Rusya‘nın en önemli muhalif figürlerinden biri olan Aleksey Navalni, Kuzey Kutup Dairesi‘nin yaklaşık 65 kilometre kuzeyinde bulunan ve özel şartlar altında tutulduğu cezaevinde hayatını kaybetti. Rusya Federal Cezaevi Servisi‘nin yaptığı açıklamaya göre, Navalni yürüyüş yaptıktan sonra kendini kötü hissetti ve kısa süre içinde bilincini kaybetti. Olay yerine çağrılan sağlık ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen Navalni kurtarılamadı.
Navalni, Rusya’nın en ses getiren muhalif lideriydi. 2011-2012 yıllarında ülkedeki seçim hileleri ve yolsuzluklara karşı düzenlenen büyük çaplı protestolarda önemli bir rol oynamış, Putin rejimine yakın isimlerin yolsuzluklarını ifşa eden videolar hazırlamıştı. 2013 Moskova Belediye Başkanlığı seçimlerinde yüzde 27 oy alarak, adil olmayan seçim koşullarına rağmen, Kremlin için bir tehdit oluşturmuştu.
2020 yılında, Rusya dışında tedavi gördüğü sırada Noviçok sinir gazıyla zehirlendiği iddia edilen Navalni, tedavisinin ardından Rusya’ya döndüğünde hemen tutuklandı ve bir dizi suçlama ile karşılaştı. Bu suçlamalar sonucunda 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve “özel şartlar” altında tutulduğu cezaevine gönderildi. Navalni ve destekçileri, kararın siyasi olduğunu ve Navalni’nin ömrünün geri kalanında serbest bırakılmayacağını savundu.
Uluslararası tepkiler Aleksey Navalni’nin ölümü üzerine yoğunlaşıyor
Al Jazeera’nın aktardığına göreFransa Dışişleri Bakanı Stephane Sejourne, Navalni’nin Putin rejiminin baskısına direnirken hayatını kaybettiğini belirtti ve Navalni’nin ölümünün, Putin’in rejiminin gerçek yüzünü bir kez daha gösterdiğini ifade etti.
Letonya Cumhurbaşkanı Edgars Rinkevics ise Navalni’nin “Kremlin tarafından acımasızca öldürüldüğünü” söyledi ve bu durumun Rusya’nın mevcut rejiminin gerçek doğasını ortaya koyduğunu belirtti.
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz da Navalni’nin hapishanede ölümünü kınadı. Scholz, Berlin’de bir saldırıya maruz kalıp zehirlendikten ve iyileştikten sonra Rusya’ya dönme kararında gösterdiği “büyük cesareti” nedeniyle Navalni ile yaptığı görüşmeleri hatırlattı. Scholz, “Şimdi bu cesareti hayatıyla ödedi” dedi.
2021’de tutuklanan Navalni için dünyanın çeşitli yerlerinde protesto gösterileri düzenlenmişti. Fotoğraf: DepositPhotos
Aleksey Navalni neden tutuklanmıştı?
Aleksey Navalni’nin tutuklanıp cezaevine konulmasının ardında çeşitli sebepler bulunduğu belirtiliyor. 2021 yılında, Almanya‘da sinir gazı zehirlenmesinden iyileştikten sonra Rusya’ya dönüşünde Navalni, 2014 yılındaki bir para aklama davasına ilişkin şartlı tahliye koşullarını ihlal ettiği gerekçesiyle havalimanında tutuklandı. Bu olay, Navalni’nin 3,5 yıl süreyle hapis cezasına çarptırılmasına yol açtı, ancak ev hapsinde geçirdiği süre göz önünde bulundurulduğunda cezası 2 yıl 8 aya indirildi.
Navalni, 2018 yılında Rusya başkanlığına aday olmayı denemiş ancak bir yolsuzluk suçlaması nedeniyle adaylıktan men edilmişti. Bu süreçte, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve yakın çevresinin yolsuzluklarını ifşa eden çalışmalar yaparak dikkat çekti. Navalni’nin tutuklanmasının ardından kendisi ve destekçileri, bu durumun Putin yönetimini eleştiren sesleri susturma girişimi olduğunu ifade etti.
2023 yılında ise Navalni, “aşırılık yanlısı faaliyetleri teşvik etmek ve finanse etmek” ve “aşırılık yanlısı bir organizasyon oluşturmak” dahil olmak üzere altı ayrı suçlamayla yargılandı ve bu suçlamalar sonucunda 19 yıl daha hapis cezasına çarptırıldı. Bu, Navalni’ye verilen en uzun hapis cezası oldu ve onun siyasi bir figür olarak Putin yönetimine en büyük tehditlerden biri olarak görüldüğünü gösterdi.
DEVAPartisi Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı EvrimRızvanoğlu, Erzincan, İliç’te bulunan ve bir faciaya neden olan Çöpler Altın Madeni hakkında soru önergesi verdi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki tarafından yanıtlanması istemiyle verilen soru önergesinde mevcut durumda ne tür önlemler alındığı, nasıl çalışmalar yürütüldüğü ve madenin çalışma ruhsatının askıya alınıp alınmayacağı soruldu.
Ayrıca 2022’de yine aynı altın madeni tesisinde meydana gelen siyanür sızıntısına da işaret edildi:
“2022 yılında yaşanan olay sonrasında Bakanlığınız tarafından, şirkete sembolik olarak 16,4 milyon TL ceza verilmiş ve daha sonra şirketin ‘gerekli iyileştirmeyi yaptığı’ inancıyla işletmenin yeniden faaliyete geçmesine izin verilmiştir. Bahse konu maden işletmesinde, uzmanların, akademisyenlerin ve meslek örgütlerinin uyarılarına rağmen, Bakanlığınızın onayıyla ilki 2014’te ve ikincisi 2021 yılında olmak üzere yeni Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporlarıyla kapasite artışı yapılmıştır. 2021 tarihli ÇED olumlu kararı verilen raporda ise, çalışma alanında toprak kayması riskinin olmadığı belirtilmektedir. Bu rapora karşın 2021’den beri Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na açılan ÇED iptal davası sürmektedir.”
Mevcut durumda milyonlarca zehirli atığın madene sadece 350 metre uzaklıkta bulunan Fırat Nehri’ne sızarak binlerce yıldır Mezopotamya bölgesini sulayan nehir için ciddi bir kirlenme tehlikesi oluşturduğunun da altı çizildi.
Önergede şu sorulara yer verildi:
Bakanlık olarak, olayın çevresel etkilerini değerlendirmek üzere hangi çalışmalar yapılmaktadır? Bu tür felaketler için acil durum planlarınız bulunmakta mıdır? Eğer varsa bu olay özelinde uygulanmış mıdır?
Bakanlığınız tarafından maden sahasına yapılan denetimlerde, heyelan ve toprak kayması ihtimallerine karşı gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığı rutin olarak kontrol edilmekte midir? Söz konusu maden sahasına en son hangi tarihte denetim yapılmış ve hangi bulgular elde edilmiştir?
Anılan madenin liç yığınına dair şev’in eğimi, yapısı, sahaya yerleşimi ve kayma riskine dair mühendisliğin gerektirdiği değerlendirmeler Bakanlık izinlerinin dayanağı olan evrak arasında mevcut mudur? Uygulama bakanlığa sunulan projeye uygun yapılmış mıdır?
Geniş alana yayıldığı belirtilen siyanürlü liç yığınına ilişkin nasıl bir süreç yönetilmesi planlanmaktadır?
Yaşanan olay sonrası gerçekleşen yayılmalar ve sızıntılar sonucu yaşam alanlarının etkilenmemesi için hangi önlemler alınmıştır? Söz konusu tesislere en yakın yerleşim alanı ne kadar uzaklıktadır? Yaşanan bu felaketin insan ve doğa üzerine yaratacağı zararlı etkilerin, diğer illere de sirayet etmesi ihtimali değerlendirilmekte midir?
İklim değişikliği nedeniyle ani ve mevsim normallerinin üzerinde yağışların sıklıkla görüldüğü bir dönemi yaşadığımız göz önünde bulunduracak olursa, özellikle siyanürlü proses suyunun toplandığı lagün/havuzun aşırı yağış senaryosu yeniden çalışılacak mıdır? Alınması gerekecek tedbirleri ve uygulamaları kamuoyu ile paylaşmayı düşünüyor musunuz?
Söz konusu kazanın yeraltı sularına etkilerine ilişkin bir takip yapılmış mıdır? Tesise yakın köy ve mahallelerin içme ve kullanma sularında facia nedeniyle oluşma ihtimali bulunan kirliliğin tespite yönelik numuneler alınmış mıdır?
Tesisin Fırat Nehri‘ne kuş uçuşu 350 metre mesafede olduğu göz önünde bulundurulduğunda ilerleyen günlerde sızıntı olmaması için ne tür önlemler almayı düşünüyorsunuz?
Siyanürün buharlaşma veya rüzgarın etkisiyle insan sağlığı üzerinde potansiyel zararları göz önüne alındığında, tesisin yakınındaki bölgelerde hava kalitesini izlemeye yönelik bir çalışma bulunmakta mıdır? Ayrıca, bölgede ikamet eden vatandaşlara yönelik gerekli uyarılar yapılmış mıdır?
Uzmanların uyarılarına rağmen madene ruhsat veren, kapasite artış izni veren ve maden tesisini kazalardan sonra geri açanlar hakkında bir soruşturma başlatılmış mıdır?
Uluslararası standartta güvenli bir işletme için gereken tedbirler alınana kadar madenin çalışma ruhsatını askıya alacak mısınız?
Kapasite artışlarına ilişkin ÇED raporunu hazırlayan firmaya yönelik bir soruşturma başlatılmış mıdır?
Bakanlığınız tarafından onaylanan 2021 tarihli ÇED raporunda, toprak kayması ihtimali bulunmadığı belirtilmiştir. Ancak, raporun tam aksine toprak kayması meydana gelmiştir. Bu elim hadise nedeniyle, Bakanlık olarak ÇED yönetmeliğini gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz?
İstanbul Barosu‘nun ardından TMMOB da Erzincan İliç’te Kanada-ABD menşeili çok uluslu SSR Mining ve Türk Ortağı Çalık Holding işbirliği Anagold Madencilik tarafından işletilen Çöpler Kompleks Maden İşletmesi liç sahasında meydana gelen felakete ilişkin, suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı.
TMMOB Tekirdağ İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Cemal Polat, uyarılara rağmen faaliyet gösteren tesisin derhal kapatılması gerektiğini söyledi.
Faaliyete girdiği 2008 yılından itibaren birbiri ardına ortaya çıkan çevresel felaketlerle sıklıkla gündeme gelen madende, Anagold tarafından gerçekleştirilen “sömürge madenciliği” ile yalnızca doğanın ve kaynakların değil, yaşamların da katledildiğini söyleyen Polat, aynı altın madeni işletmesinde, 21 Haziran 2022 tarihinde siyanür içerikli solüsyon taşıyan boru hattında oluşan yırtılma nedeniyle yaklaşık 20 m3 siyanürlü solüsyonun çevreye yayıldığı Erzincan Valiliği tarafından üç gün sonra yapılan basın açıklaması ile kamuoyuna duyurulduğunu hatırlattı:
“Yetkililerin sızıntı haberi ilk duyulduğunda olayı reddetmesi ve ardından geç de olsa göstermelik cezaların verilmesi ülkedeki denetim ve hukuk sisteminin ne denli tükenmiş olduğunu gözler önüne sermiştir. Yurttaşlarımızın çığlığı olmasaydı, yaşanan facianın üzeri örtülecek ve hiçbir şey olmamış gibi yeni faciaların zemini hazırlanmaya devam edilecekti”
Tek kazanan maden şirketleri
Polat, mevzuatın arkasından dolanılarak parça parça hazırlanan projelerle devasa nitelik kazanan işletmenin yarattığı tahribat ve oluşturduğu tehlikenin TMMOB tarafından daha önce de pek çok kez gündeme getirildiğini de belirtti: ” “Davalarda sunulan teknik raporlarla da ortaya konmuştur. Her dilekçemizde, her açıklamamızda liç sahasında yaşanabilecek kayma defaatle vurgulanmış olmasına karşın; ne Bakanlık ne yerel idare ne de Mahkemelerce uyarılarımız dikkate alınmamış, göz ardı edilmiş, bugün yaşanan felakete yol açılmıştır.”
TMMOB, yaşanan çevre felaketi nedeniyle başta Anagold Madencilik San. ve Tic. A.Ş. yetkilileri olmak üzere, sorumluluğu bulunan tüm yetkililer hakkında suç duyurusunda bulundu ve başta İliç olmak üzere ‘tüm sömürge madenlerinin’ kapatılmasını talep etti.
Kimyasal işlem üzerine kurulu madenciliğin, doğayı ve insan yaşamını hiçe saydığını; yeraltındaki zenginliği en kısa sürede ülke dışına çıkarılması ve geriye ise verimsizleştirilmiş, zehirlenmiş bir toprağın bırakılmasına dayalı anlayışın, yaşamı da sürdürülemez hale getirdiğini dile getiren Polat, “Ülkenin geleceği açısından büyük felakete dönüşen bu tür madencilik faaliyetleri, üretim faaliyeti değil bir sömürü faaliyeti. Madenler gibi doğa ve halk da sömürülüyor. Siyanürlü altın işletmeciliğinde hiçbir kamu yararı bulunmadığı gibi madencilik anlayışının tek kazananı da maden şirketleridir” dedi.
‘Derhal kapatılmalı’
Orman alanlarının, ekolojik ve biyolojik değerlerin, flora ve fauna bileşenlerinin, tarım ve mera alanlarının, su kaynakları ve havzalarının, kültürel ve tarihi mirasın, yerleşme alanlarının tahribine yol açan siyanürlü maden işletmeciliğine ilişkin projelerin, çevre ve insan sağlığı üzerinde geri dönüşü olmayan tahribatlara yol açtığını vurgulayan Polat, kısa ve uzun vadede odanın önerileri ise şöyle sıraladı:
Aynı madende 21 Haziran 2022’de yaşanan kaza sonrası heyetlerimizin bölgede yaptığı inceleme ve analizlere dayanarak; İliç ilçesinin içme suyunda, su kaynağının coğrafi konumu nedeniyle, bu kazadan dolayı bir kirlenmenin olmayacağını düşünüyoruz. Buna mukabil Bağıştaş mevkiindeki su kaynağından beslenen Bahçecik mezrasının içme sularının derhal ve sürekli olarak analiz edilmesinin gerekli olduğunun altını ısrarla çiziyoruz. Bu yapılana dek mezranın içme suyunu başka bir kaynaktan karşılanmasını öneriyoruz.
Yağmur yağdıkça dere yatağındaki liçten akan sızıntıların Karasu’ya karışma potansiyeli vardır. Kapatıldığı söylenen bariyerlerde birikecek sızıntının sürekli izlenmesi, uygun araçlarla çekilmesi ve tesisin atık havuzlarına basılması gerektiğini yetkililere duyuruyoruz.
Sızıntının yer altı sularına karışma olasılığı olup olmadığının kamuoyuyla, net bilgiye dayanarak paylaşılmasını ve TMMOB’ye bağlı ilgili diğer odaların görüşlerine başvurulmasını talep ediyoruz.
Sızıntı ve liç kaldırma çalışmalarında bulunacakların tam korumalı yüz ve soluk maskesi, kimyasala dayanıklı eldiven, tabanı kaymaz, kimyasala dirençli emniyet ayakkabısı ve kimyasala dayanıklı tüm vücut korumalı iş tulumu ile çalışmalarının zorunlu olduğunu hatırlatıyoruz.
Bölgede bulunan ve yönlendirebileceğimiz uzman ekiplerimize numune alma konusunda güçlük çıkarılmaması gerektiğinin altını çiziyoruz.
Yapılan analizlere yönelik numunelerin nasıl ve nereden alındığı, hangi yöntemle analiz edildiği konusunda ilgili devlet kurumlarının bilgi paylaşımlarını bekliyoruz.
Vakit geçirilmeden liç kaldırma çalışmaları başlatılmalıdır.
İlk analiz sonuçlarına göre hazırlanacak eylem planı kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Hava, su, toprak analizleri kısa periyodlarda tekrarlanmalı ve sonuçlar izlenmelidir.
TMMOB, TBB, TTB gibi ilgili meslek örgütleri ile çevre ve yaşam hakkı savunucusu yapılanmalar sürecin dışında tutulmamalıdır.
Büyük endüstriyel kaza risklerinin azaltılması için TMMOB ve ilgili meslek örgütlerinin teknik ve politika belirleyici önerilerinin hayata geçirileceği bir mekanizma oluşturulmalıdır.
Ortaya çıkan somut çevresel etkiler ve riskler göz önünde bulundurularak, telafisi imkânsız zararlara neden olacağı açık olan, Başta İliç olmak üzere; çevre ve insan sağlığını yok sayan sömürge altın madenleri derhal kapatılmalıdır!
Antalya’nın varyant çıkışında yer alan Atatürk maskının etrafındaki yaklaşık 4,37 hektarlık alan 20 yıl süreyle kiralanmak üzere ihaleye çıkarıldı.
Hali hazırda “piknik alanı” olarak kullanılan bölgenin ihale duyurusunda ‘1 Adet Kepez Konaklamasız Orman Parkı’nda bulunan gelir getirici tesislerin (1 adet Kır Kahvesi, 1 adet Kır Lokantası, 1 adet Yöresel Ürünler Satış Yeri, 1 adet Büfe, 1 adet Macera Parkı) işletme hakkının’ kiralanması için tahmini bedel 1 milyon 193 bin 20 TL olarak belirtiliyor.
Akdeniz Gerçek’in aktardığına göre, alana yapılacak işletmeler nedeniyle zaten bir dizi kiralama ve işgalle parçalanan ormanın bütünlüğünün bozulacağı ve yangın riskinin artacağı kaydediliyor.
İhale, 22 Şubat 2024 Perşembe günü saat 11.00’de Antalya Orman Bölge Müdürlüğü Toplantı Salonu’nda yapılacak.
‘Kamu yararı adıyla rant’
Tarım Orman-İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş, “Bu alanda insan aktivitesini artıracak yeni izinlerin verilmesi, felaketi davet etmek anlamına gelir” diyerek, Anayasa’nın 169. maddesinde belirtilen ‘Ormanlar amaç dışı kullanılamaz’ ilkesini hatırlattı:
“Geçmişte, 6831 sayılı Orman Kanunu ve Anayasa’nın 169. maddesine bağlı kalarak, ormanlardan yüksek kamu yararı gözetilerek izin verilebiliyordu. Ancak AKP iktidarı ile birlikte, yüksek kamu yararı ifadesi kamu yararına dönüştü. Her türlü faaliyet kamu yararı olarak ifade edilmeye başlandı. Bu durum, orman alanlarının amaç dışı kullanımını hızlandırdı ve 2018’de 6831 sayılı Orman Kanunu’nda yapılan değişiklikle, orman alanlarının orman dışına çıkarılması yetkisi Cumhurbaşkanı’na verildi. Bu durum, Anayasa’nın 169. maddesinin ihlal edildiği anlamına gelir.”
‘İnsanın fazla olduğu yerde risk artar’
Ormanın hem faunası hem de florasıyla bir bütün olduğunu vurgulayan Durmuş, Kepez’deki alanın halihazırda işgal altında olduğunu, ihaleyle risklerin artacağını söyledi:
“Maden izinleri, kent ormanı adı altında verilen izinler, taş ocakları ve çeşitli turizm tesisleri için verilen izinler, ormanları giderek tahrip ediyor. İklim değişikliği göz önüne alındığında, orman yangınlarının giderek artması ve bu konuda yangına hassas bölgelerin korunması gerekirken, bu bölgelerde insan hareketini artıracak piknik alanı veya günübirlik tesis şeklinde verilen izinler, yangınları tetikler. İnsan hareketinin fazla olduğu yerde risk fazladır.”
Yunanistan‘da dün (15 Şubat’ta) parlamentoda gerçekleşen oylama ile eşcinsel evlilik ve eşcinsel çiftlerin evlat edinmeleri yasallaştırıldı. 76’ya karşı 176 oyla kabul edilen tasarı, Yunanistan’ı bu hakları tanıyan ilk Ortodoks Hristiyan ülkesi yaptı.
Yunanistan başbakanı Kiryakos Mitsotakis karşı çıkmalara rağmen bu adımı destekleyerek, ülkesinin Avrupa Birliği‘nin eşcinsel evliliklere onay veren 16’ncı üyesi olmasından duyduğu gururu dile getirdi.
Yunan Ortodoks Kilisesi’nin lideri Başpiskopos Ieronymos, bu yeni yasa ile “ülkenin sosyal bütünlüğünün bozulacağını” savundu.
Resmi nikahta eşitlik imkanı tanıyan tasarının kabul edilmesinden birkaç saat sonra, Yunanistan’ın 28 Batı ülkesinin büyükelçiliği “tarihi bir an” diyerek yayınladığı ortak açıklamada, “Evlilik eşitliği ve eşcinsel ailelerin tanınmasına ilişkin mevzuatın kabul edilmesini memnuniyetle karşılıyoruz” mesajını verdi.
Eşcinsel çiftlerin evlilik ve evlat edinme haklarını tanıyan yasa, toplumun farklı kesimlerinden çeşitli tepkiler aldı. Ortodoks Kilisesi, yasanın “Anavatanın sosyal birliğini yozlaştırdığını” savunurken, parlamento önünde toplanan vatandaşlar gökkuşağı bayraklarıyla bu tarihi adımı kutladı. Başbakan Mitsotakis, yasanın “bazı vatandaşların haklarını, diğerlerinden bir şey almadan iyileştirdiğini” vurguladı.
Kathimerini‘de yer alan habere göre eşcinsel evlilik ve eşcinsellerin evlat edinmesi konusunda koruyucu tasarı, parlamentodaki çeşitli partiler arasında “çatlaklara” yol açsa da büyük bir çoğunlukla kabul edildi. Yeni Demokrasi (ND), SYRIZA, PASOK ve Yeni Sol‘dan oluşan gruplar arasında oy kullanımında farklılıklar yaşandı. ND içinde 107 “evet”, 20 “hayır” ve 31 çekimser oy kullanıldı.
Yasa çiftler için sadece eşcinsel evlilik haklarını değil, aynı zamanda evlat edinme haklarını da güvence altına alıyor. Yunanistan, bu yasa ile eşcinsellere evlilik ve evlat edinme haklarını tanıyan dünya genelinde 36 devlet arasına katılmış oldu.
Yeni yasa ayrıca eşcinsel çiftlere tam ebeveynlik ve evlat edinme hakkını tanıyor, ancak çocuk sahibi olmak için taşıyıcı annelik yöntemini kullanmalarını engelliyor. Bu seçenek ülkede halihazırda yalnızca sağlık nedenleriyle çocuk sahibi olamayan kadınlar için mevcut.
Dünyada eşcinsel evliliği destekleyen ülke sayısı artıyor
Eşcinsel evlilikleri yasalarla koruyan ilk ülke, 2000’de tasarıyı kabul eden Hollanda olmuştu.
Ardından Belçika (2003), İspanya ve Kanada (2005), GüneyAfrika (2006), Norveç ve İsveç (2009), İzlanda ve Portekiz (2010), Arjantin (2010), YeniZelanda (2013), Brezilya ve Urugay (2013), Fransa, İngiltere ve Galler (2013), Lüksemburg ve İskoçya (2014), AmerikaBirleşik Devletleri (2015), İrlanda (2015), Kolombiya (2016), Almanya, Malta ve Avusturya (2017), Finlandiya (2017), ve daha sonrasında KostaRika (2020), İsviçre, Slovenya, Küba, Meksika, Şili (2022), Andora (2023) da eşcinsel evliliği yasalarla destekleyen ülkeler arasına girmişti.
Estonya, 20 Haziran 2023’te parlamentonun evlilik eşitliği lehine oy kullanmasıyla, Sovyetler Birliği‘nden ayrılan ilk ülke olarak eşcinsel evlilikleri yasallaştırdı ve bu yasa 1 Ocak 2024’te yürürlüğe girdi.
Rusya ise, LGBTİ+ topluluğuna yönelik tutumuyla uluslararası eleştirilerin odağında yer alıyor. 2013 yılında Rusya, “geleneksel olmayan cinsel ilişkilerin” “propagandasının” yasaklanmasını içeren bir yasa çıkarmıştı. Bu yasa, özellikle gençler arasında LGBTİ+ konularının tanıtımını suç haline getiriyor ve LGBTİ+ hakları aktivistlerinin sesini kısmayı amaçlıyor.
Rusya Başkanı Vladimir Putin 2022’de bu yasanın kapsamını genişleterek yasağın yetişkinlere yönelik “geleneksel olmayan cinsel ilişkilerin propagandasını” da kapsayacak şekilde genişletti ve LGBTİ+ ilişkilerinin “normal” olarak gösterilmesini yasakladı.
İstanbul Barosu, Erzincan İliç‘teki Çöpler Altın Madeni’nde tonlarca kontamine toprağın kaymasıyla meydana gelen ve dokuz işçinin toprak altında kaldığı facianın sorumlularıyla ilgili suç duyurusunda bulundu.
Baronun şikayette bulundukları isimler arasında dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı, AKP‘nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Murat Kurum, bakanlığın o dönem yetkilileri, maden şirketi Anagold’un yetkilileri, Çevresel Etki Değerlendirmesi İzin ve Denetim Genel Müdürü, ÇED konusunda olumlu rapor yazan bilirkişiler, Erzincan Valisi ve Valilik yetkilileri, ÇŞİB Erzincan İl Müdürü ve müdürlük yetkilileri ve yapılacak soruşturma neticesinde yaşanan faciada sorumluluğu tespit edilecek diğer kişiler yer alıyor.
‘Karar alma ve uygulama kademesindeki herkes sorumlu’
“İnsan öldürme, çevrenin kasten kirletilmesi, zehirli madde katma, ekokırım ve tespit edilecek sair suçlar kapsamında şikayette bulunan baro, Başkan Filiz Saraç imzasıyla verdiği şikayet dilekçesinde şunları dile getirdi:
“Yaşanan maden faciasında; karar alma ve uygulama kademesindeki tüm yetkililerin sorumluluğu olduğu açıktır. Güvenli ve sağlıklı çevreden yararlanma yurttaşların anayasal hakkıdır. Hukuka aykırı davranan bilirkişiler, yargıçlar, savcılar, bürokratlar, en az maden şirketi kadar sorumludurlar. Çevre suçlarında gözlemediğimiz ‘cezasızlık’ alışkanlığının artık terk edilmesi, kasten veya ihmal ile zarar veren tüm sorumluların tespiti ve yargılanmaları gerekir. Bu yaşanan olayla ilgili derhal delillerin tespiti gerekmektedir.”
Kamu davası açılmalı
Baro başkanlığı olarak olay nedeni ile gerekli soruşturmanın yürütülmesi ve sorumluların tespiti ile cezalandırılmaları için haklarında kamu davası açılması istenen dilekçede, “Tüm eksiklik ve risklere rağmen görevini kötüye kullanarak aykırılıklara göz yuman, faaliyetin devamı için her türlü izin ruhsat süreçlerini devam ettirerek onaylayan kademedeki her sorumlunun tespiti ile haklarında dava açılması talebinde bulunmak zorunluluğu doğmuştur” denildi.
Facianın yaşandığı altın madenine kapasite artırımı iznini Murat Kurum’un verdiği gündeme gelmişti.
Kurum sorumluluğu reddetmişti
Murat Kurum, Çöpler Altın Madeni’ne ÇED Olumlu raporu verilmesinde ve daha sonra yapılan kapasite artışında sorumluğu reddetmiş; “Bize iftira atanlar şunu da bilir ki; Çevre Bakanlığı işletmenin kapasite artışı kararını vermez, veremez, çünkü böyle bir yetkisi yoktur. Sadece ve sadece kapasite artışının çevreye etkisini ölçer, onaylar ya da onaylamaz. Bugün dillerine doladıkları ÇED kararı da; 21 kurum ve kuruluştan oluşan komisyon üyeleri tarafından onaylıdır” demişti.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Erzincanİliç‘te altın madeni nedeniyle meydana gelen faciaya ilişkin olarak “Buranın heyelandan önce tahliye edildiği, işçilerin sonradan kontrol amaçlı döndükleri sırada bu hadiseye yakalandıkları maalesef doğru” dedi.
Arama kurtarma faaliyetinin devam ettiğini belirten Bayraktar, “Bütün zorluklara rağmen burada çok geniş kapsamlı bir faaliyet yürütüyoruz. Çok büyük bir heyelan. Yaklaşık 400 bin kamyonla taşıyabileceğimiz alanda dokuz kardeşimizi arıyoruz. Belirlediğimiz noktalara bugün daha yoğun bir şekilde gireceğiz. Ümit ediyorum bu çalışmalardan netice alırız. Buradaki işçi kardeşlerimizin aileleri ve yakınlarının beklentileri var ve biz de buna yanıt verebilmek için çalışıyoruz” ifadelerini kullandı ve şunları kaydetti:
“Bu yönde bize iletilen bir bilgi var. İşçilerin tahliye edildiği. Tekrar 9 arkadaşın kontrol için bölgeye döndükleri ve o esnada bu hadiseye yakalandıkları maalesef doğru. Burası özel bir işletme, yüzde 80’i Amerikalı bir şirkete ait.”
‘Alanımızı daraltmış durumdayız’
Madencilerin üçünün farklı, altısının farklı lokasyonlarda olduğunu tespit ettiklerini belirten Alparslan Bayraktar, “İşçilerin yerinin tam tespit edildiği gibi bir algı olmasın. Alanımızı daraltmış durumdayız. Üç kardeşimizin manganez madenin olduğu tarafta olduğunu düşünüyoruz, o bölgelere yoğunlaşacağız” şeklinde konuştu.
Sahada sürekli ölçümler yaptıklarını belirten Bakan, “Mevcut saha ve diğer yerlerde. Aynı zamanda dere yatağının ilerleyen kısmında numuneler alıp tespit yapıyoruz. Yapılan testlerin sonucunda halk sağlığını tehdit edici herhangi bir şey söz konusu değildir” ifadelerini kullandı ve şunları aktardı:
“Bugün üçüncü gün, yeni bir faza geçiyoruz; heyelan ile oluşan toprak yığınını kaldırma aşamasında planlamaya geçtik. Belki de bu aylar sürecek bir süreç ama biz bunun planlamasını yapıyoruz. Temel önceliğimiz bu kurtarma operasyonuna yoğunlaşmış bir şekilde devam etmek.”
‘Teknik ve idari yönden soruşturmaya devam ediyoruz’
Soruşturmanın devam ettiğini de belirten Bakan, “Onların ifadesi sekiz çalışanla alakalı yöneticiyle alakalı, içlerinde yabancı yönetici de olmak üzere şu anda adliyeye sevk edilmiş durumdalar. Önümüzdeki günlerde ilave soruşturma kapsamında arkadaşlar ifade verecek” dedi ve ekledi:
“Bu noktada eksik kusur varsa yargı tespit edip gereğini yapacaktır. Biz de ilgili tüm kurumlarımızla teknik ve idari yönden soruşturmaya devam ediyoruz. Biz yine düzenli bir şekilde sizlere bütün açıklığıyla, konuları intikal ettirmeye devam edeceğiz. Bir nebze sabır bekliyoruz. AFAD’ın sahada yürüttüğü çalışmalar netice verecek.”
Erzincan İliç‘teki faciaya neden olan Çöpler Altın Madeni‘nin sahiplerinden biri olan Anagold Madencilik‘e verilen kapasite artışı izinleri ve ruhsat uzatma izinleri gündem olmuştu. Ancak, iktidar partisi, AKP tarafından söz konusu izinler çeşitli açıklamalarla kabul edilmemişti. İşte Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü‘nün (MAPEG), 2021’de ruhsat süresini uzattığına ilişkin onayları:
Kaynak MAPEG
2021’de uygun bulunan temdit (uzatma/sürdürme) taleplerine ilişkin verilen onaylarda dört işlemin sahibinin Anagold Madencilik şirketi olduğu görülüyor.
İki onay altın gümüş ve bakır cinsinden işleme verilirken iki onaysa tuğla kiremit kiline verildi.
Erzincan‘ın İliç ilçesinde bulunan Çöpler Altın Madeni‘nde yaşanan ve dokuz işçinin toprak altında kaldığı devasa bir liç yığının kaydığı faciayla ilgili gözaltına alınan sekiz kişi arasında şirkette Kanadalı yönetici vekili pozisyonundaki birinin de bulunduğu bildirildi.
Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yazılı açıklamasında, İliç’teki yığın liç maden alanının kaymasıyla ilgili dört Cumhuriyet savcısının görevlendirildiği belirtildi.
Açıklamada ayrıca olay yeri ve çevresinden toprak ve su numuneleri alındığı, bu numunelerin inceleme için yetkili kimya laboratuvarlarına gönderildiği belirtildi.
Olaydaki sorumlular ile kusur durumlarının tespiti açısından çevre, maden, jeoloji, kimya, inşaat, ziraat ve harita mühendisi ile iş sağlığı ve güvenliği uzmanından oluşan sekiz kişilik bilirkişi heyetinin görevlendirilerek olay yerinde gerekli incelemelerin yapıldığı, bilirkişilerin uzmanlık raporunu tamamlamalarının beklendiği bildirildi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Yürütülen soruşturma kapsamında elde edilen deliller neticesinde, ilk tespitlere göre olayın meydana gelmesinde kusuru bulunduğu değerlendirilen ilgili firmanın işveren vekili pozisyonunda bulunan Kanada uyruklu bir kişi de dahil olmak üzere toplam sekiz kişi, 14 Şubat’ta gözaltına alınmıştır.”
Bölgede giden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar da bölgede heyelan riskinin sürdüğünü belirterek “Buradaki şirketin yönetim düzeyi içerisinde bir zafiyet içerisinde olduğunu görüyoruz. Müfettişlerimiz çalışmalarını sürdürüyor” dedi ve ekledi:
“İşin hukuki boyutuyla ilgili müfettişlerimiz çalışmalarını sürdürüyor. Kimlerin sorumluluğu varsa yargı önüne çıkması için çalışacağız. Buradaki şirketin yönetim düzeyi içerisinde bir zafiyet içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu tesisin izinleri ile alakalı süreçlerde herhangi bir sıkıntı yok. Ama uygulama noktasında ilgili bakanlıklar soruşturmayı yürütüyor. Hiçbir şeyin üstünün örtülmeyeceğini söyleyebiliriz.”
Erzincan,İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde 13 Şubat’ta meydana gelen facia bir günde yaşanmadı. İliç’teki siyanürlü liç yığınının kayarak bir faciayı ortaya çıkarması aslında yıllar içerisinde verilen izinlerin bir sonucu. Türkiye’de sıkça kullanılan bir cümlede söylendiği gibi: Felaket göz göre göre geldi.
Halk Sağlığı Uzmanı ve Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu Yürütme Kurulu üyesi Dr. Ahmet Soysal, felaketin boyutunu şöyle anlatıyor:
“Bu hemen hemen dünyanın en büyük siyanür liçi ile ilgili maden kazası. Sonuçları öyle birkaç günde, ayda, yılda ortadan kalkmayacak. Uluslararası boyutta bir sorun haline gelecek. Kamuoyunun gazını almak için ‘dereleri kapattık, Fırat’a ulaşmıyor’ açıklamaları yapıyorlar. Ama bu kadar büyük bir kayma ve çok büyük bir miktarda yayılma belli bir süre içinde Fırat Nehri’yle bütün çevreye yayılacak. Hatta sınır aşan bir tablo ortaya çıkacak.”
Şirket, kendi yıkımını kendi numuneleriyle aklıyor
Facianın birincil sorumlularından olan madenin sahibi ve işletmecisi Anagold Madencilik şirketi, dün (14 Şubat) yaptığı açıklamada altı farklı noktadan yüzey suyu numunesi alındığını ve numunelerin “normal” değerlerde olduğu belirtti.
Ayrıca “Karasu (Fırat) Nehri’ne herhangi bir siyanür akışı olmamıştır” tespitine yer verdi. Ancak zaten faciaya neden olan şirket tarafından yapılan bu açıklama bir veri olarak değerlendirilmekten çok uzak.
‘Bu ölçümlerin şirket tarafından yapılması asla kabul edilemez’
İstanbul Politikalar Merkezi‘nde Kıdemli Uzman ve İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü, Halk Sağlığı Uzmanı Dr. Ümit Şahin de bu ölçümlerin şirket tarafından yapılmasının bir anlamı olmadığına dikkat çekiyor:
“Bu ölçümlerin şirket tarafından yapılması asla kabul edilemez. Bu çok açık. Bunu şirket yapamaz. Bunu elbette bakanlığın ve bağımsız laboratuvarların yapması lazım… Şirketin değil, bakanlığın ilgili birimlerinin gidip düzenli olarak hem Karasu‘da hem çevredeki yer altı sularından hem akışın olduğu yöndeki topraktan numune alması, ayrıca su numunelerinin toplanması, hatta hava örneklerinde hidrojen siyanür arayarak her gün düzenli ölçüm yapılması gerekiyor. ”
Şahin ayrıca yalnızca siyanüre değil, ağır metallere de bakılması gerektiğini belirterek üniversitelerin de burada ölçümlerde bulunarak araştırma yapabileceğini ifade ediyor.
Şirketin açıklamasında ise nereden numune alındığı, hangi zehirli maddelerin ölçüme dahil edildiği, ölçüm sonuçları/rakamları bulunmuyor. Ucu açık açıklamada anlamlı herhangi bir bilgi verilmiyor.
Şirketin faciadan önce, tesisin faaliyette olduğu önceki döneme ait verilerinde ise numune aldığı noktaların 2006’dan bu yana aynı olduğu görülüyor. Tam da bu noktada şirketin faciadan sonra paylaşmadığı, daha önce numune alanı olarak kullandığı altı noktadan alınan geçmiş örneklere bir bakalım.
2021’e ait nihai raporunda numune ölçümlerine yer veriliyor. Bu altı noktadan alınan bazı numune ölçümlerinde siyanür dışında arsenik ve krom gibi bazı kimyasal maddelerde eşik değerin üzerine çıkıldığı görülüyor:
Kırmızı ile gösterilen noktalarda kimyasalların eşik değerin üzerine geçtiği görülüyor.
Uzmanlar bölgede yapılan incelemelerin yalnızca siyanür odağa alınarak yapılmaması gerektiğini belirtiyor. Çünkü tehlike yalnızca siyanürle sınırlı değil.
Dr. Soysal, “Kamuoyunu izliyorum. Herkes siyanür üstünde duruyor. Fakat siyanürden daha tehlikeli ve daha kalıcı bir tablo olarak ağır metaller var. Burada cevher çıkarılıyor. Orada büyük bir cevher kütlesi var. Bu ufalanıp bir mıcır şekline getiriliyor ve üstten siyanür püskürtülüyor. Alttan altın ve gümüş alınıyor ve geriye kalan ağır metaller tekrar yaptıkları pasanın üstüne dökülüyor” diyor.
TMMOB İstanbul Kimya Mühendisleri Odası (KMO) tarafından yapılan açıklamada da ağır metallere dikkat çekildi:
“Siyanür bileşikleriyle yıkanmış cevher atığında, kamuoyuna yansıtıldığı gibi sadece siyanürden kaynaklanan bir risk söz konusu değildir. Sodyum siyanür ile yıkama sırasında altın ile birlikte çözünmüş ağır metallerden kaynaklanan daha büyük bir risk mevcuttur. Bu kirleticilerin toprağa, suya ve havaya karışması sonucu; soluma ve cilt maruziyeti yüksek dozdaysa teorik olarak olumsuz etkilenme potansiyeli vardır.”
‘Fırat’a eninde sonunda karışacak: Uluslararası boyutta bir skandala doğru gidecek’
Dr. Ahmet Soysal da esas tehlikenin siyanürden çok ağır metallerde bulunduğunu belirtiyor ve ekliyor:
“Ağır metaller doğadaki dengeleri bozduğu için çok kolaylıkla insan sağlığı açısından bir risk oluşturuyor. Kanserlerden tutun nörolojik hastalıklara kadar birçok risk oluşturuyor. Bunun yeraltı ve yerüstü suyuna karışması ki -burada Fırat‘a eninde sonunda karışacaktır- besin zincirine girmesine yol açacak. Bu da çok uzun süreler ortaya bir sağlık sorununun çıkmasına neden olacak. Bu da özellikle uluslararası boyutu da olan bir skandala doğru gidecek.
Kısa bir süre sonra yapılan ölçümlerde gerek toprak ölçümlerinde gerekse yeraltı ve yerüstü su ölçümlerinde bunlar tespit edilecek. Çok geniş bir coğrafyada…”
‘Beş, altı noktadan numune aldık, bir şey yok’ demekle bu iş kapatılamaz’
Kayan yığının on milyon ton olduğunun söylendiğine dikkat çeken Soysal, söz konusu yığının altında jeomembran bir örtü olduğunu belirterek bunu şöyle açıklıyor:
“Herhangi bir riski yoksa neden oraya niye jeomembran bir örtü serdiler de bu pasayı bunun üstüne yığdılar? Şu anda bu pasa tamamen korumasız olarak doğaya yayılıyor. Ve özellikle su yoluyla yer üstü ya da yeraltı su yoluyla daha da kısa sürede yayılacak. ‘Beş, altı tane noktadan [numune] aldık. Bir şey yok’ demekle bu iş kapatılamaz.”
‘Çok büyük tazminatlara doğru gidiyoruz’
Dr. Soysal ayrıca bunun sonuçlarının çok uzun senelere yayılacağını ifade ederek “Uluslararası bir sorun haline gelecek. Çok büyük tazminatlara doğru gidiyoruz. Fırat, sınırı aşan bir nehir. Düşünün gerisini” diyor.
Madencilikte siyanür kullanımının yasaklanması konusundaki 5 Mayıs 2010 tarihli Avrupa Parlamentosukararında şunlara yer veriliyor:
“Dünyada son 25 yılda siyanürün çevreye yayılmasına neden olan 30 büyük kaza yaşanmıştır. Bu kazaların tekrar yaşanmayacağının hiçbir garantisi bulunmamaktadır. Özellikle de aşırı hava olaylarının ve şiddetli yağışların daha sık yaşandığı göz önüne alınmalıdır. Komisyonu Avrupa Birliği’nde bütün siyanürle madencilik faaliyetlerini 2011 sonundan itibaren yasaklamaya çağırır.”
Siyanürlü altın madenciliğini aklamak…
2001’de bölgede altın aramaları için sondaj çalışmalarına başlamıştı. Sondaj sonucunda çeşitli cevherlere rastlandı ve her şeye rağmen siyanürlü liç yönteminin kullanıldığı madenin açılmasına izin verildi.
Çöpler Kompleks Madeni için ilk ÇED çalışmaları 2007-2008 tarihlerinde yürütülmüş ve hazırlanan ÇED raporuna, 16 Nisan 2008 tarihinde “ÇED Olumlu” kararı verilmişti.
Maden için 2008’de verilen ÇED Raporu kapsamında 18 yıl sürdürülmesi planlanan faaliyetlerde 100 milyon ton kaya (pasa) ve 52 milyon ton cevher çıkarılacağı belirtiliyordu. Ancak rakamlar zaman içerisinde arttı.
Nisan 2012’de pasa sahasının depolama kapasitesinin artırılmasına ve Mayıs 2012’de açık ocak madencilik faaliyetinde kapasite artırımına ÇED onayı verildi.
2014’teki ÇED raporunda pasa 173 milyon tona çıkarıldı.
2021’de ise rakamlar dört kata kadar arttı; pasa 420 milyon tona, cevher 85,3 milyon tona çıkarıldı.
Ağustos 2023’te Çöpler Kompleks Madeni Açık Ocak İşleme projesine ÇED gerekli değildir kararı verildi.
Sondaj çalışmalarının sürdüğü 2001’de Türk Tabipler Birliği (TTB) tarafından ortaya koyulan raporda “Siyanürlü altın madenciliğini aklamak üzere yazılmış tüm yazılar siyanür kullanılan bu tür işletmelerde yaşanan kazaları görmezden gelmekte, hatta inkar etmektedir” denmişti.
Uyarılar görmezden gelindi
Dr. Zuhal Amato Okuyan ve Dr. Ümit Şahin tarafından hazırlanan 2001 tarihli raporda aynı yöntemle altın aranan Bergama-Ovacık altın madeninin yaratacağı risklere işaret edilmişti. Raporda Çöpler Altın Madeni’ndeki gibi siyanürlü liç yöntemiyle yapılan altın madenciliğinin insan ve çevre sağlığı üzerindeki etkileri ortaya konmuştu.
Raporda o gün dikkat çekilen toksik maddelerle bugün felaketin yaşandığı İliç’teki altın madenindeki toksik maddeler aynı.
İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde her biri tehlikeli olan şu kimyasallar bulunuyor:
Sodyum siyanür,
Arsenik,
Nitrik Asit,
Süfürik Asit,
Sodyum hidrosülfit,
Antiskalant,
Sülfamik Asit,
Hidrojen Peroksit,
Bakır Sülfat,
Sodyum Metabisülfit,
Sodyum Hidrosülfit,
Potasyum Amil Ksantat (PAX),
Çimento,
Kostik Katı,
Kostik Sıvı,
Soda Külü,
Kadmiyum,
Krom,
Kurşun,
Cıva,
Bakır,
Altın,
Gümüş, vd…
Bizi nasıl etkiler?
Siyanür
Çöpler Altın Madeni’nin nihai raporunda hem sodyum siyanür hem de serbest siyanür maddelerine yer veriliyor. Cevher zenginleştirme süreçlerinde sodyum siyanür kullanılıyor. Şahin ve Okuyan’ın raporunda sodyum siyanürün (NaCN) nemli havada keskin bir koku yaydığı belirtiliyor ve ayrıca toksik maddenin karakterine ilişkin şu ifadelere yer veriliyor:
“Siyanür yüksek konsantrasyonlarda toprak mikroorganizmaları için toksiktir ve toprak yoluyla yeraltı sularına geçebilir. Siyanür havadan, içme sularından, toprağa değen cilt yoluyla ve siyanür bulaşmış yiyeceklerin yenmesi yoluyla vücuda alınabilir. Solunum yoluyla alınan siyanür kaynakları arasında sigara içimi, yangın dumanının solunması ve siyanür içeren atıkların depolandığı atık depolanma alanların yakınındaki havanın solunması sayılabilir. Siyanür kullanılan işyerlerinde çalışan işçiler de siyanüre maruz kalma yönünden risk altındadırlar.”
Söz konusu maden tesisinde kayan liç yığının kütlesinin hacminin 10 milyon metreküp olduğu açıklandı. Şirketin maden ocağına ilişkin proje dosyalarında da yer verdiği üzere; yığın liç işleminde sodyum siyanür kullanılıyor. Ve kayan bu yığının altında kalan işçiler için de bu yönde oldukça büyük bir tehlike bulunuyor.
Tek sorun bu kayan liç yığını da değil. Tesiste aynı zamanda buharlaştırıcı olarak açık depolama alanlarında evaporatörler de kullanılıyor. Bölgede hava yoluyla açık depolama alanında bulunan toksik maddeler zaten salınırken şimdi buna bir de yığın liçiyle tehlikeli maddeler eklenmiş oldu.
Solunum yoluyla alınan yüksek miktarda siyanürün insan için son derece zararlı olduğunun belirtildiği raporda, kısa sürede beyin ve kalbi etkileyerek koma ve ölüme neden olacağı belirtilirken, düşük düzeyde maruziyet durumunda neler olacağı ise şöyle anlatılıyor:
“Düşük düzeyde siyanüre uzun süre maruz kalma sonunda solunum güçlükleri, kalp ağrısı, kusma, kan değişiklikleri, baş ağrısı ve tiroid bezinde büyüme ortaya çıkabilir. Besinlerle alınan yüksek miktarlardaki siyanür de yine solunum darlığı ve derin nefes alıp verme, konvülsiyon, bilinç kaybı ve ölümle sonuçlanır. Kanda siyanür düzeyi yüksek olan kişilerde ayrıca el ve ayak parmaklarında zayıflama, yürüme güçlüğü, görmede bozukluk, sağırlık, tiroid bezi fonksiyonlarında azalma görülebilir. Cilde siyanür teması irritasyon ve yaralar açılmasına neden olur.”
Arsenik
Kanserojen bir madde olan arsenik de Çöpler Altın Madeni’nde bulunan bir diğer toksik madde. Solunum ve sindirim yoluyla vücuda alınabilen arseniğin inorganik olması durumunda insan için çok zehirli olduğunun altı çiziliyor.
Raporda arseniğe ilişkin olarak “Besinlerde ve sudaki yüksek miktarda (60 ppm) arsenik öldürücü olabilir. Arsenik sinir sistemi, mide-barsak ve cilt dokularına zarar verir. Yüksek miktarlarda solunması akciğer ve solunum yollarında yaralara neden olabilir” deniyor. Düşük düzeylerde arseniğe maruz kalınması durumunda ise insan vücudunda şunların görülebildiği belirtiliyor:
“Düşük düzeylerde arseniğe maruz kalmak bulantı, kusma ve ishale, kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin yapımında düşmeye, kalp ritminde bozulmaya, kan damarlarında patolojilere, el ve ayaklarda iğnelenme ve karıncalanma hissedilmesine neden olabilir. Uzun süre maruziyet durumunda ciltte kararmaya, el ve ayaklarda ve gövdede siğil ve kabarmaların olmasına neden olabilir. Doğrudan cilt teması kızarma ve şişmelere neden olabilir.”
İnorganik arseniğin solunmasının ise akciğer kanserine, besin yoluyla alınması ise cilt, mesane, böbrek, karaciğer ve akciğer kanserine neden olabileceğine dikkat çekiliyor.
Raporda ayrıca yüksek düzeyde maruziyet durumunda idrarda saptanabileceği ancak maruziyetten kısa bir süre sonra tahlil yapılması gerektiğinin altı çiziliyor. Ancak arsenik maruziyetinden sonraki 6-12 ay boyunca da saç ve tırnakta saptanabileceği ifade ediliyor.
Kadmiyum
İliç’teki altın madeninde bulunan diğer tehlikeli madde ise kadmiyum. Rapora göre; havaya karışan kadmiyum partikülleri yere ya da sulara düşmeden önce çok uzun mesafeler kat edebiliyor.
Kadmiyumun zehirli atık depo alanlarından gerçekleşen sızıntı ve taşmalar sonucunda suya ve toprağa karışabileceği de ayrıca dikkat çeken bir diğer nokta. Raporda söz konusu toksik madde kadmiyumla ilgili olarak şunlara dikkat çekiliyor:
“Toprak partiküllerine güçlü bir şekilde bağlanır, bazı kadmiyum bileşikleri suda çözünebilir, ancak doğada parçalanmaz. Vücutta çok uzun süre kalabilir ve düşük düzeyde maruz kalınsa bile yıllar içinde birikebilir. Kadmiyum havadan solunarak, kadmiyum bulaşmış yiyeceklerin yenmesiyle, sigara dumanından, kadmiyumla kirlenmiş suların içilmesiyle vücuda alınabilir. Yüksek düzeyde kadmiyumun solunması akciğer hasarına bağlı olarak ölüme neden olabilir.”
Diğer maruziyet durumlarında ise görülebilecek sorunlara ilişkin olarak şunlara yer veriliyor:
“Çok yüksek düzeyde kadmiyumun yiyeceklerle alınması kusma ve ishale neden olur. Hava, su ya da besinler yoluyla düşük düzeyde kadmiyuma uzun süre maruziyet sonucunda kadmiyum böbreklerde birikir ve böbrek hastalıklarına neden olabilir. Akciğerde hasar ve kemiklerin kırılganlığının artması diğer etkileridir. Hayvan deneylerinde kadmiyumun tansiyon yükselmesine, kandaki demir düzeyinin düşmesine, karaciğer hastalıklarına, sinir sistemi ve beyinde hastalıklara neden olduğu gösterilmiştir. Cilt temasının neden olduğu bir hastalık bilinmemektedir.”
Kadmiyumun kan, idrar, saç ve tırnakta saptanabileceği belirtiliyor. Ek olarak kan düzeylerinin yakın zamandaki maruziyeti, idrar düzeylerinin ise hem yakın zamandaki, hem de daha önceki bir maruziyeti ortaya koyabileceği ifade ediliyor.
Krom
Madende bulunan kimyasal maddelerden biri olan kromun ise partiküllerinin havaya karıştığında 10 gün havada kalabileceği belirtiliyor. Toprak partiküllerine sıkıca yapıştığı belirtilen kromun suda dibe çöktüğü ve topraktan da küçük miktarlarda suya karışabileceği kaydediliyor. Ek olarak raporda kroma ilşkin olarak şunlar aktarılıyor:
“Krom bileşiklerinin tümü yüksek miktarlarda alındığında toksik olabilir, ancak Krom IV, Krom III’e göre daha toksiktir. Yüksek miktarlarda solunması burun, akciğer, mide ve barsaklara zarar verebilir. Kroma allerjisi olan kişilerde astım krizlerine neden olabilir. Uzun süre yüksek ve orta düzeylerde maruziyet burun kanaması, yaraları, akciğer hasarı ve kanser dışındaki akciğer hastalıklarında artışa neden olabilir. Sindirim yoluyla yüksek düzeylerde alınırsa mide şikayetleri ve ülsere, konvülsiyonlara, böbrek ve karaciğer hastalıklarına, hatta ölüme neden olabilir. Cilde temas durumunda cilt ülserleri oluşabilir. Ayrıca ciltte allerjik reaksiyonlara yol açabilir.Bazı Krom IV bileşikleri kanserojendir. Akciğer kanserine neden olduğu bilinmektedir, Krom saç, idrar, serum, kırmızı kan hücreleri ve kanda tespit edilebilir.”
Kurşun
Raporda da işaret edilen maddelerden biri olan kurşun, İliç’teki maden tesisinde de bulunuyor. Raporda kurşunun vücuttaki hemen hemen tüm organları ve dokuları etkilediğine de yer veriliyor. Ayrıca çocuklar üzerinde risklerine ise şöyle değiniliyor:
“En duyarlısistem, özellikle de çocuklar için, merkezi sinir sistemidir. Kurşun ayrıca böbreklerde ve bağışıklık sisteminde de hasara neden olur. Etkiler kurşunun solunum ya da sindirim yoluyla alınmış olmasına göre değişiklik göstermez. Özellikle çok küçük ve doğmamış çocuklar üzerinde çok tehlikeli etkileri vardır. Erken doğum, düşük doğum ağırlığı, yeni doğanda mental gerilik, öğrenme güçlükleri ve küçük çocuklarda gelişme geriliğine neden olabilir. Yetişkinlerde ise bellekte zayıflama, reaksiyon zamanında düşme, parmaklarda ve el ve ayak bileklerinde zayıflama, kansızlık, kan hastalıkları, düşükler ve erkeklerde üreme sisteminde bozukluklara neden olabilir.”
Cıva
Son olarak tehlikeli maddelerden biri olan cıva, yine bölge için risk oluşturan kimyasallardan biri. Sinir sisteminin tüm formlarına karşı çok duyarlı olduğunun belirtildiği cıvaya yüksek maruziyet durumunda beyinde, böbreklerde ve fetus gelişiminde kalıcı zararlar görülebileceği belirtiliyor. Ek olarak şunlara dikkat çekiliyor:
“Beyin fonksiyonlarına yapacağı etkiyle irritabilite, ürkeklik, titreme, görme ve duyma kusurları ve bellekte zayıflama ortaya çıkabilir. Kısa süreli ve yüksek düzeyde maruziyet durumunda akciğer hasarı, bulantı, kusma, ishal, tansiyon yüksekliği, deri döküntüleri ve gözde irritasyon meydana gelebilir.
Yeni doğan ve fetusta, cıva, beyin gelişiminde gerilik, zeka geriliği, körlük, ve konuşamamaya neden olabilir. Çocukta sinir ve sindirim sistemleriyle böbrekler etkilenir.”