Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu, Günışığı Kitaplığı tarafından basılan yayımlanan “Çıtır Çıtır Felsefe” serisinde yer alan yedi kitabı “muzır” ilan etti. Kitabın teşhir edilmesi ve satışı kısıtlandı.
Resmi Gazete‘de yayımlanan Kurul kararında, Brigitte Labbe ve Michel Puech‘in yazıp Jacques Azam‘ın resimlediği, Azade Aslan tarafından Türkçeye çevrilen ve Günışığı Kitaplığı tarafından basımı yapılan seride yer alan tüm kitapların resen incelendiği belirtildi.
Kararda, inceleme sonucunda seride yer alan ‘Oğlanlar ve Kızlar’, ‘Aşk ve Dostluk’, ‘İyi ve Kötü’, ‘Küçükler ve Büyükler’, ‘Beden ve Akıl’, ‘Diktatörlük ve Demokrasi’, ‘Cesaret ve Korku’ isimli kitapların içerisinde yer alan bazı ifade, görsel ve tasvirlerin 18 yaşından küçüklerin maneviyatı ve gelişimleri üzerinde muzır tesir yapacak nitelikte olduğu; bu sebeple söz konusu kitabın 1117 sayılı Kanunun 3266 sayılı Kanunla değişik 4. maddesindeki sınırlamalara tabi olmasına oy birliği ile karar verildiği aktarıldı.
Kitaplar ve içerikleri bir süredir sosyal medyada hedef gösteriliyordu. Günışığı Kitapları önceki gün, ‘Aşk ve Dostluk’ ve ‘Küçükler ve Büyükler’ kitapları hakkında bir açıklama yayımlayarak iddiaların asılsız olduğunu bildirdi.
“Kamuoyuna Duyuru: İki kitabımız için gerçek dışı suçlamalar!” başlıklı açıklamada, “Son günlerde sosyal medyada ve bazı basın organlarında belli bir grup tarafından başlatılan linç kampanyası nedeniyle kamuoyuna duyurumuzdur” denilerek şunlar ifade edildi:
“İlgili paylaşımlarda Fransız yazar Brigitte Labbé’nin 10 yaş üstü okurlar için yazdığı “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisine ait ‘Küçükler ve Büyükler’ kitabı ile ‘Aşk ve Dostluk’ kitaplarından alıntılanan iki cümle, sanki tek bir kitapmış gibi yan yana servis edilerek yanlış ve maksatlı bir algı yaratılmaya çalışıldı. Söz konusu iki kitabımızın tepki gösterilen bölümlerinde gerçekte ne anlatıldığını açıklamakta yarar görüyoruz.
‘Küçükler ve Büyükler’ (2013) kitabı, ‘küçük’ ve ‘büyük’ olmak ne anlama gelir, yetişkinlerin ve çocukların karşılıklı hakları nelerdir, yetişkin olmak küçükler üzerinde güç kullanmayı haklı kılar mı gibi temaları işliyor. Kitapta şikâyete konu olan kısa öykü, çocukların yetişkin tacizlerine karşı bilinçlenmesini amaçlıyor. Çocukların asla yaşamaması gereken yetişkin tacizine karşı neler yapabileceğini ve haklarını açıklıyor. Zaten sayfa 10 ve 11’de anlatılan olumsuz örnek öykünün devamında da bu amaç açıklıkla belirtiliyor.
‘Aşk ve Dostluk’ (2012) adlı kitap ise sevginin bu iki farklı biçimini işliyor. Şiddetin ve kıskançlığın, hiçbir şekilde sevginin uzantıları olamayacağı, eşler arasında sevgi ve şefkatin var olması gereği vurgulanıyor. Sevgi üzerinden, hem başkalarını hem de kendimizi nasıl daha iyi tanıyabildiğimizi düşündürüyor, kendine saygının öneminin altını çiziyor. Çocukların kişisel gelişimi açısından son derece yararlı kazanımlar sunuyor.”
‘Destekler en büyük tesellimiz’
Yazar Brigitte Labbé’nin kitaplarıyla çocukların eğitimine ve gelişimine sunduğu katkıdan ötürü 2019 yılında, Fransa Eğitim Bakanlığı tarafından ülkenin en yüksek devlet nişanı olan Legion d’Honneur ile ödüllendirildiği hatırlatılan açıklamada, 25’ten fazla ülkede yayımlanan dizinin her kitabının, çocukların merak ettiği ancak yetişkinlerin anlatmakta güçlük çektiği kavramları, çocukların anlayabileceği bir dille ve gündelik yaşamdan kısa öykülerle örneklediği vurgulandı.
Açıklamada, “26 yıllık saygın yayıncılık emeğiyle ülkemizde nitelikli çocuk ve gençlik kitapları alanının gelişmesinde öncü rol oynayan yayınevimiz, söz konusu kitaplar hakkında gerçek dışı, yalan haberler ve paylaşımlar yoluyla manipülasyon yaratılmasını; kitapları okumamış insanların duygularıyla oynayarak yanlış yargılara varmalarının amaçlanmasını endişeyle izlemektedir. Kitapları okuyan, bilen sayısız ebeveyn, eğitimci, kütüphaneci, akademisyen, yayıncı, kitapçı, medya çalışanı okurumuzdan gelen büyük destek tesellimizdir” denildi.
Konuyla ilgili Yayıncılar Birliği de bir açıklama yaptı ve “Düşünce, ifade ve yayımlama özgürlüğünün her zaman savunucusu olduğumuzu bir kez daha yineliyoruz!” dedi.
Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) son dönemde Türkiye’nin verimli toprakları üzerine kurulmalarıyla biliniyor. Bandırma’daki çiftçiler de OSB’den payına düşeni alıyor: Tarım arazileri kamulaştırılıyor, ekinlerinin üzerinde dozerler dolaşıyor, ayçiçekleri iş makinalarıyla eziliyor.
Balıkesir’in Bandırma ilçesinde vatandaşlar tarım ve turizmden geçimini sağlıyor.Tarım arazileri üzerinde kurulması planlanan 2 milyon 500 bin metrekare büyüklüğündeki dev Marmara İleri Teknoloji ve Makine İhtisas OSB’si toprak üzerinde yükselirken vatandaşlar, meslek odaları ve Güney Marmara Dayanışması araziler için mücadele ediyor.
‘İtiraz etmeyin, alın paranızı bakın işinize’
Bandırma‘ya bağlı Bezirci ve Beyköy‘den vatandaşların toprakları OSB nedeniyle kamulaştırılıyor. Arazileri kamulaştırılan çiftçiler söz konusu bölgenin yıllar önce OSB olması için hazırlıklara başlandığını belirtiyor. Vatandaşlar dönemin Kaymakamı, Bandırma Belediye Başkanı ve Büyükşehir Belediyesi’nin OSB’ye karşı arazilerini savunmamaları için kendilerine direktiflerde bulunduğunu söylüyorlar:
“Bandırma Belediyesi oraya [OSB] ortak. Yerel siyasetçilerin hepsi destek oldu onlara. Herhangi bir konuda bize destek olmuyorlar. İşin en başında Bandırma Kaymakamı Günhan Yazar gelmişti köye, ‘İtiraz etmeyin, alın paranızı bakın işinize‘ demişti. Bandırma Belediyesi, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi onlardan yana. İnsanlar tereddütlü duruyor, ‘Kaymakam bile geldi bizi burada tehdit etti biz ne yapabiliriz, hiçbir şey olmaz’ diyorlar.”
OSB ile ilgili teklif Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına Nisan’da veriliyor. Çiftçi Serdar Güngör, OSB için yapılan kamulaştırmanın yürütmesinin durdurulması için 2020 sonunda dava açıyor ve dava için gönderilen bilirkişi raporu da henüz çıkmış değil. Ancak OSB için dozerler ayçiçeklerini ezmede gecikmemiş.
“Kamulaştırma 3 senelik bir mazisi var. Marmara OSB acil kamulaştırma yararını iki yıllık izinlerle alıyormuş. İki sene önce oraya yönetim binası diktiler. Bu sene ilkbaharda da hafriyat başladı. Yolları açmaya başladılar. Hatta ekili ayçiçek arazilerini kazımaya başladılar. Resmen ürüne, millete, vatana hainlik. Çünkü köylünün masraf yaptığı, yetişmiş ürünü hafriyat dozeriyle kazıdılar. Binevi delilleri yok ettiler. Şu an orada dozerden etkilenmeyen ayçiçekler dizime geliyor. Eğer dozer girmeseydi bu ayçiçeği Ağustos son haftası biçilecekti.”
Çiftçi Ahmet Börkan
‘Korkunç bir rant var’
Köylülerden 20 ila 40 bin Türk lirası civarında satın alınan toprakların OSB arazisine dönüştüğünde milyonlarca liraya satılması da ayrıca köylülerin şikayet ettiği bir başka konu. OSB arazilerinin milyonlarca liraya satıldığını davayla ilgili bilirkişinin gelmesiyle öğreniyor yurttaşlar. Çiftçiler “rant” diyor:
“Tarımın önemi pandemiyle daha çok anlaşıldı. Rant elde etmek için; 40 bin liraya istimlak ettiler, bir milyon liraya dönümünü satıyorlar sanayiciye. 25 katı para kazanıyorlar. Ortada korkunç bir rant var. Rant için yapıyorlar.”
Çiftçi Serdar Güngör
Bezirci Köyü’nde kamulaştırılan arpa ekili arazi, Mayıs 2022
“Arada çok büyük bir arsa rantı var. OSB’nin yapıldığı mutlak tarım arazilerinin biraz ilerisinde, Gönen tarafında, 4 kilometrelik aileride taşlık bir alan var; hazine arazisi. 25 bin dönüm boş yer var. Hatta Bandırma OSB ve Gönen OSB’si var. Orada boş arazi varken bizim verimli arazilerimize çöktüler. Lojistik olarak biraz daha iyi bir konumda olduğu için bizim arazilerimiz; denize yakın, otoban, tren hattı geçeceği söyleniyor… Bizim arazilerimizden çok büyük rant elde ettikleri için kamulaştırma diye saçma bir şey çıkarmışlar. Olan bize oluyor.”
Çiftçi Ahmet Börkan
Kanuna göre; OSB alanı içinde Hazine veya kamu kurum ve kuruluşlarına ait arazilerin bulunması hâlinde; bu araziler, talep edilmesi ve başkaca bir sakıncası bulunmaması durumunda, 5084 sayılı Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamındaki illerde bedelsiz devrediliyor. Diğer illerde ise 2 Temmuz 1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun 63 üncü maddesinde yer alan harca esas değerleri üzerinden peşin veya taksitle ödenmek üzere OSB’lere satılıyor.
‘Acayip bir sessizlik var’
Bezirci’de ailesinin arazisinde çiftçilik yapan Ahmet Börkan ise OSB’nin hem eşi Berna Börkan’ın arazilerini hem de kendi ailesinin arazilerini etkilediğini belirterek şunları söylüyor:
“Biz bu köylerde doğduk, burada yaşıyoruz, çiftçilik yaparak geçiniyoruz. Bu araziler mutlak tarım arazisi, 2. ve 3. sınıfa giriyor. Marmara OSB buraya 6. sınıf raporu çıkarıyor. Topraklarımızdan Türkiye ortalamalarının üzerinde verim alıyoruz. Kaliteli ürünler çıkıyor. Ayçiçek, zeytin, nohut ekiliyor. Yeri kamulaşmayan arkadaşlarımız, komşularımız olaya ‘Devlet bu, önüne geçemezsin. Özel şirket ama arkasında hükümet desteği var, nasıl olsa alacak‘ şeklinde yaklaşıyor. Kendi canı yanmadığı için tepkisiz kalıyor. Hatta canı yananlar bile ses çıkarmıyor. Acayip bir sessizlik var. Derin bir uykuda bölge halkı ama sonradan çok pişman olacaklar, ona eminim.”
‘Birisi oturmuş masaya, ‘burası çok güzel’ demiş; hiç hukuki süreç yok’
Güney Marmara Dayanışması’ndan Ziraat Mühendisi Nihal Güven Altınkurt da söz konusu OSB için başka alanların seçilebileceğininbelirtildiğini ve yer seçiminde Ziraat Mühendisleri Odası tarafından şerh düşüldüğünü aktarıyor. Ancak OSB’nin önünde henüz herhangi bir şerh durabilmiş değil. Ziraat Mühendisleri Odası tarafından çalılık meralık bir alan olan Dutliman ve Bandırma OSB alanı gibi yerler gösterildiğini fakat bu bölgelere rağmen tarım arazilerinin seçildiği ifade ediliyor. Altınkurt şunları söylüyor:
“‘OSB yapılmasın’ denemiyor. Çünkü bu dendiği anda ‘OSB’ye, gelişmeye karşısınız’ diye yaftalıyorlar. Verimine, tarım arazisi olmasına, kaçıncı sınıf olduğuna, ekili olup olmadığına vs hiçbir yerine bakılmamış. Onların kafalarına göre burası uygun. Hiç hukuki süreç yok. 2005 civarında birisi oturmuş masanın başına ‘burası çok güzel’ demiş. O dönemden sonra 2015’te dava sonucunda alanın metrekaresi düşürülüyor. 2019’da da yeni yönetmelik çıkıyor ve orada da çevreye dair hiçbir şey kalmıyor. Kamu yararı çıkarıyorlar ama burada kamunun hiçbir yararı yok.”
Marmara OSB haritası
Kurul kararında göz önüne alınan nokta: Kamulaştırma işlemleri zaten büyük öçüde tamamlanmış
Balıkesir Toprak Koruma Kurulu tarafından 2015’te verilen kararda tarım dışına çıkarılan alanın 1/100000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda OSB alanı olarak değişiklik yapılmasına işaret ediliyor. Bölgede kamulaştırma işlemlerinin büyük ölçüde tamamlanmış olduğunun göz önüne alındığının belirtildiği kararda ‘daha önce tarım dışı kullanımı uygun görülen ve 219,25 hektar olarak planlanan alanın’ OSB amaçlı olarak tarım dışına çıkarılması onaylanıyor.
Güney Marmara Kalkınma Ajansı 2014’te planı hazırlamış
Ahmet Soysal’ın Yeşil Gazete’de kaleme aldığı yazısında da dikkat çektiği üzere; Güney Marmara Kalkınma Ajansı 2014’te 2014-2023 Güney Marmara Kalkınma Planı hazırlamış. Planda Bandırma’nın merkezi konumuna işaret edilmiş ayrıca bölgeye yapılacak sanayi yatırımlarının cazip olduğuna ek olarak İstanbul sanayisinin bu alt bölgeye taşınmasının beklendiği belirtilmiş.
Hava kirliliği sorunlarına ek olarak dev bir OSB
Planda şunlar da yer alıyor: 1. derece deprem bölgesi, katı atık yönetimi ve hava kirliliği sorunları var…
Endüstri Bölgeleri Yasası’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi’nin TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’ndaki görüşmelerinde Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Hasan Büyükdede geçen günlerde “Türkiye gayri safi milli hasılası 8 bin 500 dolar olan fakir bir ülke. ‘Tarım, tarım’ diye bağırıyoruz da bize getirdiği para 50 milyar dolar” sözleriyle gündeme geldi.
‘Gözünün yaşına bakmıyor’
Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın gündeme getirdiği konuşmalara göre; 780 bin kilometrekare alan olmasına rağmen 110 bin hektar OSB olduğunu söyleyip “Atla deve bir şey değil işte” demişti. Büyükdede Almanya örneği vererek “360 bin kilometrekare yani alanının yüzde 4.5’i sanayide. Orman bile olsa, tarım alanı bile olsa sanayiye çeviriyor, hiç gözünün yaşına bakmıyor” demiş ve eklemişti:
“Ya böyle vasatlıkla devam edeceğiz kardeşim, birbirimizi yiyeceğiz ya da bu çemberi kıracağız”
“Keşke biz kamunun elindeki arazileri şu anda sanayiciye bedelsiz dağıtabilmiş olsaydık”
“Kamunun malları orada duracağına, bedelsiz verelim, sanayiye verelim, ne olacak? Tapusunu da verelim, ne yapacak yani?”
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının verilerine göre; 1962’den 2002 sonuna kadar 70 adet OSB projesi tamamlanırken, 2003-2021 yılları arasında 143 adet OSB projesi tamamlanıyor.
Yer Bandırma. Suç tarım toprağı yağması. Yapan kamu yararı kılıfı arkasına sığınan Bandırma Metal OSB. 40 milyon metrekare ile başladılar. Köylülerin kuru tarım arazisinde Türkiye'nin iki katı buğday, arpa ürettiği topraklar bunlar. TARIM TOPRAĞINDAN elinizi çekin.#TarımHayattırpic.twitter.com/oevyvPX7gE
— Güney Marmara Dayanışması (@GuneyMarmaraD) May 10, 2022
Peki kanuna göre OSB’ler nasıl yapılmalıydı?
4562 sayılı Kanun kapsamında OSB’ler “Sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, çarpık sanayileşme ve çevre sorunlarını önlemek, kentleşmeyi yönlendirmek, kaynakları rasyonel kullanmak, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmak, sanayi türlerinin belirli bir plan dâhilinde yerleştirilmesi ve geliştirilmesi amacıyla, sınırları tasdik edilmiş arazi parçalarının imar planlarındaki oranlar dâhilinde gerekli ortak kullanım alanları, hizmet ve destek alanları ve teknoloji geliştirme bölgeleri ile donatılıp planlı bir şekilde ve belirli sistemler dâhilinde sanayi için tahsis edilmesiyle oluşturulan ve bu Kanun hükümlerine göre kurulan, planlanan ve işletilen, kaynak kullanımında verimliliği hedefleyen mal ve hizmet üretim bölgeleri” olarak tanımlanıyor.
Marmara OSB aleyhinde bir haber yapıldıktan sonra fotoğraftaki tarla dozerlerle eziliyor.
‘Kamunun hiçbir yararı yok’
2 Şubat 2019’da OSB Yer Seçimi Yönetmeliğiyayımlanıyor. Ziraat Mühendisi Nihal Güven Altınkurt konuyla ilgili şunları söylüyor:
“2019’da da yeni yönetmelik çıkıyor ve orada da çevreye dair hiçbir şey kalmıyor. Kamu yararı çıkarıyorlar ama burada kamunun hiçbir yararı yok. Kamu yararı çıkarıldığı için Çevresel Etki Değerlendirmesi’ne (ÇED) veya başka bir şeye gerek yok. Bu insanlar tırnaklarıyla kazıya kazıya almışlar bu toprakları. 150 yıldır kullanılan araziler.”
OSB’nin kurulma talebinin ardından takip edilen işlemler süreci
Yürütmeyi durdurma davası sürerken OSB’de yatırım yapacak bir şirket belli oldu
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının MEYDİP sistemindeki verilere göre; Marmara Yüksek Teknoloji ve Makine İhtisas OSB’sinde kauçuk ve plastik üretiminde kayıt görünüyor. Söz konusu bölgede 140 Ada’da yaklaşık 566 bin metrekarelik parsel alanının MAKSİMAKS isimli firma tarafından yatırımının üstlendiği ve plastik malzemelerinin imalatında kullanılacağı belirtiliyor.
“Beş altı sene önce toprak örnekleri aldılar, o zamandan belliydi bir şeyler olacağı. İlk verilen teklif bin metrekare yer için 13 bin lira civarındaydı, şimdi 45-46 bin liraya çıktı.”
Çiftçi Ahmet Börkan
Sofralık zeytin yetiştiriciliği yapılıyor
Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın 2014-2023 tarihlerine işaret ettiği 2014 tarihli Güney Marmara Bölge Planı’nda sanayinin geliştirilmesine ilişkin olarak şu tedbirlere yer veriliyor:
“Tedbir 2.1.2: Sanayi yatırımları, gelişim potansiyeli turizm olan Edremit Körfezi Alt Planlama Bölgesi’nde Ayvalık, Gömeç, Burhaniye, Edremit, Ayvacık; Çanakkale Alt Planlama Bölgesi’nde Ezine, Çanakkale ve Gelibolu Yarımadası; Marmara ve Erdek hattı ile Gökçeada ve Bozcada yöreleri yerine sanayi gelişim alanı olarak öngörülen Biga, Çan ve Gönen ile Bandırma-Balıkesir hattına yönlendirilecektir.”
‘Yatırımcıya uygun yatırım alanları sunulacak’
Ajansın 2014’teki raporunda OSB’nin yapılacağı ve yatırımcıya uygun alanların sunulacağı ise şu ifadelerle belirtiliyor:
“TR6074 Bölgesi’nde sanayinin öncelikli gelişim alanı Bandırma, Biga, Çan, Gönen hattı ile Balıkesir Merkez’de OSB ve çevresi olacaktır. Bu gelişme alanlarında OSB altyapısı tamamlanacak, yatırımcıya uygun yatırım alanları sunulacaktır. Bu yerlerde OSB alanları genişletilecek, gerekli olduğu durumda uygun bölgelere yeni organize sanayi bölgeleri kurulmak suretiyle sanayinin uygun alanlarda gelişmesi sağlanacaktır. Sanayinin çevreye zarar vermemesi için gerekli önlemlerin alınmasına azami özen gösterilecektir.”
Hem enflasyon hem kamulaştırma: Gübreyi düşünerek attık
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri tarım için hiç de iç açıcı değil, öyle ki; ardı ardına rekorlar kırılıyor. Yüzde 100’ün üzerinde bir girdi enflasyonu söz konusu. Ayrıca En çok yükselen de gübre oldu.
“Ekmeğe muhtaç olacağımız bir durumdayız. Afrika ülkeleri eyalet dışına bile buğday, arpa gibi hububat çıkışını yasaklamaya başladılar. Venezuela gibi yerlerden toprak kiralıyorsun ama kendi tarım toprağını yok ediyorsun.”
Ziraat Mühendisi Nihal Güven Altınkurt
Bir çiftçinin yaşamında söz konusu enflasyon rakamlarının etkisini de arazileri OSB için kamulaştırılan çiftçi Ahmet Börkan’dan dinliyoruz:
“Gıdada fiyatlarda çok büyük bir enflasyon oldu. Burada çiftçinin emeği çalındı. Cebindeki birikimi çalındı.
Tamamen dışarı bağımlı. Üretici, çiftçi düşünülmedi. Bizim girdilerimiz sürekli dünya fiyatlarıyla; mazot, gübre, ekipman vs. Ama bize verilen Türkiye fiyatları.
Geçen yaz dışarı verdikleri fiyatı bizim cebimize koysalardı şu an çiftçi kışı rahat geçirecekti, gübresini tam atacaktı. Gübremizi düşünerek attık. Mazot pahalı olduğu için yerini dört yerine iki kere işleyip ekti. Bunun karşılığını göremiyor çiftçi. ”
Bandırma Şehir’in aktardığına göre; dün gazetecilerin sorularını yanıtlayan Bandırma Belediye Başkanı Tolga Tosun, OSB’ye ilişkin soruya “Marmara OSB’de Bandırma Belediyesi’nin payı yüzde 6, Büyükşehir Belediyesi’nin payı yüzde 12. OSB için başvurular yapılmış, izinler alınmış, kamulaştırmalar gerçekleştirilmiş. O aşamalarda kimse ses çıkarmamış. Bölge tarım arazisi olup olmadığı aşamaları bile çoktan aşılmış. Çevreye duyarlı bir belediye olarak Marmara OSB’nin çalışmalarını takip ediyoruz” diyerek yetkililerin Valilik ve Bakanlıklar olduğunu söylüyor.
Balıkesir Valisi Hasan Şıldak OSB’nin Ağustos 2020’deki toplantısında, “Çevre değerlerine saygılı, katma değeri yüksek, aynı zamanda tabiatla barışık ve doğru seçilmiş iş kollarındaki sektörlerle ilerlemek istiyoruz” diyor. Şıldak ayrıca Marmara OSB’nin bölgeye daha da fazla değer katacağını belirtiyor.
Aynı toplantıda Marmara OSB Yönetim Kurulu Başkanı Saadettin Çay “Marmara OSB olarak bizim de değişen Dünyada, Dünyayı değiştirmek için bir hayalimiz var; ‘Hayal edecek, tasarlayacak, test edecek, prototip üretip, seri üretimle dünyaya satacağız’” diyor. Çay geçtiğimiz yıl da 2023’de OSB’de üretime başlanacağını söylemişti. Bölgedeki çiftçiler ise yerel yönetimin kendilerini yalnız bırakmasından dert yanıyor.
‘OSB istemiyoruz’
OSB karşısında yalnızlaştırıldıklarını söyleyen çiftçilerin talepleri ise şöyle:
“OSB istemiyoruz. Burası mutlak tarım arazisi, verimi iyi bir arazi. Pandemi döneminden sonra başlayan Ukrayna Rusya savaşıyla gelişen gıda krizi herkes iliğine kadar hissetmeye başladı. Ekmek, yem fiyatları zamlanıyor. Türkiye’de tarım ve hayvancılığın bilinçli olarak bitirilmesini biz daha önce hissetmeye başladık.
Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) 24 Haziran 2018’de yapılan seçimle cumhurbaşkanlığı rejimine geçilmesinden bu yana ekonomide yaşananları derlediği yeni araştırmasını yayımladı.
Araştırmada başkanlık rejiminin dört yılında asgari ücret, enflasyon, işsizlik, döviz kuru ve bölüşüm ilişkileri üzerine etkileri ele alındı.
Araştırma raporu ‘Ülke ve çalışanlar kaybetti!‘ başlığıyla yayımlanan DİSK-AR, dört yılda enflasyonun yüzde 15’ten yüzde 74’e çıktığına, asgari ücretin döviz cinsinden 92 dolar gerilediğine dikkat çekti.
Rapordan öne çıkan sonuçlar şöyle oldu:
2018 ve 2022 arasında geçen dört yılda dolar ve euro kurları ciddi yükseliş gösterdi. 2018 Haziran’da 4,8 TL olan dolar kuru 2022 Haziran’da 17,4 TL’ye; 2018 Haziran’da 5,5 TL olan avro ise 2022 Haziran’da 18,3 TL’ye yükseldi: Böylece dört yılda dolar ve euro kurları 3,5 katına yükselmiş oldu.
2018 yılında 1603,1 TL olan asgari ücret 2022 yılında 4253,4 TL olarak belirlendi. Aradan geçen dört yılda asgari ücret yüzde 156,3 artmış görünse de asgari ücret euro ve dolar karşısında değer kaybetti.
Haziran 2018’de asgari ücret 336,8 dolar ve 292 euro ederken 2022’de 245 dolar ve 233 euroya geriledi.
Başkanlık sisteminde asgari ücret 91,8 dolar ve 58,9 euro azaldı.
Asgari ücretin kişi başına gayri safi yurt içi hasılaya oranı giderek düştü. 2017 yılında Kişi Başına GSYH’nin yüzde 53’ü olan asgari ücretin Haziran 2022 itibarıyla yüzde 37 seviyesine gerilediği tahmin edildi.
Öte yandan resmi enflasyon yüzde 15,4’ten yüzde 73,5’e, gıda enflasyonu yüzde 18,9’dan yüzde 91,6’ya yükseldi:
2018 Haziran’da 357 olan tüketici fiyat endeksi (TÜFE), 2022 Mayıs’ta 931’e; 2018 Haziran’da 413 olan gıda fiyatları endeksi 2022’de 1.263’e yükseldi.
Açlık ve yoksulluk sınırı yükseldi
Alım gücü düştü ve yaşam zorlaştı; açlık ve yoksulluk sınırı yükseldi. 2018 Mayıs’ta açlık sınırının asgari ücrete oranı yüzde 95,1, yoksulluk sınırının asgari ücrete oranı ise yüzde 28,8’di.
2022 Mayıs’ta açlık sınırı 5 bin 557 TL ve yoksulluk sınırı ise 19 bin 220 TL oldu. 2022 Mayıs’ta açlık sınırının asgari ücrete oranı yüzde 72,9 ve yoksulluk sınırına oranı yüzde 22,1 oldu.
TÜFE yüzde 161 ve gıda enflasyonu yüzde 207 arttı.
Geniş tanımlı işsiz sayısı 2,6 milyon arttı
Geniş tanımlı işsiz sayısı yüzde 47,2 artı.
Haziran 2018’de 5 milyon 506 bin olan geniş tanımlı işsiz sayısı Nisan 2022’de 2 milyon 601 bin artarak 8 milyon 107 bin oldu.
2018’de yüzde 16,3 olan geniş tanımlı işsizlik oranı ise 2022’de 5,4 puan artarak yüzde 21,7’ye yükseldi.
Ülke büyümesinden işçiler pay alamadı
Emeğin milli gelir içindeki payı düştü, gelirin sınıfsaldağılımı kötüleşti. Ülke büyürken işçiler büyümeden payını alamadı.
Ocak, şubat ve mart aylarını içeren 2018 ilk çeyreğinde GSYH, bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 7,4 büyümüştü. Aynı çeyrekte GSYH içinde işgücü ödemeleri (emek payı) yüzde 37,8 ve net işletme artığı/karma gelir (sermaye payı) ise yüzde 44,4 oranında paya sahipti.
2022 ilk çeyreğinde ise GSYH bir önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 7,3 oranında gerçekleşti. 2022 birinci çeyrekte emek GSYH’den yüzde 31,5 oranında pay alırken sermayenin payı yüzde 47,6 oldu.
Böylece başkanlık döneminde emeğin büyümeden aldığı pay 6,3 puan azalırken sermayenin aldığı pay 3,2 puan arttı.
Ekonomik kriz, Covid-19 salgını ve artan pahalılık tüketici güven endeksinde düşüşesebep oldu.
Haziran 2018’de 90,6 olan tüketici güveni Haziran 2022’de 63,4’e geriledi. Bu durum halkın ekonomiye güvenmediğini ve geleceğe ilişkin karamsar olduğunu gösteriyor.
Tüketici güveni yaklaşık 30 puan düştü.
Araştırmanın sonucunda DİSK-AR şu ifadelere yer verdi:
“24 Haziran 2018’de yapılan seçimlerle başlayan başkanlık rejimi sonrasında hem genel ekonomik göstergelerde hem de emek açısından yaşamsal öneme sahip göstergelerde ciddi bozulmalar yaşandı. Başkanlık rejimi enflasyon ve işsizliği artırırken bölüşüm göstergelerini kötüleştirdi. Dört yıllık başkanlık rejimi uygulaması ülkeye olduğu kadar çalışanlara, işçiler de zarar verdi.”
Danimarka Parlamentosu, sera gazı emisyonlarına ilişkin dünyanın en yüksek vergisini getirmeye hazırlanıyor.
Buna göre;
Vergi paketi, sanayi ve enerjiden kaynaklanan emisyonları vergilendiriyor ve şirketleri daha enerji verimli olmaya ve fosil yakıtlardan vazgeçmeye zorlamayı amaçlıyor. Paket, ETS (AB Emisyon Ticaret Sistemi) fiyatının belirlenmiş bir fiyatın altına düşmesi durumunda bir taban fiyat sağlıyor. Halihazırda ETS’ye dahil olan sanayi kolları, AB vergisine ek olarak yerel Danimarka vergisini de ödeyecek.
2025’ten itibaren Danimarka endüstrisi sebep oldukları sera gazları için daha fazla ödemek zorunda kalacak. Sektörün toplam emisyonlarını bugünden 2030’a kadar %66 oranında azaltılması hedefleniyor.
Danimarka’nın 1990 seviyelerine kıyasla 2030’da emisyonları %70 oranında azaltmak için sabit bir hedefi bulunuyor. Dolayısıyla 2030’da yeşil olmayan bir Danimarka endüstrisi bir seçenek değil.
Vergi paketi geniş bir tabandan ve parlamentonun yaklaşık %70’inden destek alıyor. Yetki değişikliği durumunda bile vergilendirme uygulamasının istikrarını sağlamak amaçlanıyor.
Vergi planının, tarım sektörünü de dahil etmesi sonbaharda müzakere edilecek. Ulaşım sektörü ise halihazırda daha yüksek bir sera gazı emisyonu vergilendirme planına dahil edilmiş durumda. Böylece, tarımın dahil edilmesiyle vergi paketi, Danimarka sınırları içindeki ekonominin tüm sektörlerini kapsayacak.
Yüksek vergiler emisyon azaltımında etkili
Ekonomistler, karbon vergisinin, şirketleri ve insanları davranışlarını değiştirmeye teşvik ederek daha düşük karbon ekonomisine geçişi hızlandırmak için gerekli bir politika olduğu konusunda büyük bir çoğunlukla hemfikir. Vergi yeterince yüksek olduğu sürece (uzmanlar 2°C hedefine ulaşmak için 40-80 USD/tCO2e fiyatının gerekli olduğunu söylüyor), hem şirketlere hem de bireylere, yüksek emisyonlu ürünleri aşamalı olarak terk etme ve yeni sürdürülebilir endüstrileri teşvik etme kararları vermelerinde yardımcı olabiliyor.
Karbon vergilerinin etkili olduğu bilimsel çalışmalarla destekleniyor. Bir analiz, Norveç’in karbon vergisinin karbon kirliliğini ilk on yılında %2 oranında azalttığını, bir başka çalışma ise AB emisyon üst sınırı ve ticaret sisteminin 2008 ile 2016 yılları arasında emisyonları %4 azalttığını buldu. Bu, bugün gördüğümüzden daha düşük bir karbon fiyatıyla başarıldı.
Kanada, Almanya ve İrlanda da dahil olmak üzere dünyadaki diğer ülkeler de karbon fiyatlarını yükseltiyor. Şu anda yürürlükte bir karbon vergisine sahip 46 ülke var; bu küresel emisyonların %22’sini kapsıyor. İskandinav ülkeleri arasında en yüksek karbon vergisine şu anda 114 EUR/tCO2e ile İsveç sahip, ancak bu vergi paketi ile birlikte Danimarka’nın karbon vergisi yaklaşık 150 EUR/tCO2e olacak.
Küresel kriz derinleşirken G7 Grubu‘nun liderleri, pazar gününden itibaren Almanya‘da buluşuyor. 26-28 Haziran tarihlerinde gerçekleşecek toplantıya, AB, İngiltere, ABD, İtalya, Fransa, Almanya, Kanada ve Japonya’nın yanı sıra, Arjantin, Hindistan, Endonezya, Senegal, Güney Afrika ve Ukrayna da davet edildi.
Rusya‘nın Ukrayna’ya karşı savaşı, enerji fiyatlarının yükselmesine neden oldu, gıda ve gübre kıtlıklarını şiddetlendirdi ve hala Covid pandemisinden mustarip olan zayıf küresel ekonomiyi vurdu. Aynı zamanda iklim krizi insanlara, Çin’deki sellerden Avrupa’daki kavurucu sıcaklara ve Afrika’da artan kıtlığa kadar doğaya ve ekonomilere zarar vermeye devam etti.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres “Liderliğin ilk görevi, insanları açık ve mevcut tehlikelerden korumaktır… fosil yakıt üreticilerinin ve finansörlerinin insanlığı boğazından yakaladığı bir dünyada kapana kısılmış gibiyiz” dedi.
İklim değişikliği gündemin üst sıralarında
Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, iklimi G7 gündeminin üst sıralarında tutacağını söyledi; Rusya’nın doğal gazla finanse edilen savaşı göz önüne alarak fosil yakıtlardan vazgeçmenin daha da önemli olduğunu savundu.
Climate Analytics CEO’su Bill Hare ise, “G7 liderlerinin açıklamasında doğal gazın önemli bir konu olacağına dair artan sinyaller var: Duyduklarıma dayanarak buna “Gaz 7″ demeye karar verdim” diyor.
Mayıs ayının sonunda G7 iklim bakanları, net bir kömürden çıkış tarihi belirlemeden, elektrik sektörünü 2035 yılına kadar karbondan arındırma konusunda anlaşmıştı. Japonya, 2022 yılı sonuna kadar doğrudan uluslararası fosil yakıt finansmanını sonlandıracaklarını ve 2025 yılına kadar fosil yakıt sübvansiyonlarını kaldırmayı yeniden taahhüt ederek G7’nin geri kalanına katılmış; ancak taahhüdü yerine getirmenin özel koşullara tabi olduğunu duyurmuştu.
Bakanlar ayrıca 2030 yılına kadar karayolu sektörünün karbondan büyük ölçüde arındırılması konusunda da anlaştı. Doğa koruma konusunda da finansal akışları önemli ölçüde artırmak ve ormansızlaşmanın düzenlenmesine yönelik politikaları gözden geçirmek taahhüt edildi.
Gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanı desteği bekleniyor
Uzmanlara göre, G7 liderleri iki konuda sınav verecek:
Hükümetler tarafından belirlenen taahhütleri ve eylemleri geliştirecek ve OP26C anlaşmalarını yerine getirmeye mi başlayacaklar yoksa vazgeçip 1.5C’lik ısınmayı önleme çabalarını baltalayacaklar mı? G7’den özellikle gelişmekte olan ülkelere yönelik iklim finansmanı ve kömürden çıkış konusunda net taahhütler bekleniyor.
Endüstriyel tarımı destekleyerek ve biyoyakıt kullanarak mı küresel gıda kriziyle mücadele edecekler yoksa dünyanın sağlıklı beslenmesini sağlamak için yeni ve kanıtlanmış sürdürülebilir gıda sistemlerinin temellerini mi atacaklar?
G7 toplantısından beklentilerle ilgili değerlendirmeler ise şöyle:
Prof. Naoko Ishii (Japonya eski Finans Bakanı Yardımcısı ve Tokyo Üniversitesi Rektör Yardımcısı): G7, Almanya için önemli bir an: Küresel dayanışmayı teşvik etme ve gıda, borç ve iklim krizlerini ele alma şansı taşıyor. Bu üçlü krizin kökleri aynı: Fosil yakıta bağımlılığımız. BM Genel Sekreteri’nin talep ettiği gibi, doğaya karşı bu intihara meyilli savaşı durdurmalıyız, bu da ülkelerin yenilenebilir enerjiye daha fazla yatırım yaparak fosil yakıtlardan tamamen çıkışı planlamaları ve bozuk ve eşitsiz gıda sistemimizde reform yapmaları anlamına geliyor.
Alden Meyer (E3G Washington D. C. Kıdemli Uzmanı): G7 liderlerinin, yeni uluslararası fosil yakıt projelerine yönelik finansal desteği aşamalı olarak sona erdirme konusundaki Glasgow taahhütlerinde sağlam durmalarına ihtiyacımız var. Gelişmekte olan ülkelerde temiz enerji geçişini gerçekleştirmek için gereken kamu ve özel sektör yatırımlarında ciddi artış sağlama taahhütlerini yerine getirmeliler.
Maria Mendiluce (We Mean Business Koalisyonu CEO’su): G7 liderlerini sorumluluklarını akıllıca yerine getirmeye ve bu yıl uluslararası fosil yakıt finansmanını durdurma konusundaki temel taahhüdü yerine getirmeye ve 2035 yılına kadar tamamen karbondan arındırılmış enerji sistemlerine giden yolda 2030 yılına kadar kömürden elektrik üretimini aşamalı olarak bırakmaya karar vermeye çağırıyoruz. İş dünyasının, G7 hükümetlerinin şu anda temiz enerjiyi artıracak cesarete ve sağduyuya sahip olmalarına ihtiyacı var.
Janez Potonik (BM Çevre Programı Uluslararası Kaynak Paneli Eş Başkanı ve eski Avrupa Komisyoneri): G7, gıda fiyat kriziyle başa çıkma şekliyle iklim itibarını riske atıyor. Dünyayı beslemek için yeterli yiyeceğe sahibiz ve milyonlarca insan açlıktan ölüyor; bu yüzden açıkçası bu daha yoğun bir üretim meselesi değil, daha çok dağıtım, israf edilmiş gıdalardan kaçınma, doğru üretim dengesini bulma ve gıdanın başka amaçlar için kullanılmasından kaçınma meselesidir. Gıda güvenliği istikrarlı bir iklime, sağlıklı topraklara, suya ve tozlaşmaya bağlıdır. Dünyanın daha az değil, daha çok doğaya ihtiyacı var ve bir daha asla kurtulamayacağımız bir sonraki büyük krizi önlemek istiyorsak, ona şimdi ihtiyacı var.
Antalya Finike‘de mermer ocaklarına karşı doğayı savunurken 9 Mayıs 2017’de yaşadıkları dağ evinde öldürülmüş halde bulunan61 yaşındaki Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu‘nun hikayesi ve dava sürecinde yaşananlar belgesel oluyor.
SLOT Media tarafından hazırlanan belgeselin teaser’ını, çiftin kızları Emine Büyüknohutçu paylaştı.
Çiftin cinayetine dair ayrıntıları ve sonrasında yaşananları detaylarıyla aktaran belgeselde, çiftin ölü bulunduğu evin, karşı durdukları mermer ocağının görüntülerinin yanı sıra, pek çok tanığın ve cezaevinde şüpheli şekilde ölen tutuklu tek sanığın görüntüleri de yer alıyor.
Finike yöresindeki taş-mermer ocaklarına karşı açtığı davalar ve yürüttüğü ekoloji mücadelesi ile tanınan Ali Ulvi-Aysin Büyüknohutçu çifti 9 Mayıs 2017 tarihinde Kızılcık Yaylası’ndaki evlerinde öldürülmüştü.
Olaydan kısa bir süre sonra yakalanan yakın bir köye yeni taşınmış olan Ali Yamuç, cinayetleri mermer şirketinden birilerinin azmettirmesi sonucu para için işlediğini itiraf etmişti.
Cezaevindeyken mermer şirketine yazdığı ve cinayetler için kendisine ödeneceği sözü verilen paraları isteyen notu ele geçirilen Yamuç’un eşi de cinayetlerde rolü olduğu gerekçesiyle tutuklanmıştı.
Tutulduğu Elmalı Cezaevinden “güvenlik” gerekçesiyle Alanya L Tipi Cezaevine gönderilen Yamuç’un, bir süre sonra burada kendini asarak intihar ettiği açıklanmıştı.
Katil zanlısı Ali Yamuç’un eşi Fatma Yamuç, yargılandığı Elmalı Ağır Ceza Mahkemesi’nde “Cinayete yardım etmek” suçundan beraat etti.
Büyüknohutçu çiftinin cinayetiyle ilgili dosya hala Yargıtay’da.
Mahkeme, dosyadaki bir tanığa dayanarak, Ali Yamuç’un olay gününden önce görüştüğü iddia edilen siyah cipli bir kişiyle görüşmesinden yola çıkarak azmettiriciler hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Buna dayanarak soruşturmanın derinleştirilmesi için Finike Cumhuriyet Savcılığı’na ihbarda bulunuldu.
Fakat soruşturma yenilenmedi ve azmettiriciler yönünden takipsizlik kararı verildi. Bu karara da itiraz edildi.
Çiftin kızları Emine Nohutçu şöyle diyor:
‘Cinayetlerin üstünün baştan beri eksik soruşturmayla örtüldüğü, arkasında kimler olduğu ortaya çıkarılmadığı inancını taşımaktayız. Bu nedenle soruşturmanın yeniden açılması gerekmektedir.”
Emine Büyüknohutçu’ nun başlattığı “Adalet arayışımıza devam ediyoruz! Azmettirici yargılansın” kampanyasına buradan ulaşılabilir.
2 senelik emeklerimizin sonucunda, Büyüknohutçular Cinayeti’nin tüm ayrıntılarını gözler önüne serdiğimiz belgeselimizin teaserı, herşeye rağmen yayında!
Eskişehir Valiliği, kamuya açık alanlarda yapılması planlanan yürüyüş, oturma eylemi, stant ve çadır kurma, şenlik ile festivallerin 15 gün süreyle yasaklandığını açıkladı.
Valiliğin internet sitesinden yapılan açıklamada şöyle denildi:
“Basın yayın organları ve sosyal medya platformlarından kimi LGBTİ (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans ve İntersex) dernekleri, benzeri oluşumlar ve gruplar tarafından, Haziran ayının sonlarında “Onur Haftası” adı altında İlimizin de aralarında yer aldığı bazı illerde etkinlikler gerçekleştirmek istendiği, genel ahlaka karşı bir takım tutum ve davranışlar içeren bu tür etkinliklerin toplumun tepkisine yol açabileceği, radikal görüşlere sahip kimi kişi ve gruplar tarafından, sosyal medya platformları ve bazı basın yayın organları üzerinden yapılması istenen etkinliklere karşı tepki gösterildiği,
Tüm bunlar göz önüne alındığında; yapılmak istenen etkinliklerin her türlü provokasyona ve eyleme açık olduğu, toplumda farklı görüşteki grupların bir araya gelerek çıkarılması muhtemel olaylar ile kamu huzuru ve genel asayişin bozulabileceği, özellikle açık yer toplantılarına katılacaklar da dahil olmak üzere halkın huzur ve güvenliğinin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, genel sağlığın ve genel ahlakın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasının zaafiyete uğrayabileceği değerlendirilmektedir.
nedenle, kamu esenliğinin ve genel asayişin devamının sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın, genel ahlakın ve vatandaşlarımızın can ve mal güvenliklerinin korunması amacıyla,
5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 11. maddesinin (a) ve (c) fıkraları ile 2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 17. maddesindeki hükümler gereğince, ilimiz genelinde (Jandarma Sorumluluk Bölgeleri Dahil Olmak Üzere) LGBTİ (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Trans ve İntersex) dernekleri, benzeri oluşumlar ve gruplar ile bu grupların yapmış olduğu bu tür eylemleri desteklemek veya protesto etmek amacıyla İlimizde kamuya açık alanlarda yapılması düşünülen her türlü etkinliğin (toplanma ve toplanma teşebbüsünde bulunma, basın açıklaması, yürüyüş, oturma eylemi, stant/çadır kurma, bildiri dağıtma, afiş/pankart asma, protesto eylemi, şenlik, festival vb.) Eskişehir Valiliğinin 22.06.2022 tarih ve 378 sayılı kararı ile 23.06.2022 tarihi saat: 00.01 ile 07.07.2022 tarihi saat:24.00’a kadar (15) gün süreyle yasaklanmıştır.”
Valilik 27 Mayıs’ta da Anadolu Fest‘i iptal etmiş; kentteki Dede Korkut Parkı’nda yoga yapan kadınların, CİMER‘e şikayet edildiği gerekçesiyle parkta yoga yapması engellenmişti.
Bilim insanları, çıplak gözle görülebilen dev bir bakteri keşfetti.
Candidatus Thiomargarita magnificaolarak adlandırılan bakterinin tek hücresi, ince ve tübüler olmasına rağmen, bir santimetreden daha uzun.
Karayipler’deki Guadeloupe mangrovlarında çürüyen yapraklar üzerinde yaşayan iplik benzeri bu bakteri, sülfürü oksitleyerek yaşaıyor ve bilinen diğer bakterilerden 50 kat daha büyük.
Biyolog Olivier Gros, bakterileri ilk olarak 2009 yılında Fransız Batı Hint Adaları‘ndaki Antiller Üniversitesi‘nde çalışırken Guadeloupe mangrovlarında buldu.
Gros, “Başlangıçta, mantar gibi bir şey olduğunu düşündüm; bakteri değil, belki bir ökaryot,” diyor. Keşfini mikroskop altında inceleyen Gros, bir ökaryota bakmadığını ve özel bir şey bulduğunu fark etti.
2018’de ABD California‘daki Lawrence Berkeley Ulusal Laboratuvarı‘ndan deniz biyoloğu Jean-Marie Volland, bakterileri daha yakından inceleyerek tek hücre olduğunun doğrulanmasına yardımcı oldu.
Araştırmacılar sonuçlarını Şubat ayında bir ön baskıda bildirdikten sonra şimdi de makaleleri Science’da yayımlandı.
Makalede, ‘çıplak gözle görülebilen bir bakteri olan Candidatus (Ca.) Thiomargarita magnifica bakterisinin oldukça karmaşık olduğu ve geleneksel bakteri hücresi kavramlarına meydan okuduğu’ belirtildi. Thiomargarita bakteri ailesinde başka türler de var, ancak en büyüğü sadece 750 mikrometre uzunluğunda.
Volland keşfi şöyle anlatıyor:
Başka bir bağlam içinde anlatmak gerekirse bu, Everest Dağı uzunluğunda bir insanla karşılaşmak gibi.
T. magnifica’nın, boyutundan daha ilginç özellikleri de var: Diğer bakterilerde, genellikle sadece bir dairesel kromozom şeklinde hücre içinde serbestçe yüzen genetik materyal, T. magnifica’da genetik bilgi bu pepinlerin yüz binlercesinde saklanıyor. Bunların her biri, protein yapmak için DNA’dan gelen talimatları çeviren moleküler makineler olan DNA ve ribozomlar içeriyor. Pepinler toplu olarak genomun 700 bin kopyasına ev sahipliği yapar.
Pepinlerin hepsinin aynı genetik materyal, ribozom ve protein karışımını içerip içermediğini belirlemek için daha yakından bakılması gerekiyor.
Nature dergisine konuşan Washington Üniversitesi‘nden Petra Levin, keşfie dair şöyle diyor:
“Evrimi gerçekten küçümsememeliyiz, çünkü nereye gideceğini tahmin edemeyiz. Bu şeyin var olduğunu tahmin edemezdim, ama şimdi gördüğüme göre, evrimin bu noktaya kadar olan mantığını görebiliyorum.”
Kadınlar dün yeniden İstanbul Sözleşmesi’ni savundu. Mahkemeden çıkan kararın ise 20 Temmuz’daki adli tatil öncesinde tebliğ edileceği bildirildi. Savcı Aytaç Kurt fesih kararının iptalini talep etti.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine karşı 200’ü aşkın dava açılmıştı. Dün davaların göründüğü dördüncü duruşma gerçekleştirildi. Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce kadın Ankara’da görülen duruşmaya katıldı. Her duruşma öncesinde Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK) tarafından basın açıklamaları gerçekleştirilirken kadınlar dün Danıştay bahçesinde açıklama yapma taleplerine karşılık bulamadı. Kadınlar Danıştay bahçesinde açıklama yapmalarına keyfi bir şekilde izin verilmemesine tepki gösterdi.
Kadınlarla bu süreçte kadın ve LGBTİ+ örgütleri, barolar, çeşitli partilerden milletvekilleri ve dernekler dayanışma içerisinde oldular. Yüzlerce davanın duruşması öncesi binlerce avukat ve kadın Ankara’dan şöyle seslendi:
“İstanbul Sözleşmesi’nden, haklarımızdan ve hayatlarımızdan vazgeçmiyoruz.”
— Eşitlik İçin Kadın Platformu (@esik_platform) June 23, 2022
‘Hiç yumrukla çeneniz kırıldı mı?’
Danıştay’daki İstanbul Sözleşmesi’nin savunmasında avukatlar şu beyanlarda bulundular:
Kocaeli Barosu’ndan Nuriye Yılmaz, “Kadın hakları merkezinde çalışıyorum. Bugün sadece bir avukat olarak değil, şiddet mağduru bir kadın olarak karşınızdayım. Siz, ‘Çocuk niye ağlıyor’ denilerek tokat yediniz mi? Yumruk sonucunda çeneniz kırıldı mı? Yerde dövülürken çocuklarım duymasın diye içine ağlayan bir kadın olarak buradayım” dedi.
Araçlarla doldu, dolacak gibi bahanelerle gece yarısı aldıkları başka bir karar ile bu boş bahçede(her duruşma eylemler yaptığımız yer) açıklama yaptırmadılar. Biz açıklamamızı her koşulda yaptık ama bu rezilliği de görün istedik. #İstanbulSözleşmesindenVazgeçmiyoruzpic.twitter.com/1fRCEtEAdy
Kayseri Barosu’ndan Eylem Sarıoğlu, “Bu sözleşme hayatlarımızla, haklarımızla ilintili. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin temel nedeni, kadın erkek eşitliğine inanmamaktır. Kadınlara ‘başınızın çaresine bakın, gördüğünüz şiddetle baş başasınız’ deniyor. Özellikle yoksulluğun ve yoksunluğun arttığı bu koşullarda şiddet daha da çok artıyor. Kadınlar boşanamadıklarını ‘çünkü gidecek yerim yok, işsizim, eşim beni sürekli takip ediyor, korkuyorum, sığınma evine gitmek istiyorum ama orada da yer yok’ diye açıklıyor. Kayseri’de oturulabilecek bir evin kirası en az 1500 lira, faturalarını ve bu kadının işsiz olduğunu düşündüğümüzde, nasıl hayatını kuracak?” şeklinde konuştu.
Samsun’da sadece bir yılda 713 erkek şiddeti duruşması görüldü
Samsun Barosu Başkanı Pınar Gürsel Yıldırım, “Şehrimde 12 tane asliye ceza mahkemesi var. Sadece bir yılda erkek şiddetinden dolayı 713 duruşma görüldü. Şehrimde bir kadın, koruma kanunu bittiği gün boşandığı erkek tarafından öldürüldü. Gülbahar şu an hayatta olabilirdi. Bu cinayetler önlenebildi. Karşı taraf, ‘Sözleşmeden çıkılsa da 6284 sayılı kanun var, bu yeterli’ diyorlar. Soruyorum 6284 sayılı kanun yeterli mi? Bu kanun önleyebildi mi Gülbahar’ın öldürülmesini? 6284 sayılı kanunda temelinin İstanbul Sözleşmesi olduğu yazıyor. Temeli çekerseniz ne olur?” ifadelerini kullandı.
— Eşitlik İçin Kadın Platformu (@esik_platform) June 23, 2022
Duruşmada Pınar Gültekin’in katili Cemal Metin Avcı’nın sözleri hatırlatıldı
Antalya Barosu’ndan Aylin Onursev, “Antalya’da Pınar Gültekin‘i yakarak katleden Cemal Metin Avcı‘ya haksız tahrik indirimi uygulandı. Aynı indirimin kendisine tecavüz eden erkeği öldüren Nevin Yıldırım‘a uygulanmadığını hatırlatmak isterim. Sözleşmeden çıkma kararıyla devletin yetkili organları rehavete kapılmıştır. Pınar Gültekin’in katili Cemal Metin Avcı’nın yargılandığı sırada, ‘İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi iyi oldu’ sözlerini size hatırlatırım. İstanbul Sözleşmesi uygulansaydı, bu kadar canavarca hisle hareket eden katile bu kadar az ceza verilemeyeceği açıktır. Sözleşmeden çekilme kararının kamu yararı nerede” şeklinde konuştu.
Bakan’dan İstanbul Sözleşmesi duruşması sürerken Pınar Gültekin açıklaması geldi
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, “Pınar Gültekin davasıyla ilgili, dün itibariyle istinafa dilekçemizi verdik. Sonuna kadar süreci takip edeceğiz. Haksız tahrik uygulanmaması gerektiğini başından beri söylüyoruz. Bu davada haksız tahrik yanlış bir değerlendirmedir. Bir hukukçu olarak söylüyorum faili cesaretlendiren bir eylemdir” dedi ve ekledi:
“Haksız tahrik indirimi uygulanmış olmasına biz de açıkçası çok üzgünüz. Çünkü biz Bakanlık olarak bu davayı en başından beri takip ediyoruz. Dosyanın içeriğine, ilgili arkadaşlarımız çok vakıflar ben de bizatihi yakından takip ediyorum dosyayı, bir hukukçu kimliği ile de ayrıca takip ediyorum. Dün itibarıyla İstinaf Mahkemesine müracaat etme anlamında süre tutum dilekçemizi verdik. Gerekçeli karar açıklandıktan sonra da istinaf gerekçelerimizi ayrıca dosyaya sunacağız. Süreci takip ediyoruz.”
Kocaeli Baro Başkanı BaharGültekin Candemir, “Halit Çelenk hocamızın bir sözünü söylemek istiyorum, ‘Uluslararası hukuk çiğnendiğinde bir gün mutlaka tarih önünde vicdanlarından yargılanacaktır.’ Davayı tarihin yargılamasına terk etmemenizi talep ediyorum” dedi.
Haksız tahrik haklı cinayet mi? "Haksız Tahrik" indirimi aldı Cemal Metin Avcı… Vahşice bir kadını öldürmenin,bedenini yok etmeye çalışmanın ağırlaştırıcı etkisi olurdu. İstanbul Sözleşmesi kararı sonrası daha çok duyuyoruz bu erkeklik indirimlerini. #PınarGultekinİcinAdaletpic.twitter.com/Up7OIQnS0f
TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Ayşegül Oruçkaplan, “Kadına yönelik şiddetin bitmesi için birincil talebimiz eşitliktir. Eşitliği sağlamayan ama şiddeti önlemeyi amaçladığı söylenen politikalar samimi değildir. Kapitalist krizin kadınlar üzerindeki tek etkisi işsizlik ve yoksulluk değildir. Yoksulluk, işsizlik şiddeti de arttırmıştır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bitmesi için tek başına yasal değişikliklerin yeterli olmadığını ortada. Kadınlara ve LGBTİ’lere karşı düşmanca karalamalarla sözleşme tek tarafla feshedildi. Sözleşme’nin içeriğini manipüle edenler bu cinayetlerin suç ortağıdır. Bizim bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok. Sayın heyetin alacağı tarihi karar tüm kadınların yaşam hakkını savunduğu mücadeleyi gölge düşürmemelidir” dedi.
‘Kadına yönelik şiddet bir halk sağlığı sorunu’
Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB) Verda Ersoy da “Şiddet sona erse de etkileri devam ediyor. TTB, kadına yönelik şiddeti bir halk sağlığı sorunu olarak görüyor. Dünya Sağlık Örgütü de aynı savunmayı yapıyor. Halk sağlığı sorunlarının ortak özelliği vardır, çözümünü bulmak için samimi bir politik bakış gerekir. İstanbul Sözleşmesi ilk defa şiddetin tanımını genişleten ve bütünsel polikayı ortaya koyan metindir” ifadelerini kullandı.
Muğla’nın Marmaris ilçesi Bördübet mevkiinde 21 Haziran Salı akşamı kızılçam ormanında çıkan yangına havadan ve karadan müdahale sürüyor. Rüzgarın etkisiyle büyüdüğü belirtilen yangına karadan müdahelenin yanında 2 İHA, 12 uçak, 45 helikopeterle havadan da müdahele ediliyor.
Duman ve küller, rüzgarın etkisiyle ilçe merkezine kadar geldi. Körfez ve karada duman etkili olurken cadde ve sokaklarda küller birikti.
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün, resmi olmayan rakamlara göre yaklaşık 1028 hektarlık (1439 futbol sahası büyüklüğünde) alanın etkilendiğini açıkladı. Gürün, yangının Okluk Koyu, Çubucak ve Hisarönü bölgelerinde ilerlediğini söyledi.
Alevlerin,Yeşilbelde Mahallesi‘ndeki Muğla Büyükşehir BelediyesiKatı Atık Düzenli Depolama Tesisi yakınlarına gelmesi üzerine orman ve itfaiye ekipleri, alevlerin önüne geçmek için güvenlik koridoru açtı.
Sizlere güzel haberler veremediğim için üzgünüm.
Yangın henüz kontrol altına alınamadı. Rüzgarın da etkisiyle Yeşilbelde ve Katı Atık Depolama Sahası’na doğru ilerliyor. pic.twitter.com/qNiKriodfC
Yangına müdahale eden tüm ekiplerle Yeşilbelde kavşağındayız. Yolları genişletip yol kenarlarına çukur açarak koridor oluşturmaya çalışan ekipler canla başla çalışıyor. Tüm çabamız bu bölgeye doğru hızla ilerleyen alevlerin önünü kesebilmek.#Marmarispic.twitter.com/P6sM03WjuC
Bu sabah yangın bölgede rüzgarın 60-70 kilometre hızla esmesini beklediklerini söyleyen Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey, yangınla birlikte rüzgar hızının daha da yükselebileceğini ifade ederek, “Bu arazide fırtına oluşturacak neredeyse. Yarın öğleye kalmadan yangını kontrol altına almak istiyoruz. Yangını İçmeler‘e ulaşmadan durdurmak için ekipleri yerleştirdik” dedi.
Tarım Bakanı Vahit Kirişci de “Temennimiz yarın bu yangının neticelenmesi. Rüzgar olmasa daha iyi olurdu ama ümitsiz değiliz” diye konuştu.
131 hane ve 435 kişinin tahliye edildiğini söyleyen Kirişci, evleri tahliye edilen ailelere 3’er bin TL ödeme gerçekleştirildiğini açıkladı.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da yangından 29 kişinin etkilendiğini açıklayarak “12 kişi olay yerindeki ambulanslarla hastaneye nakledildi, 17 kişi ise nakle ihtiyaç duymadı. Hastanede tedavisi devam eden iki kişi var” bilgilerini paylaştı.
Yangına sebep olan şahıs yakalandı
Öte yandan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yangınla ilgili bir kişinin yakalandığını, sanığın “aile arasındaki anlaşmazlık nedeniyle kızarak ormanı yaktığını” kabul ettiğini açıkladı. Buna göre sanık, üç farklı noktaya sigara izmariti atarak yangın çıkardığını itiraf etti.
Yakalandığı yerde iki de benzin bidonu bulunduğu aktarılan şahsın olay sırasında sarhoş olduğu, kendini de öldürmeye çalıştığı aktarıldı. Şahsın tehdit, basit yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından kaydının bulunduğu belirlendi.
Hayvanlar da kaçıyor
Bazı sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler, sönen ve soğutma çalışmalarının başladığı alanlarda hayatta kalabilen hayvanları kurtarıyor. Öte yandan yangın, pek çok canlıyı duman veya alevlerle öldürürken, yaşam alanlarını da yok ediyor.