Ana Sayfa Blog Sayfa 176

Kadınlar 8 Mart’ı kutluyor: Diyarbakır, Şırnak, Van ve Kars’ta gösteriler 

8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir araya gelen kadınlar, çeşitli şehirlerin meydanlarında toplanarak gösteriler yapmaya başladı, diğer şehirlerdeki gösterilerin de sürdüğü bildiriliyor.

Diyarbakır‘da çeşitli kadın kuruluşları ve sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenen etkinlikte Hazal Park‘tan İstasyon Meydanı‘na kadar yürüyen kadınlar, “Jin, Jiyan, Azadî” (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganları attı ve geleneksel Kürt kıyafetleri giydi.

DBP İl Eş Başkanı Sultan Yaray, Kürt dili üzerindeki baskılara ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atandıktan sonra ilk olarak kadın ve dil kurumlarının kapatılmasına değindi. DEM Parti Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkan adayı Serra Bucak ise Kandıra, Sincan ve Elazığ cezaevlerindeki kadınlara selam yolladı.

8 Mart

Şırnak‘ın Cizre ilçesinde TJA, Barış Anneleri Meclisi üyeleri, DEM Parti Şırnak Milletvekili ve Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan‘ın da katıldığı bir miting düzenlendi. Doğan, kadınlara seslenerek, “Kadınlar olarak özgür ve eşit bir yaşam istiyoruz” dedi.

8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü öncesi Valilik, Taksim-Şişhane metro istasyonlarını kapattı
Ekofeminist kadınlar: ‘Doğaya kadına zulmün yeter! Yıkacağız seni ataerki!’

Van‘daki 8 Mart Dünya Kadınlar Günü mitinginde DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar konuştu. Uçar, Rojava‘daki kadın devriminin tüm sistemleri altüst ettiğini ve kadın özgürlük mücadelesine cesaret verdiğini söyledi. AKP-MHP iktidarının kadın düşmanı politikalarına karşı en güçlü cevabı kadınların vereceğini vurguladı.

Kars‘ta da çeşitli etkinliklerle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlandı. Etkinliklerde kadınların özgürlüğü, eşitliği ve barışa olan özlemi dile getirildi.

“Kadınların Rojava’da ortaya çıkardığı sistem, kadınların özgürlük sistemine cesaret verdi ve tüm sistemleri altüst etti. Bize dayatılan bu sisteme karşı varız, vardık, var olacağız. Selam olsun bize öncülük eden kadın yoldaşlarımıza.

Kadın ve Kürt düşmanı olarak konumlanan AKP-MHP iktidarına en güçlü cevabı biz kadınlar vereceğiz. Bunların iktidarında 7 bin kadın katledildi. Seçimlerde en çok tartışılan konu eşbaşkanlık sistemiydi. Kadınların nasıl siyaset yapacağının cevabını cezaevlerindeki kadınlar en iyi şekilde veriyor. Bu mücadeleyi devralan bizler, erkek siyasetine ve bizi yok sayan sisteme geçit vermeyeceğiz.”

Çevre Bakanı, ‘Niğde’nin Kapadokyası’ üzerine TOKİ inşaatı hazırlıklarını ‘teftiş etti’

Çevre Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, AKP’li belediyenin Niğde Kalesi altından çıkan Kapadokya benzeri yeraltı şehrini yok ederek üzerine yapmak istediği TOKİ inşaatı hazırlıklarını  yerinde ‘inceledi.’

Geçen Pazar günü basına haber vermeden bölgeye giden Bakan, bölgedeki kamulaştırmanın iptali için dava açan Sevda Sayındı’nın sorularına yanıt vermedi, alandan hızlıca ayrıldı.

Niğde Belediyesi, Kale ve Alaattin mahallelerindeki 400-500 yıllık tarihi evleri yıkmıştı. Yıkım sırasında tarihi Alaattin Camisi’nin duvarları ve kapısı çatlamıştı. Kale Mahallesi’nin bulunduğu höyüğün altından Kapadokya’daki yer altı şehirlerinin benzeri olan bir yer altı şehri çıkmıştı.

Belediye, yeraltı şehri ortaya çıkmadan önce de kalenin içi ve dış duvarları arasında bulunan, Anadolu Selçuklu askerlerinin savaşırken kullandıkları yer altı dehlizlerini de molozla kapatmıştı.

Belediye bölgede yaptığı çalışmalar sırasında Niğde’nin son Bektaşi Şeyhi Hacı Mehmet Mecdi Baba Türbesi’ni de yok etti.

Konuyla ilgili bölge sakinlerinin açtığı dava sürerken, Belediye, buraya inşa edeceği binalarla ilgili TOKİ tabelalarını da Kale mahallesinin sınırına astı.

Yargı süreci devam eden tarihi Niğde Kalesi yıkılıyor: Niğde Belediyesi suç işliyor
Dönüşüm planı olmadığı ortaya çıkan Niğde Kale Mahallesi yıkımının ihalesi de iptal edildi

Niğdeki yeraltı kenti neden korunmuyor?  

Niğde’deki tarih katliamı önce Cumhurbaşkanı kararıyla  başlatılmak istenmiş ve 20 Ocak 2021 tarihli Resmi Gazete‘de yayımlanan  3466 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararına dayanılarak acele kamulaştırma işlemlerine başlanmıştı. Danıştay 6. Dairesi’nde 13 hak sahibi adına açılan davalar sonucu, bu karar iptal edildi.

Belediye’nin yıkım ihalesi de Aksaray İdare Mahkemesi’nce iptal edildi. Bu kez, “normal kamulaştırma” işlemi başlatıldı.  Bu kamulaştırmanın iptali için de davalar açıldı. Davalar sürerken, bilirkişilerin kamulaştırma yanlısı rapor vermesi üzerine, İdare Mahkemesi’nde 2024 yılında md. 18 uygulaması ve imar plan değişikliğine ilişkin bir de iptal davası açıldı.

Başvurucuların avukatı, Av. İsmail Hakkı Atal, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun çok açık olduğuna, koruma alanları ile sit alanlarında hiçbir şekilde “inşai ve fiziki müdahalede bulunamayacağı”na dikkat çekti.

Türkiye’de rantı engelleyen hiçbir kanun uygulanmadığı gibi bunun da uygulanmadığına dikkat çeken Atal, Kayseri Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nün  talep etmelerine rağmen dehlizleri ve yeraltı şehrini koruma altına almayı reddettiğini anlattı.

Atal, inşaat rantı için Niğde Kalesi ve altındaki yeraltı şehrini yok ederken, Kapadokya benzeri bir yapının kente milyarlarca dolarlık turizm geliri getireceğini hesaplayamayan bakanlıklar ve belediyelerin bilgisizliği ve vizyonsuzluğuna vurgu yaptı; “ Hal böyleyken , tarihi ve kültürel varlıklarımızın yok edilerek ekonomik krizi daha da derinleştirecek betonlaşma sürecinin devam ettirilmeye çalışılması , sadece tarihi Kale mahallesinde konut sahibi yurttaşlara değil , tüm ülkemize ve halkımıza zarar verici bir faaliyettir” dedi.

Kedileri kezzapla yakan saldırgan hakkında yakalama kararı çıktı

İstanbul Eyüpsultan’da geçen yıl 17 ile 6 Ağustos tarihleri arasında onlarca kedinin üstüne kezzap atarak ölmelerine ve yaralanmalarına sebep olan Murat Özdemir hakkındaki davanın son duruşması, bugün 60. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Bölgede yaşayan sayısız kedinin üzerine kezzap attığı kamera görüntüleri tespit edilen Özdemir, şikayet üzerine gözaltına alınmış, ifadesinde suçunu kabul etmişti.

Saldırgan ifadesinde “Ben o kedileri sevmiyordum. Böyle yaptım. Onları besleyenleri de sevmiyorum” demişti. Belirlenebilen toplam 20 kediye kezzap ve asit döktüğü belirlenen Özdemir’e 91 bin 80 lira para cezası kesilmiş; tutuklu olarak yargılandığı davanın ilk duruşmasında tahliye edilmişti.

Kedilere kezzap ve asit döken kişiye para cezası
Kedileri asit dökerek katleden Murat Özdemir için yedi yıla kadar hapis cezası istendi

Özdemir bugünkü duruşmaya katılmadı. Mahkeme heyeti saldırganın bir sonraki oturumda hazır edilmesi için yakalama kararı çıkardı.

Duruşma 17 Mayıs tarihine ertelendi.

İstanbul Barosu’nun müdahillik talebi reddedildi

Bugünkü duruşmada üç tanık dinlendi, tarafların katılma talepleri alındı. Sanıkla ilgili dördüncü celsede ihbarda bulunulan İlçe Tarım Müdürlüğü, “dosyaya katılan” olarak kabul edilirken İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi’nin müdahillik talebi bir kez daha reddedildi.

Merkez, davanın açılmasına neden olan delilleri toplamış, raporları temin etmiş, yargılamaya esas alınacak hukuk normlarını tespit ederek, davayı ilk duruşmadan bu yana takip etmişti.

İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi’nden avukat Bahtiyar Güner,  katılma taleplerinin reddi dışında kararın olumlu olduğunu söyledi: “Dosyanın bu kadar bilinmeze rağmen neticelendirilmesi vicdanları epey yaralayacaktı. Yeni duruşma gününün, görece uzak tarihe verilmesi hem kalan delillere ulaşılması hem de dosyaya tüm yargı süjelerince vâkıf olunabilmesi için bir fırsat olacak.”

Duruşmada saldırganın gerçekleştirdiği fiillerin dosyadakinden çok daha kapsamlı olduğunu tespit eden mahkeme, eksik delillerin temin edilmesi için emniyet müdürlüğüne de müzekkere yazdı. 

Hayvanları Koruma Yasası ne diyor?

5119 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun 14’üncü maddesi, bir ev hayvanına veya evcil hayvana işkence eden veya acımasız ve zalimce muamelede bulunan kişinin altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması gerektiğini söylüyor.

Ancak şiddetin faili yakalansa dahi çok azı tutuklamayla sonuçlanıyor, çoğu gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılıyor.

Uzmanlar ve hak savunucuları, hayvanlara karşı şiddet olaylarındaki artışı, cezasızlığa bağlıyor.

 

Rapor: İklim krizi kadın sağlığını orantısız etkiliyor

İklim krizi, küresel sağlık üzerinde derin etkilere sahipken, özellikle kadın sağlığı bu durumdan orantısız şekilde etkileniyor. İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri ilk kez COP28’de ele alındı ancak Dünya Ekonomik Forumu’ndan uzmanlar, kadın sağlığının konuya özellikle dahil edilmesi gerektiği konusunda uyarıyor.

COP28’de sağlık ilk kez resmi olarak iklim gündemine alındı ve COP28 başkanlığı, Dünya Sağlık Örgütü ve BAE Sağlık ve Koruma Bakanlığı işbirliğiyle “COP28 BAE İklim ve Sağlık Deklarasyonu”nu duyurdu. İklim politikalarında sosyal etkiler ve hükümet kararlarına daha fazla odaklanılması gerektiğine işaret eden bildiriyi 120’den fazla ülke imzaladı.

BM: İklim krizi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor
G20 ülkeleri iklim politikalarında toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmiyor
1 Nokta 5: İklim krizi toplumsal cinsiyet eşitsizliğini nasıl körüklüyor?

Neden kadın sağlığı iklim krizinden özellikle etkileniyor?

Dünya Sağlık Örgütü’nün “İklim Değişikliğinin Etkilerinden Anne, Yenidoğan ve Çocuk Sağlığını Koruma” raporuna göre, iklim değişikliğinin kadınların sağlığı üzerindeki etkileri hala yeterince raporlanmıyor ve hafife alınıyor.

Yine COP28’de açıklanan başka bir BM Kadın raporuna göre ise, iklim değişikliği 2050’ye kadar 158 milyon kadın ve kız çocuğunu daha fazla yoksulluğa itebilir ve 232 milyonu gıda güvensizliği ile karşı karşıya bırakabilir.

iklim krizi

Artan aşırı hava koşulları, fırtına, sel veya sıcak hava dalgaları nedeniyle binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kalıyor ve BM Çevre Programına göre, iklim değişikliği nedeniyle yerinden edilen insanların yüzde 80’ini kadınlar veya kız çocukları oluşturuyor.

Rapor, iklim krizinin kadın sağlığını daha fazla etkilemesinin birkaç nedenini sıralıyor:

  • Aşırı hava olayları: Fırtına, sel ve kuraklık gibi aşırı hava olayları arttıkça, evlerini kaybeden ve göç etmek zorunda kalanların yüzde 80’i kadınlar ve kız çocukları. Bu durum, onları yoksulluk, şiddet ve istenmeyen gebelikler gibi risklere karşı daha savunmasız hale getiriyor.
  • Sağlık hizmetlerine erişim: Özellikle kriz anlarında temiz suya ve hijyene erişimde yaşanan zorluklar, kadınların ve bebeklerin sağlık sorunlarını artırıyor.
  • Hava kirliliği ve sıcaklık artışı: Hava kirliliği ve sıcaklık artışı, hamilelik sorunlarına, doğum ağırlığının düşük olmasına ve menopozal sağlık sorunlarına yol açabiliyor.

“Adaletsiz İklim” adlı başka bir rapor, kadın reisli kırsal hanelerin, erkek reisli hanelere kıyasla sıcak dalgaları sırasında ortalama yüzde 8 daha fazla, sel sırasında ise yüzde 3 daha fazla gelir kaybettiğini ortaya koyuyor.

Roma merkezli FAO, dünya çapındaki 24 yoksul ve orta gelirli ülkede 100 bin kırsal haneyi araştırarak istatistiklere ulaştı. Ajans daha sonra bu verileri 70 yıllık yağış ve sıcaklık verileriyle birleştirdi. Raporda, iklim değişikliğini ele alma ve uyum stratejilerini teşvik etme planlarının çok azının kırsal kesimdeki kadınların ve gençlerin belirli hassasiyetlerinin dikkate alındığı dikkate değer bir şekilde belirtildi.

Uzmanlar, iklim krizinin kadınlar üzerindeki özel etkilerini dikkate alan yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Rapora göre bu düzenlemeler, şunları içermeli:

  • Kadınların üreme sağlığı, ülkelerin iklim planlarına ve afet yardımlarına dahil edilmeli.
  • Kadınların iklim değişikliğinin etkilerinden korunması için özel yasalar çıkarılmalı.
  • Hükümetler, sivil toplum kuruluşları ve özel sektör, kadınların iklim krizine karşı dirençli hale gelmesi için birlikte çalışmalı.

Hava kirliliği yüzünden dünyada her yıl 1 milyondan fazla kişi ölüyor

Avustralya’daki Monash Üniversitesi’nden araştırmacılarının yayınladığı yeni bir çalışmaya göre, hava kirliliğindeki ince partiküllerin solunması her yıl küresel olarak 1 milyondan fazla insanın ölümüne neden oluyor.

Çoğu çalışma bugüne kadar sürekli yüksek kirlilik seviyelerine sahip şehirlerde yaşamanın sağlık üzerindeki etkilerine odaklanıyordu. Ancak araştırmacılar, yangınlar, toz ve aşırı hava kirliliği olayları gibi durumlarda görülen ani kirlilik artışlarının daha küçük şehirleşmiş bölgelerde de etkili olduğunu vurguluyor.

Araştırma, 13 binden fazla şehir ve kasabayı kapsayan ve 2019 yılına kadar olan verileri inceleyen kapsamlı bir çalışmayla gerçekleştirildi. Sonuçlar, hava kirliliğinin özellikle Doğu Asya‘da olmak üzere, dünya genelinde önemli bir ölüm nedeni olduğunu ortaya koydu. Bu bölgede, hava kirliliğine bağlı ölümler küresel ortalamadan yüzde 50 daha fazla.

Hava kirliliği
“Şehirler ve Kasabalarda Hava Kirliliğine Atfedilebilir Ölüm Yüzdeleri (2019)” Tabloda İstanbul, hava kirliliğine bağlı ölümlerin yaşandığı ilk 20 şehir arasında yer alıyor. Kaynak: thelancet.com

Hava kirliliğine kısa süreli maruz kalmanın da etkisi büyük

2019 yılına kadar dünya genelinde 13.000’den fazla şehir ve kasabadaki PM2,5 kirlilik seviyelerini ve ölüm oranlarını inceleyen çalışma, bugün (8 Mart’ta) The Lancet Planetary Health dergisinde yayımlandı.

Profesör Yuming Guo liderliğindeki çalışma, kısa süreli kirliliğin küresel etkilerini haritalayan ilk çalışma olması nedeniyle önemli. Daha önceki çalışmalar genelde yüksek kirliliğe sahip şehirlerde yaşayanların uzun süreli maruz kalma etkilerine odaklanıyordu.

hava kirliliği

Araştırmacılar, yalnızca birkaç saat ila birkaç günlük PM2,5 maruziyetinin bile her yıl, özellikle Asya ve Afrika‘da olmak üzere, bir milyondan fazla erken ölüme neden olduğunu ortaya koydu. Bu ölümlerin beşte birinden fazlası (yüzde 22,74) ise şehirsel alanlarda gerçekleşti.

Profesör Guo, hava kirliliğine maruziyetin kısa süreli sağlık etkilerinin iyi bilindiğini söylüyor. Örneğin, 2019-2020 yıllarındaki Avustralya yangınlarının tahmini olarak 429 duman kaynaklı erken ölüme ve aşırı orman yangını kaynaklı hava kirliliğine akut ve sürekli maruziyet nedeniyle 3230 hastaneye yatışa neden olduğu belirtiliyor.

Şeffaf olmayan hava kalitesi verileri TBMM gündeminde: Bakanlık hava kirliliğine karşı ne yapıyor?
Hava kirliliği DSÖ’nün standartlarına çekilebilirse insan yaşamı 2.3 yıl uzatılabilir

Yazarlar, yüksek nüfus yoğunluğu ve kirlilik seviyelerinin bir arada bulunduğu şehirsel alanlarda, kısa süreli PM2,5 maruziyeti ile ilişkili ölüm yükünün anlaşılmasının, hava kirliliğinin kentsel nüfus üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak için kritik öneme sahip olduğunu vurguluyor.

Çalışmaya göre:

  • Küresel ölüm oranının yaklaşık yüzde 65,2’si kısa süreli PM2,5 maruziyetine bağlı olarak Asya’da gerçekleşiyor.
  • Afrika‘da bu oran yüzde 17,0
  • Avrupa‘da yüzde 12,1
  • Amerika‘da yüzde 5,6
  • Okyanusya‘da ise yüzde 0,1

Doğu Asya, Güney Asya ve Batı Afrika’daki kalabalık ve aşırı kirli bölgelerde ölüm yükü en yüksek seviyede. Bu bölgelerde kısa süreli PM2,5 maruziyetine bağlı ölümler, küresel ortalamalardan yüzde 50’den fazla.

Avustralya‘nın çoğu bölgesinde atfedilebilir ölüm sayısında küçük bir düşüş görülse de, atfedilebilir ölüm oranı 2000 yılında yüzde 0,54’ten 2019 yılında yüzde 0,76’ya yükseldi. Bu artış, diğer tüm alt bölgelerden daha yüksek.

Olası nedenlerden biri, 2019’daki gibi aşırı hava olaylarına bağlı hava kirliliği olaylarının artan sıklığı ve şiddeti olabilir.

Çalışma, sağlığın en çok akut hava kirliliğinden etkilendiği yerlerde, yüksek PM2,5 konsantrasyonlarına maruziyeti önlemek için hava kirliliği uyarı sistemleri ve toplumsal tahliye planları gibi hedefli müdahalelerin uygulanmasının, akut sağlık zararlarını azaltabileceğini öneriyor.

Kıbrıs’ta kaçak avcılıkla mücadele tavsadı, bir yılda 400 binden fazla ötücü kuş vahşice öldürüldü

Kıbrıs‘ta ötücü kuşların vahşice öldürülmesinde beklenmeyen bir artış görülüyor. Organize yaban hayatı suçlarını takip eden BirdLife Kıbrıs ve RSPB örgütlerine göre, geçen sonbaharda kaçak avcıların ağlarına karabaşlar, ötleğenler ve ardıç kuşlarının da aralarında bulunduğu 435.000 kuş yakalandı.

Bu, 2022 sezonuna göre 90.000 bireylik bir artış anlamına geliyor.

Son 10 yılda, adada  ötücü kuş ölümlerinde düşüş eğilimi vardı. BirdLife, bu artışın kısmen adadaki İngiliz Egemen Üs Bölgeleri çevresindeki yaptırımlardaki düşüşten kaynaklandığını söylüyor.

RSPB soruşturmaları başkanı Mark Thomas da “Kaydettiğimiz ilerlemenin geri alınmasına ve ötücü kuş ölümlerinin şok edici düzeylerinin bir zamanlar gördüğümüz iğrenç duruma dönmesine izin veremeyiz” diyor.

Yakın zamanlara kadar adadaki milyonlarca ötücü kuş, Kıbrıslıların “ambelopoulia” adı verilen bir yemek olarak salamura veya haşlanarak yeme alışkanlıkları nedeniyle öldürülüyordu. Küçük kuşları, tuzağa düşürerek öldürme uygulaması 1974’te yasa dışı ilan edilmişti ancak yasadışı yollarla endüstriyel ölçekte bugüne dek devam etti.

Kuşlar nasıl ve nerede öldürülüyor?

AP‘nin aktardığına göre, Avrupa’daki üreme alanlarından Afrika’daki kışlama alanlarına göç eden kuş sürüleri, Kıbrıs üzerinden uçarken, zalim bir sonla karşılaşıyor.

Kıbrıs’taki Dikelya İngiliz üssündeki görevli, avcıların kullandığı kuş çağırma cihazlarını ezmesi için buldozer görevlisine talimat veriyor. 2018. Fotoğraf: AP

Organize suç grupları, çalılar ve meyve bahçeleri arasına yapıştırıcıyla kaplı ‘sis ağları’ çekiyor veya yapışkan malzemeyle kaplanmış kireç çubukları dikiyor. Kaçak avcılar, hayvanları bu yapışkan tuzaklara çekmek için kuş cıvıltısı çalan tuzaklar  kullanıyor. Sabah şafak vakti ise ağlara yapışan kuşları oradan “toplarken” hayvanları “kopardıkları” ayakları geride bırakıyorlar

Karabaşlar ve Avrupa ötleğenleri, Kıbrıs tavernalarında en çok talep gören türlerten, ancak ardıç kuşları gibi diğer kuşlar da bu korkunç yöntemle avlanıyor. Sarıasma ve şahin gibi daha büyük, yenmeyen kuşlar da ayrım gözetmeksizin ağlara yakalanıyor.

Yetkililer, 2023 sonbaharında kuşları tuzağa düşürmek için kullanılan 4,5 kilometreden fazla ağı ortaya çıkardı. Kuş yakalama açısından izlenen ana bölgelerden biri, İngiliz ordusunun adada bulundurduğu iki Egemen Üs Bölgesi’nden (SBA) biri olan Dikelya Doğu Egemen Üssü‘nü (ESBA) kapsayan Gazimağusa yakınlarında. 

Ötücü kuş katliamında İngiliz üssünün rolü

BirdLife Kıbrıs’ın kampanya koordinatörü Tassos Shialis, son yıllardaki “dikkate değer ilerlemenin” ardından, 2023’te meydana gelen yüksek rakamlı katliamın,  “kolluk kuvvetleri geri adım attığında işlerin ne kadar hızlı ters gidebileceğinin acı bir hatırlatıcısı” olduğunu söylüyor.

Uzmanlar, bu zalim yönteme yönelik cezaların 2.000 Euro’dan 2020’de 200 Euro’ya düşürülmesinin esasen bunların kullanımını suç olmaktan çıkardığını, büyük, organize tuzakçıların ise kararlı bir şekilde devam ettiğini söylüyor.

SBA’lardaki, “Kaçak Avlanmayla Mücadele Birimi’nin küçültülmesi ve personelin yetersiz olması de sis ağı tuzaklamasında artışa yol açıyor. İngiliz ordusunun Orta Doğu‘nun sınırında gözetleme açısından değerli bölgeler olan Dikelya ve Akrotiri üslerinde dikkat çekmeme eğiliminde olduğu belirtiliyor.

Shialis, “Tuzaklanma karşıtı ivmeyi sürdürmemiz gerekiyor ve yetkililerin kuş tuzağına karşı sıfır tolerans yaklaşımına bağlı kalmaları gerekiyor” derken,  RSPB’den Mark Thomas şunu ekliyor: “Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, çok az riskle büyük kârlar elde etmeye devam eden organize tuzakçılarla mücadele konusunda Hükümet’in yenilenmiş bir kararlılık görmemiz gerekiyor. Birlikte çalışarak bu durumu geçmişte bırakabiliriz.”

Salihli’deki JES’in bilirkişi raporu: Doğaya, toprağa, tarıma, kamuya bir yararı yok

MANİSA- Salihli‘ye bağlı Yeşilova, Durasıllı ve Beylikli mahallelerinde yapılmak istenen altı adet jeotermal enerji santrali (JES) sondaj kuyusu projesi için ekoloji aktivistlerinin açtığı davada bilirkişi raporu çıktı. Raporda projede bir kamu yararı olmadığı belirtildi.

Davanın avukatı Yıldıray Çıvgın, raporu “Rapor davamızda ve Salihli ovasına yapılmak istenen JES’lere neden karşı durduğumuz konusunda bizi haklı çıkarmıştır. Umarım, mahkeme de bu rapor doğrultusunda karar verip projeyi iptal edecektir” şeklinde değerlendirdi. 

‘Doğaya, toprağa veya tarıma bir yarar sağlama durumu yok

Bilirkişi heyeti, Manisa Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü tarafından tesis edilen “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir” kararına esas Proje Tanıtım Dosyası’nın (PTD), kararı sakatlar nitelikte eksiklikler içerdiğini bildirdi. Bilirkişi raporunda şu nedenlerle projenin yapılamaması gerektiği yönünde görüş verdi:

  • PTD raporu ve eklerinde söz konusu etkinliğin çevresel etkilerinin ve bu etkilerin en aza indirilmesi konularının jeolojik ve hidrojeolojik yönlerden yeterli olmadığı,
  • Sondajlar için yer seçimi, kuyu teçhiz planları, jeotermal akışkanın (buhar +su) kimyasal özellikleri, akış testleri ve çevresel etkileri, sistemden salınacak gazların etkileri ve önlenmesi gibi konuların yeterli düzeyde açıklanmadığı, yüzey ve yeraltı suları ile tarımsal toprakların kirletilme potansiyeli mevcut olduğu için söz konusu etkinlikte kamu yararı bulunmadığı,
  • Mevcut işletme şekli doğaya, toprağa veya tarıma bir yarar sağlama durumu bulunmadığı, aksine olumsuz etkilere neden olacağı,
  • Söz konusu projenin Nihai Proje Tanıtım Dosyası incelendiğinde, jeofizik ile ilişkili sözcük olarak geçme dışında, herhangi bir bilgi, bulgu, veri, yorum ve benzeri ifadeye rastlanmadığı,
  • PDT raporunda jeofizik ile ilişkili bilgi ve yorum bulunmadığından, yapılacak sondaj çalışmalarının Çevresel Etki Değerlendirme açısından sorunlar içerebileceği ve söz T.C. Manisa 2. İdare Mahkemesi E:2023/791 Bilirkişi Raporu M.G. Drahor G. Tarcan M.T. Esetlili M.R. Seyfioğlu A. Metin 45 / 45 konusu sondaj işleminde kesilebilecek jeolojik birimler hakkında yeterli jeolojik ve jeofizik veri olmadığından, sondajlar sırasında yüzey ve yeraltı suları ile tarım alanları için önemli riskler oluşabileceği,
  • PTD içeriğinde “akışkan kesinlikle alıcı ortama deşarj edilmeyecektir.” taahhüdünün gerçekleştirilebilmesi için test sularının yönetimiyle ilgili mühendislik olarak uygulanabilir bir yöntemin sunulmamış olması,
  • Sondaj operasyonunda önemli rol oynayan sondaj çamuru havuzlarının kapasitesi olası riskler için düşük bulunması,
  •  Sondaj faaliyetlerinin başarısına etki eden jeolojik formasyon tanımlamalarının detaylandırılmaması ve jeofizik verilerinin eksik olması da yürütülecek sondaj çalışmaları için risk teşkil edebileceği nedenleriyle…

Araştırma: Kadınların yüzde 64’ü ‘her alanda şiddet var’ diyor

Ipsos‘un 31 ülkede gerçekleştirdiği “Dünya Kadınlar Günü” araştırması, kadınların şiddet konusundaki yaygın görüşlerini ortaya koyarken, hayatın her alanında eşitsizliğin yaygın olduğuna dikkat çekiyor.

kadınlar ve şiddet

Araştırmaya göre, kadınların yüzde 64’ü hayatın her alanında şiddete maruz kaldığını düşünüyor. Bu oran Türkiye‘de de aynı. Kadınların yüzde 67’si ise kadına yönelik şiddetin cezasız kaldığını savunuyor.

Araştırmada, kadınların iş hayatında karşılaştığı eşitsizliğe dair de çarpıcı veriler yer alıyor. Kadınların yüzde 40’ı iş hayatında eşit davranılmadığını düşünüyor. Aynı işe eşit ücret alan kadınların oranı ise sadece yüzde 59.

kadınlar ve şiddet

Ekofeminist kadınlar: ‘Doğaya kadına zulmün yeter! Yıkacağız seni ataerki!’
Erkek Şiddeti Çetelesi: Erkekler Şubat’ta 37 kadını öldürdü
TÜİK 2023 raporu: Tüm eğitim düzeylerinde kadınların maaşı erkeklerden daha az

Kadınların yarısı bile eşitliğe inanmıyor

Türkiye’de ise kadın-erkek eşitliğine inananların oranı son 2 yılda yüzde 2 azalarak yüzde 56’ya düştü. Kadınların yüzde 57’si çalışmak istediğinde ailesinden veya eşinden izin almaya mecbur.

İş yerinde kadınlara ve erkeklere eşit davranılmadığını düşünenlerin oranı yüzde 44. Eşit işe eşit ücret alan kadınların oranı ise yüzde 59.

kadınlar ve şiddet

Ipsos Türkiye CEO’su Sidar Gedik, araştırma sonuçlarını değerlendirirken şunları söyledi:

“Araştırmada “Erkekler kadın haklarını desteklemek için harekete geçmedikçe kadınlar benim ülkemde eşitliği sağlayamayacak” ifadesine katılanların oranı yüksek olmasına rağmen her dört kişiden biri de bu düşünceye katılmıyor, araştırmaya Türkiye’den katılanlar arasında da benzer bir oran var. Aynı araştırmada “Kadın-erkek eşitliğini teşvik etmek için benim alabileceğim aksiyonlar var” ifadesine katılıp katılmadıkları sorulduğunda da benzer yanıtlar ile karşılaşıyoruz. Bu konuda tam bir görüş birliği maalesef henüz oluşmamış görünüyor. Tam bir toplumsal konsensüs oluşmamasının bir sonucu olarak kadın-erkek eşitliği için alınması gereken yol uzun olmaya devam ediyor.”

Gedik, eşitlik için tüm toplumun seferber olması gerektiğini vurguladı ve şunları ekledi:

“Kadınlar eğitimde fırsat eşitsizliği, ekonomik bağımsızlıktan yoksunluk, hayatın pek çok farklı alanında şiddete uğrama gibi derin sorunlar ile karşı karşıya olmaya devam ediyorlar. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlamak önemli, böyle özel günler gündem yaratmak, farkındalık oluşturmak için faydalı elbette. Ancak bu sorunların üstesinden gelebilmek için tüm toplum olarak mücadele etmeliyiz.”

Dünyanın en eski fosilleşmiş ormanı bulundu

Bilim insanları İngiltere’nin güneybatı kıyılarındaki falezlerde, dünyanın bilinen en eski fosilleşmiş ormanını bulduklarına inanıyor.

Fosilleşmiş orman, Somerset bölgesinde bulunan Minehead‘deki kumtaşından oluşan yüksek rakımlı falezlerde bulundu.

BBC‘nin aktardığına göre, Cambridge ve Cardiff üniversitelerinden araştırmacılar, buluşlarının Britanya‘daki en eski fosilleşmiş ağaçlar ve dünyanın da bilinen en eskileri olduğunu söylüyor.

İki ila dört metre uzunluğunda palmiyeler gibi

Kalamopiton diye bilinen ağaçlar, palmiye ağaçlarını andırıyor. Günümüzdeki ağaçların “prototipi” diye tanımlanan ağaçların en büyüğü 2 ila 4 metre uzunluğunda.

Araştırmacılar, bitki fosillerini, kalıntılarını ve ayrıca ağaç gövdesi fosillerini ve kök izleri buldu. Fosiller, ağaçların çevreyi nasıl şekillendirdiklerini, nehir yataklarını ve kıyı şeritlerini yüzlerce milyon yıl önce nasıl dengede tuttuklarını gösteriyor.

Araştırmanın yazarlarından Cardiff Üniversitesi Dünya ve Çevre Bilimleri Fakültesi’nden Dr. Christopher Berry, “Dünya genelinde 30 yıldır bu tür ağaçları araştırdığımdan, ağaç gövdelerinin fotoğraflarını ilk gördüğümde ne olduklarını anladım” dedi: “Evime bu kadar yakın bir yerde görmek harikaydı. Ama en önemli bulguları, ilk kez bu ağaçları büyüdükleri yerlerde görmek verdi.”

Doğal Tarih Müzesi‘nde bitki fosilleri konusunda uzman olan Dr. Paul Kendrick ise o dönem ağaçların nasıl birlikte büyüdüğüne dair ipuçlarının çok önemli olduğunu kaydetti. 

Araştırmacılar, fosil ormanın daha önce bu rekora sahip olan ABD‘nin New York eyaletindekilerden 4 milyon yıl dolayında daha yaşlı olduğunu söylüyor.

Fosil orman, Devon ve Somerset kıyılarındaki Hangman Kumtaşı Formasyonları’nda bulundu ve yaşamın karaya doğru genişlediği 419 ila 358 milyon yıl önceki Devoniyen dönemine ait. Araştırmacılar, bulgunun yapıldığı alanın o dönem, İngiltere’ye değil, yine bu tür ağaç fosillerinin bulunduğu Almanya ve Belçika’ya bağlı yarı kurak bir alan olduğunu söylüyor.

Araştırmanın yazarlarından Cambridge Üniversitesi Dünya Bilimleri Fakültesi’nden Prof. Neil Davies “Bu oldukça garip bir ormandı. Bugün gördüklerimiz gibi değildi. Ağaçların altında yerde ormanaltı bitkiler yoktu ve çim henüz görünmemişti. Ancak bu yoğun ağaçlardan düşen çok fazla ince dal vardı ve çevre üzerinde büyük bir etkisi oldu” diye konuştu. 

Fosilleşmiş ormanın bulunduğu falez.

Dr. Kendrick de ağaçların, günümüzde bildiklerimizden çok farklı olduğunu söylüyor. Günümüzdeki ağaçlardan en yakın olanının Avustralya ve Güney Asya adalarına özgü, bir tür eğrelti ağacı olan Dickonia Antarctica olduğunu belirtti.

 

Akbelen’de jandarma şiddetine ‘soruşturmaya gerek yok’ kararı kaldırıldı

Akbelen direnişçilerinden Uğur Toprak’ın jandarma tarafından darp edildiğine dair görülen davada verilen “soruşturmaya gerek yok” kararı, Bodrum 1’inci Sulh Ceza Hâkimliği’nin itirazları haklı bulması sebebiyle kaldırıldı.

Gazete Duvar‘ın aktardığına göre Muğla‘nın Milas ilçesinde bulunan İkizköy‘deki Akbelen Ormanı‘nda, Limak ve IC Holding‘in maden sahası için gerçekleştirdiği ağaç katliamına karşı çıkan Uğur Toprak, 29 Temmuz 2023 tarihinde jandarma tarafından darp edilmişti.

Toprak, darp edilmesiyle ilgili Milas Cumhuriyet Başsavcılığı‘na “işkence, görevi kötüye kullanma, suçu bildirmeme ve görevi yaptırmamak için direnme” suçlarından suç duyurusunda bulundu. Ancak savcılık, “delil yetersizliği” gerekçesiyle “soruşturmaya yer yok” kararı verdi.

Toprak, bu karara avukatları aracılığıyla itiraz etti. Bodrum 1’inci Sulh Ceza Hâkimliği, Toprak’ın itirazını haklı bularak Milas Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Soruşturmaya yer yok” kararını kaldırdı.

Mahkeme, Milas Devlet Hastanesi‘nden alınan adli muayene raporunu, görüntüleri ve üç tanık ifadesini değerlendirerek jandarma tarafından kullanılan gücün orantılı olup olmadığının tespit edilmesini ve sonucuna göre karar verilmesini istedi.

Baraj projesi Milas ve Akbelen’i tehdit ediyor
Akbelen’e kıyan YK Enerji’nin ‘yeşil aklama’ çabası neyi gizliyor?
Akbelen’i haberleştiren gazeteci Zeynep Kuray’a da soruşturma
İkizköylülerden yeni yıl mesajı: Akbelen’i madene vermeyeceğiz

‘Sürüklenerek alanın dışına atıldık’

Uğur Toprak, yaşadıklarını şu şekilde anlattı:

“Bölge halkına destek olmak amacıyla İzmir‘den yola çıktık. Alana girerken kimliklerimiz kontrol edildi ve fişlendik. Bir ara bir kadın arkadaşın bağırma sesini duyduk. O tarafa doğru yöneldiğimizde önümüzü jandarma kalkanlarla kesti. Dağılmamıza dair herhangi bir uyarıda bulunmadan kalkanlarla müdahale etmeye başladı. Daha sonra tuttuklarını sağa sola savurmaya başladılar ve engebeli bir alanda beni kayaların olduğu yere doğru savurdular. Suratımı kayaya vurdum. Sonra da gelip sürükleyerek alanın dışına attılar.”

akbelen

Toprak, yüzünün kanlar içinde kaldığını ve ilk müdahalenin alanın dışında bekleyen ambulans tarafından yapıldığını söyledi. Milas Devlet Hastanesi’nden darp raporu aldığını ve TİHV‘e de başvurduğunu aktaran Toprak, elinde video ve fotoğraflar olmasına rağmen savcılık tarafından görmezden gelindiğini belirtti.

Mahkemenin kararını önemli bulduklarını ve iddianamenin hazırlanmasını beklediklerini söyleyen Toprak, jandarma şiddeti hakkındaki suç duyurusunu yalnızca kendi için değil İkizköy halkı için de yaptığını vurguladı. Toprak, “Türkiye’nin dört bir yanında ne yazık ki bu gibi talanlarla karşı karşıyayız. Biz doğadan, yaşamdan, halktan yana olmaya devam edeceğiz. Bugün hala o alanda patlatma işlemleri gerçekleştiriliyor. Yandaş şirketlerin talanına karşı mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.

Akbelen - Fotoğraf: Hakan Tosun
Akbelen direniyor: Yeter, düşsünler gayri yakamızdan!

Akbelen’de ne olmuştu?

İkizköylüler ile çevre aktivistleri, dört yıldır Akbelen’i korumak için mücadele ediyor. Ancak tüm tepkilere ve eylemlere rağmen 24 Temmuz’dan itibaren ormanda kesim, jandarma ekipleri ile TOMA’lar eşliğinde yapılmıştı.

Buna karşı çıkmak isteyen çevreciler ve bölge sakinleri, defalarca gözaltına alınmıştı. Ağaç kesimin önünü, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 28 Kasım 2020’de verdiği izin açmıştı.

Ormanın 740 dönümlük kısmını açık maden ocağına dahil eden iznin gerekçesi ise Yeniköy Kemerköy Termik Santrali’ne yakıt kaynağı sağlamak olarak gösterilmişti.

Ağaç kesimi, ülke çapında tepkilere neden olmuştu. TBMM Genel Kurulu‘nda muhalefetin bölgedeki ağaç kesiminin durdurulması için verdiği genel görüşme önergesi de AKP ve MHP milletvekillerinin oyları ile reddedilmişti.

Akbelen’de mücadelenin sürdürüldüğü konteyner ve çadırlar ise 12 Eylül’de yetkili kurumlarca kaldırılmıştı.