Ana Sayfa Blog Sayfa 404

Cengiz Holding’in Halilağa bakır madeni alanında ağaç kesimleri sürüyor

Çanakkale Hacıbekirler Köyü yakınlarındaki Halilağa Bakır Madeni Projesi’ne karşı bölge halkının açtığı dava süreci devam ederken, ağaç kesimleri ve şantiye hazırlık çalışmalarının sürdüğü bildirildi.

Kazdağları Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, 95 davacı ile açılan dava sürerken şirketin tekrar başlattığı faaliyetin hukuksuz olduğunu belirterek şu bilgileri verdi:

“Hacıbekirler Köyü yakınlarında ağaç kesimleri ve yol genişletme çalışmaları başlamasının görülmesi üzerine, çalışmaların Cengiz Holding-Truva Bakır Madencilik A.Ş. tarafından gerçekleştirilmek istenen Halilağa Bakır Madeni Projesi’ne proses suyu temini amacıyla DSİ ile şirket arasında imzalanmış bir protokol kapsamında planlanan Hacıbekirler Göletleri ile ilgili olabileceği bilgisi ile, derneğimiz ve yöre köylüleri tarafından 12.07.2023 günü Çanakkale Devlet Su İşleri önünde basın açıklaması yapılmış, hukuki sürecin devam ettiği gerekçesi ile çalışmaların durdurulması ve göletler ile ilgili protokolün iptali istenmiştir.

Ardından, Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü ve Çanakkale İl Özel İdare Genel Sekreterliği’nden söz konusu çalışma hakkında bilgi istenilmiş;  şifahi olarak alınan yanıtta her hangi bir tahsisin olmadığı belirtilmiştir. Bayramiç Orman İşletme Müdürlüğü ile dün yapılan görüşmede ise bölgede Hacıbekirler Göletleri için DSİ’ye ormanlık alan tahsisi yapıldığı ve ağaç kesim izni verildiği ancak maden alanı için kesim vb. başka bir izin verilmediği belirtilmiştir.”

Cengiz Holding, davası süren projesi için Kazdağları’nda ağaç kesimine başladı

Ağaç kesilen alanın bir kısmı özel mülkiyet

Dernek çalışanları ve köylüler alana gittiklerinde çalışma yapılan yerin Halilağa Bakır Madeni Tesis alanı ile çakıştığını gördü. Yeniden Bayramiç Orman İşletme Müdürlüğü’ne gidilerek bilgi ve belge istendi. Buradaki görevliler, kesim alanı koordinatlarının tahsisleri ile uyumlu olduğunu, yani göletlerin şantiyesinin belirtilen alan olduğunu söyledi.

Kazdağları Derneği’nden yapılan açıklamada, “Çalışma yapılan alanın bir kısmı parsel sorgusunda özel mülkiyet olarak görülmektedir. Proje alanında kalan ancak orman statüsünde olmayan bir alan olduğu düşünülmektedir ancak ulaşım yolu ormanda kalmaktadır” denildi.

Çalışmaların Çan’da kurulu olan Mİ Yapı Madencilik araçları ile yapıldığı, şirketin referansları arasında ise  TÜMAD, ETİ Maden ve Ali Ağaoğlu‘nun bulunduğunu belirten aktivistler, proje ile ilgili mevcut yasal durumu da şöyle anlattı: ’

“Halilağa Bakır Madeni Projesi’nin ÇED Olumlu kararı daha önce aralarında derneğimizin de yer aldığı 87 davacı ile 2021 yılında dava edilmiş ve dava kazanılmıştır. Ancak şirket 2009/7 sayılı genelge doğrultusunda yeniden ÇED süreci başlatarak ÇED Olumlu kararı almış, karara karşı yine aralarında derneğimizin de olduğu 95 davacı tarafından 2023’de 2023/449 Esas No ile dava açılmıştır. Dava süreci devam etmektedir.

Yürütmeyi durdurma talebimiz yerine getirilmemiştir ve henüz bilirkişi keşfi için de bir karar yoktur.

Henüz önünde kesinleşmiş bir yasal engel bulunmayan şirket hem göletlerle ilgili hem de proje alanındaki özel mülkiyete konu alanlar için tapu sahiplerine tebligat göndererek, kamulaştırma tehdidi ile birlikte pazarlık teklifinde bulunmuş, 1 Ağustos’ta yapılan görüşmelere katılan bazı köylülerden alınan bilgiye göre düşük teklif verilmesi nedeniyle köylüler arazilerinin satışını kabul etmediği öğrenilmiştir.”

Dernek tarafından DSİ’ye defalarca başvurarak, madenlere proses suyu sağlaması planlanan Hacıbekirler Göletleri ve Kocabaş Çayı’ndan göletlere su sağlayacak derivasyon kanalı ile ilgili protokolün ve tüm faaliyetlerin iptal edilmesi istendi, ancak buna yanıt verilmedi. Göletler için ise “ÇED Kapsam Dışı” kararı verildi.

Bölge halkı, suç duyurusunda bulunacaklarını ve Cengiz Holding’e Kazdağları’nda geçit vermemek için mücadeleye devam edeceklerini duyurdu.

İklim krizi: Kış ortasındaki Güney Amerika’da sıcaklıklar 40°C’ye yaklaştı

Son haftalarda birden fazla olağandışı sıcak hava dönemi Güney Amerika’nın farklı bölgelerinde kavurucu sıcaklıklar kaydedilmesine neden oldu.

Bu haftanın başında yaşanan son sıcak dönemle Şili’de yeni ağustos ayı sıcaklık rekoru kırıldı ve termometreler 37°C’nin üzerine çıktı.

1 Ağustos’ta ortalama en yüksek sıcaklığın 14°C olduğu Buenos Aires‘teki sıcaklıklar salı günü 30°C’yi aştı.

Hava durumu tarihçisi Maximiliano Herrera, sosyal medya platformu Twitter üzerinde yaptığı bir paylaşımda şunları söyledi:

Güney Amerika, dünyanın şimdiye kadar gördüğü en aşırı olaylardan birini yaşıyor. Bu olay, tüm iklime dair tüm bilinenleri alt üst ediyor.

En aşırı koşullar kıtanın güney yarısında, özellikle And Dağları bölgesinde meydana geldi.

The Washington Post‘un aktardığına göre salı günü sıcaklıklar, And Dağları’nın eteklerinde yaklaşık 1,000-1,400 metre yüksekliklerde dahil olmak üzere 35°C’nin üzerine çıktı.

Bazı yerlerde, tek haneli seyreden düşük sabah sıcaklıkları ani bir artış göstererek 38°C’nin üzerine çıktı.

Kış mevsimi yaşanmasına rağmen bazı yerler yaz sıcaklıklarını da aşarak tüm zamanların en yüksek değerlerine ulaştı.

20 ila 30 yıllık iklim verilerinin mevcut olduğu bölgelerde meydana gelen bu durum, sıcaklığın son on yıllarla karşılaştırıldığında ne kadar olağanüstü olduğuna işaret etti.

‣ Milyonlarca yılın sıcaklık rekoru kırıldı: Bu normal bir anomali, yanmaya devam edeceğiz

Neler oluyor?

güney amerika-sıcaklık-2
Güney Amerika’da etkili olan ısı kubbesi. Yüksek basınç, Güney Amerika’daki hava durumu üzerinde berlileyici bir rol oynuyor. Harita: Climate Reanalyzer

Dünyanın diğer birçok yerinde olduğu gibi, son haftalarda rekor sıcaklıklar Güney Amerika’nın bazı bölgelerinde de tekrar tekrar etkili oldu.

Bölgenin kuzeydeki komşularından en büyük farkı ise, burada şu anda kış yaşanması.

Yüksek sıcaklıklar Brezilya‘nın bazı bölgelerinde temmuz ayı ortalarından itibaren etkisi göstermeye başladı ve sıcaklıklar en az 30°C‘nin üzerinde seyrederken temmuz ayı için rekor seviyelere ulaştı.

Ayın üçüncü haftasında, ArjantinBolivyaParaguay ve Uruguay‘a çok sayıda temmuz rekorunu beraberinde getiren olağandışı bir sıcaklık daha yaşandı.

Paraguay merkezli güçlü bir yüksek basınç bölgesi -veya ısı kubbesi– halen hava durumuna hükmediyor. Isı kubbesi, kıtanın güney-orta kısmının doğusundan batısına kadar uzanıyor.

Avustralya, Afrika ve bazı ada bölgelerinde de anormal sıcak kış sıcaklıkları gözlemleniyor. Bilim insanlarına göre, bu sıcak ve kalıcı yüksek basınç bölgeleri iklim değişikliğiyle birlikte daha olası hale gelmiş bulunuyor.

‣ BM: 2023 ile 2027 arası dünyada rekor hava sıcaklıkları yaşanabilir

Devam eden olağanüstü sıcaklıklar

güney amerika-sıcaklık-3
GFS hava durumu modeline göre, salı öğleden sonra normale kıyasla kaydedilen sıcaklıklar. Harita: Tropical Tidbits

Güney Yarımküre‘de ağustos ağının Kuzey Yarımküre‘deki şubat ayına denk olduğu söylenebilir. Yani kavurucu sıcak bir kenara, sıcak dahi olmamalı.

Hava durumu tarihçisi Thierry Goose, bu sıcaklıkların ağustos ayı için ulusal rekoru olan 38,7°C’ye ulaşması nedeniyle bunun Şili için “olağanüstü bir kış sıcak dalgası” olduğunu tweetledi.

Şili’nin orta kesiminde, Santiago‘nun sırasıyla yaklaşık 370 ve 515 kilometre kuzeyinde bulunan Vicuña ve Chiguinto kentlerinin her ikisi de salı günü bu rekora ulaştı.

Öğleden sonra sıcaklıklar, mevsim normallerinin 22 ila 25°C üzerine, hatta bazı durumlarda daha fazlasına ulaştı. 

Dağlarda donma noktasının üstünden alçak rakımlarda 20-25°C civarına kadar değişen sıcaklıkların yaşandığı dağlarda, geceleri de olağanüstü sıcaklıklar ölçülmeye devam etti.

Arjantin’deki birçok konum da 30 ila 35°C arası sıcaklıklar gördü. 1 Ağustos’ta Buenos Aires’te sıcaklıklar bir önceki günlük rekorun 5°C üzerine çıkarak, mevsim normallerinin neredeyse iki katından daha yüksek olan 30,1°C’ye ulaştı ve ağustos ayının başlangıcı için günlük rekor kırdı. Kıyı kenti Rivadavia‘da termometreler 37,2°C’ye yükseldi.

Mevcut sıcaklıklar ilse önümüzdeki birkaç günde zirveye ulaşacak. 

Temmuz sonlarında başlayan sıcak dönem ve haftanın başlarında Paraguay’a 37°C’ye ulaşan rekor sıcaklıklar getirdi.

‣ WMO’dan uyarı: El Niño etkisiyle sıcaklık rekorları daha sık ve yoğun görülecek

Daha fazlası yaşanacak

güney amerika-sıcaklık-4
Gelecek hafta için sıcaklık anomalisi tahminleri. Harita: Weatherbell

Soğuması uzun zaman alan diğer küresel sıcak noktalarda olduğu gibi, Güney Amerika’nın kış sıcaklığı da bir süre devam edecek.

Yüksek basınç devam ederken, benzer aşırı sıcaklıkların geniş coğrafyalar üzerinde en azından hafta sonuna kadar devam edeceği bekleniyor.

Güney Amerika’daki bölgeler, 35 ila 40°C arası yüksek sıcaklıklarla önümüzdeki günlerde dünyadaki en sıcak noktaların kaydedildiği yerler olmaya aday.

Özellikle Güney Amerika’nın güneydoğu kesimlerinde havaların zamanla soğuması mümkün olsa da, güvenilir tahminlerin öngördüğü süreç boyunca And Dağları bölgesinde sıcaklıkların ortalamanın 10 ila 20°C üzerinde seyredeceği tahmin ediliyor.

‣ Temmuz 2023, dünyanın kaydedilen en sıcak temmuz ayı olarak tarihe geçiyor

‘Normalden fark 20 derece kadar!’

Sıcaklık anomalisi haritası. Harita: Climate Reanalyzer

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi İklim Koordinatörü Ümit Şahin, sosyal medya platformu Facebook üzerinde yaptığı değerlendirmede sıcaklık anomalisi farkına vurgu yaparak şunları söyledi:

“Boşverin Türkiye‘deki aşırı sıcakları, bugünkü şu sıcaklık anomalisi ve mutlak sıcaklık haritalarından Güney Amerika’ya bakın. Şili ve Arjantin’deki koyu kırmızı alana. Güney yarımküre. Mevsim kış. Normalden fark 20 derece kadar.”

Şahin, ardından paylaştığı ikinci haritaya dikkati çekerek “Ama anomali haritası olduğu için koyu kırmızı görünüyor aslında soğuktur diyebilirsiniz. İkinci haritaya bakın, hayır, ölçülen sıcaklık bazı yerlerde 38,9 dereceye kadar çıkmış durumda. Kış bu. Kış” diye ekledi.

Sıcaklık haritası. Harita: Climate Reanalyzer

Türkiye, 16. Biyoçeşitlilik Taraflar Konferansı’nın ev sahipliğinden çekildi

Türkiye, 2024’te yapılması öngörülen BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 16. Taraflar Konferansı (COP16) toplantısına ev sahipliği ve başkanlık yapmaktan çekilme kararı aldı.

Sözleşme’nin sekreteryasına bildirilen çekilme kararına gerekçe olarak 6 Şubat 2023’te meydana gelen ve ülkenin birçok ilinde büyük can ve mal kaybına yol açan depremler gösterildi.

BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD), internet sayfası üzerinden yayınladığı mektupta, Türkiye’ye taziyeleri ve dayanışma duyguları iletildi, Sekreterya diğer ülkelerin talip olmaları için teklif beklediklerini açıkladı.

Konferansın önceden planlandığı gibi 21 Ekim-1 Kasım 2014 tarihlerinde veya buna yakın bir tarihte yapılması öngörülüyor.

Geçen yıl, 190’dan fazla ülkenin katıldığı  BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı, Kanada, Montreal‘de gerçekleştirilmiş Çin başkanlık etmişti.

[COP15] Biyolojik çeşitlilik için tarihi bir anlaşmaya imza atıldı
[COP15] Ülkeler iklim sahnesinde: Türkiye yine sınıfta kaldı

Burada biyolojik çeşitlilik kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için tarihi bir anlaşmaya imza atılmıştı. Buna göre  2030’a kadar doğanın kritik eşikten dönmesini ve 1,5 derece hedefinin hayatta kalmasını sağlayacak bir rota çizimiş ve 2030’a kadar kara ve denizlerin yüzde 30’unun korunması, 2030’a kadar her yıl 30 milyar ABD Doları finansman sağlanması teminat altına alınmıştı. 

 

 

Lützerath’dan Akbelen’e dayanışma mesajı

Almanya‘nın batısında yer alan Lützeraht köyünün, genişletilmek istenen dev kömür madeni nedeniyle yıkılmaması için haftalardır mücadele veren iklim aktivistleri, aynı kaderi yaşayan Akbelen Ormanı ve İkizköylülerle dayanışmak için destek eylemi yaptı.

Binlerce polisin katıldığı operasyonlarda ağaçlarda ve açtıkları tünellerde direnen aktivistlere İsveçli iklim aktivisti Greta Thunberg de destek vermiş, bu nedenle diğer eylemcilerle birlikte gözaltına alınmıştı.

Lützerath maden ocağı mücadelesi: Almanya’nın iklim politikasının turnusolu
Binlerce iklim aktivistinin akın ettiği Lützerath’ta kömüre karşı direniş sürüyor
İklim aktivisti Greta Thunberg, Lützerath’den polis zoruyla uzaklaştırıldı

Lützerath direnişçilerinin, Akbelen’deki orman kıyımı ve ardından başlayan direnişi selamladıkları videoda, “Türkiye’nin Muğla ilindeki Akbelen Ormanı‘nda aktivistlerin yaptığı eylem, sadece yerel bir eylem değil, uluslararası bir meseledir. İklim değişikliği, bizim de sorunumuzdur” deniyor ve defalarca “Akbelen yalnız değildir” sloganı tekrarlanıyor.

 

DEVA’lı Rızvanoğlu’ndan Akbelen’e Meclis’ten destek: 2.5 yıllık kömür için değer mi?

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı, Doğa Hakları ve Çevre Politikaları Başkanı, İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, bugün TBMM’de Akbelen Ormanı’ndaki ağaç kıyımı hakkında bir basın açıklaması düzenledi.

Akbelen’in diğer ormanlar gibi iklim değişikliğine karşı bir tampon görevi gördüğünü hatırlatan Rızvanoğlu, yöre halkının “çevre sürgünü”ne uğramasına karşı çıkacaklarını belirtti.

Rızvanoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

İkizköy, “çevre sürgünü’ne direniyor

Akbelen meselesinin en önemli boyutlarından birinin yöre halkının hayatının kökten değişecek olması olduğunu söyleyen DEVA milletvekili, “Bu bölgedeki termik santraller için 20’ye yakın köy yerinden edilmişti. Bu köylerde geleneksel yaşam sonlandırıldı, kültürler kayboldu, insanlar baba ocaklarından edildi. İkizköylüler de kaderleri aynı olsun istemiyorlar. Yöre halkı burada kalmak, ekmek, biçmek ve kendi topraklarında temiz havayı solumayı arzuluyorlar. Yaşamlarının bir günde değişmesine razı değiller. Yani kısacası sürgüne gitmek istemiyorlar. İkizköy’deki insanlar iktidarın onlara dayattığı çevre sürgününe karşı çıkıyorlar. Sadece bir şirketin çıkarları için köylünün hayatları darmadağın ediliyor” diye konuştu.

‘Birileri zenginleştirilecek diye yapılanlar reva mı?’

Rızvanoğlu Akbelen’de aynı zamanda çok ciddi bir tarım ekonomisinin bulunduğunu hatırlatarak şunları söyledi:

“Köylüler, ‘Hani toprak, hani su, biz nasıl yaşayacağız, çocuklarımıza ne bırakacağız, bu yaştan sonra nerede mekân tutalım’ diyorlar.  75 yaşındaki Zehra Teyze, hasta yatağından çıkıp ormanı savunmaya geliyor. Soruyorum; bu insanları hasta yatağından kaldırmaya ne hakkınız var? Birileri daha zengin olacak diye bu insanlara yapılan reva mı? Eğer bir toprakta hak hukuk çiğnenirse oradan bereket de akmaz. ”

40 bin ağaç kesildi

Türkiye Ormancılar Derneği Başkanı Hüsrev Özkara‘nın kendileri için hızlı bir çalışma yaptığını, buna göre Akbelen’de yaklaşık 40 bin ağacın kesildiği bilgisine ulaştıklarını bildiren vekil, “Yetkililere soruyoruz: Akbelen’de kesilen toplam ağaç sayısı kaç? İktidar tarafından ormanlar konusunda anayasa ve uluslararası taahhütler açıkça çiğneniyor. Anayasa’nın 169. maddesinde  ‘Devlet ormanların korunması ve sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır’ hükmüne rağmen Akbelen, iktidar eliyle adete göz göre göre çölleştiriliyor” dedi.

‘Karbon yutak alanı ormanları yok etmek tarihi bir hata’

Akbelen’in diğer ormanlar gibi iklim değişikliğinde önemli bir karbon yutak alanı olduğuna da dikkat çeken Rızvanoğlu, şöyle devam etti:

“Yani iklim değişikliğine karşı bir tampon görevi görüyor. Bu nedenle ormanların yok edilmesine tarihi bir hata olarak bakıyoruz. Bu durumda Paris İklim Anlaşması ne olacak? Bakanlığın verdiği iklim hedeflerini nasıl tutturacağız? Bu iktidar döneminde, 2021 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda Türkiye’nin de bulunduğu 100’den fazla ülke Küresel Orman Finansmanı Taahhüdü’nü imzalayarak 2030’a kadar ormansızlaşmayı ve arazi bozulmasını durdurma ve tersine çevirme sözü verdi. Peki verilen bu sözler yerine getiriliyor mu, hiç sanmıyoruz.”

DEVA Partisi’nin ‘yeşil çizgileri’ var

Valilik tarafından yapılan açıklamada malum şirketin saha rehabilitasyonu için 130 bin fidan dikeceği söyleniyor. Peki kaybolan koca bir ekosistem nasıl geri gelecek? Yeni dikilen fidanlarla, yaşlı bir ağacın sera gazı emme yeteneğiyle aynı değil. Yeni dikilen bir ağacın tam fonksiyonlarını yerine getirmesi için ortalama 100 yıla ihtiyacımız var. Ekosistemden, iklim değişikliğinizden anladığınız bu mu sizin? İktidar iklim değişikliğiyle samimi olarak mücadele etmek istiyorsa en başta ormanlarına sahip olarak mücadeleye başlamalı. DEVA Partisi olarak yeşil çizgilerimiz var diyoruz. Bu yeşil çizgilerimizden bir tanesi ormanların yani yutak karbon alanlarının göz göre göre yok edilmesi. İktidar bizzat kendisi ‘yeşil vatan’ olarak tanımladığı ormanlarımızı maalesef koruyamıyor. Akbelen’i savunmayı bir vatanperverlik meselesi olarak görüyoruz.”

Güneş santralleri kurmak varken?

Akbelen konusunda enerji ihtiyacı üzerinden bir algı oluşturulmaya çalışıldığına da vurgu yapan Evrim Rızvanoğlu şu bilgileri verdi:

” Deniyor ki bu sahada faaliyet sürmezse 2024 yılından sonra burada elektrik üretimi olmayacak.’ Şirket buradaki iki termik santralin Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 2,5’ini karşıladığını söylüyor. Şirketin resmi internet sitesinde ormanın altında 33,3 milyon ton linyit yatağı olduğu iddia ediliyor. Bu rakam iki termik santralin sadece 946 günlük yakıt ihtiyacını karşılayabiliyor. İktidara soruyoruz: İki buçuk yıllık kömür için Akbelen’i katletmeye değer miydi? Dünya kömür yerine yenilenebilir enerjiyi önceliklendiriyor. Ülkemiz aslında bu anlamda birçok Avrupa ülkesine göre de şanslı. Böyle bir coğrafyaya sahipken önceliğimiz neden yenilenebilir enerji değil? Neden güneşi bol olan Muğla’da güneş santralleri kurmaya öncelik vermek varken neden tercih edilmiyor? Bunların hepsi tabii ki önce planlamadan geçiyor. Hükümet önce doğru planlama, fayda-zarar hesabı yapacak ki bu ülke kalkınsın.

Yaşananlar Türkiye’ye yakışmıyor

CAN Europe’un hazırlamış olduğu rapora göre, 2018-2043 yıllarında her bir termik santral 50 yaşını dolduruncaya kadar çalışmaya devam ederse santrallerden kaynaklı hava kirliliğinin 5 bin 300 insanın erken ölümüne yol açacağı öngörülüyor. Termik santrallerin olduğu bölgelerde yaşayan veya çalışan insanlar bu vatanın evladı. Bu vatandaşlar, ekmek parası için bu santrallerde çalışmak zorundalar. Daha iyi bir çalışma ortamı, insan hayatına yakışır işler olsa, kim tercih etmez? İktidarın görevi ve sorumluluğu da tam burada başlıyor. Güçlü devlet olmak da tam bu demek. Sonuç olarak çözüm, güçlü devlet iddiasının hakiki olmasından geçiyor. Kuru slogandan, iktidarın her zamanki hamasetinden değil. İktidar tarafından içinde bulunduğumuz yıl, Türkiye Yüzyılı olarak atfedilirken Akbelen’de yaşananları Türkiye’ye yakıştırmıyoruz.”

 

İkizköy, dünyaya dört dilde seslendi: Sesimiz olun, Akbelen’de ekokırımı durdurun

Muğla‘da yer alan Akbelen Ormanı‘ndaki ekolojik yıkımın durdurulmasına yönelik mücadeleyi 11 gündür sürdüren ekoloji aktivistleri, yapılan hukuksuz ekokırıma yönelik ulusal ve uluslararası kamuoyu oluşturmak adına dört dilde çağrı yayımladı.

İklim Adaleti Koalisyonu ekoloji savunucularından Levent Büyükbozkırlı, Türkçe, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca dillerinde yayımlanan video mesajlarla, tüm dünyaya Akbelen için harekete geçme ve İkizköylülerle dayanışma gösterme çağrısında bulundu.

Akbelen’deki yaşam alanı mücadelesinin dokuzuncu gününde hazırlanan video mesajlarda, şu ifadelere yer verildi:

Bugün Türkiye‘deki mücadelemizin 9’uncu günü. Muğla ili İkizköy köyündeki Akbelen Ormanı’nın yok edilmesini engellemek için direniyoruz. İçtaş-Limak şirketi termik santralleri için bu ormanı kömür madenine dönüştürmeyi hedefliyor. Ancak maden bununla sınırlı kalmayacak ve tarım alanlarına, ormanlara ve zeytinliklere yayılmaya devam edecek. Dolayısıyla iklim krizinin açıkça en önemli küresel sorun olduğu bir bağlamda, Muğla ekosistemini korumak ve bölge halkından çok sayıda kişinin kanserden ölmesini önlemek için Akbelen ormanını mutlaka korumalıyız. Bu nedenle bu katliam ne pahasına olursa olsun durdurulmalıdır.

Mücadelemizi her zaman barışçıl bir şekilde sürdürmemize rağmen ordu ve polis güçlerinin orantısız şiddetine maruz kaldık. Ama vazgeçmeyeceğiz. Son ağaca kadar mücadelemizi sürdüreceğiz ve bu ormanın bir ölüm çukuruna dönüşmesine izin vermeyeceğiz. 

Ekolojik mücadelemiz tüm canlılar için refah dolu bir yaşam sağlamayı amaçlamaktadır. Ekolojik mücadele, demokratik mücadelenin merkezinde yer alır. Bu nedenle çağrımız demokrasiye inanan herkesedir. Sesimiz olun ve bu mesajı tüm dünyaya yayın. Bu ekokırımı durdurmak için bizimle dayanışma içinde olun.”

‣ Turkish activists call on intl’l community to speak up to stop ecocide in Akbelen Forest

Barça’ya çağrı yineleniyor

Ayrıca metnin İspanyolca versiyonunda Limak Holding‘in futbol kulübü FC Barcelona ile yaptığı stadyum yenileme anlaşmasının iptal edilmesine yönelik çağrı yinelenerek şu ifadelere yer veriliyor:

“Barselona futbol takımının yeni stadyum inşaatı ihalesini Limak Holdinge verdikleri bilgisini aldık. Barselona ekibine çağrıda bulunuyoruz; bizimle dayanışma içinde olun ve bu ihaleyi iptal edin.”

‣ Barça üzerindeki baskı artıyor: Camp Nou’yu yapanlar Akbelen’i yıkanlar
‣ Akbelenliler, ormanları için BM’ye başvurdu

Nesli tehlike altındaki kuşlar için av izni verildi

Merkez Av Komisyonu’nun (MAK), 2023-2024 av sezonu için Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren listesinde, 69 kuş ve altı memeli için av yasağı getirilirken, 32 kuş ve dört memeli türünün avlanmasına izin verildi.

“Av sezonu”na yönelik Tarım ve Orman Bakanlığı’nın AVBİS sistemi üzerinden avlak haritaları illere göre belirlendi. 81 il için ayrı ayrı hazırlanan haritalarda, korunan ve av yasağı olan alanlarla, izne tabi avcılığın serbest olduğu alanlara yer veriliyor. Avına izin verilen yaban hayvanlarının içindeki birçok tür için tamamen av yasağı bulunan iller de bulunuyor.

MAK kararlarında dört gruba ayrılan ve avlanmasına izin verilenler; bıldırcın, üveyik, kum kekliği, kınalı keklik, çil keklik, sakarmeke, sakarca, yeşilbaş, boz ördek, fiyu, çamurcun, Macar ördeği, tepeli patka, kılkuyruk, kaşıkgaga, elmabaş patka, çıkrıkçın, su çulluğu, kaya güvercini, tahtalı, karatavuk, öter ardıç ve çulluk, alakarga, küçük karga, ekin kargası, leş kargası, karabatak, saksağan, serçe ve kızıl sırtlı örümcek kuşları. 

Av listesinin neye göre belirlendiği bilinmiyor

Birgün‘e konuşan Doğa Derneği Koruma Programı Koordinatörü Şafak Arslan, Merkez Av Komisyonu’nun listesinin nasıl belirlendiğinin bilinmediği, listede nesli tehlike altında olan kuşların da bulunduğunu söyledi.

Bu hayvanların av listelerine alınmak yerine korunması gerektiğini belirten Arslan şöyle konuştu:

“Bu av listesindeki türler neye göre belirleniyor, bununla ilgili herhangi bir açıklama yok. Açıklanan av listesindeki türlerin avlanıp tüketilmesi gibi bir durum söz konusu değil. İnsanlar bu tür hayvanların popülasyonu arttığı düşüncesiyle hareket ediyor. Üstelik bu hayvanların sayılarının arttığı yönünde çalışma yok. Yaşam alanları tehlike altında. Sulak alanlar tahrip edilmeye başladı, bununla beraber iklim düzensizliği devam ediyor.

Karabatak için işler yolunda sanılıyor ve türünün arttığı düşünülüyor ancak böyle bir şey söz konusu değil. Bu türler her geçen gün yok ediliyor. İlk olarak canlıların ekosisteminin iyileştirilmesi, restore edilmesi gerekiyor. Ormanların yok edilmemesi, su alanlarının tahrip edilmemesi, yer altı sularının çekilmemesi gerekiyor. Daha sonra bu türler için uygulamalara geçilmesi gerekiyor. Biz daha yolun başındayız. Av serbestliği getirilen elmabaş patkalar ve üveyiklerin özellikle korunması gerekiyor.”

Diyanet, Kobani davasına müdahil olmak istiyor: İtibar ve saygınlığımız zedelendi

HDP Eski Eş genel Başkanı Selahattin Demirtaş‘ın da aralarında bulunduğu, 18’i tutuklu 108 Kürt siyasetçinin yargılandığı Kobanî davasının 27. duruşma süreci, Sincan Cezaevi Kampüsü’ndeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi‘nde bu hafta görülüyor.

Dava kapsamında dün Diyanet İşleri Başkanlığı,  davaya müdahillik talebinde bulundu.

Demirtaş ve arkadaşlarının cezalandırılmasını isteyen Diyanet, dilekçesinde, “Kamu hizmeti sağlayan kurumumuzun yönetiminde olan camilerin terör eylemleri sebebiyle zarar görmesi toplum nezdinde devleti itibarsızlaştırmaya yöneliktir” dedi.

‘Sapık akım ve kurumlar’

DW Türkçe’nin ulaştığı dilekçede, Diyanet’in, “Toplumun dini, ahlaki ve manevi değerlerini sürekli ayakta tutan, bütün insanlığın barış ve huzuruna katkı sağlayan, İslâm Dini ile ilgili her konuda referans alınan en etkin ve en saygın bir kurum” olduğu öne sürüldü.

Davaya konu kişilerin fiil ve davranışlarının, bu durumu temelden sarsan ve telafisi imkânsız sonuçlara sebep olduğu savunulan dilekçede, ‘Nitekim vicdanlara hitap eden din hizmetlerinde itimat ve güvenin kaybolması halinde boşluk kabul etmeyen bu alanın çeşitli sapık akım ve gruplara kalacağı tartışmasızdır’ denildi.

Dilekçede, şu ifadelere yer verildi:

“Hukukun üstünlüğünü ve devlet otoritesini tanımayan, güçsüzlüklerini gizlemek amacıyla halka karşı şiddet kullanmaya yönelen ve uluslararası destek gören örgütlerin, siyasi hedeflere ulaşmak için masum insanları bile hedef alabilen eylemleri maddi ve manevi kayıplara sebep olmaktadır. Bu eylemlerin ülke ekonomilerine de büyük zararlar verdiği bilinen ve tartışılmaz bir gerçektir. Terör, kitlelere yönelik hedef gözetmeyen şiddet eylemleriyle, toplumun güven duygusunu ortadan kaldırarak devletle toplum arasında güveni zedelemektedir.

Camilerin, terör eylemleri sebebiyle zarar görmesi toplum nezdinde devleti itibarsızlaştırma amacı taşıyor. Dış ve iç kaynaklı, yıkıcı, bölücü ve her türlü tehdit ve terör olaylarını bertaraf ederek halkımızın sevgi, kardeşlik, barış, huzur, güven, birlik ve beraberlik içinde hiçbir korku ve endişe hissetmeden yaşamlarını sürdürmesi için terör eylemleriyle ülkemize zarar veren kişilerin cezalandırılması ve dolayısıyla halk nezdinde devletimizin itibarının güçlendirilmesi gerekmektedir.”

Yeşil Sol’dan tepki: Sanık olması gerekenler müdahillik yarışına girdi

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Diyarbakır Milletvekili Serhat Eren, Diyanet’in müdahillik dilekçesine ilişkin Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, “Sanık olarak yargılanması gereken kurumların müdahil olma yarışına girdi” dedi:

“Kürtlere karşı açılan bu intikam davasında müdahillik yarışına giren bu kurumlar asıl hesap vermesi gereken kurumlardır. Bu kurumlar tarih önünde ve Türkiye halkları nezdinde kendilerini aklamak için, sorumluluktan kurtulmak için arkadaşlarımızı sorumlu tutmaya çalışmaktadır. Onca insanımızın yaşamını yitirmesinden sorumlu ve suçlu olanlar onlardır. Kobanî Kumpas Davası gerçeği tersyüz eden bir davadır; sorumlu olanların mağdur olanları sorumlu tutmaya çalıştığı bir davadır.”

Dönemin sorumlu kurumlarından birinin de Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu söyleyen Eren, “Kobanî Davası dosyasında, yargılanan arkadaşlarımıza ahlak sınırlarını aşan, haddini aşan bir değerlendirme ile saldırmıştır. Diyanet saldırgan bir dil kullanmıştır. Diyanet, Kobanî Davasına gönderdiği dilekçe ile adeta savcılık rolüne soyunmuş, bu haksız hukuksuz davayı haklı gösterme çabasına girmiştir.

Diyanetin bu yaklaşımı ve gönderdiği dilekçe IŞİD’in Kobanî ve Şengal’i işgal ederken yayınladığı katliam fetvalarının bir benzeri ve devamı niteliğindedir.

Buradan Diyanet İşleri Başkanlığına soruyoruz? Siz hangi din adına hareket ediyorsunuz, hangi dini referans alıyorsunuz? Nasıl milyonlarca Kürdü “sapkın eğilim” olarak tanımlama hadsizliğini gösterebiliyorsunuz?”

2021’in nisan ayında ilk duruşması yapılan davanın, 3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamesinde 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.

Davada yargılananlar arasında tutuklu olan eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ  ile Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in yanı sıra HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyeleri de bulunuyor.

Greenpeace aktivistleri, Başbakan Sunak’ın malikanesini ‘kararttı’

Greenpeace-UK aktivistleri, Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak‘ın “petrol ve gaz rezervlerini maksimum seviyeye çıkarma” taahhüdünü protesto etmek için, Kuzey Yorkshire‘deki evini dev, yağlı, siyah kumaşla kapattı.

Malikanenin çatısına tırmanan aktivistler, “yeni bir sondaj çılgınlığının tehlikeli sonuçlarını eve götürmek” için eylemi gerçekleştirdiklerini söyledi.

Sunak, bu sabah tatil için ABD‘nin Kaliforniya eyaletine gitmişti.

Merdivenler ve tırmanma halatları kullanarak Kirby Sigston Malikanesi’nin tepesine ulaştıktan sonra, binayı tamamen kaplayan 200 metrelik yağlı siyah kumaşı açan eylemciler, evin önündeki çimlerin üzerine de “Rishi Sunak, petrol karları mı geleceğimiz mi” yazan pankart açtı.

Eylemciler Sunak'ın evinin çatısına çıkıyor.

Başbakan, geçen gün uzmanların iklim için felaket olabileceğini söylediği Kuzey Denizi sondajı için 100’den fazla yeni lisans vereceğini ve ülkenin petrol ve gaz rezervlerini “maksimum seviyeye çıkarma” sözü vermişti.

Birleşik Krallık Kuzey Denizi’nde petrol ve gaz arama için 100 yeni lisans verecek

Grup, bu açıklamayla “hükümetin kendi iklim danışmanlarının, Uluslararası Enerji Ajansı’nın ve Birleşmiş Milletler’in (BM), yeni fosil yakıt projelerinin dünyayı 1,5 santigrat derece üzerinde ısınma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacağı yönündeki uyarılarını hiçe saydığını” vurguladı.

Uluslararası Enerji Ajansı başta olmak üzere, iklim ve enerji kurumlarıyla uzmanlar da dünyanın 2050’ye kadar net sıfıra ulaşması için yeni petrol, gaz ve kömür sahaları açılmaması gerektiği uyarısı yapıyor.

Greenpeace, protestonun, Sunak’ın Kuzey Denizi’ndeki en büyük gelişmemiş petrol ve gaz sahası olan ve operasyonları ülkenin karbon bütçelerini aşmaya yetecek Rosebank‘ı onaylamasını engellemeyi amaçladğını açıkladı.

‘Başbakanımız iklim kundakçısı değil, iklim lideri olmalı’

Örgütün İngiltere’nin iklim kampanyacısı Philip Evans, Guardian’a şunları söyledi:

“Başbakanımızın bir iklim kundakçısı değil, bir iklim lideri olmasına çok ihtiyacımız var. Tıpkı orman yangınları ve sellerin dünya çapında evleri ve yaşamları mahvetmesi gibi, Sunak da petrol ve gaz sondajını büyük ölçüde genişletme taahhüdünde bulunuyor. Bu ülkede iklim hareketini bölerek birkaç siyasi puan toplayabilirse, gezegene bir kaynak meşalesi daha yakmaktan oldukça mutlu görünüyor. Bu inanılmayacak kadar alaycı.”

Başbakan Sunak, Kuzey Denizi’ndeki sondaj çalışmaları sayesinde vergi gelirlerinde oluşan dev boşluğu kapatmaya çalışıyor.

Bundan yalnızca daha çok milyarlar kazanmak isteyen petrol devlerine fayda sağlanacağını belirten Evans, “Uzmanlar net: Yeni petrol ve doğalgazı karşılayamayız ve fosil yakıt endüstrisinin iklimi yok etmek için kesinlikle başka bir yardıma ihtiyacı yok. İhtiyacımız olan şey, 21. yüzyıla uygun temiz, uygun fiyatlı bir enerji sistemi. Sunak’ın büyük petrolün kârı ile yaşanabilir bir gezegendeki geleceğimiz arasında seçim yapma zamanı geldi” dedi.

Akbelen’de 11’inci gün: Nöbet alanında gerilim azaldı, gözaltındaki genç aktivist serbest

Muğla’da Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji’ye ait kömür madeni sahasının genişletilmesi için Akbelen Ormanı’nın yok edilmesi ve İkizköy’ün yıkılmasına karşı verilen ekolojik mücadele, 11’inci gününde devam ediyor.

Gözaltına alınan genç aktivist serbest

Akbelen’de ekolojik yıkımın önüne geçilmesi için mücadele eden aktivistlerden dün gözaltına alınan Tuğulka Köseoğlu bugün (3 Ağustos) serbest bırakıldı.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğrencilerinden genç aktivist, dün jandarma müdahalesi sırasında darp edilerek gözaltına alınmış bugün sabah saatlerinde ise ifadesi alınmak üzere savcılığa sevk edilmişti. Köseoğlu, saat 13.00 sularında adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Köseoğlu’nun gözaltına alınması sırasında, gözaltı aracında ve gözaltı süresince işkence suçlarına maruz kaldığına yönelik iddialar gündeme geldi.

Ağaç kesimi dursa da madene karşı mücadele devam ediyor

Akbelen
Fotoğraf: Cansu Acar

Bir kısmındaki ağaçların Anayasa’ya aykırı bir şekilde katledilmesinden sonra 30 Temmuz’da ağaç kesiminin durdurulduğu Akbelen Ormanı’nda şu anda iş makineleri arazideki kesili ağaçları bölgeden çıkararak toprağı ağaçlardan sözde “temizliyor.” Aynı zamanda toprak kepçelerle düzleştirilerek ve karılarak iş makinelerinin geçebileceği yollar oluşturuluyor.

Bilim insanları, avukatlar ve aktivistler ise hukuksuz ağaç katliamının yapıldığı bölgenin henüz orman ekosistemi özelliğini yitirmediğini vurgulayarak alanın yeniden ağaçlandırılması çağrısını yineliyor. Ekoloji savunucuları, alanın bir kez madene dönüştürülmesinden sonra telafisi imkansız zararlar doğuracağının altını çizerek kömür madeni ısrarından vazgeçilmesini talep ediyor.

11’inci günde alanda polis ve jandarma yoğunluğu azaldı

Akbelen
Fotoğraf: Cansu Acar

Jandarma-polis ve İkizköylü-aktivist blokları arasında gerilimin sıklıkla tırmandığı Akbelen nöbet alanı, son günlerde hukuksuz ağaç kesiminin yanı sıra barışçıl protestolara karşı orantısız güç kullanımına ve onlarca gözaltına da sahne oldu.

Aktivistler sık sık sabahın ilk ışıklarında kurulan jandarma ablukasıyla uyansa da, bugün nöbet alanı çevresinde herhangi bir abluka oluşturulmadı. Önceki günlerde yüzlerce jandarmanın bulunduğu alanda bugün yaklaşık 20 kolluk kuvvetinin bulunduğu bildirildi.

Ağaç kesimi gerçekleştirilen ve şu anda iş makinalarının çalıştırıldığı bölgelere aktivistlerin girişine halen izin verilmiyor. Alana girişler halen barikatlarla engellense de barikatların çoğunda jandarma bulunmuyor. Aktivistler, alandaki gerilimin düşmesi ile Akbelen Ormanı savunusu için ulusal ve uluslararası çağrılara yoğunlaşıyor.

‣ Akbelen’de 10’uncu günde jandarma müdahalesi: Bir ODTÜ öğrencisi gözaltında
‣ Akbelen’de 10’uncu gün: Abluka, hak ihlalleri, ölüm devam ediyor
‣ Demokratik kitle ve meslek örgütleri ekolojik yıkımın karşısında durmak için Akbelen’de
‣ ‘Muğla Valiliği kamuoyunu yanıltıyor: Akbelen’de ekoloji mücadelesi devam ediyor!’
‣ Akbelen’de gün kolluk kuvvetlerinin ‘ağaç budama’ ablukası ile başladı
‣ Akbelen’de günlerdir yıkılmaya direnen ağaç da Limak’ın kepçesinin kurbanı oldu
‣ 308 kurumdan ortak açıklama: Akbelen’deki ablukayı kaldırın, kesimi durdurun!