİN BAKIMEVLERİNİ kurmaları acilen sağlanmalı ve etik ve tıbbi koşullarda KISIRLAŞTIRMA SEFERBERLİĞİ yapmaya başlamalıdırlar. Kısırlaştırılan hayvanlar bulundukları yerde yaşamaya devam etmeli, 6. madde uygulanmalıdır.

  • Kanunu uygulamayan, KISIRLAŞTIRMA yapmayan, bakımevi kurmayan, bakımevi olup da hayvanlara zulmeden belediyeler üzerinde İDARİ YAPTIRIM getirilmesini, belediyelerin bu konudaki çalışmalarının  ve bakımevlerinin şeffaf bir şekilde gerek KAMUOYU ve gerekse gönüllüler tarafından gözlemlenebileceği bir sistem kurulmasını istiyoruz.
  • Gerek üretim çiftlikleri yasal veya kaçak olanlar ve gerekse merdiven altı üretim ve internet ortamındaki ÜRETİMLER etkili şekilde denetlenmeli ve üretim engellenmelidir. İthalat bir süreliğine tamamen durdurulmalı ve kaçak ithalat da ağır cezalar ile engellenmelidir.
  • Güvenli sokaklar ile HAYVAN DÜŞMANLIĞI ile kan dökülmesini isteyen çığırtkanların DEVLET KADEMELERİNDE kabul görmemesini, sorunun akıl, vicdan ve bilim ışığında gerçek tedbirler uygulamalar ile çözülmesini talep ediyoruz. Her yıl 5000 den fazla insanın cinayetlere kurban gittiği, cinayetlerin artık aile içinde işlenmeye başladığı, 100 000 lerce kişinin yaralandığı bir ortamda, bu masum köpeklerin varlığının sokakları güvensiz yaptığını iddia etmek AKIL DIŞIDIR, VİCDAN DIŞIDIR. Bu çığırtkanların kan kokusu almış sesine devletimiz kulak vermemelidir.