Köşe YazılarıManşetYazarlar

Stockholm’den 50 yıl sonra bir dünya çevre günü daha…

0

Bu yılda 5 Haziran haftasına giriyoruz, yine ülkemizde ve dünyanın çeşitli ülkelerinde Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) belirlediği ana tema çerçevesinde hafta boyunca Dünya Çevre Günü etkinlikleri yapılacak, dünyanın doğal kaynaklarını nasıl tükettiğimiz, çevreyi nasıl kirlettiğimiz tartışılacak, kurumlar ve meslek odaları her yıl birbirinin benzeri olan basın açıklamaları yapacaklar… Ertesi gününden itibaren ise herkes 4 Haziran’daki alışkanlıklarına, temelde kapitalist üretim ve tüketim ilişkileri içinde doğayı ve doğal kaynakları sömürme üzerine kurulu sistem içinde yaptıkları işlere geri dönecekler. Gelecek 5 Haziran tarihine kadar da hemen hemen tüm çevre sorunları toplumların büyük kısmı tarafından unutulacak…

1972 yılında İsveç‘in Stockholm kentinde yapılan ilk Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı‘nın en dikkat çekici kararlarından biri Birleşmiş Milletlere bağlı olarak bir çevre programının kurulması ve ilk konferansın tarihi olan 5 Haziran gününün Dünya Çevre Günü olarak belirlenmesiydi. UNEP aynı yıl içinde kuruldu ve 1973 yılından itibaren dünya çevre günü etkinlikleri UNEP koordinasyonunda yapılmaya başlandı. UNEP her yıl için bir çevre teması ve o temaya uygun bir ev sahibi ülke belirlemeye başladı. Amaç toplumların ilgisini çevre krizine çekebilmek ve toplumlar çevre krizini bir tehdit olarak görmeye başladıkları anda da çözüm önerilerini ortaya koyabilmekti. Hava, toprak, su kirliliği, katı ve sıvı atıklar, plastikler, petro-kimya atıkları, fosil yakıtlar, küresel iklim değişikliği, çarpık kentleşme son 49 yıl içinde 5 Haziran etkinlikleri için belirlenen temalardı.

Bu yılın mottosu ‘Tek dünya’

Ancak eksik kalan çevre krizinin temel nedeni olan sistemi, kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerini tartışılmasıydı. O nedenle günümüze kadar ‘Dünya Çevre Günleri’ toplumun ilgi duyan kesimlerini bilgilendirme dışında somut bir sonuç vermedi. Gelinen noktada Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre dünyadaki yıllık ölümlerin hala %24’ü çevresel nedenli ve üstelik bu oran yıldan yıla artma eğilimi gösteriyor. Nature’de birkaç hafta önce yayınlanan bir makalede ise 2019 yılı içinde çevre kirliliğinin dokuz milyon ölüme neden olduğu yazıyordu. Makaleye göre her altı ölümden biri çevre kirliliğine bağlı. Araştırma ekibine göre çevre kirliliğine bağlı ölümlerin yarısı dış ortam hava kirliliği nedeniyle meydana geliyor. İsviçre’de Kurulu Küresel Sağlık ve Kirlilik İttifakı (Global Alliance on Health and Pollution in Switzerland) tarafından yapılan çalışmanın diğer ilginç bulgusu ise 900 bine yakın insanın kurşun zehirlenmesi sonucu yaşamını yitirdiği gerçeği…  Üstelik 2019 yılı pandemi nedeniyle insan hareketlerinin en çok kısıtlandığı dönemdi.

UNEP tarafından belirlenen bu yılın ana teması ise “tek dünya”… Evrende milyarlarca galaksi var, galaksimizde milyarlarca gezegen var, ama sadece bir dünya var.’  İşte UNEP’in belirlediği ve Stockholm Konferansı’nın 50. yılındaki Dünya Çevre Günü ana teması bu… Bu tema ile UNEP dünyadaki tüm insanlara; aynı gemide olduğumuzu ve kaderimizin ortak olduğunu anlatmayı hedefliyor. Oysa 1972 Stockholm’de düzenlenen ilk Dünya Çevre Zirvesi’nden bu yana bakıldığı zaman, zengin merkez kapitalist ülkelerin o tek dünyanın sadece kendi ülkeleri ile sınırlı bir dünya olduğu gibi davrandıkları görülüyor. Kendi ülkelerinde yeşil enerjiye dönen, fosil yakıt kullanımını sınırlayan bu ülkelerin, çeşitli şirketleri kanalı ile fakir çevre kapitalist ülkelerde kömür madeni işletmekte sakınca görmedikleri, kömürlü termik santraller kurdukları, çöplerini bu ülkelere gönderdikleri, çevre açısından çok riskli olan plastik, petro-kimya, demir-çelik sanayi gibi endüstriyel tesisleri kendi sermayeleri ile bu ülkelerin üzerine iteledikleri biliniyor.

Çevre Bakanlığı’ndan ‘çevre haftası’

Ülkemizin de merkez kapitalist ülkelerin bu ‘ekolojik sömürüsünden’ günden güne artan derecede etkilendiği bir gerçek… Avrupa ülkelerinin çöpleri için Türkiye neredeyse tek son durak oldu. Ülkemizdeki kömürlü termik santrallerin önemli bir kısmı Avrupa sermayeli şirketlerin elinde. Bu santrallerin yaktığı kömürün yarısından fazlası yine Avrupa sermayeli şirketlerin çalıştırdığı Ukrayna ve Güney Afrika’daki kömür madenlerinden ithal ediliyor. Avrupa’nın hurda demir-çeliği ve dünyanın hurda gemileri için son durak Aliağa oldu. Oysa tek dünya yaklaşımı bütün dünya için geçerli… Dünya elden çıkarsa; dünyanın herhangi bir bölgesinde ekolojik yıkım önlenemez boyuta ulaşırsa geride kendi ülkelerini nadide bir bahçe gibi koruyan merkez kapitalist ülkelerde kalmayacak.

Ülkemize gelince; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ilk defa bu yıl 5 Haziran gününü de içine alan haftayı bir karar yazısı ile ‘Türkiye Çevre Haftası’ ilan etti. Etkinlikleri destekleyeceğini açıkladı. Şaka; hem de kötü bir şaka gibi…  Şimdi, bakanlık başta olmak üzere herkesin bildiği ülkemizin gerçek çevre tablosundan birkaç örnek verelim; bilindiği gibi tükettiğimiz elektriğin %36’sını kömürlü termik santrallerden elde ediliyor. Üstelik uluslararası sermaye tarafından ülkemizde otuzdan fazla yeni kömürlü termik santral yapılmaya çalışılıyor. Kömür madenlerinin, taş ocaklarının başta zeytin ağaçları olmak üzere bitki örtüsü üzerinde olumsuz bir etkisi olmayacağını iddia eden ‘bilirkişi akademisyenlerimiz’ var. Petro-kimya, demir-çelik tesisleri gibi çevre açısından son derece tehlikeli sanayi dalları yine uluslararası sermaye tarafından ülkemize iteleniyor. Aliağa, İskenderun, Afşin-Elbistan, Dilovası ve birçok sanayi bölgemiz artık insanlar için yaşanmaz bölgeler haline geldi. Bu bölgelerdeki kirliliğin insan sağlığı üzerindeki boyutlarını göstermeye dönük bilimsel çalışmalar engelleniyor, bu çalışmaları yapan bilim insanlarına çeşitli baskılar uygulanıyor. Kanal İstanbul, Çeşme Turizm Projesi gibi rant projeleri ile doğal çevremiz para uğruna yok edilmek isteniyor. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün…

‘Adet yerini bulsun’ etkinlikleri

Artık gerçek anlamda, 1972’de Stockholm’de düzenlenen ve bu yıl 50 yaşını tamamlayan ilk Dünya Çevre Zirvesi’nin temel ruhuna uygun ekoloji mücadelesinin dünyada ve ülkemizde tüm yıl boyunca sürdürülmesinin zamanı geldi; hatta hızla geçiyor… Çevre krizinin temel nedeni olan kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerinin bir an önce tartışılması ve ekolojik sisteme saygılı yeni bir yaşamın adımlarının atılması gerekiyor. Yoksa ülkemizde ve dünyada, her yıl 5 Haziran’da aynı afişler, aynı konu başlıkları, hatta aynı konuşmacılarla ‘adet yerini bulsun’ türü etkinliklerle tek dünyamızı daha uzun yıllar yaşatmamız mümkün değil…

2022 Dünya Çevre Gününüz mutlu olsun…

You may also like

Comments

Comments are closed.