Ana Sayfa Blog Sayfa 100

Marmaraereğlisi halkı: Denize sızan 12 bin metreküp mazota para cezası yeterli değil

Marmara Denizi’nin Marmaraereğlisi bölgesinde petrol tankerinden sızan 12 bin metreküp akaryakıt ve buna uygulanan idari para cezası bölge halkının tepkisine neden oldu.

Marmaraereğlisi Çevre Gönüllüleri Derneği üyeleri, bölgedeki diğer sivil toplum örgütleri, muhtarlar ve yöre halkının katılımıyla yaptığı basın açıklamasında, yaşanan eko kırımın idari para cezasıyla “geçiştirildiğini” söyledi.

Grup adına, sızıntının olduğu bölgede konuşan Özgür Aksun, şunları söyledi:

Marmaraereğlisi’nde yine bir çevre felaketi, ekokırım yaşandı. Opet Petrol’e ait tankerler mazot boşaltırken yaşanan sızıntı denizimizde büyük bir tahribat yarattı.

Yıllardır burada önleyici tedbirlerin alınmadığını söylüyor; petrol ve türevlerinin , ateşleyici maddelerin  Marmaraereğlisi’nde Tekirdağ’da olmaması için mücadele veriyoruz. Yaşanan felaket bizleri haklı çıkardı. Bu çevre kirliliği, ekokırım suçu maalesef Türkiye’nin her bölgesinde devam ediyor.”

12 bin metreküp mazota 12 milyon TL ceza

Opet Petrol’e ait tankerlerden, iki gün önce 12 bin metreküp mazotun denize boşaltıldığını hatırlatan Aksun,  yetkililerce kesilen 12 milyon TL bedelinde idari para cezasıyla olayın geçiştirildiğine dikkat çekti:

“Firmanın idari para cezası değil, ceza mahkemelerinde yargılanmasını istiyoruz.  Bu tür çevre suçlarının yasalara girmesini talep ediyoruz. Aksi takdirde göstermelik para cezalarıyla bu felaketler her gün yaşanacak. Her gün yaşam alanlarımız, doğamız, çevremiz, havamız, suyumuz tahribat ve tehdit altında kalacak.”

Aksun, Marmara Denizi kıyısındaki sanayi tesislerine ilişkin ne merkezi ne de yerel yönetimlerin önleyici tedbirler aldığını da kaydetti ve şu çağrıyı yaptı:

“Mazotun sızdığı alan balıkların yumurtladığı, üreme yataklarının, popülasyonun olduğu bir alandır. Ayrıca deniz çayırlarının bulunduğu bir bölgedir.

Marmara Denizi içindeki canlılarla ölmek üzere ve bölgedeki halk yaşam tehdidi altındadır. Önleyici tedbirleri, siyasiler, odalar, STK’lar ortak akıl ile birlikte yapmazsa, bölgedeki sanayi kuruluşları kaldırılmazsa felaketler devam edecek. Bu suçların ortadan kaldırılmasını, geçici idari para cezalarıyla geçiştirilerek, gündemden düşmesini istemiyoruz.

Ankara’dakiler ve yerel yönetimler, gelin tarım, turizm ve tarih kenti Marmaraereğlisi’nde ortak akılla projeler üretelim. ”

 

Marmara Denizi’nde alarm çanları: Artan su sıcaklıkları ve kirlilik yükü endişe yaratıyor

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün Deniz Kaşifi isimli su altı planörü, Marmara Denizi’nin sorunlarını bir kez daha gün yüzüne çıkardı.

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, Marmara Denizi’ndeki kronik oksijen yoksunluğu sorununun endişe verici olduğunu belirtti.

Salihoğlu, “Ana bulgularımız, oksijenli Akdeniz suyunun Marmara’yı beslediği ve Marmara için umut vadettiği yönünde. Ancak artan kirlilik yüklerinden ötürü bu etkinin sınırlı kaldığını gözlemledik. Yüzeyin 0 ila 30 metre altında oksijensizlik durumu devam ediyor” dedi.

Bandırma ve Edremit körfezlerine Akdeniz’den oksijenli su akışı gözlense de Marmara’ya giren oksijen miktarı, İzmit Körfezi’nin etrafındaki oksijen fakirliğine fayda sağlayamıyor.

Küresel ısınma bu sorunun neresinde?

Oksijen fakirliğinin en önemli sebeplerinden biri de Marmara Denizi’ndeki sıcaklıkların artması. Artan sıcaklıklar oksijenin suda çözünmesini zorlaştırdığı için iklim krizi, Marmara’daki mevcut oksijensizlik sorununu daha da derinleştirecek.

Salihoğlu, son 20 yıldır deniz sıcaklığının ortalama 2 derece ısındığına dikkat çekerek su sıcaklığının şu anda mevsim normallerinin 2,5 derece üzerinde olduğuna dikkat çekti.

2014-2016 yılları arasında El Nino döneminde Marmara Denizi’nin sıcaklığı 14,72 dereceyken son ölçümler, sıcaklığın 17,21 dereceye yükseldiğini gösteriyor.

Marmara Denizi’nde su sıcaklığı 50 yılda 2.5 derece arttı
Marmara Denizi 3 derece daha ısındı

Atık deşarjı devam ediyor

Oksijen yoksunluğu ve artan sıcaklıkların yanı sıra azot ve fosfat varlığı da Marmara Denizi’ndeki kirlilik seviyesinde bir azalma olmadığına işaret ediyor. 25 milyon insanın atığı, ileri biyolojik arıtma işleminden geçmeden Marmara’ya deşarj ediliyor.

Salihoğlu, Marmara Denizi Eylem Planı’nın acilen uygulanması gerektiğini söyledi ve Marmara Denizi’ne bırakılan suyun ileri arıtma işlemlerinden geçirilerek yeniden kullanılması gerektiğini vurguladı.

Beyaz köpükler gelecek felaketin habercisi olabilir mi?

Bu sorunların hepsi bir araya gelince kirliliğin ve iklim değişikliğinin sonuçlarını denizin derinliklerinde gizlemek de mümkün olmuyor. Marmara Denizi’nin sorunları farklı şekillerde yüzeye çıkıyor.

Denizanası popülasyonundaki artış bir süredir dikkat çekiyor. İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Melek İşinibilir Okyar, denizanası sayısındaki artışın sıcaklık artışları ve su kalitesindeki bozulmadan kaynaklandığını söylüyor.

Marmara Denizi’ndeki azot ve fosfor yükü ve kirlilik, daha önce de müsilaj ile kendini göstermişti. Prof. Dr. Mustafa Sarı ise, “Önümüzdeki yıllarda yine müsilaj ile karşılaşacağız” diyerek uyarmıştı.

Ancak Marmara Denizi’nin yardım çığlıkları devam ediyor. Son günlerde deniz yüzeyinde gözlenen beyaz köpükler, gelecek felaketlerin öncüsü olarak yorumlanıyor.

Marmara Denizi’nde denizanası popülasyonu artmaya devam ediyor
Marmara Denizi’nde müsilaj kabusu geri mi dönüyor?
M. Levent Artüz: Marmara Denizi sürekli olarak bir önceki günden daha kötü!

 

Bartın Irmağı kıyısına ‘taşkın’ gerekçesiyle çekilen sete karşı kent halkı bir kez daha sokakta

 

Bartın’da her yıl meydana gelen taşkınları önlemek amacıyla, 1. Derece Doğal Sit Alanı olan Bartın Irmağı kenarına, boydan boya inşa edilen beton ve cam seddine karşı kent halkının mücadelesi sürüyor.

Devlet Su İşleri (DSİ) tarafından yapımı süren ‘Irmak Islahı Projesi’nin sonu tahmin edilemeyecek daha büyük ve vahim sorunlara neden olacağını belirten Bartın Barosu avukatlarından Nail Öztürk, “Bartın Irmağı sahipsiz değildir, ırmağımızın beton kanallar, taş duvardan ve camdan darabalar ile kendi insanından koparılmasına asla izin vermeyecek ve sürecin hukuki bağlamda da takipçisi olacağız” dedi.

Bartın Irmağı İnisiyatifi üyeleri, sivil toplum örgütlerinin, Hükümet Caddesi’nde bir araya gelerek yaptığı protesto eylemine TMMOB’a bağlı meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, baro, siyasi parti temsilcileri, meclis üyeleri, uzmanlar, Bartın Belediye Başkan Vekili Recai Çakır, Bartın Belediye Başkan Yardımcısı Şamil Keser, TSO Başkanı Halil Balık, sendika temsilcileri ve vatandaşlar temsilcileri katıldı.

‘Sel sularına camlı önlem’ projesine karşı Bartınlılar bir araya geldi
Bartın Üniversitesi kentteki taşkın ve su kıtlığı risklerine karşı harekete geçiyor
Fotoğraf: Alev Karakartal

“Bartın Çayı 1. Derece doğal sit ilan edilmiştir”

Burada hazırlanan basın açıklamasını okuyan Nail Öztürk, Bartın ırmağı ve çevresiyle ilgili şu bilgileri verdi:

“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 23.03.2020 tarihli oluru ile  yakın geçmişte ‘Bartın Çayı ve Çevresi Nitelikli Doğal Koruma Alanı’ olarak tescil değişikliğine uğramıştır. Irmak üzerinde tescilli kültür yapıları olarak 1787 yılında yapılmış Kemer Köprü ve 1887 yılında yapılmış Ordu Yeri Köprüsü gibi önemli köprüler bulunmaktadır. Bartın Irmağı doğa ve kültür turizmi açısından da büyük önem taşımaktadır. Nitekim son yıllarda Bartın Irmağı’nda turizmin ve su sporlarının geliştirilmesine yönelik projeler bulunmaktadır. Son yıllarda ırmak çevresinde nesli tehlike altında olan su samurlarının da var olduğu kamuoyunda yer bulmuştur. DSİ tarafından 21B pazarlık usulü ile 1 Şubat 2023 tarihinde ihale edilmiş olan ‘Bartın Irmağı ve Yan Kolları Islahı 1. Kısım’ işi sözleşme yapılan firma ile imzalanmış ve işe başlanmıştır. 300 günde tamamlanması öngörülen yapım işinin tamamlanmadığı gibi, Tabiat Varlıkları Koruma Komisyonu ve koruma kurullarınca istenen birçok bilgi ve bilimsel raporlar olmaksızın devam ettiğini görüyoruz.”

Fotoğraf: Alev Karakartal.

‘Bartın Irmağı sahipsiz değil’

Bartın halkının binlerce bireysel dilekçeyle itirazını yaptığı Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın taşra teşkilatı olan il müdürlüğüne seslenen Öztürk, şunları söyledi:

” Bartın Irmağı’nın taşkın riskine karşı hazırlanan Bartın Irmağı ve Yan Kolları Islah Projesi’nin eksiklikleri, çözüm değil sonu tahmin edilemeyecek daha büyük ve vahim sorunlara neden olacak olması nedeniyle İl Müdürlüğü tarafından ırmak güzergahının tamamının bilimsel olarak değerlendirilmesi için gerekli çalışmaların başlatılmasını ve ekosistem bütününe zarar verecek uygulamalarınızın durdurulmasını tekrar talep ediyoruz. Bartın Irmağı sahipsiz değildir, ırmağımızın beton kanallar, taş duvardan ve camdan darabalar ile kendi insanından koparılmasına asla izin vermeyecek ve sürecin hukuki bağlamda da takipçisi olacağız.”

Fotoğraf: Alev Karakartal.

Bartın Irmağı

Kente de adını veren Bartın Irmağı, yüzyıllardır doğal akışında akan Türkiye’nin en nadir doğal ekosistemlerinden biri. Gerek endemik bitki örtüsü gerekse yaban yaşamı açısından da ulusal mevzuat ve uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınmış, korunan bir sulak alan.

Ancak farklı dönemlerde küresel iklim değişikliğinin de sıklığını ve etkisini artıran şiddetli yağışlar, kentte sık sık sel ve taşkınlar yaratıyor.

Bartınlılar sel ve taşkına karşı önlem alınmasına değil, bunun kentle ve kent halkıyla ırmağın ilişkisini kesecek biçimde yapılmasına, inşa edilen setin suyun debisine ve yükselme ivmesine dayanmayacağı, set için çok sayıda ağaç kesilecek olması ve biyoçeşitliliğe zarar vereceği gerekçesiyle karşı çıkıyor.

Söz konusu set için Tabiat varlıkları Koruma Komisyonu ve Koruma Kurullarınca istenen birçok bilgi ve bilimsel raporlar da alınmış değil.

Dünya Enerji Yatırımı Raporu enerji yatırımlarındaki dengesizliğe dikkat çekti

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), 2023 yılının yatırım tablosunu sunarak 2024 yılı için öne çıkan gelişmeleri yorumlayan yıllık 2024 Dünya Enerji Yatırımı Raporu’nu yayımladı.

IEA Raporu’na göre 2024 yılında toplam enerji yatırımlarının üç trilyon doların üstüne çıkması bekleniyor. Bunun bir trilyon doları kömür, gaz ve petrole ayrılırken iki trilyonu yenilenebilir enerji, elektrikli araçlar ve düşük emisyonlu yakıtlar gibi kaynaklara ayrıldı.

Rapora göre bu yıl “temiz enerji” yatırımlarının fosil yakıt yatırımlarının iki katına çıktı. Ancak iki trilyon dolar olarak belirtilen temiz enerji harcamanın içinde nükleer enerji yatırımları da dahil ediliyor.

‣ 38 yıl sonra Çernobil’in gölgesinde: Türkiye ve Dünya nükleer enerjiyi tartışıyor

Temiz enerji yatırımlarında ülkeler arasında dengesizlik var

Raporda öne çıkan konulardan biri, küresel enerji yatırımlarındaki büyük dengesizlik oldu. Çin, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri‘nin enerji yatırımları, küresel enerji yatırımlarının üçte ikisinden fazlasını oluşturdu. Ancak gelişmekte olan ekonomilerin enerji harcamaları, küresel harcamaların yüzde 15’i ile sınırlı kaldı.

Hindistan ve Brezilya başta olmak üzere birçok gelişmekte olan ekonomi, yüksek maliyetler nedeniyle artan enerji talebini temiz enerjiden sağlamak konusunda zorluk çekiyor.

IEA İcra Direktörü Fatih Birol, “Temiz enerji harcamalarındaki artışın temelinde güçlü ekonomi, devam eden maliyet düşüşleri ve enerji güvenliği düşünceleri yatıyor. Ancak büyük ekonomiler yeni temiz enerji tedarik zincirlerinde avantaj elde etmek için rekabet ederken güçlü bir sanayi politikası unsuru da var” dedi.

Birol, temiz enerji yatırımlarına en çok ihtiyaç duyulan ülkelerde uygun fiyatlı, sürdürülebilir ve güvenli enerjiye erişimdeki eksikliklere dikkat çekti.

Enerji yatırımlarına Çin öncülük ediyor

Küresel enerji yatırımlarına öncülük eden Çin’in 2024 yılında güneş enerjisi, lityum piller ve elektrikli araçlar başta olmak üzere 675 dolarlık enerji harcaması bekleniyor.

Çin’i 370 milyar dolarlık yatırımları ile Avrupa ve 315 milyar dolarlık yatırımları ile Amerika Birleşik Devletleri takip ediyor.

Fosil yakıt yatırımları devam ediyor

Yenilenebilir enerji kaynaklarına ayrılan yatırımlardaki gelişmelere rağmen petrol ve gaz yatırımlarında da 2024 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 7’lik bir artış bekleniyor. Yani 570 milyar dolar, fosil yakıt harcamalarına ayrılacak. Yatırımların büyük çoğunluğunu Orta Doğu ve Asya’daki petrol şirketleri gerçekleştiriyor.

2023 yılında kömür yatırımları da artarak 2015 yılından beri en yüksek seviyeleri gördü. Yıl içinde 50 gigavat’tan fazla kömürlü termik santrale onay verildi.

Rapor, fosil yakıt yatırımlarına ayrılan miktarın fosil yakıtlardan çıkış ve yenilenebilir enerji kapasitesinin 2030 yılına kadar üç katına çıkarılması hedefleriyle uyumlu olmadığını ortaya koydu.

‣ Yükseliş ve Çöküş Raporu: Kömürlü termik santraller daha hızlı kapatılmalı
‣ Kemerköy Termik Santrali için yaklaşık 100 milyon TL devlet desteği
‣ Araştırma: Yeni fosil yakıt projeleri tamamen ‘gereksiz’
‣ Fosil yakıtların neden olduğu ‘küresel kararma’ nedir?

Güneş enerjisi temiz enerji sektörüne öncülük edebilir

Rapora göre güneş enerjisine yapılan yatırımlar, diğer elektik üretim teknolojilerine yapılan yatırımları aştı. Maliyetlerindeki düşüşle birlikte güneş enerjisi yatırımlarının 2024 yılında 500 milyar doları bulacak. Güneş enerjisinin, önümüzdeki yıllarda yenilenebilir enerji sektörüne öncülük edeceği öngörülüyor.

Düşen modül fiyatlarının yeni yatırımları teşvik etmesiyle 2024 yılında güneş enerjisine yapılan yatırımın 500 milyar dolara ulaşması bekleniyor.

 

Hatay’da rezerv alan protestosuna polis şiddeti

6 Şubat depremlerinde büyük yıkıma uğrayan Hatay‘ın Antakya ilçesinde ilan edilen “rezerv alan”a karşı çıkan vatandaşlara şiddet uygulayan polis dört kişiyi gözaltına aldı.

İlan edilen rezerv alan içine giren Antakya’nın Aksaray, Saraykent Akasya mahallelerinden vatandaşlar, Ufuk Petrol önünde toplanarak eylem yaptı. Çok sayıda çevik kuvvetin müdahale ettiği eylemde dört kişi gözaltına alındı.

Eyleme katılan bir kadın ilçenin neredeyse tamamının rezerv alan ilan edilmesine tepki göstererek, “10 bin TL ev verecekler bana zorbalık bu kabul etmiyoruz. Hodri meydan gelsinler, evimizi vermeyeceğiz” dedi.

Sık sık “Rezerve hayır, evimizi bırakmayız” sloganları atan mahalleliler, “Biz polislere bir şey yapmadık, bize neden böyle davranıyorlar” diye tepki gösterdi.

Öte yandan polis çekim yapmak isteyen basın mensuplarına da müdahale etti.

‘Devlet halkıyla pazarlık yapmaz’

Mahalleliler ise Ceylan’ın “rezerv alan değil” dediği bölgede bazı evlere tebligat geldiğini, evine işlem yapmak isteyenlerin de evleri rezerv alanda görüldüğü için ruhsat alamadığını söyledi.

Yeni kentsel dönüşüm yasası çıktı: Rezerv yapı alanındaki tanım değişikliği ne anlama geliyor?
Yeni kentsel dönüşüm yasası çıktı: Rezerv yapı alanındaki tanım değişikliği ne anlama geliyor?
İlk rezerv yapı alanı ilanı Antakya ve Defne’de: 50 bin kişi mülksüzleşebilir
Samandağ’da rezerv alanı protestosu: Dededen kalma malları gasp etmek istiyorlar
Hatay’da rezerv alanı genişledi: Bilgilendirme toplantısı yeni soru işaretleri doğurdu
Hatay’daki mülk sahipleri endişeli: Sit alanı, riskli ve rezerv alan bilinmezliği…
Rezerv alanlar kim(ler) için?

Rekor üstüne rekor: En sıcak mayıs ayını yaşadık

Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin son verilerine göre geçen 2024 Mayıs’ı, küresel olarak en sıcak mayıs ayı oldu.

2024 yılının Mayıs ayı, endüstri öncesi (1850-1900) dönem ortalamalarından 1,52°C daha sıcak geçti. Böylece mayıs ayı baz alındığında küresel sıcaklık artışını endüstri öncesi seviyelerin 1,5°C altında tutma hedefinden daha da uzaklaştık.

Copernicus Direktörü Carlo Buontempo, “12 aydır ulaştığımız rekor seviye şok edici ancak şaşırtıcı değil” dedi. Buontempo, atmosferdeki sera gazı konsantrasyonuna yönelik adım atılmazsa bu sıcaklıkları ‘nispeten soğuk’ olarak anacağımızı söyledi.

Ancak görünürde rekor sıcaklık değerlerini tersine çevirecek bir iklim planı yok.

Artan sıcaklıklar yağışları tetikleri

Bölgelere bakıldığında mayıs ayında Birleşik Krallık, İzlanda, İrlanda, Orta ve Güneydoğu Avrupa, İber Yarımadası’nın kuzeyi ve Batı Rusya’da ortalamanın üzerinde yağışlar görüldü.

Orta Amerika, Hindistan ve Pakistan’ın birçok bölgesinde sıcak dalgası koşulları yaşanırken Güneybatı Asya ve Afganistan‘da olağanüstü seller görüldü. Brezilya’nın güneyinde gözlenen yüksek sıcaklıklar ve güneydeki düşük sıcaklığın etkisi ülkeyi büyük bir sel felaketine sürükledi.

Sıcaklıklar 40C’yi geçecek: Sıcak dalgalarında sağlıklı kalabilmenin, rahat uyumanın yolları
‣ Delhi’nin tarihindeki en sıcak günde ibre 50°C’yi gösterdi
‣ Meksika’daki şiddetli sıcak dalgası, yüzlerce ‘uluyan maymun’un ölümüne neden oldu
‣ Brezilya’da sel felaketi: Can kayıpları artıyor, kültürel miras tehlikede
‣ Brezilya’da sel 149 kişinin ölümüne neden oldu: ‘Haftalarca sürebilir’

Küresel sıcaklık seviyeleri La Niña’nın gelişine işaret ediyor

Kanada, Orta Amerika, Asya ve Antarktika’da birçok bölgede ortalamanın üzerinde sıcaklıklar kaydedilirken Doğu Pasifik, ortalamadan daha serin bir ay geçirdi. Copernicus’a göre Pasifik’te görülen düşük sıcaklıklar, El Niño’dan La Niña’ya geçişe işaret ediyor.

La Niña’nın etkisiyle eylül, ekim ve kasım aylarında yağış seviyesi azalabilir. Colorado Eyalet Üniversitesi‘nin Nisan ayında yayımladığı bir araştırma, Atlantik Okyanusu‘nun ısınması ile La Niña koşullarının bir araya gelmesiyle kasırgaların tetiklenebileceğini ve Atlantik’te hareketli bir kasırga sezonu yaşanabileceğini tahmin ediyor.

Deniz yüzey sıcaklıklarında 14’üncü rekor ayı

Mayıs ayı genelinde deniz yüzeyi sıcaklıkları da Hint Okyanusu ve Atlantik Okyanusu’nun büyük bölümünde ve Pasifik Okyanusu’nun bazı bölgelerinde rekor seviyelerine ulaştı.

Deniz yüzeyindeki sıcaklık ortalaması 20,93°C ulaşarak tüm mayıs ayları arasında kaydedilen en yüksek değer oldu. ERA5 verilerine göre Mayıs 2024, deniz sıcaklıklarında art arda tarihsel olarak en yüksek değerlerin görüldüğü 14’üncü aydı.

Arktik buzul seviyeleri 2022 ve 2023 yıllarının mayıs ayı ortalamalarının biraz altında kaldı. Antarktika’nın buzul seviyeleri ortalamanın yüzde 8 altında kalarak 2024 yılının mayıs ayını buzul seviyelerinin en düşük olduğu altıncı yıl yaptı.

Rekor üstüne rekor kırıldı

Son 12 aylık sıcaklık seviyeleri, Haziran 2023’ten beri endüstri öncesi sıcaklık ortalamalarının 1,63°C üstüne çıkıldığını gösteriyor.

1991-2020 yılları arasında kaydedilen ortalama sıcaklık değerini ise 0,75°C aşarak yeni bir sıcaklık rekoruna imza attık.

ERA5 verileri, Temmuz 2023-Mayıs 2024 arasındaki 11 ay, küresel sıcaklıklar sanayi öncesi seviyelerin 1,5°C üzerindeydi. Daha önce 2015, 2016 ve 2020 yılında yalnızca birkaç kez 1,5°C’lik artış sınırı aşılmıştı.

‣ En sıcak yıl ve kışın ardından sıra en sıcak baharda mı?
Nisan’da yine ‘en sıcak Nisan’ rekoru kırıldı
Dünya, kayıtlara geçen en sıcak mart ayını yaşadı: Üst üste onuncu rekor

Dünya Meteoroloji Örgütü: 1,5°C hedefini aşacağız

Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) de dün 2024-2028 yılları için yıllık ve on yıllık tahminlerini içeren Küresel İklim Gelişmeleri Raporunu paylaştı.

Rapora göre yıllık sıcaklık artışlarını göz önünde bulundurduğumuzda küresel sıcaklık artışını endüstri öncesi seviyelerin 1,5°C altında tutma hedefini yüzde 80 ihtimalle aşacağız.

WMO Raporu, 2024-2028 yılları arasında yeni bir en sıcak yıl rekoru kırılacağını tahmin ediyor. Sıcaklık artışının 1,1°C ila 1,9°C arasında olacağı hesaplanıyor. Bir önceki rekor 2023 yılı sıcaklıklarına aitti.

Birleşmiş Milletler’den acil iklim eylemi vurgusu

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres de dün (5 Haziran) yaptığı konuşmada Copernicus verilerine dikkat çekerek acil iklim eylemi çağrısını tekrarladı.

Guterres, “Geçtiğimiz yıl boyunca sıcaklıklar arttı. Gezegenimiz bize bir şey anlatmaya çalışıyor ama biz onu dinlemiyor gibiyiz” dedi. Konuşmasında iklim değişikliğinden kazanç sağlayan fosil yakıt şirketleri hedef gösteren Guterres, fosil yakıt endüstrisinin iklim eylemini baltaladığını vurguladı.

 

Sokakta yaşayan hayvanlarla ilgili Çevre Bakanlığı genelgesinin yürütmesi durduruldu

Türkiye Hayvanları Koruma Vakfı’nın (TÜRHAV), Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı‘nca yayımlanan, 27 Aralık 2021 tarihli “sahipsiz ve tehlike arz eden hayvanlar hakkında” genelgeye açtığı davadan yürütmeyi durdurma kararı çıktı. 
Danıştay 10. Daire Başkanlığı, kararında İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 7. maddesinin 2. Fıkrası’ndaki kuralı hatırlatarak; “… işlemin uygulanması halinde giderilmesi güç veya olanaksız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda yürütmenin durdurulmasına karar verileceğine” gönderme yaptı.  ”
Bakanlığın 2018-2023 Murat Kurum döneminde çıkardığı  “sahipsiz ve tehlike arz eden hayvanlar hakkında” genelgesine karşı 2022 yılında Türkiye Hayvanları Koruma Vakfı (Turhav) adına Avukat Gülçin Yapıcı, Danıştay nezdinde dava açmıştı. 

DEVA Partisi: Çevre Bakanlığı’nın 5 yıllık çölleşme ve erozyonla mücadele planında eğitim ve etkinlik sayısı ‘0’

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Evrim Rızvanoğlu, 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle Meclis’te düzenlediği basın toplantısında çölleşme ve erozyonla mücadele konusunda iktidarı eleştirdi.

Dünya Çevre Günü’nün bu yılki temasına vurgu  yapan Rızvanoğlu, şunları söyledi:  “Bu elimde gördüğünüz bir domates fidesi, diğer elimdeki ise domatesin artık olmuş hali. Bütün dünyada, bu sebzenin yetişebilmesi için ihtiyacımız olan en temel şey ise; toprak. Tükettiğimiz gıdaların yüzde 95’i doğrudan veya dolaylı topraktan elde ediliyor. Eğer toprağımızı koruyamazsak, bu domates soframıza bir daha asla gelmeyebilir. Toprağı kaybedersek; gıdamızı ve dolayısıyla yaşamımızı da kaybederiz. İşte bu kadar basit ve hayati bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

Bu örnekle başladı  konuşmama; çünkü bu yılki Çevre Günü’nün sloganı ‘Bizim Toprağımız, Bizim Geleceğimiz’. Ve tüm dünya toprak restorasyonu, çölleşme ve kuraklık konularına odaklanıyor bu sene.”

‘Topraklarımızın, yüzde 65’i çölleşme ve erozyona hassas bir konumda’

Türkiye’deki toprakların durumunu değerlendiren Rızvanoğlu, “Birleşmiş
Milletler‘in 2019 tarihli, Arazi Raporu’na göre, Türkiye 10.25 milyon hektar
bozulmuş arazi ile, dünya çölleşme haritasında, yerini almış durumda. Bu da, topraklarımızın yüzde 13.88’i demek. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanlığı güncel verilerine göre de; ülke topraklarımızın, yüzde 65’i çölleşme ve
erozyona hassas bir konumda. Bu sorunların temelinde ise kuraklık, meralar
ile tarım topraklarının yanlış kullanımı ve ormansızlaşma var” dedi.

‘Çölleşme ve erozyonla mücadele konusunda eğitim ve etkinlik hiç yok’

Çölleşme ve erozyonla mücadele konularına değinen Rızvanoğlu, şunları dile getirdi:

“Bu gerçeklik ortadayken; çölleşme ve erozyonla mücadele konusunda ilgili bakanlık neler yapmış diye bir araştırma yaptık. Bakanlığın, önümüzdeki 5 yılını belirleyecek olan stratejik planda yer alan, çok şaşırdığım bir veriyi sizinle paylaşmak istiyorum. Bakanlık tarafından, çölleşme ve erozyonla mücadele konusunda düzenlenen eğitim ve etkinliklerin sayısı; sıfır! Evet,  yanlış duymadınız koca bir sıfır! Sıfırın nedeni olarak ise bütçe yetersizliği gösterilmiş. İnanılır gibi değil. Ayda 2 kere, memleketindeki evine, Bakanlığın özel uçağı ile gidip gelen Bakanın, yöneticisi olduğu kurumda, eğitim için bütçe yetersizmiş. Öyle mi?“Hem de böylesine önemli bir konuda!

“Bu bakanlığın toplam 271 milyar TL bütçesi var, her şeye para var da, eğitime mi
para yok? Eğitim konusunu merak edenler, stratejik planın, 114’üncü
sayfasına bakabilirler. Aslında, bu kürsüde konuştuğumuz tarıma, sağlığa ve
milli eğitime dair diğer pek çok sorun; iktidarın bu alanlara kaynak ayırmak
yerine, lükse ve şatafata öncelik vermesinden kaynaklanmıyor mu?”

‘İktidar mevcut sorunları daha da derinleştiriyor’

İktidarın politikalarının çölleşmeyi artırdığını savunan Rızvanoğlu, sorunların görmezden gelindiğnii, önlem almak için zamanında kaynak ayrılmadığını ve üstüne bir de mevcut sorunların daha da derinleştirildiğini vurguladı:

“Örneğin, çölleşme konusundaki verilere rağmen, halen orman alanlarını, meraları ve verimli tarım arazilerini başka amaçlar için kullanıma açıyor. Yani iktidar; topraklarımızın değerini düşürecek faaliyetlere, kısa vadeli karların, iştah verici motivasyonu için izin veriyor. Şimdi size bir harita göstereceğim. Bu haritaya göre; ülkemizin çok büyük bir bölümü 4. grup maden dediğimiz; altın, bakır, kömür gibi madenler için parsellenmiş durumda.

TEMA Vakfı, bu haritada 24 ilimizi incelemiş ve ortalama bazı değerlere ulaşmış. Buna göre, 24 ilin, yüzde 63ü , yani illerin yüz ölçümlerinin yarısından fazlasına maden ruhsatları verilmiş durumda. Düşünebiliyor musunuz? Yarısından fazlasına!

Yine bu illerde bulunan ormanların yüzde 60’ı, tarım alanlarının yüzde 57’si, meraların yüzde 55’i ve korunan alanların %63’ü madenlere ruhsatlanmış durumda. Bakın, bu harita bir şeyi ortaya koyuyor. Bu izinler verilirken, tarım toprağı, orman, mera ve su varlıkları gözetilmiyor. Zaten en baştan gözetilseydi; Fırat’ın 300 metre yanındaki madene, siyanürle altın çıkarma izni verilmezdi. Elbette ki bu ülkede maden faaliyetleri olacak. Ancak; buradaki sorun, hükümetin bu konuda hiç bir ayarının olmaması!! Ayarsız, yani prensipten, ilkeden yoksun,
hasbelkader işliyor her şey… Bir yandaşın gönlü olsun, işi yürüsün, para
kazansın prensibi bunlar.”

‘Ülkeyi yönetenler artık bir yol ayrımında’

DEVA’lı milletvekili, bu parsellenmiş toprakların üzerinde binlerce yıldır yaşayan kuşaklar olduğunu hatırlatarak sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Bu topraklar sayesinde bizler bugünlere gelebildik, bu toprakları ekip biçerek doyduk, bu topraklar sayesinde yaşadık. Bu nedenle, bu toprakların en iyi şekilde korunarak, gelecek nesillere aktarılması lazım ki; onlar da nesillerini devam ettirebilsin. Ancak; kısa vadeli kar hırsları ile, verimli tarım topraklarının delik deşik edilmesine izin verirseniz, ağır metallerle zehirlerseniz, bu toprakları besleyen nehirleri kirletirseniz, aslında siz; bu kuşakların ömrünü kısaltmış oluyorsunuz! Bu topraklar verimli olursa, bu millet bu topraklarda yaşamaya devam eder. Bir vatanı vatan yapan da topraktır! Ülkeyi yönetenler artık bir yol ayrımında. İktidar; ya bilincini kaybetmiş bir şekilde, kar hırsıyla, ülkenin çoraklaşmasını izlemeye devam edecek ya da toprak geleceğimizdir diyecek ve gelecek nesillere, daha yaşanabilir bir Türkiye bırakacak.”

Dünya Çevre Günü’nde ekoloji örgütleri tek ses: Bizim toprağımız, bizim geleceğimiz

Bu yıl, “Arazi Onarımı, Çölleşme ve Kuraklığa Karşı Dayanıklılık” temasıyla kutlanan 5 Haziran Dünya Çevre günü dolayısıyla çok sayıda ekoloji örgütü açıklama yayımladı.

Ortak mesaj; sürdürülebilirlik ve ekolojik yıkımla mücadele oldu.

Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri

Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri, Dünya Çevre Günü dolayısıyla yaptıkları açıklamada havayı, suyu ve toprağı kirleten santrallerin ekolojik yıkımına dikkat çekti.

Akkuyu Nükleer Santrali ile Erzin’deki polipropilen ve Ceyhan’daki petrokimya tesislerinin yol açtığı kirliliğe dikkat çeken dernekler, taş ocaklarına verilen izinlerin iptal edilmesini, termik santrallerin kapatılmasını ve maden işletmeciliğine son verilmesini talep etti.

Açıklamada öne çıkan taleplerden biri de tarımsal alanlarına ve su kaynaklarını zehirleyen plastik atıklar oldu. Türkiye son yıllarda dünya genelinde plastik atık ithal eden başlıca ülkeler arasına girdi. Ancak plastiklerin geri dönüşümü için yeterli sayıda ve kapasitede tesis bulunmuyor. Derneklerin talebi, denetimsizce gerçekleştirilen plastik atık ithalatının durdurulması ve tek kullanımlık plastiklerin yasaklanması oldu.

Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri, yetkilileri hem küresel iklim krizine hem de bölgedeki gıda ve su krizine karşı mücadeleye davet etti. 

Ekoloji Birliği’nden yıkıma karşı mücadele çağrısı

Ekoloji Birliği, dünyanın ve ülkenin dört bir yanında yaşanan ekolojik yıkımı vurgulayarak bugünü 5 Haziran Ekolojik Yıkımla Mücadele Günü olarak adlandırdı.

Çok uluslu şirketlerin madencilik faaliyetleri ve yeraltı kaynaklarının aşırı kullanımı, yakın zamanda yaşanan İliç faciası gibi birçok felakete yol açıyor. Diğer yandan ise birçok yeni nükleer santral, JES, RES ve madencilik projesi başlatılıyor.

Ekoloji Birliği, siyanür liçli altın madenciliğinin yasaklanmasını, enerji ve madencilik projelerinde kamu yararının önceliklendirilmesini, kömürden acilen çıkılmasını ve iklim krizi ile mücadele için uluslararası sözleşmelere uyulmasını istiyor.

Birlik, yerel yönetimleri iklim değişikliği ile mücadele eylem planı ve stratejiler hazırlamaya çağırdı. Ekokırım Yasa Tasarısının yasalaştırılmasının aciliyetini vurgulayan  doğa savunucuları, sokakta yaşayan hayvanlara ilişkin yasa tasarısının meclisten geri çekilmesi gerektiğini söyledi.

TEMA: Biz doğayı onaracak nesiliz

Bu yıl arazi bozulması konusuna odaklanan Dünya Çevre Günü için TEMA Vakfı, “Bizim toprağımız, bizim geleceğimiz. Biz doğayı onaracak nesiliz’ dedi.

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “İklim krizi, erozyon, çölleşme, ormansızlaşma, sulak alanların azalması ve biyolojik çeşitlilik kaybı gibi büyük küresel sorunların çözümü için hep beraber elimizi taşın altına koymalıyız” diyerek sürdürülebilir bir gelecek için iş birliği çağrısında bulundu.

İklim krizinin yol açtığı kuraklık ve çölleşme sorunlarına dikkat çeken Ataç, doğal kaynakların insan faaliyetleri yüzünden yok edilmesinin 1970 yılından beri biyolojik çeşitliliği yüzde 68 oranında azalttığını ve 1 milyon türün neslini tehlikeye attığını söyledi.

Ülkenin orman varlıkları için en büyük tehditlerden biri de madencilik faaliyetleri ve bu faaliyetlere izin veren yasal düzenlemeler.

Ataç, 2012 yılından beri 410 bin hektarlık orman alanının madencilik, enerji ve diğer kullanımlar için ayrıldığını hatırlatarak bu sürecin bizi yok oluşa götürdüğünü belirtti.

Ancak tahrip edilmiş orman alanlarının yüzde 15’i onarıldığında nesli tehlike altında olan türlerin yüzde 60’ı kurtarılabilir. Mevcut krizi tersine çevirmek ve nesiller arası adaleti sağlamak için hükümetler, şirketler, sivil toplum kuruluşlarının bir arada çalışması gerekiyor.

Doğa Derneği’nden Hukuk ve Doğa Okulu 

Doğa Derneği’nin 2021 yılından beri gerçekleştirdiği Hukuk ve Doğa Okulu, bu yıl Dünya Çevre Günü’nde başladı.

Doğa tahribatına karşı mücadeleyi geliştirmek için Doğa Derneği uzmanlarının hukukçularla hazırladığı eğitim bugün başladı. Üç gün sürecek olan eğitim ücretsiz olarak düzenleniyor.

Bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen Hukuk ve Doğa Okulu’nda hukukçular doğa savunuculuğu deneyimlerini paylaşacak ve hukuku doğa savunuculuğunda daha etkili kullanmanın yollarını tartışacak. Eğitimler aynı zamanda katılımcıların doğa ve iklim okur-yazarlığını geliştirmek ve saha bilgisini geliştirmeyi amaçlıyor. Eğitimler kapsamında Gediz Deltası ve Orhanlı Vadisi’ne saha gezileri de gerçekleştirilecek.

Doğa Derneği Hukuk Danışmanı Özlem Altınparmak, doğa alanında uzmanlaşmış hukukçulara duyulan ihtiyacı vurgulayarak “Bu okul sayesinde doğanın hakkını savunmak isteyen hukukçulara ulaşıyoruz. Onlarla olan bağımız ortak davalarla ve savunuculuk pratikleriyle okul sonrasında da devam ediyor” dedi.

TEV – WWF Türkiye’den Sürdürülebilirlikte Ortaklık projesi

Dünya Çevre Günü’nde TEV ve WWF-Türkiye, eğitim ve sürdürülebilirlik için uzun vadeli bir iş birliği yapacağını açıkladı.

Türkiye’de 17.700’e yakın TEV bursiyeri ile TEVİTÖL ve TEV’in destek verdiği okulların öğrencileri, WWF-Türkiye uzmanlığında doğa koruma ve sürdürülebilirlik eğitimleri alacak. Ayrıca TEV’in gerçekleştireceği sosyal sorumluluk projeleri WWF-Türkiye tarafından doğa koruma eğitimleri ile desteklenecek. Eğitim içerikleri ve araştırma teşviklerine ek olarak, bursiyerlerin staj ve istihdama yönlendirilmesi için programlar oluşturulacak.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Ömür Kula, bu ortaklığın gençlere sürdürülebilirlik becerileri kazandıracağının ve ülke için umut verici sonuçlar doğuracağının altını çizdi. TEV Genel Müdürü Banu Taşkın ise “TEV olarak gençlerin kendi geleceklerinde hayal ettikleri dünyaya kavuşmalarına rehberlik etmekten büyük mutluluk duyuyoruz” dedi.

Türetim Ekonomisi Derneği ve Change.org’dan yılın sıcak kampanyaları

Türkiye’de 47,6 aşırı sıcak günün yaşandığı 2023 yılı, ülkede tüm zamanların en çok aşırı hava olayı görülen yılı oldu. Birçok genç, yaşlı ve hayvansever, rekor sıcaklıkların ve aşırı hava olaylarının artışına yönelik endişelerini dile getirerek iklim kriziyle etkili bir mücadele talep etti.

Türetim Ekonomisi Derneği Dünya Çevre Günü’nde aşırı sıcaklıklara dikkat çekmek için aşırı sıcaklıklarla mücadeleye yönelik Change.org platformunda başlatılan tüm kampanyaları bir araya getirdi.

Change.org’da başlatılan kampanyalardan biri de iklim krizinin arıcılık üzerine etkilerine dikkat çekmek isteyen Eyyüp Türk’ün başlattığı Arıları Koru kampanyası. Sıcaklıklarla mücadele insanlar kadar diğer canlıları da ilgilendiriyor, aşırı sıcaklıklar toplu arı ölümlerini tetikliyor.

Genç iklim aktivisti Baran Örnek ise küresel iklim krizinin yol açtığı orman yangınlarına karşı önlem alınmasını talep ederek Yine Yanmayalım kampanyasını başlattı.

de aşırı sıcaklıkların şiddetindeki artışa yol açtığı ölümlere dikkat çekmek için Direnen Anneanne kampanyasını başlatan Seçkin Selvi yaşlıları korumak için aşırı sıcaklıklarla mücadeleye çağrısı yaptı.

Toprak sağlıklı olursa yaşamımız da sağlıklı olur

Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği, arazi bozulması, çölleşme ve kuraklık konularına odaklanan Dünya Çevre Günü’nde toprakla barış çağrısında bulundu.

Sürdürülebilir Üretim ve Tüketim Derneği (SÜT-D) Başkanı Prof. Dr. Filiz Karaosmanoğlu arazimizi yenileyerek, toprak restorasyonuna yatırım yapmanın önemine dikkat çekti. Karaosmanoğlu, arazi restorasyonu sayede geçim türlerin yok olmasını önleyebilir, aşırı hava olaylarına daha dirençli hale gelebilir ve karbon depolama kapasitelerini artırarak iklim değişikliğini yavaşlatabileceğimizi söyledi.

5 Nisan Çevre Günü: Toprağa karşı yıkımı tersine çevirecek son nesil olabiliriz

Bugün 5 Nisan Dünya Çevre Günü. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 1972 yılında Stockholm’de gerçekleştirilen BM İnsan Çevresi Konferansı’nda 5 Haziran’ı Dünya Çevre Günü olarak belirledi.

Küresel çevre sorunlarına dikkat çekmeyi amaçlayan özel gün kapsamında Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), dünya genelinde milyonlarca insanın katıldığı etkinlikler ve faaliyetler düzenliyor.

Her yıl farklı bir konuya odaklanan Dünya Çevre Günü’nde bu yılın teması;  çölleşme, kuraklık ve arazi bozulması.  Geçen yıl plastik kirliğiyle mücadele, ondan önce de ekosistem restorasyonu, hava kirliliği ve yaban hayatı gibi konulara odaklanılmıştı.

Dünya çapında küresel iklim değişikliğinin de etkisiyle çölleşme ve kuraklık olayları her geçen gün daha da artarken, vatandaşların, ekoloji aktivistleri ve örgütlerin mücadelesi de sürüyor.

‣ 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde Yerküremiz ‘Tek Dünya’
‣ Stockholm’den 50 yıl sonra bir dünya çevre günü daha…

Bu yılın ev sahibi Suudi Arabistan

Bu yılki Dünya Çevre Günü etkinliklerinin ev sahibi olarak Suudi Arabistan seçildi.

UNEP İcra Direktörü Yardımcısı Elizabeth Mrema, etkinliklerin açılış konuşmasında “Toprağa yönelik tehditleri tam olarak anlayan ilk nesil biziz ve yıkımın gidişatını tersine çevirme şansına sahip olan son nesil olabiliriz” dedi.

Arazi kayıpları nüfusun yarısını doğrudan etkileyecek

Dünya genelinde yaşanan kuraklıkların sayısı 2000 yılından bu yana yüzde 29 arttı. Toprak kayıpları iklim değişikliğinin sonuçlarını ağırlaştırıyor, gıda kaynaklarını tehdit ediyor ve biyolojik çeşitlilik kaybına yol açıyor.

BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’ne göre gezegenin topraklarındaki bozulma dünya nüfusunun yarısını doğrudan etkileyecek.

Türkiye’de durum: Arazi bozumu tüm hızıyla devam ediyor

Her geçen gün yeni bir maden ve enerji projesine izin kararı çıkarken Türkiye’de arazi bozumu tüm hızıyla devam ediyor. Tarım alanları ve meralar yok edilirken maden sahalarında gerçekleştirilen patlamalar ve kimyasal madde kullanımı, birçok canlı türünün yaşamını tehlikeye atıyor.

Sadece geçen bir ay içinde Munzur Dağları’nda krom ve altın madeni arama çalışmaları başlatıldı. Ağrı’nın Mollaraka Köyü’ndeki Mollakara Altın ve Gümüş Madeni Projesi’ne ÇED olumlu kararı verildi. Denizli’de ise JES sondajı için gerçekleştirilen patlamada çevreye günlerce hidrojen sülfür yayıldı.

Ağrı’da ‘İliç alarmı’: Altın için 111 milyon ton toprağın zehirlenmesine ÇED olumlu kararı
‣ Büyük Menderes Havzası’nda ‘yavaş şiddet’: Nehirler ve Çocuklar
‣ Maden aramalarına açılan Munzur Dağları’nda ağaç kesimi ve orman tıraşlamasına hız verildi
‣ Valilik on bin metrekarelik orman alanına saray yapmayı uygun gördü
‣ Denizli’de JES sondajı sırasında meydana gelen patlamada, 11 gündür çevreye hidrojen sülfür yayılıyor

Buna karşın yine bir ay içinde sivil toplumun mücadelesi sayesinde arazi koruması için olumlu gelişmeler de yaşandı.

  • Antakya Çevre Koruma Derneği, Asi Nehri Havzası’ndaki kirlikle mücadele ederek bölgenin depreme karşı dirençli hale getirilmesini amaçlayan bir proje başlattı.
  • Çanakkale-Ayvacık’ta açılması planlanan 11 jeotermal kaynak arama sondajı için verilen ‘ÇED Gerekli Değil’ kararı iptal edildi. JES sondajları için verilen karar, bölgedeki mera ve tarım alanlarının kaybolmasına engel oldu.
  • Çanakkale Erecek Köyü’nde gerçekleştirilmesi planlanan JES sondajı projesinde de ‘ÇED Gerekli’ kararı alındı.
Bilirkişiler Kazdağları’ndaki JES projesi için ‘ÇED Gerekli’ dedi
Ayvacık’taki JES sondajı projesi için ‘ÇED Gerekli değil’ kararına iptal
Bilirkişiler Kazdağları’ndaki JES projesi için ‘ÇED Gerekli’ dedi