Ana Sayfa Blog Sayfa 225

Mali’de artizan maden çöktü, en az 70 kişi öldü

Artizan madencilik (küçük ölçekli, el emeğiyle yapılan madencilik) faaliyetlerinin yaygın olarak yapıldığı Mali’nin güneybatısındaki Koulikoro bölgesinde yer alan Kobadani kasabasında 19 Ocak Cuma günü, bir maden çökmesi meydana geldi.

Ulusal Jeoloji ve Madencilik Direktörlüğü‘nde üst düzey yetkili Karim Berthe, Associated Press‘e detayları aktararak madenin neden çöktüğünün net olarak anlaşılamadığını ve yaşananın bir ‘kaza’ olduğunu ifade etti. Mali Maden Bakanlığı, yaşanan olaydan derin üzüntü duyduğunu belirterek, bölgedeki madencileri ve halkı “güvenlik gereksinimlerine titizlikle uymaya ve sadece altın aramaya ayrılan alanlarda çalışmaya” davet etti.

Bakanlık, kazada “birkaç” madencinin öldüğünü belirten bir açıklama yapsa da, olayın ardından AFP’ye konuşan Kangaba’daki altın madenleri yetkilisi Oumar Sidibe, ölü sayısının açıklanandan çok fazla olduğunu belirterek, “Bir gürültüyle başladı, sonra yer sallanmaya başladı. Alanda en az 200 madenci bulunuyordu. Biz 73 ceset bulduk” dedi.

Artizan madencilik
Artizan madencilik, özellikle Afrika kıtasında yaygın ve Mali’nin komşu ülkeleri dahil birçok Afrika ülkesinde önemli bir ekonomik faaliyet olarak görülüyor.

Mali’de neden sürekli ‘artizan maden’ kazası oluyor?

Bakanlık sözcüsü Baye Coulibaly, yaptığı açıklamada, altın arayıcılarının gereken standartlara uymadan kazılar yaptıklarını söyleyerek, “onları bu konuda çok uyardık, ama boşuna” dedi.

Al Jazeera’nın aktardığına göre, küçük ölçekli ve gayri resmi olarak faaliyet gösteren artizan madenciler, özellikle uzak bölgelerde güvenlik önlemlerini ihmal etmekle suçlanıyor ve bu tür kazalar Afrika’nın üçüncü büyük altın üreticisi olan Mali’de oldukça yaygın.

Peru’da altın madeni çöktü, en az yedi işçi öldü
Yeşil Gazete Amasra maden faciasının araştırma komisyonu taslak raporuna ulaştı
Akarca’da ‘korsan’ ÇED toplantısından sonra ‘korsan’ madencilik

Devlet yetkilisi Karim Berthe “Devletin gelecekte bu tür kazaları önlemek için artizan madencilik sektörüne düzen getirmesi gerekiyor” yorumunu yaptı.

Mali’nin madencilik sektörü, Kanadalı Barrick Gold ve B2Gold, Avustralyalı Resolute Mining ve İngiltere’den Hummingbird Resources gibi yabancı gruplar tarafından domine edilse de, artizan madenler bölgede gelişmeye ve binlerce altın madencisini çekmeye devam ediyor.

Artizan madencilik
Dünya Sağlık Örgütü, 2018 yılında Afrika’daki artizan madencilik faaliyetleri nedeniyle yaşanan zehirlenmelere karşı uyaran bir rapor yayınlamıştı. Fotoğraf: afro.who.int

ABD Ticaret Bakanlığı Uluslararası Ticaret İdaresi altının, 2021’de toplam ihracatın yüzde 80’inden fazlasını oluşturarak, Mali’nin açık ara en önemli ihracatı olduğunu ifade ediyor. Buna göre, Mali’nin nüfusunun yüzde 10’undan fazlasını oluşturan iki milyondan fazla insan, gelir için madencilik sektörüne bağlı.

Mali, geçen yıl 72.2 ton altın üretti ve altın, eski Maden Bakanı Lamine Seydou Traore‘nin söylediğine göre, ulusal bütçenin yüzde 25’ini, ihracat gelirlerinin yüzde 75’ini ve gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 10’unu oluşturdu.

Artizan maden
Fotoğraf: Heidi Woodman / griffinmuseum.org

Artizan madencilik nedir?

Artizan madencilik, küçük ölçekli işletmeler tarafından, genellikle kayıt dışı ve düzensiz olarak ve altın, elmas gibi ‘değerli’ madenleri çıkarmak için yapılan madencilik faaliyetlerine deniyor.

Bu tür madencilik geleneksel yöntemlerle ve sıklıkla düşük teknoloji kullanılarak yapılıyor. Afrika, Asya ve Güney Amerika‘da yaygın olan artizan madencilik  yerel halk için önemli bir gelir kaynağı oluşturuyor. Ancak bu faaliyetler genellikle resmi düzenlemelerin ve güvenlik standartlarının dışında gerçekleştiği için çevresel zararların yanı sıra, işçi sağlığı ve güvenliği riskleri de oluşturuyor.

Artizan madenciler, genellikle altın, elmas gibi değerli minerallerle birlikte diğer maden kaynaklarını da çıkarıyor. Bu madenlerde çalışma koşulları genellikle çok zor oluyor ve güvenli olmayan ekipman kullanımı, maden çökmeleri gibi kazaların sık yaşanmasına neden oluyor. Aynı zamanda su kaynaklarının kirlenmesi, toprak erozyonu ve habitat tahribatı gibi çevresel sorunları da beraberinde getiriyor.

Artizan madencilikte çalışma koşullarının ağırlığı nedeniyle madencilerin sağlık ve güvenlik riskleri altında çalışması, çocuk işçiliği ve zorla çalıştırma gibi insan hakları ihlalleri de sektörde rastlanan sorunlardan.

Araştırma: Amazon havzasındaki aşırı kuraklığın nedeni El Niño değil, iklim değişikliği

Amazon Nehri Havzası, 2023 yılının ortasından bu yana, düşük yağış ve sürekli yüksek sıcaklıkların etkisiyle olağanüstü bir kuraklık yaşıyor.Olağan dışı iklim ve meteorolojik olayların iklim değişikliğiyle bağını araştıran Word Weather Attribution uzmanları, Amazon’da geçen yıl yaşanan şiddetli kuraklığın ana nedeninin El Niño değil, insan kaynaklı küresel ısınma olduğunu açıkladı.

Nehir havzası dünyadaki en büyük yağmur ormanını barındırıyor ve bu da onu biyolojik çeşitliliğin küresel bir sıcak noktası ve küresel hidrolojik ve karbon döngüsünün önemli bir parçası haline getiriyor.

Çalışmada, nehir seviyelerinin son 120 yılın en düşük seviyelerinde olduğu; Brezilya, Peru, Kolombiya, Venezuela, Ekvador ve Bolivya’nın da aralarında bulunduğu birçok ülkede Amazon havzasında yaşayan tahmini 30 milyon insanın ulaşımı aksatarak, toplulukları izole ederek ve yaban hayatını öldürerek tehdit ettiği kaydedildi.

Çevre ülkeler, enerji ihtiyaçlarının büyük bölümünü hidroelektrik yoluyla büyük nehir sisteminden sağlıyor: Brezilya elektriğinin yüzde 80’ini, Kolombiya yüzde 79’unu, Venezuela yüzde 68’ini, Ekvador ve Peru yüzde 55’ini ve Bolivya yüzde 32’sini hidroelektrik enerjiden elde ediyor. (USaids , 2018 ). Yaşanan aşırı kuraklık hali, baraj kapasitelerini ve enerji üretimini önemli ölçüde etkiliyor. Haziran 2023 gibi erken bir tarihte bu nedenle bölgede yaygın elektrik kesintileri yaşanmıştı.

Aşırı kuraklık, ayrıca  yüzlerce nehir topluluğuna yiyecek ve içme suyu sıkıntısı yaşamasına ve nesli tükenmekte olan düzinelerce yunusun ölümüne neden oldu.

Brezilya, Hollanda, Birleşik Krallık ve ABD‘den bilim insanları, Amazon’daki kuraklığın iklim değişikliğinden ve kuraklıkla ilişkili olduğu bilinen El Niño’nun oluşumundan etkilenip etkilenmediğini ve ne ölçüde etkilendiğini değerlendirmek için yayınlanmış hakemli yöntemler kullandı. Çalışmada kuraklığın havzanın batısında daha erken başlamış olsa da, yılın ikinci yarısında tüm havza şiddetli veya istisnai bir kuraklıkla karşı karşıya kaldığı tespit edildi.

Araştırmanın temel bulguları şöyle:

  • Son derece savunmasız popülasyonlar kuraklıktan orantısız bir şekilde etkilendi. Bölgedeki küçük çiftçiler, yerli, kırsal ve nehir toplulukları, yüksek yoksulluk oranları ve tarımsal gıda üretimine, tatlı suyun mevcudiyetine ve nehirler yoluyla mal ithalatına olan yüksek bağımlılıkları nedeniyle en savunmasız olanlar arasındaydı.
  • Kuraklığın etkilerine maruz kalma; ormanların yok edilmesi, bitki örtüsünün tahrip edilmesi, yangınlar, biyokütle yakılması, kurumsal çiftçilik, büyükbaş hayvancılık ve toprağın su ve nem tutma kapasitesini azaltan diğer sosyo-iklim sorunları dahil olmak üzere tarihi toprak, su ve enerji yönetimi uygulamalarıyla birleşti. Bu da arazinin bozulmasına ve dolayısıyla kuraklık koşullarının kötüleşmesine neden oldu.
  • Hava durumu kayıtlarına dayanan veri kümelerinde, meteorolojik kuraklık (SPI) açısından 100 yılda bir  meydana gelebilecek bir olay olarak nitelendirilen kuraklık olağanüstü. Yaklaşık olarak 100 yılda bir meydana gelen bir olay, artık 50 yılda bir gerçekleşiyor.
  • El Niño, bölgedeki yağış miktarını iklim değişikliğiyle hemen hemen aynı miktarda azalttı; ancak güçlü kuruma eğilimi neredeyse tamamen artan küresel sıcaklıklardan kaynaklanıyor; dolayısıyla şu anda yaşanan kuraklığın şiddeti büyük ölçüde iklim değişikliğinden kaynaklanıyor.
  • Veriler ve iklim modellemelerine göre, meteorolojik kuraklığın meydana gelme olasılığının 10 kat arttığı, tarımsal kuraklığın ise yaklaşık 30 kat arttığı tespit edildi.

  • Şu anda olağanüstü kuraklık (D4) olarak sınıflandırılan durum,  fosil yakıtların yakılmasından ve ormansızlaşmadan kaynaklanan iklim değişikliğinin etkileri olmasaydı, yalnızca ‘şiddetli kuraklık’ (D2) olarak sınıflandırılacaktı.
  • Dünya hızla fosil yakıt tüketimini ve ormansızlaşmayı durdurmadığı sürece bu olaylar gelecekte daha da yaygınlaşacak. Sanayi öncesi dönemden 2°C daha sıcak bir dünyada, tarımsal kuraklık için dört kat daha fazla risk (her 10-15 yılda bir) ve meteorolojik kuraklık için üç kat daha fazla risk (~30 yılda bir) oluşacak.
  • Etkilenen bölgedeki tüm ülkelerin kuraklık yönetimi planları olmasına rağmen, son durum uyum politikalarında reform yapılması ve tahminler ve erken uyarılar için proaktif desteğin, kuraklık acil durum planlarının, sürdürülebilir su yönetimi uygulamalarının ve gelecekle başa çıkmak için daha yoğun altyapı yatırımlarının daha iyi entegre edilmesi gerektiğine işaret ediyor.
  • Bu sonuçlar, IPCC’nin bölgedeki kuraklık tahminlerine olan ‘düşük güven’e rağmen, insan kaynaklı iklim değişikliğinin yanı sıra diğer sistemik faktörlerden kaynaklanan artan su stresinin, nüfus için büyük bir tehdit olmaya devam ettiğini ve daha etkili bir çözüm için acil çabalar gerektirdiğini vurguluyor: Su yönetimi stratejileri, disiplinler arası insani müdahale ve çiftçileri ve diğer paydaşları planlamaya dahil eden bölgesel işbirliği.
Brezilya Amazonları’nda son bir haftada 100’den fazla ölü yunus bulundu
İklim krizi: Amazon Nehri kuraklık nedeniyle yüzyılın en düşük seviyesine geriledi
İklim krizi: Kuraklık, Amazon nehrinde bin yıllık antik çizimleri açığa çıkardı
Amazon’dan bir kuraklık ve ormansızlaşma manzarası: İnekler, toz ve duman…
Amazon’da rekor kuraklık: Kritik eşiğe doğru hızla ilerliyor

Amazon neden önemli?

Çalışmanın ortak yazarlarından, Santa Catarina Federal Üniversitesi’nden Regina Rodrigues, kuraklığın Amazon’un iklim değişikliğiyle mücadeledeki öneminin altını çizdiğini söyledi: “Amazonları korursak,  dünyanın en büyük kara kökenli karbon havuzu olarak hareket etmeye devam edecek. Ancak insan kaynaklı emisyonların ve ormansızlaşmanın bunu devrilme noktasına itmesine izin verirsek, büyük miktarda karbondioksit salacak ve iklim değişikliğine karşı mücadelemizi daha da karmaşık hale getirecek.”

Çalışmaya katılmayan Brezilya Ulusal Amazon Araştırma Enstitüsü‘nden meteorolog Luiz Candio da araştırma bulgularının bölgedeki iklim değişikliklerinin aşırı koşullara tırmandığı yönündeki bilimsel fikir birliğini desteklediğini kaydetti.

 

Seçim öncesi halk, İkizdere için verilen sözleri soracak: 27 Ocak’ta Kadıköy’de!

RİZE– İkizdere’de Cengiz İnşaat’ın yürüttüğü taşocağı projesine karşı yurttaşlar Kadıköy’de bir araya gelecek. 31 Mart Seçimleri öncesi söz konusu taş ocağının yanında yer alan belediye başkanlarına bir daha Rize’den oy çıkmaması gerektiği üzerinde durulacak eylemde, verilen sözlerde neden durulmadığı da sorulaca. 27 Ocak’ta Kadıköy Rıhtım Meydanı’nda saat 15.00’da bir araya gelinecek.

İkizdere Çevre Derneği‘nden Asuman Fazlıoğlu, buluşma öncesi Yeşil Gazete‘ye yaptığı açıklamada verilen sözleri hatırlattı:

“Bu taş ocağı başlarken Rize Belediye Başkanı ve beraberinde 11 belediye başkanı direniş alanına gelmişlerdi. Rize Belediye Başkanı demişti ki ‘İki seneden fazla sürerse ben de sizlerle beraber buradan direnişe katılacağım’. Yani oradaki taş ocağı yapanların yanında yer almışlardı. Biz esasında burada iki şeyi gündeme getireceğiz. Bir; buradaki verilen süre neden aşılıyor? İkinci konu; bu taş ocağına yandaş olanlara Rizelilerin tekrar bir daha oy vermemesini isteyeceğiz.”

‣ Mahkemenin Cengiz İnşaat’ın İkizdere’deki taş ocağını durdurmama nedeni: Zararsız olması hayatın gerçeklerine aykırı
 İkizdere’yi yok eden taş ocağına Danıştay’dan ‘dur’ kararı: Hukuk yavaş, makine hızlı 

İkizdere Çevre Derneği çağrısıyla bir araya gelinecek buluşma öncesi yapılan çağrıda şu ifadelere yer verildi:

“İkizdere’de devam eden taş ocağının başlangıcında bizlere iki yıl sonra bitecek denmesine rağmen kıyım halen devam ediyor. Hem verilen sözlerin hatırlatılması hem de ülkemizin birçok yerinde devam eden doğa kıyımına dikkat çekmek adına Cumartesi günü (27 Ocak) Kadıköy’deyiz.”

 

Kolombiya orman yangınları nedeniyle doğal afet ilan edecek

Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro, ülkedeki orman yangınları nedeniyle doğal afet ilan edileceğini duyurdu. Petro, iklim değişikliğine bağlı artan sıcaklıklar ve El Nino iklim olayı nedeniyle çıkan yangınlarla mücadele için kaynakların artırılması gerektiğini belirtti.

Reuters‘ın aktardığına göre Kolombiya Çevre Bakanlığı ve Afet Dairesi tarafından konuyla ilgili bir rapor yayımlandı. Rapora göre bu ay içinde Kolombiya, yaklaşık 204 yangını kontrol altına aldı, bu da günlük ortalama sekiz yangına denk geliyor. 25 yangın ise hala devam ediyor. Raporda, El Nino’nun etkisiyle meydana gelen yangınlarla mücadele için ayrılan 2 trilyon peso bütçenin (508 milyon dolar) neredeyse yarısının harcandığı ifade edildi.

Petro, Kolombiya’nın Cauca eyaletinde gazetecilere yaptığı açıklamada, doğal afet ilanının bazı bütçe kalemlerinin yeniden düzenlenmesine ve yangın söndürme helikopterlerinin bölgeye transferine olanak tanıyarak çözümleri kolaylaştıracağını ifade etti.

Helikopterler yangınla mücadelede su taşımaya devam ederken, Bogota’nın doğusundaki ormanlık ve dağlık bölgelerden çarşamba öğleden sonra dumanlar yükseldi.

‣El Niño etkisiyle sıcaklık rekorları 2024’ün yarısına kadar sürebilir
‣Orman yangınlarının ardından topraktaki krom zehir saçmaya devam ediyor
‣Avustralya ‘kaotik ve korku dolu’ orman yangını sezonuna hazırlanıyor
‣El Nino etkisi başladı: Şeker kıtlığı kapıda, gıda fiyatları yükseliyor

Tipik mevsim etkileri El Nino’yla birleşiyor

Dünyanın biyolojik çeşitlilik açısından en zengin ülkelerinden biri olan  Kolombiya’da, tipik kurak mevsimin etkileri El Nino’yla birleşerek yangın felaketine neden oluyor.

Kolombiya Çevre Bakanlığı, çarşamba günü, yangın tehdidi nedeniyle 952 Kolombiya belediyesinin alarma geçtiğini ve bunların yarısından fazlasının kırmızı alarmda olduğunu bildirdi.

24 Ocak çarşamba günü yayımlanan bir araştırmaya göre, küresel ısınmanın Amazon havzasındaki dokuz ülkede rekor bir kuraklık yaratması, Kolombiya dahil olmak üzere iklim değişikliğine bağlandı ve kuraklığın yangın olasılığını 30 kat artırdığı belirlendi.

Bakanlığa tek maille ‘Zeytincilik Kanununu uygulayın’ dilekçesi

350.org ve Yuva Derneği‘nin Termiksiz Gelecek kampanyası kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığına yönelik bir dilekçe hazırlandı. Zeytincilik Kanununun uygulanması için talep metnine yer verilen dilekçe yalnızca mail adresi girilerek doğrudan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı‘ya gönderilebiliyor.

“Zeytinliklerimiz toz altında!” denilen dilekçede Limak ve IC-İçtaş iştiraki YK Enerji’nin Akbelen Ormanı’ndaki ekokırımına dikkat çekiliyor:

“Akbelen Ormanı’nın yakın çevresindeki 45 bin zeytin ağacı maden açma faaliyetlerinden dolayı toz altında kalıyor. Zeytin ağaçlarımızın hem büyümesi, hem meyve vermesi engelleniyor.

Tarım ve Orman Bakanına sesleniyoruz: En değerli ürünümüzü, yaşam kaynağımızı madenin tozuna kurban etmeyin. Akbelen’de Zeytincilik Kanunu Madde 20’yi Uygulayın! Sen de kampanyaya katıl, bakanlığa seslen.”

İletilecek dilekçenin mailinde ise şu ifadelere yer veriliyor:

“Tarım ve Orman Bakanlığı’na,

Muğla ili Milas İlçesi İkizköy, Çamköy, Karacahisar bölgesinde bulunan Yeniköy Kemerköy Enerji Üretim ve Ticaret A.Ş. ye ait 86541 sicil numaralı ruhsat sahası içinde 15 Aralık 2023 tarihinden bu yana patlatma yapılmaktadır.

Patlatma yapılan sahanın etrafında zeytinlikler içinde 45 bin zeytin ağacı bulunmaktadır. Malumunuz olduğu üzere Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun 20. Maddesine göre ‘Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.’

Bu bağlantıda yer alan harita ve uydu fotoğraflarından görüldüğü üzere patlatma yapılan alanların zeytinliklere uzaklığı bir km’nin dahi altındadır. Korumakla, zarar görmelerini, daraltılmalarını önlemekle görevli olduğunuz zeytinlikler kanuna açıkça aykırı biçimde dinamit kullanılarak yapılan patlatmalar sebebi ile telafisi imkânsız biçimde zarar görmektedir. Alanda bulunan zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaracak şekilde maden ocağı açılmakta ve işletilmektedir. Yapılan patlatmalar kanuna açıkça aykırıdır.

Bu sürece acilen müdahale edilmesi zeytinliklerin korunması, Zeytinciliğin Islahı Ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanunun uygulanması gerekmektedir. Bölgeye ivedi şekilde denetime gidilerek adli ve idari yaptırımların uygulanmasını, zeytinliklere üç km’den daha yakın mesafede yapılan patlatmaların ve durdurulmasını, zeytinliklerin vegatif ve generatif gelişmesine engel olacak her tür madencilik faaliyetine son verilmesini, bu eylemde bulunanların alana girişlerinin engellenmesini, işbu başvuruma istinaden uygulanan ceza ve yaptırımlar hakkında tarafıma bilgi verilmesini talep ederim.

Saygılarımla,”

Hatay’da dağ ceylanlarının taş ocağı kabusu bitmiyor

Hatay Tabiatı Koruma Derneği Başkanı Abdullah Öğünç, Hatay’da koruma altındaki dağ ceylanları için taş ocakları tehdidinin devam ettiğini açıkladı.

Öğünç, son günlerde Yaban Hayatı Geliştirme Sahası (YHGS) ilan edilen alanlardaki taş ocaklarının baskısının arttığını izlediklerini belirtti. Konuyla ilgili X’te açıklama yapan Öğünç, dağ ceylanlarının taşa, çakıla feda edilemeyecek kadar değerli olduğunu belirtti.

Dağ ceylanının nesli tehlikede

Dünya Doğayı Koruma Birliği (IUCN) Kırmızı Liste’ye göre dağ ceylanların nesli tehlike altında ve Türkiye’de yaşadığı tek alan burası. Dünyada dağ ceylanlarının sayılarının artış gösterdiği tek yer de Hatay.

Türün Hatay’daki birey sayısı 2012 yılında 295 iken günümüzde tür koruma çalışmaları sayesinde bin 500’e yükseldi.

Ne olmuştu?

2017 yılında Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından Hatay Dağ Ceylanı türü için özel bir eylem planının hazırlanmış, bu çalışmaların ardından 25 Aralık 2019 tarihinde yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı ile Hatay Dağ Ceylanı için Yaban Hayatını Geliştirme Sahası (YHGS) olarak kabul edilen yaklaşık 133 kilometrekarelik bir alan ilan edilmişti.

‣Dağ ceylanlarının yaşadığı tek alan taş ocağı için daraltıldı
‣Manisa’da şimdi de taş ocağı tehditi
Bodrum’da 500 yıllık zeytin ağaçları taş ocağı tehditi altında

Ancak, 5 Haziran 2021 tarihinde yayınlanan bir başka Cumhurbaşkanlığı Kararı ile sekiz kilometrekarelik bir alanın YHGS’nın dışına çıkarılmıştı. Ardından bölge halkının mahkemeye başvurması sonucunda Danıştay 10. Dairesi’nin, Hatay Dağ Ceylanı Yaban Hayatını Geliştirme Sahası’nın alanının daraltılması kararının yürütmesini durdurmuştu.

Sinan Aygül’e hapis cezası: Ölmediğim için cezaevine gireceğim

Tatvan Belediye Başkanı Mehmet Emin Geylani’nin biri polis olan silahlı iki korumasının saldırısına uğrayan Gazeteci Sinan Aygül’e karşı kendisine saldıranlara hakaret ettiği iddiasıyla açılan davada Aygül’e “hakaret” iddiasıyla iki ay beş gün hapis cezası verildi.

MLSA’nın aktardığına göre; cezasının onanması halinde Aygül cezaevine girecek. Saldırı davası kapsamında Adli Tıp’a sevk edilen Aygül için “yüzde sabit iz kalmadığı” şeklinde rapor düzenlendi.

Bitlis’in Tatvan ilçesinde, 17 Haziran 2023 günü, Tatvan Belediye Başkanı Mehmet Emin Geylani’nin aynı zamanda akrabaları olan polis koruması Engin Kaplan ve boksör koruması Yücel Baysalı’nin saldırısına uğrayan Bitlis Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sinan Aygül hakkında, saldırıdan sonra saldırganlardan Yücel Baysalı’ya hakaret ettiği iddiasıyla dava açıldı.

Tatvan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “hakaret” iddiasıyla hazırlanan iddianame Tatvan 1. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi ve mahkeme, dava Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 251. madde kapsamında kaldığı için basit yargılama usulüyle yapıldı.

Tatvan 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada gazeteci Aygül’e iki ay beş gün hapis cezası verildi. “Hakaret” suçundan ceza veren mahkeme cezanın, Türk Ceza Kanunu’nu TCK’nın 58. maddesinde öngörülen “tekerrür” hükümlerine göre çektirilmesine karar verdi. Aygül’ün daha önce yaptığı haberlerden dolayı aldığı cezalar sebebiyle yeni aldığı cezalarda tekerrür hükümleri uygulanacak. Bu da Aygül’ün aldığı cezanın tamamını kapalı ceza infaz kurumunda geçirmesi anlamına geliyor. Kararda “sanığın suçlu kişiliğinin göz önünde bulundurulduğu” bu nedenle cezanın para cezasına çevrilmediği belirtildi.

Aygül: Ölmediğim için cezaevine gireceğim

Saldırının şekli kadar sürecin de çok sıra dışı bir şekilde ilerlediğini söyleyen Aygül, saldırganlardan önce ceza aldığını ve saldırıya uğradığı için tutuklanacağını söyledi. Aygül bu konuda şunları söyledi:

“Daha önce saldırıya uğradığım için neredeyse ceza alacağımı, tutuklanacağımı söylemiştim. Bir dava birinin aleyhine, birilerinin lehine ancak bu kadar zorlanabilirdi, zorlandı demiştim. Yaşanan her gelişme bir önceki skandalı gölgede bırakıyor demiştim. Dediklerimiz bir bir çıkıyor. Saldırganlar serbest, belki çok küçük bir ceza alıp, göreve iade edilip yine ellerinde sopa, bellerinde devletin silahıyla terör estirecekler. Ben ise kamunun, halkın menfaatini savunduğum için saldırıya uğradım, ölmediğim, ölümden döndüğüm için de cezaevine gireceğim. Karar basit yargılama usulüyle verilmiş, avukatım itiraz etti, duruşmalı olacak. Duruşmalı olması durumunda verilen indirim kalkacak ve 2 ay 27 gün hapis cezası alacağım.”

Diğer taraftan koruma polislerinin yargılandığı saldırı davasında mahkemece Adli Tıp’a sevk edilen Aygül için “yüzde sabit iz kalmadığı” yönünde rapor verildi.

Raporun mahkeme sonucunu etkileyeceğini ama kendi içerisinde bile çelişkili olduğuna dikkat çeken Aygül, “Adli Tıp raporu verilecek cezanın miktarını birebir etkileyen bir rapor. Mahkemenin sevk ettiği Adli Tıp’ta verilen rapor çelişkili. Yüzde iki noktada belirgin olan sabit iz var. Raporda elmacık kemiği üzerinde 1.5 cm çapında bir çöküklük olduğunu, alında ayrı bir iz olduğunu söylüyor. Ancak, değerlendirmede yüzde sabit iz olmadığını söylüyor. Kendi içinde bile çelişkili olan bu rapora göre mahkeme karar verecek. Buna da itiraz edip ileri ünitelerin bulunduğu bir Adli Tıp merkezine gönderilmeyi talep edeceğiz” dedi.

Uğur Mumcu öldürülüşünün 31. yıldönümünde anıldı

31 yıl önce Ankara‘daki evinin önünde, otomobiline yerleştirilen bomba ile katledilen Araştırmacı Gazeteci Uğur Mumcu öldürülüşünün yıl dönümünde birçok kentte anıldı. Suikastın gerçekleştiği yerdeki anıta karanfiller bırakılarak mumlar yakıldı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP’li siyasetçilerin yanı sıra CHP’li belediye başkan adayları ile çok sayıda yurttaşın katıldığı anmada konuşan Özel, “Gün gelecek, o tuğlayı çekeceğiz, hepsi altında kalacak ve bu ülke o günden sonra rahat edecek” dedi.

Anmanın gerçekleştiği sokakta güvenlik önlemleri alındı, yurttaşlar Mumcu’nun evinin önüne üst aramadı yapıldıktan sonra alındı. Anmaya çok sayıda yurttaş katıldı.

Evrensel’in aktardığına göre; Kocaeli’de de Mumcu için anma gerçekleştirildi. Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti, Kocaeli Barosu, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneğinin çağrısıyla İzmit Uğur Mumcu Parkı‘nda gerçekleştirilen anma etkinliğine sendikaların, meslek örgütlerinin, siyasi partilerin temsilcileri ve Uğur Mumcu’nun meslektaşları da katıldı.

Ortak açıklamada “Uğur Mumcu bugün yaşasaydı hukukun devletini anayasayı yazardı. Uygulanmayan AYM, AİHM kararlarını,; İstanbul Sözleşmesi‘nden neden çıkıldığını; FETÖ’nün siyasi ayağını, emperyalistlerin orta doğu planlarını, tarikat siyaset ve ticaret üçgenini, kadın cinayetlerini çocuk gelinleri, talan edilen doğayı, depremi, enflasyonu, emekçilerin gittikçe yoksullaşmasını yazardı. Uğur Mumcu’yu bizden almasalar demokrasiden ve özgürlüklerden yana olanlar seslerini daha güçlü duyurabilirdi. O yine korkmaz halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkı uğruna araştırmaya ve yazmaya devam ederdi” ifadelerine yer verildi.

Bursa‘da ise açıklama sonrası yürüyüş yapılarak Heykel’deki Atatürk anıtına çelenk bırakılarak saygı duruşu gerçekleştirildi.

“Karanlığa inat karanfillerimiz ile bir kez daha toplandık” diyen Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şube Başkanı Yüksel Baysal şöyle devam etti:

“Tam bağımsız Türkiye şiarıyla yazan, yazdıkça devleşen, devleştikçe yurdun dört bir yanına aydınlık yarınların tohumlarını saçan gazeteci- yazar Uğur Mumcu’yu 31. katlediliş yıldönümünde anmak üzere bir kez daha Heykeldeyiz. Ankara’nın ortasında Uğur Mumcu’yu bombaladılar. Sonrasında Onat Kutlar, Metin Göktepe, Ahmet Taner Kışlalı Hocayı’da katlettiler. Hrant Dink, Agos’un önünde vuruldu. Ve son olarak meslektaşımız Nuh Köklü’yü öldürdüler İstanbul’un tam ortasında. 79 meslektaşımızın canını aldılar. Gerçek gazetecilik onurunu yaşarken katledilenlere bin selam olsun.”

Araştırmacı Gazeteci Uğur Mumcu 24 Ocak 1993’te Ankara’da evinin önündeki arabasına yerleştirilen bombayla 51 yaşında öldürülmüştü.

Yolsuzluk iddiaları, derin devlet, yasa dışı örgütler ve bağlantılarının üzerine giden, yazan bir gazeteciydi.

Öldürüldüğünde dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak Mumcu’nun eşi, eski TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu‘ya “Bir tuğla çekersem duvar yıkılır” demişti.

12 ilde 2,5 milyon metrekare arazi için özelleştirme kararı

Mülkiyeti Maliye Hazinesi, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) ve Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) adına kayıtlı olan 73 taşınmaz varlığın özelleştirme kapsamına alınmasına karar verildi. Karar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla 24 Ocak’taki Resmi Gazete’de yayınlandı.

Kararla özelleştirme kapsamına alınan taşınmazların, ‘satış, kiralama, gelir ortaklığı modeli ve işin hukukuna uygun sair tasarruflar, mülkiyetin gayri ayni hakların tesisi veya işletme hakkının verilmesi yöntemlerinden biri ya da birkaçının birlikte uygulanarak’ özelleştirilmesine karar verildi. Özelleştirme işlemlerinin 31 Aralık 2027 tarihine kadar tamamlanacağı bildirildi.

Özelleştirilecek olan alanların toplam büyüklüğü 2 milyon 423 bin 772 metrekare. Parsellerin niteliği arsa, tarla, ham toprak ve fundalık olarak değişiyor.

Bodrum’da 490 bin metrekarelik özelleştirme
Kazdağları’ndan çağrı: ‘Şahinderesi’nde özelleştirmeye izin vermeyeceğiz!’

Yayınlanan Resmi Gazete kararına göre özelleştirilecek parsellerin yeri ve büyüklüğü şöyle:

  • Adana’da Çukurova ve Seyhan ilçelerinde olmak üzere toplam 208 bin 283,63 metrekare,
  • Ankara Yenimahalle’de 18 bin 617,45 m²,
  • Antalya’nın Alanya, Manavgat ve Serik ilçelerinde olmak üzere toplam 761 bin 134,96 m² ,
  • Aydın Söke’de 157 bin 159,26 m²,
  • Batman Merkez’de 3 bin 818,68 m²,
  • Edirne’nin Keşan ve İpsala ilçelerinde toplam 147 bin 12,78 m²,
Özelleştirme
İstanbul Rumelifeneri’ndeki özelleştirilecek arazilerin hemen hepsi ormanlık alanda bulunuyor.
  • İstanbul Sarıyer, Rumelifeneri’nde toplam 129 bin 876, Şile’de toplam 95 bin 789,15 metrekare, Çatalca’da ise 23 bin 923,22 m²,
Özelleştirme
İzmir Aliağa’da özelleştirileceği duyurulan arazi, sahile yakın bölgede yer alıyor.
  • İzmir Aliağa’da 63 bin 242,76, Çeşme’de toplam 70 bin 801, Dikili’de 37 bin 200, Karaburun’da toplam 14 bin 150,97 ve Konak’ta toplam 3 bin 864 m²,
  • Kırklareli Lüleburgaz’da 19 bin 614,19 m²,
  • Konya’da toplam 228 bin 611,87 m²,
  • Mersin Silifke’de toplam 115 bin 543,74 m²,

Özelleştirme

  • Muğla Bodrum’da toplam 240 bin 764,32, Marmaris’te toplam 82 bin 351,20 ve Köyceğiz’de 2 bin 13 m².

Kapadokya’da sit alanı davası nihayet açıldı

Kapadokya Koruma Grubu’nun, doğal sit alanında usülsüz kazı yapan şirket yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunduğu dava, yaklaşık iki yılın ardından açıldı.

Kapadokya Koruma Grubu Sözcüsü Mimar Zeynep Çöloğlu, 24 Nisan 2022’de Kapadokya Excap Projesi adı altında turizm amaçlı yapılan kubbeli yapılara ait çalışmaların usulüne uygun yapılmadığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunmuştu.

Ürgüp Asliye Ceza Mahkemesi‘nde nihayet açılan davada savcı, sit alanında usulsüz ve izinsiz çalışma yapan şirket yetkililerinin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na muhalefet suçundan cezalandırılmalarını istedi.

Mimar Zeynep Çöloğlu söz konusu şirkete verilen izin belgeleriyle, proje bilgilerini karşılaştırdığında, izin belgesinde hazır yapı elemanları ile çelik konstrüksiyon yapılmasına izin verildiğini, ancak şirketin, izin verilenin aksine temel kazdığı ve çıkan hafriyatı da koruma altındaki başka bir sit alanına döktüğünü fark etti.

Proje ve verilen izinler arasındaki farkları tespit eden Çöloğlu, firma hakkında alanda yapılan gözlem, fotoğraf ve video kayıtlarıyla jandarmaya ihbarda bulundu.

Jandarmanın tespit ve belgeleme çalışmaları sırasında, şirket yetkilileri, projenin inşaat ruhsatlı ve Kapadokya Alan Başkanlığı tarafından onaylı olduğunu ileri sürerek alanı, Ürgüp Belediyesi’nden kiraladıklarını belirtti.

Fotoğraf: Kapadokya Koruma Grubu

Resmi Gazete’de ücret tarifesi yayımlandı

Öte yandan 18 Ocak 2024 tarihinde yayınlanan Resmi Gazete’de “Kapadokya Alan Başkanlığı ücrete tabi başvurular ve sunulacak hizmetler karşılığı alınacak ücretlere ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmelikte değişiklik yapılmasına dair yönetmelik” yayımlandı.

Yönetmelik kapsamında “2863 sayılı Kanun kapsamında sit alanı olarak tescil edilen alanlarda; tescil kaydının kaldırılması, sit derecesinde veya sınırlarında değişiklik yapılması taleplerinin değerlendirilmesi”ücreti başvuru başına 30 bin 580 lira 50 kuruş olarak belirlendi.

Konuyla ilgili tepkisini dile getiren Mimar Zeynep Çöloğlu “Sit alanı ilan etmek; o bölgeyi koruma amacıyla özel bir bölge olarak tanımlayarak koruma altına almaktır. Sit alanları bir değerdir ve  gelecek nesillere sahip olduğumuz doğal, kültürel ve mimari mirası aktarmanın önemli bir yoludur. Esas görevi Kapadokya’yı korumak olan bir kurumun ‘sit derecesinde veya sınırlarında değişiklik yapılması taleplerini’ ücrete bağlı sıradan bir başvuru olarak ele alması çok vahim olmakla beraber Kapadokya adına endişe uyandırıcıdır” açıklamasında bulundu.

Kapadokya’da tahribat yaratacak yol yapımına mahkeme onay verdi
‘Güzel Atlar Ülkesi’ şantiyeye döndü: Kapadokya, züccaciye dükkanına fil girmiş gibi!
Kapadokya’da peri bacalarının üzerinde yol tahribatı: Bu doğa, tarih ve kültür katliamı

Çöloğlu, listenin en başında olağan bir başvuru gibi ilan edilen başlığın aslında bu zamana kadar Kapadokya’da yapılan doğal ve kültürel mirasa yönelik yapılan, önü kesilemeyen katliamların meşrulaştırılmış bir ilanı olduğunu belirterek “Kapadokya adına endişeliyiz, sürekli dediğimiz gibi ‘Kapadokya’yı korumakla görevli kurumlardan Kapadokya’yı korumamız gerektiği’ne dair söylemlerimizde ne kadar haklı olduğumuzu maalesef görmekteyiz” dedi.

Fotoğraf: Kapadokya Koruma Grubu