Ana Sayfa Blog Sayfa 503

Phaselis’te yürütmeyi kim durduracak?

Peyzaj Mimarları Odası, Antalya‘nın Kemer ilçesinde bulunan, 1. Derece Sit bölgesindeki Phaselis Antik Kenti’ne Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nca verilen izin kapsamında yapılmak istenen inşaatlara karşı açtığı davayı kazanmış, Phaselis’teki inşaat için yürütmeyi durduma kararı verilmişti. Ancak Phaselis’teki inşaat sürüyor. Bugün (25 Nisan) Phaselis’te süren inşaatı gören aktivistler yürütmeyi durdurma kararını hatırlattı ancak yine de çalışmaların devam ettiği görüldü.

Antalya 3. İdare Mahkemesi‘nde görülen davada geçen hafta çıkan kararda ‘Phaselis Antik Kenti Ören Yeri ve Bütünleyici Kıyı Alanı Çevre Düzenlemesi Yapım İşi‘nin uygulanması halinde telafisi güç zararlar verileceği belirtilmişti.

‣Bakan Ersoy, yürütmesi durdurulan Phaselis’teki inşaatta açılış yaptı 

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy da geçtiğimiz günlerde Phaselis’e ziyarette bulunmuş, aktivistlerin yasal olmayan açılışı yaptığı yönünde tepkiler almıştı. Bakan Ersoy, bir aktivistin yürütmeyi durdurma kararını sormasının ardından soruyu yanıtlandırmadan aktivistten uzaklaşmış, aktivistin ise önünde sivil güvenlik görevlilerinin engel olarak durduğu görülmüştü.

Zafer Kızılkaya, ‘Yeşil Nobel’i Türkiye’ye kazandıran ilk isim oldu

Goldman Çevre Ödülü‘nün (Goldman Environmental Prize) bu yılki sahipleri arasında, daha önce Yeşil Oscar olarak bilinen Uluslararası Whitley Doğa Koruma Altın Ödülü‘ne layık görülen Akdeniz Koruma Derneği‘nin Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Kızılkaya yer alıyor.

Goldman Çevre Vakfı (Goldman Environmental Foundation) tarafından, her yıl dünyanın altı bölgesinden çevrenin korunması için çalışmalar yürüten isimlere verilen ve çevre alanında verilen ödüller arasındaki prestiji nedeniyle “Yeşil Nobel” olarak da adlandırılan ödüle, ilk kez Türkiye‘den bir isim layık görüldü.

Kızılkaya, başta Gökova Özel Çevre Koruma Bölgesi olmak üzere özel çevre koruma bölgelerindeki koruculuk sistemi ile denizde kaçak avlanmaya karşı verdiği mücadele, ekosistemin korunması ve izlenmesine dair çabalarıyla ödül aldı.

‣ Yeşil Oscar, Akdeniz Koruma Derneği’nin oldu

Kızılkaya, Goldman Çevre Ödülü’nün, biyolojik çeşitlilikten iklime, gıda güvenliğinden Yerli toplulukların gelirlerinin güvence altına alınmasına kadar birçok konuyu bir araya getiren ve fark yaratmış projelere verilen, çok seçici bir ödül olduğunu söyledi.

Zafer Kızılkaya, “Bu başarının daha katlanarak gitmemesi için hiçbir sebep yok, aslında ödülün bizim için en büyük anlamı bu. Bunun bir fırsat olarak kullanılıp Türkiye’nin deniz koruma alanlarında Avrupa lideri olmaması için hiçbir sebep yok, zaten çok iyi gidiyoruz, küçük şeyler yapmamız gerekiyor” diye ekledi.

‣ Deniz Koruma Alanları Kılavuzu, Science Dergisi’nde yayımlandı

‘Akdeniz sularının altında nükleer savaş olmuş gibiydi’

Çevrenin korunmasına ilişkin faaliyetlerine değinen Kızılkaya, “Yıllar sonra su altına bakma şansım olunca sanki nükleer savaş olmuş ve Türkiye’nin Akdeniz sularının altında hiçbir şey kalmamış gibiydi. Bütün Akdeniz’de bir araştırma yaptık ve gördük ki Gökova en az balık olan yer ve Türkiye ekosistemi en fazla tahrip olan yer” diye konuştu: “Türkiye’de balıkçılığa kapalı alanların yaratılması gerekiyordu, bu dünyada yapılan bir şey, inanılmaz başarılı örnekleri var. ‘Niye Türkiye’de olmasın?’ diye başladığımız mücadele, Gökova’daki alanların 2013’te ilan edilmesiyle sürdü.”

İlan edilen alanların korunması amacıyla koruculuk sistemi geliştirmek için yola çıktıklarını aktaran Kızılkaya, Sahil Güvenlik Komutanlığının desteğiyle bu sistemin geliştiğinin ve Akdeniz Koruma Derneğinin bu konuda bir otorite konumuna geldiğinin altını çizdi.

Koruculuk sistemi sayesinde yasa dışı avcılığı yüzde 90’ın üzerinde engellediklerini dile getiren Zafer Kızılkaya, “Gökova’da balıkçılık 2008’de çökmüşken, şimdi gelirler inanılmaz hızla artmaya başladı. Demek ki üç yıl koruyunca oluyor. Korucularımızı, avlanmak istemeyen balıkçılardan seçtik. Bu modeli yaratmak çok önemliydi, başarılı oldu” dedi.

‣ ‘Denizlerimizdeki ısınma balıkların üreme psikolojisi ve davranışlarını değiştiriyor’

Eğitimler üç ayda bir yenileniyor

Sadece koruma çalışmaları yürütmediklerine, 2015’ten bu yana her yıl su sıcaklıklarını düzenli olarak izlediklerine değinen Kızılkaya şunları söyledi:

“Koruculardan, saha yöneticilerinden, akademisyenlerden oluşan toplamda 30 kişilik ekibimiz var. Gökova Körfezi’nde iki ayrı noktada üssümüz var. Kum köpek balıklarını, Akdeniz foklarını özellikle izliyoruz. Onun dışında Bozburun ve Hisarönü körfezlerinde izleme çalışmalarımız başladı, koruculuk sistemimiz de başlamak üzere. Orada geçen sene büyük bir su altı temizliği yaptık, eski balık çiftliklerinden kalma yaklaşık 15 ton ağ çıkardık. Fethiye Göcek‘te üçüncü senemiz, hem koruculuk sistemi ile koruyoruz, hem de balık sayımı ve diğer ekosistem parametrelerine bakıyoruz. Kaş Kekova‘yı şimdilik sadece izliyoruz, önümüzdeki yıllarda oraya da koruma sistemi ve ofis kurma planlarımız var.”

Zafer Kızılkaya, çalışanların eğitimlerinin her üç ayda bir yenilendiği, ekiplerinin teknolojik sistemlerle donatıldığı ve özel bir yazılım sayesinde gördükleri her şeyi kaydedebildiklerini aktardı.

Bazı istilacı balık türlerini balıkçılardan satın alarak restoranlara verdiklerini böylece hem denizdeki sayılarının azaldığını hem de balıkçıların buradan para kazandığını kaydeden Kızılkaya, “İklim değişikliğine karşı istilacı türlerin tüketilmesi, bir şekilde kullanılması, ekosistemden çekilmesi ve koruma alanlarının artırılarak denizin bağışıklığının da artırılması şimdiki çalışmalarımızın en büyük odak noktası” diye belirtti.

Akdeniz Koruma Derneği, başta Gökova Körfezi olmak üzere, Ege ve Akdeniz sahillerinin korunması için verdiği mücadele nedeniyle 2017 yılında, Uluslararası Whitley Doğa Koruma Altın Ödülü’nün de sahibi olmuştu. Dernek Başkanı Zafer Kızılkaya ödülü, Mayıs 2017’de İngiltere prensesi Anne Mountbatten-Windsor’ın elinden Londra’daki Kraliyet Coğrafya Derneği’nde düzenlenen törenle almıştı.

‣ Yeşil Oscar diye bilinen doğa koruma ödülü Gökova’da yürütülen projeye verildi

Goldman Çevre Ödülü nedir?

San Francisco’lu hayırseverler Richard ve Rhoda Goldman tarafından kurulan Goldman Çevre Vakfı, 1989’dan bu yana her yıl Goldman Çevre Ödülü’nü veriyor.

Ödül için adaylar dünya çapındaki çevre kuruluşları ve bu alandaki yetkin kişilerden oluşan bir ağ tarafından önerilirken, kazananlar uluslararası bir jüri tarafından belirleniyor.

Asya, Afrika, Avrupa, Adalar ve Ada Halkları, Kuzey Amerika ve Orta Amerika olmak üzere her yıl dünyanın altı bölgesinden çevre aktivistlerine verilen ödülün bu yılki kazananları; Türkiye’den Zafer Kızılkaya, Zambiya‘dan Chilekwa Mumba, Finlandiya‘dan Tero Mustonen, Endonezya‘dan Delima Silalahi, ABD‘den Diane Wilson ve Brezilya‘dan Alessandra Korap Munduruku oldu.

Londra ve Berlin’de 60 bin iklim aktivisti fosil yakıtlara dur diyerek adil geçiş talep etti

Fosil yakıt kullanımının yol açtığı iklim krizine karşı mücadele veren Yokoluş İsyanı (Extinction Rebellion) adlı aktivist grubu, Birleşik Krallık’ın başkenti Londra’da 21-24 Nisan tarihlerinde dört gün süren bir eylem gerçekleştirdi.

Sayıları 50 bine varan eylemciler, Londra Maratonu’nun yapıldığı 23 Nisan’da parlemento binasının önünde bir araya geldi.

Yokoluş İsyanı’nın iklim krizine karşı kampanya yürüten 200’ün üzerinde organizasyonu bir araya getirdiği ‘Büyük Buluşma’da (The Big One) haftasonu boyunca 117 etkinlik gerçekleştirildi ve 90’ın üzerinde kişi konuşma yaptı ve performans sergiledi.

Protesto, grubun daha önceki eylemlerinde kullandığı “huzur bozucu taktikleri terk ederek” daha yüksek katılım sağlamaya öncelik vereceğini açıklamasından bu yana ilk gösterisi oldu.

‣ İklim örgütü Extinction Rebellion, ‘yıkıcı taktiklere’ ara veriyor

Yaklaşık 30 ila 40 bin kişinin katılmasının beklendiği iklim protestosuna dört günde toplam 60 bine yakın aktivist katılım sağladı.

Yokoluş İsyanı, üst üste gelen ırksal, finansal ve sosyal krizlerin iklim kriziyle bileşimine dikkat çekmek amacıyla daha büyük kitlelere ulaşmayı hedefliyor.

Büyük Buluşma ile hükümetlerden talep edilen fosil yakıt ruhsatlandırmasının sona erdirilmesi ve acil durum vatandaş meclisleri oluşturulması gibi eylemlerin yerine getirilip getirilmeyeceği henüz bilinmiyor.

‣ İklim aktivistlerinden Londra sokaklarında ‘yavaş yürüyüş’ eylemi

iklim

‣ İklim aktivistlerinin provokatif eylemleri işe yarıyor mu?

‘Zaman akarken sessiz kalmayacağız’

Yokoluş İsyanı ve aralarında Greenpeace, War on Want gibi aktivist topluluklarının da bulunduğu 200 diğer organizasyon, Birleşik Krallık hükümetinin yeni fosil yakıt kaynakları arayışına derhal son vermesini ve adil geçiş politikalarını benimsemesini talep ediyor.

Koalisyon, hükümet bakanlarının protestolarının bitimine kadar yanıt vermemesi halinde, Yokoluş İsyanı ve müttefiklerinin karar alıcıları taleplerini yerine getirmeye zorlamak üzere ülke çapındaki kampanyalarını ve eylemlerini hızlandıracağını söylüyor.

Topluluk, “Daha radikal adımlar atacağız çünkü bugün yaşayan her insan ve insan olmayan canlı için saat işliyor. Zaman akarken sessiz kalmayacağız ve hepimiz olası en kötü acılarla yüzleşeceğiz” diyor.

‣ İklim aktivistleri Lordlar Kamarası’nda: Eylemcilere sert polis müdahalesi parlamentodan geçmedi

Berlin’de aktivistler ellerini yola yapıştırdı

İnsan kaynaklı iklim krizi ve çevresel adalet konusunda farkındalık uyandırmayı amaçlayan Son Nesil (Letzte Generation) adlı aktivist grubu, pazartesi günü (24 Nisan) Almanya’nın başkenti Berlin’de bir gösteri düzenledi.

Fosil yakıt kullanımının iklim üzerindeki etkisine dikkati çekmeyi hedefleyen yüzlerce aktivist, trafiğin yoğun olduğu saatlerde A100 otoyolunda bir eylem gerçekleştirdi.

Bazı aktivistlerin ellerini yola yapıştırdığı protesto trafikte tıkanıklığa neden olarak sürücülerden büyük tepki aldı.

‣ İklim aktivistleri Almanya’da kendilerini uçak pistine yapıştırdı

iklim

Polis ekiplerinin uğraşları sonucu elleri asfalttan ayrılan göstericiler daha sonra yavaş yürüyüş eylemi gerçekleştirerek protestolarına devam etti.

Aktivist grubu, federal hükümetten sıcaklık artışlarını sanayi öncesi seviyelerin 1,5 derece üzerinde sınırlama hedefi doğrultusunda Almanya’nın atacağı adımlar konusunda ayrıntılı bir plan sunmasını istediğini aktardı.

‣ Picasso’nun tablosu iklim protestosuna dönüştü

iklim

Son Nesil aktivisti Carla Rochelin, “Hükümetin geçim kaynaklarımızın yok edilmesini durdurma planı olmamasını artık kabul etmiyoruz. Artık direniyoruz!” dedi.

Polis, başkent genelinde 35 noktada yaklaşık 200 kişiyi gözaltına aldıklarını bildirdi.

‣ İspanya’da iklim aktivistlerinden meclise kırmızı boyalı mesaj: Elinizi kana bulamayın

iklim

Avrupa’dan Kuzey Denizi’ndeki rüzgar çiftlikleri için ‘muazzam’ taahhüt

Dokuz Avrupa ülkesi, Kuzey Denizi‘ndeki açık deniz rüzgar çiftliklerinin kapasitesini 2050’den önce mevcut seviyelerin sekiz katına çıkararak Belçika enerji bakanının deyimiyle “Avrupa’nın en büyük yeşil enerji santralini” oluşturma sözü verdi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen, planı Belçika, Hollanda, İrlanda, Danimarka ve Lüksemburg başbakanlarıyla birlikte ilan etti.

The Guardian‘ın aktardığına göre, Norveç başbakanı ile İngiltere’nin enerji güvenliği bakanı Grant Shapps da pazartesi günü (24 Nisan) Belçika’nın Oostende kentinde düzenlenen zirvede daha fazla rüzgar çiftliği inşa etme, denizde bağlantılı yenilenebilir üretim sahaları niteliğinde “enerji adaları” geliştirme ve karbon yakalama projeleri üzerinde çalışma taahhüdünde bulundu.

‣ Açık deniz rüzgar enerjisi sektörü rüzgar kuraklığından nasıl etkilenir?

Belçika Enerji Bakanı Tinne van der Straeten, “Açık deniz enerji hedeflerimizin önünü açıyoruz. Koordinasyon son derece önemli. Dokuz ülkenin her biri tek başına hareket ederse, toplu olarak başarısız oluruz. Her şeyin merkezinde planlama yatıyor” dedi.

Hem Rus gazına bağımlılığı azaltmayı hem de karbondioksit emisyonuna yol açan fosil yakıtların kullanımını radikal bir şekilde azaltmayı hedefleyen dokuz ülke, Kuzey Denizi açık deniz rüzgar kapasitelerini 2030’a kadar 120 Gigawatt’a (GW) ve 2050’ye kadar 300 GW’a çıkarmayı hedefliyor.

Karbon kaçağı hatası tekrarlanmayacak

Liderlerin tümü, büyük yatırım gerektirecek olan planın ölçeğine onay verdi. Macron ayrıca altyapının Avrupa’da üretilmesinin ve Avrupa’da istihdam yaratılacak olmasının da önemli olduğunu belirtti. “Ekipmanları dünyanın başka bir ucunda üreterek geçmişte yaptığımız hataları tekrarlamak istemiyoruz” dedi.

Scholz zirveyi “çok önemli” olarak nitelendirdi ve Von der Leyen, Kuzey Denizi’nin yakında “Avrupa’nın güç merkezi” olacağını ifade etti.

Ayrıca Kuzey Denizi’ndeki Rus casus gemilerine ilişkin haberlerin ve geçen yıl Kuzey Akım gaz boru hatlarının sabotajının ardından, bazı liderler Avrupa’nın açık deniz rüzgar çiftliklerini ve ara bağlantılarını sabotaj ve casusluktan korumanın gerekliliğini vurguladı.

‣ Çin’den açık deniz rüzgar enerjisinde yeni rekor

Zirvede belirlenen kapasite hedefiyle, Avrupa enerji piyasalarının Ukrayna’nın işgaliyle kargaşaya sürüklenmesinden üç ay sonra Mayıs 2022’de Danimarka’nın Esbjerg kentinde düzenlenen benzer bir dörtlü ülke zirvesinde açıklanan hedefler ikiye katlanmış oldu.

Belçika başbakanı Alexander de Croo, o zamandan bu yana yaşanan gelişmelerin, enerjinin “her zamankinden daha jeopolitik bir konu” haline geldiği ve ülkelerin Kuzey Denizi rüzgar santrallerinin daha hızlı ve daha ucuza inşa edilebilmesini sağlamak için altyapıyı standartlaştıracağı anlamına geldiğini söyledi.

Güncel kapasitede Birleşik Krallık başı çekiyor

Hollanda ve Birleşik Krallık, bir açık deniz rüzgar çiftliğiyle bağlantılı olacak Avrupa’nın en büyük sınır ötesi elektrik bağlantısının planlarını duyururken, AB ve Norveç, gazı tüketilmiş Kuzey Denizi gaz sahalarından karbondioksit yakalamak ve depolamak için altyapı geliştirme sözü verdi.

Birleşik Krallık’ın 14 GW enerji üreten 45 açık deniz rüzgar çiftliği bulunuyor ve ülke kapasiteyi 2030 yılına kadar 50GW’a çıkarmayı planlıyor. Almanya‘nın 8 GW enerji üreten 30 açık deniz rüzgar çiftliği varken, onu 2,8 GW ile Hollanda ve 2,3G W ile Danimarka ve Belçika takip ediyor.

‣ Biden hükümeti ABD’nin ilk açık deniz rüzgar çitliğini onayladı

Fransa’dan bir yetkili, ülkesinin 2050 yılına kadar büyük bir ilerleme kaydederek 40 GW kapasiteye ulaşmayı hedeflediğini söyleyerek “Açık deniz rüzgar enerjisi, muhtemelen 2030 ile 2050 yılları arasında, güneş enerjisi ve kara rüzgar çiftliklerinin çok ötesinde, yenilenebilir enerji üretiminin ana kaynağı olacak” diye ekledi.

Büyük yatırım gerekiyor

Kuzey Denizi rüzgar enerjisi hedeflerine ulaşılmasını sağlamak için muazzam yatırımlar yapılması gerekiyor. Yakın zamanlı AB hesaplamalarına göre, 2050 yılına kadar 300 GW enerji kapasitesine ulaşmak için 800 milyar Euro’ya (17,15 trilyon lira) ihtiyaç duyuluyor. Rüzgar enerjisi şirketleri de önemli ölçüde devlet finansmanının gerekli olacağını belirtiyor.

‣ Deniz üstü rüzgar enerjisi, 21,1 GW’lık kapasite artışıyla rekor kırdı

WindEurope adlı sanayi derneği, Avrupa’nın enerji üretimini yılda 20 GW artıracak şekilde açık deniz altyapısını inşa etmesi gerektiğini, ancak önemli türbin parçalarındaki tedarik sorunları nedeniyle bunun yalnızca 7 GW’lık kısmının yaratılabileceğini söyledi.

Diyarbakır’da operasyon: Gazeteci ve siyasetçiler de dahil 100’ün üzerinde gözaltı

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın talimatıyla bugün (25 Nisan) sabah saatlerinde Emniyet Müdürlüğü‘ne bağlı Terörle Mücadele Şube ekipleri eşzamanlı olarak yüzlerce adrese operasyon düzenledi.

Operasyonda aralarında Baro, STK’ler ve gazetecilerin bulunduğu farklı meslek gruplarından 150 kişi gözaltına alındı. Aralarında Mezopotamya Ajansı, Yeni Yaşam Gazetesi ve JINNEWS‘ten basın emekçilerinin de bulunduğu 11 gazeteci de gözaltına alındı.

‘Bu operasyon gözdağı ve tehdittir’

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), aralarında gazeteci, siyasetçi, hukukçu ve sendika yöneticilerinin de olduğu 100’ü aşkın kişinin gözaltına alınmasına, şöyle tepki gösterdi:

“Tarihinin en büyük seçim yenilgisinin arifesinde olan AKP-MHP iktidarı, yaşadığı panik ve korkuyla partimize, sivil toplum örgütlerine, toplumsal dinamiklere ve muhalefete saldırmaya devam ediyor. Sabah saatlerinde Diyarbakır merkezli 21 ilde yargı eliyle gerçekleştirilen saldırıda aralarında Eş Genel Başkan Yardımcımız Özlem Gündüz, MYK üyemiz Mahfuz Güleryüz, üyelerimiz, gazeteciler, hukukçular ve sanatçıların da bulunduğu 100’den fazla kişi gözaltına alındı.

“AKP iktidarı ve güdümündeki yargının gerçekleştirdiği bu saldırının nedenini toplum da biz de gayet iyi biliyoruz. 2015’ten bu yana siyasi darbeler, katliamlar, kara propaganda, özel savaş yöntemleri, tehdit, şantaj ve her türlü saldırıyla ömrünü uzatmaya çalışan iktidar, bu sabah gerçekleştirdiği gözaltı furyasıyla da 14 Mayıs seçimlerine yönelik yeni bir darbe sürecini başlatmıştır. Bu operasyon sandıkları ve halkın iradesini çalma operasyonudur. Bu operasyon topluma ve onun siyasi tercihlerine açık bir gözdağı ve tehdittir. “

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel de gözaltılara dair sosyal medyadan yaptığı paylaşımda, parti yöneticilerinin de gözaltına alındığını duyurdu:

“Seçim arifesinde iktidar kaybetme korkusuyla yine gözaltı operasyonlarına sarıldı. Sabah partimizin MYK üyeleri, eşbaşkan yardımcıları, gazeteci, sanatçı ve avukatların içinde olduğu onlarca arkadaşımız Amed’te gözaltına alındılar… Kaybetmekten kurtulamayacaksınız!”

Diyarbakır Barosu tarafından ise dosyaya gizlilik kararı getirildiği açıklanarak şu açıklama paylaşıldı:

“Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının yürütmüş olduğu soruşturma kapsamında, Diyarbakır 3. Sulh Ceza Hakimliğinin vermiş olduğu arama ve gözaltı kararına istinaden bugün sabah saatlerinde Baromuz üyesi meslektaşlarımızın, gazetecilerin ve hak savunucuların evlerine baskın yapılmış, yakalama ve gözaltı işlemleri gerçekleştirilmiştir.

Temel hak ve özgürlüklere son derece keyfî bir biçimde müdahale edilmekte, avukatlar başta olmak üzere hak savunucuları ve bağlı olunan meslek örgütleriyle sivil toplum örgütlerinin yargı eliyle hedef alındığı, ceza tehditlerine maruz bırakıldığı bir süreç yaşanmaktadır.

Yakalama, gözaltı, tutuklama gibi koruma tedbirleri, hak savunucuları üzerinde yersiz, gereksiz ve ölçüsüz şekilde kötüye kullanıldığı gözlenmekte, avukat görüş yasağı ile soruşturma dosyasında gizlilik kararı alınmıştır.”

Özgürlük için Hukukçular Derneği‘nin sosyal medya hesabından yapılan açıklamada ise şu ifadeler kullanıldı:

“Bu sabah saatlerinde Diyarbakır merkezli yürütülen bir soruşturma kapsamında, birçok üyemizin evi basılarak gözaltına alındı. Dernek binamızda aramalar devam etmektedir. Seçim sürecinde derneğimize ve üyelerimize yönelik gerçekleştirilen siyasi operasyona karşı susmuyoruz.”

Amasra’daki maden faciasının duruşması bugün: Hattat Holding’in katliamdaki payı hep es geçildi

Amasra Taşkömürü Müessesesi‘nde 14 Ekim 2022 tarihinde yaşanan 44 kişinin ölümüne neden olan grizu patlamasına ilişkin davanın ilk duruşması bugün görülecek. Bartin Adliyesi’nde görülecek duruşmanın öncesinde Bartın Platformu tarafından açıklama yapılarak geçen süre içerisinde Hattat Holding‘in üst düzey yöneticilerin korunmaya çalışıldığına dikkat çekildi ve “Amasra’daki taşkömürünün yüzde 97’sini bir şekilde eline geçirmiş olan Hattat Holding’in bu katliamdaki payı hep es geçildi” denildi.

“Amasra’nın taşkömürünü ne Hattat ne de Çinliler çıkaramaz. Halkın ve doğanın yararına olan TTK’nın kömür çıkarmasıdır” denilen açıklamada Hattat Holding’in Hema Termik Santrali Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) olumlu kararının 2019’da iptal edilmesinden hemen sonra aynı yıl içinde aynı yerde yeni bir termik santral kurmak için Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na ÇED başvurusunda bulunduğu hatırlatıldı.

Bakanlık başvurunun akabinde ÇED sürecini başlatmıştı. Daha sonra Bartın Platformu’nun kazandığı yeni davalar gündeme gelmiş, bu ÇED süreci 4 Şubat 2021 tarihinde bakanlık tarafından durdurulmuştu.

4 Ağustos 2022 ve 27 Mart 2023 tarihlerinde yapılan ikinci ve üçüncü İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (İDK) toplantıları sonucunda ise termik santral ve kül barajı projeden çıkarılmıştı. Projenin lavvar tesisleri ve rıhtımla ilgili kısmının da ÇED sürecinin nihailendirilmesine karar verilmişti. Bu sürece de açıklamasında yer veren Bartın Platformu yetkilileri şunları dile getirildi:

“Bu durum, ÇED projesinin bir süre sonra halkın görüşüne açılması için askıya çıkarılması ve kabul edilmesi aşamasına getirilmiş olduğunu gösteriyor. Bizler 2016 yılından beri Bartın Amasra halkını temsilen 2002 davacı ile açtığımız davalarda;

  • Hema Termik Santral ÇED olumlu kararını,
  • Termik santrale kömür getirilecek Hema Dolgu ve Rıhtım Alanı (liman) ÇED olumlu kararını,
  • Lavvar ÇED gerekli değil‘ kararı ile Lavvar ÇED olumlu kararlarını,
  • 1/100 bin, 1/25 bin, 1/5bin ve 1/bin ölçekli termik santrale yer veren Çevre Düzeni Plan ve uygulama imar planı değişikliklerini,
  • Bartın Mahalli Çevre Kurulu’nun termik santral kül sahası olarak ayrılması için onlarca hektar ormanı yok edecek şekilde verdiği kararı,
  • Ve en son Hattat Holding’in Amasra’da termik santral kurup elektrik üretmesine izin veren enerji üretim lisansını mahkemelerde iptal ettirmiştik.”

Açıklamada ayrıca sürece dair olarak eleştiriler madde madde sıralandı:

  1. “Her ne kadar termik santral projeden çıkarıldı, Hattat sadece kömür çıkaracak dense de, bizler şunu söyleyebiliriz; Hattat, termik santral yapma işinden kendi isteğiyle vazgeçmemiştir. Bunu şu an için yapmak zorunda kalmıştır. Hattat Holding, yukarıda kazandığımızı belirttiğimiz termik santralle ilgili davaların çoğuna müdahil olarak itiraz etmiş ve iptal edilmeleri için temyiz yolunu seçmiştir. Temyiz başvuruları nedeniyle bu davaların bir kısmı üst mahkemelerde halen devam etmektedir. Yani Hattat’ın, termik santrali yapmasının önünde önemli hukuki engeller ve mahkeme kararları olduğu için, sanki termik santralden vazgeçmiş gibi görünüp, rıhtımı (liman) yaparak termik santralin altyapısını hazırlamakta olduğu ihtimali göz önünde bulundurulmalıdır. Hattat bu temyiz başvurularını geri çekmeden ‘Hattat termik santral kurmaktan vazgeçti, sadece kömür çıkaracakmış’ demek çok sığ bir değerlendirme olacaktır. Hattat’ın mevcut politikacı ve bürokratlarla yıllardır sürdürdüğü faydalanmacı ilişkileri, seçimden sonra bu kişilerin yönetimde kalması durumunda kullanarak, termik santrali tekrar gündeme tekrar getirmesi ihtimal dahilindedir.
  2. ÇED süreci 27 Mart 2023 tarihinde nihai hale getirilen “Lavvar ve Rıhtım” tesisin ait proje de sorunlu bir projedir. Bu projedeki;
  • Dolgu alanı ile rıhtım projesine Çevre Düzeni Planları izin vermemektedir. Bu doğrultuda mahkeme kararları vardır.
  • Atık depolama ve pasa atık sahalarının kapasitesi yetersizdir.
  • Orman izinleri eksiktir ve yöredeki yüzlerce hektar orman ekosisteminin yok edilerek pasa ve şist atık sahasına dönüştürülmesi söz konusudur.
  • Atık sahalarının seçildiği yerler teknik olarak uygun değildir.
  • Entegre tesisler için kümülatif değerlendirme yapılmamıştır. Bu şekilde ciddi eksiklere sahip bir projeye Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından ÇED olumlu kararı verilmesi akıl dışı bir uygulama olacaktır. Bilimsel gerçeklerden oldukça uzak olan bu projenin doğa ve toplum yararına revize edilmesi gerekmektedir.

3. Şirket daha önce yılda 5.5 milyon ton taşkömürü çıkarma hedefi koymuşken, uyarılarımızdan sonra bu hedefi 3.5 milyon tona düşürmüştür. Fakat bu hedef de gerçekçi bir hedef değildir. Çünkü Zonguldak Taşkömürü havzasında (Zonguldak ve Bartın) 10 farklı işletmede üretilen toplam taşkömürü miktarı en fazla 1978 yılında 4,3 milyon ton olmuştur. Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun Amasra’da dahil beş işletmesinde 2021 yılındaki toplam tüvenan kömür üretimi ancak 1 milyon 351 bin ton olmuştur. Amasra’daki grizu patlamasından önce TTK’ya ait Amasra Taşkömürü müessesesindeki 2021 yılı tüvenan kömür üretimi ise sadece 125 bin ton olmuştur. Bu nedenle Hattat Holding’in Gömü köyünde bulunan tek maden ocağından yılda 3,5 milyon ton taşkömürü çıkarılacağı iddiası gerçekçi değildir. Hedefin bu şekilde gerçek dışı bir miktar olarak belirlenmesi akla başka şeyler getirmektedir.

4. Hattat Holding sahada Çinli bir şirketle çalışmaktadır. İddiaya göre Hattat Holding’in bu Çinli şirkete ciddi miktarda borcu vardır. Hattat’ın Amasra B sahasındaki kömür çıkarma hakkını ve sahada inşa etmiş olduğu tesisleri bu Çinli şirkete borçları karşılığında devretmeyeceğinin garantisi var mıdır? Amasra B sahası Çinli şirketin eline geçtiği takdirde maden ocaklarında Çinli işçiler mi çalışacaktır?”

Amasra’daki taşkömürünün milli bir kaynak olduğu için ve yöredeki gençlere istihdam sağlayacağı için stratejik öneme sahip olduğunun belirtildiği açıklamada ayrıca “Buranın işletilmesinin yabancılara geçmesi hem ülke, hem de yöre ekonomisi açısından büyük bir yıkım olacaktır” denildi. Açıklamada ek olarak şunlara yer verildi:

“Bartın Platformu olarak bizler dört yıl önce, 4 Aralık 2019 Dünya Madenciler Günü’nde yapmış olduğumuzı açıklamada; Hattat’ın Amasra B sahasındaki taşkömürü’nü 14 yıl boyunca bir kilogram çıkaramadığı (şu an 18 yıl oldu), Hattat’ın gerçek niyetinin kömür çıkarmak değil, termik santral kurmak olduğu, bu süreç için kömür çıkaramamış olduğu için Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) ödemesi gereken yüklü miktarda tazminatı ödenmekten kaçındığı, bu nedenle devlet tarafından Amasra B sahasında Hattat Holding’le yapılmış olan Rödovans Sözleşmesi’nin sona erdirilerek bu sahanın TTK tarafından işletilmeye başlanması, böylece yöredeki daha çok sayıda işsiz gencimize, daha iyi koşullarda, daha yüksek ücretli ve iş güvenliğine sahip bir ortamda çalışabilecekleri bir çalışma ortamı sağlanabileceğini açıklamıştık. Biz hala aynı noktadayız.”

Bartın Platformu tarafından 14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesinde siyasilere bir de çağrıda bulunuldu:

“Termikçi Hattat’ın 18 yıldır el koyduğu fakat bir kg kömür çıkarmadığı Amasra B sahasındaki kullanım haklarının devlete olan borçları karşılığında iptal edilmesi, Amasra B sahasındaki taşkömürü üretiminin TTK tarafından yani devlet eliyle yapılması ve böylece 14 Ekim 2022 tarihinde 44 madencimizi kaybettiğimiz grizu patlaması sonucu geçici olarak üretim yapılamayacak hale gelen Amasra A sahasındaki maden işçilerinin yanı sıra, çok sayıda gencimiz de burada işlendirilerek, iş güvencesi, tatmin edici maaş, sendika hakkı vb. haklara sahip olarak daha iyi koşullarda iş sahibi olmalarının sağlanması ve böylece yöre insanının ve ülkemizin ortak hazinesi olan taşkömürünün gerçek değerini bulmasıdır.”

TİP’in vekil adaylarından genç aktivistlere söz: İklim için biz de varız!

Yeşiller Partisi Eş Sözcüleri Koray Doğan Urbarlı ve Özlem Teke ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, genç aktivistlerin iklim kriziyle mücadele çağrısına kulak verdi.

İklim değişikliğine karşı mücadele eden birçok genç aktivist grubunu bir araya getiren Genç İklim Hareketi, Change.org üzerinden Türkiye’nin politikalarının şekillendirilmesinde rol oynayabilecek siyasi figürleri hedef alan “Gençlerin Seçim Çağrısı: İklim afetleri ve depremlerle mücadele edin” başlıklı bir kampanya başlattı.

‣ Yüzlerce aktivist iklim eyleminde siyasi partilere seslendi: İklimin şakası yok

İstanbul 2’inci Ve 3’üncü Bölge Milletvekili adayları olan Yeşiller Partisi Eş Sözcüleri Urbarlı ile Teke, genç iklim aktivistlerinin İklim Vaatleri‘ne imza atarak, seçilmeleri durumunda iklim krizine karşı mücadelelerini meclise taşıma sözü verdi.

Özlem Teke, Yeşiller Partisi’nin iklim krizini odağına alarak yola çıktığını hatırlatarak, şunları söyledi:

“Biz ciddi iklim politikaları üretmek ve tüm siyaseti etkilemek için Türkiye’de Yeşiller Partisi’nin çok önemli bir rolü olduğunu düşünüyoruz. Yeşiller, dünyada en kararlı, en ciddi iklim politikalarını üreten siyasi alanı oluşturuyor. İklim için biz de varız.”

Koray Doğan Urbarlı “Genç iklim aktivistlerinin istekleri, bizim isteklerimiz. Onların bugün ve yarın için istekleri, bizim vaatlerimiz” sloganıyla, “İklim için biz de varız” dedi.

‣ İklim İçin Gençlik hareketi kuruldu: Artık boş vaatler istemiyoruz

TİP lideri Erkan Baş da iklim aktivisti gençlerin adaylara yaptıkları çağrıya yanıt vererek, iklim felaketleri ve depremlere karşı bilimin yanında olacağını açıkladı ve genç aktivistlere iklim kriziyle mücadele sözü verdi.

Aktivistler ekokırıma karşı Hatay’dan tepki gösterdi: Doğaya dökülen molozlara karşı dava açıldı

Video haber: Mehmet TEMEL

*

İklim Adaleti Koalisyonu üyeleri ve ekoloji aktivistleri Maraş merkezli depremlerin ardından ortaya çıkan molozların doğaya gelişigüzel bir şekilde dökülmesine Hatay‘da tepki gösterdi. Hatay Barosu ise Hatay Valiliği ve Hatay Büyükşehir Belediyesi‘ne karşı dava açtı. Zeytinlik bölgelerinin ve yerleşim alanlarının, hastanelerin, çadırkentlerin, konteynerlerin, ibadet yerlerinin ve sulak alanların moloz döküm alanı olarak belirlenmesine ilişkin idari işlemin yürütmesinin durdurulması ve işlemin iptali istendi.

Hatay Deprem Dayanışma‘nın bayramlaşma çağrısına yanıt vererek 21 Nisan’da İstanbul‘dan yola çıkan İklim Adaleti Koalisyonu üyesi aktivistler, Hatay’da doğaya dökülen molozlara karşı tepki göstermek için bir araya geldi.

Narlıca moloz döküm alanı (Aynı zamanda bir zeytinlik alanı) – Fotoğraf: Mehmet Temel

22 Nisan’da İklim Adaleti Bayramlaşma Kervanı, Hatay’a vardı. Rotanın ilk durağı Karaçay Koordinasyon Merkezi oldu. Ardından kervan moloz sahalarına doğru harekete geçti.

Samandağ Moloz Döküm Alanı – Fotoğraf: Mehmet Temel

Bayramda moloz alanlarını gözlemleyen aktivistlere TMMOB Çevre Mühendisleri Odası‘ndan Çevre Mühendisi Medet Güney de eşlik ederek moloz alanlarından numuneler topladı. Kervanda Samandağ Yeşilköy, Samandağ, Şahlankaya ve Narlıca’daki moloz döküm alanlarına gidildi. Her bir moloz döküm alanında molozların doğaya döküldüğü gözlemlendi.

moloz, hatay
Samandağ Yeşilköy moloz döküm alanı – Fotoğraf: Mehmet Temel

Yeşilköy‘deki moloz alanı yerleşim yerlerine ve tarım alanlarına yakın olması nedeniyle sağlıklı bir ortamda yaşama hakkı açısından değerlendirilerek tepkiyle karşılandı ve endişelere sebep oldu.

Şahlankaya moloz döküm alanı – Fotoğraf: Mehmet Temel

Şahlankaya‘nın bir moloz döküm alanı olarak seçilmiş olması ise denizin yakınında ve ormanlık, sulak alanda olduğu için aktivistlerin tepkilerine neden oldu. Ayrıca Narlıca‘daki moloz döküm alanının da yine yerleşim yerlerine yakınlığı ve zeytinliklerin üzerine yıkılmış moloz artıkları nedeniyle endişeyle karşılandığı görüldü.

moloz, Hatay
Kervan, Karaçay Koordinasyon Etkinlik Alanı’nda – Fotoğraf: Mehmet Temel

Öte yandan molozların içerisinde yer alan çelik maddeler dışında herhangi bir ayrıştırmanın yapılmadığı görülürken “geçici moloz döküm alanı” olarak adlandırılan birçok bölgede ise ayrıştırma yapılmasının imkanı olmadığı görüşleri paylaşıldı. Kervan iki günlük moloz alanı incelemesinin ardından dün (23 Nisan) İstanbul’a döndü.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası‘ndan Çevre Mühendisi Medet Güney kervanda moloz alanlarından numuneler topladı. – Fotoğraf: Mehmet Temel

Depremin ardından ortaya çıkan moloz döküm alanları gerçeği, beraberinde asbestli binaların molozlarına ilişkin korku ve endişeleri, bu döküm alanlarının yerleşim yerlerine yakınlığı nedeniyle canlı sağlığı üzerine endişeleri ve tarım alanlarına yönelik tehditleri ortaya çıkararak bölgede barınamama ve geleceğe dair belirsizlik sorunlarına eklenmiş oldu.

Fotoğraf: Mehmet Temel

Ne olmuştu?

6 Şubat depremlerinden en çok etkilenen illerin başında gelen Hatay‘da.,  Samandağ ilçesinde yerleşim yerlerinin, tarım arazilerinin hemen yanına dökülen enkazlara ilişkin bugün dün, vatandaşlar tarafından “yaşam nöbeti” başlatılmıştı.

‣ Samandağ’da enkaz döküm alanına karşı yaşam nöbeti başladı

Samandağlıların talepleri şöyleydi:

  • Tüm enkaz kaldırma ve moloz depolama faaliyetleri derhal durdurulsun.
  • Konuyla ilgili uzmanların enkaz kaldırma ve kalıcı moloz depolama alanlarına yönelik yapılan çalışmaların tüm ekosisteme etkilerini dikkate alarak yapacakları çalışmalar yerel halkın onayına sunulsun. Enkazın ne zaman kaldırılacağına ve nerede depolanacağına Samandağ halkı karar versin.
  •  Kalıcı depolama alanları halkın onayından geçtikten sonra tekrar başlatılacak olan enkaz kaldırma faaliyetlerinde aceleciliğe son verilsin,  bilimsel yöntemlerin ve tüm yönetmeliklerin titizlikle uygulanılmasının sağlansın, kuralsız uygulamalar cezalandırılsın.

Dünya Günü ne için kutlanıyor ve neden önemli?

Dünya 22 Nisan Dünya Günü, en genel anlamıyla çevre koruma konusunda toplumda farkındalık oluşturmak için her yıl belirli bir tema altında kutlanmaktadır. Dünya Günü’nün bu yılki konusu, onu ikliminden okyanuslarına ve dağlarına kadar bir bütün olarak koruyup kollayarak gelecek kuşaklara bırakmayı hedefleyen bir amaçla, “Gezegenimize Yatırım Yapın” olarak belirlenmiş.

Bu makalede hem 2023 Dünya Günü’nün konusu ve ne anlama geldiği hem de uluslararası günleri kimin ve nasıl seçtiği konularını kısaca ele almak istiyorum

Uluslararası günleri kim ve nasıl belirliyor?

Dünya Günü kavramı ilk kez 1969’da bir Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Konferansında barış aktivisti John McConnell tarafından tanıtıldı. Bugünün kutlanmasını önermenin birincil amacı, onu yaşanabilir ve daha iyi bir yer haline getirmeye yönelik olarak, Dünya gezegenini (Yerküre’yi) onurlandırmak, korumak ve barışı ve refahı sürdürmek için şiddet içermeyen önlemler almaktı.

Uluslararası günlerin varlığı Birleşmiş Milletler‘in (BM) kuruluşundan önceye dayanmakla birlikte, BM onları güçlü bir savunuculuk aracı olarak benimsemiştir. BM, her birinin bir teması ya da konusu olan belirlenmiş günleri, haftaları, yılları ve on yılları gözlemler. BM, özel gözlemler oluşturarak bu konularda uluslararası farkındalığı ve eylemi teşvik eder. Her uluslararası gün, birçok aktöre günün temasıyla ilgili etkinlikler düzenleme fırsatı sunar.

BM sisteminin kuruluşları ve ofisleri ve en önemlisi hükümetler, sivil toplum, kamu ve özel sektör, okullar, üniversiteler ve daha genel olarak yurttaşlar, uluslararası bir günü bilinçlendirme eylemleri için bir sıçrama tahtası haline getirir. Bazıları BM uzman kuruluşları tarafından belirlenmiş olsa da törenlerin çoğu BM Genel Kurulu kararlarıyla belirlenmiştir. BM, tarihindeki önemli olayların yıldönümlerini de gözlemler ve belirlenen eylemleri yürütülmesini sağlar.

BM’nin belirli bir tarihi Uluslararası Gün olarak belirleyen en temsili organı BM Genel Kurulu’dur. Uluslararası günler, Üye Devletler tarafından BM Genel Kuruluna önerilir. Genel Kurul daha sonra belirli bir günü belirleyen kararın kabul edilip edilmeyeceğine oybirliğiyle karar verir.

Uluslararası günlerin temaları her zaman BM’nin ana eylem alanlarıyla, yani uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülmesi, sürdürülebilir kalkınmanın teşvik edilmesi, insan haklarının korunması ve uluslararası hukukun ve insani yardımın güvence altına alınmasıyla bağlantılıdır. Bu bağlantı çok anlamlı ve etkinlik düzeyi yüksek bir nitelik olarak görülebilir.

Dünya Günü
Fotoğraf: Wonderful Nature

Peki! Gezegenimize yatırımı nasıl yapabiliriz? 

Girişte yazdığım gibi, 2023 Dünya Günü’nün konusu, “Gezegenimize Yatırım Yapın” olarak belirlenmiş. “Gezegenimize Yatırım Yapın” temasının 2023 yılındaki kapsamının aşağıdaki satırlarda kısa bir bilimsel ve teknik değerlendirmesini yapmak istiyorum.

Bu, BM Ekosistem Restorasyonu On Yılı kapsamında kutlanan ikinci Dünya Günü’dür. Ekosistemler Yerküre’deki tüm yaşamı destekler. Biyosfer (Yaşam Küre) ne kadar sağlıklıysa, tüm canlı canlı yaşamı, ekosistemler ve insanlar da o kadar sağlıklıdır. Bozulmuş, zarar görmüş ekosistemlerimizi eski haline getirmek, yoksulluğun sona erdirilmesine, iklim değişikliği ve çölleşmeyle mücadeleye ve kitlesel yok oluşun önlenmesine yardımcı olacaktır. Ancak bunda herkes (BM, hükümetler, yerel yönetimler, iş dünyası ve sermaye, sendikalar, sivil toplum, gönüllü kuruluşlar, vb.) ciddi bir rol oynarsa başarılı olunur.

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) Paris Antlaşması hükümleri altında küresel ortalama yüzey sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlamak için, daha derin, daha hızlı sera gazı (karbondioksit, metan) salım kesintileri ile hızlandırılmış iklim eylemine ihtiyacımız var. Ayrıca, özellikle iklim krizindeki payı en az olan en etkilenebilir ya da hassas ülkeler ve topluluklar için uyum ve direngenliğe yönelik büyük ölçekli yatırımlara gereksinim vardır.

Okyanuslardan nehirlere, ormanlardan çayırlara kadar sağlıklı ekosistemler de iklim değişikliği savaşımında kritik öneme sahiptir. 2030 yılına kadar Dünya’nın kara ve suyunun yüzde 30’unun korunmasını sağlayacak tarihi BM Biyolojik Çeşitlilik Anlaşmasını uygulamak için ivedilikle çalışmaya başlanmalıdır.

Dünya Günü
Fotoğraf: ERAIFT-RDC

Bilindiği gibi, 2015 yılında BM üye devletlerinin tümünün kabul ettiği, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi, bir başka deyişle “Dönüşen Dünyamız: Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi”, günümüzde ve gelecekte insan ve yerkürenin barışı ve refahı için ortak bir plan sunuyor. Gerçekte, bu planın kalbinde, tüm ülkelere küresel bir ortaklık ile acil eylem çağrısında bulunan 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı (SKA) var. Ülkeler bu kapsamda yoksulluğu sona erdirmenin, iklim değişikliğiyle savaşırken, okyanusları ve ormanları savunmaya çalışırken sağlığı ve eğitimi iyileştiren, eşitsizliği azaltan ve ekonomik büyümeyi destekleyen stratejilerin ele ele gitmesi gerektiğini kabul ediyor. Özellikle bu amaçların kamucu ve sosyal çerçevesinin mutlaka vurgulanması gerekiyor.

Bu kapsamda, pek çok konuda olduğu gibi, BM 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına ulaşmaya yönelik her adımda, hükümetler öncü ve yol gösterici olmalıdır. Ancak iş dünyası, sermaye-finans grupları, çeşitli şirketler, kurumlar ve sivil toplumun ya da gönüllü kuruluşların da yaşamsal bir rolü olduğu unutulmalıdır. Dahası, farklı sınıfların, toplum kesimlerinin ama en önemlisi yoksullar, kadınlar, çocuklar, engelliler vb. gibi etkilenebilirlik düzeyleri yüksek olan hassas grupların farklı çıkarları dikkate alınarak bu yola birlikte çıkılmalıdır.

Ayrıca, çevresel yönetimi ya da çevre koşullarıyla uyum içinde yaşama ve baş edebilme deneyimleri binlerce yıl öncesine dayanan ve Dünya’nın iklim ve biyolojik çeşitlilik krizlerine yönelik çözümlerin çoğunu elinde bulunduran Yerli Halkların zamanla kazanılan bilgeliğinden, bilgisinden ve liderliğinden öğrenmeliyiz.

Dünya Günü
Fotoğraf: ERAIFT-RDC

Son olarak, BM Genel Sekreteri António Guterres’in 2023 Dünya Günü mesajında vurguladığı gibi, “Bu Dünya Günü’nde, okullarınızda, iş yerlerinizde, inanç topluluklarınızda ve sosyal medya platformlarında her yerdeki insanları sesinizi yükseltmeye ve liderlerin doğayla barışmasını talep etmeye çağırıyorum. Şu anda ve gelecek nesiller için, insanların ve gezegenin iyiliği için ortak evimizi korumak için hepimiz üzerimize düşeni yapalım.”

Özetle, Dünya Günü şunlar için önemlidir:

  • Gezegenimiz Yerküre, her yıl 4,7 milyon hektar orman kaybediyor; bu, Danimarka‘dan daha büyük bir alana karşılık geliyor.
  • Sağlıklı bir ekosistem bizi hastalık ve zararlılardan, COVID-19 gibi küresel salgınlardan korumaya yardımcı olur.
  • Bozulmamış ekosistemler sağlıklı ve zengin bir biyolojik çeşitlilikle birlikte, patojenlerin hızla yayılmasını zorlaştırır.
  • Oysaki, şu anda Dünya’da yaklaşık bir milyon hayvan ve bitki türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu tahmin ediliyor.
  • Bozulmamış ekosistemler, iklim değişikliği, kuraklık ve çölleşmeyle savaşımı kolaylaştır ve başarı şansını artırır.
  • İklim değişikliği savaşımı başarısız olur ve küresel ısınma 2100 yılına kadar 3°C’ye ulaşır ve geçerse, Akdeniz ve Avrupa‘nın Atlantik bölgelerinde öngörülen kuraklık kayıplarındaki en büyük artışla birlikte, kuraklık kayıpları bugünkünden beş kat daha fazla olabilecektir.
  • İklim değişikliği, kuraklık ve arazi bozulumu birlikte, çölleşmenin bugünkünden çok daha geniş bir coğrafyada etkili olmasına yol açabilecektir.
  • Çölleşmeyle bağlantılı susuzluk, kıtlık ve açlık, özellikle kurak bölgelerdeki az gelişmiş ülkelerde ve yoksul toplumlarda yerel ve bölgesel sosyal ve ekonomik sorunlara ve karışıklıklara, savaşlara, salgın hastalıklara, kitlesel ölümlere ve yaygın iç ve dış göçlere neden olabilecektir.

“2023 Dünya Günü kutlu olsun!”

dünya günü

Bakan Ersoy, yürütmesi durdurulan Phaselis’teki inşaatta açılış yaptı

Peyzaj Mimarları Odası, Antalya‘nın Kemer ilçesinde bulunan, 1. Derece Sit bölgesindeki Phaselis Antik Kenti’ne Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nca verilen izin kapsamında yapılmak istenen inşaatlara karşı açtığı davayı kazanmış, Phaselis’teki inşaat için yürütmeyi durduma kararı verilmişti. Ancak Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy yürütmeyi durdurma kararı verilen inşaatı ziyaret etti. Ersoy’un ziyaretini eleştiren aktivistler yürütmenin durdurulması yönünde karar verilmesine rağmen yasadışı bir açılış gerçekleştirmiş olduğu için Ersoy’a tepki gösterdi.

Antalya 3. İdare Mahkemesi‘nde görülen davada geçen hafta çıkan kararda ‘Phaselis Antik Kenti Ören Yeri ve Bütünleyici Kıyı Alanı Çevre Düzenlemesi Yapım İşi‘nin uygulanması halinde telafisi güç zararlar verileceği belirtilmişti.

‘Çıkarlarınızı koruyorsunuz’

Ancak 22 Nisan’da Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy inşaatın olduğu bölgeye bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret esnasında bir aktivist Bakan Ersoy’a yürütmenin durdurulduğunu hatırlattı. Fakat aktivistin ifadelerinin ardından Ersoy’un yanıt vermeden uzaklaştığı görüldü. Aktivist Ersoy’dan sivil güvenlik görevlileri vasıtasıyla uzaklaştırıldı. Kendisine engel olan görevlilere karşı aktivist “Çıkarlarınızı koruyorsunuz” diye tepki gösterdi.

Türkiye İşçi Partisi‘nin (TİP) Antalya milletvekili adaylarından olan Avukat Tuncay Koç ise 23 Nisan’da alanda bir açıklamada bulunarak Bakan Ersoy’a şöyle seslendi:

“Bir yerli olmak o yeri illa korumak anlamına gelmiyor. Çünkü siz sermayeyi besliyorsunuz. Sermayenin peşinden gidiyorsunuz. Doğal ve kültürel varlıkları ise görmezden geliyorsunuz.”