Ana Sayfa Blog Sayfa 403

Olimpos’ta Gökyüzü ve Bilim Festivali başlıyor

Antalya Olimpos’ta, son dört yıldır Türkiye’de yapılan en büyük çaplı sivil astronomi ve uzay bilimleri organizasyonu olan Olimpos Gökyüzü ve Bilim Festivali, bu yıl 11-13 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilecek.

Bu tarihlerde Perseid göktaşı yağmuru gerçekleştiyor. Işık kirliliğinin en az olduğu Olimpos’ta yapılacak gözyüzü gözlemine çok sayıda uzmanın ve meraklının katılması bekleniyor.

Uzay ve gökyüzü gözlemleri için her tarih uygun değil. Dolunayın parladığı bir gecede yıldızları izlemeye çalışmak iyi sonuçlar doğurmuyor. Gökyüzü ve Bilim Festivali de düzenlenme tarihlerini, bu durum gözetilerek yapıyor.

Gündüz saatlerinde çok sayıda farklı etkinliğin gerçekleştirileceği festivale astronomi alanında çalışan bilim insanlarıyla fikir alışverişi imkanı da olacak.

Perseid göktaşı yağmuru

Güneş etrafında her 133 yılda bir tam turunu tamamlayan 109/Swift-Tuttle (Perseid) kuyrukluyıldızı, Güneş’e yaklaştıkça geride bazı parçalarını bırakıyor.  Dünya’nın yörüngesi ile bu arta kalanların kesişmesi sonucunda atmosfere giren meteor parçaları, tıpkı kıvılcım çakmasına benzeyen parlak bir görünüm oluşturuyor. Perseid kuyrukluyıldızı da böylelikle çıplak gözle görülebilecek kadar açık hâle geliyor.

Festival sırasında Perseid’in yanı sıra profesyonel teleskoplarla Jüpiter, Venüs ve Satürn ile çeşitli takım yıldızları ve galaksiler de gözlemlenebilecek.

İBB başvurmuştu: Kaşık Adası, betondan ve yapılaşmadan kurtuldu

Marmara Denizi‘nde Burgazada‘nındoğusunda bulunan veOsmanlıdöneminden bu yana iskana açılmayanKaşık Adası‘nın Sit statüsünün düşürülmesine karşı İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından açılan davada karar çıktı.

İstanbul 2. İdare Mahkemesi, bakanlığın kararını haksız bularak İBB’nin plan iptali istemini kabul etti.

İBB Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökce, haberi Twitter hesabından “Kaşık adası betonlaşmadan ve yapılaşmadan korundu” diyerek duyurdu.

Bu güzel ada, Osmanlı döneminde de, Cumhuriyet döneminde de iskana açılmadı.

09.12.2009 tarih ve 2201 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu Kararı ile 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak kabul edildi.

Bakanlık Makam Olur’u ile onaylanan ve 19.10.2021 tarih ve 31633 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanarak ilan edilen değişiklikle Kaşık adasının bir kısmı Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı ilan edilerek sit statüsü düşürüldü.

Sit statüsünün düşürülerek yapılaşmaya açık hale getirilmesi nedeniyle Büyükşehir Belediye Başkanlığımız tescile itiraz etti. İtirazımızın kabul edilmemesi üzerine dava süreci başladı.

Şimdi güzel haber: İstanbul 2. İdare Mahkemesi dava konusu Bakanlık işlemi ile Birinci derece doğal sit alanın yapılaşmaya açıldığını, bu durumun doğayı ve yaban hayatı koruma ilkelerine, şehircilik ve planlama ilkelerine, kamu yararına aykırı olduğunu tespit ederek yapılan planın iptali istemimizi kabul etti.

Kaşık adası betonlaşmadan ve yapılaşmadan korundu. Kamuoyuna sevinçle duyururum.”

Akbelen için geç değil, ağaç kesilse de orman yaşıyor

Günlerdir Türkiye gündeminde yer alan Muğla Milas‘taki Akbelen Ormanı’nda, kömür madeni için yapılan ağaç kesimleri sonrasında uzmanlar uyarıyor: Ağaçlar kesilse de orman ölmedi.

Geçen 11 günde bölgede binlerce kızılçam ağacı kesildi. Bütün tepkilerine rağmen YK enerji tarafından gerçekleştirilen bu katliam sonucunda bölgedeki yetişkin çam ağaçları tomruk haline getirildi ve bölgeden uzaklaştırılmaya başlandı. Bu süreçte bölgeyi ziyaret eden doğa koruma ve biyoçeşitlilik uzmanları ağaçların kesilmesinin ormanın sonu olmadığını belirtiyor.  Orman toprağına ve ağaçlardan geriye kalan makiliklere dokunulmaması gerektiğini belirten uzmanlar, ormanın kendini yenilemesi için gerekli olan toprak tabakasının korunması ve restorasyon çalışmalarının başlatılmasını talep ediyor.

Orman dokusu ekosistem bütünlüğünü koruyor.

Alanda çok sayıda genç kızılçam ağacı ve maki bitkisi, sürüngen, böcek, kuş ve memeli yaban hayvanı yaşamını sürdürmeye devam ediyor. Akdeniz ormanları aslen genç ve yaşlı ağaçlar arasındaki geçiş evrelerinden oluşuyor. Bu nedenle, Akbelen’deki ağaç kesimlerinden geriye kalan orman dokusu ekosistem bütünlüğü açısından değerini hala koruyor. Bu sistem içindeki döngü, var olan bitki örtüsü, toprak altı ve üstündeki binlerce mikroorganizma ve her an büyümeye hazır fidan ve tohumlarla devam ediyor.

Kesilen çok sayıda ağaç olmasına rağmen bölgedeki bitki örtüsü kısa sürede kendini yenileme kabiliyetine sahip. Alandaki doğal floranın yeşerdiği toprak zemin tahrip edilmediği takdirde Akbelen Ormanı bu özelliğini korumaya bundan sonra da devam edecek.

‘Ormanı öldüremezsiniz’

 Ormanın sadece ağaçlardan oluşmadığını, tohumundan kuşuna, fidanından kelebeğine büyük bir yaşayan ekosistem olduğunu belirten Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç “Ağaç kesmekle ormanı öldüremezsiniz. Orman daima kendini yenileme gücüne sahiptir. Bundan sonra Akbelen direnişinin ekolojik açıdan asli hedefi doğal yaşamı içinde barındıran toprak tabakasını korumak olacak’’ dedi.

Ormanın önemli bir parçasının da İkizköy olduğunu hatırlatan Kılıç şöyle konuştu: “ Burada yaşayan insanlar, onların üretimleri ve kırsal yaşam doğanın destekçileri. Buradaki tüm yaşamın var olma hakkını savunuyoruz. Akla, hukuka ve vicdana aykırı bu maden çalışması hemen iptal edilmeli ve orman kendini yenilemesi için rahat bırakılmalı.”. 

‘Buradayız, hiç bir yere gitmiyoruz’

İkizköy Çevre Komitesi Başkanı Nejla Işık da, dört senedir köylerinde orman için, hava için, zeytin için yaşam mücadelesi verdiklerini hatırlatarak, destek çağrısı yaptı:  “Köyümüzün kadınları bu ağaçları evladından ayrı görmüyor. Kesilen her bir ağaç bizim için bir ölüm haberi. Ama ormanımız ölmedi. Kuşlar, kelebekler, genç fidanlarla toprağımız için nöbetteyiz. Bir avuç toprak kalsa da buradayız, hiç bir yere gitmiyoruz. 6 Ağustos Pazar günü nöbet alanında gerçekleştireceğimiz Büyük Buluşma’ya herkesi bekliyoruz. Akbelen’i yalnız bırakmayın.”

‘Restorasyon çalışması başlatılmalı’

Dünyanın bir yokoluşa sürüklendiğine dikkat çeken Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Utku Perktaş‘ın değerlendirmesi ise şöyle:

“Şakası kalmadı: aşırı sıcakların şekillendirdiği hava dalgaları, anormal yağışlar, artan seller ve müthiş bir boş vermişlik. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres geçenlerde “Küresel ısınma sona erdi, küresel kaynama başladı” diye ülkeleri acil önlem almaya çağırdı. Kimse üstüne alınmıyor.  Elimizden geleni ardımıza koymadan ekosistem bırakmadık, gözle görmediğimiz bir omurgasız canlıdan kendi türümüze kadar yaşayacak alan bırakmadık. Bunun en görünen şekli de orman tahribatı ve ormansızlaştırma.

“Orman, ağaçların baskın yaşam formu olduğu karmaşık bir ekolojik sistemdir. Esasen hem bitki hem de hayvan sistemlerini etkileyen yüksek oranda fotosentezle doğanın en verimli ekosistemleridir. Orman ağaçlardan fazlasıdır ve ağaçlar kesilse de kendini yenileyebilir. Bu göz ardı edilmezse Akbelen Ormanları  kurtulabilir ve gelecek kuşaklara aktarılabilir. Akbelen’deki maden projesi iptal edilmeli ve uzmanlar eşliğinde bir restorasyon planı hazırlanarak ormanın kendini yenilemesine imkan tanınmalı.

Anadolu doğasının kaybetmeye tahammülü kalmadı artık. Talebimiz belli: türler için adalet, kızılçam için adalet, sarıçam için adalet, Anadolu sıvacısı için adalet, ormanlar için adalet… Ve Akbelen için adalet istiyoruz!”.

Ne olmuştu?

Akbelen Ormanı’nda linyit madeni işletmesi açmak isteyen YK Enerji’ye karşı İkizköylüler 2019 yılından bu yana hukuki mücadele veriyor. Son iki yıldır da 24 saat nöbet tutarak 740 dönümlük Akbelen Ormanı’nı koruyorlar.  Ancak dava süreci devam ederken hukuksuzca orman kesimi başladı. Akbelen Ormanı, mevcutta devam eden maden işletmesinin kapasitesini artırmak için zarar gördü. Maden işletme kapasitesini artırmak için 24 Temmuz 2023 günü orman kesim ekibi ve kolluk kuvvetleriyle birlikte Akbelen Ormanı’na girdi. İkizköylüler ve yaşam savunucuları bu yıkımı durdurmak için 11 gündür direniyor. Direnişçiler jandarmanın biber gazlı ve coplu saldırısına uğradı, çok sayıda kişi gözaltına alındı.

28 Temmuz’da Muğla 1. İdare Mahkemesi, Akbelen Ormanı’ndaki ağaç kesiminin durdurulması için yapılan başvuruyu üçüncü kez reddetti.

1996 yılında Aydın İdare Mahkemesi, Yeniköy, Kemerköy ve Yatağan santrallerinin çevreye verdikleri zararlar nedeniyle kapatılması gerektiğini bildirmişti, ancak bu karar uygulanmadı. Bütün yargı yolları tüketildikten sonra santrallerin kapatılması için AİHM’e başvuruda bulunuldu. 2005 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) söz konusu santralin kapatılması için karar verdi. Karar 18 yıldır uygulanmıyor.

Meclis, 8 Ağustos’ta Akbelen gündemiyle olağanüstü toplanacak

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu, CHP‘nin başvurusu üzerine, Başkan Numan Kurtulmuş‘un çağrısıyla 8 Ağustos’ta Akbelen Ormanı‘nda yapılan kıyım gündemiyle toplanacak.

Kurtulmuş, yeterli sayıda milletvekilinin imzası ile yapılan olağanüstü toplantı çağrısı üzerine Anayasa’nın 93’üncü ve Meclis İçtüzüğü’nün 7’nci maddeleri gereğince, 8 Ağustos 2023 Salı günü saat 15.00′te toplantıya çağırdı.

CHP’nin girişimi

Yeniköy-Kemerköy termik santrallerinin ihtiyacı olan linyit kömürü için madenleri  Akbelen Ormanları’na doğru genişletmek üzere hükümetten yetki alan YK Enerji, temmuz’un son haftasında jandarma korumasında orman sahasına girerek ağaç kesimine başlamış; bölge halkı ve çevre gönüllülerinin büyük direnişiyle karşılaşmıştı.

Kolluk güçlerinin coplu, biber gazlı ve tazyikli suyla yaptıkları müdahale ve gözaltılar, direniş alanına giden CHP ve Yeşil Sol Parti milletvekillerini de etkilemişti.

CHP Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Gökhan Günaydın 2 Ağustos’ta TBMM’de düzenlediği basın toplantısında, “Geçen hafta Akbelen’de bir çevre katliamı yaşandı. Bu çevre katliamı her boyutuyla incelenmesi gerekmektedir” dedi ve Meclis’i konuyla ilgili olağanüstü toplantıya çağıracaklarını duyurdu.

AKP’liler Meclis’i kapatmak için gelecek”

Genel görüşmenin yapılacağından umutlu olmadığını da belirten Günaydın, “Yaşayacaklarımızı ben şimdiden söyleyeyim size. AKP milletvekilleri ‘Meclis’i kapatmak ve tatillerine devam etmek üzere’ Genel Kurul’a gelecekler” diye konuştu.

 

Milyonlarca liralık ilan verdikleri iddia edilmişti: YK Enerji’nin taşeron işçileri maaş alamadıkları için iş bıraktı

Muğla Milas‘daki Akbelen Ormanı’nı kömür maden genişletmek için katleden Limak-İçtaş ortalığı YK Enerji’nin taşeron işçileri üç aydır maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle direniş başlattı.

Kemerköy Termik Santrali’nde sendikasız olarak Garanti Koza bünyesinde çalıştırılan ve kiralık forklift, vinç işleri, tamirat yapan montaj işçilerinden oluşan 536 kişilik grup, santral binasına doğru yürüyüşe geçti, santralin kapısını giriş ve çıkışlara kapattı.

Kemerköy Termik Santrali’nin revizyonunda çalıştıklarını belirten işçiler mayıs ayından bu yana ücretlerini alamadıklarını, bu nedenle de haziran ayında işi durdurduklarını söyledi.

Milas Haber‘e konuşan işçiler şunları söyledi:

“1 aydır burada bekliyoruz. Maaşlarımız halen ödenmedi. Bizim normalde iş akdimiz Şubat 2023’te başladı, 31 Ağustos’ta sona erecekti ama maaşlarımız ödenmediği için bugün santral kapısına gelip girişleri kapattık. Daha sonra temsilcilerimiz, YK Enerji Genel Müdürü Serhat Dinç ile görüştü.  Dinç’in ‘yarın (4 Ağustos) için Garanti Koza’dan evrakları istediklerini, mutabakat olur olmaz maaşlarının ödeneceğini’ söylediğini belirtmesi üzerine kapıdan çekildik. Sabah yine buradayız. Bizi oyalayıp oylamadıklarını yarın anlayacağız.”

Şimdiye kadar Kemerköy Termik Santrali’nin revizyonunu yaptıklarını anlatan işçiler, burası bitince Yeniköy’ün revizyonuna başlayacaklarını, ancak şimdilik sürecin belirsiz olduğunu ekledi.

Tıp dergilerinden nükleer silahsızlanma çağrısı: Onlar bizi yok etmeden biz harekete geçelim

Dünyada nükleer felaket tehlikesinin “Büyük olduğu ve artmaya da devam ettiği” belirtilen makalede devletlere nükleer silahları yok etme çağrısı yapıldı:  “Nükleer silahlara sahip ülkeler, onlar bizi yok etmeden nükleer cephaneliklerini yok etmeli”

Sınırlı bir nükleer savaş bile milyonlarca can alacak

DW‘nin aktardığına makalede nükleer silah kullanımının, “İnsanlık açısından felaket” olacağı belirtildi; dünyada bulunan 13 bin nükleer silahtan sadece 250’sinin kullanıldığı “sınırlı” bir nükleer savaşın dahi 120 milyon kişinin derhal ölümüne neden olacağı ve bunun ayrıca küresel iklimin dengesini bozup nükleer kirliliğe yol açarak yaklaşık 2 milyar insanın hayatını tehlikeye sokacağı kaydedildi.

Dünya Tıp Editörleri Birliği’nden Chris Zielinski, ortak makaleyi “olağanüstü bir gelişme” olarak niteledi. Söz konusu dergilerin normal koşullarda rekabet halinde olduğunu ve özel içerikler için birbiriyle mücadele ettiklerine dikkat çeken Zielinski “Buna karşın tüm bu önde gelen dergiler mevcut nükleer krizin aşırı önemini vurgulayan başyazıyı yayınlama konusunda anlaştı” dedi.

“Nükleer savaş tehdidi ciddiye alınmalı”

Makalenin yazarlarından Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Hekimler örgütü eski başkanı Ira Helfand ise”Nükleer savaş ihtimalinin gerçek olduğu olağanüstü derecede tehlikeli bir anla karşı karşıyayız” diye konuştu.

Eski Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev‘in Ukrayna‘nın Rus topraklarına karşı saldırı başlatması halinde nükleer silah kullanma tehdidinde bulunduğunu hatırlatan Helfand, “Bu tehditlerin gerçek mi olduğunu yoksa insanları korkutmak için mi ortaya atıldığını bilmiyoruz ama ben bunları çok ciddiye almak gerektiğine inanıyorum” dedi.

Helfand, Japonya’dan gelen ve Kuzey Kore’nin ulusal güvenliklerine “daha önce hiç olmadığı kadar” tehdit oluşturduğu yönündeki açıklamaları da hatırlattı.

[İklim Masası] Türkiye kömüre mahkum değil

Muğla’nın Milas ilçesinde bulunan Akbelen Ormanı’nın, Yeniköy Kemerköy termik santrallerine kömür sağlamak üzere maden ocağına dönüştürülmek istenmesi, Türkiye’nin enerji politikalarını da tartışmaya açtı.

2014 yılından bu yana IC İÇTAŞ Enerji ve LİMAK Enerji ortaklığı tarafından işletilen Yeniköy ve Kemerköy Termik Santralleri tarafından yapılan açıklamada, santrallerde üretilen enerjinin yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ikame edilemeyeceği iddia edildi.

Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politikalar Merkezi tarafından 2021 yılında yayımlanan, bu sene ise Fransa’da düzenlenen 26. Küresel Ekonomik Analiz Konferansı’nda (26th Annual Conference on Global Economic Analysis) sunulan çalışmaya göre ise, Türkiye’deki mevcut yenilenebilir enerji kapasitesi ve potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda, en geç 2035 yılında, elektrik ihtiyacının tamamını kömür dışı kaynaklardan karşılamak mümkün. Ancak bunun için, bugünden harekete geçmek gerekiyor.

Talep artsa dahi üretimin azaltılması mümkün

2018-2030 yılları için yapılan model projeksiyonlarına göre, gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) ve elektrik talebi %50’nin üzerinde arttığında dahi, kömürde kurulu güç %62, kömürden elektrik üretimi ise %70 azaltılabilir. Bu, elektrik sektörü kaynaklı emisyonların da yarı yarıya azalması anlamına gelecek. Takip eden beş sene içerisinde (2035) ise Türkiye, enerji üretiminde kömürü tamamen terk edebilir.

Böyle bir hedef benimsemesi durumunda Türkiye’nin, rüzgar enerjisinde kurulu gücünü üç kat, güneş enerjisinde ise beş kat artırması gerekiyor. 2030 yılına gelindiğinde, rüzgar ve güneşten elektrik üretimi, 2018 yılına kıyasla dört kat fazla olmalı.

2016 yılında yayınlanan ve 2030 yılına uzanan bir modellemeyle kömür teşviklerinden vazgeçmenin emisyonlara ve Türkiye ekonomisine etkilerini değerlendiren bir başka çalışmaya göre de, yalnızca kömür teşviklerini sonlandırmak dahi Türkiye’nin emisyonlarını %5 düşürebilir. Araştırmaya göre, teşviklerden vazgeçmenin GSYİH üzerinde kayda değer etkisi bulunmuyor.

Her iki çalışmanın da yazarları arasında bulunan Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan şu değerlendirmeyi yaptı:

Türkiye 2035e kadar körden çıkabilir

“Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonları 2021 itibariyle 564.4 milyon ton CO2 eş değerine ulaştı.  Bu 1990’a görece %156’lık bir artış demek. Türkiye, toplam küresel emisyonların ise %1.1’inden sorumlu; bu, düşük bir rakam olarak ifade ediliyor ve Türkiye’nin iklim krizindeki sorumluluğunun az olduğu vurgulanıyor. Ne var ki, kişi başına (5.2 ton) ve çalışan işçi başına (18 ton) CO2 emisyonların seyrine baktığımızda Türkiye, Kore ile birlikte dünyada en hızlı emisyon artış sergileyen ülke ve bu artış hızıyla dünya iklim krizi mücadelesinde yeterli mücadele vermediği gerekçesiyle itibarsızlaşıyor.

Türkiye’nin 326 TwH olan yıllık elektrik üretiminin %65i fosil yakıtlardan karşılanıyor. Elimizdeki senaryolar, tarihsel gelişimi koruyan “baz senaryo” eğilimi altında elektrik üretiminin, 2030’da 460 TwH’a, 2050’de ise  769 Twh’a çıkacağını gösteriyor. Fosil yakıtlara dayalı elektrik üretiminden kaynaklanan CO2 emisyonlarının ise 149 milyon ton’dan 2030’da 184 tona, 2050’de de 280 milyon tona ulaşacağını gösteriyor.

Oysa lda 3 GW güneş ve rüzgara dayalı yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulum hedefi ile söz konusu üretim rakamların korunabilir.  Elektrik üretiminden kaynaklanan CO2 emisyonları ise 2050’de 15 milyon tona değin gerileyebilir. Net sıfır patikası diye adlandırdığımız bu patikanın ana vurgusu, 2035 itibariyle kömürden elektrik üretim teknolojisinin tamamen terk edilmesidir.

Modelleme çalışmalarımız elektrik sektöründe bu dönüşümün 2030’a değin toplam yatırım, işletim ve yakıt maliyetini 29 milyar dolar olacağını göstermektedir. Ancak bu hedeflerin gerçekleşmesi için bugünden tasarımların tamamlanması ve ivedilikle uygulanmaya başlanması gerekmektedir.

Türkiye yalnızlaşıyor, ekonomik fırsatlar kaçırılıyor

‘Bütün bunların yanında, Türkiye gerçekçi bir iklim kriziyle mücadele programı oluşturmadığı için uluslararası iklim diplomasisi sahasında itibar kaybediyor ve yalnızlaşıyor. Gene iktisatçının anladığı dilden vurgulayalım; söz konusu itibarsızlaşma ve yalnızlaşmanın ekonomik fırsat maliyetleri çok büyük.

Dünya finans piyasalarında artık yeşil” dönüşümün finansmanında kullanılacak proje kredileri, yeşil kalkınma fonları, yeşil merkez bankacılık tedbirleri, yeşil ihtiyati fonlar gibi adlar altında, yeni yatırımların finansmanında öne çıkıyor. Dünya Bankası’nın verileri, yılda 90 trilyon dolara ulaşan küresel tahvil hacminin, 694 milyar dolarının iklim değişikliği ile ilintili yeşil tahviller olduğunu ve bu rakamın 2015 Paris Anlaşması‘ndan bu yana %370 artış gösterdiğini belirtiyor…

İthal enerji bağımlısı ve kronik döviz açığı bulunan Türkiye için bu fonlardan uzak kalmanın maliyeti çok büyük.’

Yeşil enerji dönüşümünde liderlik mümkün

‘Türkiye, İngiltere’nin başını çektiği demiryolları, buhar ve kimya endüstrisine dayalı birinci sanayi devrimini ve Amerika’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında liderliğin, üstlendiği montaj hattına dayalı robotik imalat sanayi devrimini uzaktan izlemiş idi. Şimdi yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı yeşil enerji dönüşümünü, coğrafi konumu nedeniyle en hızlı uygulayabilecek bir lider olabileceği bu fırsatı kaçırmamalı.

Isı stresinin ekonomik bedeli yılda 2.5 trilyon dolar

Özenle vurgulamak durumundayız: iklim krizi sadece buzulların erimesi sonucunda deniz seviyesinin yükselmesi, küresel ısının artması gibi basit bir felaket filmi senaryosundan ibaret değildir.

İktisatçıların anlayacağı dilden konuşmak gerekirse, örneğin Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2019 yılında yaptığı bir çalışmada  tüm dünya için sadece ısı stresinden kaynaklanacak olası istihdam kayıplarını yılda 80 milyon kişi, üretim kayıplarını ise 2.5 trilyon dolar olarak tahmin etmekteydi. Bu kayıpların ardında aşırı ısıya bağlı ortamda çalışmanın getireceği salgın hastalıklar, fizyolojik yorgunluklar ve yakında yaşadığınız Covid benzeri virüslerin yaratacağı salgın hastalıklardır. Türkiye ise coğrafi konumu bakımından, söz konusu kayıpların en yoğun olarak yaşanacağı bir bölgede yer almaktadır.”

Kömür teşviklerinden kolayca vazgeçilebilir

2016 tarihli makalenin yazarlarından, Boğaziçi Üniversitesi Yönetim Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevil Acar ise şunları söylüyor:

“Bu çalışmayı yaptığımız dönemde yenilenebilir enerji teşvikleri, fosil yakıt teşviklerinin oldukça gerisindeydi – ki bugün de farklı bir noktada değiliz. Bu bağlamda, Türkiye ekonomisinin 2015’ten 2030’a baz patikasını dikkate alarak, kömür teşviklerine son vermenin ekonomik ve çevresel etkilerini araştırdık.

Araştırmamızın sonuçları, kömür teşviklerini sonlandırmanın GSYİH üzerinde oldukça küçük bir etki yapacağını, 2030 yılında %0,5lik bir azalmaya sebep olacağını ortaya koydu. Üstelik bu, baz patika üzerinden bir küçülme. Dolayısıyla bunun net bir daralma değil, baz patikada 2030 için öngörülen büyüklük üzerinden bir azalma olduğunu vurgulamak isterim.

Emisyonlarda önemli azalma sağlanabilir

Öte yandan bu teşviklerin ortadan kaldırılmasının Türkiye’nin karbon emisyonları üzerinde önemli etkisi olacağını tespit ettik. Buna göre, üretim teşviklerini kesmek, karbondioksit emisyonlarında %2,5luk bir azalma sağlayabiliyordu. Bölgesel yatırım teşviklerinden de vazgeçmenin sağlayacağı azaltım ise %5,4 seviyesinde olacaktı.

Bu teşviklerden vazgeçilmesi, bir yandan karbondioksit emisyonlarını azaltırken, aynı zamanda yenilenebilir enerji dönüşümünün de önünü açacaktır. Nitekim kömür teşvikleri, yenilenebilir enerjinin rekabetçiliğine de ket vurma işlevi görüyor.

Kömürün Türkiye için vazgeçilmez bir yakıt olmadığının daha net ortaya çıkması için arz ve talep projeksiyonlarının gerçekçi yapılması, vergi ve teşvik gibi önemli politika araçlarının özenli kullanılması gerekiyor.

Ayrıca yerel ekonomilerin başka bir seçeneği olamazmış gibi kömüre dayalı bir geleceği tüm nesiller için perçinlemek, sağlıktan ve insan refahından ödün vermek anlamına geliyor.’

Kaynak Çalışmalar

Akdeniz ülkelerinin liderleri: İklim kriziyle mücadelede kaybedecek zamanımız yok

İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella ve beş Avrupalı mevkidaşı, sıcak dalgaları, orman yangınları ve sellerin ardından iklim krizi ile mücadele etmek için acil adımlar talep etti.

Güney Avrupa‘da aşırı sıcak geçen yaz mevsimlerinin bölge ekonomilerinin iki dayanağı olan turizm ve tarım sektörlerine zarar vereceğinden endişe ediliyor.

İtalya, Yunanistan, Hırvatistan, Slovenya, Malta ve Portekiz cumhurbaşkanları tarafından imzalanan açıklamada, “Aşırı doğa olayları ekosistemi yok ediyor, günlük hayatımızı ve yaşam biçimimizi tehdit ediyor” ifadeleri yer aldı.

Akdeniz havzasının büyük bir kesimi geçen ay yoğun sıcak hava dalgalarının etkisi altında kaldı ve Cezayir‘den Türkiye‘ye uzanan geniş bir coğrafyada orman yangınları çıktı.

‣ İklim krizi: Akdeniz Havzası küresel ortalamadan 1,5 kat daha hızlı ısınıyor
‣ ‘Türkiye’nin içinde bulunduğu Akdeniz havzası daha da sıcak ve kurak hale gelecek’

‘Artık kaybedecek zaman yok’

euronews‘ün aktardığına göre, “Artık kaybedecek zaman yok, siyasi veya ekonomik nedenlerle öteleme şansımız yok,” diyen cumhurbaşkanları, özellikle Akdeniz havzasının su krizi ve çölleşme ile karşı karşıya olduğunu vurguladı.

Girişim, Mattarella ve Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou arasındaki bir telefon görüşmesiyle başlatıldı ve ardından Avrupa Birliği ülkelerinin icra görevi olmayan yani doğrudan yürütmenin başında olmayan başkanlarından oluşan “Arraiolos Grubu“nun diğer üyelerini de kapsayacak şekilde genişletildi.

Bildiride “Tüm Akdeniz ülkeleri, iklim krizinin etkilerini durdurmak ve tersine çevirmek için koordineli hareket etmeli, tepki göstermeli ve ortak çaba sarf etmelidir” sözler kullanıldı.

İtalya’da cumhurbaşkanı siyasi krizlerin çözümünde rol oynuyor ve partizan pozisyonlardan uzak dururken daha geniş sosyal meseleler hakkında kanaatte bulunuyor. Bu nedenle benzer rolleri yürüten cumhurbaşkanlarından gelen açıklama soruna dikkati çekerken çözüm adına somut önerilerde bulunmadı.

‣ Avrupa, küresel ortalamanın iki katı daha fazla ısınıyor
‣ Avrupalı Akdeniz ülkeleri iklim krizine karşı Atina Deklarasyonu’na imza attı

Siyasi partiler, STK’lar, sendikalar ve Muğlalılar pazar günü Akbelen’de buluşuyor

Muğla‘nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı‘nın bir kısmının izinsiz ve Anayasa’ya aykırı bir şekilde katledilmesinin ardından İkizköylüler ve ekoloji savunucuları ormanın ve köyün kömür madenine dönüştürülmesinin önüne geçmek ve yeniden ağaçlandırılmasını sağlamak üzere mücadeleye devam ediyor.

İkizköylüler, Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji‘ye ait kömür madeni sahasının genişletilmesine karşı verdikleri mücadele kapsamında 6 Ağustos Pazar günü Akbelen’de bir dayanışma etkinliği düzenleneceğini bildirdi.

Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, milletvekilleri, sendikalar, demokratik kitle örgütleri, çevre örgütleri, Milaslılar, Bodrumlular, Muğlalılar başta olmak üzere tüm ekoloji savunucularına yapılan çağrıda, İkizköy Çevre Komitesi, şunları kaydetti:

“Dört yıldır ısrarla koruduğumuz, savunduğumuz Akbelen Ormanı’ndan, köyümüzden, topraklarımızdan vazgeçmiyoruz. 24 Temmuz’da başlayan hukuksuz kesim faaliyetini durdurmak için defalarca girişimde bulunduk. Kolluk güçlerinin orantısız şiddetine maruz kaldık. Yine de vazgeçmedik. Nöbetimize de mücadelemize de devam ediyoruz.

6 Ağustos Pazar günü saat 14:00’da Akbelen nöbet alanında tüm gücümüzle, haklılığımızla buluşacağız. Bir kömür madeni için yaşadığımız haksız, hukuksuz, adaletsiz süreci kabul etmiyoruz. Biz mücadeleden vazgeçmeyeceğiz!

Tüm siyasi parti temsilcilerini, yetkililerini ve örgütlerini, sivil toplum kuruluşlarını, milletvekillerini, sendikaları, demokratik kitle örgütlerini, çevre örgütlerini, Milaslıları, Bodrumluları, Muğlalıları ve bize destek olmak isteyen tüm yurttaşları 8 Ağustos Pazar günü yanımızda görmek istiyoruz!

Akbelen’e sahip çık, ülkemizin geleceğini birlikte kazanalım!”

Akbelen’de işkenceyle gözaltına alınan Köseoğlu: Yeryüzü için mücadelemiz sürecek

Muğla‘nın Milas ilçesindeki Akbelen Ormanı‘nda yapılmak istenen ekolojik yıkıma karşı mücadele verirken işkenceyle gözaltına alınan aktivistlerden Tuğulka Köseoğlu, bugün (3 Ağustos) serbest bırakıldı.

24-30 Temmuz tarihlerinde Limak Holding ve IC Holding ortak iştiraki YK Enerji‘ye ait kömür maden sahasının genişletilmesi için hukuksuz ağaç katliamı gerçekleştirildi. Bu süreçte kolluk kuvvetleri izinsiz ağaç kesimini gözetirken, Anayasa‘nın 169’uncu maddesinde belirtilen ormanı koruma ödevini yerine getiren köylü ve aktivistlere cop, kalkan ve biber gazı ile müdahale etti.

Köseoğlu neden gözaltına alındı?

Jandarma ve polis güçleri sık sık kesimlerine vasıta olduğu ağaçların gölgesine sığınmakla aktivistlerce eleştirilirken, dün kolluk kuvvetleri gölgesine sığınacak bir ağaç bulamayarak alandaki son ağaçların yer aldığı, bir İkizköylünün tapulu arazisi üzerinde bulunan nöbet alanını abluka altına aldı.

Köylüler ve aktivistler, yapılan hukuksuzluklara dikkat çekerek kolluk kuvvetlerine ablukanın ardında yol açma, alanı ağaçlardan sözde “temizleme” ve toprağı düzleme çalışmaları yapan iş makinelerine abluka kurulması gerektiğini, suçların aktivistler ve köylülerce değil, şirketlerce işlendiğini açıkladı.

Jandarmanın ağaç gölgelerine sığınmak için ablukayı birkaç kez daraltması üzerine aktivistler “Çek, çek, barikatı çek“, “Kestiğin ağacın gölgesinden çık“, “Halka değil çetelere barikat”, “Asker halka çalış, Limak seni de satar”  sloganları atarak insan zinciri oluşturdu ve oturma eylemi gerçekleştirdi.

Bu esnada tansiyonun yükselmesi üzerine kolluk kuvvetleri, hiçbir uyarıda bulunmaksızın eylemcilere yakın mesafeden biber gazı sıkarak müdahalede bulundu. Kullanımdan önce uyarı yapılması ve belirli mesafeden sıkılması insan sağlığı için zorunlu olmasına karşın biber gazını usulsüz şekilde kullanan jandarma, göstericilere cop ve kalkanlarla da müdahale etti.

Ortadoğu Teknik Üniversitesi öğrencilerinden ekoloji savunucusu Tuğulka Köseoğlu, bu esnada kolluk kuvvetleri tarafından işkenceyle gözaltına alındı.

‘Tümüyle serbest bırakılmasına karar verildi’

Köseoğlu, bugün sabah saatlerinde ifadesi alınmak üzere savcılığa sevk edilirken, saat 13.00 sularında adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığı açıklanmıştı.

İlerleyen saatlerde hakim karşısına çıkması istenen genç ekoloji aktivistinin Milas Adliyesi’nde duruşması görüldü. Bu süreçte bazı Akbelen direnişçileri Köseoğlu’nu nöbet alanına geri götürmek için Adliye önünde nöbet tuttu.

Duruşmanın ardından Avukat Ömer Kavilli, Tuğulka Köseoğlu’nun “Adli kontrol taleplerinin tamamının reddiyle tümüyle serbest bırakılmasına karar verildiğini” belirtti.

‘Sistemli yıldırma politikalarına karşı mücadeleye devam edeceğiz’

Akbelen direnişçileri, Köseoğlu ile birlikte nöbet alanına dönmeden önce Adliye önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi.

Aktivistler, açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Dün Akbelen direnişinin 10’uncu gününden coğrafyanın dört bir yanında yer alan sermaye ve devletin el ele yaptığı doğa katliamlarına karşı dayanışma göstermek amacıyla ‘Dikmece’den Cudi‘ye, yeryüzüne özgürlük’ pankartıyla açıklama yapmak için alanda bulunan arkadaşlarımız kolluk ablukası altına alındı.

Alanda bulunan ve direnen köylünün tarlasına barikat çeken ve sınırlarını aşan kolluk kuvvetlerine karşı arkadaşlarımız jandarmanın biber gazlı ve coplu müdahalesine maruz kalmıştır. Bir arkadaşımız işkenceyle gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınan arkadaşımız gözaltı aracında ve karakolda fiziksel ve psikolojik işkenceye uğramaya devam etmiştir. Arkadaşımızın avukata ulaşımı engellenmiştir. Yıkımın koruculuğunu yapan devlet ve kolluk güçleri sistemli bir politika olarak işkence ve baskılarla direnişleri yıldırmaya ve verilen mücadeleyi engellemeye çalışmaktadır.

Aynı şekilde Hatay Dikmece’de zeytinliklerini korumaya çalışan halka aylarca su ulaştırmayan ve halkı ölüme terk eden devlet, TOMA ve biber gazlarıyla saldırmış, işkence ve gözaltı uygulamıştır. Cudi’de yanan ormanlarda halkın söndürme çabaları kolluk tarafından engellenmiş, Cudi ormanları ölüme terk edilmiştir. Biliyoruz ki, arkadaşımıza uygulanan işkence devletin bu sistemli politikalarının bir parçasıdır. Bizler sistemli yıldırma politikalarına, işkencelere ve baskılara karşı doğayı savunmaya, yaşam hakkı için direnmeye, mücadele etmeye devam edeceğiz. Baskılar bizi yıldırmadı, yıldıramayacak. Akbelen’den Cudi’ye, yeryüzüne özgürlük!”

‘Verdiğimiz mücadele yeryüzünün dört bir yanında sürecek’

Tuğulka Köseoğlu, duruşma sonrası Adliye çıkışında Yeşil Gazete‘ye  yaptığı açıklamada şunları kaydetti:

Devlet-sermaye işbirliği, yeryüzünün özgürlüğü için direnenleri gözaltılarla, baskılarla yıldırmaya çalışıyor. Ama çabaları nafile; onlar saldırdıkça bizim irademiz daha da bileniyor. Akbelen’den Cudi’ye, Cudi’den Dikmece’ye direnişimiz devam edecek; vegan, ekolojik, sınıfsız ve devletsiz bir dünya için verdiğimiz mücadele yeryüzünün dört bir yanında sürecek. Yeryüzüne, hayvana, insana özgürlük!