Editörün SeçtikleriEkolojiİklim KriziManşetTürkiye

Müsilajın vurduğu Marmara’da av yasağı kalktı ama tehlike geçmiş değil

0

Dosya Haber: Nazlı Eda PİYADE

*

1 Eylül’de balık avı yasağının kalkmasıyla birlikte gözler balıkçı tezgahlarına çevrildi. Marmara Denizi’ni etkisi altına alan müsilajın yüzeyden temizlenmesi de soru işaretleri ve kaygıları gidermedi.  Müsilaj, Marmara Denizi’nden tamamen temizlendi mi? Müsilaja maruz kalan balıkların tüketimi sakıncalı mı? Balıkçılığı ve denizleri bekleyen tehlikeler neler?

17 Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Deniz Bilimleri Mühendisliği Bölümü’nden Prof.Dr. Mustafa Sarı, İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Saadet Karakulak ve İstanbul Balık Üreticileri Ürünleri Kooperatifi Başkanı İlyas Torlak sorularımızı yanıtladı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, müsilaj sorununa ilişkin 22 maddelik bir Marmara Denizi Koruma Eylem Planı oluşturup, müsilajın kıyılardan temizlendiğini açıklasa da uzmanlar  ‘tehlikenin devam ettiği’ konusunda uyarılarda bulunuyor. Balıkçılar ise bir program ve planlama oluşturulmamasından şikâyet ediyor.

Sarı: Yüzey temizlendi, dipteki etkileri devam ediyor 

Müsilajın son durumuna ilişkin Yeşil Gazete’ye bilgi veren Prof.Dr. Mustafa Sarı 17 Ağustos tarihi itibariyle müsilajın su kolonunda görünmez hale geçtiğini söylerken, “Marmara Denizi’nde gönüllü bir ekiple yaptığımız dalışlarda, az akıntılı dip bölgelerde müsilajı görmeye devam ediyoruz. Ne yazık ki dipteki etkileri giderilmiş değil” diyor.

Dipteki bu müsilaja müdahale etme şansının bulunmadığını belirten Prof. Dr. Sarı, “Müsilajın olmamasını istiyorsak, Marmara Denizi’ni 40 yıldır kirletmemeliydik” şeklinde konuşuyor.

Prof. Mustafa Sarı.

Prof. Sarı, suyun yalnızca hidrolik bir güç olmadığını, içerisinde binlerce canlı yaşadığını ve bu nedenle müdahale ederken dikkatli olunmasını gerektiğini ve hatta en doğru yöntemin müdahale etmemek olduğunu söylerken, büyük kütlelerde müsilajın dipte, parçalanıp ayrışmasının da zor olacağını vurguluyor.

‘Zarar kaçınılmaz, olumsuz etkilerini göreceğiz’ 

Marmara Denizi’ndeki balıkların müsilaja adapte olduğunu söyleyen Sarı, son durumu da şöyle anlatıyor:

“Yüzeye ilk çıktığında oksijensizliğe neden olarak binlerce balığın ölümüne neden olan müsilaj, aynı zamanda dipte yaşayan hareketsiz süngerleri, pinaları, istiridyeleri ve mercanları da öldürdü. Balıklar ise yaşadıkları ilk şokun ardından müsilaja adapte oldu. Yine de balıkların yumurtalarını bıraktıkları dönemde müsilajın yoğun olması nedeniyle bu yumurtaların ciddi hasar gördüğünü düşünüyoruz. Zarar kaçınılmaz, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde müsilajın balıkçılıktaki olumsuz etkilerini göreceğiz.”

Prof. Dr. Sarı, müsilajın deniz ekosistemine verdiği zarara ilişkin çalışmaların sürdüğünü ve bu çalışmaların sonuçlarını beklediklerini eklerken şunu da belirtiyor: “Üç hafta önce Tarım ve Orman Bakanlığı’nın izniyle yaptığımız çalışmada, ağın torbasının tamamen müsilajla kaplı olduğunu gördük.”

Çözüm sürdürülebilir balıkçılık 

1 Eylül itibariyle sona eren av yasağına da değinen Prof. Dr. Sarı, çözümün yasağın uzatılmasında değil, ‘sürdürülebilir balıkçılık’ta  olduğuna işaret ediyor.

Marmara Denizi’ni Koruma Eylem Planı’nda ekosistem odaklı balıkçılığa geçilmesine ilişkin maddenin bulunduğunu belirten Prof. Dr. Sarı, “Bu eylemde bir ilerleme kaydedemedik. Yalnızca hamsi, sardalya ve istavritin dökme olarak balık unu fabrikalarına satılmasına yasak getirildi. Bu iyi bir gelişme olsa da yeterli değil” derken,  atılması gereken adımları ve henüz yapılmayanları da şöyle anlatıyor:

“Bir koridor olan Marmara Denizi’nde balıklar Karadeniz ve Ege Denizi arasında geçit yapar. Bu koridorun iki kapısı; İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı’dır. Eğer balık çoğalsın istiyorsak bu kapıları ‘açık’  tutmamız gerekir. Yani; boğazlardaki balıkçılığı sürdürülebilir balıkçılık prensipleriyle yeniden değerlendirmek gerekiyor. Ancak biz bunu yapmadık. Balıkların rahatça üreyip,  büyüyebileceği koruma alanları oluşturmamız, bu alanları avcılığa kapatmamız ve buradaki balıkların tüm Marmara’ya dağılmasının sağlanması gerekiyor. Bunu da yapmadık.

Öte yandan 1380 Sayılı Su Ürünleri Kanunu, Marmara’da trol avcılığını yasakladı. Ancak karides avcılığında kullanılan ‘algarna’ ağlarıyla ile avlanmak serbest. Algarna ağı da bir çeşit trol ağıdır. Bunu kullanmak zorunda mıyız? Tüm bu konularda adım atarsak Marmara’da sürdürebilir balıkçılık için adım atmış olacağız. Bunun için de ilgili bakanlıkları daha cesur ve daha proaktif kararlar almaya davet ediyoruz.”

‘Gereken adımlar atılmazsa, müsilajı tekrar görürüz’

“Bir taraftan denizi kirletmeye bir taraftan da dibini kazmaya devam ediyoruz” diyen Prof. Dr. Sarı, av sezonunun başlamasıyla gözlerin yeniden balık avına çevrildiğini ancak balıkçılığın müsilajın tek sorumlusu olmadığını vurguluyor: “Müsilajsa bir sonuçsa, bu sonucu doğuran nedenlerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Müsilajın ortadan kaldırılması için de esas yapılması gereken, evsel, endüstriyel, tarımsal ve denizcilikten kaynaklanan atıkların kaldırılmasıdır.”

Sözkonusu atıkların halen hiçbir işlem görmeden Marmara Denizi’ne gönderilmeye devam edildiğinin altını çizen Prof. Dr. Sarı, uyarısını şöyle devam ettiriyor:

“Şu an yüzeyde müsilajı görmüyoruz. Ancak, atılması gereken adımlar atılmadan devam ederse kasım ayında müsilajın yeniden yükseldiğini görebiliriz.  Ekolojik faturasının ne kadar yüksek olduğunu bu sene gördüğümüz müsilajın, ekonomik faturasının da yüksek olduğunu zamanla anlayacağız.  Bu ağır sonuçları görmemek için 22 maddelik Marmara Denizi Koruma Eylem Planı’nın amasız, fakatsız, eksiksiz uygulanması gerekiyor.”

Yurttaşların balık tüketimindeki kaygılarına ilişkin değerlendirmelerini sorduğumuz Prof. Dr. Sarı, bu kaygının aslında balık tüketiminin arttığına işaret ettiğini belirterek bunu memnuniyetle karşıladığını söylüyor.

Kaygılara ilişkinse, “Yurttaşlar, uzmanlığı kendinden menkul, ‘Bugün de balık tüketimiyle konuşayım’ diyen yerbilimci, gökbilimci gibi çok çeşitli dallardan insanların sözüne itibar etmesinler. İtibar edilmesi gereken açıklamalar; yetkililerin açıklamalarıdır” uyarısında bulunuyor.

Şu ana kadar, bakanlığın denizden aldığı örneklerde negatif bir sonuç elde edildiğine ilişkin bir açıklamasının bulunmadığını hatırlatan Prof. Dr. Sarı, “Yurttaşlar, böyle bir açıklama gelmediği sürece; normal şartlarda balığı tüketirken nelere dikkat ediliyorsa, aynı hassasiyetlerle balık tüketebilirler” diyor.

Prof. Saadet Karakulak.

Karakulak: Mercanların yarısı öldü, deniz çayırları etkilendi

İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Saadet Karakulak da yüzeydeki müsilaj temizlenmiş olsa da diplerde görülmeye devam ettiğini vurgulayarak sürece ilişkin şöyle bilgi veriyor:

“Balıkların üremesi için önemli olan kıyısal alanlara etki eden müsilajın etkilerine ilişkin bilimsel çalışmalar yeni başladı. TÜBİTAK’ın desteklediği 37 proje, dokuz ay boyunca her yönüyle müsilajı çalışacak. Müsilaja neden olan etmenler, müsilajdan etkilenen canlı grupları ve etkilenen canlı grupları için rehabilitasyon bölgeleri dokuz ay sonra bu çalışmalar ışığında belirlenecek. Müsilajın yoğun olduğu yaz dönemi, balıkların üreme dönemiydi. Yumurtadan çıkan balıkların ne kadarının yaşayabildiği, kıyısal alanlardaki balık ölümlerinin ne düzeyde olduğunu da önümüzdeki dönem daha net görebileceğiz. Bu seneki balıkçılık sezonu da bize belli veriler sağlayacak. ”

Müsilaj nedeniyle Marmara Denizi’ndeki mercanlarının yarısının öldüğünü, deniz çayırlarının etkilendiğini ve biyoçeşitliliğin zarar gördüğünün altını çizen Prof. Dr Karakulak, balıkların hızlı hareket etme kabiliyetleri olduğunu hatırlatarak şunları söylüyor:

“Balıklar, hızlı hareket etme kabiliyetleri sayesinde olumsuz bölgeyi terk edip göç yapma eğilimindedir. Ancak dipte yaşayan balıklar, hareket edemeyen canlılar için bu geçerli değil.”

‘Müsilaj hiç olmamış gibi sezon açıldı’ 

Prof. Dr. Karakulak, yaşanan bu olumsuz dönemin ardından belli önlemlerin alınmasını beklediklerini ancak bunların gerektiği şekilde yerine getirilmediğini vurguluyor. “Doğa bize bir uyarı yaptı, bizse maalesef bu uyarıyı dikkate almadık” diyen Prof. Dr. Karakulak da ‘ekosistem temelli balıkçılık’ yönetiminin önemine değiniyor:

“Av yasağı uzatılmasa dâhi bakanlığın avcılığı sınırlandırmasını beklerdim. Küçük ölçekli balıkçıları Karadeniz ve Ege’ye kaydırmak mümkün olmasa da endüstriyel balıkçılar farklı denizlere yönlendirilebilir ve balıkçı filosunun yarı yarıya avcılık yapması sağlanabilirdi. Maalesef av miktarlarında bir sınırlama yapılmadı. Müsilaj hiç olmamış gibi balıkçılık sezonu açıldı”

Prof. Dr. Karakulak, ‘ekosistem temelli balıkçılık’ yönetimini de; hem ekosistemin hem de balıkçıların sosyoekonomik durumunun gözetildiği yeni bir yönetim modeli olarak açıklıyor ve “Maalesef bu yönteme geçilmedi” ifadelerini kullanıyor.

‘Azot ve fosfat yükü azaltılmadıkça tehlike geçmiş değil’

“Tehlike geçmiş değil” uyarısında bulunan Prof. Dr. Karakulak, atık yönetimine ve azot-fosfat yükündeki azalmaya dikkat çekiyor. Kış döneminin soğuk geçmesi durumunda müsilajın görülmeyeceğini ancak sıcaklığın artması durumunda müsilaj için uygun ortam oluşacağını vurgulayan Prof. Dr. Karakulak, şunları anlatıyor:

“Sudaki azot ve fosfat miktarı azaltılmadığı sürece sıcaklığın artmasıyla birlikte fitoplanktonların yine çoğalma yapacağını göreceğiz. İleri biyolojik arıtma sistemlerine geçilmediği sürece müsilajı yaşamaya devam edeceğiz.  Yani bizim ileriye yönelik kısa, orta ve uzun vadeli planlama yapılması gerekiyor.”

Müsilajla mücadele atılacak en önemli ve ilk adımın denizlere atık bırakmamak olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Karakulak, “Biz bu atıkları azaltmak için hiçbir şey yapmadık. Bakanlık, denetimleri artırdığını söylüyor ancak Ergene’den Tekirdağ’dan derin deşarj altında atıkların verildiğini, bu derin deşarjlarda hiçbir biyolojik arıtmanın olmadığını, yalnızca ön arıtma yapılarak denize atıldığını biliyoruz” diyor.

Müsilajın gündeme gelmesiyle birlikte yoğun olarak balıkçılık üzerine konuşulduğunu, ancak müsilajı tetikleyen atık yönetimine dair hiçbir adım atılmadığını vurgulayan Karakulak, balıkçılık faaliyetlerinin azaltılması ya da durdurulması yönünde adım atılması yönündeki talepleri ise, “Faaliyetlerini durduran balıkçının ekonomik olarak mağduriyeti giderilmezse yasa dışı balıkçılık başlar” sözleriyle değerlendiriyor.

Prof. Dr. Karakulak, gıda güvenliği açısından balık tüketimine ilişkinse Tarım ve Orman Bakanlığı’nın her hafta yaptığı çalışmaların sonuçlarını sitelerinde yayınladığını ve şu ana kadar tehlikeli bir sonuçla karşılaşılmadığını belirtiliyor.

Torlak: 27 yıl boyunca söyledik, kimse umursamadı 

İstanbul Balık Üreticileri Ürünleri Kooperatifi Başkanı İlyas Torlak ise sözlerine bir hatırlatmayla başlıyor:

“Müsilaj ilk kez bu yıl ortaya çıkmadı. Biz balıkçılar ilk kez 1994 yılının Şubat ayında müsilajla tanıştık. Yüzeyde görünmese dahi ağlarımızı denizden alamadığımızda müsilajı gördük. 27 sene boyunca söyledik, ‘Biz mahvoluyoruz’ dedik, ancak kimse bizi umursamadı. Bu sene gündem oldu çünkü ilk kez suyun yüzeyinde göründü.”

İlyas Torlak.

Bu sözlerinin ardından Türkiye’de balıkçılık sezonunun nasıl geçeceğine dair bir öngörüde bulunmanın imkansız olduğunu söyleyen Torlak, “Çünkü balıkçılık politikası, kota, stok tespiti yok. Bu yüzden kara bahta açılıyoruz denize” diyor.

Torlak, her yıl gündeme gelen ‘yasa dışı ya da aşırı avcılık’ sorununun temelini de Türkiye’nin balıkçılık politikası olmamasına bağlıyor:

“Balıkçılar, yaklaşık dört ay boyunca sezona hazırlanıyor. Şimdi artan maliyetlerle birlikte hazırlık yapmak da daha pahalı hale geliyor. Bu büyük külfetin altına da gözü kapalı giriliyor. ‘Gözü kapalı’ ne demek? Örneğin Norveç’ten 30 yıldır uskumru ithal ediliyor. Hiçbir sene ‘Bu sene ithal edilecek mi?’ diye sorulmuyor. Çünkü bir sistem oturtulmuş. Bizim balıkçılığımızsa sistemsiz.

Bunca masrafı yapan bir kişi ne olursa olsun o masrafı çıkartmaya çalışıyor. Balıkçıların önüne bir sistem, bir program konmadığı sürece bu sorun devam edecektir. Devletin bir politikası olsa, ölçülü avcılık ya da kota sistemi getirilse tüm balıkçılar bu sistem içerisinde çalışmak durumunda kalır.”

‘Türkiye’de kapasitenin üzerinde avcılık yapılıyor’

Türkiye balıkçılığının kapasitesinin 100 kat üzerinde olduğunu söyleyen Torlak “Bu deniz artık bu insanlara yetmeyeceğinin sinyallerini veriyor” diyerek de uyarıda bulunuyor. Daha önceleri denizdeki kapasitenin bir kısmının avlandığını şimdiyse kapasitesinin neredeyse tamamının yok edildiğini belirten Torlak, balık boylarıyla ilgili şikâyetleri de, “Bu balıklar büyüyemiyor, çünkü denizde ne bulunsa tutuluyor” şeklinde yorumluyor. Torlak, yavru balık sorunu için çözümü de gösteriyor: Seçici ağ kuralı! Torlak, “Geçtiğimiz günlerde balık halinde 2 ton balığa el konuldu. Devlet, balık halini basacağı enerjiyi sisteme harcamalı” diyor.

‘Balık yetiştiriciliğinin ceremesini çekeceğiz’

Torlak, müsilajın gündemde büyük yer kaplamasını haklı bulmakla beraber balıkçılığı bekleyen başka bir tehlikeye dikkat çekiyor: “Balık yetiştiriciliği”

Başta hamsi olmak üzere kimi balıkların işlenerek fabrikalarda balık yemi olarak kullanıldığını belirten Torlak, “Bu asla olmamalı. Denizin içinden çıkarılan balık yem yapılırsa bu deniz içerisindeki ekosistemi bozar. Alternatif yem bulunması gerekiyor” diyor.

Torlak, 20 yıl önce 20 bin ton olan yetiştiriciliğin bugün 350 bin tonlara kadar çıktığını belirterek, “Bunun sonu kötüdür. Bunun ceremesini de çekeceğiz. Biz ne kadar anlatırsak dinletemiyoruz; çünkü burada ihracat girdisi var ve bu devlete cazip geliyor. Halkın bir sonraki sene bu balığı yiyip yiyememesi umurunda değil” şeklinde konuşuyor.

Balık yetiştiriciliğinin Türkiye balıkçılığının sonunu getirecek esas tehlike olduğunu vurgulayan Torlak, yapılması gerekenleri de şöyle sıralıyor: “İç denizlerdeki filo boyunun kontrol edilmesi, kontrollü avcılık, kota sistemi, balıkçılık politikası.”

Balık tezgahlarında son durum: 1 kg Hamsi 40 TL 

Görüşmelerimizin ardından ziyaret ettiğimiz Sarıyer balıkçı tezgahları ise dertli olduklarını söylüyor.

Çupranın kilosunun 70 TL, levreğin 85 TL, hamsinin 40 TL olduğu tezgahlardaki balıkçılar, “Tezgaha gelen giden yok. Oturmakta ustalaştık” diyerek sitemlerini dile getiriyor.

You may also like

Comments

Comments are closed.