Hafta SonuKöşe YazılarıManşetYazarlar

İklim krizi, susuzluk ve endemik balıklar

0

Geçtiğimiz hafta bir grup toplantısında Akgün İlhan’ın üzerinde durduğu ve benim de hemfikir olduğum bir konuşma geçmiş ve İlhan, aşırı sıcaklarla birlikte tatlı su ortamlarında meydana gelebilecek olan toplu balık ölümlerinin ciddi bir ekolojik felaket olabileceğinden bahsetmişti. Çok değil birkaç gün sonra ülkenin birçok yerinden göller ve derelerde nedeni belirsiz toplu balık ölümleri basına yansımıştı.

Aslında geçtiğimiz yıllarda da benzer vakalarla ülkenin birçok noktasında karşılaştık. Azalan sular ve bir alana sıkışan balıklar, benzer şekilde aşırı sıcaklar neticesinde balıklar için yaşanmaz hale gelen tatlı su ekosistemleri önümüzdeki dönemde daha fazla gündeme gelecek. Bu durumun diğer bir etkileneni de ülkemizde azımsanmayacak sayıda olan endemik tatlı su balıkları. Toleransları oldukça düşük olan ve oldukça spesifik alanlarda yaşayan endemik tatlı su balıkları özel bir önemi hak ediyor.

Ancak bundan önce Türkiye’nin çoğunluğu hidroelektrik santralleri ve barajlar, kuraklık, kirlilik, habitat tahribatı ve bilinçsiz su kullanımından kaynaklı olarak tarumar edilen tatlı su kaynaklarına değinmekte fayda var. 2023 yılına kadar Türkiye’nin yaklaşık 10.000 km’lik akarsularının tamamına yakınının, toplamda 4000’e yakın HES ve barajlar ile tarumar edilmesi planlanıyor. Bugünlerde Karadeniz bölgesinde yaşanan devasa sellerin ana nedeni de işte bu HES’ler, taş ocakları ve iklim krizi.

Tatlı su balıklarının yüzde 40’ının nesli tehdit altında

Türkiye’de 107 büyük nehir ve 26 havza; 2,2 milyon hektarı kapsayan 135 uluslararası öneme sahip ve en az 500 başka büyük sulak alan ve 100’den fazla doğal göl bulunuyor, 400’den fazla iç su balık türünün yaşadığı bu iç sularda 200’e yakın endemik balık türü mevcut. Türkiye’de, endemik tatlı su balık türlerin %40’a yakını IUCN tarafından nesli tehdit altında olarak tanımlanıyor ve şu ana kadar da dört türün neslinin tükendiği belirtiliyor. Çoğu da esas olarak kirlilik, aşırı tarımsal su kullanımı ve kontrolsüz baraj inşaatı nedeniyle tehdit altında! Daha önce Çağan Şekercioğulları’nın başını çektiği bir ekip tarafından yazılan bir makalede Türkiye’nin bir bütün olarak biyoçeşitlilik krizi içinde olduğu tüm detayıyla belirtilmişti. Yakın zaman önce Daniela Giannetto ve  Deniz İnnal Türkiye’deki 37 gölde yaşayan 62 endemik balık türünü araştıran çalışmaları incelemiş ve habitat, tahribatını, yabancı türleri ve kirliliği bu türler için ana tehdit olarak belirtti.

Özellikle yabancı türler konusu üzerinde durulması gereken bir mesele.  Atherina boyeri (Gümüş balığı), Cyprinus carpio (Sazan balığı), Sander lucioperca (Sudak), Exos lucius ve Tinca tinca gibi son derece istilacı ancak ekonomik değeri olan türler, yerli ve endemik türler için ciddi tehdit oluşturuyor. Bu türler, yerel kurumlar tarafından her yıl hemen hemen her tatlı su ortamına yaygın olarak yeniden atılıyor. Bunun yanında kaynağı tam olarak belli olmayan Crassius gibellio (Gümüşi havuz balığı) gibi türler, Japon balığı olarak bilinen süs balığı ve alabalık yetiştiriciliğinden kaynaklı olarak sucul ortamlara karışan gökkuşağı alabalığı gibi türler neredeyse tüm nehir ve gölleri işgal etmiş; endemik ve yerli türler için ciddi bir tehdit haline gelmiş durumda. Giannetto ve İnnal tarafından da açıkça belirtilen bu tehditlerin yanında yine aynı yazarlar tarafından yapılan bir tehdit değerlendirmesinde altı tehdit (iklimsel kuraklık, azalan su seviyesi, yerli olmayan türlerin varlığı, tarımsal faaliyetler, su kirliliği ve atıksu deşarjı)  neredeyse incelenen tüm göller için ortak tehdit olarak listeleniyor.

Sucul alanlara ‘hasmane tutum’dan vazgeçilmeli

Türkiye’deki hemen hemen tüm nehirler, göller ve sulak alanlar, özellikle artan kuraklık ve artan yeraltı suyu çekimi nedeniyle son yıllarda önemli ölçüde küçülmüş ve hatta birçoğu ortadan kalkmıştır. Bunun yanında hala hayatta kalanlar kirlilik ve habitat tahribatı nedeniyle can çekişmektedir. Sulu tarıma müsait olmayan alanlardaki sulu tarım ısrarı o çevredeki sıkıntılı sucul ortamları ve barındırdığı türleri tehdit ederken, diğer bölgelerde de kirlilik, HES ve dere ıslahı müdahaleleri tatlı su ekosistemlerini birer birer yaşanmaz yerler haline getirmiştir.

Örneğin Susurluk ve Ergene gibi havzalarda ana nehir kollarının aşırı kirlenmesi, sucul canlıları daha sınırlı küçük kollara sıkıştırmış ve kuraklık nedeniyle de bu alanlarda azalan sular, ilgili sucul türlerin toplu olarak ölmesine ya da sayılarının bir elin parmakları kadar olacak seviyeye gerilemesine neden olmaktadır.

Sucul ekosistemlere yönelik bu hasmane tutum, endemik türler için ciddi bir risk teşkil etmektedir. Hali hazırda koruma alanı ilan edilip herhangi bir deşarjın olmaması gereken bütün nehirler, kaynağındaki yaşanabilirliğini birkaç km içinde yitirmiş ve birer zehir kanalına dönüşmüş vaziyette. Ne bu nehirler ne de burada yaşayan endemik türlerin tek bireyini bile kaybetmeye tahammülümüz olmamalı.

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.