Ankara‘da dün (6 Haziran) akşam saatlerinde başlayan gök gürültülü sağanak yağış, felaketle sonuçlandı.
Sincan ilçesi Menderes MahallesiAlparslan Caddesi üzerinde, yağmurdan korunmak isteyen iki kişi, 10 metreye 5 metre ölçülerindeki bir tabelanın altına sığındı. Ancak, fırtınanın etkisiyle yerinden kopan tabela, sığınan bu iki kişinin üzerine düştü.
Vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine ulaşan sağlık ekipleri, Ayşe Yavuz‘un (20) olay yerinde hayatını kaybettiğini belirledi. Diğer kişi ise yaralı olarak hastaneye kaldırıldı.
Birçok bölgede su baskınları yaşandı, yetkililer uyardı
Kent genelinde etkili olan yağış nedeniyle Çankaya, Ulus, Keçiören, Mamak, Altındağ, Yenimahalle ve Elmadağ başta olmak üzere birçok bölgede yoğun su baskınları yaşandı.
Sürücüler trafikte mahsur kaldı, bazı araçlar ise sular altında kaldı. Yetkililer, zorunlu olmadıkça sürücülerin trafiğe çıkmaması konusunda uyardı.
Birçok ev ve iş yerlerini de su basarken, belediye ekipleri suyu tahliye etmek için çalışmalara başladı.
Havada şartlarındaki kararsızlık aşırı hava olaylarını tetikliyor
Hava sıcaklıklarındaki her 1 derecelik ısınma, atmosferin su tutma kapasitesini yüzde 7 oranında artırıyor. Bu nedenle yükselen küresel sıcaklıklar, şiddetli yağışları ve fırtınaları tetikliyor.
Anadolu Ajansıkaynaklarına konuşan İzmir Bakırçay Üniversitesi Coğrafya Bölümü Başkanı Prof. Dr. Şermin Tağıl, deniz yüzeylerinin ısınması ve artan nemin aşırı hava olaylarını tetiklediğine dikkat çekti.
Tağıl, La Niña’nın etkisiyle yaşanacak olan serinlemenin hava şartlarında kararsızlığa yol açacağını belirtti ve “Bu kararsız hava şartlarının ani yağışlara neden olmasını bekliyoruz. Ülkemizde yağışlar ve yüksek sıcaklık bir araya geldiğinde bunaltıcı hava ortamı oluşacak” dedi.
Yaklaşık 370 milyon Avrupalı, Avrupa Parlamentosu’nda (AP) önümüzdeki beş yıl görev yapacak isimlerini belirlemek için dün (6 Haziran) sandık başına gitmeye başladı. Seçimler 9 Haziran’a kadar sürecek.
1979’da AP için ilk sandıkların kurulmasından beri yapılan 10’uncu oylama olacak bu yılki seçimler Hollanda‘da başladı. İlk sonuçlar için 9 Haziran akşamı, tüm üye ülkelerde sandıkların kapanmasını beklemek gerekecek.
Hangi ülke kaç vekil çıkarıyor, kimler oy veriyor?
AP içinde kaç vekille temsil edilecekleri ülkelerin nüfuslarına göre değişiyor. Malta, Lüksemburg ve Kıbrıs 6’şar vekille en az sayıda kişiyle temsil edilen ülkeler. Almanya 96 sandalyeye sahip en kalabalık ülke.
Seçimlerde Birlik üyesi 27 ülkenin vatandaşları oy kullanabiliyor. Belçika, Avusturya ve Malta’da oy kullanma yaşı 16, Yunanistan‘da ise 17. Bu yıl ilk kez Almanya’da da seçmen yaşı 16’ya çekildi. Böylece AB’nin en kalabalık ülkesinde seçmen sayısı 61 milyondan 65 milyona çıktı.
Anketler, genellikle katılımın düşük olduğu parlamento seçimlerine bu yıl ilginin yüksek olduğunu gösteriyor.
Mayıs ayının sonunda Avrupa Seçenleri’nin Euractiv tarafından yaptırılan Avrupa Parlamentosu projeksiyonu,
Vekillerin görevleri
Avrupa Parlamentosu, birlik organları içinde üyelerinin doğrudan halk oyuyla belirlendiği tek kurum.
Belçika’nın başkenti Brüksel ve Fransa’nın kuzeyindeki Strasbourg kentinde yerleşkeleri bulunan Parlamento, yürütme organı olan Avrupa Komisyonu’na karşı bir denge ve denetleme mekanizması olarak çalışıyor.
AB prosedürüne göre, iklimden bankacılığa kadar 27 üye devleti ilgilendiren her düzenleme, vekillerin onayından geçmek zorunda. Ayrıca Ukrayna‘ya gönderilecek silah yardımları gibi kritik unsurları içeren Birlik bütçesi için de AP’nin onayının aranması şart. Avrupa Komisyonu başkanı da AP vekillerinin oylarıyla seçiliyor. Komisyon Başkanının, Dışişleri ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi ve diğer tüm komiserlerin de heyet halinde parlamentodan onay almaları gerekiyor.
Hangi partiler çoğunlukta, anketler yeni manzara için ne diyor?
Halihazırda 705 koltuktan 176’sının sahibi olan merkez sağdaki Avrupa Halk Partisi (EPP) en büyük grup. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de EPP üyesi. Merkez sol çizgideki Sosyalistler ve Sosyal Demokratlar (S&D) 139 sandalye ile ikinci sırada. Liberal eğilimli Renew Europe 102, Yeşiller ise 72 vekille temsil ediliyor. Aşırı sağ partiler ise Avrupa Muhafazakârları ve Reformistleri (ECR) ile Kimlik ve Demokrasi (ID) adlı iki gruba bölünmüş durumda.
Haziran seçimlerinde aşırı sağ partilerin oylarını artırmalarına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak büyük bir olasılıkla çoğunluğu ele geçiremeyecekler.
ECR’nin halihazırda 69 vekili var. ID ise kısa süre önce küçülmek zorunda kaldı. Almanya için Alternatif (AfD) partisinin önde gelen isimlerinden Maximilian Krah, bazı Nazi subaylarının suçsuz olduğu yönünde açıklama yapınca parti ID grubundan kovuldu. AfD dışlanınca grubun 49 sandalyesi kaldı. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni AP içinde sağ partileri tek çatı altında birleştirmeyi umduğunu söylemişti, ancak başta Rusya olmak üzere birçok konuda anlaşmazlıkları bulunuyor.
Öte yandan yüksek enflasyon ve savaşların etkisiyle Liberaller ve Yeşillerin oy kaybetmesi; EEP ve S&D’nin ise ilk iki sıradaki konumlarını korumaları bekleniyor.
Sandığa günler kala seçmenin de partilerin de gündemindeki ilk konu Ukrayna savaşı bağlamında savunma ve güvenlik konuları oldu. Savaşın hemen öncesinde yaşanan Covid-19 pandemisinin ekonomiye olumsuz etkisi ise hâlâ hissediliyor. Bu, seçmenlerin iklim politikalarına olan desteğini de sarsıyor.
İklim hedeflerini tutturabilmek için atılan adımların maliyetleri artırdığından yakınan çiftçiler geçtiğimiz aylarda, başta en büyük tarım üreticileri olan Hollanda ve Fransa olmak üzere, çok sayıda ülkede haftalar süren protestolar gerçekleştirmişti. Bu eylemler halen devam ediyor.
Göç politikaları ve AB ülkelerine yönelik sığınmacı girişinin artması da aşırı sağ partilerin kampanyalarında sıkça işlediği konulardan.
Hollanda’da iklim savunucusu Timmermars seçildi
Yaklaşık 13 milyon seçmenin bulunduğu Hollanda’da dün sabah saatlerinde başlayan oy verme işlemleri dün akşam tamamlandı. Hollanda’da kamu yayıncısı NOS‘un sandık çıkış anketlerinin sonuçlarına göre seçimi sağ popülist Geert Wilders‘i kıl payı geride bırakan Avrupa Birliği (AB) Komisyonu’nun eski üyesi Frans Timmermans önde tamamladı.
Timmermans liderliğindeki yeşil ve sol ittifak İşçi Partisi ve Yeşil Sol‘un (PvdA/GroenLinks) sekiz, Wilders’in Özgürlük Partisi‘nin (PVV) ise AP’ye yedi milletvekili göndermesi bekleniyor. Hollanda’nın 720 üyeli AP’de toplam 31 sandalyesi bulunuyor.
Timmermans’ın yeşil-sol ittifakının seçim zaferinin kesinleşmesi, 2019 yılından bu yana AB’nin iklim koruma paketinden sorumlu olan Timmermans açısından önemli bir başarı sayılacak.
Çekya ve İrlanda’da seçim başladı
Yaklaşık 3,6 milyon seçmenin sandık başına çağrıldığı İrlanda‘da ise sabah başlayan oy verme işlemleri akşama kadar sürecek. Muhalefet partisi Sinn Fein seçimlerden birinci olarak çıkarak ülkede gelecek yıl yapılacak seçimler için gücünü pekiştirmeyi hedefliyor. İrlanda’nın AP’de 14 sandalyesi bulunuyor.
Çek Cumhuriyeti’nde ise bu sabah başlayan oy verme işlemleri yarın da sürecek. Çekya’nın AP’de 21 sandalyesi bulunuyor. Çek kamuoyu araştırma şirketi STEM’in seçim anketi muhalefet partisi ANO‘yu yüzde 23,1 önde gösteriyordu.
Seçmenler yarın Letonya, Malta ve Slovakya‘da sandık başına gidecek. İtalya’ da ise yarın başlayacak oy verme işlemleri pazar günü sona erecek. Aralarında Almanya ve Fransa’nın da bulunduğu birçok ülkede seçim pazar günü yapılacak.
BM Genel SekreteriAntónio Guterres, New York‘taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nde “iklim krizi”yle mücadele konusunda insanlığın “kader anı”na geldiği uyarısı yaptı.
Her geçen gün artan karbon emisyonlarıyla mücadelede insanlığın “hesap zamanı”nda bulunduğunu vurgulayan BM lideri, “İklim söz konusu olduğunda dinozor değiliz. Meteoruz. Sadece tehlikede değiliz; tehlike biz kendimiziz. Ama aynı zamanda çözüm de biziz” dedi.
Geçen ay, tarihin en sıcak mayıs ayını yaşadığımızı hatırlatan Genel Sekreter, 1,5°C’lik sıcaklık artış hedefini canlı tutabilmek için küresel salımların her yıl yüzde dokuz düşmesi gerektiğini; oysa geçen yıl yüzde 1 oranında arttığını söyledi.
BM Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) Çarşamba günü, 2015’te Paris Anlaşması’nda belirlenen hedef olan 1,5°C sınırının önümüzdeki beş yıl içinde aşılma ihtimalinin yüzde 80 olduğunu bildirmişti.
Guterres, “Gezegenimizle Rus ruleti oynuyoruz. İklim cehennemine giden otobandan bir çıkış rampasına ihtiyacımız var. Ve gerçek şu ki, direksiyonun kontrolü bizde” ifadelerini kullandı.
Dünyanın geleceği, önümüzdeki 18 ayda alacağımız kararlara bağlı
Kritik eşiği aşmayıp geri çekilmenin hala mümkün olduğuna, her şeyin içinde bulunduğumuz on yılda ve özellikle de ülke liderlerinin özellikle önümüzdeki 18 ayda” alacağı kararlara bağlı olduğunu belirten BM Genel Sekreteri, “İklim eylemine eşi benzeri görülmemiş ihtiyaç var, ancak sadece iklimi iyileştirmek için değil, aynı zamanda ekonomik refah ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için fırsatlar da var” dedi.
1.5C vurgusu
Bilim insanları, Grönland Buz Levhası ve Batı Antarktika Buz Levhası‘nın çökerek deniz seviyesinin “felaket düzeyinde” yükselmesine neden olabileceğine dikkat çekiyor. 1,5°C hedefinin aşılması halinde ise tüm mercan resif sistemleri 300 milyon insan için oluşturdukları geçim kaynağıyla birlikte ortadan kaybolabilir.
Guterres küresel ısınmada yarım derecelik bir farkın, kimi ada devletlerinin veya kıyı topluluklarının sonsuza kadar yok olması anlamına gelebileceğini hatırlatarak, Doğu Asya’dan ABD‘nin batı kıyılarına kadar etkili olan aşırı hava koşullarının, “hayatları mahveden, ekonomileri altüst eden ve sağlığı olumsuz etkileyen” iklim kaosu tarafından pompalandığını vurguladı.
‘Reklam sektörü fosil yakıt mafyasına yardım ve yataklık yapıyor’
Guterres dünyanın dört bir yanındaki milyarlarca insanın, iklim değişikliği nedeniyle hayatları sürdürmekte zorlanırken, iklim kaosunun mafya babalarının – fosil yakıt holdingleri – rekor kârlar elde ettiğine ve vergi mükelleflerince finanse edilen sübvansiyonlarla kendilerine trilyonluk ziyafetler çektiklerine dikkat çekti; petrol ve gaz endüstrisindeki pek çok firmanın reklam ve halkla ilişkiler şirketlerinin “yardım ve yataklığıyla” iklim eylemini aktif olarak geciktirmeye çalışırken “hiç utanmadan kendilerini yeşil göstermeye uğraştıklarını” belirtti:
“Bu şirketleri, gezegenin yok olmasına yol açmaktan vaz geçmeye çağırıyorum. Bugünden itibaren yeni fosil yakıt siparişi almaya son verin ve mevcut müşterilerinizi de bırakmaya yönelik planlara girişin.”
Guterres, dünyadaki bütün ülkelere fosil yakıt şirketlerinin reklamlarını yasaklama çağrısında da bulundu; “Ekonomik mantık, fosil yakıt çağının sonunu kaçınılmaz kılıyor” diye ekledi.
Acil önlem önerileri: Fosil yakıt işine son verin, iklim finansmanını artırın
Antonio Guterres insanlık ve gezegen için mümkün en güvenli geleceği sağlamak için alınması gereken acil önlemleri de şöyle sıraladı:
Salımları azaltın
İnsanları ve doğayı aşırı iklim koşullarından koruyun
İklim finansmanını artırın
Fosil yakıt işine son verin
Eyleme geçmenin en büyük yükünün en zengin ülkelere ve en fazla emisyon salan ülkelere düşmesi gerektiğini belirten Genel Sekreter, “Gelişmiş G20 ekonomileri en uzağa, en hızlı şekilde gitmeli ve aynı zamanda gelişmekte olan ülkelere teknik ve mali destek sağlamalıdır. Ulusal iklim eylem planlarının 1,5°C sınırına uyması ve 2030, 2035 için mutlak salım azaltma hedeflerini ve önümüzdeki on yıllardaki tüm küresel kilometre taşlarını içermesi gerekiyor. Her ülke kendi payına düşeni yapmalı ve oynamalı… Bizim parmakla işaret etmeye değil işbirliğine ihtiyacımız var” diye konuştu.
“Zenginlerin klimalı baloncuklar içinde korunduğu, insanlığın geri kalanının yaşanmaz topraklarda ölümcül hava koşullarıyla kırbaçlandığı bir geleceği kabul edemeyiz.” diyen BM lideri, daha adil iklim finansmanı ve birçok gelişmekte olan ülkenin katlanmak zorunda kaldığı felç edici borçların ve yüksek faiz oranlarının sona ermesinin bir hayırseverlik sorunu değil, “aydınlanmış kişisel çıkar” ile ilgili olduğunu da sözlerine ekledi.
Aktivistlere: Tarihin doğru tarafındasınız, birlikte kazanacağız
Genel Sekreter, konuşmasında hükümetlerinin eyleme geçmesi için baskı yapan toplumun her düzeyindeki iklim aktivistlerine de teşekkür etti:
“Siz tarihin doğru tarafındasınız. Çoğunluk adına konuşuyorsunuz. Aynen böyle devam edin. Cesaretinizi kaybetmeyin, umudunuzu kaybetmeyin. Biz halklar, [doğayı] kirletenlere ve vurgunculara karşıyız ve bir araya gelerek kazanabiliriz. Şimdi harekete geçme zamanı, şimdi eyleme zamanı, şimdi sonuç alma zamanı. Bu bizim kader anımız.”
Rize İdari Mahkemesi,Çamlıhemşin Ayder Yaylası’nın sit statüsünün düşürülmesine yönelik düzenlemeyi ve TOKİ’nin bölgede yapmayı planladığı otelin imar planı değişikliğini iptal etti.
Daha önce doğal sit alanı statüsünde olan Ayder Yaylası, 4 Kasım 2022’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından “Doğal Sit-Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım” alanı olarak tescil edilmişti. Yapılan değişiklik bölgenin turizm ve yerleşime açılmasına imkan tanımıştı.
Çamlıhemşin Ayder Yaylası’nın sit statüsünün düşürülmesine tepki gösteren 49 yurttaş, statü değişikliğinin bölgedeki yapılaşmayı artıracağından endişelenerek konuyu Rize İdari Mahkemesi’ne taşımıştı. Dava kapsamında statü değişikliğine yönelik 25 Aralık 2023 tarihli bilirkişi raporu, “değişikliğin kamu yararı taşımadığı gibi bölgedeki yapılaşmayı da artıracağına” dikkat çekti.
İdari Mahkeme, 8 Mayıs’ta “İşlemin uygulanması halinde, yapılaşma işlemlerine başlanabilecek olması nedeniyle telafisi güç zararların doğacağı açıktır” şeklinde açıklama yaparak yürütmeyi durdurma kararı almıştı.
Bu planın ardından parsel bazında imar planları ile TOKİ, bölgede bir otel projesine başlatmış ve mahkeme bu plan için de yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Son olarak İdari Mahkeme’den TOKİ’nin otel projesi ve imar değişikliği planına dair iptal kararı geldi.
Belediyenin otel isteğini hukuka aykırı
Çamlıheşin Belediyesi, Ayder Yaylası’ndaki turistlerin konaklama ihtiyaçlarına dikkat çekerek bu alanın imara açılması gerektiğini savunuyor.
Ancak 8 Mayıs tarihli mahkeme kararı, “Artacak yapılaşmanın alana yayılması durumunda, doğal değerlerin zarar görmesine, alanın küresel önemi ve sürdürülebilir turizm açısından da olumsuzluklara sebebiyet vereceği anlaşıldığından dava konusu işlemde, izah edilen nedenlerle hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmadığı kanaatine varılmıştır” diyor.
Davanın avukatlarından Yakup Şekip Okumuşoğlu, TOKİ’nin Ayder Yaylası’nda bulunan bir parsele açmak istediği otel planının Ayder’in bütünlüğüne aykırı bir plan olduğunu söyledi ve bilirkişi raporunun otel projesinin planlama usulüne aykırı olduğunu desteklediğini hatırlattı.
DW Türkçe‘ye konuşan Fırtına İnisiyatifi avukatlarından İbrahim Demirci, Ayder Yaylası’ndaki statü iptal edilirken Fırtına Vadisi’nde hala koruma derecesi düşürülen alanların bulunduğuna dikkat çekti.
Demirci, “Son beş senede açtığımız davaları düşündüğümüz zaman, belli ki vadide bir parselasyon yapılmış. Gerçekten bir saldırı var, Moğollar dönemi gibi bir istila var. Biz de vadi halkı olarak savunmaya çalışıyoruz” sözleriyle bölgenin geleceğine dair endişelerini aktardı.
2001 yılında Marmara Denizi’ni kaplayan ağır müsilaj tabakasının balıklara olan etkisini araştıran proje, Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın yürütücülüğünde başladı.
“Müsilajın Marmara Denizi’ndeki Balıklarda Tür Değişimlerine Etkisinin Belirlenmesi (Mar-Bal)” başlıklı projeyi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da destekliyor.
Prof. Sarı, proje kapsamında Çanakkale Boğazı‘nın girişinden başlamak üzere Erdek, Bandırma ve Gemlik Körfezi, Yalova, Armutlu sahilleri, İzmit Körfezi, İstanbul Boğazı, Avcılar, Silivri, Tekirdağ ve Şarköy olmak üzere 10 istasyon belirlediklerini, bu istasyonlarda 2023’ün mayıs ve ağustos aylarında iki ayrı araştırma avcılığı yaptıklarını anlattı.
Türkiye denizlerinde yılda yaklaşık 300 bin ton civarında balık avlandığı ve bu miktarın 20 bin tonunun Marmara Denizi’nden geldiği bilgisini veren Prof. Sarı şunları anlattı:
“Marmara Denizi, yüzde 7-8 civarında bir pay oluşturuyor ama orijinal yapısı gereği bu paydan çok daha farklı bir öneme sahip. Çünkü Marmara Denizi bir biyolojik koridor. Bazı balıklar için üreme, bazı balıklar için kışlama, bazı balıklar için barınma alanı ve bazı balıklar için geçiş noktası. Onun için Marmara’da müsilaj yüzünden ortaya çıkacak bir durumun mutlaka Karadeniz‘i, Akdeniz‘i ve Ege‘yi etkilemesi söz konusu. Bu da balıkçılığı doğrudan etkileyeceği için bizim takip etmemizi gerektiren bir durum.”
Çalışma kapsamında 80’den fazla noktadan alınan örneğin, laboratuvar ortamında tür teşhisinin yapıldı, boyları, ağırlıklarının ölçüldü, cinsiyetleri ve yaşları belirlendi. Bu çalışmaların ardından balık tür çeşitliliğindeki değişime dair bulgulara ulaşıldı.
Sünger toplulukları öldü, mercanlarda yüzde 30 kayıp yaşandı
Müsilajın, kıyıdan 30 metre derinliğe kadar Marmara Denizi’ndeki sünger topluluklarının topluca ölümüne ve mercanlarda yaklaşık yüzde 30 kayıp yaşanmasına neden olduğunu ve balık tür çeşitliliğinin de bundan etkilendiğini aktaran Sarı, şu tespitleri paylaştı:
“Müsilaj yüzünden Marmara Denizi’ndeki balık tür çeşitliliğinde yüzde 25 civarında bir azalma var. Biyokütle anlamında bakacak olursak yüzde 20 civarında bir azalma söz konusu. Bizim daha çok avladığımız hamsi, istavrit, kolyoz, lüfer, sardalya gibi türlerin miktarında yüzde 20 civarında azalma var. Öte yandan köpek balığı, vatoz gibi türlerin hem sayısında hem miktarlarında hem de biyokütlesinde yüzde 100’e yakın artışlar söz konusu.”
Köpek balığı ve vatozlar kıyılarda sıkıştı
Hamsi, istavrit, lüfer ve sardalya gibi pelajik (yüzeye yakın) balıklarda gözlenen azalmanın müsilajla birlikte aşırı avcılığa da bağlı olabileceği değerlendirmesinde bulunan Sarı, avcılığı yapılan dip balıklarıyla köpek balığı ve vatozlardaki artışın müsilaj sonrası dönemde dip bölgede azalan çözünmüş oksijenle ilişkilendirilebileceğini ifade etti:
“Müsilajdan önce diplerde daha fazla oksijen varken müsilajla beraber oksijen azaldı ve bu hayvanlar derinlerden daha kıyıya doğru geldiler. O zaman ne oldu? Müsilajdan önceki benzer derinliklerde avcılık yaptığımızda ağla karşılaşmayan, ağlardan çıkmayan bu hayvanlar müsilaj sonrasında avcılık yaptığımızda ağdan çıkmaya başladı. Balıkçılarla konuştuğumuz zaman onların da müsilajdan sonra köpek balığı ve vatozdan çok şikayetçi olduklarını gördük. Bunlar koruma altında türler ama bütün balıkçıların attıkları ağlardan köpek balıkları, vatozlar çıkmaya başladı. Biz buna dikey oksijen sıkışması diyoruz. Yani sınırlı bir habitatın içine sıkıştı hayvanlar.”
‘Marmara Denizi’nde koruma alanları oluşturmalı’
Sarı, atılması gereken öncelikli adımları, bir biyolojik koridor olan boğazların hep açık bırakılması, Marmara’daki balık popülasyonunun artırılabilmesi için boğazlardaki her türlü avcılığın tamamen durdurulması ve avcılık faaliyeti yapan balıkçıların bundan zarar görmemesi için balıkçılığa yönelik sübvansiyonların bu amaçla kullanılması şeklinde sıraladı.
Sadece Marmara Denizi’nde değil diğer tüm denizlerdeki biyolojik çeşitliliği ve sağlığı korumak için ekosistem esaslı balıkçılık yönetimine geçilmesi gerektiğinin altını çizen Sarı şöyle konuştu:
“Biz sadece yediğimiz balıkları düşünüyoruz. Soframıza gelen 100 gramlık, 200 gramlık ya da 1 kiloluk balığı esas alıyoruz. Eğer soframıza balık geliyorsa denizin geri kalan kısmıyla ilgilenmiyoruz ama benim 1 kilogram hamsiyi, sardalyayı soframa koyabilmem için Marmara’daki 3 bin türün sağlıklı şekilde yaşıyor ve birbiriyle etkileşimini sürdürüyor olması lazım. Bunun için de Marmara Denizi’nde koruma alanları oluşturmamız gerekiyor.”
Özellikle sayısında artış tespit edilen köpek balığı ve vatoz gibi koruma altındaki türlerin neslinin devam edebilmesi için 22 maddeden oluşan Marmara Denizi Eylem Planı’nın acilen uygulanması gerektiğine değinen Sarı, sözlerini şöyle tamamladı:
“Büyükada ile Maltepe sahili arasındaki yaptığımız bir örneklemede ağustos ayında 1 trolden 1 ton balık çıktı. Bu 1 tonun 50 kilogramı kemikli balıklar, geriye kalan 950 kilogramı köpek balığı ve vatozdu. Biz hızlı bir şekilde onları ölmeden denize iade ettik. Peki balıkçı ağından çıktığında balıkçı bunu hangi hassasiyetle ve gayretle denize gönderecek? Onlar da istemiyor köpek balıkları, vatozlar ölsün, ama derdi bu değil ki. Eğer önümüzdeki yıllarda Marmara’nın kirlilik yükünü azaltmazsak hem ulusal ve uluslararası sözleşmelerle koruma altında olan bu türler hem de diğer balık türleri yoğun şekilde azalmaya devam edecek.”
Küresel Ayak İzi Ağı’nın (GNF) hesaplamasına göre bu yıl Küresel Limit Aşım Günü 1 Ağustos’a denk geliyor. Böylece 2023 yılında 2 Ağustos’a denk gelen limit aşım tarihini bir gün daha öne çekmiş olduk.
Limit aşım günü, her ülkenin ekolojik ayak izini ve biyokapasitesini ölçen veriler kullanılarak hesaplanıyor.
İlk limit aşım tarihi hesabına göre 1971 yılında dünya, kaynaklarını 25 Aralık’ta tüketti. O yıldan beri kaynaklara olan talebin ve emisyonların artışıyla gezegenin limitlerini her yıl daha erken aşmaya başladık.
Böyle tüketmeye devam edersek iklim hedeflerine ulaşamayacağız
GNF Ağı Bilim Direktörü David Lin, “Yarım yüzyılı aşkın süredir dünyanın limitlerini aşmamız, biyolojik çeşitliliğinin azalmasına, atmosferdeki sera gazının artmasına ve gıda ile enerji için rekabetin artmasına yol açıyor” diyerek olağanüstü sıcak dalgaları, orman yangınları, kuraklıklar ve sellerin bu durumun bir göstergesi olduğunu vurguladı.
Mevcut kaynakları bu şekilde tüketmeye devam edersek 2030’a kadar biyosferin yüzde 30’unu koruma ve 2010 yılına göre küresel karbon emisyonlarını yüzde 45 oranında azaltma hedeflerine ulaşamayacağız.
Emisyonlar azaltılırsa aşım günü ertelenebilir
GNF, ekolojik ayak izinin yüzde 61’ini ise fosil yakıtların kullanımından kaynaklanan karbon emisyonlarının oluşturduğuna dikkat çekerek yalnızca karbon emisyonlarını azaltmamızın bile aşım gününü yılda 22 gün daha erteleyebileceğini söylüyor.
Dünya çapında düşük emisyonlu enerji kaynaklarının enerji kullanımım içindeki payını yüzde 75’e çıkarabilirsek limit aşım tarihini 26 gün daha ileri alabiliriz.
Eşit tüketmiyoruz
2024 Dünya Limit Aşım Günü’nü ilan ederken bu yılki aşım günün 2024 Olimpiyat Oyunları’na geldiğine dikkat çeken GNF, barışçıl iş birliği ve adaletin limit aşım günü ile olimpiyatların ortak noktası olduğunu vurguladı. Ancak ülkelerin limit aşım günlerindeki eşitsizlik, iş birliği ve adalet konularıyla pek uyumlu görünmüyor.
Ekonomisi fosil yakıtlara dayanan Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ile Küresel Kuzey ülkeleri, ekosistem üzerinde orantısız bir baskı oluşturuyor. Dünyanın bir yanı aşırı tüketirken diğer yanı temiz havaya, suya ve gıdaya erişim sorunlarıyla mücadele ediyor.
Özellikle kişi başına düşen kaynak kullanımına bakıldığında limit aşım gününün adaletsizliği daha görünür hale geliyor. Bir ülkede kişi başına düşen ekolojik ayak izi, kişi başına düşen biyolojik kapasiteden daha düşükse o ülkenin limit aşım günü olmuyor.
Avrupa ve Asya’nın mevcut tüketim alışkanlıkları için 2,6 ila 4,8 dünyaya ihtiyacımız var. Katar ve Lüxemburg gibi ülkelere baktığımızda ise bu sayı 8,7 dünyaya kadar çıkıyor.
Geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da kaynaklarını en hızlı tüketen ülke olan Katar’ın limit aşım günü, 11 Şubat’a denk geldi. Lüksemburg 20 Şubat ile ikinci sırada yer alırken Birleşik Arap Emirliklileri, 4 Mart’ta limitlerini aşarak üçüncü sıraya yerleşti.
Listenin sonunda yer alan Kırgızistan, 30 Aralık 2024’te yıllık limitini aşacak. Sondan ikinci sıradaki Moldova Cumhuriyeti’nin aşım günü 28 Aralık, üçüncü sıradaki Gine’ninki ise 27 Aralık oldu.
Türkiye’nin 11 Haziran olarak hesaplanan limit aşım günü ise geçen yıla göre 11 gün daha erkene geldi. Bu yıl da Türkiye, kaynaklarını dünya ortalamasından daha hızlı tüketecek.
2050+ tasarım stüdyosu tarafından hazırlanan Havaya Dair sergisi kapsamında Sular, Rüzgarlar, Araziler Arasında adlı gösterim programı başlıyor.
Salt Beyoğlu’nun ikinci katında üç farklı programda sunulacak seçki, iklim, ekolojik kaynaklar ve yapılı çevre ile gündelik uygulamalar arasındaki ilişkileri tartışacak ve günümüzün önemli çevre sorunlarına odaklanacak.
Dört kısa filmden oluşan ikinci seçki, 8 Haziran-8 Temmuz tarihlerinde gösterime girecek.
Gösterim programı seçkilerinden Chingiz Narynov‘un belgesel filmi Metal Bread (Metal Ekmek) (2014), Kırgızistan‘ın güneyindeki Mailuu-Suu kasabasında geçiyor ve yaşlı bir kadın atık ampul yığınlarından alüminyum parçalarını satarak hayatını sürdürüyor.
Metal Bread (2014) filminden bir kare
Sasha Litvintseva ve Graeme Arnfield’in Asbestos (Asbest) (2016) filmi ise Kanada‘nın Quebec eyaletindeki Asbestos kasabasında 2012 yılında kapatılan asbest maden ocağını ele alıyor.
Johannes Krell ve Florian Fischer, bir kireç taşı ocağının faaliyetlerini kayda alan Kaltes Tal(Soğuk Vadi) (2016), tahribatın çözümünü bir başka yıkımda arayan çelişkili bakış açısını tartışıyor.
Son olarak Oro Blanco (Beyaz Altın) (2018), Gisela Carbajal Rodríguez’in yönetmenliğinde Arjantin tuz çöllerindeki lityum madenciliğinin su kaynaklarına nasıl zarar verdiğini ve yerel halkın yaşam alanlarının sömürülmesine karşı mücadelesini belgeliyor.
Oro Blanco (2018) filminden bir kare
Havaya Dair, 18 Ağustos’a kadar Salt Beyoğlu’nda
2050+ tasarım stüdyosu tarafından hazırlanan Havaya Dair sergisi, 18 Ağustos’a kadar Salt Beyoğlu’nun Forum alanında ziyaretçilerini ağırlayacak.
Sergi maddi, işitsel ve görsel deneylerle hava kirliliğinin toplumsal ve ekolojik etkilerini ele alıyor.
Ozon, karbondioksit, azot dioksit ve kükürt dioksit gibi zehirli bileşenlerin oranlarındaki değişimin ve bu maddelerin etkileşiminin hava üzerindeki etkisini görselleştiren sergi, hava kirliliğinin sonuçlarını gözler önüne seriyor.
Kaltes (2016) filminden bir kare
Hava kirliliği yalnızca fiziksel sonuçlar doğurmuyor, aynı zamanda toplumsal ve siyasi açıdan da birtakım sorunları süreci tetikliyor. Bu nedenle sergi, soluduğumuz havanın karmaşık yapısını katılımcılara aktarırken hava kirliliğinin toplumsal ve ekolojik etkilerine de dikkat çekmeyi amaçlıyor.
Temiz ve solunabilir havanın evrensel bir hak olduğunu vurgulayan sergi, herkesin temiz havaya erişebilmesi için kolektif bir eylem çağrısı yapıyor.
İstanbul Valiliği’nin yeni açıklamasına göre 10 Haziran-15 Ekim tarihleri arasında İstanbul’un ormanlık alanlarına girişler yasaklandı.
6831 sayılı Orman Kanunu‘nun 74. maddesi ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu‘nun 9. ve 66. maddeleri uyarınca alınan karar, orman yangınlarının önüne geçmeyi amaçlıyor.
Girişlerin serbest olduğu alanlar için “İstanbul sınırları dahilinde yer alan piknik ve mesire alanları, tabiat parkları, korular, parklar ve ekoturizm alanlarında piknik yapmak, spor, yürüyüş ve benzeri faaliyetlerde bulunmak serbesttir” açıklaması yapıldı.
Açıklanan karara aykırı hareket edenler için 6831 sayılı Orman Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve Kabahatler Kanunu uyarınca idari ve adli işlem yapılacağı bildirildi.
Yangın tedbirleri alınacak, denetimler yapılacak
Orman yangınlarına yönelik tedbirler kapsamında enerji nakil hatları ve bakımından sorumlu kuruluşlar (BEDAŞ, AYEDAŞ ve TEİAŞ) da ormanlık alanlardan geçen enerji hatlarında gerekli bakımları gerçekleştirecek.
Ayrıca olası bir yangın durumunda kullanılmak üzere ormanların iç ve dış bölgelerinde koruma bantları oluşturulacak. İlçe Kaymakamlıkları ve Orman Bölge Müdürlüğü koordinasyonunda ormanlık bölgelerde denetimler yapılacak.
Her türlü amaçla ateş yakmak yasak
Orman Yasası’nın 31 ve 32. Maddeleri kapsamında bulunan köy ve mahallelerde ve ormanla ilişiği olmayan mahallelerde anız ve tarla temizliği dahil her türlü amaçla ağaç, dal ve bitkinin yakılmasını yasaklıyor.
Ormanlık alanlardaki canınları beslemek isteyen vatandaşların ilçe güvenlik birimleri ile Orman İşletme Şeflikleri’ne kimliklerini ve hangi mevkide ne zaman besleme yapacaklarını bildirmeleri gerekecek.
Erzincan’ın İliç ilçesinde, 13 Şubat’ta Anagold Madencilik tarafından işletilen Çöpler Altın Madeni’nde liç yığının kayması sonucu toprak altında kalan işçilerden üçünün daha cansız bedenine, 144 gün sonra ulaşıldı.
Böylece çökmenin yaşandığı ilk andan itibaren toprak altında kalan dokuz işçiden sekizi bulunmuş oldu. Kalan son işçiyi arama çalışmaları ise sürüyor.
İşçilerin kimliğinin DNA testi sonucunda belirlenecek.
13 kişi tutuklu
Madendeki faciayla ilgili soruşturmada, şirketin yatırım projelerinde müdürlük yapan Shaun Schwartz‘ın da tutuklanmasıyla tutuklu sayısı on üçe yükselmişti. Tutuklular arasında işletmeci şirket Anagold’un Türkiye Müdürü Cengiz Yalçın Demirci de bulunuyor.
CHP’li Deniz Yavuzyılmaz, CHP’li Deniz Yavuzyılmaz, İliç faciasına neden olan ‘liç yığını onay belgesi”ni de ‘kapasite artış iznini’ de eski Çevre Bakanı Murat Kurum‘un imzaladığını açıklamıştı.
Öte yandan, geçen hafta Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, aralarında İliç’in de bulunduğu ülke genelinde 256 yeni maden sahası için arama ruhsatı vermişti.
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen Upcycle İstanbul Art and Design Festivali, atıklara ikinci bir şans veren 40 sanatçının eserlerini sergileyerek çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraklerinden Kültür A.Ş.’nin desteğiyle düzenlenen festivaldeki tüm sergi ve etkinlikler ücretsiz olarak halka sunuluyor.
Bu yılın konusu sorumlu tüketim
Bu yılki festival, tüketim alışkanlıklarımızın gezegen üzerindeki etkisine dair bilinç kazandırmak için ‘sorumlu tüketim’ temasına odaklanıyor. Sergiler, atık malzemeye olan bakış açısını değiştirerek ileri dönüşümün çevresel faydalarına dikkat çekmeyi hedefliyor.
“İleri Dönüşüm Hareketine Sen De Katıl” çağrısında bulunan festival, sivil toplum kuruluşlarını, sanatçıları ve halkı çevre hareketine katılmaya davet ediyor.
Sanat ve tasarım sergilerinin yanı sıra, festival süresince iklim krizi, nesli tükenen hayvanlar ve yok olan ekosistemler üzerine çeşitli söyleşiler, film ve belgesel gösterimleri, atölyeler ve konser gerçekleştiriliyor.
Erkan Doğanay’ın sanat danışmanlığında hazırlanan sanat ve tasarım sergileri, atıklara yeniden hayat vererek iklim krizi ve sürdürülebilirlik konularında dikkat çekmeyi amaçlıyor.
Atıklarla çalışan genç sanatçılara destek
İstanbul Art and Design Festival, iklim krizine dikkat çeken, atık ve buluntu malzemelerle çalışan, çevre dostu üniversite öğrencilerini destekliyor. Bu yıl festivalde İTÜ, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi ve İstanbul Beyoğlu Refia Övüç Olgunlaşma Enstitüsü’nden birçok üniversite öğrencisinin eserlerine yer ayrıldı.
Her yaştan katılımcı için ileri dönüşüm etkinlikleri
Festivalin hem çocuklara hem de yetişkinlere atık malzemelerin dönüşümünü günlük hayatlarına taşıyabilecekleri deneyimler kazandırmayı hedefliyor. Atölye çalışmalarında oyuncaklar, tekstil malzemeleri, kahve atıkları ileri dönüşüm ile yeniden hayat bulacak.
7 Haziran’da gerçekleştirilecek olan Su Krizi Temalı Kısa Film Gösterimi kapsamında Zeynep Atakan seçkisiyle belirlenen kısa filmler gösterilecek.
İklim krizini ele alan podcast serisi Esmiyor ortaklığıyla gerçekleşecek Upcycle İstanbul Talks, çevre dostu sanatçılar, tasarımcılar, aktivistler, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları ağırlayacak. Program, 8-9 Haziran tarihlerinde 16.00-20.00 saatleri arasında gerçekleştirilecek.