Ana Sayfa Blog Sayfa 143

Aliağa kıyılarında asbest tehdidi

İzmir, Aliağa‘da bulunan gemi söküm tesislerinde asbest tehdidi tüm kamuoyunun tepkisine rağmen sürüyor. Ege Çelik Endüstrisi şirketinin 1.7 milyon avroya ihalesini aldığı İtalyan donanmasına ait asbest yüklü üç denizaltı, Seaway Albatross ağır yük gemisi ile taşınarak söküm için Aliağa sınırında bekletilmeye başlandı.

Asbest yüklü gemilerin asbestin yanı sıra birçok zehirli kimyasal barındırabileceği de uzmanlarca sıkça ifade ediliyor. Söz konusu ihaleler ve bunlara verilen izinler bölgede yaşayanların ve sökümde çalışacak işçilerin sağlıkları üzerinde yüksek miktarda tehdit oluşturuyor.

Konuyla ilgili Greenpeace İtalya’dan yapılan açıklamada Aliağa’daki çevresel etki değerlendirmelere önem gösterilmeden yapılan söküm işlemlerine dikkat çekilerek donanmanın burada sökümü için getirilmiş olmasını kınadı:

“Aliağa’daki geri dönüşüm tersaneleri çevresel etki değerlendirme gerekliliklerinden muaftır ve yüksek düzeyde hava, toprak ve su kirliliğinin yanı sıra asbest yönetimi ile işçi sağlığı ve güvenliği konularında ciddi usulsüzlüklere sahiptir. Asbestin yanı sıra tespit edilen toksik maddeler arasında arsenik, kurşun ve diğer ağır metaller, poliaromatik hidrokarbonlar, tributil oksit ve dieldrin bulunmaktadır. Rapora göre, gemi sintinesi, su, balast ve çamurdan kaynaklanan petrol türevli katı ve sıvı atıklar kıyı kirliliğine katkıda bulunmaktadır. Tersane toprağındaki yüksek kurşun konsantrasyonları gemi boyasından kaynaklanmaktadır. Araştırma ayrıca partikül madde ve ağır metallerden kaynaklanan hava kirliliğinin en yoğun olduğu bölgenin gemi söküm ve geri dönüşümünün yapıldığı bölge olduğunu ortaya koymuştur.

Türkiye’de gemi geri dönüşüm sektöründe karşılaşılan ciddi çevresel sorunlar göz önüne alındığında, Aliağa’daki bu ünitelerin arıtılması birçok endişeyi beraberinde getirmektedir.”

Asbest sökümündeki usulsüzlükler

STK Gemi Söküm Platformu, yakın zamanda gemi söküm işçilerinin sorunlarını ve çevre kirliliğini anlatan bir rapor yayımlamış; “Aliağa’da asbest söküm faaliyetlerinin, kapasite eksikliği, sürecin her aşamasında asbest miktarlarının yanlış beyan edilmesi ya da tutarsız numune alma pratiği de dahil olmak üzere birçok yönden yetersiz” olduğuna vurgu yapılmıştı.

Raporda, “asbest sökümünde eğitimsiz işçilerin katılımı belirgin bir şekilde devam etmekte ve bertaraf prosedürleri mevzuatla uyumlu değildir. Bu sorunların çözümü, şeffaflık, yerel düzeyde sıkı denetim ve AB ile kamu kurumları arasında iş birliğini gerektirmektedir” denilmişti.

Gemi sökümü pazarında en ucuz ülkelerden biri: Türkiye

Gemi sökümü pazarında Bangladeş, Pakistan ve Hindistan’la birlikte en ucuz ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Eski Bakanı Murat Kurum, 20 Mayıs 2021’de TBMM’de verilen bir soru önergesine verdiği cevapta, Aliağa’da son beş yılda 714 geminin söküldüğünü ve bunun sonucunda yaklaşık 250 tonu asbest olmak üzere, 74 bin 325 ton tehlikeli atığın bertaraf edildiğini belirtmişti. Bu asbest Aliağa’da bertaraf edildi.

Asbest nedir?

Türk Toraks Derneği’nin hazırladığı bir içeriğe göre asbest (amyant), beyaz toprak olarak da bilinen, ısıya, aşınmaya, kimyasal maddelere oldukça dayanıklı, yapısal özellikleri açısından esnek, lifli yapıda bir mineral.

Asbest sanayide pek çok endüstri kolunda kullanılmış olsa da sağlığa olan olumsuz etkileri nedeniyle 29 Ağustos 2010 tarihinde, 27687 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve 31 Aralık 2010’da yürürlüğe giren ‘Bazı Tehlikeli Maddelerin, Müstahzarların ve Eşyaların Üretimine, Piyasaya Arzına ve Kullanımına İlişkin Kısıtlamalar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik‘ ile de tamamen yasaklanmış durumda. Ancak daha önceden kullanıma girmiş olan ve bünyesinde asbest barındıran maddelerin sökümü, yıkımı, tamiratı, bakımı, geri dönüşümü sırasında pek çok sektörde işçiler asbeste maruz kalmaya devam ediyor.

ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü), her yıl en az yüz bin insanın asbest kaynaklı nedenlerle hayatını kaybettiğini açıklıyor. Asbeste maruz kalma nedeniyle oluşan hastalıklar, 20 ila 40 yıllık bir kuluçka süresinden sonra ortaya çıktıklarından bu hastalıkların meslek hastalığı olarak takibi ve tanısı zorlaşıyor.

Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ/WHO) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ/ILO) tarafından “kesin kanserojen” olarak tanımlanan asbest kullanımının yasaklanması ve işyeri ortamında yarattığı maruziyetlerin engellenmesi için küresel çağrılar yapılmaya devam ediliyor.

Uluslararası Asbest Yasağı Sekreterliği (IBAS) resmi internet sitesi asbest kullanımını yasaklayan ülkelerin listesine yer veriyor. Listelenen bazı ülkelerde küçük kullanımlar için muafiyetlere izin verildiği ancak, listelenen tüm ülkelerin her tür asbestin kullanımını yasaklamış olması şartını taşıdığı belirtiliyor. Ek olarak asbestin inşaat, yalıtım, tekstil vb. gibi tüm genel kullanımının açıkça yasaklanmasını sağlamaya çalıştıkları ifade ediliyor.

Zehir taşıyan Nae Sao Paulo gemisinin Türkiye’ye gelmemesi için 88 binden fazla kişi imza attı

Ne olmuştu?

9 Nisan’da İtalyan donanmasına ait üç denizaltı, Carlo Fecia di Cossato, Leonardo da Vinci ve Guglielmo Marconi, İtalya’nın Tino Adası’nda bir taşıyıcı gemiye yüklenerek Türkiye’ye doğru yola çıktı.

Ege Çelik Endüstrisi şirketi, 1.7 milyon avroya yedi geminin söküm ihalesini aldı. Bu da şirket tersanesinde çalışan işçilerin asbestle iç içe çalışacağı anlamına geliyor.

Aliağa’da gemi söküm işi yapan 22 tesisin yalnızca sekizi Avrupa Birliği normlarına uygun söküm işlemi gerçekleştiriyor.

Aliağa en son tonlarca asbest taşıyan uçak gemisi Sao Paulo ile gündeme gelmişti. Kamuoyunun yoğun tepkisi sonucunda geminin Türkiye kara sularına girmesi yasaklanmıştı. Sao Paulo geniş kamuoyu baskısı sonucu Atlas Okyanusu‘nda batırılmıştı.

İklim Adaleti Perspektifinden Madencilik Çalıştayı’na günler kaldı

Türkiye İklim Adaleti Koalisyonu, “Madene İnat, Yaşasın Hayat“ temasıyla “İklim Adaleti Perspektifinden Madencilik Çalıştayı” düzenliyor. Çevresel tahribatların merkezinde yer alan madencilik faaliyetlerine odaklanan buluşma, 20 Nisan’da saat 11.00’dan 18.00’a kadar sürecek etkinliklerle Gazhane İklim Müzesi 2‘de gerçekleştirilecek.

Programda ekolojik tahribatları konu alan bir belgesel gösterimi, çeşitli uzmanların bilgilendirici konuşmaları ile çevre, emek, hayvanlar, madenciliğin ekonomisi, kültürel varlıklar ve hukuk başlıkları altında altı ayrı masada düzenlenecek tematik çalıştaylar yer alıyor.

Çalıştay, deneyimlerini ve bilgi birikimini paylaşmak isteyen herkesin katılımına açık.

Koalisyon ilgili kişileri çevre, emek, hayvanlar, ekonomi, kültürel miraslar ve hukuk alanlarında yapılacak çalışmalara katkı sağlamaya davet ediyor. Koalisyon tarafından çalıştaya ilişkin yapılan duyuruda şu ifadelere yer veriliyor:

“Çalıştayımız bilgiye erişimin giderek sis bulutu içine itildiği günümüzde, hem savunuculuk hem de yasa koyuculara destek olacak, bilgi temelli aktivizme altlık sağlayarak örgütlülüğü güçlendirmeyi amaçlıyor.

Doğal ve toplumsal dönüşümün birbirinden ayrılamacağına inanan ekolojistleri, emek aktivistlerini, kültürel varlıklara sahip çıkanları ve birlikte yaşamın zamkı hukukun üstünlüğünü savunanları çalıştayımıza katkıda bulunmaya davet ediyoruz.”

Ayrıca çalıştaya katılacak kişilerden çöp üretilmesini en aza indirmek ve paylaşım kültürünü desteklemek için yanlarında atık oluşturmayan, paylaşılabilecek yiyecek ve içecek getirmeleri talep ediliyor.

 

[Yeşil Gazete Karadeniz’de] Alaplı’nın suyu taş ocaklarıyla cüruf dağlarının tehdidi altında

Haber: Çetin YILMAZ

*

ZONGULDAKAlaplı‘daki taş ocağı kırma ve eleme tesisleri nedeniyle doğal bir şekilde oluşmuş olan göl ve çevresindeki yerleşim yerleri toza boğuldu. Tesisler nedeniyle bölgedeki doğal göl, su ürünleri ıslah alanı ve Kıyıcak mahallesinden birçok özel arazi tahrip edildi.

2009 yılında oluşmaya başlayan ve oluşumunda Kavak deresi ve Döşeme deresine sınır olması nedeniyle yer altı suyu, dereden sızan sular ile yağışların etkili olduğu düşünülen göl tehdit altında.

Alaplı’da yurttaş doğası için mücadele ediyor

Gölü korumak için yöre halkı ve Alaplı Çevre Gönüllüleri bayram öncesinde (9 Nisan öncesinde), Alaplı Kaymakamlığına bir dilekçe ile başvuruda bulundu. Yurttaşlar Zonguldak İdare Mahkemesinin kararının uygulanmasını yetkili kurumlarca korunmasını istedi.

Zonguldak İdare Mahkemesi tarafından daha önce bölgede yapılması planlanan katı atık tesisine karşı açılan davada verilen ve bilirkişi raporuna da işaret edilen kararda gölün çevreye kattığı değere ilişkin şu ifadelere yer verilmişti:

“‘[…] bahse konu alan eski bir maden sahası olduğundan, alanda göl oluşması alanın yeniden doğaya kazandırılması sürecinde rekreasyon alanı olarak artı bir değer kattığı, hazırlanacak projede göl alanının korunarak uygulama yapılması, gerek suda yaşayan flora ve fauna açısından gerekse çevresel olarak olumlu etki yapacağından , faaliyet alanının göl alanına denk gelen kısmı ve tesis yerleşim planında dolgu yapılacak alan olarak gösterilen alanın dolgu malzemesiyle doldurulması durumunda , gölün ikiye ayrılacağı, bu durumun gölün ve bağlantılı olduğu derenin flora ve fauna değerleri üzerinde olumsuzluklara neden olacağından bu kısım yönünden uygun olmadığı, dava konusu faaliyetin ve buna bağlı yapıların kurulu olduğu’ değerlendirme ve tespitlerine yer verildiği anlaşılmaktadır.”

Öte yandan bölgede halihazırda faaliyetleri sürdürülen Taş Ocağı Kırma ve Eleme Tesisleri, hiçbir kural ve çevre değerleri gözetmeden bölgedeki yerleşim alanlarını toz içinde bıraktı. Tarım alnları, fındık tarlaları, bitkilerin yaprakları toz ile sıvandı.

Ek olarak Ereğli-Alaplı sınırında bulunan Kavak deresi ve çevresi su ürünleri islah alanı olarak da biliniyor. Burada göl ve bölge köylerinin içme suyu olarak kullandıkları yeraltı su motopompları bulunuyor.

Karadeniz’de ekokırım tehdidi: Cüruf şirketleri

Bölgedeki tek tehdit taş ocakları da değil aynı zamanda cüruflar da (atık) bölge için tehdit oluşturuyor. Daha önce cüruf şirketleri, gölü boşaltılmasını ve bu alanı cüruf ile doldurmayı talep etmişti. Bölge halkının İdare Mahkemesi ne açtığı davlar sonucunda dört cüruf tesisi kapatılmıştı. Ancak bölgede cüruf dağları oluşmuştu.

Bunlardan biri de Kılıçlar Madencilik San. ve Tic. Ltd. Şti.’ne aitti. “Tehlikesiz Atık Geri Kazanım Tesisi” projesi için Zonguldak Valiliği‘nin 30 Haziran 2022’de verdiği ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir’ kararının iptali için yine yurttaşlar dava açmıştı. Tesise verilen kanuna ve mevzuata aykırı olduğu belirtilerek iptal edilmişti.

Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları’ndan taşınan cüruf atıkları için ise daha önce Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)  ‘tehlikeli atık raporu’ vermişti.

TÜBİTAK’ın hazırladığı raporda; Bu cürufların tehlikeli atık olduğu, sulu ortamlara karışmasının engellenmesi ve özel mühendislik gerektiren düzenli depolama (çevreden ve her biri ayrı olarak izole edilmiş ve örtülmüş hücresel depolama ve benzeri) yapılarak bertaraf edilebileceği belirtilmişti.

Öte yandan cüruf şirketleri, Zonguldak Valiliği Çevre İl Müdürlüğü ve İl Özel İdaresi, mahkemelerin kararlarını Danıştay ve Yargıtay gibi üst mahkemelere taşıyor.

Yurttaşlar ve çevre aktivistleri ise yıllardır bölgelerinin doğal varlıklarını korumak için direniş göstererek hukuki mücadeleler veriyor.

Buna ek olarak Ege Doğa AŞ.‘nin taş ocağı, kapasite artışı, kalker kırma ve eleme, cüruf kırma, eleme ve cüruf depolama projesi Bakanlıktan ÇED için onay bekliyor. Söz konusu proje Kıyıcak mahallesinin sınırına kadar uzanarak bölgeye ek bir tehdit oluşturuyor.

Ayrıca Kılıçlar’ın (yeni adıyla Beyza AŞ.) Kıyıcak mahallesi Alaplı Organize Sanayi Bölgesi (OSB) için de tehlikeli ve tehlikesiz atık depolanması ve işlenmesi projesi, onay bekleyen projeler arasında.

Son olarak Alaplı Geri Dönüşüm AŞ. de göl kenarında cüruf kırma ve eleme projesi için Zonguldak İl Özel İdaresi’nden imar izni bekliyor.

Bu tesis ise izinsiz yapılmış hazır halde bekliyor. Zonguldak Valiliği izinsiz ruhsatsız yapıya göz yummuş durumda. Projenin İmar Komisyonu’nda üç AKP İl Genel Meclisi Üyesi tarafından onay aldığı belirtilirken İl Genel Meclisi Genel Kurulu’nda oylama sırası beklediği ifade ediliyor.

***

Bu haber, Hollanda Krallığı Büyükelçiliği ve Başkonsolosluğu’nun MATRA projesi kapsamında desteklenen ÇİGO’da verilen eğitimlerin sonucunda, yerel gazeteciler ve STK temsilcilerinin ürettiği haber dizisinin bir parçasıdır.

ABD açıklarında halatlara dolanmış buzul balinası için kurtarma planları yapılıyor

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA), New England açıklarındaki Rhode Island bölgesindeki Block Adası’nın yaklaşık 80 km güneyinde halatlara dolanmış bir buzul balinası tespit ettiklerini açıkladı.

Açıklamada, dev memelinin ağzının her iki yanından da kalın halatlar çıktığı, ancak uzak konumunun kurtarıcıların yardım etmesini zorlaştırdığı belirtildi.

Federal yetkililer de bir tür çubuklu balina olan buzul balinasının halatlara dolanmış halde olduğunu, bunun nesli yok olmakta olan hayvanlar için zaten yıkıcı olan bir yılı daha da kötüleştirdiğini söyledi.

Buzul balinalarının da bir türünü oluşturduğu çubuklu balinaların tüm dünyadaki sayısı 360’dan az. Balıkçılık ekipmanlarına ve gemilerin çarpmasına karşı korunmasızlar.

Kıyıdan çok uzakta olduğu için müdahale çok güç

AP‘ye konuşan yetkililer, “Hayvanın bulunduğu yer kıyıdan epey uzak bir mesafede. Bu yüzden uzmanlar kurtarma girişiminde bulunmak için bilinen son konuma güvenli bir şekilde seyahat edemedi” dedi ve NOAA’nın balıkçılık bölümünden uzmanlar ile kurtarma alanında uzman paydaşlarının balinayı izleyecekleri, hava ve güvenlik koşulları izin verdiği ölçüde müdahale etmeye çalışacaklarını kaydetti

Bu yıl ABD’nin Georgia ve Massachusetts eyaletlerinin açıklarında çok sayıda çubuklu balina öldü. Ocak ayında Martha’s Vineyard, Massachusetts açıklarında ölü bulunan bir balinanın olta takımlarına takıldığı için yaşamını yitirdiği tespit edilmişti.

Çevre ve hak grupları nesli tükenmek üzere olan hayvanları korumak için daha sıkı kurallar talep ediyor ancak 2022’nin sonlarında kabul edilen federal bütçe paketi konuyla ilgili düzenlemelerde altı yıllık bir “duraklama” içeriyor.

Oceana çevre grubunun kampanya direktörü Gib Brogan, “Bu, ABD sularındaki ilk örnek değil, daha güçlü bir korumaya ihtiyacımız var” dedi.

Soyu tükendi sanılan gri balina Atlantik Okyanusu’nda görüntülendi
İspermeçet balinalarının ‘kültürel klanlar’ oluşturduğu tespit edildi
Türkiye’deki yunus ve balinalar tehdit altında: Sadece Karadeniz’de yılda en az 16 bin mutur öldürülüyor

Nesilleri tükenmek üzere

Balinalar bir zamanlar ülkenin doğu kıyısı açıklarında çok sayıdaydı. Ticari avcılık döneminde sayıları azaldı ve onlarca yıldır federal korumaya rağmen toparlanmaları çok yavaş oldu.

Oluklu balinalar, her yıl Florida ve Georgia açıklarındaki yavrulama alanlarından New England ve Kanada açıklarındaki beslenme alanlarına göç ediyor. Son yıllarda yolculuk daha tehlikeli hale gelmiş durumda çünkü iklim krizinin ortasında sular ısındıkça gıda kaynaklarına erişimleri de güçleşiyor.

Bilim insanları bu değişikliğin balinaların okyanusun korunan alanlarından uzaklaşmasına ve bu tür halat dolanması ve çarpışma gibi durumlara karşı çok daha savunmasız hale gelmesine neden olduğunu söylüyor.

Geçen yıl yayımlanan bir araştırma, Maine Körfezi’nde iklim değişikliğinin neden olduğu ısınmanın buzul balinalarını ciddi şekilde tehlikeye attığını ortaya çıkarmıştı.

Afganistan ve Pakistan’da meydana gelen sel ve yıldırımlar onlarca can aldı

Afganistan ve Pakistan’ı etkisi altına alan ve mevsim normallerine göre erken başlayan şiddetli yağışlar, en az 72 kişinin ölümüne ve binlerce kişinin mağdur olmasına yol açtı.

The Independent‘in aktardığına göre Afganistan’da Taliban sözcüsü, Pazar günü (14 Nisan’da) ülkede meydana gelen sel felaketlerinde en az 33 kişinin hayatını kaybettiğini ve 27 kişinin yaralandığını doğruladı. Sözcü Abdullah Janan Saiq, ayrıca selin 200 hayvanın ölümüne, 600’den fazla evin yıkılmasına, 800 hektar tarım arazisinin ve 85 kilometre yolun zarar görmesine yol açtığını belirtti. En çok zarar gören bölgelerin batıdaki Farah, Herat ile güneydeki Zabul ve Kandahar olduğu ifade edildi.

Afganistan ve Pakistan'da sel

Pakistan’da ise sel ve yıldırım düşmesi sonucu en az 39 kişi hayatını kaybetti. Sosyal medyada paylaşılan fotoğraf ve videolar, insanların bellerine kadar suya batmış şekilde evlerinden eşyalarını kurtarmaya çalıştıklarını gösteriyor. En çok etkilenen bölgeler arasında Balochistan, Khyber Pakhtunkhwa ve Punjab eyaletleri yer alıyor. Özellikle Balochistan’ın kıyı kasabaları, ana liman şehri Gwadar da dahil olmak üzere ciddi hasarlar aldı. Bu hasarlar, günlük yaşamı olumsuz etkileyen elektrik ve diğer temel altyapılarda kesintilere neden oldu.

Afganistan ve Pakistan’ı ‘iklim krizi’ vurdu

Her iki ülkenin hava durumu daireleri, önümüzdeki günlerde daha fazla yağış beklendiğini duyurdu.

Güney Asya, yıllık yağışının yüzde yetmiş ila seksenini muson mevsimi olan Haziran sonundan itibaren alıyor. Ancak, erken yaz döneminde de yağış görülebiliyor. Bölge, son yıllarda yağış modellerinde dengesizlikler yaşıyor; uzun kurak dönemler ve kısa sürelerde aşırı yağışlar görülüyor. Bilim insanları ve uzmanlar, bu durumu küresel sıcaklıkların yükselmesiyle ilişkilendiriyor.

Afganistan’da kadınlar: Nefes alamıyor gibi hissediyorum
İklim krizi: Pakistan’da muson yağmurları nedeniyle sekiz çocuk hayatını kaybetti
Pakistan kirlilik seviyesini düşürmek için yapay yağmur kullanıyor

Pakistan ve Afganistan, iklim krizine karşı dünyanın en savunmasız ülkeleri arasında yer alıyor. Her iki ülke de son yıllarda aşırı sel zararları bildirmiş olup, küresel ısınmaya katkıları nispeten düşük olmasına rağmen bu durumdan ciddi şekilde etkileniyor.

2022’de Pakistan, kayıtlara geçen en kötü sel felaketini yaşamış, ülkenin üçte biri su altında kalmış, bin yedi yüzden fazla insan hayatını kaybetmiş ve milyonlarca kişi yerinden edilmişti. O zamandan beri, tekrarlanan felaketler mağdurları etkilemeye devam ediyor.

Denizlerde av yasağı başladı

1 Eylül 2023’te başlayan 2023-2024 balıkçılık av sezonu, bugün (15 Nisan’da) sona erdi, av yasağı başlamış oldu.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, 2023-2024 balıkçılık av sezonunun başta hamsi olmak üzere birçok türün avcılığı açısından bereketli geçtiğini bildirdi ancak, iklim krizine bağlı olarak deniz suyu sıcaklıklarının değişmesiyle azalan balık türleri hakkında herhangi bir bilgi verilmedi.

Bakan Yumaklı, yeni av yasağının endüstriyel avcılık yapan gırgır ve trol gemilerini kapsayacağını, ancak kıyı balıkçılığı yapan küçük ölçekli balıkçıların yasaktan muaf tutularak avcılığa devam edebileceklerini açıkladı. Bu dönemde, uluslararası sularda avcılık yapmak isteyen balıkçıların Bakanlık’tan özel izin alması gerekecek.

Tarım ve Orman Bakanlığı, sürdürülebilir balıkçılık ve yasalara uygun avcılık yapılmasını sağlamak amacıyla yoğun bir denetim programı yürüttüğünü açıkladı. 2023’te yapılan 171 bin 219 denetim sonucunda, kaçak avcılıkla elde edilen 593 ton su ürününe el konuldu ve 6 bin 527 kişi ile iş yerine toplamda 74 milyon 12 bin 121 lira tutarında idari para cezası uygulandı.

Yeni dönemde yasağın ihlali durumunda 8 bin TL’den 200 bin TL’ye varan idari para cezaları uygulanacak.

Bakan Yumaklı ayrıca, 31 Ağustos 2024 itibariyle yürürlük süresi dolacak olan mevcut tebliğlerin yerini alacak yeni kuralların, TBMM Balıkçılık ve Su Ürünleri Araştırma Komisyonu’nun raporları ve bilimsel tavsiyeler doğrultusunda hazırlanacağını duyurdu. Açıklamaya göre bu yeni kurallar, iklim değişikliği ve sektörel gelişmeler göz önünde bulundurularak sürdürülebilir balıkçılık politikalarını şekillendirecek.

[İklim Masası] Hamsi, palamut popülasyonlarını korumak için av mevsimi sınırlandırılmalı
WWF uyardı: Hayalet balıkçılık denizleri yok ediyor
İklim kampanyası: AB çapında balıkçılık endüstrisine yakıt sübvansiyonunu kesin
Müsilajın vurduğu Marmara’da av yasağı kalktı ama tehlike geçmiş değil

İklim krizi balıkçılığı nasıl etkiliyor?

İklim değişikliğine bağlı olarak gelişen sıcaklık artışları, okyanusların asitlenmesi ve deniz seviyesindeki yükselme gibi faktörler, deniz habitatlarını ve dolayısıyla balık popülasyonlarını olumsuz yönde etkiliyor.

Deniz sıcaklıklarındaki artış, balıkların üreme dönemlerini ve göç yollarını değiştirebilirken, özellikle sıcak su türleri soğuk su bölgelerine kayarken, soğuk su türlerinin yaşam alanları daralabiliyor. Bu durum, balıkçılık sezonlarının başlama ve bitiş zamanlarını değiştirebilir ve balıkçılık faaliyetlerini zorlaştırabilir. Ayrıca, sıcaklık artışları denizdeki oksijen seviyelerini düşürüyor, bu da balıkların büyüme ve sağkalım oranlarını olumsuz etkiliyor.

Akdeniz’e Nefes Programı ile denizlerin akciğerleri korunacak
İklim krizi: Denizlerde su seviyesi yükseliyor, İstanbul ve İzmir’in kıyıları tehdit altında
İklim değişikliği ve endüstri faaliyetleri nedeniyle denizlerde sıcaklık artıyor

Okyanusların asitlenmesi, kabuklu deniz hayvanları başta olmak üzere birçok deniz canlısının kabuk ve iskelet yapılarının zayıflamasına neden oluyor. Bu da balıkçılar için önemli olan ekosistemlerin bozulmasına yol açıyor. Aynı zamanda denizlerdeki besin zincirlerinde meydana gelen değişiklikler, balıkların beslenme alışkanlıklarını ve dolayısıyla avlanma tekniklerini etkileyebiliyor.

İklim değişikliği nedeniyle artan şiddetli hava olayları da, balıkçılık faaliyetlerinin güvenliğini tehdit ediyor ve balıkçıların denize açılma sürelerini kısıtlayabiliyor. Bu durum, sektörün ekonomik dengesini bozabilir ve balıkçılıkla geçinen topluluklar üzerinde ciddi sosyoekonomik etkiler yaratabilir.

Fosil yakıtların neden olduğu ‘küresel kararma’ nedir?

Fosil yakıtların yanması sırasında atmosfere salınan partiküller sadece küresel ısınmaya değil, aynı zamanda daha az bilinen bir fenomen olan ‘küresel kararmaya’ da neden oluyor. Küresel kararma, atmosferdeki partiküllerin güneşten gelen ışınları yansıtması ve bu ışınların yeryüzüne ulaşmasını engellemesiyle meydana geliyor.

Küresel kararma, yüzey sıcaklıklarının düşmesine ve birtakım iklimsel değişikliklere yol açabilir. Ancak, bu fenomenin uzun vadeli çevresel etkileri ve küresel ısınma ile olan karmaşık ilişkisi, bilim insanları arasında devam eden tartışmaları da beraberinde getiriyor.

AA’nın aktardığına göre Prof. Dr. Hüseyin Toros, küresel kararmaya neden olan başlıca faktörün, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında artan kükürt bileşiklerinin atmosfere salınması olduğunu belirtiyor. 1900’lerde atmosfere salınan 15 milyon ton kükürt, 1980’lerde 80 milyon tona ulaştı.

Prof. Dr. Toros, “Bu kükürt bileşikleri çok küçük oldukları için atmosferde asılı kalabiliyor. Parlak yapıları sayesinde güneşten gelen ışınları geri yansıtıyorlar, dolayısıyla yeryüzüne ulaşan ışınım azalıyor. Bu süreç, 1960 ile 1990 yılları arasında güneşten gelen ışınımı yaklaşık yüzde dört oranında azalttı” diyerek açıklıyor.

2023’te okyanus yüzeyinin sıcaklığı, 20 yıllık ısınmaya eş değer artış gösterdi
Türkiye, erken ölümlere sebep olan kükürtdioksit emisyonlarında ilk 10’da
TÜSAD: Hava kirliliği solunum sağlığını tehdit ediyor, sekiz milyon erken ölümün sebebi

Bu dönemde yaşanan ışınım azalması, özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika‘da gözlemlenen sıcaklık düşüşlerine katkı sağladı. Ancak, küresel kararmanın getirdiği bu “serinleme” etkisi, aynı zamanda bazı negatif ekolojik sonuçlar da doğurdu.

Örneğin, güneş ışığının azalması bitkilerin fotosentez yapma kapasitesini düşürerek tarımsal verimlilik üzerinde olumsuz etkiler yaratıyor. Ayrıca, azalan güneş ışığı miktarı, deniz ekosistemlerini de etkileyerek bazı alg türlerinin üremesini zorlaştırıyor.

küresel kararma

Prof. Dr. Toros, küresel kararmanın mevsim uzunluğu ve özelliklerini değiştirerek iklimde bozulmaya yol açabileceğine, ayrıca güneş ışınımındaki azalmaların tarımsal verimlilik üzerinde olumsuz etkilere neden olabileceğine işaret ediyor. 1990’larda Türkiye’de yüksek olan kükürtdioksit ölçümleri bugün tek haneli sayılara kadar düşmüş durumda ve Türkiye için atmosferik kararmanın azaldığı gözlemleniyor.

Küresel kararmanın küresel ısınmaya çözüm olup olamayacağı konusunda bilim camiası ikiye bölünmüş durumda. Prof. Dr. Toros, atmosferdeki kükürt partikül miktarının azalmasıyla sıcaklıklardaki artış arasında bağlantı kurulduğunu, jeomühendislik gibi yeni kavramların ortaya çıktığını ifade ediyor. Ancak, küresel kararmanın olası zararları nedeniyle, şu anda tüm çalışmalar atmosfere salınan karbonu nasıl sıfırlayabileceğimiz ve kirleticileri nasıl azaltabileceğimiz üzerine yoğunlaşıyor.

Bakanlığın iklim değişikliği analizi: Sıcak ve soğuk dalgaları, kuraklık artacak

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın iklim değişikliği analizine göre; 2040’a kadar Türkiye’de ortalama sıcaklık iyimser senaryoda da kötümser senaryoda da 1 buçuk derece artacak.

Kısa Dalga’dan Sinan Tartanoğlu’nun aktardığına göre; 100 yılda bir görülecek kadar büyük orman yangınlarının yüzyıl sonuna doğru 54 yılda bir, 100 yılda bir görülecek kadar şiddetli yağışların ise yüzyıl sonuna doğru 49 yılda bir görülmesi bekleniyor.

Bakanlığı’n 2024-2030 yıllarını kapsayan; “İklim Değişikliğine Uyum Stratejisi ve Eylem Planı” yayınlandı. Raporda, “Türkiye’de İklim Değişikliği Etkileri ve Çoklu-Tehlike Analizi” çalışmasının sonuçlarına da yer verildi.

Analizde; sıcaklık, yağış, sıcak dalgaları, soğuk dalgaları, kuraklık, orman yangını, şiddetli yağış, şiddetli rüzgâr riskleri 2021-2040, 2041-2060, 2061-2080 ve 2081-2100 dönemlerinde; biri kötümser biri iyimser iki senaryo üzerinden ölçüldü.

kuraklık
Fotoğraf: Ümit Bektaş / Reuters

Sıcaklık 1,5 derece artacak

Raporda önce, mevcut durumun sıcaklık açısından bir analizi yapıldı. Buna göre; Türkiye’nin son 30 yıllık (1991-2020) ortalama sıcaklığı yaklaşık 13,9 derece… Ancak Türkiye’nin 2012-2022 dönemi son 11 yıllık ortalama sıcaklığı ise 14,1 derece olarak belirlendi.

Çalışmada, “2021-2040 döneminde her iki senaryo için de Türkiye’de ortalama sıcaklığın 1 buçuk derece artacağının öngörüldüğü” değerlendirmesi yapıldı.

2081 – 2100 döneminde ise ortalama sıcaklık artışı iyimser senaryoya göre 3 dereceyi, kötümser senaryoya göre ise altı dereceyi bulacak.

Analizde yer alan tahminlere göre en yüksek değerler Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde meydana gelecek. “Her iki senaryoda da ortalama sıcaklıktaki değişimin en fazla Doğu Anadolu Bölgesi’nde, en az Marmara Bölgesi’nin Trakya bölümü ile Kuzey Ege dolaylarında görüleceği tahmin ediliyor.”

Yağışlar bölgelere göre değişim gösterecek

Yağış miktarının 2060 yılından önce ve 2060 yılından sonra olmak üzere iki dönem üzerinden tahmin edildiği analize göre; “2060’lara kadar her iki senaryo için de toplam yağışın yüzde 20 ila +yüzde 20 arasında değişeceği” tahmin ediliyor.

Ancak 2060’lar itibarıyla Türkiye’nin güneyinde toplam yağış miktarında yüzde 20’den fazla azalma; kuzeyinde ise yüzde 30’lara kadar varan bir artış öngörülüyor.

Buna göre iyimser senaryoda yıllık toplam yağış miktarının en fazla 2061-2080 döneminde Akdeniz Bölgesi’nde azalması bekleniyor.

En fazla artışın ise 2040’lar itibarıyla Marmara Bölgesi’nde yaşanması tahmin ediliyor. Kötümser senaryoya göre yağış miktarında en fazla 2081-2100 döneminde Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yüzde 30’a varan bir artış; Akdeniz Bölgesi Teke Platosu’nda ise yüzde 50’ye varan bir azalma olması bekleniyor.

Sıcak dalgaları 10 yılda bir görülürken, yılda bir görülecek

Kötümser senaryoya göre sıcak dalgalarındaki en dramatik artış 2090’larda görülecek. Bu senaryoya göre 10 yılda bir görülen sıcak dalgalarının yüzyıl sonuna kadar yılda bir görüleceği tahmin ediliyor.

“Sıcak dalgaları gelecek projeksiyonlarına göre neredeyse her yıl görülmesi beklenen bir tehlike olarak belirleniyor. Sıcak dalgalarının aksine, soğuk dalgalarının frekansında ise ülke genelinde tüm dönemlerde azalma eğilimi öngörülüyor.”

İki senaryoda da tehlike aynı: Kuraklıkların her yıl görülmesi bekleniyor

Analize göre iki yılda bir görülen kuraklıkların her iki senaryoya göre gelecekte neredeyse her yıl görülmesi bekleniyor.

Analizde, “Referans döneminde 10 yılda bir görülen kuraklıkların gelecek dönemde 2 ila 3 yılda bir, 50 yılda bir görülen kuraklıkların ise 8-10 yılda bir görülmesi beklenmektedir. Bu durum, her iki senaryoya göre de kuraklık tehlikesinin neredeyse kalıcı hale geleceğini göstermektedir” denildi.

Ormanlar için tehlike çanları…

10 yılda bir görülen orman yangınlarının 2050’lere kadar 17 yılda bir görüleceği tahmin edilse de 20 yılda bir görülen yangınların yüzyıl sonuna doğru 9 yılda bir; 100 yılda bir görülen yangınların ise yüzyıl sonuna doğru 54 yılda bir olacağı öngörülüyor.

Kötümser senaryoya göre 10 yılda bir görülen şiddetli yağışların, yüzyıl sonuna doğru 6 yılda bir; 20 yılda bir görülen şiddetli yağışların 11 yılda bir ve 100 yılda bir görülen şiddetli yağışların ise yine yüzyıl sonuna doğru ülke genelinde 49 yılda bir görüleceği tahmin ediliyor.

Kene mevsimi geldi, nelere dikkat etmeli?

Erzurum’un Oltu ilçesinde yaşayan ve 9 Nisan’da yüksek ateş şikâyetiyle hastaneye başvuran 37 yaşındaki İrşat Yüksel’e, kene ısırmasına bağlı olarak Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı teşhisi konuldu. Yüksel, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

2023’te Türkiye’de KKKA hastalığından 480 kişi hastanelere başvururken, bunlardan 15’inin hayatını kaybettiği bildirildi, en çok can kaybı Sivas’ta yaşandı.

Kene bulaşması neden tehlikeli?

Keneler özellikle ilkbahar ve yaz aylarında sıkça karşılaşılan, dikkate alınması gereken bir sağlık tehdidi oluşturuyor. Keneler çeşitli bulaşıcı hastalıkları taşıyabilir. Bu hastalıklar, tedavi edilmezse ciddi sağlık sorunlarına ve hatta ölüme neden olabilir.

Lyme hastalığı, keneler tarafından taşınan ve bakteriyel bir enfeksiyon olan Borrelia burgdorferi ile bulaşıyor. Erken teşhis ve tedavi edilmezse, eklem ağrıları, kalp ritim bozuklukları ve sinir sistemi problemleri gibi kronik sağlık sorunlarına yol açabiliyor.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığına neden olan virüs de keneler tarafından taşınıyor ve yüksek ateş, şiddetli baş ağrısı, kas ağrıları, mide bulantısı gibi belirtilerle kendini gösterirken, kanama ile sonuçlanabiliyor. Etkili bir tedavi ve müdahale olmazsa, hastalık ölümle sonuçlanabiliyor.

Anaplasmoz ve Ehrlichiosis de keneler aracılığıyla bulaşan ve çoğunlukla grip benzeri semptomlar gösteren enfeksiyonlar. Tedavi edilmediği takdirde, ciddi ve kronik sağlık sorunlarına neden olabiliyor.

Kenelerin taşıdığı hastalıkların çoğu, erken teşhis ve uygun tedavi ile kontrol altına alınabilir. Ancak, kene bulaşması tehlikesi ve bu bulaşmanın potansiyel sonuçları göz önünde bulundurulduğunda, korunma ve önlem almak her zaman için en iyi strateji.

kene

Kenelere karşı hangi önlemler alınmalı?

Sıcak mevsimlerde kene yapışmalarını önlemek ve olası sağlık risklerini azaltmak için alınabilecek bazı temel önlemler mevcut:

Uygun giyinin: Doğa yürüyüşlerine çıkarken, uzun kollu gömlekler ve uzun pantolonlar giymek önemli. Pantolon paçalarını çorapların içine sokmak, kenelerin cilde yapışmasını zorlaştırır. Açık renkli giysiler tercih ederek, keneleri daha kolay fark edebilirsiniz.

Koruyucu ürünler kullanın: Kene yapışmasını önleyici spreyler ve böcek kovucu doğal ürünler, özellikle okaliptüs yağı gibi böcekleri uzaklaştıran içeriklere sahip olanlar, cilt ve giysi üzerine uygulanabilir.

Çevre kontrolü: Bahçenizi düzenli olarak temiz tutmak, yüksek otları biçmek ve çalılıkları budamak, kenelerin yaşam alanlarını azaltmaya yardımcı olur.

Evcil hayvanların korunması: Evcil hayvanlarınız için veteriner hekimin önerdiği dış parazit önleyici ilaçları düzenli kullanın. Ayrıca hayvanların sık sık kene kontrolünden geçirilmesi, evinize kene taşınma riskini azaltır.

Dikkatli olun: Özellikle yüksek otluk ve çalılık alanlarda dikkatli olun. Bu tür yerler kene için uygun habitatlar sağlar.

Kene kontrolü: Doğa yürüyüşleri veya çimlik alanlarda zaman geçirdikten sonra, kendinizi ve ailenizi kene yapışması açısından kontrol edin. Kene yapışmaları genellikle vücudun gizli bölgelerinde, örneğin kasık, koltuk altı ve saç dipleri gibi yerlerde olur.

Kene çıkarma: Eğer bir kene yapışmışsa, onu çıkarmak için cımbız kullanın. Kenenin ağzını cildinize mümkün olduğunca yakın bir noktadan tutarak, yavaşça çekin. Kene çıkarıldıktan sonra bölgeyi sabun ve su ile yıkayın ve dezenfekte edin. Eğer nasıl çıkaracağınızdan emin değilseniz, muhakkak bir sağlık kuruluşuna başvurun.

Solaklı Vadisi’nin HES belası: Uzungöl rant değil, koruma alanıdır

Uzungöl Turizmciler Derneği ve Çaykaralı yurttaşlar, Trabzon Çaykara ilçesinde Uzungöl‘ün de bulunduğu Solaklı Vadisi‘nde açılmak istenen Hidroelektrik Santraline (HES) karşı Uzungöl’de basın açıklaması yaptı.

“Dereler halkındır satılamaz”, “HES varsa sıkıntı var”, “Alan kim satan kim” ve “Uzungöl rant alanı değil koruma alanıdır” dövizleri taşınan açıklamaya yüzlerce yurttaş katıldı.

Solaklı Vadisi köylülerinin HES direnişi belgesel oldu: “Kırlangıçlar Susamışsa”
HES fuarı protestosuna biber gazı
Solaklı’dan iyi haber: HES şirketi çekiliyor

Açıklamada konuşan Uzungöl Turizmciler Derneği Başkanı Mehmet Keleş, alana ilk olarak 2012 yılında izin verildiğini, fakat açılan dava sonucu HES’in iptal edildiğini anımsattı.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; bölgenin turizmden elde ettiği gelirin HES’ten elde edilecek gelirden kat kat fazla olduğunu söyleyen Keleş, “Uzungöl HES projesi ile doğal sit alanları yıkılacak, zarar görecek, deremizin yüzde 90’ını kanallara, tünellere alınacak. Tünel açımları ve patlatmalarla kaynak sularımızın akifer yapısı bozulacak, alanda habitat kaybı, dere yatağında değişimler ve yamaçlarda heyelanlara sebebiyet verilecektir. Söz konusu projenin Uzungöl gibi bir turizm bölgesinde gerçekleştirilmek istenmesinin hiçbir mantıklı yanı yoktur” dedi.

‘Solaklı deresi 10 km boyunca yok olacak’

Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yönetmeliğine göre ruhsatların 7 yıl geçerli olduğunu anımsatan Keleş, HES için verilen ruhsatın üzerinden 12 yıl geçtiğini söyledi.

Konuyla ilgili mahkemeye başvurduklarını da aktaran Keleş, “Kırk yıldan beri çıkarılamayan imar planları yüzünden ideal yapılaşmasını sağlayamayan Uzungöl insanına, bu projeyi resmiyete döktüğünüzü nasıl açıklayacaksınız? Uzungöl’de pencere ölçülerine, çatı yüksekliklerine, ormandan kuru ağaç toplamaya karışan koruma anlayışına soruyoruz: Gölden 600 metre mesafede, sit alanının içindeki bu projeye nasıl izin verdiğinizi açıklayabilecek misiniz? Bu proje ile insanların seyrede seyrede Uzungöl’e çıktığı Solaklı deresi 10 km boyunca yok olacakken, bu manzaraya alışmış insanlara derenin kuruduğunu nasıl açıklayacaksınız” diye tepki gösterdi.

Yerleşim bölgelerinin altından geçecek olan HES tünellerinin potansiyel tehlike oluşturacağını da sözlerine ekleyen Keleş, “Facialara yol açmayacağını kim ve kimler garanti edebilir? Şimdi buradan en başta devlet yetkililerine sesleniyoruz. Bir an önce bu projenin yeniden incelenmesini ve bu tarihi yanılgıdan bir an önce dönülmesini talep ediyoruz. Bizim tek derdimiz, hem devam eden turizmin zarar görmemesi, hem de yaşam alanlarımız olan coğrafyayı korumaktır. Uzungöl’ün havası, suyu, toprağını korumak atalarımızdan aldığımız gibi gelecek kuşaklara bırakmak amacımızdır. Biz halkız. Çaykaralıyız. Uzungöl biziz. Biz bu dağların öz evlatlarıyız. Bütün memleket sevdalılarını ve gerçek Uzungöl dostlarını Uzungöl için harekete geçmeye çağırıyoruz” diye konuştu.