Ana Sayfa Blog Sayfa 335

Manisa’da yeni 16 JES sahası için ihaleye çıkıldı

Manisa‘da zeytinlikler, üzüm bağları, tarım arazileri ve ormanlardan oluşan 43 bin 577 hektarlık alanı JES’lere açacak ihale bugün yapılıyor. Ekoloji örgütleri JES’lere karşı ihalenin yapıldığı Manisa Defterdarlığı önünde eylem yaptı.

Manisa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma ve Çevre Derneği, Salihlit Çevre Derneği, Sarıgöl Ziraat Odası, Akhisar Çevre Derneği, Turgutlu Çevre Platformu (TURÇEP), Kırkağaç Çevre Gönüllüleri, Sosyal Haklar Derneği, Gördes Çevre Gönüllüleri, Ahmetli Çevre Gönüllüleri, Gölmarmara Çevre Gönüllüleri ve Saruhanlı Çevre Gönüllüleri söz konusu ihalelerin iptal edilmesini talep etti.

Zenginlik kaynağı değil, çevre felaketi: Tarım alanları yok edilecek

Açıklamayı okuyan Akhisar Çevre Derneği Başkanı Erdan Boşnak, “İşletildiği her yerde çevreye büyük zarar veren jeotermallerin, denetim sistemleri kurulmadan yenilerinin açılmasını istemediğimiz için buradayız. Jeotermaller ne yazık ki ülkemizde artık bir zenginlik kaynağı değil, bir çevre felaketinin adı oldu” dedi.

Sarıgöl, Gölmarmara, Köprübaşı, Kula, Salihli, Alaşehir, Ahmetli, Şehzadeler, Saruhanlı ve Akhisar‘da 16 farklı alanda jeotermal kaynak arama ve işletme ruhsat sahası ihalesi açıldığını belirten Boşnak şöyle konuştu:

“Halen bu ilçelerde 172 adet jeotermal kuyu açılmış ve potansiyeli yaklaşık 3 bin kuyudur. Halen 17 enerji santrali işletmede olup, yaşanmış olan olumsuzluklar tarımsal üretime ve yeraltı sularına zarar vermiş ve vermektedir. Jeotermal kaynaklarımızın kamusal hizmet anlayışı içinde, merkezi ve bütüncül bir planlama ile değerlendirilmesi özel bir önem taşımaktadır.

Bölgede, her türlü meyve sebze yetiştirilmektedir. Yeni jeotermal santral yatırımı ile alanda bulunan mahallelerin (Yaklaşık 50 köy), tarım alanlarının, ormanların ve yaban hayatı ile toprağın fiziksel ve kimyasal yapısının olumsuz etkileneceği açıktır. Bu toprakların gelecek nesillere aktarılması için korunması gerekirken, JES kurulmasına yönelinmesi, bu bölgedeki mevcut tarım alanlarını yok edecek, çevredeki hava ve suya zarar verecek, üretimin düşmesine neden olacaktır. Bölgemiz özellikle tarihi açıdan çok önemli varlıkların bulunduğu, Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgeleri ile Turizm Merkez ve Alanlarına tekabül etmektedir.”

‘İhaleler iptal edilsin’

Ruhsat süresi ve maliyet kaygısıyla jeotermal kaynak araştırma metodolojisindeki arama tekniğinin göz ardı edildiğine ve dar zamana sıkıştırılmış çalışmalarla sonuç alınmaya çalışıldığına dikkat çeken Boşnak sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Bu durum, gaz emisyonları, su kirliliği, katı emisyonları, yanlış arazi kullanımı, arazi çökmesi ve sismik tetikleme gibi zararlara yol açmaktadır. Çevrenin bozulmaması ve tarım alanlarının korunması duyarlığı ve sorumluluğu olan, ülkemizin geleceği için tarımın önemini bilen, sağlıklı bir çevrede yaşamak ve bunu gelecek kuşaklara aktarmak isteyen bizler bu ihalenin iptalini istiyoruz. Konunun takipçisi olacağız.”

Direnen köylüler kazandı: İzmir-Kemalpaşa’da yapılmak istenen taş ocağı projesi iptal

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İzmir‘in Kemalpaşa ilçesinde, Spil Dağı Milli Tabiat Parkı yakınlarında yapılmak istenen kalker ocağı projesini ÇED Yönetmeliğine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etti.

İlçeye bağlı Damlacık Köyü sakinleri, projenin ÇED toplantısına izin vermemişti.

Okka Grup bünyesinde Güven Madencilik Şirketi’nin açmak istediği kalker ocağı projesiyle ilgili Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı kararını açıkladı. Bakanlık, projeyi ÇED Yönetmeliğinin 5’inci maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etti.

Bu maddeye göre; projenin gerçekleştirilmesinin ilgili mevzuat bakımından uygun olmadığının tespiti halinde, ÇED süreci aşamasına bakılmaksızın sonlandırılıyor.

Manisa Spil Dağı Milli Parkı’na 500 metre mesafede yapılması planlanan taş ocağı iptal edildi

Spil Dağı’nda taş ocaklarından sonra şimdi de tarım arazisine RES tehditi

Orman alanında yılda 6 milyon ton dinamit patlatması yapacaklardı

İş insanı Ceyhun Okkaoğlu, Milli Park’ın bitişiğinde kalker ocağı açmak için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na başvurmuştu. Proje tanıtım dosyasına göre Damlacık Köyü sınırlarında 87 hektarlık alana kalker ocağı ve kırma eleme tesisi kurulması planlanıyordu.

Orman alanında kalan proje alanı en yakın konuta 875 metre mesafede bulunuyor. Dinamit patlatma yöntemiyle açılması planlanan ocağın kapasitesinin yılda 6 milyon ton olacağı belirtilmişti.

Projeyle ilgili Damlacık Köyü’nde 26 Eylül’de düzenlenen ÇED toplantısına katılan olmadı. Buna rağmen toplantı yapılmak istenince köyün gençleri şirket yetkililerini protesto ederek köyü terk etmelerini istedi. Gerginliğin ardından bakanlık ve şirket yetkilileri köyden ayrılmıştı.

‘Son derece tehlikeli’ Lidia Kasırgası Meksika kıyılarına ulaştı

ABD Ulusal Kasırga Merkezi (NHC), Lidia Kasırgası’nın saatte yaklaşık 220 kilometreye ulaşan hızla Meksika‘nın sahil kenti Puerto Vallarta yakınlarında karaya çıktığını belirtti.

Kasırga merkezinin verilerine göre Lidia Kasırgası karaya ulaşmadan önce hızla güçlenerek Saffir-Simpson Kasırga Ölçeğinde en yüksek ikinci kategoriye yükseldi.

AFP’nin aktardığına göre okullar tatil edildi, işyerlerinde erken paydos edildi ve kent sakinlerinin çoğu fırtınayı evlerinde ya da halka açılan sığınaklarda bekledi.

Devlet Başkanı Andres Manuel Lopez Obrador, hükümetin bölge sakinlerine yardım etmek üzere yaklaşık 6 bin askeri personeli görevlendirdiğini bildirdi.

Uydu görüntüsü: NOAA
‣ İklim krizi: Freddy Kasırgası nedeniyle Malavi’de hayatını kaybedenlerin sayısı bini aştı
‣ İklim krizi: Tarihin en uzun süreli kasırgası Afrika’da 522 can aldı

Ani seller ve çamur kaymaları olabilir

France 24‘ün aktardığına göre, Lidia Kasırgası’nın Nayarit, Sinaloa ve Jalisco eyaletlerinde 30 santimetreye kadar yağış getirmesi bekleniyor. Ulusal Kasırga Merkezi, yağışların ani sellere ve kıyıya yakın yüksek arazilerde çamur kaymalarına sebep olabileceği konusunda uyarıyor.

Devlet Başkanı Obrador, sosyal medya platformu X üzerinde yaptığı paylaşımda kasırganın yoğunlaşarak Kategori 4 şiddetine ulaştığını bildirdi. Alınan tedbirlere ilişkin bilgi veren Obrador, “Ancak güvenli yerlere sığınmalısınız. Alçak alanlardan, derelerden, nehirlerden ve yamaçlardan uzak durun” uyarısında bulundu.

‣ Florida’ya ulaşan Idalia kasırgası ‘son derece tehlikeli’ şiddete ulaştı
‣ İklim krizi: ABD’nin güneyinde hortum ve kasırga 26 can aldı

Dünya ısındıkça fırtınalar daha güçlü hale geliyor

Kasırgalar Meksika’yı her yıl hem Pasifik hem de Atlantik kıyılarında, genellikle mayıs ve kasım ayları arasında vuruyor.

Yetkililer dün (10 Ekim) yaptıkları açıklamada, daha bu hafta Max Tropik Fırtınası‘nın ülkenin en yoksul bölgelerinden biri olan güneydeki Guerrero eyaletinde iki kişinin ölümüne ve onlarca evin sular altında kalmasına neden olduğunu söyledi.

Uydu görüntüsü: NOAA

Ağustos ayında, ülkenin kuzeybatısındaki Baja California eyaletini vuran “Kategori 4” şiddetindeki Hilary Fırtınası da bir kişinin ölümüne ve altyapının zarar görmesine neden olmuştu.

Bilim insanları, iklim değişikliğiyle birlikte dünyanın ısındıkça fırtınaların daha güçlü hale geldiğini söylüyor. Yakın zamanda yapılan araştırmalar, kömürpetrol ve gaz gibi fosil yakıtların kullanımı başta olmak üzere insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim krizinin, kasırgaların daha yıkıcı olmasına ve yağışlarda ciddi artışa yol açtığını ortaya koyuyor.

Pestisit kabusu: Yılda 385 milyon kişi zehirleniyor, her yıl 11 bin kişi hayatını kaybediyor

Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin hazırladığı Pestisit Atlası’nın tanıtımı bugün İstanbul Galata’daki Mekanda Adalet-Postane’de yapıldı. Medya mensuplarının yoğun ilgi gösterdiği toplantıda, derneğin Türkiye Temsilciliği Proje Koordinatörü Yonca Verdioğlu ve Pestisit Atlası’nın Türkiye’ye dair bilgilerini oluşturan gıda mühendisi, yazar Dr. Bülent Şık’ın katılımıyla gerçekleşen toplantıda tarım zehirleriyle ilgili endişe verici bilgilere yer verildi.

Atlas ile pestisit kullanımına yönelik farkındalık oluşturmayı hedeflediklerini söyleyen Yonca Verdioğlu, bu zehirlerin nereden geldiği, nasıl kullanıldığı ve yarattığı etkiler hakkındaki verilerin sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok ülkesinde ya çok az olduğuna ya da ulaşılamadığına dikkat çekti; en çok maruz kalanların ise özellikle kadınlar ve çocukların oluşturduğu dezavantajlı gruplar  olduğunu vurguladı.

Dr. Bülent Şık’ın dile getirdiği çok çarpıcı verilerin ana başlıkları şöyle:

  • Türkiye, dünyadaki en fazla pestisit kullanımı bildirimi yapan ülke
  • Dünyada yılda ortalama 4 milyon ton pestisit kullanılıyor, bunun dörtte biri Küresel Kuzey’de, dörtte üçü ise Küresel Güney’de kullanılıyor.
  • Dünyada aktif olarak 1000’e yakın pestisit etken maddesi kullanılıyor. Türkiye’de ise bu rakam 350 civarında. Bunun 200’e yakını ise  kağıt üzerinde yasaklı.
  • Dünyada toplam kullanılan pestisitlerin sadece yüzde 7’si için güvenlik testi yapılıyor, kalan yüzde 93’ü gelişigüzel kullanılıyor. 
  • Pestisitle ilgili konuşurken, mutlaka faillerinin de adı anılmalı, haberlerde buna da yer verilmeli. 
  • Pestisitlerden en çok, kadınlar ve çocuklar zarar görüyor. Yağ dokusu daha fazla olan ve pestisitler de yağ dokusunda birikim yaptığı erkeklere nazaran daha çok etkilenen kadınlar, ayrıca ot yolma gibi işler onlara kaldığı ve çoğu okuma yazma bilmediği için kullandıkları zehirle ilgili uyarıları bile okuyamadıkları için zarar görürken, zehirlenmiş toprağa daha yakın olan, oynarken daha fazla toprakla temas eden, daha hızlı soluyan ve vücut ağırlıkları düşük olduğu için zehri vücutlarından çok daha zor atan çocuklar da en başta gelen mağdur. 
  • Topraktan, havadan, sudan, tozdan yayılan pestisit, sadece çocukları değil, fetüsleri bile etkiliyor; sinir sistemleri ve nörolojik gelişimleri hasar görüyor. 
  • Pestisit nedeniyle popülasyonu büyük oranda azalan sadece başta arılar olmak üzere böcekler ve kanatlılar değil, dünyada en yaygın görülen kuşlar olan serçelerin sayısında da dramatik düşüşler saptandı. Doğal ekosistemde dengeleyici rolü olan bu kuşların sayısı, pestisite en çok maruz kalan kuş türü olarak gün geçtikçe azalıyor. 
  • Türkiye’de organik tarımın oranı, tüm üretimin binde 8’ini oluşturuyor. 
  • Türkiye toprağının yüzde 88’inin içeriğindeki “organik madde” oranı yüzde 2’nin altında. Halbuki uluslararası standartlara göre en az yüzde 5 olmalı. 
  • Türkiye’deki 25 sulak alanın tamamı pestisit kirliliği açısından risk altında. 
  • Toksik madde ve toprak kirliliği, en az kuraklık kadar önemli bir sorun haline gelmiş durumda. 
  • Pestisitlere muhtaç değiliz, agroekolojik tarımla yeterli ve verimli tarım yapmak mümkün. Ancak bunun için bireysel çiftçilerin girişimi yeterli olmaz, kamu politikası haline getirilmeli, ancak gıda analizinin düzgün yapıldığı tek yer Cumhurbaşkanlığı Sarayı. 

Pestisit Atlası’nın tamamına erişmek için tıklayın

*

Heinrich Böll Stiftung Derneği tarafından hazırlanan “Tarımda Kullanılan Zehirler Hakkında Gerçekler ve Rakamlar: Pestisit Atlası”, her yıl dünyada yaklaşık 385 milyon pestisit zehirlenmesi vakası yaşandığı ve her yıl 11 bin kişinin doğrudan bu zehirlenme nedeniyle hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor.

Pestisit Atlası’nda, pestisite yoğun maruz kalanlarda kalp, akciğer ya da böbrek yetmezliğinin yaşandığı ifade edilirken, pestisitlerin de etkisiyle parkinson, lösemi, akciğer ve meme kanseri, tip-2 diyabet, astım, alerji, obezite ve hormon bozukluklarında da dünyada ciddi artışlar olduğuna dikkat çekiliyor.

Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) yasaklamasına rağmen pestisit kullanımının dünyada rekor seviyelere çıktığının vurgulandığı Pestisit Atlası’nda, yoğun pestisit kullanımının arılar başta olmak üzere uçucu böceklere ve kuşlara zarar vererek biyoçeşitliliği tehlikeye soktuğunu, toprak, su ve havada kalıcı ya da uzun dönemli toksik kirlenmeye yol açtığının altı çiziliyor.

Dünyadan ve Türkiye’den pestisit kullanımına dair çok yönlü bilgilerin yer aldığı Pestisit Atlası’nda konunun uzmanları tarafından hazırlanan 26 başlıktaki makalelerle durum tespiti, ortaya çıkan zarar ve risklerin boyutu ve çözüm önerileri yer alıyor.

Pestisit Atlası, Heinrich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği Proje Koordinatörü Yonca Verdioğlu ve Pestisit Atlası’nın Türkiye’ye dair bilgilerini oluşturan ve bilimsel okumaları yapan Gıda Mühendisi, Yazar Dr. Bülent Şık’ın katılımıyla düzenlenen basın toplantısında kamuoyu ile paylaşıldı.

‘Tarımda Kullanılan Zehirler Hakkında Gerçekler ve Rakamlar: Pestisit Atlası’ Heinrich Böll Stiftung Derneği’nin Berlin Merkez Ofisi’nin Almanya Çevre ve Doğayı Koruma Birliği Pestisit Eylem Ağı ve Le Monde Diplamatique ile birlikte hazırlandı. Heinrich Böll Stiftung Türkiye Temsilciliği tarafından Türkçe’ye çevrilen Pestisit Atlası ‘Mutfaktaki Kimyacı’ kitabının yazarı Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık’ın katkılarıyla Türkiye’ye özgü bilgiler de eklenerek zenginleştirildi.

‣ Türkiye pestisit kalıntısında AB’de ilk sırada

Kimyasal zehirler her yerde

Pestisit, tarımda ekinlere ve bitkilere zarar verme potansiyeli bulunan haşereleri, istenmeyen yabani otları, böcekleri yok etmek ve kontrol altında tutmak için kullanılan kimyasal bir zehir olarak tanımlanıyor. Pestisitler kimyasal yapılarına ve işlevlerine göre sınıflara ayrılıyor.

Pestisit Atlası’nda böcek öldürücüler (insektisit), ot öldürücüler (herbisit), mantar öldürücüler (fungusit) zehir grubunda en sık kullanılan pestisit çeşitleri olarak geçiyor ve pestisitlerin gıdalarda kalıntı bıraktığı ve sağlık açısından ciddi zararlara neden olduğu belirtiliyor.

Pestisit Atlası, tarımda kullanılan pestisitlerin insan sağlığı başta olmak üzere, böceklere, bitkilere verdiği zararlar bilindiği halde; pestisitlerin izlerine meyve-sebzeden bala, parklardaki otlardan insanlara kadar her yerde rastlandığını ortaya koyuyor.

Dünyada yılda 4 milyon ton pestisit kullanılıyor

Yarattığı tehlikelerine rağmen pestisitsiz endüstriyel tarımın imkânsız hale geldiğine dikkat çekilen Pestisit Atlası’nda yer alan verilere göre, dünya çapında yılda 4 milyon ton pestisit kullanılıyor.

Küresel pestisit pazarının bu yıl itibariyle, 130,7 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştığı tahmin ediliyor.

‣ Pestisitlerde alarm: Tarımda yasaklı maddelerin kullanımı devam ediyor

Avrupa’nın çifte standardı: Kullanıma yasak getirilse de üretim devam ediyor

Pestisit Atlası’nda dünyanın kimi bölgelerinde daha az pestisit kullanıldığına vurgu yapılıyor.

Öte yandan son derece tehlikeli pestisitlerin yasaklandığına da değinilen Atlas’ta pestisitlerin kullanımına yasaklar getirilmesine rağmen üretiminin artarak devam ettiği belirtiliyor. Avrupa Birliği’nin (AB) tehlikeli pestisitlerin Avrupa’da kullanımı yasakladığının hatırlatıldığı Pestisit Atlası’nda, AB’nin kullanımını yasakladığı pestisitlerin üretiminin ve ihracatının engellenmediği ve bu zehirlerin dünyanın dört bir yanına ihraç edilmesine engel olmadığına dikkat çekiliyor.

Atlas, pestisit kullanımını azaltacak bağlayıcı bir uluslararası sözleşmenin ise henüz imzalanmadığına vurgu yapıyor.

Hem insan sağlığını bozuyor hem biyolojik çeşitliliği yok ediyor

Pestisit Atlası’na göre, Türkiye’de 2019 yılında yapılan bir çalışmada analiz edilen gıda örneklerinin yüzde 49’unda sucul canlılar, arılar, su yosunları ve faydalı böcekler açısından çok zararlı olan, yüzde 42’sinde ise doğal hayatta biyolojik birikime neden olan ve toksik etkisi uzun süre kalıcı olan pestisitlerin kalıntısı tespit edildi.

Türkiye’de 2013 ve 2014 yıllarında yapılan bir araştırmada analiz edilen gıda örneklerinin yüzde 85’inde birden fazla sayıda pestisit kalıntısı bulundu. Tespit edilen pestisit sayısı 2 ile 13 arasında değişim gösteriyordu.

‣ Bülent Şık: Türkiye’de tarımda yasaklanan birçok pestisit kullanılmaya devam ediyor

Parkinson ve lösemide büyük artış

Pestisit Atlası’nda, özellikle tarımda çalışanlar olmak üzere pestisite maruz kalanlarda görülen sağlık problemlerine de dikkat çekiliyor. Pestisit Atlası’na göre her yıl dünyada 385 milyon kişi pestisit zehirlenmesi yaşıyor.

Mağdurların kendilerini yorgun, halsiz ve bitkin hissedebildiği, ya da gripte olduğu gibi baş ağrısı ve eklem ağrıları yaşayabildikleri vurgulanıyor. Bunun ötesinde sindirim sistemi etkilenebiliyor, mide bulantısı, kusma ve ishal görülebiliyor. Sinir sisteminin pestisitlerden etkilendiği vakalar da bulunuyor.

Pestisit zehirlenmesinde ağır seyreden vakalarda kalp, akciğer ya da böbrek gibi organların iflas etmesine de sıkça rastlanıyor. Her yıl yaklaşık 11 bin kişinin bu şekilde hayatını kaybettiği belirtilen Pestisit Atlası’nda bunun en yoğun tarım sektöründe çalışanları etkilediğine vurgu yapılıyor. Pestisitler havaya ve suya kolayca karışabildiği için tarımsal alanların dışında yaşayan ya da tarımla uğraşmayan insanlar açısından da tehlike yaratıyor.

Bulaş yoluyla çevreyi kirleten pestisitler sadece kullananları değil pestisit kullanılmış ürünü tüketenleri de etkiliyor. Bu maddelerden zehirlenen kişilerin pek çoğunda uzun vadeli etkilerin gözlendiğine dikkat çekilen Pestisit Atlası’nda, son yıllarda özellikle parkinson hastalığı veya lösemi gibi kronik rahatsızlıklarda önemli bir artış yaşandığına vurgu yapılıyor. Bu alanda önemli bilimsel çalışmaların olduğu ifade edilen Atlas’ta pestisitler ayrıca karaciğer ve meme kanseri, tip-2 diyabet ve astım, alerji, obezite ve hormon bozuklukları açısından artan risk oranlarıyla da ilişkilendiriliyor.

Yine doğum kusurları, erken doğum ve büyüme bozukluklarını da pestisitlerle olan temasla gerekçelendiren Pestisit Atlası’nda, son yılların en yoğun pestisit tartışmasının ise glifosat üzerinden yürütüldüğü ifade ediliyor. Bu herbisitle temas eden ve kanser olan sayısız insanın, pestisit üreticisi Bayer’e tazminat davası açtığı belirtilen araştırmada, bu davaların 30 bin kadarının ise halen devam ettiği vurgulanıyor.

Geçmiş yıllarda birçok davayı kaybeden Bayer’in yaklaşık 96 bin davacıyla uzlaşmaya vardığı bilgisi de veriliyor ve bugüne kadar varılan uzlaşmaların 11,6 milyar euro’ya mal olduğu tahmininde bulunuluyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün alt kuruluşu olan Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın (IARC), glifosatı 2015 Mart’ında olası bir kanserojen olarak sınıflandırdığı ifade edilen Atlas’ta 2019 yılında Washington Üniversitesi’nde yapılan bilimsel bir meta-analiz, pestisite maruz kalan kişilerde non-hodgkin lenfoması geçirme riskinin göreli olarak yüzde 41 arttığını da ortaya koyuyor.

‣ ÇİSİP’ten çağrı: Ulusal pestisit eylem planı hazırlanmalı

Pestisitler bin kilometre kadar taşınabiliyor

Pestisit Atlası’nda etken maddelerinin sadece uygulandıkları yerde kalmadığına dikkat çekiliyor.

Pestisitler sızarak, rüzgârla ya da hava yoluyla çok uzaklara, bazıları ise 1,000 kilometre kadar uzağa taşınabiliyor. Pestisitlerin insan sağlığına verdiği büyük zararların yanı sıra bu taşınmanın da etkisiyle biyoçeşitliliğe zarar verdiğine, toprak ekosistemini yok ettiğine değinilen Atlas’ta gıdalardaki pestisit kalıntılarının insan sağlığına ciddi zararlar verebildiği de belirtiliyor.

Atlas, dünya çapında yürütülen uzlaşı çabalarına rağmen izin verilen azami pestisit değerlerinin ülkeden ülkeye de büyük farklılıklar gösterdiğini vurguluyor. Sentetik kimyasal pestisitler kullanılmadan uzun yıllar boyunca organik tarım yapılan arazilerdeki bitki çeşitliliğinin, sadece birkaç yıldır organik tarım yapılan arazilere oranla 17 kat daha fazla olduğuna değinilen Atlas’ta, yararlı böceklerin zararlıların doğal düşmanı olduğu belirtiliyor. Atlas’a göre yararlı böceklerin önceliklendirilmesiyle pestisit kullanımı önemli ölçüde azaltılabilir.

Dünyadaki tarım arazilerinin üçte ikisi pestisitlerle kirlenmiş

Pestisit Atlası, tarım zehirlerinin görünmeyen ekosistem üzerindeki etkilerini de ortaya koyuyor.

Toprakta biriken pestisitlerin yenilenemeyen kaynağı da önemli ölçüde kirlettiğine dikkat çekilen Pestisit Atlası’nda dünyadaki tarım arazilerinin yaklaşık üçte ikisinin en az bir pestisit ile kirlenmiş olduğu vurgulanıyor.

Avrupa’da 317 tarım arazisinden alınan toprak testlerinin yüzde 80’inden fazlasında pestisit kalıntısına rastlanmış. Yayımlanmış 400 sistematik araştırmaya göre pestisitler sağlıklı toprakları korumak için hayati önem taşıyan organizmalara zarar veriyor. Pestisit Atlası’nda bu alanda yapılan 2 bin 800’den fazla testin yüzde 70’inde bu sonuca ulaşıldığı belirtiliyor.

Atlas’ta pestisitlerin kullanımlarından yıllar sonra bile toprakta kirliliğe neden olmaya devam ettiği ifade ediliyor.

Faydalı böcekler de yok oluyor

Atlas’ta doğal faydalılar olarak tanımlanan uğurböceği, tırtır sineği veya kulağakaçanlar gibi canlıların doğal zararlı savaşçısı ve etkili bitki koruyucuları olduğuna dikkat çekiliyor.

Bunların hem çevreye zarar vermediği hem de çiftçilere masraftan tasarruf ettirdiği belirtilirken pestisitler nedeniyle yaşam alanlarının büyük bir tehdit altında olduğuna yer veriliyor.

‣ Kendini öldüren sistem: Avrupa’daki meyvelerde pestisit kalıntıları dokuz yılda yüzde 53 arttı

Toprak, nehirler, denizler ve yeraltı su kaynakları kirleniyor

Pestisit Atlası’nda su kaynaklarının pestisitlerle kirlenmesi başlığı yer alıyor.

Atlas’a göre çevre uzmanları nehirlerin, denizlerin, karasularının ve yeraltı sularının pestisitlerle ne kadar kirlendiğini düzenli aralıklarla yapılan testlerle ortaya koyuyor. Zararlı maddeler akarsulara genellikle tarım alanlarından sızma yoluyla, yüzeysel akıntıyla ve sürüklenmeyle ulaşıyor.

Atlas’ta Türkiye’deki akarsu ve göllerde bulunan pestisit kalıntılarını belirlemeye yönelik bilimsel çalışmalarda tarımsal faaliyetin yoğun olduğu bölgelerde sularda ve dip tortularında çeşitli pestisitlerin kalıntılarına rastlandığı belirtiliyor. Türkiye’deki akarsu ve gölleri pestisit kirliliğine karşı koruyacak bir kıyı-kenar şeridi uygulamasının olmadığı da Atlas’ta vurgulanıyor. Sulara pestisitlerin bulaşmasını önlemek için öncelikle pestisit kullanımını azaltmak ve zaman içinde de ortadan kaldırılması gerekliliği üzerinde duruluyor. Bunu sağlamak için de Türkiye genelinde uygulanacak agroekolojik bir tarım programının hayata geçirilmesi gerekliliği ifade ediliyor.

Ekolojik mahşer pestisitle geliyor

Tarım için çok önemli olan yararlı böcekler de pestisitten nasibini alıyor. Pestisit Atlası, yapılan bilimsel çalışmaların yararlı böceklerin yok oluşunu hızlandırdığını gösteriyor. Pestisit Atlası yapılan araştırmalarda bütün böcek popülasyonlarının yüzde 41 oranında azaldığını ve bütün türlerin üçte birinin yok oluşla karşı karşıya kaldığını dikkat çekiyor. Sydney Üniversitesi’nin yaptığı araştırmayı baz alan Atlas, her yıl böceklerin toplam biyolojik kütlesinin yüzde 2,5 oranında azaldığını vurguluyor.

Böcek ölümlerine dair bölgesel örnekleri de veren Pestisit Atlası, Birleşik Krallık’ta kelebek popülasyonun 1976’dan beri yaklaşık yarıya indiğini söylüyor. Alman doğa koruma bölgelerinde, rastgele alınan örneklere göre uçucu böceklerin biyolojik kütlesi 1989 ile 2016 yılları arasında yüzde 76 azaldı. Kuzey Amerika’da doğu kral kelebeğinin sayısı 30 yılda yaklaşık yüzde 80 geriledi. Hollanda’daysa evcikli böceklerin sayısı 2006 ile 2016 yılları arasında yüzde 60 azaldı.

Birçok bölge, özellikle de tropik bölgeler için henüz veri yok. Atlas’ta ‘eldeki bilgiler, azalmanın küresel bir olgu olduğuna işaret ediyor’ ifadesi kullanılıyor. Yararlı böceklere en fazla zarar veren pestisitin ise neonikotinoidler olduğu belirtiliyor.

‣ Zehirsiz Sofralar Platformu uyarıyor: Tarım zehirleri soframızda

Türkiye’de de yasak ama ihraç edilen ürünlerde pestisit çıkıyor

Neonikotinoidlerin Türkiye tarımında da yoğun bir şekilde kullanıldığına işaret eden Pestisit Atlası, neonikotinoid grubu bünyesinde yedi adet pestisit bulunduğunu belirtiyor. Bu yedi pestisitten beşinin Türkiye tarımında uzun yıllar boyunca kullanıldığı ifade ediliyor.

Bu pestisitlerin kullanımına 2018 yılında Türkiye’de de bazı kısıtlamalar getirildi. Bakanlık ile yapılan görüşmeler sonrasında imidakloprid, klotianidin ve tiametoksam isimli pestisitlerin kullanımına büyük sınırlamalar konuldu. Ancak 2019 yılında yapılan bir çalışmada gıda ürünlerinde bu pestisitlerin kalıntılarının tespit edilmesi bu sınırlamaların uygulanmadığını da gösteriyor.

27 Eylül 2021 tarihinde çıkarılan yeni pestisit yönetmeliği ile 2018 yılında alınan yasaklama kararı esnetilerek çeşitli ürünlerde asetamiprid, imidakloprid, tiakloprid, tiametoksam kullanımı serbest bırakıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı 2018 yılında aldığı kararda hormonal sistem bozucu tiakloprid aktif maddesini içeren pestisitlerin kullanımı hakkında daha sonra karar vereceğini, şimdilik kullanıma devam edileceğini belirtmişti.

Avrupa Birliği 15 Ocak 2020 tarihinde aldığı bir kararla tiakloprid kullanımını yasakladı. Yasaklama kararının tiaklopridin yeraltı sularına bulaşma potansiyelinin yüksek olması ve insanlarda üreme sağlığı üzerinde olumsuz etkiler göstermesi nedeniyle alındığı belirtiliyordu. Bu ciddi gerekçelere rağmen tiakloprid Türkiye’de hâlâ yasaklanmadı. Pestisit Atlası’nda, 2021 yılında çıkarılan son pestisit yönetmeliğinde de hormonal sistem bozucu tiaklopridin çeşitli tarımsal ürünlerde kullanılmasına hâlâ izin verildiğini de ifade ediliyor.

‣ Türkiye’den ihraç edilen ürünlerde tarım zehirlerinde rekor artış

Pestisitin beş büyüğünün toplam cirosu 30,9 milyar euro

Dünyada pestisit kullanımına, Sanayi Devrimi sonrasında 1940’larda başlandı. Tarımda kullanılan pestisitlerin üretiminin yıllar içinde artarak devam ettiği belirtilen Atlas’ta pestisit kullanımındaki artışın 1990-2017 yılları arasında yüzde 80’lere ulaştığı aktarılıyor.

Türkiye’de 1990 yılında yaklaşık 30 bin ton civarında kullanılan pestisitler iki kat artış göstererek 2018 yıllında 60 bin tona ulaştı. 2020 yılında ise bu oran 54 bin ton oldu. Dünyada en çok pestisit üreten dört şirket ise Syngenta, Bayer, Corteva ve BSF olarak belirtiliyor. Atlas’ta bu dört şirketin 2020 yılında pestisit üretiminden toplam 30,9 milyar euro ciro yaptığı ifade ediliyor.

Syngenta 9,9 milyar euro ile sıralamada birinci olurken, Bayer 9,8 milyar euro ile ikinci, Corteva 5,7 milyar euro ile üçüncü, BSF ise 5,5 milyar euro ciroyla dördüncü en çok kazanan şirket oluyor.

Kimya sektöründeki bazı satın almalar sonucunda pestisit üretiminde öne çıkan şirketler arasında Syngenta, Bayer, Corteva, BSF ve FM yer alıyor. Pestisit Atlası’na göre bu beş şirketin 2018 yılında Türkiye’deki satış gelirleri 68 milyon dolar olarak gerçekleşti. Beş şirketin elde ettikleri bu gelirin yüzde 16’sı insan sağlığına ve ekosisteme zarar veren son derece tehlikeli pestisitlerin satışından elde ediliyor.

En yoğun pestisit kullanımı Adana, Mersin, Manisa, Aydın, Bursa, İzmir ve Antalya’da

Pestisit Atlası’nda 2020 yılında Türkiye’de kullanılan pestisit miktarının yılda 50 ila 60 bin ton olduğu tahmininde bulunuluyor. Atlas’ta pestisit kullanılan illere yönelik çarpıcı bilgiler yer alıyor.

Pestisit Atlası’nda kullanılan pestisit miktarının yaklaşık yüzde 50’sinin Adana, Mersin, Manisa, Aydın, Bursa, İzmir ve Antalya’da kullanıldığı ifade ediliyor. Bu illerde hektar başına kullanılan pestisit miktarı çok fazla. Antalya’da 2020 yılında hektar başına pestisit kullanımı yaklaşık 14 kg, Manisa’da 9 kg seviyesinde. Pestisit kullanımının yoğun olduğu illerde halk sağlığı, biyoçeşitlilik kaybı, kimyasal kirlilik gibi önemli sorunların görülmesi bekleniyor.

‣ Yasaklanan beş pestisitin kullanım süresi ikinci kez uzatıldı: Stoklar tükeninceye kadar zehir mi yiyeceğiz?

Yasak var; uygulanmıyor

Pestisit Atlası’na göre Türkiye’de kullanılan pestisit etken madde sayısı 2018 yılında 385 adede düştü. 2008-2021 yılları arasında da 213 etken maddenin kullanımına yasak getirildi. Ancak Atlas’ta Türkiye’den ihraç edilen gıda ürünlerinde yasaklanmış pestisit kalıntılarının çıktığına bu nedenle pestisit etken madde sayısının resmi kurumların bildirdiği sayıdan çok daha fazla olduğuna işaret edildi.

Türkiye’de pestisit onayından Tarım ve Orman Bakanlığı sorumlu Pestisit Atlası’ndaki bilgilere göre Avrupa Birliği’nde pestisitlere ruhsat süreci iki aşamada gerçekleşiyor. Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi’nin (EFSA) denetiminde yürütülen bu sürecin ilk aşamasında etken maddeler tüm Avrupa düzeyinde onaydan geçiriliyor. İkinci aşamada ise bu etken maddeleri içeren ürünler tek tek AB üye devletleri tarafından onaylanıyor.

Pestisit üreticileri, çevre ve sağlık bakımından risk değerlendirmesi yapılabilmesi için gereken verileri içeren bilimsel bilgi ve çalışmaları sunuyor. EFSA bunun ardından sunulan dosyaları incelemek üzere farklı üye devletleri raportör olarak görevlendiriyor. Raportör, onay talep edilen ürünlerin insan sağlığı ve çevre açısından risklerine dair bir ‘Taslak Rapor’ hazırlayıp EFSA’nın ve üye devletlerin değerlendirmesine gönderiyor. Bu süreç sonucunda çevre ve insan sağlığı açısından kabul edilemeyecek etkiler bulunmadığı sonucuna varılacak olursa, EFSA tarafından onay veriliyor. Yani örneğin söz konusu etken madde faydalı böceklere zarar verecek olsa dahi EFSA’dan onay alabiliyor. Türkiye’de onay sürecinden Tarım ve Orman Bakanlığı sorumlu.

Bakanlık, Avrupa Birliği’ndeki onay süreçlerini dikkate alsa da ülkede kullanılan pestisitler AB’de kullanılan pestisitlerden farklı. Örneğin çocukların bilişsel yeteneklerine zarar verdiği için 2016’da AB’de yasaklanan klorpirifos etil Türkiye’de ancak 21 Mayıs 2020 tarihinde yasaklandı. Pestisit Atlası, alınan yasak kararının bir pestisitin kullanımını sonlandırmadığına değiniyor. Atlas’ta klorpirifos etilin hâlâ Türkiye’den ihraç edilen gıdalarda kalıntısı en çok çıkan pestisitlerden biri olduğuna dikkat çekiliyor.

İyi örnekler de var: Lüksemburg ve Danimarka

Pestisit Atlası’na göre dünyanın en büyük pestisit pazarlarından biri Avrupa Birliği. Birliğin pestisit kullanımını azaltmaya yönelik yasaklarına rağmen üretim devam ediyor. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasında pestisit kullanımı ülkenin tarım modeline göre değişiklik gösteriyor. Pestisit Atlası’na göre 1 Ocak 2021’den itibaren bir herbisit olan glifosatı içeren her tür ürünün kullanılmasını yasaklayan tek ülke Lüksemburg oldu. Ülke ayrıca üzüm üretiminde, bütün insektisit türlerinin kullanımına da aşamalı olarak son vermek ve bunları kimyasal olmayan alternatiflerle değiştirmek için AB’nin Ortak Tarım Politikası fonundan yararlanıyor.

Pestisit Atlası’na göre pestisit kullanımında en çarpıcı düşüş Danimarka’da gözlemleniyor. Çünkü Danimarka 1972’de pestisit harcı uygulaması getirdi ve 1982’de ise bunu pestisit vergisi ile destekledi. Vergiden elde edilen gelir de tarım sektörüne aktarılıyor.

İnsana, doğaya, yaşama zarar veren zehir: Pestisitler

Henirich Böll Stiftung Derneği Türkiye Temsilciliği Proje Direktörü Yonca Verdioğlu, Pestisit Atlası’nın 26 başlık altında toplanan makalelerden oluştuğunu söyledi. Bu Atlas ile pestisite yönelik farkındalığın oluşturulmasını hedeflediklerini belirten Verdioğlu, şunları söyledi:

“Pestisitlerin nereden geldiği, nasıl kullanıldığı ve yarattığı etkiler hakkında birçok ülkede veriler yok denecek kadar az. Varsa bile bunlara ulaşmak neredeyse mümkün değil. Ne yazık ki Türkiye de bu ülkeler arasında yer alıyor. Resmi rakamlara göre, tarım arazilerinde kullanılan yıllık yaklaşık 60 bin ton pestisitin yol açtığı etkilerin son derece vahim olduğu kuşkusuz. Pestisit kullanımı başta insanlarda ve özellikle çocuklarda sağlık sorunlarına neden olurken, ekolojik çeşitliliği yok ediyor, hızlı bir yok oluşa neden oluyor.

Biz Dernek olarak pestisitin çevreye, doğal hayata insana ne tür zararlar verdiğini ortaya koyarak bu zehirleri nasıl azaltabileceğimize dair tartışmalara anlamlı bir katkı sunmayı amaçlıyoruz. Bu uzun soluklu ve zahmetli çalışma sonucunda ortaya pestisit kullanımının insan sağlığına, doğaya, ekosisteme, biyoçeşitliliğe verdiği zararlar ortaya konuyor ve bu tarım zehirlerinin yerine üretimde kullanılabilecek alternatif çözümlere de yer veriyoruz.”

‘Çocuklarımızın geleceği tehlikede’

Pestisit Atlası’nın Türkiye’ye dair bilgilerini oluşturan ve bilimsel okumaları yapan Gıda Mühendisi Yazar Dr. Bülent Şık, pestisitin sağlığa ve ekosisteme etkilerinin uzun zamandır bilinmesine rağmen pestisit kullanımının bütün dünyada artış gösterdiğine dikkati çekti.

Türkiye’de pestisitin ağırlıklı olarak insan sağlığı çerçevesinde tartışıldığına değinen Şık, pestisit ve kalıntılarından en fazla çocukların etkilendiğini belirtti. Türkiye nüfusunun yüzde 26,5’ini çocukların oluşturduğunu kaydeden Şık, 23 milyon çocuğun pestisit tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ifade etti.

Pestisit Atlası’nda sağlık ve çevre için özellikle yüksek düzeyde akut ve kronik risk oluşturduğu kanıtlanmış zehirlerin ‘Yüksek Riskli Pestisitler” olarak tanımlandığını söyleyen Şık, şunları kaydetti:

“Yüksek Riskli Pestisitler’lerin tanımlanması konusunda kriter var. Ancak hiçbir uluslararası anlaşma veya protokol bunların tamamına yer vermiyor. Tüm dünyada kullanılan bütün pestisitlerden hukuken bağlayıcı uluslararası sözleşmeler kapsamında düzenleme altına alınan pestisitlerin oranı sadece yüzde 4 seviyelerinde.”

‘Pestisit olumsuz etkilerini değerlendiren rutin çalışmalar çok az’

Kullanılan pestisit miktarlarının ve kalıntılarının izlenmesinin insan sağlığı, çevre ve ekoloji için zorunlu olduğunu kaydeden Şık, şöyle konuştu:

“Ancak Türkiye’de ve dünyanın pek çok yerinde izlenmiyor” dedi. Dünyada biyoçeşitliliğin korunması için konulan uluslararası hedeflere ulaşmanın tek yolunun pestisit kullanımını azaltmak olduğunu vurgulayan Şık, “Her yıl bütün dünyada yaklaşık 385 milyon pestisit zehirlenmesi vakası yaşanıyor. Bu zehirlenmeden en fazla mağdur olanlar ise tarım alanında çalışan insanlar. Öte yandan Avrupa’da ekoloji ve sağlık nedeniyle kullanılmasına izin verilmeyen pestisitlerin üretilmesine ve başka ülkelere ihraç edilmesine ise devam ediliyor.

AB’de pestisitlerin kullanım onayı katı kurallara bağlı. Buna rağmen onay verilirken pestisitlerin ekosistemlerin tamamı üzerindeki zararlı etkileri ne yazık ki dikkate alınmıyor.”

Bülent Şık, Türkiye’de de pestisitlerin kullanımının onaya bağlı olduğunu, ancak ekosistem üzerindeki zararlı etkileri bilinmediği gibi insan sağlığına yönelik olumsuz etkilerini değerlendiren çalışmalarının da çoğu ülkede, özellikle de AB ülkelerinde yapılan rutin çalışmalara kıyasla çok az olduğunu ifade etti.

Zehirli pestisitlerin Türkiye’de kullanıldığı alanlar

Glifosat

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) kanser araştırma ajansı tarafından “muhtemel kanserojen” olarak sınıflandırılıyor. Türkiye’de zeytin, üzüm, portakal, mandalina, fındık, elma, kayısı, şeftali, greyfurt, limon, asma yaprağı üretiminde kullanılıyor. Bayer tarafından üretilen Glifosat’ın 2018’deki cirosu 841 milyon dolardır.

Tiametoksam

Arılar başta uçucu böceklere zarar verdiği için AB’de tarım arazilerinde kullanılması yasaklandı. Syngenta şirketi tarafından üretilen zehir, Türkiye’de marul, soya fasulyesi, yağlık zeytin, mısır, karpuz, hıyar, patlıcan, biber, domates, patates, şeftali, armut ve elma başta olmak üzere çeşitli ürünlerde kullanılıyor. Ürünün 2018’deki cirosu 242 milyon dolardır.

Glufosinate

Avrupa Kimyasallar Ajansı’na göre “üremeyi riske atıyor.” Türkiye’de zeytin, üzüm, erik, şeftali, kayısı, armut, kiraz, elma, limon ve turunçgillerde kullanılıyor. BASF tarafından üretilen Glufosinate’in 2018 yılı cirosu 227 milyon dolardır.

Klorantraniliprol

Su organizmaları için çok tehlikeli. Türkiye’de kullanılmasına izin verilen ürünler arasında en başta gelen pestisitlerden biri. Pamuk, şeker pancarı, mısır, yer fıstığı, mercimek, asma yaprağı, baş lahana, karnabahar, kornişon, hıyar, patlıcan, biber, domates, patates, ceviz, Antep fıstığı, fındık ve üzüm başta olmak üzere yaygın olarak tüketilen tüm meyve çeşitlerinde kullanılıyor. FMC tarafından üretilen Klorantraniliprol 2018 yılında 255 milyon dolarlık ciro elde etti.

Siprokonazol

AB’ye göre “üremeyi riske atıyor.” Türkiye’de şeker pancarı, buğday, mısır, pirinç, asma yaprağı ve üzümde kullanılıyor. Corteva tarafından üretilen Siprokonazol 2018 yılında dünyada 144 milyon dolar ciro elde etti.

Bodrum’a su veren ikinci baraj da kurudu

Dünyanın en önemli turizm merkezlerinden biri olan Muğla‘nın Bodrum ilçesindeki barajlarda su tükendi.

Geçtiğimiz hafta kenti besleyen barajlardan biri olan Mumcular Barajı’nda su seviyesinin dip seviyeye inmesi nedeniyle su akışı durdu ve baraj kapatıldı. Kenti besleyen bir diğer baraj olan Geyik Barajı’nda da  geçen hafta su seviyesi yüzde 13’lerden dip seviyeye düştü. Bununla birlikte barajın perşembe günü kapatılacağı belirtildi.

Muski: Gerekli düzenlemeler yapılacak

Muğla Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından konuyla ilgili yapılan açıklama şöyle:

“Yaşanan kuraklık nedeniyle yeterli miktarda su kalmayan Mumcular Barajı 05.10.2023 tarihinde Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından kapatılmış, barajdan Bodrum’a su iletimi kesilmiştir. Yine aynı nedenlerden dolayı Bodrum’un en büyük içme suyu kaynağı olan Geyik Barajı’nda da su miktarı, iletimi mümkün kılacak seviyenin altına düşmüştür. Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından barajın perşembe (12.10.2023) günü kapatılacağı ve su iletiminin kesileceği tarafımıza iletilmiştir.

Hemşehrilerimizin olumsuz etkilenmemesi amacıyla alınan tedbirler ve yapılan hazırlıklar doğrultusunda gerekli düzenlemeleri yaparak kamuoyunu bilgilendirmeye devam edileceğiz. Kamuoyuna saygıyla sunulur.”

MUSKİ Genel Müdür Yardımcısı Ali Tekkaya, Mumcular Barajı’nın kapatılmasından sonra, iklim değişikliğini en acı şekilde yaşadıklarını söylemişti.

Sıkıntının sadece Bodrum’da değil Türkiye genelinde yaşandığına dikkati çeken Tekkaya, “Bodrum genelinde 36 kuyumuz su kesmiş durumda. Şu anda yaklaşık 150 bin kişinin su kaynağını ne yazık ki kaybetmiş durumdayız” demiş; alternatif kaynaklar için yoğun çalışma yürüttüklerini anlatmıştı:

Bodrum’da kuraklık: İçme suyu kaynağı Mumcular Barajı kurudu

Bodrum’da yeni konutlar için yağmur hasadı şartı konuldu

“Türkiye genelinde toplam 54 milyar metreküp su tüketiliyor. Bu suyun sadece 7 milyar metreküplük kısmı içme suyunda kullanılıyor. Geri kalan 40 milyar metreküpü tarımsal sulama, 7 milyarı ise endüstride kullanılıyor. 54 milyar metreküp suyun etkin ve verimli şekilde kullanılması adına herkesin hayatındaki bazı şeyleri değiştirmesi gerekiyor.”

Ege Bölgesi’nde sıcaklığın 10 yılda en az 2 derece artacağı öngörülüyor

“Türkiye’nin Ege Bölgesinde Kuraklık Değerlendirmesi” araştırmasına göre, geçen 18 yıl içinde yaklaşık yılda ortalama 0,20-0,35C derece artış gösterdiği Ege Bölgesi’nde önümüzdeki 10 yılın en az 2C santigrat derece daha sıcak olacak.

Araştırma, Bursa Teknik Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Babak Vaheddoost ile İzmir Yaşar Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mir Jafar Sadegh Safari yürütücülüğünde gerçekleştirildi.

AA‘ya konuşan Vaheddoost, çalışma kapsamında Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz havzalarındaki meteorolojik ve hidrolojik kuraklığın yanı sıra sıcaklıktaki eğilimi gözlemlediklerini söyledi.

Fotoğraf: Ahmet Bayram/AA.
Fotoğraf: Halil Fidan /AA.

Ege Bölgesi’nde 1973 ile 2020 yılları arasında meydana gelen sıcaklık değişimlerinin kuraklığa etkisini incelediklerini belirten Vaheddoost, söz konusu yıllar arasında meydana gelen sıcaklık değişimlerinin bölgesel ısınmanın bir işareti olarak kabul edilebileceğini anlattı: “Sıcaklık yaklaşık yılda ortalama 0,20-0,35 santigrat derece artış göstermiş. Bu nedenle, önümüzdeki 10 yılın en az 2 santigrat derece daha sıcak olacağını öngörüyoruz. Sonuçlar ayrıca kuraklığın şiddetinin deniz kıyısından karaya doğru arttığını gösteriyor yani kıyı bölgesi kuraklıktan daha az etkilenmiş.”

Sıcaklık değerleriyle ilgili İzmir’den örnek veren Vaheddoost, bu kentte ortalama sıcaklığın 18 derece olduğunu, 10 yıl içinde ise bunun 20 dereceye yükseleceğini öngördüklerini aktardı.

‘Orman yangınlarında artış yaşanabilir’

Sıcaklığın artmasıyla gelecekte daha şiddetli ve daha uzun süren kuraklık dönemlerinden geçilmesinin beklendiğini vurgulayan Babak Vaheddoost, meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik kuraklığın yanı sıra orman yangınlarında artış ve bölgenin ikliminde ciddi değişiklikler yaşanabileceğini ifade etti:

“Daha sıcak bir hava ne anlama geliyor? Bitkilerin daha çok sulanmaya ihtiyacı olacağı anlamına geliyor. Bir taraftan ormanlık alanı düşününce ormandaki zemin daha kurak olacak, dolayısıyla yangına daha meyilli olacak, yani yangınlar daha sık gerçekleşecek. Akarsular azalacak, akarsulardaki su miktarı azalınca barajlardaki su azalacak dolayısıyla enerji üretiminde ve içme suyunda sıkıntı yaşayabiliriz. Kuraklığın etkisi ani bir şekilde hissedilmeyecek ancak uzun vadede kesin olarak daha az suya sahip olunacaktır.”

Fotoğraf:  Ahmet Bayram/AA.

‘Su yönetiminde daha yenilikçi, modern ve ileri görüşlü adımlar atılmalı’

Yeryüzünün yüzde 70’inden fazlasını suyun kapladığını, en kötü durumda deniz suyunun arıtılarak kullanılabilir su elde edilebileceğini fakat bunun doğanın dengesini etkileyecek bir yöntem olduğunu dile getiren Vaheddoost, su yönetimi konusunda daha yenilikçi, modern ve ileri görüşlü adımlar atılması gerektiğinin altını çizdi.

İklim değişikliğinin su kaynaklarını olumsuz etkilemesinin en önemli nedeninin insan faaliyetleri olduğu görüşünü paylaşan Vaheddoost, kuraklık probleminin su kıtlığına dönüşmemesi için karar vericiler tarafından konunun ele alınması gerektiğini; su kaynaklarının tasarruflu kullanımı açısından suyun şebekeye iletilirken Türkiye’de ortalama yüzde 30 oranında bulunan kayıp ve kaçakların önlenmesinin de etkili olabileceğini kaydetti.

 

Yeşil istihdam: 2027’ye kadar yaklaşık 600 bin rüzgar teknisyenine ihtiyaç var

Küresel Rüzgar Örgütü (GWO) ve Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi (GWEC), 2027 yılına kadar gereken rüzgar teknisyenlerinin sayısını tahmin eden en son ortak raporu yayımladı.

Rapora göre, gelecek beş yıl içinde beklenen küresel rüzgar filosunu inşa etmek, kurmak, işletmek ve bakımını yapmak için yaklaşık 600 bin teknisyene ihtiyaç duyulacağı tahmin ediliyor ve bu rollerin 240 binden fazlası sektöre yeni katılanlardan oluşuyor.

Bu yılki rapor, yerel ve ulusal hükümetlerin iş, eğitim ve yeniden beceri kazandırma fırsatlarını teşvik etmek ve enerji geçişi için vasıflı bir işgücü oluşturmak üzere yenilenebilir enerji genişlemesinden yararlanma fırsatlarını vurguluyor.

‣ IEA raporu: Yenilenebilir enerji sektöründeki istihdam, toplam enerji istihdamının yarısını geçti
‣ Dünyada yenilenebilir enerjide istihdam 12 milyona ulaştı

‘Petrol ve gaz sektörü çalışanları da rüzgar işgücüne katılacak’

Araştırmacılar raporda, 2027 yılına kadar inşaat, kurulum, işletme ve bakım için 574 binden fazla teknisyene ihtiyaç duyulacağını, ancak bu büyümeye ayak uydurmak için bunların neredeyse yüzde 43’ünün sektöre yeni katılacağını, eğitim ve işe alım hattından katılacağını veya açık deniz petrol ve gaz gibi diğer sektörlerden transfer olacağını ortaya koyuyor.

Yıllık rüzgar enerjisi kurulumlarının 2022’de 78 GW‘tan 2027’de 155 GW‘a çıkarak ikiye katlanması ve dünya çapındaki toplam rüzgar kapasitesinin sadece beş yıl içinde 1,500 GW‘ın üzerine çıkması bekleniyor.Teknoloji inovasyonu ve hızla büyüyen açık deniz rüzgâr piyasasına odaklanan rapor, beş yıl boyunca inşaat, kurulum, işletme ve bakım için gerekli rüzgâr teknisyenlerinin sayısında yüzde 17’lik bir artış öngörüyor.

Bu büyüme, rüzgar enerjisinin genişlemesini desteklemek için fazladan 84 bin 600 teknisyene ihtiyaç duyulacağı anlamına geliyor. Bununla birlikte, tipik bir yüzde 6 yıpranma oranıyla, rüzgar endüstrisinin 2023 ile 2027 yılları arasında doğal olarak rüzgar endüstrisinden çıkması beklenen teknisyenlerin yerinin doldurulması için ek 159 bin 200 kişinin işe alınacağına işaret ediyor.

Önümüzdeki beş yıl içinde ilave 243 bin 800 yeni teknisyenin işe alınması ihtiyacı, tam zamanlı eğitimden ve konvansiyonel sektör de dahil olmak üzere diğer sektörlerden geçiş yapacak yeni yetenekler için bir dizi fırsat olduğunu gösteriyor. Bu da rüzgar sektörünün fosil yakıtlardan adil ve eşitlikçi bir enerji geçişini desteklemedeki rolünü vurguluyor.

Rapor, beklenen tedarik zinciri boşluklarını karşılamak için güvenlik ve teknik eğitim kapasitesinde daha hızlı bir büyümeye acil ihtiyaç olduğunu vurguluyor.

‣ Yeşil dönüşüm, 2030 yılına kadar Türkiye’de 300 bin yeni istihdam yaratabilir
‣ Yenilenebilir enerjinin yarattığı istihdam 11,5 milyona ulaştı

‘Rüzgar teknisyeni sayısı yılda yaklaşık 49 bin artacak’

2027’nin sonunda, dünya çapındaki rüzgar filosu kabaca 1,581 GW olacak ve COVID-19 salgınından önceki seviyenin iki katından fazla olacak. Sonuç olarak, sektörde eğitim alması gereken rüzgâr teknisyenlerinin sayısı 2022’de 489 bin 600’den 2027’de 574 bin 200’e çıkarak yüzde 17 artacak. Yeni rüzgâr teknisyenlerinin sayısının 2023’ten 2027’ye kadar yılda ortalama 48 bin 800 artması bekleniyor.

2022 yılı sonunda, 145 bin 000 teknisyen (veya tahmini işgücünün yüzde 30’u) GWO’nun Temel Güvenlik Eğitimi standardından en az bir geçerli sertifikaya sahipti. Bu da 2023’ten 2027’ye kadar 429 bin 200 teknisyenin daha rüzgâr endüstrisi eğitimine ihtiyaç duyacağı anlamına geliyor. Bu teknisyenlerin yüzde 80’inden fazlasının Avustralya, Brezilya, Çin, Kolombiya, Mısır, Hindistan, Japonya, Kenya, Güney Kore ve ABD olmak üzere 10 ülkede gerekli olacağı öngörülüyor.

Toplam rüzgar teknisyeni işgücü, 2022’ye kıyasla 2027’de yüzde 12 artarak karaya kıyasla, 2022’ye kıyasla 2027’de yüzde 79 artış göstererek en hızlı açık denizde büyüyecek. 2027 yılına kadar teknisyenlerin yüzde 87’si karada, çoğunlukla ve artan bir ivmeyle operasyon ve yönetim segmentinde çalışacak.

Bu yılki rapor için kullanılan model, rüzgar santrallerinin inşaat, kurulum, işletme ve bakım bölümlerine odaklanıyor. Araştırma ve geliştirme, tedarik, imalat, nakliye ve lojistik, hizmet dışı bırakma ve yeniden güçlendirme gibi proje yaşam döngüsünün diğer segmentlerindeki işgücü ihtiyaçlarına ilişkin hesaplamalar raporda incelenmiyor.

‣ IRENA: Yenilenebilir enerji mevcut istihdamı dört katına çıkaracak
‣ Avrupa’dan Kuzey Denizi’ndeki rüzgar çiftlikleri için ‘muazzam’ taahhüt

Uzmanlar ne diyor?

Global Wind Organisation Yönetim Kurulu Başkanı (CEO) Jakob Lau Holst:

“İşgücünün geliştirilmesi politika yapıcılar, sektör dernekleri ve işverenler için en önemli konuların başında geliyor. GWO/GWEC Küresel Rüzgâr İşgücü Görünümü, sadece dünya rüzgâr filosunun tahmini kurulumu ve bakımı için kaç kişiye ihtiyaç duyulacağını göstermekle kalmıyor, aynı zamanda bunların ne kadarının sektöre yeni gelenler olacağını da vurguluyor. Bu durum, işverenlerin ihtiyaçlarını karşılayan ve insanların diğer sektörlerden ve eğitim sistemlerinden getirdikleri mevcut yetenekleri tamamlayan giriş seviyesi becerilere yeniden odaklanılması gerektiğinin altını çiziyor.”

Küresel Rüzgar Enerjisi Konseyi CEO’su Ben Backwell:

“Güçlü bir işgücü ve sağlıklı bir tedarik zinciri, bu on yıl içinde rüzgar kapasitesinin muazzam büyümesi için çok önemli olacaktır. Büyüyen işgücüne, sağlık ve güvenliği sektörün büyümesinin merkezine koyan bir yaklaşımla, doğru şekilde eğitilmeleri için gerekli araçların sağlanması hayati önem taşıyor. GWEC, Küresel Rüzgar Örgütü ile birlikte Küresel Rüzgar İşgücü Görünümü 2023-2027’yi sunmaktan mutluluk duyuyor. Rapor, güvenli ve sağlıklı bir çalışma ortamının nasıl korunacağını ve dünya çapında 1,5°C hedefi ile uyumlu rüzgar enerjisi projelerinin taleplerini karşılamak için eğitim kapasitesinin nasıl artırılacağını ortaya koyuyor. Rüzgar ve yenilenebilir enerji için vasıflı ve sürdürülebilir bir işgücü olmadan, enerji dönüşümü zamanında gerçekleşmeyecektir.”

Genel Görünüm, Avustralya, Brezilya, Çin, Kolombiya, Mısır, Hindistan, Japonya, Kenya, Güney Kore ve ABD olmak üzere özellikle 10 ülkedeki kara ve açık deniz rüzgar büyümesini ve işgücü ihtiyaçlarını vurguluyor. Rüzgar enerjisinin iklim ve enerji hedeflerini desteklemeye devam edebilmesi ve dünya çapında modern ve sürdürülebilir ekonomilere katkıda bulunabilmesi için, bu ülkelerin yüksek rüzgâr enerjisi hedeflerinin güçlü bir sağlık ve güvenlik kültürü ve eğitimli bir işgücü ile desteklenmesi gerekiyor.

Ankara Film Festivali’ndeki ulusal kısa ve belgesel film finalistleri belli oldu

Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından 2-10 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 34. Ankara Film Festivali Ulusal Kısa ve Belgesel Film Yarışması’nda yarışacak finalistler belirlendi.

Ulusal Kısa Film Yarışması’nda Ankara Film Festivali Onursal Başkanı Prof. Dr. Oğuz Onaran, Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Emine Uçar İlbuğa, yönetmen ve İstanbul Esenyurt Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Özgür Arık’ın ön jüriliğinde başvuran 204 film arasından yapılan değerlendirme sonucu beş canlandırma, altı deneysel ve sekiz klasik kurmaca olmak üzere 19 film sinemaseverlerle buluşacak.

Festivalde bu kategoride şu filmler yarışacak:

  • Zahid Çetinkaya’nın Ayna,
  • Sevim Yaman’ın Ben Sen O Biz Siz Onlar,
  • Ekrem Ayhan Çakay’ın Ben Süpermarket Değilim,
  • Hüseyin Urçuk’un Çamaşır İpi,
  • Berkan Aktepe’nin Çember,
  • Melike Şevval Akın’ın Dev’r’inim,
  • Dominika Muniak ve Sinan Demirtaş’ın Denge,
  • Hüseyin Urçuk’un Dikiş Makinesi,
  • Murat Arda Gürsoy’un Güneş, Ay ve Kadın,
  • Muaz Güneş’in Hayırlı Olsun Ziyareti,
  • Vehbi Bozdağ’ın Kurbağalar,
  • Aziz Alaca’nın Kruvasan,
  • Selçuk Ören’in Labirent,
  • Rümeysa Bora’nın Magus Baba’nın Mavi Maymunu,
  • Melih Aslan’ın Paket,
  • Burcu Görgün’ün Ruj,
  • Burak Oğuz Saguner’in Salça,
  • Zülfü Gül’ün Son Ağaç
  • Berk Ali Çekmez’in Vuruyor Gol Oluyor filmleri

Ulusal Belgesel Yarışması Ulusal Belgesel Yarışması’nda yönetmen ve Dünya Kitle İletişimi ve Araştırma Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Hacer Yıldız, yönetmen ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim görevlisi Enver Özüstün, yönetmen ve İstanbul Kültür Üniversitesi, İletişim ve Tasarımı Bölümü öğretim görevlisi Sezer Ağgez’den oluşan ön jüri tarafından 105 film arasından yapılan değerlendirme sonucu 8 belgesel sinemaseverlerle buluşacak.  Festivalde bu kategoride şu filmler yarışacak:

  • Önder Esmer’in Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar,
  • Eylem Kaftan’ın Bir Gün 365 Saat,
  • Ezgi Koman’ın Dal Değdi Gözüme,
  • Ahmet Karanfil’in Dinamo Mesken,
  • Evrim İnci’nin Duvar,
  • Vahit Sarıtaş’ın Flanöz,
  • Fırat Özeler’in Kavur
  • Kerem Soyyılmaz’ın Rodakis’i Ararken filmleri…

Balıkesir’de mahkeme belediyenin imar planına yürütmeyi durdurma kararı verdi

Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlatılan 1065 dönüm imar planı için, Edremit Çevre Derneği tarafından 22 Şubat 2023’de Balıkesir 2. İdare Mahkemesi‘nde açılan davada yürütmeyi durdurma kararı verildi. Dernek tarafından karara ilişkin yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Ülkemizin yaşadığı bunca deprem acısından sonra, 1. derece deprem bölgesi ve depremde sıvılaşma tehlikesi olan Dalyan‘daki böyle arazilerin, yeniden imar planı yapmak suretiyle satılmasının önünü açmak ve konutla doldurmak isteyenlere hukukun ‘dur’ demesi bizleri mutlu etti. Bu planla ilgili ‘iptal’ kararını da, en kısa zamanda sizlere vermeyi umuyoruz.”

Dernek, Edremit’e bağlı Çıkrıkçı ve Zeytinli mahallelerindeki ada ve parsellere ilişkin hazırlanan 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazim İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı’yla 4822 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Kesin Korunacak Hassas Alan ilan edilmiş olan bölümün çakıştığını belirtmişti.

Alanda konutlara dahi dokunulmadan her iki kamusal alanın birleştirilmesi ve doğanın tümüyle korunası mümkünken bunun gündeme bile alınmamasına tepki gösteren çevre aktivistleri, alanın inşaat faaliyetlerine konu edilmesine yönelik işlemin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptalini istemişti.

Bakanlık ise davanın süresinde açılmadığını belirterek işlemin hukuka uygun olduğunu iddia ederek davanın reddini talep etmişti.

Mahkeme dernek yönetimince açılan davada doğadan taraf olarak söz konusu işlemin yürütmesinin durdurulması yönünde karar verdi.

 

Özgürlük Yürüyüşü’nün 11’inci gününde adımlar kız çocuklarının özgürlüğü için

Türkiye İşçi Partisi (TİP), tutuklu Hatay Milletvekili Can Atalay‘ın da aralarında bulunduğu Gezi Davası tutuklularının cezalarının onanmasına karşı Hatay’dan Ankara‘ya başlattığı “Özgürlük Yürüyüşü”nün 11’inci gününde TİP Genel Başkanı Erkan Baş, 11 Ekim’de Dünya Kız Çocukları Günü kapsamında yürüyüşlerini kız çocuklarının özgürce yaşama hakkı için yaptıklarını dile getirdi. Baş, şunları ifade etti:

“Bugün 11 Ekim #DünyaKızÇocuklarıGünü. Ülkemizde son zamanlarda sık sık tarikat yurtlarındaki kanımızı donduran şiddet ve istismar olaylarıyla gündeme gelen kız çocukları eşit, laik, bilimsel eğitim hakkına erişemiyor; çocuk evliliği denen garabet ise ne yazık ki halen gerçek bir sorun.

Tüm bunları emekçilerin sorunlarından, kan emici Saray düzeninden ayrı düşünmemiz mümkün olamaz.

Yürüyüşümüzü kız çocuklarının özgürce yaşama, öğrenim görme hakkına ayırmak; bu konuyu her zaman gündemde tutmak, Türkiye’deki özgürlük mücadelesine bir borcumuzdur.”

Özgürlük Yürüyüşü’nün 11. günü Mersin’in Tarsus ilçesindeki Eskişehir köyünden başlayarak Korlu Beyi, Taşobası, Damlama ve
Çamalan’a doğru devam edecek.

Bugün Erkan Baş’a CHP Milletvekili Orhan Sarıbal ve CHP Eski İstanbul Milletvekili Ali Şeker eşlik ediyor.