ERZİNCAN- İliç‘te yaşayan 65 yaşındaki Güner Kaya ve 63 yaşındaki Nuray Kaya, maden faciasına neden olan Anagold Madencilik‘in Çöpler Altın Madeni‘nin kenti nasıl değiştirdiğini anlattı.
Kaya kardeşler, şirketin ihmaliyle ortaya çıktığını belirttikleri facianın gerçekleştiği imzaların verilmesiyle dağın taşın delindiğini, ihmalden dolayı insanların siyanürlü liç yığınının altında kaldığını belirterek şunları söylüyor:
“Sıvamışlar çatlakları ki kimse görmeye. Hep aynı yere döktüler, döktüler… Kanadalı kim ki ben bir şey diyeyim. Türkiye bile değil, Kanadalılara… Üçte birini altının Türkiye’ye veriyorlar.”
İki kadın köyde madeni açmak için şirketin ilçeye ve ilçedeki insanlara vakfettiği paralara dikkat çekiyor. Bölgede yoğun olarak madende çalışan kişilerin içerisinde yer aldığı Şavak aşiretinden de bahseden Kaya kardeşler, sokaklardaki lüks araçlara, lüks evlere dikkat çekiyor.
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu üyesi, avukat Barış Yıldırım, Erzincanİliç‘te yer alan Çöpler Altın Madeni projesi için verilen “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) gerekli değildir” kararına karşı hukuki mücadele başlattı.
DHA’ya konuşan Barış Yıldırım, bu kararın hem dava açmadan önce hem de dava sürecinde şirket tarafından bütünsel bir ÇED raporu bulunmadan alındığını ifade ederek şirketin, maden ruhsat sahalarını bölerek parça parça ÇED başvurusu yaptığını ve bu şekilde hukuka aykırı ÇED kararları aldığını belirtti.
Çöpler Altın Madeni’nin, biyolojik çeşitlilik açısından zengin Munzur Havzası‘nda yer aldığı ve kimyasal işlemlerle altın ayrıştırmanın devam etmesi halinde, bölgenin yaban hayatı ve ekosisteminin ciddi tehlike altında olacağı ifade ediliyor.
Daha önce de İliç’te ÇED kararına itiraz edilmişti
Yıldırım, Erzurum 1. İdare Mahkemesi‘nin, projeye dair verilen “ÇED gerekli değildir” kararını iptal etmesinin, bu hukuka aykırılığa karşı önemli bir adım olduğunu belirtti. Yıldırım, projenin ikinci kapasite artışına ilişkin 2021’de verilen ÇED olumlu kararına karşı açılan iptal davasında da yer almıştı. 13 Nisan 2022’de yapılan saha keşfinde, Türkiye Barolar Birliği Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu Üyesi olarak katılarak, hukuka aykırılıkları belgelediğini belirten Yıldırım, Türkiye Barolar Birliği‘nin, projenin Munzur ekosistemine zarar verdiğini ve faaliyetlerin durdurulması gerektiğini belirten bir rapor hazırladığını da hatırlattı.
Avukat Barış Yıldırım’ın açıkladığına göre proje sahasında 2 bin 250 bitki türü bulunuyor ve bölge, bölgenin en önemli doğa alanlarından biri olan Fırat Nehri havzasının merkezinde yer alıyor. Projenin devam etmesi hem Türkiye Cumhuriyeti‘nin ulusal mevzuatına hem de insanların çevre sağlığına aykırı. Yıldırım, Anayasamızın ve Çevre Kanunu’nun ilgili maddelerine atıfta bulunarak, projenin derhal durdurulması ve madenin kapatılması gerektiğini ifade ediyor.
Hidrojen yaşam döngüsü değerlendirmesine göre, mavi hidrojen geleneksel fosil yakıt teknolojilerinden yüzde 50 daha kötü iklim etkilerine neden olabilir.
Hükümetler, yatırımcılar ve endüstri iklim hedeflerine ulaşmaya yardımcı olmak için hidrojene yönelirken, araştırmacılar bu hesaplamanın doğru yapılmasının kritik önem taşıdığını söylüyor.
Environmental Defense Fund (EDF) bünyesindeki bilim insanlarının Environmental Science & Technology dergisinde bugün yayımlanan çalışması, üretimden son kullanıma kadar hidrojen tedarik zinciri boyunca hidrojen ve metan emisyonlarının yakın vadeli ısınma etkilerini hesaplayan ilk çalışma olma özelliğini taşıyor.
Genellikle “temiz” veya “düşük karbonlu” ile eş tutulan mavi hidrojen, kısmi karbon yakalama ve depolama (CCS) ile fosil yakıtlardan üretiliyor. Fosil yakıtlara iklim dostu bir alternatif olarak lanse edilse de, çalışma tedarik zincirinde hidrojen ve metan emisyonları yüksek olduğunda, yakın vadeli ısınmayı fosil yakıtlara göre yüzde 50’ye kadar daha fazla artırabileceğini ortaya koyuyor.
Salınan hidrojen ve metan CO2’den 35 kat güçlü
Her ikisi de mavi hidrojen tedarik zinciri boyunca sızan hidrojen ve metan, karbondioksitin (CO2) birçok katı küresel ısınma potansiyeline sahip. Atmosfere salınmalarından sonraki ilk 20 yıldaki yakın vadeli zaman ölçeğinde, hidrojen emisyonları CO2‘den 35 kat daha güçlü iken, metan emisyonları 84 kat daha güçlü.
Çalışma, en yaygın kullanılan yaşam döngüsü değerlendirme çerçevelerinin üç kritik faktörü dahil etmede başarısız olduğunu gösteriyor: 1) hidrojen emisyonlarının ısınma etkileri; 2) ölçülen gerçek dünya metan emisyon yoğunlukları; ve 3) emisyonların yakın vadeli ısınma etkileri.
Hidrojen dağıtımının potansiyel etkilerini daha doğru bir şekilde ölçmek için EDF, hidrojenin önceki bir yaşam döngüsü değerlendirmesini yeniden analiz etti. Bu faktörler dahil edildiğinde, hidrojen sistemlerinin iklim için yerini aldıkları fosil yakıt teknolojilerinden önemli ölçüde daha iyi veya daha kötü olabileceğini buldular. Hidrojen ve yukarı akış metan emisyonları yüksekse, mavi hidrojen yolları (karbon yakalamalı doğal gaz) aslında fosil yakıtlara kıyasla yakın vadeli ısınmayı yüzde 50’ye kadar artırırken, bu emisyonlar düşükse, ısınma etkilerini yüzde 70’in üzerinde azaltılabiliyor. Yeşil hidrojen yolları ise (yenilenebilir bazlı elektroliz) için, yüksek hidrojen emisyonları yakın vadede iklim faydalarını yüzde 25’e kadar azaltabiliyor.
EDF iklim bilimcisi ve çalışmanın başyazarı Tianyi Sun, çalışmayla ilgili şunları söyledi: “Hem hidrojen sistemlerinin iklim üzerindeki etkilerini doğru bir şekilde değerlendirmek hem de bunları azaltma fırsatlarını belirlemek için emisyon hesabını doğru yapmak önemlidir. Küresel ısınmaya neden olan tüm emisyonları ve bunların yakın ve uzun vadedeki etkilerini göz önünde bulundurduğumuzda, analizimiz hidrojen dağıtımının beklenenden çok daha büyük etkilere sahip olabileceğini gösteriyor”.
Yeni analiz, ayrıca yenilenebilir elektrik kaynaklarının eksikliği veya yetersiz karbon yakalama oranları gibi diğer faktörlerin hidrojen dağıtımının beklenen iklim faydalarını nasıl daha da azaltabileceğini gösteriyor. Diğer çalışmalarla tutarlı olarak, EDF analizi, yeşil hidrojen gelişiminin iklim faydalarını sağlamaya yardımcı olmak için yerel sistemlere yenilenebilir elektrik eklenmesinin gerekli olduğunu ortaya koyuyor. Aksi takdirde, yeşil hidrojen üretmek için kullanılan yenilenebilir elektriğin yerini doğal gaz veya kömürün alması muhtemel ve bu da sistem düzeyinde emisyonlarda üç kat artışa yol açarak amaçlanan iklim faydalarının tamamen ortadan kalkmasına neden olur.
EDF Kıdemli İklim Bilimcisi Ilissa Ocko, “Hidrojen ekonomisini inşa ederken, dünya çapında hidrojen projelerine yapılan muazzam yatırımların aranan iklim faydalarını sağlamasını ve istenmeyen iklim sonuçlarından kaçınılmasını sağlamak için çok gerçek bir fırsatımız var. Potansiyelin uygulamada elde edilmesini sağlamak için sağlam değerlendirme yöntemlerine ve verilere ihtiyaç duyuyoruz dedi.
EDF Baş Bilim İnsanı Steven Hamburg ise gelecekteki temiz enerji sistemleri hakkında, on yıllar boyunca etkileri olacak önemli kararlar alındığına dikkat çekerek, “Hidrojen birçok durumda etkili bir karbonsuzlaştırma aracı olabilir, ancak sadece iklim üzerindeki etkilerinin minimumda tutulmasını sağlarsak. Bu da, hidrojenin kendisi de dahil olmak üzere iklimi etkileyen gazların emisyon muhasebesi konusundaki oyunumuzu geliştirmemizi gerektiriyor” diye konuştu.
Meteorologların açıklamalarına göre, şubat ayı da insan yapımı küresel ısınmanın ve doğal El Niño iklim modelinin bir araya gelmesiyle dünya genelinde kara ve deniz sıcaklıklarını yükselterek, bir dizi sıcaklık rekorunu daha kırmaya hazırlanıyor.
Yılın en kısa ayının yarısını biraz geçmiş olmamıza rağmen sıcaklık artışı öylesine dikkat çekici bir hal aldı ki, iklim grafikleri daha önce görülmemiş bir alana ilerliyor. Bu durum özellikle deniz yüzeyi sıcaklıkları için geçerli; bu sıcaklıkların sürekli artışı ve hızlanması, deneyimli gözlemcilerin bu değişiklikleri nasıl açıklayacakları konusunda zorlanmalarına neden oluyor.
Deniz yüzeyi sıcaklıklarındaki bu istikrarlı ve hızlanan artış, iklim biliminde yeni bir ‘meydan okuma’ olarak karşımıza çıkıyor ve uzmanları, yaşanan bu hızlı değişimleri açıklamak için yeni teoriler aramaya itiyor.
Sıcaklık rekorunun ardından, iki derecelik ısınma öngörülüyor
The Guardian’ın aktardığı haberde bilim insanları, “Son haftalardaki artış eğer El Niño’nun geçmiş yıllardaki yolunu izlerse ve önümüzdeki aylarda soğumaya başlarsa, bu beklenen ısı artışının iki santigrat dereceyi bulabileceğine işaret ediyor olabilir” diyor.
İngiltere Ulusal Okyanografi Merkezi‘nden Dr. Joel Hirschi, 2023 ve şimdi de 2024’te önceki deniz yüzeyi sıcaklıkları rekorlarının beklentileri aşan bir şekilde nasıl aşıldığını anlamaya çalıştıklarını belirtti ve “Gezegen hızla ısınıyor. Okyanusta, iklimin en büyük ısı rezervuarında hızlı sıcaklık artışları görüyoruz” dedi.
Berkeley Earth‘ten Zeke Hausfather‘a göre ise, insanlık kaydedilen tarihin en sıcak Şubat ayını yaşamak üzere; bunun ardından gelen rekor bir Ocak, Aralık, Kasım, Ekim, Eylül, Ağustos, Temmuz, Haziran ve Mayıs ayı var.
Hausfather, son haftalardaki artışın, önceki yılların yolunu takip ederse ve önümüzdeki aylarda soğumaya başlarsa, El Niño’nun kısa, zirve etkisinin sanayi öncesi seviyelerin üzerinde 2C ısınma olacağını söylüyor.
Bu normalde bir sıcaklık düşürücü La Niña‘nın takip etmesi durumunda iyi haber olurdu, ancak Hausfather, iklimin daha dağınık ve tahmin etmesi zor hale geldiğini söyledi.
Hausfather, “Geçen yıl beklentileri o kadar çok aştı ki, geçmişte bu tahminleri yapmak için kullandığımız yaklaşımlara eskisi kadar güvenmek zor. Şubat 2024’ün 2016’da belirlenen önceki rekoru kırma olasılığı yüksek, ancak şu anda hava modelleri önümüzdeki haftada küresel sıcaklıkların düşeceğini önerdiğinden, bu kesinlikle kaçınılmaz bir sonuç değil. Bu nedenle, bu aşırı sıcaklıkların son yıllarda ısınma oranında bir hızlanmanın kanıtı olduğunu düşünüyorum – iklim modelleri, CO2 emisyonları düşmezse ancak aerosoller düşerse olacağını bekler – ama mutlaka düşündüğümüzden daha kötü değil” diyerek açıkladı.
Şubat’ın ilk yarısı hava durumu takipçilerini ‘şoke etti’
Dünya çapında aşırı sıcaklıklar üzerine blog yazan Maximiliano Herrera, binlerce meteorolojik istasyonun ısı rekorlarının artışını “delilik”, “tam bir çılgınlık” ve “iklim tarihinin yeniden yazılması” olarak nitelendirdi ve “Şaşırtan sadece rekorların sayısı değil, birçoğunun öncesindekileri ne kadar aştığıydı” dedi.
Herrera, Fas‘ta 12 hava durumu istasyonunun 33,9C’nin üzerinde kayıt yaptığını, bu durumun sadece en sıcak kış günü için bir ulusal rekor olmadığını, aynı zamanda Temmuz ayı için ortalamanın 5C üzerinde olduğunu söyledi. Kuzey Çin şehri Harbin, bu ay üç gün boyunca sıcaklıkların donma noktasının üzerine çıkması nedeniyle kış buz festivalini kapatmak zorunda kaldı.
Geçen hafta, Güney Afrika, Suudi Arabistan, Tayland, Endonezya, Kazakistan, Kolombiya, Japonya, KuzeyKore, Maldivler ve Belize gibi birbirinden uzak izleme istasyonları aylık ısı rekorları kaydetti.
Bu ayın ilk yarısında Herrera, 140 ülkenin aylık ısı rekorları kırdığını söyledi; bu 2023’ün son altı rekor kıran en sıcak ayının nihai rakamlarına benziyordu ve 2023 öncesinde herhangi bir aydan üç kat fazlaydı.
Okyanuslar da aşırı ısınıyor
Deniz yüzeyi sıcaklıklarındaki artış, deneyimli gözlemcileri şaşırtmaya devam ediyor ve yılın ilerleyen dönemlerinde şiddetli fırtınaların habercisi oluyor. Kasırga uzmanı Michael Lowry, Twitter üzerinden, ABD’nin kategori 3 veya daha güçlü kasırgalarının çoğunun oluştuğu Atlantik ana gelişim bölgesindeki deniz yüzeyi sıcaklıklarının, “şubat ortasında, genellikle temmuz ortasında olduğu kadar sıcak” olduğunu belirtti ve durumu “inanılmaz” olarak nitelendirdi.
Sea surface temperatures across the Atlantic Main Development Region (MDR) — where most of our Category 3 or stronger hurricanes form during the peak months of hurricane season — are as warm today in mid-February as they typically are in middle July. Incredible. pic.twitter.com/je827vTYmU
Küresel deniz yüzeyi sıcaklıkları ise “bilinmeyen bir bölgeye” giriyor. Hirschi, Mart ayının, geçen Ağustos’un rekorunu 0.1C ila 0.2C arasında kırmasını bekliyor. Mart, güney yarım kürede geç yaz olması nedeniyle okyanuslar için genellikle yılın en sıcak zamanıdır ve bu yarım küre dünyanın büyük denizlerinin çoğuna ev sahipliği yapar.
İnsan etkisi de iklim değişiklinin en önemli sebebi
Güçlü bir El Niño, sıcaklıkları yükseltti, ancak Copernicus‘tan kıdemli bilim insanı Francesca Guglielmo’ya göre bu, birleşik şekilde çalışan birkaç ısıtma faktöründen sadece biri.
İnsanlığın yaydığı her ekstra ton karbondioksit, okyanuslar üzerindeki baskıyı artırıyor. Bazı bölgelerde anormal sıcaklık, zayıf alize rüzgarları, hareketsiz jet akımları, Kuzey Atlantik dolaşımındaki dalgalanmalar ve aerosol kirliliğindeki azalmalar gibi faktörlerle daha da yoğunlaştı, bu da okyanusun daha fazla güneş ışığına maruz kalmasına neden oldu.
The Nature Conservancy‘nin baş bilim insanı Katharine Hayhoe, farklı faktörlerin etkileşimi hakkındaki belirsizliğin, karmaşık Dünya sisteminin benzeri görülmemiş radyatif zorlamaya nasıl tepki verdiğini tam olarak anlamadığımızı hatırlattığını söyledi. “Bu, geçmişte kaydedilenden çok daha hızlı bir oranda gerçekleşiyor. Eğer bir şey varsa, bu değişikliklerin insan toplumu üzerindeki etkisini abartmaktansa, muhtemelen onları küçümseme ihtimalimiz daha yüksek” diyerek açıkladı.
Uzmanların uyarısına göre El Niño şimdi zayıflıyor, bu da ilkbahar sonu veya yaz başında ekvatoral Pasifik‘teki sıcaklıkların hafiflemesini sağlamalı. Eğer Kuzey Atlantik o zaman sıcak kalırsa, bu, yoğun kasırga aktivitesinin habercisi olabilir.
İnsan kaynaklı karbon emisyonlarının azaltılmaması ve ormansızlaştırmanın tersine çevrilmemesi durumunda bu tür riskler her yıl artacak. Uzmanların uyarısına göre: “Üzerinde olduğumuz ısınma eğilimini yavaşlatmak, durdurmak veya tersine çevirmek, bir süpertankerin rotasını değiştirmeye benziyor. Sonuçlar hemen alınmıyor ama ne kadar erken harekete geçersek, başımızın belaya girmesini o kadar kolay önleyebiliriz.”
Gazeteci -yazar Hayko Bağdat’ın ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla İstanbul 50. Asliye Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı davada, 2 yıl 7 aydan 10 yıl 6 aya kadar hapis cezası istendi
Mütaalasını açıklayan savcı, yurtdışında yaşadığı için duruşmaya katılmayan Bağdat hakkında, 2014, 2017 ve 2018 yıllarındaki yazı ve sosyal medya paylaşımlarıyla ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ ettiğini, 15 Kasım 2019 tarihinde fotomontaj fotoğrafla paylaşım yaparak ‘Zincirleme şekilde Cumhurbaşkanına hakaret’ ve ‘Kamu görevlisine hakaret’ suçunu işlediğini belirtti.
‘Kendimizi aklama imkanı yaratılmıyor’
Yazarı olduğu Artı Gerçek‘e konuşan Bağdat, kendisi gibi birçok muhalifin benzer süreçleri yaşadığını ifade ederek, “takip edemeyeceğimiz kadar çok davamız var” dedi.
İddianamedeki suçlamaları kabul etmeyen Hayko Bağdat, “Soruşturmaya konu olan ‘suçlara’ baktığımızda ortada bir şey yok. Ben ne demiş olabilirim de 10 sene hapis cezası yatacağım? Dolayısıyla gayri ciddi buluyorum. Bunların hepsi hukuk dışı bir baskı aracı ve muhalefeti susturma politikaların bir örneği. Gerçekten hukuki yollarla mücadele ederek kendimizi temizleyeceğiniz bir imkan da yaratılmıyor” dedi.
Avukat Ok: Hedef seçildi
Savcının talebini MLSA Eş Direktörü Avukat Veysel Ok da iddianamede yer alan yazı ve sosyal medya paylaşımlarında suç unsuru olmadığını söyledi. Hayko Bağdat’ın faaliyetlerinin mesleki olduğuna dikkat çekti.
Bağdat’ın gazetecilik faaliyetinin ve yorumlarının kriminalize edildiğini ifade eden Ok, şunları söyledi:
“İddianameyi okuduğunuzda; atılan tweetler ve yazılarda hakaret veya şiddeti öven zemin yok. Ancak Türkiye’deki diğer gazeteciler gibi Hayko da hedef seçildi. Attığı her adım yargı takibine takıldı. Bu davaların hepsi ileriki zamanlarda üst mahkemelerden, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden ‘gazetecilik faaliyetleri ve ifade özgürlüğü olduğu kararı çıkacaktır.”
Avrupa Kuraklık Gözlemevi‘nin son güncellemesine göre, Avrupa Birliği (AB) topraklarının yaklaşık yüzde 17’si şu anda ciddi kuraklık koşullarıyla karşı karşıya.
Yüzde 1’in biraz üzerinde bir oran, en yüksek uyarı düzeyinde olarak kabul ediliyor.
Euronews‘e konuşan Copernicus Avrupa ve Küresel Kuraklık gözlemevlerinin koordinatörü Andrea Toreti, “Mevcut koşullara bakarsak, ocak ayı sonuna kadar elimizdeki en son verilere dayanarak, Akdeniz bölgesindeki pek çok bölgenin uyarı niteliğinde kuraklık koşulları altında olduğunu görüyoruz” dedi.
Kış boyunca devam eden yüksek sıcaklıklar ve düşük yağış, Akdeniz’in bazı kısımlarında kritik koşullar oluşturdu.
Bu ayın başlarında Katalonya kuraklık acil durumu ilan etti ve su kısıtlamasına gitti. Gecen hafta da Sicilya , rezervuarlardaki su seviyelerinin azaldığı bir ‘doğal afet durumu’ ilan etti. ANBI Su Kaynakları Gözlemevi’ne göre, ada toplamda yaklaşık sekiz ay boyunca “neredeyse tamamen kuraklıkla” karşı karşıya kaldı ve 2023’ün ikinci yarısı son 100 yılın en kurak yarısı oldu.
Bir diğer İtalyan adası Sardunya‘da da kapasitenin yüzde 50’den az olduğu bazı rezervuarlarda sorun yaşanıyor. Ocak ayında doğu Sardunya’nın büyük bir kısmına tatlı su sağlayan Alto del Flumendosa Gölü‘nün su seviyesinde önemli bir düşüş olduğu tespit edildi.
Kuzey Afrika da tekrarlayan kuraklıktan muzdarip. Fas, art arda altıncı yılını su kaynakları sıkıntısıyla geçiriyor. Ülkenin su ve tarım bakanlarına göre yağış miktarı ortalama bir yıla göre yüzde 70 daha düşük.
Önümüzdeki aylar da kritik
Kuraklığın yaşandığı bölgelerde yapılan mevsimsel tahminler önümüzdeki ayların normalden daha sıcak olacağına işaret ediyor. Normal düzeyde yağış olsa bile, anormal sıcaklıklar Akdeniz’deki durumun daha da kritik hale gelmesi anlamına gelebilir.
“Bu alanların bazılarında bu aşırılıklardan dolayı tam bir iyileşme sağlanamadı. Şimdi yine yağış eksikliğinin yanı sıra sıcaklıkların da normalden daha yüksek olduğunu görüyoruz” diyen Toreti, ayrıca zaten yeterince yağmayan kara ek olarak etkilenen alan ve düşük kar erime suyu bakımından büyük sorun yaşanan 2022’dekinden bile daha kötü durumda olduğumuzu vurguluyor.
Kuraklık, ülkelerin hidroelektrik enerjisinden enerji üretimi konusunda da sorun yaşamasına neden oluyor.
BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), önümüzdeki on yıllarda sıcak dalgalarının ve kuraklıkların birçok bölgede daha sık ve şiddetli hale geleceğini öngörüyor. Akdeniz havzası ise, yağışlarda ciddi bir azalma yaşanması beklenen az sayıdaki bölgeden biri.
Toreti, olup bitenlerin “insan sera gazı emisyonları nedeniyle gelişen iklim değişikliğinin bir parçası” olduğunu söylüyor: “Çünkü temelde Avrupa yağış rejimlerinde bir değişiklikle karşı karşıya kalıyor. Tekrarlanan kuraklık, eğer hemen harekete geçmezsek, yüzyılın ortasında yeni normal haline gelebilecek bir şey. Sıcak hava dalgalarının yanı sıra yoğun yağışlarla da uğraşacağız.”
Bu durumun bölgeyi etkilemeye devam etmesi bekleniyor ve bu da kuraklığın etkilerini azaltmak için uyum stratejilerine olan ihtiyacın altını çiziyor. Uzmanlar, kuraklık erken uyarı sistemlerine yatırım yapılması, mevcut ve yeni teknolojilerin su verimliliğinin artırılması, kuraklığa daha dayanıklı mahsullerin kullanılması ve su kaynaklarına erişimin iyileştirilmesi, toplumun hazırlıklı hale getirilmesi ve dayanıklılığını artırmak için çok önemli olduğuna dikkat çekiyor.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan ile Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı bugün (21 Şubat’ta), Erzincan İliç’teki facianın yaşandığı Çöpler altın madeninde incelemelerde bulunup gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, olayın üzerinden dokuz gün geçtikten sonra ilk kez İliç’teydi. Sağlık problemleri nedeniyle bölgeye gelemediğini ancak gelişmeleri anbean takip ettiğini açıklayan Özhaseki, “şu ana kadar zehirli bir atığa rastlanmadı” dedi.
İlk olarak göçen yığın liçinin nehirle buluşmasını engellemek için menfez kapaklarının kapatıldığını hatırlatan Mehmet Özhaseki, sonrasında bu toprağın güvenli bir yere nakli için gerekli araştırmaların yapıldığını anlattı.
Havada, suda ve toprakta tehlikeli atıklar oluşup oluşmadığına ilişkin sorulara ilişkin de, “Arkadaşlarımız her gün dokuz noktadan burada numune alıyorlar, sonra bunu gerek kendi mobil cihazlarımızla, gerekirse üç ayrı yetkin laboratuvarda değerlendiriyoruz. Şu ana kadar çok şükür tehlike oluşturacak bir zehirli atığa rastlanmadı. Bundan sonra da bu titizliği devam ettireceğiz, sonuna kadar sürdüreceğiz” dedi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar da “heyelan bölgesindeki kayma durana kadar arama kurtarma çalışmalarına ara verildiğini” açıkladı. Gözaltı sayısının artabileceğini de belirten Bakan, şu anda 6’sı tutuklu, 3’ü adli kontrol şartıyla serbest olmak kaydıyla 9 kişi hakkında adli işlemlerin devam ettiğini belirtti: “Bu süreç büyük bir titizlikle devam ediyor. Maden faaliyetleri durduruldu. Temel odaklandığımız konu heyelana uğramış toprağın tekrar depolanması” dedi.
‘Kayma riski devam ediyor’
Bayraktar’ın ardından sözü alan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, “Çok büyük bir seferberlik ruhu buraya geldi. İnsan kaynakları açısından yaklaşık 3 bine yakın, araç gereç açısından da 800’ün üzerinde bir mevcutla burada ilk andan itibaren arama kurtarmaya başladık” diyerek açıkladı.
Bakan Yerlikaya, sismik ölçümlerle sahada sürekli kayıt alındığını söyledi, “2 günden beri Sabırlı Deresi bölgesinde faaliyetlere ara verilmişti. Sebebi nedir? Biz önce arama işini yapan arkadaşlarımızın güvenliğini önceliyoruz. Kaymaya vesile olan yerdeki stabilite hiçbir şekilde durmadı” ifadelerini kullandı.
Bakanların bir araya gelip, bilim insanlarını ve teknik mühendisleri tekrar dinleyip nihai raporu aldıktan sonra, her iki tarafta da arama çalışmalarını durdurmak zorunda kaldıklarını ifade eden Yerlikaya, şöyle açıkladı: “Bunu sizlerle paylaşmamız lazım, her iki tarafta, yani Sabırlı ve mangan açık ocağındaki arama faaliyetlerine ara veriyoruz, ne zamana kadar, yukarıdaki yığın liç alanındaki aktivasyon durup da stabil olana kadar, aşağıda güvenli çalışmaya vesile oluncaya kadar biz arama çalışmalarına ara veriyoruz.”
‘Sedde yapımına başladık’
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı da ilk andan itibaren Devlet Su İşleri yöneticilerinin acil eylem planı oluşturduğunu söyledi. Yüzey sularının baraja akmaması için sedde yapımına başlanıldığı bilgisini veren Bakan Yumaklı, “Sedde 8 metreye ulaştı, 11 metreye kadar ulaştıracağız. Önünde ve arkasında birikme ihtimali olan suları da atık havuzuna aktarmak üzere pompa sistemi de kurulmuş vaziyette” dedi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan ise olayın gerçekleşmesi noktasında müfettişlerin çalışmalarının sürdüğünü söyledi. Bakan Işıkhan, “Burada ihmali olan kim varsa hukuk önünde hesap verecek” dedi.
İstanbul’un Eyüpsultan ilçesinde, kedilere kezzap ve asit döktüğü iddiasıyla yargılanan Murat Özdemir’in 10 buçuk aydan 7 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi
Murat Özdemir’in İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi‘nde yargılanmasına devam edildi. Duruşmaya İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi avukatları ve Halkın Kurtuluş Partisi temsilcileri de katıldı.
ANKA‘nın aktardığına göre, duruşmada Av. Umut Yıldız ” Sanığın vahşice, 40’a yakın hayvana zarar verdiği sunduğumuz veteriner hekimce düzenlenen raporda anlaşılıyor. Sanık hakkında caydırıcı ceza verilmesini ve sanığın eylemlerinin birden fazla kez devam ettiği de dikkate alınarak tasarlayarak gerçekleştirdiği sebebiyle üst sınırdan cezalandırılmasını talep ederiz” dedi.
Zorla getirilecek
Esas hakkındaki mütalaasını açıklayan duruşma savcısı sanığın üzerine atılı suçu işlediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle, ‘Bir ev hayvanını veya evcil hayvanı kasten öldürme’ suçundan 10 buçuk aydan yedi yıla kadar hapisle cezalandırılmasını istedi.
Mahkeme sanığın ek savunmasını yapması için hakkında zorla getirilmesine karar vererek duruşmayı 8 Mart’a erteledi.
Duruşma sonrasında adliye önünde açıklama yapan Hayvan Haklarını Koruma Federasyonu Başkanı Nihal Kasa şunları söyledi:
“Bugün burada birçok yaşam hakkı savunucusu ve toplumun vicdanlı insanlarıyla birlikte Eyüp’te aylarca gözleri oyularak, derisi yüzülerek iç organları parçalanarak bir cani şahıs tarafından kezzap gibi maddelerle canice işkence gören bir kısmı ölen, ölmeyenler de hala acılar içinde kıvranan o zavallı hayvanlar için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bugün bu şahsın en ağır biçimde cezalandırılması umuduyla bu davaya geldik.
Şu anda biz toplumun vicdanına sesleniyoruz zaten kamu vicdanı yaralanmıştır. Bu hayvanların acısını, o acı çeken hayvanların yani bazı görsellerde haykırışlarını görüyoruz, hepimizin vicdanını derinden yaraladı. Bugün bu dava ertelendi. Bugün masum hayvanlara uzanan kanlı eller biliniz ki yarın insana, hepimize yönelecek olan şiddetin ön habercisidir.”
‘Sevmiyordum, öldürdüm’
“Ben bu şahsın basına verdiği açıklamasından bir cümleyi tekrar etmek istiyorum, ‘Ben o kedileri sevmiyordum. Böyle yaptım. Onları besleyenleri de sevmiyorum. ‘Yani bu açıkça kediyi sevmiyordum, kezzap attım öldürdüm, onları besleyenleri de aynı mantıkla sevmiyorum. Bu işin çok tarafı var. Tabii ki ağır bir cezanın yanı sıra şiddet eylemini de önlenmesi gereklidir.”
Halkın Kurtuluş Partisi İl Başkanı Pınar Akbina Karaman da şöyle konuştu:
“Eyüp’te kezzapla katledilen canlarımızın davasıydı. Daha geçen hafta canice katledilen Eros gündemdeydi. Yargımız da iktidarın hukuk bürolarına dönüşmüş durumda. Ama biz mücadele edeceğiz. Ne yazık ki bu tür davalarda kamuoyu baskısı etkisiyle verilirse bir karar veriliyor. Dolayısıyla bizler bu davanın da sonuna kadar takipçisi olacağız.
Yasal düzenlemeler yeterli değil. Bakın bilim insanları ne diyor? Davada da söyledik. Prof. Dr. Sevil Atasoy diyor ki, ‘Her seri katilin geçmişinde bir hayvan düşmanlığı, bir hayvan katliamı vardır. İşte bu davalarda gereken cezalar verilmezse, katiller dolaşacak aramızda. Dolaşıyor da. Yeterli cezayı almadıkları için.”
Duruşma savcısı, Murat Özdemir’in saldırıyı birden fazla kez işlemesi ve hayvanlara yönelik kastı olduğunu belirterek tutukluluk halinin devam edilmesi yönünde görüş bildirmiş; ancak mahkeme ise savunmasının alınmış olması nedeniyle tahliyesine karar vermişti.
Duruşma öncesinde hak savucuları da sosyal medyada da ‘#murat-+özdemirtutuklansın’ kampanyası başlatmıştı.
İzmir Çeşme’deki Ayayorgi Koyu’nun çevresindeki bazı sokakların halkın geçişine kapatılması tepki topladı.
Ege’de Son Söz’ün aktardığına göre Ayayorgi Koyu’na giden 3124 no’lu sokağın yayaların ve araçların geçişine kapatıldığı belirtilirken, Belediye imar planında yer alan 3175 no’lu sokağın ise kısmen işgal edildiği, sokakların 7 Şubat 2024’ten beri işgal edilmiş durumda olduğu ifade edildi.
İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı dünyaca ünlü Ayayorgi Koyu’nda hazineye ait ve doğal ve arkeolojik sit alanı statüsündeki arazide ‘beach club’ inşaatı sırasında koya moloz dökülmüş, ağaçlar ve toprak tahrip edilmişti. Şikayetler üzerine Çeşme Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturma neticesinde altı kişinin gözaltına alındığı ve bir iş makinasına el konulduğu öğrenilmişti. Gözaltına alınan şahıslar hakkında, yurt dışına çıkışlarını engelleyen ve olayın yaşandığı mülke girişlerini yasaklayan adli kontrol tedbirleri uygulanmıştı.
Vatandaşlar aynı şirketin, bu kez de belediyeye ait sokağı demir kapıyla kapatarak koya ulaşımı engellediğini ifade ediyor. Çeşmelilerin kapının kaldırılması için belediyeye şikayette bulunduğu ve belediyenin “yetkimiz yok” dediği öğrenildi.
Çeşme Çevre Platformu sözcüsü Ahmet Güler, yaptığı yazılı açıklamada ‘haramilerin’ yol kestini ancak yetkililerin müdahale etmediğini belirtti. Güler’in açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
“Çeşme Aya Yorgi’de hazine arazilerini talan ederek işgal ve tahrip eden şahıslar, bu defa da belediyeye ait sokağa demir kapı yaparak asma kilit taktılar. Aya Yorgi koyuna giden 3124 numaralı sokak, halkın ve trafiğin geçişine kapatıldı. Belediye imar planında yer alan 3175 numaralı sokak ise kısmen işgal edildi. Sokaklar, 07 Şubat 2024 tarihinden beri işgal edilmiş durumda.”
Ayayorgi Koyu ‘eşkıyanın kol gezdiği dağ başı sanki’
“Çeşme’nin tam merkezinde bulunan sokakların demir kapıyla kapatılması mahalleliyi isyan ettirdi. İzmir Anıtlar Yüksek Kurulu Çeşme yetkilisi, bölgenin 3. dereceden Arkeolojik SİT alanı olduğunu, demir kapının yasal olmadığını, kendilerinden izin alınmadığını ve tamamen kaçak olduğunu belirtti. Ancak, demir kapının kaldırılması için Anıtlar Yüksek Kurulu ve Milli Emlak’tan karar çıkması gerektiğini söyledi.
Memleketin geldiği hale bir bakar mısınız? Bir takım gaspçılar, Belediye’ye ait kadastro yolunu kesiyor, demir kapı ile halkın, vasıtaların geçişini tamamen trafiğe kapatıyor, ne belediye ne de diğer resmi kurumlar bu işgali engelleyemiyorlar. Kurumlar kendi aralarında top çeviriyorlar, Çeşme değil, eşkıyanın kol gezdiği dağ başı sanki… Aynı şahıslar doğal ve arkeolojik SİT olan Aya Yorgi koyunu tahrip ettikleri için Çeşme Savcılığı tarafından gözaltına alınıp serbest bırakılmışlardı, şimdi de yol kesiyorlar, kim bunlara dur diyecek? Devleti göreve çağırıyoruz.”
Avrupa‘nın 2023 yılındaki gaz tüketimi, ülkelerin verimlilik önlemlerini ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını artırmasıyla son 10 yılın en düşük seviyesine geriledi. Rusya‘nın Ukrayna‘yı işgalinden bu yana geçen iki yıl içinde gaz talebi kıta genelinde yüzde 20 oranında azaldı.
Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü‘nün (IEEFA) yayımladığı son verilere göre, düşen gaz talebinin esas olarak Almanya, İtalya ve İngiltere tarafından yönlendirildiğini ortaya koyuyor. Sonuç olarak, kıtanın LNG tüketiminin 2025 yılında zirve yapacağı tahmin ediliyor.
2021-2023 yılları arasında gaz tüketimindeki en büyük düşüş Almanya‘da gerçekleşirken, (-17,6 bcm) onu İtalya (-14,4 bcm), Birleşik Krallık (-14,2 bcm), Hollanda (-10,9 milyar m3) ve Türkiye (-9.7 bcm) takip etti.
Raporun yazarları, Avrupa’nın LNG talebinin 2025 itibariyle düşüşe geçecek olmasıyla, yeni yapılacak LNG terminallerinin ölü yatırımlar olacağını da belirtiyor.
İşgalin ardından piyasaların Rus gazına olan bağımlılığını hızla azaltmasıyla birlikte IEEFA, açığı kapatmak için 2023 yılında LNG ithalatının artacağını tahmin etmişti; ancak Avrupa’nın LNG talebi aslında bir önceki yıla göre sabit kaldı. Buna rağmen ülkeler yeni LNG altyapısı inşa etmeye devam ediyor:
‘Kriz kontrol altına alındı’
Şubat 2022’den bu yana sekiz ithalat terminali faaliyete geçti ve 2030 yılına kadar 13 projenin daha faaliyete geçmesi bekleniyor. Bu da Avrupa’nın LNG terminallerinin toplam kapasitesinin on yılın sonuna kadar beklenen LNG talebinin üç katı olabileceği anlamına geliyor.
IEEFA Avrupa Baş Enerji Analisti Ana Maria Jaller-Makarewicz, “Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin üzerinden iki yıl geçtikten sonra Avrupa’nın enerji sistemi daha çeşitlendi ve daha dirençli hale geldi. Kriz bir ölçüde kontrol altına alındı, verimlilik önlemleri arttırıldı ve yenilenebilir enerji kaynakları ve ısı pompası kurulumları hızlandı. Bu da kıtanın gaz talebini azaltmaya devam etmesini sağladı” dedi.
Tek bir kaynağa çok fazla bağlı kalarak enerji arz güvenliğini riske atmanın tehlikelerini tecrübe etmiş olan Avrupa’nın, geçmişteki hatalarından ders alması gerektiğine dikkat çeken Jaller-Makarewicz geçen yıl LNG ithalatının neredeyse yarısını sağlayan ABD’ye aşırı bağımlı hale gelmekten kaçınması gerektiğini de vurguladı.
Rusya’nın LNG ithalatı artıyor
Avrupa’nın Rusya’dan boru hattı gazı ithalatını azaltmadaki başarısı, bu ülkeden artan LNG sevkiyatıyla tezat oluşturuyor. 2021 ve 2023 yılları arasında Rusya’nın Avrupa’ya LNG tedariki %11 arttı; İspanya’ya sevkiyat iki katına, Belçika’ya ise üç katından fazlasına çıktı. Türkiye ve Yunanistan 2022 yılında Rus LNG’si ithal etmeye başladı.
İspanya, Fransa ve Belçika geçen yıl Avrupa’nın Rus LNG ithalatının %80’ini karşıladı.
2021-2023 yılları arasında Rusya’dan en çok LNG ithal eden Avrupa terminalleri Zeebrugge (Belçika), Montoir-de-Bretagne (Fransa), Bilbao (İspanya), Gate (Hollanda), Dunkerque (Fransa) ve Mugardos (İspanya) oldu.
Avrupa LNG terminali inşasını sürdürüyor
Şubat 2022’den bu yana Avrupa 53,5 milyar metreküplük (bcm) yeni LNG yeniden gazlaştırma kapasitesi ekledi. Geçen yıl, kıtanın 37 ithalat terminalinden sekizinin kullanım oranı %50’nin altındaydı.
94 milyar metreküplük ilave yeni veya genişletilmiş LNG ithalat kapasitesi planlama aşamasında ve 2030 yılına kadar faaliyete geçmesi bekleniyor. Bu da Avrupa’nın LNG kapasitesini 405 bcm’ye çıkaracak.
Jaller-Makarewicz, “Son iki yılda Avrupa enerji sistemini dönüştürdü ve enerji krizinin etkilerini azaltacak yöntemleri uygulamaya koydu. Şimdi hangi politikaların işe yaradığını incelemenin ve bunlara devam ederken Avrupa’ya gelecekte riskleri yönetmede avantaj sağlayabilecek yeni stratejileri uygulamaya koymanın tam zamanıdır” diye konuştu.