İstanbul Valiliği 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde Taksim,Sıraselviler‘de saat 19.30’da yapılacak 22. Feminist Gece Yürüyüşü öncesi Taksim‘deki metro istasyonunu kapattı. Ayrıca İstiklal Caddesi girişi ve F1 Taksim-Kabataş Füniküler Hattı da kapatıldı. Karar Metro İstanbul’un resmi sosyal medya hesabında yapılan açıklamayla duyuruldu:
“İstanbul Valiliği’nin aldığı karar doğrultusunda 8 Mart Cuma günü saat 14.00 itibarıyla ikinci bir duyuruya kadar M2 Yenikapı-Hacıosman Metro Hattımızın Taksim istasyonu, Şişhane istasyonu İstiklal Caddesi girişi ve F1 Taksim-Kabataş Füniküler Hattımız işletmeye kapalı olacaktır. Araçlarımız Taksim istasyonunda durmayarak seferine devam edecektir.”
#MetroDuyuru#M2#F1 İstanbul Valiliği'nin aldığı karar doğrultusunda 8 Mart Cuma günü saat 14.00 itibarıyla ikinci bir duyuruya kadar M2 Yenikapı-Hacıosman Metro Hattımızın Taksim istasyonu, Şişhane istasyonu İstiklal Caddesi girişi ve F1 Taksim-Kabataş Füniküler Hattımız…
İki yüzyıl önce nesli tükendiği düşünülen gri balina, Atlantik Okyanusu’nda New England açıklarında tespit edildi. Uzmanlar bu keşfin heyecan verici olduğunu söylese de, aynı zamanda iklim değişikliğinin deniz yaşamı üzerindeki etkisini de gösterdiğini ifade ediyor.
Euronews‘in aktardığına göreABD Boston’daki New England Akvaryumu‘ndan araştırmacılar, gri balinayı 1 Mart’ta ABD’nin Massachusetts eyaletinin Nantucket kentinin 50 kilometre güneyinde yüzerken keşfetti. Ağırlığı 27 bin 215 kilograma kadar çıkabilen balina, genellikle Pasifik Okyanusu‘nun kuzeyinde yaşıyor.
In an incredibly rare event, our #AndersonCabotCenter aerial survey team spotted a gray whale off the New England coast last week, a species that has been extinct in the Atlantic for more than 200 years! 😮
Bilim insanları Aralık ayında Florida kıyılarında da görüldüğüne inandıkları için, bu özel balinanın birkaç aydır Atlantik sularında kalmış olabileceğini düşünüyor.
Akvaryumdan yapılan açıklamada, gri balinanın 18. yüzyılda Atlantik Okyanusu’ndan kaybolduğu ancak son 15 yılda Atlantik ve Akdeniz sularında beş kez belgelenmiş gözleminin yapıldığı belirtildi.
Hayvanı Massachusetts açıklarında bulan araştırmacılar ilk başta şüpheci olduklarını ancak 45 dakika boyunca bölgeyi turladıktan sonra onun gerçekten gri bir balina olduğunu doğrulayan fotoğraflar çekebildiklerini söyledi.
Bilim insanları nesli tükendiği düşünülen bu balinanın görülmesinin muhtemelen gezegenin ısınmasıyla ilgili olduğunu ifade ediyor. Atlantik ve Pasifik okyanuslarını Kanada‘daki Arktik Okyanusu üzerinden birbirine bağlayan Kuzeybatı Geçidi‘nin son yıllarda yaz aylarında buzsuz kaldığı, bunun da gri balinaların normalde engellenecekleri yaz aylarında geçitte daha özgürce seyahat edebilecekleri anlamına geldiği açıklandı.
Araştırmacılardan biri, gri balinanın New England açıklarına gelişinin “deniz türlerinin, şans verildiğinde iklim değişikliğine ne kadar hızlı tepki verdiğini hatırlattığını” söyledi.
Bugün balinalar, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği tarafından “en az endişe duyulan” türler arasında sayılacak noktaya geldi. Ancak örgüt, Asya açıklarında yaşayan balinaların batı popülasyonunun tehlike altında olduğunu düşünüyor.
Ekoloji Birliği Kadın Meclisi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü‘nde “Bu 8 Mart’ta dağları, ormanları, vadileri rant sistemine terk etmediğimiz mücadele alanlarımızdan, meydanları, sokakları da bize dar eden sisteme karşı inadına sokaklarda, meydanlarda isyandayız!” diyerek meydanlara çağırdı.
Ekokırım pankartı arkasında bir araya gelecek Ekoloji Birliği Kadın Meclisi, “Ekofeministler pankartı arkasında buluşuyoruz; Ekokırım, cinskırım, doğaya kadına zulmün yeter! Yıkacağız seni ataerki!” çağrısında bulundu.
Ataerkil kapitalist sistemin başlangıcında, kadının gücünün temelini oluşturan bütün kadın pratiklerinin yok edildiğinin belirtildiği açıklamada, “Kadınları emeğin yeniden üretimiyle sınırlandıran yeni cinsel işbölümü ile itaatkar, edilgin, kadını sosyal hayattan koparıp ev içine hapseden yeni bir kadınlık modeli inşa edilmiştir. Kadınların emek gücünün yeniden üretimi hiç tartışmasız kapitalist birikim için en önemli etkinliktir ve gerçekleşmesi kadınların karşılığı ödenmemiş ev içi emeğine dayanır” denildi.
“Kadınların emek gücünün üretimindeki emeğinin, ’kadın işi’ biçimine indirgeyip tarihsizleştirerek nasıl görünmez kılındığına, kadınların yaptıkları işin kontrolünü erkeğin otoritesine tabi kılarak kadınların bu işi reddi durumunda erkeğin şiddetinin de meşrulaştırdığına tarihsel olarak tanığız!” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada ayrıca şunlara yer verildi:
“İki yüz yıldan da uzun süre maruz kaldıkları devlet terörünün sonucunda, yüz binlerce kadının ‘cadı’ olarak vahşice öldürülmesinin, kadınlara karşı açılmış bir savaş, cinskırım ile kapitalizmin yükselişe geçmesi asla tesadüf değildir farkındayız!”
‘Hem mali hem de çevresel krizlerin cinsiyetli olduğunu söylüyoruz’
Açıklamada ayrıca “Tüm Avrupa’da yaşanan bu cinskırımının hemen sonrasında, yeni dünyanın ‘kolonileştirilmesi’ süreci ile, sömürgeciliğin yeryüzünde ilk ekokırım suçlarını işlediğini de biliyoruz!” ifadelerine yer verildi. Ayrıca şunlar dile getirildi:
“Eril aklın tahakkümcü zorbalığının karşılığıdır yeryüzüne karşı ve yeryüzünde açılan her savaş! Bugün yanı başımızda Gazze’de yaşanılan, binlerce kadın ve çocuğun savunmasızca katledilmesinin nedenidir bu tahakkümcü anlayış! O yüzden hem mali hem de çevresel krizlerin cinsiyetli olduğunu söylüyoruz! Tüm canlı yaşamı üzerinde hakimiyet kurma, endüstrileşmiş bir tahakküm altına alma, yeryüzüyle savaş haline karşılık bir yerden söz kuruyoruz! Ataerkil kapitalist sistemin iki yüzlü İlerlemeci anlayışının bizi içine sürüklediği doğayı metalaştırma ve tüketilecek kaynaklar bütünü olarak görme halini, ormansızlaşma, toprak, hava ve suyu kaybetme pahasına yeryüzünü bir yok oluşun eşiğine getiren bu vahşi sömürgecilik anlayışının karşısındayız!
İlk ekokırımlar sömürgeciliğin, bir ayağıdır vahşi altın madenciliği! İşgal ettikleri yeni kıtalarda yağmacı, sömürgeci anlayış ile yerel halkın kaynaklarına el koyan, doğa üzerinde tahakküm kuran anlayışın devamıdır bugün Erzincan İliç’te yaşanan katliam, ekokırım suçu! Ataerkil Kapitalizmin sömürgecilik anlayışını kadın, doğa ve diğer tüm ötekileştirdikleri üzerinden hakim kılmaya çalıştığı merkezi bir hegomonyaya karşı, tüm ekosistemin işleyişini, hep birlikte içinde bulunduğumuz yaşam ağının varlığını, bütün canlılar ve yeryüzü için kalkan eden ekofeminizimdir kaynağımız. Patriyarkanın içine işlediği; kapitalizme ve onun sömürgeci sistemine karşıdır mücadelemiz!”
Kadınlar ve lubunyalar, erk yapının elinden almaya çalıştığı tüm hak ve özgürlüklerini yeniden dile getirmek, hükümete karşı kadın ve LGBTİ+ haklarının savunuculuğunu sokaklardan ve meydanlardan yapmak üzere 21 yıldır olduğu gibi yeniden bir araya geliyor.
Kadın mücadelesi ve LGBTİ+ mücadelesi birlikteliğinde, son yıllarda şiddeti artan polis müdehalesine karşı bir arada olacak kadınlar ve lubunyalar hükümetin sembolik olarak muhalif grupları almadığı Taksim‘de buluşacak.
‘Kurtuluşumuz feminist mücadele!’ diyoruz ve 8 Mart’ta Taksim Sıraselviler’de buluşuyoruz!
Antalya’daki Feminist Gece Yürüyüşü ise Üçkapılar’da saat 19.00’da başlayacak:
“Öfkemiz de, isyanımız da büyük diyerek yola çıktığımız feminist gece yürüyüşümüzün 11.si için bu sene de aynı saatte, aynı yerdeyiz. Dansını, şarkını, sözünü, rengini, sloganını al da gel. Sensiz bir eksiğiz.”
Bursa
Bursa’da ise lubunyalar ve kadınlar 8 Mart’ta eşit ve özgür bir yaşam için bir araya gelecek. Fomara Meydanı’nda 18.30’da bir araya gelinecek.
Balıkesir
Balıkesir’de ise 8 Mart yürüyüşü 17.30’da Salih Tozan önünde gerçekleştirilecek.
Bodrum
Bodrum‘da ise kadınlar ve lubunyalar kadınları yok sayanlara karşı Tepecik Cami Meydanı‘nda saat 17.30’da bir araya gelecek.
Fotoğraf: csgorselarsiv.org
İzmir
‘Gücümüz birbirimizden, gücümüz feminizmden!’ diyen İzmirli kadınlar ve lubunyalar saat 19.30’da Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi‘nde buluşacak. 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü için Eski Leman Kültür (Penguen Kitabevi) önünde bulunacak.
📍İzmir
Gücümüz birbirimizden, gücümüz feminizmden diyerek 8 Mart’ta Feminist Gece Yürüyüşü’nde buluşuyoruz! 💜♀
Feminist isyanı sokaklarla buluşturmak için 8 Mart’a sen de davetlisin kızkardeşim 📣 ⏱Toplanma 19.30 Yürüyüş 20.00 📍Penguen Kitabevi önü pic.twitter.com/E070DwQjET
Tayland Havaalanı’ndaki gümrük yetkilileri, aralarında kırmızı panda ve pamuk başlı tamarin maymununun da bulunduğu düzinelerce vahşi hayvanı ülke dışına kaçırmaya çalışan altı Hindistan vatandaşını tutukladı.
Memurlar, Bangkok‘un Suvarnabhumi havaalanında şüphelilerin daha önce kontrol edilmiş bagajlarında paketlenmiş kertenkeleler, kuşlar ve yılanlar da dahil olmak üzere 87 hayvan buldu. Sanıklar Mumbai‘ye uçmaya çalışıyordu.
Tayland, zengin biyolojik çeşitliliği, konumu ve altyapısı nedeniyle, milyarlarca dolarlık bir ulus ötesi ticareti olan yasadışı yaban hayatı kaçakçılığı açısından dünyanın en büyük merkezlerinden biri. Kaçakçılar bu ülkeyi Çin ve Vietnam’da satılacak hayvanları taşımak için kullanıyor ve son yıllarda Hindistan’a yapılan ticarette bir artış görülüyor.
Yemek kaplarına saklamışlar
Gümrük Departmanı, “Hayvanların 29’unun kara boğazlı monitör kertenkelesi, 21’inin yılan, 15’inin papağan dahil olmak üzere toplam 87 hayvandan oluştuğunu öğrendik. Hayvanlar bagajın içinde saklanmıştı” açıklaması yaptı.
AFP‘nin aktardığına göre, bakanlığın yayınladığı fotoğraflarda, bir hasır sepetten dışarı bakan, ayıya benzer gövdeli, evcil bir kedi büyüklüğünde, nesli tükenmekte olan bir tür olan kırmızı panda görülüyor. ICUN kırmızı listesine göre nesli kritik derecede tehlike altında olan bir tür olan pamuk başlı tamarin maymunu da plastik bir kutuya yerleştirilmiş. Savunmasız olarak sınıflandırılan bir Sulawesi ayı keseli kuskusu bantla kapatılmış bir sepetin içinde, yılanlar ve kertenkeleler ise bez torbalara sarılmış biçimde plastik yemek kaplarında bulundu.
Kaçakçılar, yargılama sonucunda suçlu bulunmaları halinde en fazla 10 yıl hapis cezası veya ithalat vergilerinin dört katı para cezasıyla karşı karşıya kalacak.
Geçen şubat ayında da aynı havaalanında Komodo ejderlerini, pitonları ve 20’den fazla canlı balığı Tayland dışına kaçırmaya çalıştığı şüphesiyle Moğolistanlı bir kişi tutuklanmıştı.
‘Ticareti yapılan hayvanların sayısı ve çeşitliliği akıllara durgunluk verici’
Yasadışı yaban hayatı ticaretine odaklanan bir sivil toplum örgütü olan Traffic‘in Güneydoğu Asya direktörü Kanitha Krishnasamy, özellikle Güneydoğu Asya ile Güney Asya arasında Covid kısıtlamalarının kaldırılmasının ardından hava yolculuğunun yeniden başlaması üzerine canlı hayvan ticaretinin çok aktif olduğunu söyledi:
“Güneydoğu Asya ile Güney Asya arasında kaçırılan türlerin sayısı inanılmaz ve çeşitliliği akıllara durgunluk verici. En son örnekte Güney Amerika’dan Himalayalar’a ve Endonezya‘ya kadar uzanan yabani türler var.
Havayolları ve taşımacılık sektörü, uçağa yüklenen veya kargo olarak gönderilen bu çantalarla karşılaşan ön saflarda yer alan kişiler olarak çok önemli bir rol oynuyor. İnsan ticareti zincirine dahil olan tarafları tespit etmek için sadece tespit etme değil, aynı zamanda icra kurumlarıyla işbirliği yapma becerisine de sahipler.”
bianet‘in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlerle oluşturduğu Erkek Şiddeti Çetelesine göre; erkekler Şubat 2024 boyunca en az 37 kadını öldürdü, en az 13 kadının ölümü ise basına “şüpheli” olarak yansıdı. Ocak’ta öldürülen 28 kadınla beraber erkekler, yılın ilk iki ayında 65 kadını öldürmüş oldu. Geçen yılın Şubat ayında öldürülen kadın sayısı, 11’di.
Yayınlanan rapora göre öldürülen kadınlardan en az altısı, koruma kararına rağmen öldürüldü. İki erkeğin ise cezaevinden izinli çıkarak cinayet işlediği belirtildi.
Erkeklerin 13 kadını “ayrılmak istediği, barışmak istemediği”, yedi kadını “borç para vermediği” ve “hırsızlık yapmak” için öldürdüğü ifade edilirken, erkeklerin 17 kadını öldürme “bahanesi” basına yansımadı.
En az 25 kadını kocası, sevgilisi erkekler, dokuz kadını baba, torun gibi ailesinden erkekler, bir kadını damadı, iki kadını öldüren yakınlık derecesi basına yansımadı.
Kadınları öldüren en az 35 fail vardı. Sadece 14 fail tutuklandı. Yedi fail intihar etti. Üç fail hakkında soruşturma başlatıldı. Sekiz fail gözaltına alındı. Üç fail de kaçtı.
Erkekler, basına yansıyan bilgilere göre, Şubat 2024’te bir kadına tecavüz etti. Geçen yıl aynı ayda bu sayı yine aynıydı.
Erkekler, Şubat’ta en az 43 kadını yaraladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı 40 idi. En az altı kadın ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. En az üç kadın koruma kararına rağmen erkeklerce yaralandı.
Erkekler, 12 “barışmak istemediği, ayrılmak istediği” için yaraladı. Erkeklerin 31 kadını neden yaraladığı bilgisi basına yansımadı. Erkekler, 37 kadını darp ederek, bir kadını kesici aletle yaraladı. Erkekler bir kadının da evini yaktı. Bir kadını da ateşli silahla yaraladı. Erkeklerin üç kadını nasıl yaraladığı bilgisi yansımadı.
Kadınları yaralayan en az 40 fail erkek vardı. Sadece üç fail tutuklandı. Üç failin hukuki süreci basına “kaçtı” diye yansıdı. Dört fail intihar etti. 16 fail hakkında yasal süreç başlatıldı. En az 14 fail hakkındaki hukuki süreç basına yansımadı.
Erkekler, Şubat’ta en az 34 kadını seks işçiliğine zorladı. Şubat 2024’te seks işçiliğine zorlanan 24 kadın Türkiye yurttaşı değildi. Seks işçiliğine zorlananlar arasında çocuklar da vardı.
Kadınları seks işçiliğine zorlayan 31 fail vardı. 23 fail tutuklandı, 8 fail gözaltına alındı.
WWF Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), Deniz Yaşamını Koruma Derneği (DYKD) ve İstanbul Üniversitesi işbirliğiyle hazırlanan “Hayalet Balıkçılık” başlıklı rapor, özensiz balıkçılık faaliyetlerinin denizlere verdiği zararı ortaya koyuyor.
Balıkçılık ekipmanlarının, balıkçı kontrolü olmaksızın avcılık yapmaya devam etmesi anlamına gelen hayalet balıkçılık, ‘sudaki yaşamı tehdit eden etkenlerden en görünmeyeni’ olarak tanımlanıyor.
Ulusal ve uluslararası önleyici politika ve uygulamaların gerekliliğine dikkat çeken uzmanlar İstanbul Boğazı ve Adalar’da belirlenen alanlara yapılan dalışlarda tespit edilen ağların tamamına yakınının gırgır ağları olmasından hareketle, İstanbul Boğazı’nın gırgır balıkçılığına kapatılması çağrısında bulunuyor.
DYKD tarafından İstanbul Adalar’da yürütülen denizdeki ağların tespiti, çıkarılması ve bertarafı çalışmalarının sonuçlarından hareketle kaleme alınan rapor, “Hayalet Balıkçılık” olarak adlandırılan kayıp balıkçılık takımlarının sualtı habitatlarına etkilerini ve oluşum sebeplerini ortaya koyuyor.
Hayalet balıkçılık denizlerdeki tüm türleri etkiliyor
Hayalet balıkçılığın başlıca çevresel etkileri arasında hedef ve hedef dışı türlerin kontrolsüz avlanması, tehlike altındaki türlerin olumsuz etkilenmesi, deniz zeminine fiziksel zarar, istilacı türlerin yayılması, deniz besin ağına sentetik maddelerin girişi yer alıyor. Hayalet balıkçılık ayrıca diğer balıkçılık operasyonlarını engelleyebiliyor ya da yeni balıkçılık ekipmanlarının kaybolmasına neden olabiliyor.
Raporda kayıp balıkçılık takımlarının yol açtığı plastik atık sorununa da dikkat çekiliyor. Plastik malzemelerin balıkçılık ekipmanlarında kullanılmasının belirli avantajlarına rağmen, kayıp ekipmanların deniz ortamında yol açtığı çevresel etkilerin altı çizilerek terk edilmiş ve kaybolan av araçlarının, plastik sorununu derinleştirdiği vurgulanıyor.
Küresel olarak kaybolan balıkçılık takımlarına yönelik tahminler ve Türkiye‘deki durum hakkında bilgilerin de yer aldığı rapora göre Akdeniz havzasında balıkçılık filosunun büyük bir kısmı pasif balıkçılık takımları kullanılırken kayıp balıkçılık takımlarının en yoğun olduğu bölgeler İstanbul’un kıyı bölgesi, Napoli Körfezi ve Ligurya Denizi gibi kentleşmiş alanlar. İstanbul Boğazı ve İstanbul Adaları’nda belirlenen alanlara yapılan dalışlarda tespit edilen ağların tamamına yakınını ise gırgır ağları.
Kayıp veya terk edilmiş donanımların etkilerini en aza indirmek için ulusal ve uluslararası önleyici politika ve uygulamalara ihtiyaç olduğunun altını çizen WWF Türkiye, DYKD ve İstanbul Üniversitesi, hükümetleri, balıkçılık araçları üreticileri ve tasarımcılarını, balıkçıları ve kamuoyunu kararlı bir şekilde harekete geçmeye ve hayalet balıkçılık araçlarının hepimizin bağımlı olduğu denizleri boğmasını engellemeye çağırıyor.
Raporun tamamına bu link aracılığıyla ulaşılabilir.
Türkiye Mağaracılık Federasyonu, dizi çekimleri için kullanılan İstanbul Şile‘deki İnkese Mağarası’na ve içindeki canlılarla yeraltı su sistemine büyük zarar verildiğini duyurdu.
Federasyonun yaptığı tespitlere göre, mağara içine çok miktarda çöp bırakıldı, kayalar yerinden oynatıldı. İçinde uyuyan yarasaların da kış uygusundan uyanıp mağarayı terk ettiği gözlemlendi.
Mağaradaki yarasalar, Türkiye‘nin imzaladığı Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altında. Dizi çekimi sırasında mağara içinde ateş yakılması sonucu kış uykusundan erken uyanıp mağarayı terk eden, türleri tehlike altında olan nalburunlu yarasaların hayatı, dizi çekimi nedeniyle tehlikeye girdi.
İnkese Mağarası’nda 151. bölümü gösterime giren ATV‘nin Kuruluş Osman disizinin bazı bölümleri çekiliyor. Federasyonun paylaştığı fotoğraflarda dizi ekibinin yemek artıklarını mağaraya bıraktığı görülüyor.
Türkiye Mağaracılık Federasyonu’nun sosyal medyadan yaptığı paylaşımda, mağaraların aynı zamanda yeraltı sularına açılan kapılar olduğuna dikkat çekiliyor; bırakılan çöp ve atıkların bu sulara karışıp çevre yerleşimlerdeki halk sağlığını tehdit edebileceğine vurgu yapılıyor.
Mağaradaki Yarasalar, Türkiye'nin imzaladığı Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altında. Dizi çekimi sırasında mağara içinde ateş yakılması sonucu kış uykusundan erken uyanıp mağarayı terk eden, türleri tehlike altında olan nalburunlu yarasaların hayatı tehlikeye girmiş oldu. pic.twitter.com/JzqRjtsSfk
— Türkiye Mağaracılık Federasyonu (@tumaf1) March 7, 2024
Federasyon, yapım şirketleri ve yerel yönetimlerden gerekli hassasiyetin gösterilmesini talep etti; İnkese Mağarası’nın koruma altına alınması için girişimlerini sürdüreceklerini belirtti.
Bugüne kadar doğada her türlü yıkıma sebebiyet veren, adı sık sık ‘rant’, ‘beşli’ ve ‘çete’ gibi kelimelerle telaffuz edilen Cengiz Holding bu kez de mor yıkamaya (purplewashing) imza attı. Ekokırım faili Cengiz Holding, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla kadın gücüne dikkat çeken bir reklam filmi paylaştı. Kazdağları’nda mücadele veren ekofeminist aktivistlerden Füsun Kayra, Cengiz Holding’in kendisini aklama çabasına karşı şunları dile getirdi:
“Ellerinin kirli olduğunu biliyoruz ve bunu bu şekilde temizleyemez Cengiz Holding. “
Cengiz Holding “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” için reklam filmi yayınladı. Filmde, Cengiz Holding’in grup şirketi Eti Bakır’ın desteklediği Kastamonu Dinamik Spor Kulübü’nün kadın hentbol takımı ile şirketin Siirt, Küre, Mazıdağı, Ankara, Samsun, Adıyaman ve Murgul tesislerinde çalışan kadın mühendisleri kamera karşısına geçti.
Filmin duyurusunda da ekokırım faili Cengiz Holding’den “Faaliyette bulunduğu her alanda ve sosyal sorumluluk projelerinde kadınları önceliklendiren; toplumsal cinsiyet eşitliği ilkesiyle kadınların hayatın her alanında söz sahibi olmasına odaklanan Cengiz Holding” diye bahsedildi.
Ancak Cengiz Holding’in ekokırım yüzü çok daha farklı şeyler söylüyor.
‘Tam bir ahlaksızlık’
Kazdağları’nda mücadele veren ekofeminist aktivistlerden Füsun Kayra, Cengiz Holding’in söz konusu reklam filmini şöyle yorumluyor:
“Bu gerçekten ahlaksızlık. Kadın hareketi üzerinden kendine alan açma hali, kendini sempatik gösterme hali, bunları 8 Mart gibi kadın hareketi için çok kritik önemde olan bir günü kullanarak yapması tam bir ahlaksızlık. Başında cinsiyetçi küfürüyle meşhur Mehmet Cengiz gibi bir adamın bulunduğu şirket yapısının ekibinden çıkmış olması da ayrı gündeme getirilmesi gereken bir şey diye düşünüyorum. Biz kimin ne olduğunu biliyoruz. Kadın hareketi kimin ne olduğunu biliyor. Ekoloji hareketindeki kadınlar olarak biz Cengiz Holding’in ne anlama geldiğini biliyoruz. Haliyle kendi desteklediği, sponsor olduğu spor oluşumundaki kadınları kullanarak, bünyesinde çalıştırdığı kadınları malzeme ederek böyle bir reklam hazırlanmış olması ne onu aklar, ne böyle bir aklama çabasına hizmet eder, ne de o kadınların orada kendilerini daha iyi hissetmesini sağlar.
Ellerinin kirli olduğunu biliyoruz ve bunu bu şekilde temizleyemez Cengiz Holding. Buna izin verilmemesi gerekiyor. Bu tarz reklam içerikleri çok fazla üretiliyor, 8 Mart dolayısıyla bir sürü şirket yapacak. Yine Cengiz Holding dışında doğa tahribatına izin veren bu alanlarda çalışan pek çok şirket de bunları yapacak eminim ki.”
‘Cengiz Holding’in kadınlara nasıl davranacağını çok iyi biliyoruz’
Cengiz Holding’in Kazdağları’ndaki tutumunu sorduğumuz Kayra, “Cengiz Holding’in yörede yapmaya çalıştığı, şu an daha maden açılmadığı, daha katliam sürecini işletmeye başlayamadıkları, tabiki çok tepki koyduğumuz için, oradaki kadınların birebir maruz kalacakları bir ortam henüz oluşmuş durumda değil. Daha kendini sevimli göstermeye, bu reklamdaki gibi bir imaj çizmeye, kadınların yanında, kadın gücüne inanan ya da işte oradaki yerel köylü kadınların yanında duran, onlara destek olmaya çalışan bir imaj çizme dönemindeyiz şu an. Ama bu Artvin için bu böyle değil. Biz daha o sürece geçmedik Cengiz’le, umarım da geçmeyiz tabii diyor ve ekliyor:
“Ağaçların kesildiği, hayvancılık yapan kadınların meraları ellerinden alındığında, toprakları gasp edildiğinde, suları havaları toprakları kirlendiğinde oradaki yetkililerin, Cengiz Holding’e çalışan şirketlerin elemanlarının kadınlara nasıl davranacağını çok iyi biliyoruz biz.”
Kayra, “Haklarında bir sürü asılsız davalar açılacak. Ellerinden alınan meraları, toprakları, hayvancılık, geçim kaynakları dışında direkt kişisel olarak hedefe konulacaklar. Hedef gösterilecekler. Evet, kadın güçlü bu mücadeleleri yürütüyor çünkü ekoloji hareketinde, yerelde özellikle. Cengiz Holding gibi şaşalı şirketlere karşı yürütüyor bu mücadeleyi. Ama bu kadınları, o kadınların gücün o zaman desteklemeyecek Cengiz Holding” diyerek reklam içeriğinin alt metninde de vahşi madencilik ve şirketin statüsüne ilişkin mesajlar okunabileceğine değiniyor:
“Reklam içeriğinde de sanki bir eril ağzın/aklın, madencilik kafasının tezahürleri gibi de lanse edilmiş kadının gücü. Biraz onunla da ilişkilendirilmiş büyük şaşalı, yapacakları vahşi madenciliğin gücünü de tasavvur etmemizi sağlayacak bir şey gibi… Kadın gücünden bahsetmiyorum, figürler sadece Cengiz Holding’in desteklediği kadınlar ya da çalıştırdığı kadın mühendisler belki ama kurguda geçen metin, alt söylem, aslında tam da kendi madencilikleri, güçleri, şirket olarak bulundukları pozisyonun gücü üzerinden bir söylem üretmiş. Alt metin öyle okunuyor.”
Cengiz Holding’in icraatleri
Öncelikle Cengiz Holding ülkenin birçok noktasında, iklim kriziyle mücadelede birer karbon yutakları olan ormanlarda ekokırıma sebebiyet verdi.
Artvin’de Cengiz Holding’in bünyesindeki Eti Bakır’ın ekokırıma karşı verilen protesto sürecinden bir kare.
İklim krizine karşı en savunmasız gruplar içerisinde bulunan kadınlar,LGBTİ+‘lar, yoksul kesimler ve en çok bölgedeki yurttaşlar ekokırımlardan olumsuz bir şekilde etkileniyor.
Cengiz Holding ise yaptığı ekokırımlarla dezavantajlı kesim olan kadınları daha da dezavantajlı bir noktada bırakarak mağduriyetin boyutunu yükseltiyor. Ancak şirket bunların aksine filmde göstermelik bir şekilde kadınların yanında olduğunu dile getiriyor.
Halilağa Bakır Madeni projesi için Cengiz Holding’e karşı açılan davanın bilirkişi keşfinden; “Biz Kazdağları’nın korunmasını istiyoruz, maden istemiyoruz. Biz köylüler köyümüzde yaşamak istiyoruz. Torunlarımıza bi köyümüz yok demek istemiyoruz. Havamıza suyumuza dokunmasınlar!!” pic.twitter.com/gU4AGG7jvq
Çevreye verdiği zararlarla adından sıkça söz ettiren Cengiz Holding’in hayata geçirdiği ve geçirmek istediği bazı projeler şöyle:
Holding, İstanbul’un ekolojisine ciddi zararlar veren İstanbul 3. Havalimanı projesinin ihalesini Mapa, Limak, Kolin ve Kalyon ile beraber alan şirketlerden biri.
Holding, Artvin Cerattepe‘de 2016’da maden arama ve çıkarma çalışmalarına başladı. Maden arama çalışmaları için holdinge yeni ruhsatlar verildi.
Cengiz Holding, Kazdağları‘nda yıllardır arama faaliyetleri sürdüren Truva Bakır İşletmeleri A.Ş maden işletmesini, Liberty Gold ve Teck Resorurces’dan satın aldı. Alamos Gold‘un yerli ortağı Doğu Biga Madencilik, Kazdağları’nda 2019 yılında biten inşaat ruhsatının yenilenmemesinden dolayı bölgedeki çalışmalarına son vermişti.
Holding, Rize İyidere’de İyidere Lojistik Liman Projesi‘nin yapımını üstlenmiş, projeye taş temin etmek için İkizdere’de taş ocağı yapımına başlamıştı. İkizderelilerin taş ocağına karşı mücadelesi uzun süredir devam ediyor.
Holding, Çanakkale Bayramiç’te faaliyete geçirilmek istenen Halilağa Bakır Madeni Projesi‘ni yapmak için de çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor.
Cengiz Holding’e bağlı Cengiz Elektrik Şirketi, Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ardından İçişleri Bakanlığı’nın da milyonlarca liralık elektrik enerjisi ihalesini aldı.
Holding, bunların yanında Akkuyu Nükleer Santral Limanı, Ordu-Giresun Havalimanı Rize-Artvin Havalimanı, Ankara Hızlı Tren Garı, Hüseyin Avni Paşa Korusu gibi birçok projenin yapım işlerinde de yer aldı.
Rize’nin İkizdere ilçesindeki Eskenci bölgesinde Cengiz İnşaat tarafından yürütülen taş ocağı faaliyetleri, vadiyi yok etmeye devam ediyor. Köyde arıcılık yapan Nejmettin Baş’ın paylaştığı fotoğraf, bölgedeki yıkımın büyüklüğünü ortaya koydu.
İkizdere Çevre Derneği paylaştığı mesajda, “Öncelikle doğamızı yok edenlere söylüyoruz, sizi yakından izlediğimizi unutmayın” dedi ve taş ocağına sahip çıkan, destek vermek için toplanıp İkizdere’ye gelen 11 belediye başkanına seslenerek, “verdiğiniz sözü unuttunuz, biz o sözü size sandıkta hatırlatacağız. Ercüment Cervatoğlu dışında Rize’nin bütün belediye başkanları, taşocağı faaliyetlerinin yanında yer almıştır. Rizelilerin bunlara sandıkta gerekli dersi vereceğine inanıyoruz” ifadeleri kullanıldı.
Rize’nin İkizdere ilçesinde yapılacak olan lojistik liman inşaatında kullanılmak üzere ihtiyaç duyulan taş ocağı için Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, ilçedeki Eskencidere Vadisi’nde acele kamulaştırma kararı alınmıştı.
Bunun üzerine köylüler harekete geçerek, vadinin girişine çadır kurup nöbet tutmaya başladı. Kararı da yargıya taşıdı. Ancak inşaatı gerçekleştirecek olan Cengiz Holding çalışanları 21 Nisan’da vadiye girerek taş ocağı için yol açma çalışmalarına başladı.
Jandarma eşliğinde gelen şirket çalışanları, vadi girişine çadır kurup nöbet tutan vatandaşlardan çadırlarını kaldırmalarını istedi. Nöbet tutan vatandaşların tepkilerine rağmen çadırlar kaldırılırken, jandarma vadi girişine barikat kurdu.
Kısa sürede iş makineleri çalışmaya başlarken, bölge halkı da vadiye akın etti. Vatandaşlar, vadide çalışma yapan firma yetkilerinin herhangi bir izinlerinin olmadığını, yapılan çalışmanın yasa dışı olduğunu söyledi. Direnen köylüler, eylemleriyle iş makinalarının alandan ayrılmasını sağladı.
Söz konusu projeye “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) gerekli değildir” kararına karşı açılan dava için hazırlanan bilirkişi raporunda projenin usulsüz olduğu ve yapımının uygun olmadığı belirtilmişti.
İkizdere’deki Cengiz İnşaat tarafından yapımına devam edilen taş ocağı projesinde bugüne kadar projede çalışan vatandaşlardan bazıları iş makinelerini kullanırken gerçekleşen kazalar nedeniyle hayatını kaybettiği, taş ocağı nedeniyle bugüne kadar bölgedeki yaban hayatının olumsuz etkilendiği, bölgedeki ağaçların zarar gördüğü bildirilmişti.
Söz konusu bilirkişi raporunun detaylandırılmadığı gerekçesi sonrası mahkemeye Mart 2022’de ek bilirkişi raporu sunulmuştu.
İlk bilirkişi raporunda arıcılığın, bitki örtüsünün, doğanın, yaban hayatının olumsuz etkileneceği yönünde görüşler bildirilmiş ama daha sonra mahkeme tarafından ek bilirkişi raporu istenmesi sonrası gelen ek raporda söz konusu görüşlerin tam tersi olacak şekilde “özenle ağaç kesmek”, “arıcılığın üzerindeki olumsuz etkilerin bertaraf edilmesi” gibi ifadelere yer verilmişti.