Ana Sayfa Blog Sayfa 194

Genç aktivistler, iklim mücadelesi için topladıkları imzalarla Meclis’te

Üç genç aktivisti ve iklim değişikliğine dikkat çekmeyi amaçlayan Nil Sarrafoğlu, iklim kriziyle mücadele konusunda kamuoyu farkındalığını artırmak ve mevcut politikaların yetersizliğine dikkat çekmek amacıyla başlattıkları imza kampanyasını Türkiye Büyük Millet Meclisi‘ne (TBMM) taşıdı.

Change.org üzerinden toplanan binlerce imza, TBMM Dilekçe Komisyonu‘na sunuldu.

Atlas Sarrafoğlu, Ela Naz Birdal ve Seren Anaçoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ilgili bakanlıklar tarafından Birleşmiş Milletler‘e sunulan ulusal katkı beyanlarını yetersiz buldukları gerekçesiyle başlattıkları hukuki sürecin yanı sıra, TBMM’de milletvekilleriyle iklim kanunu ve devam eden kampanyaları hakkında görüş alışverişinde bulundu.

Danıştay geçen ay, iklim krizinin yıkıcı etkileriyle, çocuk ve gençlerin temel hak ve hürriyetleri arasında bağlantı kuran iklim davasına, ret kararı vermişti.

Gençler Türkiye’ye iklim davası açtı
İklim aktivisti gençlerin Türkiye’ye açtığı dava incelenmeden reddedildi

genç aktivistler

Aktivistler, TBMM’deki ziyaretlerinde, gezegenin ve geleceğin kurtarılması adına acil eylem çağrısında bulunarak, iklim kanununun bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı.

Farkındalık kampanyalarına destek sürüyor

Nil Sarrafoğlu’nun başlattığı ve yaklaşık 8 bin kişinin destek verdiği kampanya, iklim değişikliğinin inkarına karşı kamuoyu farkındalığını artırmayı hedefliyor. Sarrafoğlu, bilimsel gerçeklere dayalı farkındalık yaratma amacı güdüyor ve bu konuda medyanın rolünün önemine dikkat çekiyor.

“İklim inkarcılığının yaydığı bilgi kirliliği geleceğimiz, çocuklarımız için bir tehdit” diyen Nil Sarrafoğlu’nun Change.org/iklimkamuspotu adresinde yürüttüğü kampanyaya yaklaşık 8 bin kişi destek verdi. İklim kriziyle ilgili bilimsel gerçeklere dayanan bir kamu spotu yapılmasını talep eden Sarrafoğlu, imzaları TBMM Dilekçe Komisyonu’na teslim etti.

“Televizyon kanalları ve radyolarda, karbonsuz bir geleceği sağlamak için bilimsel açıdan farkındalık ve bilgilendirme çalışmalarına kaynak sağlanması için atacakları adımların takipçisi olacağım,” diyen Sarrafoğlu, kampanya metninde şu açıklamalarda bulundu:

“Ne yazık ki bugüne kadar iklim krizine karşı mücadeleleri engellemeye çalışan iklim inkarcılığı Türkiye’de de hortladı. İklim krizinin varlığını inkar ediyorlar, iklim krizini durdurmak için alınması gereken tedbirler hakkında yalanlar, yanlış bilgileri yaygınlaştırıyorlar ve bilgi kirliliği üretiyorlar. İklim inkarcısı bu toplulukların amaçları, eylemlerinin nasıl finanse edildiği gibi sorular ise büyük bir muamma.”

Yeniden yapılan Gezi yargılamasında mahkeme Yargıtay kararına uydu

Gezi Davası’nda haklarında verilen 18’er yıl hapis cezaları Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi tarafından bozulan Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve  Mücella Yapıcı’nın İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılamaları başladı.

Mahkeme, Yargıtay’ın beraat yönündeki bozma kararına uyarak Altınay, Ekmekçi ve Yapıcı halkındaki yurt dışına çıkmama yönündeki adli kontrol kararlarını kaldırdı.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne yazı yazılarak, Gezi Parkı eylemlerinde çekilmiş Mobese görüntü kaydının bulunup bulunmadığının sorulmasına karar veren mahkeme, ayrıca 2911 sayılı yasaya muhalefetten sanıklar hakkında açılmış bir soruşturma olup olmadığının da Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan sorulmasını istedi.

Kavala ve Atalay’ın cezaları onandı

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, sekiz  sanıklı Gezi Parkı davasında, Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) milletvekili seçilen Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater ‘e  verilen 18’er yıl hapis cezalarını onamış, Ali Hakan Altınay, Yiğit Ali Ekmekçi ve Ayşe Mücella Yapıcı hakkındaki mahkumiyet hükümlerinin ise bozulmasına karar vermişti.

Daire, sanıklar Altınay, Ekmekçi ve Yapıcı’nın eylemlerinin “darbeye teşebbüse yardım” değil “toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet” suçu yönünden değerlendirilmesi gerektiğine hükmetmişti.

Can Atalay’ın bireysel başvurusuna ilişkin verilen karar sonrasında Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Yargıtay arasında krize de dönüşen dosyada, bozma kararı sonrası ilk duruşma görüldü. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya sanık ve müşteki avukatları katıldı.

‘Ne pahasına olursa olsun mahkûmiyet’

Duruşmada konuşan Ekmekçi ve Yapıcı’nın avukatı Fikret İlkiz, önceki yargılama aşamasında yaşanılanlara değinerek, süreçte hukuku üstün tutan yaklaşım bir yana kanuniliğin dahi gözetilmediği, ne pahasına olursa olsun mahkûmiyete yönelen bir yargı pratiğine tanık olduklarını söyledi. AİHM’nin Kavala hakkındaki kararı sonrasında Kavala’nın mevcut davadan tahliye edilip casusluk suçlamasından tutuklandığı ve AİHM kararının bu şekilde etkisiz hale getirildiğini hatırlatan İlkiz, AYM ile Yargıtay arasında krize dönüşen sürece de değindi.

İlkiz, AYM’nin Can Atalay hakkında verdiği iki ayrı ihlal kararı sonrasında Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa’yı açık ve ağır şekilde ihlal eden bir pratik uyguladığını belirterek, “Bu pratik her türlü hukuksuzluğu aşan, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu, işleyişi ve düzenlenişinin temelini oluşturan kamu hukuku kavram ve uygulamasını tümden ortadan kaldıran vahim bir tabloyu ortaya koymaktadır” dedi.

‘Sanıkların tamamı beraat etmeli’

Müvekkilleri yönünden verilen bozma kararına da değinen İlkiz, “Ülkenin anayasasızlaştırıldığı, yazılı norm uygulamasının ihtimale dönüştürüldüğü bir ortamda Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bozma ilamına ilişkin değerlendirmemiz, gezi davasında müvekkillerimiz dahil sanıkların tamamı bakımından cezalandırılmalarını zorunlu kılan tek bir kanıt dahi bulunmadığı, beraatlarına karar verilmesi gerektiği yönündedir” ifadelerini kullandı.

Duruşma 22 Mayıs 2024, saat 11.10’a ertelendi.

İliç’teki liç yığını dünya standartlarının üzerindeymiş: 275 metre

Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi‘nden (KTÜ) bilim insanlarının Erzincan İliç‘teki Çöpler Altın Madeni’nde yaptığı inceleme sonucunda, kayan 20 milyon metreküp liç yğınının yüksekliğinin “kontrol edilebilir” seviyenin üzerinde olduğu tespit edildi.

Üniversitenin Heyelan Uygulama ve Araştırma Merkezi’nden (UYGAR) bilim insanlarının yer aldığı heyet, İliç’te dokuz işçinin toprak altında kaldığı altın madeni sahasında İDAR teknolojisine sahip insansız hava aracı ile ölçüm ve incelemelerde bulundu.

UYGAR Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hakan Ersoy, “Dünya literatüründe, maksimum 150 metre olan ‘liç yığını’nın burada 257 metreye ulaştığını tespit ettik; bu inanılmaz bir rakam. Dünyada böyle bir ‘liç’e rastlamadık. Kontrol edilemeyen bir ‘liç yığını’nda su içeriğinin fazla olup, üretim sahasındaki patlatmalara çok yakın bir noktada yığılması, felaketi de beraberinde getirdi” dedi.

Maden sahasında üç boyutlu ölçüm ve inceleme yaptıklarını belirten Prof. Ersoy şunları anlattı:

“Oraya gittiğimizde farklı manzaralarla karşılaştık. Gördüğümüz en önemli sorunlardan birisi ‘liç yığını’nın; yani cevher zenginleştirme, altının elde edilmesi için üzerinde çalışılan malzemenin yüksekliğiydi. Dünya literatürüne baktık; liç yığının maksimum 150 metreye ulaştığını gördük. Fakat bir burada kullandığımız insansız hava aracı ile 257 metreyi gördük. Yani taban kotuyla maksimum kot arasında 257 metre mesafe oluşmuş, bu inanılmaz bir rakam. Kanaatimizce bu yükseklik kontrol edilebilir seviyeden çıktı. Dünya literatüründe böyle bir liçe rastlamadık. Günümüzde, demirden betondan 200 metre yükseklikte binalar inşa edilemezken, sadece yığma şeklinde depolanan bir malzemenin 257 metre yükseklikte olması bizi ürküttü. Bir de orada 100 metrelik vadi yüksekliği var, yani orada 350 metrelik bir piramit oluştu. Orada hareketin hızlanmasının en büyük sebebi, liç yüksekliğinin yanı sıra vadinin de yüksek olması. Felaketi büyüten de buydu”

‘Yer yanlış seçilmiş’

Patlatmalar nedeniyle ‘liç yığını’nın tekrarlı yüklere maruz kaldığını da söyleyen Ersoy, “UYGAR çalışma grubu olarak, burada elde ettiğimiz en önemli sonuçlardan birisi de yanlış yer seçimiydi” diye konuştu:

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) güncel fay haritasında, maden sahasının 300-400 metre yakınından bir fay hattı geçtiği görülüyor. Yaşanan kazayı bu fay tetiklemedi ama tetikleyebilirdi. Bir de yığın ocak sahasına o kadar yakın ki ocakta meydana gelen patlatmalar nedeniyle ‘liç yığını’ tekrarlı yüklere maruz kaldı. Şu da önemli, görüntülerde buradaki malzemenin bir sıvı gibi aktığını gördük. Buradan yola çıkarak da ‘liç yığını’ndaki su içeriğinin normal standartlardan yüksek olduğunu düşünüyoruz. Özetle kontrol edilemeyen bir ‘liç yığını’nda su içeriğinin fazla olup, üretim sahasındaki patlatmalara çok yakın bir noktada yığılması, felaketi de beraberinde getirdi.

İşçilere dokuzuncu günde halen ulaşılamadı, altı şüpheli tutuklandı,

Kanada-ABD menşeili SSR Madencilik ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.‘nin altın üretimi yaptığı Çöpler Maden Sahası’nda çıkarılıp istiflenen devasa yığın liçi,  13 Şubat’ta kaymış; bağımsız incelemelere göre, yaklaşık 20  milyon metreküp toprak, 200 metrelik yamaçtan vadiye doğru akmıştı. Geniş bi alana yayılan toprağın altında kalan dokuz işçiye halen ulaşılamadı.

İliç Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında; sorumlu oldukları değerlendirilen, aralarında ilgili şirketin Kanada uyruklu yöneticisinin de bulunduğu altı şüpheli tutuklandı.

İliç’te arama çalışmaları durduruldu

 

Bağımsız Maden İşçileri Sendikası’ndan İliç raporu: Burada işçi güvenliği yok

Erzincan İliç’teki Çöpler altın madeninde siyanürlü yığın liçi kayması sonucu gerçekleşen faciayı ilk gününden beri yerinde gözlemleyen Bağımsız Maden İşçileri Sendikası (Bağımsız Maden-İş), “Öncesi ve Sonrası ile 13 Şubat” başlıklı raporunu yayınladı.

Rapor, Anagold maden şirketinin işçi sağlığı ve güvenliği, çevresel etkiler, ücret politikaları, mobbing ve baskı uygulamaları, sendikal özgürlüklere müdahaleler, taşeron yapısını kullanarak sorumluluklardan kaçınma gibi konularda ciddi eksiklikler ve ihlaller içerdiğini detaylandırıyor.

13 Şubat olayı öncesi ve sonrasında yaşananlar, işçi güvenliği önlemlerinin yetersizliği, çevre ve sağlık üzerindeki olumsuz etkiler, ücretlerin düşük tutulması ve işçi sağlığına dair önlemlerin yetersizliğinin eleştirildiği rapor, Anagold ve ilgili taşeron firmaların, işçi ve çevre haklarını ihlal ettiğine dair somut örnekler ve iddialar sunuyor.

Bağımsız Maden İş
Bağımsız Maden İş’in raporunda sahanın dışında, mahallelerin hemen üzerinde dinamit patlatılan bölgedeki çatlağı gösteren fotoğraf da yer alıyor.

‘İşçi sağlığı ve güvenliği konusunda ciddi eksiklikler mevcut’

Raporda belirtilen bilgilere göre, Avrupa ve ABD‘deki madencilik faaliyetleri ile Türkiye‘dekiler arasında önemli farklar bulunuyor. Türkiye’de madencilik sektöründe çalışan işçiler, güvensiz ve güvencesiz koşullar altında, düşük ücretlerle ve yoğun baskı altında çalıştırılıyor. Aynı zamanda, çevreye verilen zararlar konusunda ABD ve Avrupa’da alınan sıkı önlemlerin Türkiye’de yeterince uygulanmadığı gözlemleniyor.

13 Şubat sonrası Çalık Holding‘in “Biz sadece finansal ortağız” açıklaması, şirketin işçi ve çevre haklarına yönelik sorumluluklarından kaçındığını ima ediyor. Bu durum, madencilik faaliyetlerinin sadece küçük bir azınlığın servet biriktirmesi için yapıldığı ve bunun işçi sömürüsü ile doğanın metalaştırılmasına dayandığı eleştirisini güçlendiriyor.

‣ İliç’teki siyanür sızıntısı Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde: Ekokırım ve insanlık suçu işlendi
‣ Çevre Bakanlığı’nın İliç’te ‘çevre izin ve lisans belgesinin iptali’ ne anlama geliyor?
‣ [İklim Masası] İliç’teki facia, kuralsızlığın ve kontrolsüzlüğün sonucu
‣ Enerji Bakanlığı Anagold’un maden ruhsatlarını iptal etmedi

‘Siyanür kullanımı güvenli sınırları aşmıştı’

Bağımsız Maden-İş’in İliç’te yaptığı incelemeler sonucunda hazırladığı rapora göre, Anagold bünyesindeki üretim sürecinde 40’tan fazla kimyasalın kullanımı ve aşırı üretim baskısı, iş kazaları ve çevresel felaketlerin ana nedenlerinden biri.

Raporda 2018-2019 döneminden itibaren artan üretim hedeflerinin, işçilerin sağlıklı çalışma koşullarını imkansız kılacak şekilde belirlediğini, bu nedenle de siyanür kullanımının güvenli sınırları aştığı belirtiliyor. Ayrıca, yığma alanlarının yapılandırılmasında güvenlik standartlarının ihlali, liç alanının aşırı genişletilmesi ve maliyetleri düşürme adına alınan riskler, 13 Şubat felaketine yol açan faktörler arasında gösteriliyor.

Kayan toprak, Anagold’un faaliyete geçtiği 2009-2010 yıllarından itibaren yaptığı ayrıştırma sonucunda kalan toprağın tamamıdır. Normal şartlar altında, en geç 2018-2019 döneminde başka bir yığma alanı açılmış ve sonraki üretimden kalan siyanürlü toprağın oraya yığılmış olması gerekmektedir. Ancak yine maliyeti azaltma politikası sebebiyle bu yapılmamış, liç yığma alanı üste doğru genişletilmiştir.

Dünyanın en ucuz altın madeni olma hedefiyle…

Bağımsız Maden-İş’in İliç’te yaptığı incelemeler sonucunda yayınladığı raporda, işçilerin çalışma koşulları ile ilgili de çarpıcı bilgiler yer alıyor.

Bağımsız Maden İş

İşçi ücretlerinin, madenin faaliyete geçtiği 2009-2010 yıllarından beri kademeli olarak düşürüldüğü ifade ediliyor. İşletmenin CEO’su Edward Dowling’in deyimiyle “Dünyanın en ucuz, düşük maliyetli altın madeni” olma hedefinin, çalışmanın her düzeyine yansıtıldığı anlatılırken, aynı işi yapan işçiler arasında ücret farklılıkları meydana getirildiği açıklanıyor.

19 bin ila 20 bin TL ücret düzeyinde çalışan işçiler tespit edilmiş olup, görece daha iyi görünen ücretlerde ise esas kazanç değil yan haklarla (prim, ikramiye vb.) elde edilen gelir etkili olmuştur. Bu işçiler açısından ücret konusunda güvencesizlik yaratmıştır. Şirket yetkilileri ise 13 Şubat sonrası süreç dahil olmak üzere, yan haklarla şişirilmiş gerçek olmayan ücret bilgilerini kamuoyu ve yetkililerle paylaşarak gerçek ücretleri gizlemiştir.

Bağımsız Maden İş: ‘Faciadan sonra işçiler mesaiye çağrıldı’

Raporda yer alan bilgilere göre Anagold’un işlettiği Çöpler altın madeninde işçiler, yalnızca ücret bakımından değil, mesai koşulları nedeniyle de zorlu koşullar altında çalışıyor.

Madendeki facianın gerçekleşmesinden beş gün sonra, 17 Şubat 2024’te taşeron Çiftay işçilerinin siyanürlüğü toprağı kaldırıp taşımak üzere işbaşı yapmaya çağrıldığı ifade ediliyor. Normalde dinamit patlatma sonrası elde edilen cevherli toprak ve taşları ayrım yapılacak alana taşımakla görevli bu işçilerin, hiçbir kimyasalla doğrudan temasları olmadığı belirtiliyor.

Raporun aktardığına göre, işçilerin önemli bir kısmı eğitim ve donanımı olmayan bu işi yapmaya zorlandıklarında itiraz etti ve işi yapmaktan kaçındı ancak, Çiftay yönetiminin buna karşı işçileri kendi iradeleriyle çalıştıklarına dair bir kağıt imzalayarak işbaşı yapmakla 3 ay ücretsiz izne çıkmak arasında bir seçime zorladığı da açıklanıyor.

Göçük altında kalan işçilerin isimleri ve görevleri açıklandı

Göçük altında kalan işçilerden;

  • Abdurrahman Şahin ve Hüseyin Kara taşeron Kar-Sa Şirketi’nde borulama ekibinde,
  • Şaban Yılmaz taşeron Asil Çöpler Şirketi’nde kepçe operatörü,
  • Fahrettin Keklik ana firma Anagold Madencilik’te idari işler personeli,
  • Ramazan Çimen ve Kenan Öz ana firma Anagold Madencilik’te kırıcı süpervizörü,
  • Adnan Keklik ana firma Anagold Madencilik’te ADR kıdemli süpervizörü,
  • Uğur Yıldız taşeron Çiftay Şirketi’nde kamyon şoförü,
  • Mehmet Kazar taşeron Asil Keklik Şirketi’nde operatör olarak çalışıyordu.

Rapora göre bu tablo, hem taşeronlaşmanın sonuçlarını hem de maden sahası ve çevresinde çalışan bütün işçilerin taşeron ya da ana firma fark etmeksizin risk altında çalıştığını gösteriyor.

Bakanlık denetimlerini de içeren bütün süreçler boyunca Anagold’un etrafındaki siyasi-idari-ekonomik ilişki ağı da tespit edilmiştir. Sömürge madenciliği tanımı, Anagold ve Türkiye’nin dört bir yanında yapılan madencilik pratiğinin politik, hukuki, ekonomik örüntülerini izah etmekte yetersiz kalmaktadır. Tekel eleştirisiyle, kaba bir anti emperyalizm vurgusuyla; gerçek ilişki zeminlerini açığa çıkarmanın önüne somut engeller çıkarılmaktadır. Emperyalizmin içsel bir olgu olduğu tanımlaması; bu açıdan anahtar, yol açıcı bir zemini hepimize sunmaktadır. Hiçbir tekel, ulusal devletle, siyasi iktidarla, muhalefet zeminleri ile, yerel siyasal-kültürel şebekelerle mali çıkar örtüşmeleri kurmadan; bölüşüme dair taşeronlara ve hatta bazı çalışanlara kadar uzanan bir iş bölümü yapmadan kendi başına faaliyet yürütemez, hareket alanı bulamaz. Sadece tekele ya da sadece siyasi iktidara vuran eleştiriler bu yüzden gerçekliği kavramak açısından yetersizdir. 13 Şubat ile ilgili yayınlayacağımız ayrıntılı değerlendirmelerde ve bu konuya odaklanan raporlarda bu husus bütün ayrıntılarıyla ele alınacak ve açıklanacaktır.

Raporun tamamına bu link aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

İliç, Anagold’un ‘nüfusuna kaydedilmiş’

ERZİNCANİliç‘te Anagold Madencilik‘in Çöpler Altın Madeni‘nde meydana gelen maden faciasının ardından geldiğimiz İliç, adeta Anagold diye bağırıyor. Sokaklar jandarmalar, polisler ve AFAD görevlileriyle dolu.

Bir yandan yaklaşan seçim için muhtar ve belediye başkanı adaylarının pankartları altında seçim konuşuluyor. Bir yandan da İliç’te meydana gelen faciayla ilgili konuşmalar duyuluyor.

anagold, İliç, maden
Fotoğraf: Cansu Acar

‘İnsanlara sus payı verdiler’

Neredeyse her adımımızda Anagold Madencilik’i gözümüze sokan bir tesis görüyoruz. Anagold ilçede ya otel olmuş ya ortaokul ya da maden iş lokali, ya berber. Çeşitli Anagold’lar ya da Gold’lar gördüğümüz ilçenin sokaklarında yürürken yanımıza gelen bir yurttaş gazeteci olduğumuzu öğrenince maden faciasıyla ilgili şunu söylüyor:

“İnsanlara sus payı verdiler.”

Altın madeninde bölge sakinlerinin de çalıştığını dile getirerek “İnsanların umurlarında değil” diyor.

Anagold, maden, Altın, İliç
Fotoğraf: Cansu Acar

‘Davarcılık vardı, onu da bitirdiler’

Madenin bu sene kapanacağını düşünen İliçli yurttaş, geçtiğimiz kahvehanede oturan kişiler tarafından madenle ilgili şikayetçi olduğu için göz hapsine alındığını fark ediyor ve “Başka bir şey de konuşmak istemiyorum” diyerek yanımızdan ayrılıyor.

Bir bakkala giriyoruz. İliç’e maden faciasıyla ilgili haber takibi yapmak için geldiğimizi öğrenen yurttaş da madenden şikayetçi ve başlıyor anlatmaya:

“Davarcılık vardı, onu da bitirdiler. İnsanlar diyor ki ‘Anagold bu kadar (maaş) veriyor, onun çocuğu orada sekiz saat çalışıyor, şu kadar alıyor, ben niye hayvancılık yapayım?’ diyor. Başka istihdam yolu yok.”

Neredeyse her tabelada Anagold adını gördüğümüzü söylediğimiz yurttaş, şirketin yaptırdığı Anagold 24 Erzincanspor stadından bahsediyor ve tabi Anagold Madencilik Ortaokulu’ndan da…

Anagold, maden, altın
Fotoğraf: Cansu Acar

‘Burada iktidar var, ne yapacaksın…’

Bölgedeki insanların konuyla ilgili tepki gösterip göstermediğini soruyoruz ve şunları dile getiriyor:

“Burada iktidar var, ne yapacaksın…
Hiçbir şey yapamıyorlar.”

İsmini paylaşmak istemeyen yurttaş, Sabırlı‘ya zamanında verilen 130 bin TL’den bahsediyor karşısındaki pick up aracı göstererek; o zaman 130 bin TL’nin bu aracın fiyatında olduğunu söylüyor.

Anagold, maden, altın
Fotoğraf: Cansu Acar

İliç sokaklarında dört x dörtlük araçlar

Sonra gözümüze bölgedeki araçlar ilişiyor. Neredeyse hepsi diğer ilçelerde gördüğümüz araçlardan daha lüks, dört x dörtlük. İlçe oldukça kalabalık. Her yer park edilmiş araçlarla dolu. Yeni binalar, tadilatlar yapılıyor. Bunlara bakarken en az beş altı kez ‘Anagold’ ya da ‘Gold’ kelimesi tabelalarda yine gözümüze ilişiyor.

Konuştuğumuz bir başka yurttaş ise nereden geldiğimizi soruyor. İliç’te yerel gazete olup olmadığını soruyoruz ve yerel bir gazete olmadığını ama arada sırada çıkarılan bir dergi olduğunu öğreniyoruz. Bilin bakalım dergiyi kim çıkarıyor? Elbette Anagold.

Taziye evi: En azından kolunu ya da bacağını versinler yeter

Şavak aşiretini anlatıyor birkaç kişi. Madende çalışan işçilerin çoğunluğunu bu aşiretten insanların oluşturduğunu ve madendeki yığının altında kalan vatandaşlardan yedisinin de şavak aşiretinden olduğu belirtiliyor. Taziyeler yapılıyor. Bir yandan da yığının altında kalan insanların en azından kolu ya da bacağı bulunsun ve cenaze yapılsın şeklinde beklentiler olduğunu duyuyoruz aileler tarafından.

Öte yandan köylerde konuşulanlardan biri de yığının altında dokuz değil, daha çok sayıda insan kalmış olabileceği yönünde. Şirketin ya da bakanların yaptığı açıklamaların köylerde bir karşılığı yok. İnsanlar tedirgin ve korkuyla dolu. Bir yandan da konuyla ilgili haber takibi yaptığımız için ‘dikkatli olun’ yönünde öneriler alıyoruz yurttaşlardan.

Anagold, maden, altın
Fotoğraf: Cansu Acar

‘Her taraf zehirlendi’

“Her taraf zehirlendi” diyor bir yurttaş da, buna ek olarak her yerden geçen yüksek gerilim hatlarının arasında kalmış olmalarıyla ilgili kaygısını paylaşıyor. Ayrıca madenden sonra bölgede yaşanan değişimi şöyle aktarıyor bir yurttaş:

“Önceden köylülerimiz vardı sadece şimdi ne idüğü belirsiz insanlar gelip gidiyor tanımıyoruz.”

İliç, Anagold, Erzincan
Fırat Nehri- Fotoğraf: Cansu Acar

İliç’te ve çevre köylerde yaptığımız haber takibi sırasında bizim de takip edildiğimizi fark ediyoruz. Diğer basın mensuplarının da benzer bir takibe maruz kaldığını öğreniyoruz.

Plakasını kapatmış çok sayıda araca da denk geliyoruz. Yanımızdan çamura bulanmış bir yemek sağlama firmasının aracını görüyoruz. Altın madeninde bulunan kişilere sağlanan yemeklerin yine Anagold’un anlaşmalı olduğu şirketlerle sağlandığını ve yetkili kişiler geldiğinde farklı yemekler çıktığı duyumunu alıyoruz.

İliç’ten geniz yakan bir koku yükseliyor

Sabırlı köyüne giriyor ve Çöpler Altın Madeni‘nin Haziran 2022’de yaşanan siyanür sızıntısında görüntüsü hafızalara kazınan siyanürlü atık havuzunun yanı başında geniz yakan bir koku yükseliyor. Siyanür derelerin, nehirlerin arasından gökyüzüne karışıyor.

anagold, İliç, Erzincan
Fotoğraf: Cansu Acar- Çöpler Altın Madeni, siyanür havuzu – 20 Şubat 2024

 

İlk cemre havaya düştü, bahar kapıda!

Bahar mevsimini temsil eden cemrelerin ilkinin havaya düştüğü zaman geldi. Bu yıl 20 Şubat’ta havaya düşen cemrenin, yedişer gün arayla toprağa ve suya da düşeceğine ve dünyamızı ısıtacağına inanılıyor.

“Köz, kor” anlamına gelen cemre, genellikle baharın gelmesinden önce havada, suda ve toprakta meydana gelen sıcaklık artışı olarak tanımlanıyor.

Türk mitolojisinde cemre, havanın, toprağın ve suyun ısınmaya başlamasını temsil ediyor. Yüzyıllardır Anadolu insanının doğa ile bağını pekiştiren cemreler, günümüzde de takip ediliyor.

Cemre 26-27 Şubat’ta suya, 5-6 Mart’ta toprağa düşecek.

Cemre düşmesi nedir?

Cemre düşmesi, Türk kültüründe baharın müjdecisi olarak kabul edilen meteorolojik ve folklorik bir olayı ifade ediyor. Geleneksel inanca göre, ilkbaharın yaklaşmasını haber veren cemre, sırasıyla havaya, suya ve toprağa düşüyor ve hepsi, şubat ve mart aylarında gerçekleşiyor.

Cemre düşmesinin doğada canlanmanın ve ısınmanın başlangıcını simgelediği düşünülüyor. İlk cemre havaya, ikincisi suya, üçüncüsü ise toprağa düşerek; sırasıyla havanın, suyun ve toprağın ısınmasına yol açtığına inanılır. Her bir cemrenin düşüşü, baharın gelmekte olduğunun ve doğanın uyanışının işareti olarak kabul edilir. Bu dönemde, doğada bir canlanma başlar; bitkiler yeşermeye, ağaçlar çiçek açmaya başlar. Cemre düşmesi, halk arasında baharın başlangıcı ve kışın sona ermesiyle özdeşleştirilir.

Türk kültürü ile beraber Arap, Fars, Moğol, Grek vb. pek çok kültürde rastlanan cemre inanışı, günümüzde halen sürüyor.

İlk cemre, Şubat’ın ilk haftasında havayı; ikinci cemre, ikinci haftasında suyu; üçüncü cemre ise üçüncü haftasında toprağı ısıtır. Bu dönemlerde, 19 Şubat ile 6 Mart tarihleri arasında, birer hafta aralıklarla yaşanan bu sıcaklık yükselişleri, baharın müjdecisi olarak kabul edilir ve yeryüzünün ısınmasını temsil eder.

Havaya düşen cemre ile göçmen kuşlar görülmeye başlar, suya düşen cemre balıkları hareketlendirir ve toprağa düşen cemrenin de topraktaki canlıların uyanmasını sağladığına inanılır.

İklim krizi döneminde cemre düşmesi

Ancak küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği, cemreler takvimine göre ‘düşse’de, mevsimlerin kaymasına, yağışlı ve kurak geçen mevsim motiflerinin değişmesine yol açtı.

Geçen ocak ayı, Türkiye’deki en sıcak ocak ayı oldu. Özellikle Marmara, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nde sıcaklıkların yüksekliği dikkat çekerken, halen kar yağışı almamış iller ve bölgeler var. Hayvanların kış uykusu rutini bozuldu, kış uykusuna geçemeyen ayıların görüntüleri sık sık sık medyada yer aldı. Üreticiler mevsimlerin kayması, yağış rejiminin bozulması nedeniyle ya kuraklık ya da beklenmedik dönemlerde gelen aşırı yağışların yol açtığı seller nedeniyle rekolte kaybı yaşadı.

2024’ün Ocak ayı, dünyada da kaydedilen en sıcak ocak olarak kayıtlara geçti

“2023 Küresel İklim Bulguları”na göre, 2023 yılı da şimdiye dek kaydedilmiş en sıcak yıl olarak tarihe geçti. 

İlk cemrenin düşmesi sevinçle karşılansa da insanların fosil yakıtları yakmayı kesin olarak terk etmediği ve iklime döngülerini korumak için fırsat vermediği sürece, sürece cemrelerin takvim yapraklarında kalması işten bile değil.

 

Ekoloji örgütleri Meclis’te: 2030’a kadar ‘kömürden adil çıkış’ talebi partilere iletildi

31 Mart yerel seçimleri öncesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) ziyaret eden ekoloji örgütleri, kömür politikalarıyla ilgili taleplerini bir kez daha Meclis’te grubu bulunan dört partiye iletti.

Muğla Çevre Platformu, Çanakkale-Çan Çevre Derneği, Elbistan Hayatı ve Doğayı Koruma Platformu, Ege Çevre Platformu, Çevre ve Tüketici Koruma Derneği, İklim İçin 350 Derneği ve Temiz Hava Hakkı Platformu temsilcilerinden oluşan topluluk, mevcut kömürlü termik santrallerin 2030 yılına kadar kademeli olarak kapatılmasını talep ediyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi ve Saadet Partisi ile yapılan görüşmelerde kömür madenciliği ve kömürlü termik santraller nedeniyle bölgede yaşayanların ya köylerini terk ettiği ya madene inmek zorunda kaldığı ya da kirli hava soluyup kirli gıda tüketerek kansere yakalandığı belirtildi.

Örgütler yarın da Demokrasi ve Atılım Partisi ve diğer partilerle görüşecek.

Bugünkü görüşmelerde, kömürün artık vadesinin dolduğuna dikkat çekilerek toplumun gerçek enerji ihtiyacına yönelik bir enerji dönüşümünün 2030’a kadar mümkün olduğu ifade edildi.

[5 Haziran Dünya Çevre Günü] Ekoloji örgütleri’nden 2030’a kadar kömürden adil çıkış talebi
Bulgaristan 2035’e kadar kömürden çıkarsa, bölgedeki 3 bin 600 kişinin hayatı kurtulabilir
Türkiye, elektrik için kömür üretiminde Dünya’nın ‘ters yönünde’: Üretim iki puan arttı

Karar alıcılardan, kimsenin işsiz, güvencesiz, sağlıksız, enerjisiz kalmadığı planlı ve kademeli bir kömürden çıkış planı hazırlanmasını talep eden örgütler, bu planın ekolojik, ekonomik ve sosyal açıdan adil bir geçişi temin etmesinin şart olduğunu vurguladı.

Geçtiğimiz sene Muğla, Kahramanmaraş, Çanakkale, Antalya, İzmir, Denizli, Sivas, Adana, Balıkesir, Bursa, Eskişehir, Hatay ve  Karaman’da yıllardır kömüre karşı mücadele eden 17 kurum bir araya gelerek ‘‘Kömürden Adil Çıkış: Hedef 2030’’ talebini içeren bir bildiri yayımlamıştı.

kömürden adil çıkış

Meclis’te partilerle yapılan görüşmelerde bu bildiri ve Türkiye’deki kömürün mevcut durumu ve dünyadan adil geçiş örneklerinin yer aldığı bir bilgi notu, heyet tarafından parti temsilcileriyle paylaşıldı.

‘‘Kömürden Adil Çıkış: Hedef 2030’’ ortak bildirisinde yer alan talepler şöyle:

  • Mevcut kömürlü termik santraller bugünden başlayarak 2030 yılına kadar kademeli olarak kapatılsın.
  • Yeni kömür santralleri ve kömür madenleri için verilmiş izinler istisnasız iptal edilsin.
  • Kömür madeni genişletmeleri durdurulsun.
  • Kömür arama çalışmaları durdurulsun.
  • Kömür madenlerinde ve termik santrallerde çalışan tüm emekçiler özlük haklarını ve geleceklerini güvence altına alacak programlarla desteklensin.
  • Kömür bölgelerinde yaşanan ağır ekolojik yıkım ve buna bağlı insan sağlığındaki ve yerel ekonomideki çöküşün onarılması için etkilenen tüm ekosistemleri ve halkı kapsayan iyileştirme programları hayata geçirilsin.
  • Krizlere karşı dirençli  bir toplumu inşa etmek için şirketlerin çıkarlarını değil, kamu yararını, bilimi önceleyen politikalar geliştirilsin.
[COP28] Türkiye’den 13 kurumdan kömürden acil çıkış çağrısı

Kedi Eros’un katili yeniden yargılanacak

İstanbul Başakşehir‘deki  Ağaoğlu My World Europe sitesinde asansörde sıkıştırdığı kedi Eros‘u darp eden, kaçan hayvanı yakalayıp dakikalarca işkence ederek öldüren İbrahim Keloğlan‘la ilgili avukatların ve savcıların iyi hal indirimine yönelik itirazları kabul edildi.

İtirazın görüldüğü Küçükçekmece 4. Ağır Ceza Mahkemesi, ilk derece mahkemenin verdiği kararın kaldırılmasına ve dosyanın mahkemeye iadesine karar verdi.

Keloğlan, Küçükçekmece 16. Asliye Ceza Mahkemesi‘nde yargılanmış ve 8 Şubat 2024 tarihinde “Evcil Hayvanı Kasten Öldürme” suçundan 1 yıl 6 ay hapis cezası almıştı.

Cezanın “sanığın geleceği üzerindeki olası etkilerini” dikkate alan mahkeme, cezayı 1 yıl 3 ay hapis cezasına indirdi, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmaması, kişilik özellikleriyle duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği konusunda olumlu kanaat meydana gelmiş olması gerekçesiyle de hükmün açıklanmasını geri bırakarak tahliyesine hükmetti.

‣ Kediyi öldüren katile iyi hal indirimine tepkiler yağıyor
‣  İşkenceyle öldürülen kedi Eros için, hafta sonu beş ilde sokaklara çağrı: Pankartını al gel!
‣  Hayvan hakları aktivistlerinden adaylara: Hangi ahlaktan, hangi güvenli sokaklardan bahsediyorsunuz?

Savcılık itiraz etmişti

Mahkemenin cezayı ertelemesi üzerine Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı ve İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi karara itiraz etti.

İtirazı değerlendiren Küçükçekmece 4. Ağır Ceza Mahkemesi kararını açıkladı.

Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararlarına yer veren mahkeme heyeti, sanık İbrahim Keloğlu’nun suçunu kabul etmesi ve görüntülerde de “Evcil hayvanı kasten öldürmek” suçunun sabit olduğunu hatırlattı. Heyet, ısrarlı takip ederek 5 dakika boyunca acımasızca ve zalimce muamelede bulunarak hayvanın öldürülmesinde; kusurun ağırlığı, suçun işleniş biçimi ve yoğunluğu göz önüne alınarak temel ceza belirlenirken üst sınırdan ceza verilmesi gerektiği belirtildi.

Heyet ayrıca TCK 3. maddesine aykırı olacak şekilde işlenen suçun ağırlığıyla orantılı ceza verilmediğine de hükmetti.

Gerekçeli kararda BM Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi uluslararası belgelere atıf yapılarak şu ifadelere yer verildi:

“Hayvanların yaşama ve kötü muameleye maruz kalmama gibi temel haklara sahip oldukları’ ve insanlığın hayvanın bir mal veya eşya olarak kabul edildiği anlayıştan, bir can olarak değerlendirildiği perspektife evrilmiş ve tüm hayvanların yaşamlarının güvence altına alınması yolunda önemli mesafeler katetmiş’ olduğu belirtilmiştir. Öte yandan gerekçeye göre kanun teklifinin amacı ‘bir can ve dost olarak kabul ettiğimiz hayvanların daha etkin bir şekilde korunması’dır. Bu amaca uygun şekilde ‘hayvanlara yönelik haksız eylemlere karşı caydırıcı yaptırımlar belirleme’nin onların korunması bakımından oldukça önemli olduğu vurgulanmıştır.”

‘Hayvanların korunması için caydırıcı yaptırımlara ihtiyaç var’

4. Ağır Ceza Mahkemesi, sanığa verilen 1 yıl 3 ay hapis ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılması yönündeki kararın değerlendirmesinde ise Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararlarında vurgulanan hayvanların korunması için caydırıcı cezai yaptırımlara ihtiyaç olduğu, işlenen suçla verilen cezalar arasında orantısızlık olması ya da hiç ceza verilmemesi durumunda bu tür eylemlerin önlenmesini sağlayacak caydırıcı bir etki ortaya koymaktan oldukça uzak kalınacağını ifade etti:

“Gerçekleştirdiği eylemin niteliği ve ağırlığı dikkate alındığında sanığa verilen cezanı hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı cezadan muaf tutulması sonucunu doğuracağı gibi, bu tür olaylara karışan kişilere hoşgörüyle yaklaşıldığı izlenimi uyandıracağı ve bu tür fiillere eğilimi olan kişileri cesaretlendirebileceği gibi bireylerin bu kapsamda devlete ve adalet mekanizmalarına olan güvenlerinde zedeleyeceği açıktır. Bu kapsamda sanığın gerçekleştirdiği eylemin niteliği ve ağırlığı dikkate alındığında sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi cezadan muaf tutulması sonucunu doğuracağından usul ve yasaya aykırı görülerek itirazın kabulüne karar vermek gerekmiştir”.

Kedi Eros’a yapılan vahşi saldırı, başta hayvan hakları savunucuları olmak üzere tüm Türkiye’de infial yaratmış, katile “iyi hal indirimi uygulanarak serbest bırakılmasına büyük tepki oluşmuştu.

 

Sarıalan Altın Madeni projesi davası sürüyor: ‘Yeni İliç olmasın’

Sarıalan Altın Madeni projesine verilen ‘ÇED Olumlu’ kararının iptali için Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği tarafından açılan davanın duruşması bugün (20 Şubat’ta) Balıkesir’de görüldü. Dernek, kararın iptal edilmemesi halinde toprağın zehirleneceğini, ormanın kesileceğini belirtti ve ‘yeni bir İliç yaşanmasın’ uyarısı yaptı.

Balıkesir’in Altıeylül ve İvrindi ilçelerinde yer alacak olan Sarıalan Altın Madeni projesinin hayata geçirilmesi halinde Türkmen Dağı ekosisteminin tehlikeye gireceğine işaret eden doğa savunucuları, duruşmaya ilişkin yapılan açıklamada “Projeye ilişkin itirazlarımızı duruşmada da yeniden dile getirdik ve kararın iptalini talep ettik. Daha önce yapılan bilirkişi keşfinin raporu aleyhimize gelmiş, rapora itirazlarımız kabul görmemiş olsa da hala vicdanlı hakimlerin olduğu inancıyla davanın lehimize sonuçlanmasını umuyor ve bekliyoruz” denildi.

‘İliç için üzgünüz, öfkeliyiz…’

CVK Madencilik A.Ş. tarafından yapılması planlanan altın madeninin Balıkesir’in Altıeylül ve İvrindi İlçelerinde Gökçeyazı, Sarıalan, Sofular, Çamköy, Dallımandıra, Akçalören, Kirazköy, Yaren, Kutludüğün, Bahçedere, Meryemdere, Ertuğrul ve daha çok sayıda köyü etkileyeceği belirtildi.

Proje için 2022’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen ‘Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) Olumlu’ kararının iptali için TEMA Vakfı ve yöre köylüleri ile birlikte dava açan Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, “İliç için çok üzgün ve öfkeliyiz” dedi.

Erzincan İliç’te yaşananları “sınır aşan bir ekokırım” olarak değerlendiren Dernek, açıklamada “Siyanür ve ağır metaller içeren yığının altında şimdi membran, kil tabakası gibi hiçbir koruyucu önlem yok ve bu durumda ve yağmurlarla birlikte yer altı sularının ve Sabırlı Deresi’nin, civardaki toprağın ve buharlaşma ile birlikte havanın zehirlendiği, daha da zehirleneceği aşikar. Geri dönüşü mümkün olmayan büyük bir felaket yaşanıyor” ifadelerine yer verdi.

Şirketin çevre izin ve lisanslarının iptal edildiğinin duyurulması için açıklamada “Yetmez! Madenin tamamen kapatılması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından verilen tüm arama ve işletme ruhsat ve izinlerinin de acilen iptal edilmesi gereklidir” denildi.

“Olay hakkında soruşturma açıldı ancak ilk raporlara göre ve gözaltına alınanlara bakıldığında yine gerçek sorumluların saklandığı, sorumluluğun birkaç çalışana yüklendiği görülüyor. Şirketin sahiplerinden, üst düzey yöneticilerinden, denetim yapmayan, ÇED onayları veren, açılan davalarda yer alan bilirkişiler, karar veren hakimler, yerel otoriteler, bağlantılı siyasiler, sorumluluğu olan her kim varsa soruşturulmalı ve cazalandırılmalıdır. İliç için çok üzgün ve öfkeliyiz. Aynı felaketin bölgemizde de yaşanmasını istemiyoruz.”

Sarıalan Altın Madeni

Türkmen Dağı ekosistemi tehdit altında

Sarıalan Altın ve Bakır Madeni Projesi’nin ‘eşsiz güzelliğe ve ekosisteme sahip Türkmen Dağı’nda’ yer aldığını belirten doğa savunucuları, dağın etrafında yoğun bir şekilde tarım ve hayvancılık yapılan ve kendi kendine yeten çok sayıda köyün olduğunu hatırlattı.

Projenin ruhsat ve ÇED alanının bu köylerin bazılarının yerleşim alanlarını da kapsadığı belirtilirken, Çamköy’ün neredeyse tamamının, Sarıalan köyünün ise bazı yerleşimlerinin ÇED alanı içinde kaldığı ifade edildi:

“Cehennem çukuru olan açık ocak alanı Sarıalan köyüne yalnızca 120 metre mesafede. Atık barajı ise Gökçeyazı köyünün hemen üzerinde yer almaktadır. ÇED raporunda 40 metre olduğu söylenen (ki bu rakam oldukça düşüktür) sağlık koruma bandının devasa açık ocak sınırında 5-20 metreye düşürüldüğü görülüyor. Yani projede sağlık koruma bandı hükümlerine uyulmadığı açık bir şekilde ortadadır.”

“Proje için aynı firma tarafından hazırlanan rezerv raporu ve ÇED raporu birbiri ile uyumsuzdur. Mevcut sondaj verileri ile ÇED raporunda yer aldığı şekilde geniş alana yayılan işletme tasarımlarının yapılması gerçekçi değildir. Bu durum çevre ve iş güvenliği açısından ciddi tehlike arz etmektedir. Projelendirmeye esas jeolojik, jeoteknik, hidrojeolojik veri eksikliğine ek olarak, maden işletme ve zenginleştirme tasarımlarında da önemli hatalar bulunmaktadır.”

Sarıalan Altın Madeni projesi sürekli büyütülüyor

Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, yayınladığı açıklamada söz konusu ruhsat sahasında, 16,4 ha’lık saha için 2017’de “ÇED Gerekli Değildir” kararı ile işe başlayan Çevikler Enerji Madencilik Mermer Turizm İnşaat San. ve Tic. A.Ş.’nin, daha sonra ruhsatını CVK Madencilik A.Ş.’ye devrettiğini açıkladı ve CVK Madenciliğin de tüm diğer madencilik projelerinde yapıldığı gibi, kapasite arttırarak, zenginleştirme tesisi ekleyerek projeyi sürekli büyüttüğü ifade edildi.

Proje kapsamında bin 563 hektarlık ruhsat alanı içinde 913,33 hektar olan ÇED alanında yılda 22 milyon 666 bin 799 metreküp pasa ve cevher üretilmesi planlanırken, projenin 9 yıl sürmesi öngörülüyor. Buna göre proje gerçekleşirse:

  • Toplamda 204 milyon metreküp malzeme kazılarak, yerin altından üstüne getirilecek ve siyanür ve zehirli kimyasallarla karıştırılarak ağır metal içeren yığınların köylerin tepesine yığılacağı,
  • ÇED alanının 694.38 hektarı orman olup projenin koskoca bir orman ekosistemini yok edeceği,
  • Alanın 149,38 hektarının şahıslara ait tarım alanı olduğu ve şahısların özel mülküne el konulacağı, tarım alanlarının yok edileceği,
  • Bölgede sulama amacıyla yapılmış olan Dallımandıra Göletine, köylülerin su kaynaklarına el konulacağı,
  • Havanın, suyun ve toprağın siyanür ve ağır metallerle kirletileceği, bölgede tarım ve hayvancılık yapılamayacağı ve köylülerin göçe zorlanacağı ifade ediliyor.

Projenin aynı zamanda Gökçeyazı fay hattına yakın bölgede yer aldığı ifade ediliyor ve “Olası bir depremde milyonlarca metreküp zehirli atık barındıracak olan atık barajında meydana gelecek bir göçmede yaşanılacak felaketi tahayyül etmek bile oldukça güç” deniliyor.

“Bölgemizde halen çalışmakta olan TÜMAD Madencilik’e ait Lapseki ve İvrindi-Burhaniye’de iki altın madeni var. Sındırgı’da Zenit Madencilik’e ait Kızıltepe Altın madeni var. Bunların dışında Cengiz Holding, Demir Export, Bahar Madencilik, Eczacıbaşı, Koza ve adını sayamadığımız diğer yerli ve yabancı şirketlere ait çok sayıda altın-bakır madeni arama ve işletme ruhsatları var.

Ülkemizin yeraltı ve yer üstü varlıklarını ve emeğini sömüren bu düzene karşı Balıkesir halkı ve tüm demokratik kitle örgütleri ile birlikte ile mücadeleye devam edeceğiz.

Sarıalan Altın Madeni projesi ve tüm diğer projeler acilen iptal edilsin! Faaliyette olan altın madeni projeleri kapatılsın! İliç Altın Madeni Projesi Kapatılsın!”

12. Pembe Hayat KuirFest, başladığı yere dönüyor: 23 Şubat’ta Ankara’da

Pembe Hayat KuirFest, yepyeni film seçkisi, program ve etkinlikleriyle, Kış Pride’ı olarak anıldığı eski tarihlerine geri dönerek, 12’nci kez seyircileriyle buluşmaya hazırlanıyor. Bu yılın teması, “Ankara’ya dönüş!”

Bu yılki programda, 29 ülkeden 53 kısa ve uzun film, beş özel etkinlik, Kuir Pavyon ve sürpriz konuklar yer alacak.

#DöndümBak etiketiyle yola çıkan 12. KuirFest’in açılışı, doğaçlama varyete performansıyla tanınan Kahpe Feleknaz‘ın performansıyla yapılacak. Ritmler ise Şokopop‘a teslim edildi. Açılış programının devamında Stiletto filmiyle bilinen Can Merdan Doğan’ın son filmi En Uzun Gece‘nin gösterimi ve ardından Doğan ve oyunculardan Ceren Taşçı ile söyleşi gerçekleşecek.

Festivalde  Zeliş Deniz Kuir Sinema Ödülü de beşinci sahibini bulacak. 

Kuirfest

Programdan ön çıkanlar şöyle:

  • Kuir Sinemanın Bugünü ve Geleceği: (25 Şubat 2024 / 17:30 / Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi, Ankara)

Pelin Anılan’ın moderatörlüğünde ilerleyecek olan söyleşiye, Çilingir Sofrası filminin yönetmeni Ali Kemal Güven, Stiletto ve En Uzun Gece filmlerinin yönetmeni Can Merdan Doğan, sinema eleştirmeni Zeynep Ocak ve feminist kuir sinemacı, festivalci ve programcı Gizem Bayıksel katılacak.

  • Huysuz ve Tatlı: (23 Şubat 2024 / 20.00 / Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi, Ankara)

Seyfi Dursunoğlu ile Huysuz Virjin’in Yarım Asra Damga Vuran Hikayesi ve Şokopop ile Soru & Cevap

  • Bu Şiir O Film (24 Şubat 2024 / 14:30 / Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi, Ankara)

Cemal Akyüz’ün moderatörlüğünde, gerçekleştirilecek olan etkinliğikte seçki sunumunda Onur Köybaşı, izleyicileri festival seçkilerinden olan Pembe Külhani’yle eşleştirdiği film ve şiirler arasındaki bağlantıları keşfetmeye çağırıyor.

  • Süper Kahraman İnterseks (24 Şubat 2024 / 17:30 / Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi, Ankara)

Film gösterimi sonrasında Anjelik Kelavgil moderatörlüğünde Süper Kahraman İnterseks oturumu gerçekleştirilecek. Filmin yönetmeni Tuğba Baykal ve kahramanı Belgin Günay’ın katılımıyla gerçekleşecek oturumda, film çekim sürecinden hedeflerine, interseks deneyimlerinden ilham veren hikayelere kadar pek çok şey paylaşılacak. OII Europe‘dan Irene Kuzemko ve Jana Hugo’nun da eşlik edeceği oturumda, katılımcılar Avrupa genelinde yürüttükleri interseks hak savunuculuğuna dair bilgiler paylaşacaklar.

  • Barışın Aktörleri Olarak Lubunyalar: Kolombiya Deneyimi ve Mücadeleyi Hatırlamak (23 Şubat 2024 / 16:00 / Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi, Ankara)

Oturumda, Mertcan Doğan ve Ebru Tutkal’ın katılımıyla gerçekleştirilecek. DEMOS Araştırma Derneği’nin 2018 yılında yayınlamış olduğu ve Kolombiya barış sürecine doğrudan ya da dolaylı olarak katılan kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin deneyimlerine yer veren “Toplumsal Cinsiyet ve Barış: Kolombiya Barış Süreci” araştırma raporunu merkeze alarak Kolombiya’dan öğrenilenler paylaşılacak. Ardından Türkiye’de kadınların ve LGBTİ+’ların yıllara yayılan barış mücadelesini hatırlamanın önemi üzerine konuşulacak.

  • Bu Kalabalığı Hatırla 2: 6284 sayılı Kanun ve Feminist Mücadele (23 Şubat 2024 / 17:00 / Mülkiyeliler Birliği, Ankara)

Belgeselin yönetmenleri, Vuslat Karan ve Burcu Melekoğlu.  Kadının İnsan Hakları Derneği’nin yapımcılığını üstlendiği belgesel serisi, 6284 sayılı Kanun’a odaklanarak ikinci bölümüyle festivalde yer alacak. Belgeselin özel gösteriminin ardından, 23 Şubat saat 17:00’de gerçekleşecek etkinlikte, 6284 sayılı Kanun’un hazırlanması ve yürürlüğe girmesindeki mücadele ve Kanun’un güncel uygulaması konuşulacak. Moderatörlüğünü Kadının İnsan Hakları Derneği’nden Ezel Buse Sönmezocak’ın yapacağı oturumda, Kadının İnsan Hakları Derneği’nden Zelal Ayman, Kadın Dayanışma Vakfı’ndan Av. Candan Dumrul ve Pembe Hayat’tan Av. Evrim Demirtaş panelist olarak bulunacak.

Etkinlik, sadece kadınlara ve lubunyalara açık olarak gerçekleşecek.

Kuirfest

Kuirfest Seçkileri

Gökkuşağının Altında

KuirFest’in sevilen seçkisi Gökkuşağının Altında, birbirinden çarpıcı ve etkileyici uzun metraj filmlere yer veriyor.

  • Maryam Touzani’nin yönetmen koltuğunda olduğu 2022 yapımı Mavi Kaftan’ın (Blue Kaftan) başrollerini  Lubna Azabal, Saleh Bakri ve Ayoub Missioui paylaşıyor. Film, 75. Cannes Film Festivali’nde, “Belirli Bir Bakış” kategorisinde gösterilmişti.
  • Saim Sadiq’in yönetmen ve senarist olarak yer aldığı, Joyland (Joyland, 2022) geleneksel şekilde yaşayan Pakistanlı bir ailenin gündelik hayatına odaklanıyor. 2022 Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümünde Jüri Özel Ödülü’nü ve aynı festivalin Queer Palm (Kuir Palmiye) bölümünde ise En İyi Film ödülünü kazanan yapım, yönetmen-senarist Saim Sadiq’in ilk uzun metraj filmi.
  • Yönetmen Babatunde Apalowo’un senaristliğini de üstlendiği Dünyanın Tüm Renkleri Siyahla Beyaz Arasında (All the Colours of the World Are Between Black and White, 2023) filminde,  yeni arkadaş olan ve şehri beraber keşfeden Bambino ve Bawa’nın hikayesi anlatılıyor.
Kuİr Belgeseller

Kuir belgeseller seçkisi bu sene LGBTİ+’ların yaşadığı zorluklar, genç kuir neslin alışkanlıkları, cis-hetoropatriyarka, interseks bireylerin yaşadığı zorluklar, politika ve dayanışma konulu yapımlara odaklanırken, dünya gündemine oturan savaşlara ve mücadele pratiklerine odaklanıyor.

Gösterime girecek kimi belgeseller şöyle:

  • Theo Montoya, OlumMelegi69 (Anhell69, 2022) ile belgesel ve kurmaca arasındaki sınırları aşarak, şiddet geçmişi ile ünlenmiş Medellín şehrine, genç kuir neslin uyuşturucu ve intiharla kuşatılmış hayat mücadelesine mercek tutuyor.
  • Luis Alejandro Yero’nun yönetmen ve senarist koltuğunda olduğu Moskova’dan Sevgiler (Calls from Moskow, 2023) filminde izleyiciler, Küba’dan gelen dört genç lubunyanın Moskova’da her biri için bir geçiş durağına olan bir apartman dairesinde, dünya ile iletişimlerinin yalnızca telefonları vasıtası ile olmasına tanıklık edecek.
  • Tuğba Baykal’ın Süper Kahraman İnterseks (Superhero Intersex, 2023) filmi, interseks bireylerin yaşadığı zorluklara odaklanırken, bedensel otonomi hakkı, cis-heteropatriyarka, ikili cinsiyet rejimi gibi kavramlar üzerinde durarak, LGBTİ+ bireylerin sistematik baskı ve zorbalığa nasıl karşı koyduklarını anlatıyor.
  • Transfariana (2023) ile ise Joris Lachaise’nin trans aktivistlerle FARC militanları arasındaki güçlü dayanışmayı konu alan filmine tanıklık ediyoruz. Filmin temaları arasında hapishanede gelişen romantizm, kişisel mücadeleler ve Kolombiya’nın politik durumu bulunuyor.
  • Vuslat Karan ve Burcu Melekoğlu’nun yönetmen koltuğunda olduğu, Kadının İnsan Hakları Derneği (KİH)’nin ise yapımcısı olduğu Bu Kalabalığı Hatırla: 6284 (Remember This Crowd : 6284, 2023) belgesel serisi ile kadına yönelik şiddetle mücadele etme ve feminist hareketin tarihindeki önemli kampanyaları hatırlatıyor. Kadınların ve lubunyaların yaşadığı zorlukları ve mücadeleleri anlatarak, genç kuşaklara geçmişteki mücadelelerin önemini aktaran bu belgesel serisi ile, özellikle İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun gibi önemli hukuki adımların yanı sıra feminist hareketin tarihi önemli kampanyaları, dayanışma ve mücadele ruhuyla ele alınıyor.

Kuirfest

Gençlik Başımda Duman

(23 Şubat 2024 / 13:00 / Goethe Enstitüsü, Ankara)
Dünyanın her yerinde neredeyse benzer duygularla yaşanan gençlik, bu seçkide dayanışma ruhuyla yansıtılıyor ve “yalnız değiliz” diyor.

  • Eddie Chen‘in yönetmeliğini ve senaristliğini üstlendiği Bir Dost Gibi (Two of Us, 2022) filminde, Han’ın Tainan’dan on yıl boyunca ayrı kalmasının ardından lise buluşmasına katılmasıyla yaşadıklarına tanık oluyoruz.
  • Jasper Caverly’nin kısa filmi olan Kirpi’de (Hedgehog, 2022) ise, inatçı bir genç trans olan Brig Huang’un, korunmasız seks yapma deneyimi sonrası merceğe alınıyor.
  • Kür Sınırlar (Catorce, 2022) ile Daniel Sanchez Lopez’ın, İspanya kırsalında yaşayan iki lubunya gencin hayatına tanıklık ediliyor.
  • Yönetmenliğini ve senaryosunu Maximilian Bungarten’in üstlendiği Şovşaklık Çağı’nda (The Age Of Innocence, 2022) ise Almanya‘da bir inşaat sahasında çalışan Lev’in, kısa bir gününe ve ormanın arzu mekanına dönüşü hikayeleştiriliyor.
  • Daniel Mateo Vallejo’nun imzasını taşıyan Sızıntı (Cracks Will Come, 2022) ile bir fotoğraf ve kabus gibi sergilenen bir sanat galerisi konu alınıyor.
Ömrümüzün Son Demi

(23 Şubat 2024 / 15:00 / Goethe Enstitüsü, Ankara)
Lubunyaların, sadece kimlikleri nedeniyle maruz kaldıkları ayrımcılığın yanı sıra, toplumun yaşlılığı sınırlayan bakış açısı ve yaş ayrımcılığı ile de görünmezliğe sürükleniyor. Her yaşta eşit haklara sahip olma hakkının, yaş ayrımcılığına karşı mücadelenin filmleri bu seçkide.

  • 84 yaşındaki çellist Ceri’nin, yaşlılık ve hastalıkla başa çıkmaya çalışırken, beklenmedik bir arkadaşlık ve tutkulu bir maceraya atılmasını konu alan Sol Bemol (G Flat, 2022), Peter Darney’in yönetmenliğinde yaşamın her anında umudu arayanlara ilham veren bir film.
  • Kalliopi Legaki’nin Ah Şu Engin Deryada (On this Wondrous Sea, 2022) filminde çeşitlilik için savaşan, LGBTKİ+ topluluğunun cesur bir üyesi olan ikon Maria Cyber, toplumdaki yerini güçlü bir şekilde savunuyor.
  • Shuyao Chen’in Manting (Manting, 2023) filmi ile ergenlik döneminden kalma bir aşkın yeniden keşfi anlatılıyor.
  • Renato Sircilli’nin yönetmen koltuğunda olduğu Dünyanın En Şirin ve En Komik Hayvanları (The Cutest and Funniest Animals in the World, 2022) filmi, Paradise Motel’in esrarengiz kapıcısı Jorge’nin, odalardan gelen sesleri kaydetmesiyle gelişen hikayeyi anlatıyor.
  • Karla Murthy‘nin yönettiği Sevgiyle, Jamie (Love, Jamie, 2023) ile, Teksas’ta hapsedilen trans sanatçı Jamie Diaz’ın özgürlüğü ve sanatı için mücadele ederken, onu destekleyen dostlarıyla birlikte sevgi dolu ve cesaretli bir yolculuk hikayeleştiriliyor.
Lubun Doğudan Yükselir

(24 Şubat 2024 / 13:00 / Goethe Enstitüsü, Ankara)
İran’dan Tayvan’a, Endonezya’dan İspanya’ya kadar uzanan bir seçki ile, lubunyalığın cesur ve çarpıcı hikayeleri, sıra dışı ilişkiler, cinsel kimliklerin keşfi, geçmişin izleri ve geleceğe dair umut dolu bakışlar konu ediliyor.

  • Nazanin Vahed’in yazıp yönettiği Shideh (Shideh, 2023) genç bir berberin, müşterilerinden birine karşı ilgisini açığa vurmasıyla birlikte karşılaştığı zorlukları ele alıyor.
  • Yung-Chieh Lee’nin yönetmeliğindeki Akşam Üstü Kaosu (Confusion of the Afternoon, 2023), genç geylerin cinsel yönelimlerini keşfederken heteroseksüel erkeklere takıntılı olmalarını konu alıyor.
  • Winner Wijaya’nın yönettiği Evet Evet Evet! (Iya Iya Iya Iya, 2023) ile, Mairana’yla Calista’nın aşk hayatları üzerine konuşmasını dinlerken, Samira Norouznasseri’nin yönetmen, senarist ve yapımcı olduğu Rüzgar Bizi Sürükleyecek (The Valley of the Wind, 2022) ile bir süredir birbirini görmeyen iki arkadaşın beraber ülke dışına geziye çıkmasıyla yaşanan olaylar anlatılıyor.
  • Hadi Moussally’nin yazıp yönettiği Erkekler Çiçektir (Flowers of Virile, 2023) filmi, Charles Baudelaire’in “Kötülük Çiçekleri” adlı kitabının sansürlenip para cezasına çarptırılmasının ardından İmparatoriçe Eugenie’ye gönderdiği mektuptan ilham alıyor.
  • Şapka (The Hat, 2022), Hadi Moussally’nin yönetmen koltuğunda yer alırken, aynı zamanda yapımcısı ve oyuncusu olduğu bir film. Filmde ayrımcılığın ve kimlik arayışının dokunaklı hikayesi paylaşılıyor.
  • Arun Fulara’nın yönetmen koltuğunda ve senaryosunda yer aldığı Annemin Yareni (My Mother’s Girlfriend, 2021) Hindistan’da, işçi sınıfından gelen Renuka ve Sadiya’nın dokunaklı hikayesini anlatıyor.
Pembe Külhani

(24 Şubat 2024 / 14:30 / Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi, Ankara)
Kendimizi görebilmenin ve yüzleşebilmenin belki de en iyi alternatiflerinden olan filmler, 12. KuirFest seçkisinde, “Ve filmlerimiz Pembe Külhani’dir” sloganıyla yerini alıyor.

  • Onur Köybaşı’nın hazırladığı seçkide, Brezilyalı yönetmen Olavo Junior’un Pazar Sabahı (On Sundays, 2023) filmi ise, sekiz dakikada “yarım kalmışlığı” anlatıyor.
  • Arjantinli yönetmen Julieta Tetelbaum’un kısa filmi Joy’da (Joy, 2023), yalnız başına yaşayan bir kadının tüm zayıflıkları, neşeyle ve rengarenk görüntülerle aktarılıyor.
  • İrlandalı yönetmen Mark Keane’nin ilk kısa filmi olan Bozuk Süt (Sour Milk, 2022) iki ergen oğlanın arasında yaşanan sade bir aşk hikayesini konu alıyor.
  • Andrea Romano’un 16 dakikalık Davetsiz Misafir (9th Floor to the Rights, 2022) filmi, Belleville’deki dairesinde yaşayan Lorenzo’nun bir gey date uygulamasında sohbet edip tanıştığı ve gerçekten hoşlandığı Marvin’i ilk kez karşılamaya hazırlanmasını ve sonrasında gelişen garip buluşmayı konu ediniyor.
  • Kane Kwik’in yönettiği ve kendi hayat hikayesinden yola çıkarak ele aldığı Ötekiler (Reflections, 2022) filmi, cinselliğin hem bireysel hem de toplumsal boyutlarını ele alıyor.
  • Fransız yönetmen Geoffroy C. Dedenis’in Abaddon (Abaddon, 2023) adlı kısa filmde karakter Gaspard’ın arabasıyla yolda hızla ilerlerken, bir radyo yayınında kendi hikayesini anlatan bir yayına denk gelmesini anlatıyor.
  • Yönetmen Maxime Robin’in kısa filmi Sol Taraf (The Left Hand, 2022) ile  ikili cinsiyet sisteminin “anormal” olarak kodladığı bir çocuğun yaşadıklarına tanıklık ediyor.

Kuirfest

İnkarın İnkarı

(25 Şubat 2024 / 13:00 / Goethe Enstitüsü, Ankara)
İnkarın İnkarı seçkisiyle nefrete karşı mücadele eden lubunyaların hikayesi odağa alınıyor.

  • Sofia Luz’un yönettiği Yaprak Döker Bir Yanımız (As Leaves in The Wind, 2023) filmindeki, göç ederek sığınma talep eden trans kadınların hikayesi anlatılıyor.
  • Zainab’ın cinsiyet uyum sürecine başlamaya karar vermesiyle yaşadığı zorlukları işleyen 13 dakikalık Adı Sanı Yok (Unnamed, 2022) filminde ise Iranmehr – Salimi’nin işlediği mücadele direnci konu edilmiş.
  • Vusala Hajiyeva yönetmen koltuğunda olduğu Tavşan Naşlar (Bunny Decides to Go, 2022) belgeselinde de daha güvenli bir alan ve yaşam talebinde olan bir trans kadının Azerbaycan‘ı terk etme kararına tanık oluyoruz.
  • Esenlik Bildirisi (Well Proud, 2023) filminde, Yorgo Glynatsis ve Charlene Frost’un yönetmenliğinde, Siyahi ve Küresel Çoğunluk topluluğu üyelerinin ruh sağlığını ve esenliğini irdeleyen kısa bir belgesel dizisi gösterilecek.
  • Radek Ševčík’in yazıp yönettiği Zehirli Kuyu ile (Poisoned Well, 2023) Bratislava’da terör saldırısı ardından hayatını kaybeden LGBTİ+ bireylerin ardından siyasi tepki gösterilmemesi ve insanların korku içinde yaşamaları anlatılıyor.
  • Seyed Mohsen Pourmohseni Shakib’in yönettiği Haydi Sallayalım Dünyayı (Its a Gray, Gray World, 2022) filmi, genç bir adamın yaşadığı olayları ve özgürlük mücadelesini konu ediniyor.
  • Alexandra Gascón’un yazıp, yönettiği Çıkar Tüyleri (Dyke Plumage, 2022), 3 dakikalık bir müzik videosu.
  • Ters Lale (Flores del otro Patio, 2022) filmi ise Kolombiya’nın kuzeyinde bir grup kuir aktivistin eylemlerine tanıklık ediyor.
Aşikar

(25 Şubat 2024 / 15:00 / Goethe Enstitüsü, Ankara)
Pembe Hayat 12. KuirFest’in bu seçkisinde lubunyaların özgürlük mücadelesi merkeze alınıyor.

  • Davood Rahmani ve Reza Arabshahi’nin yazıp yönettiği Dolap (The Closet, 2023) ile Mehrdad Hasani’nin yönetmen koltuğunda olduğu Ayar (Adjustment, 2022) bu seçkinin en çok dikkat çeken filmleri.
  • Steven Fraser’ın Ben Otistiğim! (Coming Out Autistic, 2022) isimli kısa  animasyon belgeseli, Kuir deneyimlerle otizmin birleşimindeki benzerlikleri araştırıyor.
  • Yönetmenliğini Kanadalı Murry Peeters’ın yaptığı Çekim (Woman Meets Girl, 2022), kırk iki yaşındaki Annabelle ile on sekiz yaşındaki seks işçisi Tessie arasındaki kimyayı konu alıyor.
  • Leprikon’un Küpü (Pot of Gold, 2023) ise EXYL’in, 16mm rayogramlardan ve buluntu ses kliplerinden yapılmış bir filmi.
  • Pawel Thomas Larue’nın Sudaki Şovşaklar (Boys in the Water, 2023) filminde ise Oscar’ın, trans olarak açıldıktan sonra ilk defa gittiği büyükanne ve büyükbabasının evinde, oranın yerlisi trans erkek Malo ile tanışmalarını konu alıyor.
Kuir Diziler

(24 Şubat 2024 / 15:00 / Goethe Enstitüsü, Ankara)

Häly Heinecker’ın yazıp yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği PEN (PEN, 2022) mini dizi formatında bir yapım. PEN yeni taşındığı Berlin’de ilk ilişkilenmelerini kurarken, bir yandan da JANX ile uzun mesafe ilişkisini devam ettirmektedir. Bu mini dizide, yeni şehre taşınmanın getirdiği zorluklara, PEN’in diğer insanlarla ilişkilenmelerine ve günlük hayatına tanık oluyoruz.

Türkiye’den Kuir Kısalar

(25 Şubat 2024 / 17:00 / Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi, Ankara)

Her yıl olduğu gibi, Pembe Hayat 12. KurFest’te de yerini alan Türkiye’den Kuir Kısalar’da, bu yıl Stiletto (2021), Zeryam (2022) ve Karaltı (2022) filmleri yer alıyor.

  • Türkiye’den çıkmış en çarpıcı kuir kısaların bulunduğu seçkide, Can Merdan Doğan’ın yönetmeliğinde çekilen Stiletto: Pembe Bir Aile Trajedisi (Stiletto: A Pink Family Tragedy, 2021) toplumsal cinsiyet kalıplarını kırıyor, bir yandan da onlarla dalga geçiyor. Filmde taksi şoförü Hasan’ın bir çift topuklu ayakkabıyla değişen aile dinamiklerine şahit oluyoruz. Film, Dublin Film Festivali’nde En İyi Uluslararası Kısa Film Ödülü’nü kazanmıştı.
  • Selin Kara’nın yönetmenliğini yaptığı kısa belgesel Zeryam (Zeryam, 2022) seks işçiliği yaparak hayatını kazanan Zeryam’ın gündelik hayatını konu ediniyor. Zeryam TikTok’ta videolar çekiyor, canlı yayınlar açıyor, ailesiyle zaman geçirip onlarla birlikte sarma sarıyor. Böylelikle film, bir kadın olarak Zeryam’ın farklı yer ve zamanlardaki portresini izleyicisine yansıtıyor.
  • Mina N. Köksal’ın yönettiği Karaltı’daysa (Silhouette, 2022), isimsiz bir ressamın üretim süreci işleniyor.
Ğ

(25 Şubat 2024 / 18:00 / Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi, Ankara)

Ali Kemal Güven’in yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği Çilingir Sofrası (A Night in Four Parts, 2022), muhteşem müzikleri, hızlı tempolu diyalogları ve alkolün etkisiyle yükselen gerilimiyle dikkat çekiyor. Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan Kuir Sinemanın Bugünü ve Geleceği etkinliği ile ise Ali Kemal Güven’in de katılımıyla, Türkiye’deki kuir sinemanın durumu ve geleceği ele alınacak.

https://twitter.com/kuirfest/status/1759151180263915781

Yaşanan ve yaşatılan tüm zorluklara rağmen, yılmadan geçen ve gerçekleştirilen on bir yılın ardından Pembe Hayat KuirFest, 12. yılında da kapılarını, bu sefer Ankara’da aralıyor.

#DöndümBak etiketiyle; yuvasına, Ankara’ya dönen 12. Pembe Hayat KuirFest’te, ücretsiz gösterimlerle birlikte, lubunyaların kendi öykülerini anlattığı filmlere ve güçlü belgesellere davetlisiniz.

*

Ayrıntılı bilgi ve program için:
[email protected]
www.pembehayatkuirfest.org
www.instagram.com/kuirfest
www.facebook.com/kuirfest
https://x.com/kuirfest