Ana Sayfa Blog Sayfa 978

Ankara’da ekolojik vodvil

[email protected]

Ankara’da 30-31 Mart tarihlerinde “EKO İKLİM Ekonomi ve İklim Değişikliği ve Zirvesi/ Fuarı” düzenlenecek. Bu hazırlık en azından düzenleyicileri bakımından özenilen ve heyecanla beklenilen bir olay gibi duruyor. Kentte kapsamlı bir hazırlık var; el ilanları dağıtılıyor, afişler, pankartlar, her şey var. Yer, Ankara Ticaret Odası (ATO) Congresium (adı tam olarak böyle).

Bu konuda bilebildiklerimiz çok fazla değil; daha doğrusu sadece düzenleyicilerin bilmememizi istedikleri kadarını bilebiliyoruz. Bu durumda bilmemizi istediklerine bakarak nasıl bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anlamaya çalışalım.

Bu anlama çabasından önce küçük bir yöntem notu yararlı olabilir.

EKO İKLİM zirvesi ile ilgili verilere nesnel olarak bakmak ve bu verileri olduğu gibi önümüze koyarak, durumu yorumlamaya çalışmak gerek. Yorum bölümünde elbette öznel bir yorum yapabiliriz. Yorumun veya eleştirinin kime ait olduğu açık olduktan sonra burada önemli olan nesnel durum üzerinde kendi bakış açımıza, değerlendirme ölçütlerimize göre yapılacak zirvenin anlamı, katkısı/ yararı üzerine, belirli bir mantıksallık çerçevesinde düşüncelerimizi özgürce tartışmaya açmak olacaktır.

TOGG’un “yerli ve milli” otomobili, Eko İklim Fuarı’nda ilk kez izleyenlere tanıtılacak.

Eleştirilerin oldukça radikal ve sert bir karşı çıkış biçimi ile daha anlayışlı ve yumuşak, eleştirilen tarafı incitmemeye özen gösteren, anlayışlı biçimleri arasında çeşitli dozlarda ifade edilmesi olası. Yaklaşım seçimi, değerlendirmeyi yapanın kendi vereceği bir karar olacaktır. Eğer incitmeme/anlayış gösterme yaklaşımı yeğlenecekse bunun anlamı, tartışmak için kapıların açık tutulmasının, taraflar arasındaki konuşmaların ve birbirinin derdini anlamaya çalışmanın/ uzlaşmaların, uzun erimde bütün taraflar bakımından daha yararlı olabileceğine dair bir beklentidir.

Seçili katılımcı listesi

Şimdi, elimizdeki nesnel bilgilere özetleyerek bakalım:

Çağrıyı ATO yapıyor. Davetiyelerde ATO Başkan Vekili ve Ankara Kent Konseyi Başkanının imzası var. Dünya sponsoru: Türk Telekom, Su sponsoru: Arçelik, Ford, Otosan, Yapı Kredi, Halkbank ve Güneş sponsoru: Evcil Group.

İklim elçileri ise şöyle:

Murat Kurum: TC Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı
Mustafa Varank: TC Sanayi ve Teknoloji Bakanı
Erdal Bahçıvan: İstanbul Sanayi Odası YK Başkanı
Şekib Avdagiç: İstanbul Ticaret Odası YK Başkanı
Ziya Altunyaldız: Ak Parti Konya Milletvekili TBMM Sanayi Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı
M.Rıfat Hisarcıklıoğlu: TOBB Başkanı, TOBB ETÜ Mütevelli Heyeti Başkanı
Madhav Kumar Nepal: Nepal Eski Başbakanı

“Konuşulacak Konuşturacak Oturumlar” (orijinal sıralamasına ve sınıflandırma yaklaşımına dokunmadan) da şu şekilde: Tarım/ Seyahat/ Teknoloji/ /Lojistik/ Kadın/ Gıda/ Enerji/ Tüketim/ Çocuk/ Engelsiz/

“EKO İKLİM nedir?” sorusunu yanıtlayan resmi sitede verilen bilgilere göre “12.000 katılımcı, 50.000 çevrimiçi ve uzaktan ziyaretçi hedeflediğimiz Zirve’de; 4.000 m²’lik alanda, ‘Ekonomi ve İklim Değişikliği’ temalı Fuar ve İklim Müzesi kurulacak; ulusal ve uluslararası 150 konuşmacının yer aldığı yirmiyi aşkın oturum yapılacak, B2B görüşmeleri, sertifikalı eğitim programları, eğitimler, workshoplar, sergiler gerçekleştirilecek; konserler, dinletiler ile mini gösteriler sahnelenecektir.”

Katılımcılar isimleriyle ve ayrıntıyla sitede tanıtılıyor. Buraya sadece katılımcı kümelerin sadece başlıkları sıralanacak, ancak en son küme olan STK’lar için çağrılılar tam olarak listelenecektir.

Bakanlar ve Uluslararası Konuşmacılar
Bakanlıklar ve Komisyon Başkanları
Büyükşehir Belediye Başkanları
Üst Birlikler
Elçilikler /Uluslararası Örgütler
Finans Kuruluşları
Odalar ve Borsalar
Belediye Başkanları
Üst kurumlar /Kamu Yöneticileri
Organize Sanayi Bölgeleri
Üniversiteler
Bürokratlar
Gazeteciler – Yazarlar – Sanatçılar
İş Dünyası
Sivil Toplum Örgütleri

İklim STK’leri ve uzmanlar unutulmuş

Aşağıda, STK’lerden çağrılı kişi adlarını atlanarak sadece ait oldukları kurumların adları sıralanıyor:

Herkes İçin Spor Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi-Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Akademisyen Yazar, Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Türk Tabiatını Koruma Derneği Genel Başkanı, Ardahan Kent Konseyi Başkanı, Gelecek Araştırmaları Enstitüsü, Ankara Kent Konseyi Engelli Meclisi Başkanı, TOBB Ankara-Genç Girişimciler Kurulu Başkanı, Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Ankara Kent Konseyi Bisiklet Meclisi Başkanı, Yuvam Dünya Derneği Yönetim Kurulu Başkanı-Etki Yatırımcısı, Ankara Kent Konseyi Yürütme Kurulu Başkanı, Ankara Ticaret Odası Başkan Vekili, Yuvam Dünya Derneği Yönetim Kurulu Üyesi-A Mimarlık Kurucusu, Balıkesir Kent Konseyi Başkanı, Eskişehir Kent Konseyi Başkanı, Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Başkanı-Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Orta Anadolu İhracatçı Başkanı-Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Ankara Kent Konseyi İklim ve Çevre Meclisi Başkanı, Ankara Kent Konseyi Başkan Yardımcısı-Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Habitat Derneği Başkanı, İstanbul Kent Konseyi, İnternet Medya ve Bilişim Federasyonu Başkanı, OSİAD Yönetim Kurulu Başkanı-Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi.

Sanırım sadece STK çağrılılarına ve diğer çağrılı kümelerinin adlarına bakarak, EKO İKLİM Zirvesi’nin niteliği, ne olduğu, iklim değişikliğine karşı mücadeleye girişirken sorunu nasıl tanımladığı, zirvenin nereye varabileceği vb. gibi konular bakımından yeteri kadar fikir edinebilmemiz olası. Türkiye’de ekolojik sorunlarla ilgili çalışmalarda on yıllardır yer alan ve ciddi bir biçimde/ farklı formatlarda ekolojik sorunlarla, iklim değişikliği konusu ile ilgilenmiş bir tek kişiye bile (çağrılı adlarına haksızlık etmemek için, bu ifadenin tam olarak doğru olmayabileceğini belirtmek gerek) bu listede rastlamamış olmak şaşırtıcı olabilir. Liste bütünüyle her düzeyde bürokrasi ve akademik bürokrasisi/ finans/ iş insanı ve bu grupla anlaşan medya seçkisiyle oluşturulmuş.

Ancak yine de şöyle düşünebiliriz: Zirvenin nasıl değerlendirileceğini, zirvenin amacına göre belirlemek gerekir. EKO İKLİM Zirvesi açıklaması şöyle başlıyor: “Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ve Paris İklim Anlaşması gereğince Türkiye, 2050 yılına kadar 60 milyar Avro “Karbon Vergisi” yükü ile karşı karşıyadır.” Ama amaç, yine de çok açık değil.

Ancak 20 Mart’ta bir açıklama yapan ATO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Halil İbrahim Yılmaz, şunları söylüyor:

“Bu zirvede dünyanın ilk iklim değişikliği fuarının yapılma nedeni, buralardaki iyi örnekleri dünyaya tanıtmak, katılımcı bir kültürle, konuyla ilgili bütün uzmanların, -200’den fazla konuşmacıdan bahsediyorum- deneyim paylaşması; yeşil dönüşüm sürecinin finansmanını doğru projelerle yakalamak, dünyadan gelecek olan kredilerin yerel finansman kuruluşları tarafından KOBİ’lere, organize sanayi bölgelerine, üreticilerine aktarılma sürecini kolaylaştırmak için bir zirveye dönüştürme nedenimiz de bu.

(….)

“İhracat yapan KOBİ’lerimizin dönüşümünün finansmanını sağlamak istiyoruz ki kolay ihracat yapsınlar. Bugün Avrupa’da birçok rafta geri dönüşümden ürünü olmayan işletmeler yer alamıyor. Yani AB’nin Yeşil Mutabakat’tan dolayı bir yaptırımı olmazsa bile ihracat yapabilmemiz için bu sürece, bu hassasiyete uygun ürünler üretmek zorundayız. Bu üretme zorunluluğun altyapısını oluşturmak için de bu zirveyi planladık.”

KOBİ’ler ne yapacak?

Bu durumda galiba gerçekten Türkiye’de iklim değişikliği konusunu, ekolojik sorunları, kentleri, kırı, biyo-çeşitliliği ve tarımı ve ormanları ve yakın bir gelecekte kuraklıklar/ yangınlar/ ve sellerle boğuşacak toplumun en yoksul kesimlerini önemseyen, gözü pek ve içten mücadelecileri bu “Zirveye” çağırmaya gerek yok. Sanırım onlar da bu korkutucu alaşımla aynı mekanda bulunmak istemezler. Ancak KOBİ’lerin üretimlerini evrensel standartlara biraz daha uygun yapmaları, işlerini bazı ekolojik kaygıları da dikkate alarak tasarlayacak olmaları, bu nedenle bu kesimin finanse edilmesi, daha az karbon vergisi ödeyecek olmaları vb. gibi kazanımlar da azımsanacak şeyler değil.

Ekolojik mücadele içinde yer alan, yeşil politikalar geliştirmek için yaklaşık yarım yüzyıldır uğraşanların binlerce tartışmadan damıttıkları kavramlar var. Hiç olmazsa şu iddia olmasaydı, biraz daha ciddiye alınabilir gibi duracaktı her şey:

“Bütün kurumların, kuruluşların, sivil toplumun örgütlerinin, akademisyenlerin, öğrencilerin bir araya gelerek ortak olarak organize ettiği, katılımcı bir kültürle organize ettiği ilk zirveyle tanışacak bu toplum.”

Durum, 2022 Mart’ında böyle…

 

[Çocuklar için Yeşil Kitaplar] Dünyanın en komik banyo sefası

Primatlar, halk arasında kullanılan adıyla maymungiller, memeliler sınıfının en zeki canlıları olarak bilinirler ve bu sebeple takımın ismi “primer”, yani “öncül, birincil” anlamına gelen sözcükten türetilmiştir. Beyinlerini aktif olarak kullanabilirler. Kimi üyeleri alet yapabilir ve iki ayak üzerinde yürüyebilir. Ancak insan türünün doğaya karşı ormansızlaşma, avlanma gibi yıkıcı faaliyetleri nedeniyle primat grubu 350 civarında yaşayan türü barındırdığı halde, günümüzde yaşayan primatların 100 civarının soyu tükenme tehdidi altındadır. Bazı primat türlerinin sadece birkaç on tane bireyi kaldığı bilinmektedir. [*]

Başta bonobolar ve şempanzeler olmak üzere, insan türünün en yakın akrabaları primatlardır. İnsan, yani homo sapiens, primatlar takımından bir memeli hayvan türüdür. Bu bilimsel bir gerçek olduğu halde, egemen kültürde kabul edilmekte zorlanılmaktadır. Popüler kültürdeki anlatıyla, insanın maymundan gelmesi katiyen kabul edilemez. Hâlbuki ne insan, ne de hiçbir canlı bir diğerinden gelmemektedir.  Yalnızca canlıların ortak ataları vardır. İnsan türü de diğer primatlarla ortak bir ataya sahiptir.

‘Maymundan ata mı olur?’

Maalesef bu gerçeği dillendirmek bile oldukça zor. Hatırlıyorum da, ortaokulda Türkçe dersinde, nedendir bilmiyorum, “İnsan nereden gelir?” tartışması açıldığında, ben o zamanki sınırlı bilgimle, “Maymundan!” diye yanıtladığımda, öğretmen dâhil,  tüm sınıf, “Ben atamın maymun olmasını kabul etmiyorum” şeklinde itiraz etmişti. Bu itirazın insanla maymunun atalar bakımından akrabalığı gibi bilimsel bir gerçeği inkâr etmesi bir yana, içinde ciddi bir türcülük barındırdığını da görmek gerekir. İnsanın maymunla akraba olması, bu görüşe göre, aşağılayıcı bir şeydir. Zira insan bütün canlılar arasında en üstün olanıdır. Zekâsı ve aklıyla diğer türlerden ayrılır. Hatta öyle ayrılır ki; insanın bir hayvan olması dahi kabul edilemez. İnsan, tüm canlılar içinde ayrı, nevi şahsına münhasır, üstün bir türdür.

Mustafa Kemal Yılmaz’ın yazıp Oğuz Demir’in resimlediği Primatlar Banyo Sırasında kitabının en sevdiğim ve takdir ettiğim yanı, böylesi bir türcü anlayıştan uzak duruyor olması oldu. Kitabımızın en sonundaki “Geniş Aile” kısmında primat ailesinin üyeleri tanıtılırken, insan da bu üyeler arasında yerini alıyor. Üstelik genel yargıda sadece insanla ilişkilendirilen ve insanın evriminde oldukça önemli bir yere sahip olan alet yapabilme ve kullanabilme yetisine bazı diğer primat türlerinin de sahip olduğu bilgisi veriliyor. Örneğin, ben de bu kitap sayesinde şempanzelerin de alet kullanabileceğini ve kısmen de olsa işaret dili öğrenebileceğini öğrenmiş oldum.  Bilseniz, kitapta primatlarla ilgili daha ne ilginç bilgiler var!

Kitabımız zooloji ve coğrafya bilgisini okuru hiç sıkmadan, resimler eşliğinde eğlenceli bir şekilde okurla paylaşırken, primat türlerinin yukarıda değindiğim gibi ailenin insan üyelerinin faaliyetleri yüzünden nasıl tehlikeler yaşadığına da dikkat çekerek farkındalık uyandırıyor. Üstelik tüm bunları yaparken didaktik bir dilden, kuru bir anlatımdan uzak kalmayı başarıyor. Aksine, nakaratlar eşliğinde okumayı daha eğlenceli ve akıcı bir hale getiren şiir dilinden yararlanıyor. Böylece primatların banyo macerası dünyanın en komik banyo sefasına dönüşüyor! Bu neşeli kitapla primatların dünyasına girmeye var mısınız?

[*] İnsanın Yaşayan En Yakın Akrabaları: Primat Nedir? Primatlara ve Altındaki Taksonomik Gruplara Genel Bir Bakış 

Künye

Yazan: Mustafa Kemal Yılmaz
Resimleyen: Oğuz Demir
Yayınevi: Uçan Balık Yayınları
Yayın Yılı: 2019

 

 

Gençler Küresel İklim Grevi’nde: İklim değil sistem değişsin!

Bugün gençler dünyaya iklim krizinin aciliyetinin önemini sokaklardan ve meydanlardan haykırdı. Tüm dünyada milyonlarca, Türkiye’de ise binlerce genç sokaklara döküdü. Gençler karar vericilerin ve dünya liderlerinin iklim krizine karşı mücadelede anlamlı ve somut adımlar atmasını talep ediyorlar.

Gençlerin bu talebin gerçekleşmesi için verdiği en geç tarih ise: Hemen şimdi, şimdi değilse ne zaman!

“Kâr değil, insanlar” diyerek meydanlarda haykıran gençlerden bazıları da İstanbul’da bir araya geldi. Bir grup genç Kadıköy’den vapurla pankartlarıyla Beşiktaş’a geldi ve gençler 17.00’da Beşiktaş Barbaros Meydanı’nda Küresel İklim Grevi’ni başlattılar.

Fotoğraf: Cansu Acar

Alanda buluşan gençlerin ellerinde “Yaşayabilmek için doğayı koru”, “Ya sıfır karbon, ya sıfır gelecek”, “Kar değil insanlar” ve “Fosil yakıtları yerin altında bırak” yazılı dövizlerle Barbaros Meydanı’nda taleplerini haykırdılar.

Farklı yaş grubundan gencin katıldığı eylemde birçok genç Yeşil Gazete‘ye kendi üniversitelerinde karbon nötr hedefleri üzerine çalışmalara başladığını bildirdi. Bazı gençlere aileleri de alanda destek verdi. Alandan birçok vatandaş da bir süre sonra desteğe gelerek eylemin bir parçası oldu ve gençlerle birlikte “Dünya Evim ve Yanıyorsa” şarkısını söylediler. Grev için heyecanlarını dile getiren gençler taleplerinde ısrarcı olduklarını bildirdiler. Ayrıca gençlerden Resul Huseyinzade de grevde iklim aciliyetine ilişkin bir şiir okudu.

‘İklim adaleti istiyoruz’ döviziyle genç iklim aktivisti ve ICHILD gönüllüsü Melisa Akkuş . Fotoğraf: Cansu Acar

Karar vericilerin “İklim Adaleti” çerçevesinde taleplerini gerçekleştirmelerini isteyen gençler, meydanda basın açıklamasında bulunarak, şiirler ve şarkılarla iklim krizinin aciliyetine dikkat çekti.

‘Artık geleceğimizin elimizden alınışını görmek istemiyoruz’

Fotoğraf: Cansu Acar

Dokuzuncu Küresel İklim Grevi‘ni gerçekleştirmek üzere toplanan gençlerin amaçları şöyle:

“Tüm canlıların ve ekosistemlerin yaşam haklarını savunup bilimin ışığında mücadele etmek! Çünkü artık doğanın daha fazla yok edilişini, yaşam hakkının ihlal edilişini, geleceğimizin elimizden alınışını görmek istemiyor, iklimin değil sistemin değişmesi gerektiğinin altını çiziyoruz.”

‘Yıkıcı iklim senaryosunun acilen değiştirilmesi gerek’

Sömürgecilik, hafriyatçılık ve kapitalizm yoluyla yüzyıllarca süren istismar ve baskının sonucu olarak içinde yaşanılan yıkıcı iklim senaryosunun, esasen kusurlu olup acilen değiştirilmesi gereken bir sosyoekonomik model olduğuna dikkat çeken gençler, bu sistemde küresel emisyonların yüzde 92’sinden gelişmiş zengin ülkeler sorumluyken dünya nüfusunun en zengin yüzde birlik kesiminin, en yoksul yüzde 50’lik kesimin ürettiği kirliliğin iki katını ürettiğine vurgu yaptılar.

Fotoğraf: Cansu Acar

‘Geçmiş taleplerimiz yerine getirilmedi ve duymazdan gelindi’

Her geçen gün dünyanın durumu daha da kötüye giderken bunu değiştirmek amaçlı taleplerinin bununla beraber arttığını ifade eden gençler ancak geçmiş taleplerinin yerine getirilmediğini ve duymazdan gelindiğimi duyduklarını belirttikleri açıklamada doğa mücadelecisi Gökçe Arslan, şu ifadeleri kullandı:

“Var olan çevre düşmanı faaliyetlerin azaltılmadığı görülmekle beraber, üstüne artışı görülmektedir. Sadece sözde kalmayıp karşınıza somut örneklerle çıktık. Yanan ormanlık alanlar imara açıldı, madencilik faaliyetleri son hızıyla devam etti, nükleer santrallere olan destek sona ermedi, Kanal İstanbul başta olmak üzere iki yüzlü doğa düşmanı projelere devam edildi, termik santrallerle beraber fosil yakıt kullanımının azaltılması yerine daha da artışa geçti, Change.org’da 30 bine yakın kişinin desteklediği kampanyamıza ve direnişlere rağmen “İklim Acil Durumu” ilan edilmedi.”

Fotoğraf: Cansu Acar

‘Onlarca sonuca varmamış, ters yönde ilerlemiş talep var’

Kazdağları, Akbelen Ormanı ve Validebağ Korusu gibi önemli doğa alanlarında ekolojik yıkıma sebebiyet verecek projelerin devam ettiğine de değinen Arslan, şu sözleri kullandı:

“Bunlar gibi daha onlarca sonuca varmamış ters yönde ilerlemiş talep var. Bu kadar sorunun ortasında Türkiye’nin gelişme yolunda bir adım bile atmaması bizi bugün burada sesimizi bir kez daha duyurmak zorunda bıraktı.”

Fotoğraf: Cansu Acar

İklim Grevi’ne katılan gençlerden Derin Arat ise Rusya Ukrayna savaşına değinerek “Son günlerde sıkça gündemde olan Ukrayna’daki savaş yüzünden bir kez daha savaşın ekosistemlere, dolayısıyla da iklime geri döndürülemez etkileri olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Üstelik, savaşın sadece Ukrayna’yla kalmayıp basında çok daha az yer tutmasına rağmen dünyanın pek çok coğrafyasında hala devam etmekte olan bir olgu olduğunu ve iklim krizini çözmek için harcanabilecek olan kaynakların savaş dönemlerinde savaş ve savunma sanayisine gitmesi sonucu savaş dönemlerinin iklim araştırmaları ve gelişmeleri açısından büyük bir tehdit olduğunu irdeliyoruz” dedi.

Fotoğraf: Cansu Acar

‘Yıllardır şirketlerin Net 0 hedefleri ile tüketicelerin gözlerini boyamalarından çok sıkıldık’

Fotoğraf: Cansu Acar

Carbon Majors Report’un araştırmalarına değinen Derin Arat, “1998’den beri dünya üzerinde sadece 100 şirket global sera gazı salımının yüzde 71’inden sorumlu. BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne göre iklim krizinin en büyük sorumlularından biri olan hayvancılık sektörü sera gazı salımının yüzde 14.5’inden sorumlu. Yıllardır şirketlerin Greenwashing yapmasından, yani aslında doğaya zararlı olan faaliyetlerini çevre dostuymuş gibi göstermelerinden, Net 0 hedefleri ile tüketicelerin gözlerini boyamalarından, karbon salımını azaltmayı önceliklendirmeyen iklim planları yapmalarından çok sıkıldık” ifadelerini kullandı.

Öte yandan karar alıcıların hala bolca zaman varmış gibi davranmalarını ve İklim acil durumu ilan etmemelerini kınayan gençlerden Derin Arat, “Ülkemiz, iklim krizinden en çok etkilenen ülkelerden biri ve gezegenimizdeki yaşamın sürmesini sağlayan kritik sistemler geri dönüşü olmayan çöküş noktasına yaklaşıyor. Daha geçtiğimiz yıl yaşadığımız orman yangınları, seller, ve aşırı hava olayları bize ülkemizin her gün kötüleşen iklim kriziyle başa çıkmak için hazır olmadığını gösteriyor” şeklinde konuştu.

‘İklim Şurası’nda kömüre dayalı elektrik üretimindeki kararlar bizi hayal kırıklığına uğrattı’

21-25 Şubat’ta Konya’da gerçekleştirilen ve çevre mücadelecileri tarafından “Hayal Kırıklığı” olarak tanımlanan İklim Şurası’na da değinen Arat, şu ifadeleri kullandı:

“Geçtiğimiz ay düzenlenmiş olan İklim Şurası’nda Komisyonlarda görüşülen ve konu uzmanı akademisyenlerin görüşlerinin aksine alınan tavsiye kararlarında özellikle kömüre dayalı elektrik üretimi konusunda alınan kararlar bizi hayal kırıklığına uğratmıştır. Hayatlarımızın maksimum karı güden şirketler ve karar alıcılar tarafından tehlikeye atıldığı bu dünyada, artık kar değil insanlar diyoruz.”

‘Hepimiz aynı fırtınadayız ama asla aynı gemide olmadık’

Fotoğraf: Cansu Acar

İklim Grevi’nde iklim krizine karşı mücadele eden Nicole Cavak da katılarak açıklamalarda bulundu. Cavak, son çıkan IPCC raporuna değinerek raporun da fazla vakit kalmadığını gösterdiğini söyledi. Cavak şöyle konuştu:

“Bu harekete geçmek için son şansımız. Liderler ve karar alıcılar bize sürekli aynı gemide olduğumuzu, hepimizin bu işte beraber olduğunu söylüyor. Fakat COP26 gibi uluslararası toplantıların verimsiz ve inefektif sonuçlanmasıyla tekrardan hatırlıyoruz ki hepimiz aynı fırtınadayız ama asla aynı gemide olmadık. Her zaman en az zarar veren kesim en çok zararı gördü. Bu yüzden geleceğimizin iplerini elimize almamız lazım.”

‘Karar alma süreçlerinin her aşamasında etkin, eşit söz ve hak sahibi olmak istiyoruz’

Gençler change.org’da ve farklı alanlarda yürüttükleri “İklim Acil Durumu” kampanyaları kapsamında taleplerini sıraladılar:

“Acilen; Paris İklim Anlaşması’nın maddelerinin yerine getirilmesini ve İklim Acil Durumu ilan edilmesini, 2030’a kadar net sıfır karbon emisyonunun sağlanması için adımlar atılmasını, kömürden çıkılmasını istiyoruz; kapsamlı bir İklim yasasının düzenlenip yürürlüğe konmasını,
iklim krizinin beraberinde getirdiği hak ihlallerine karşı harekete geçilmesini,
fırsat eşitliğinin iklim adaleti ve sosyal adalet çerçevesinde sağlanmasını
ve tüm bunların gerçekleşmesi için gençler olarak karar alma süreçlerinin her aşamasında etkin, eşit söz ve hak sahibi olarak yer almayı istiyoruz!”

Fotoğraf: Cansu Acar

“Bizler tüm gezegende iklim krizi için gerekli önlemler alınana kadar tüm ekolojik yıkımlardan, felaketlerden etkilenen canlıların ve hava, su, toprak gibi cansız varlıkların sesini duyuracağız” diyen genç iklim mücadelecisi Cavaj şu ifadeleri kullandı:

“Öncelikli hedeflerimizden biri dünyada limit aşım gün, yani o yıl gezegenimizin bize sağladığı kaynakların dünya genelinde bitirildiği gün . Bu gün 29 temmuz yani dürüst olmak gerekirse her yıl geleceğimizden çalıyoruz bu yüzden de artık karar alıcıların kar amaçlarından çok bizi , halkı önemsemesi gerektiğini düşünüyoruz. Hepimiz aynı fırtınadayız, fakat bir eyleme gecilmemesinden anlayabiliyoruz ki, karar vericiler bizimle aynı gemide değiller! Karar vericilerden bize söz vermelerini ve bunu eyleme geçirmelerini bekliyoruz!”

İkizköylüler iklim grevinde, banka müfettişleri maden teftişinde

25 Mart Küresel İklim Grevi eylemlerinden biri de Milas Yeniköy Termik Santrali önünde gerçekleştirildi. İklim Adaleti Koalisyonu adına basın açıklamasını Demet Parlar okudu.

Parlar’ın Koalisyon adına okuduğu açıklama şöyle:

Bugün  İklim Adaleti Koalisyonu olarak “İklim Acil Durumu İlan Edilsin!” , “Kâr değil insanlar”  diyen   gençlerin sesini yükseltmek üzere,  haklı taleplerine destek olmak için buradayız.

Türkiye’nin pek çok şehrinden gençlerle birlikte biz de burada onların çığlığını, taleplerini doğrulayan bir yangın yerinden Akbelen Ormanları nöbet alanından,  zeytinlikleri, ormanları kömür madencilerine verilmek istenen İkizköy’den sesleniyoruz size.

Genç iklim aktivistleriyle birlikte, temiz hava hakları, temiz su hakları ellerinden alınan Akbelen ormanını koruyan İkizköylülerle birlikte biz de 40 yıldır Muğla bölgesi başta olmak üzere erken ölümlere, çocuklarda ve yaşlılarda ciddi sağlık sorunlarına, devasa bir ekokırıma yol açan kömürlü termik santrallerin kapatılmasını istiyoruz.

Bugün dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de “İklim Acil Durumu İlan Edilmeli” diye haykıran gençlerin sesinin duyulmasını, haklı taleplerinin artık  inandırıcılığını çoktan yitirmiş vaatler ve sözlerle değil doğayı ve insanı koruyan radikal bir dönüşümle yerine getirilmesini istiyoruz.

Gençlerin Türkiye’nin iklim krizi ile mücadele etmek için açıkladığı 2053 net sıfır karbon hedefine ulaşmak için acilen 2030 yılında kömürden çıkılması taleplerini destekliyoruz.

İklim Adaleti Koalisyonu olarak karbonsuz bir gelecek için bir an önce  “Kömürden Çıkış”ı sağlamak üzere kömürlü termik santrallerin 2030’a kadar kapatılması, yeni termik santral planlarının iptali için harekete geçtiğimizi siz yaşam savunucuları ve kamuoyu ile paylaşıyor, bu kervana katılmanızı bekliyoruz.”

Bir yanda iklim grevi, diğer yanda banka teftişi

Parlar’ın ardından konuşan İkizköy Çevre Komitesi üyeleri Deniz Gümüşel, Hasan Yorulmaz, Nejla Işık, Akbelen Ormanları’na kömür madeni açmak isteyen YK Enerji‘ye kredi veren bankalara seslendi.

Sabah Komite’ye ulaşan bir bilgiye göre kredi veren bankalardan bir heyet, bugün YK Enerji maden sahalarında teftişteydi. Kredi anlaşması sürecinde şirketler finansman sağlayan bankalara çevresel bazı taahhütlerde bulunuyorlar. İkizköy Işıkdere kömür sahasını ve Akbelen Sahası kömür madeni projesini de finanse ettiği düşünülen bankaların bu alanları da içine alan idari davalar nedeniyle, şirketin kredi anlaşmasında verdiği taahhütleri yerine getirip getirmediğini incelemeye geldikleri tahmin ediliyor.

2014 yılındaki termik santral ve maden sahalarının özelleştirilmesi sürecinde Limak-İC İÇTAŞ ortaklığının Garanti Bankası, İş Bankası, Yapı Kredi Bankası, Akbank ve Halkbank’tan kredi aldığı biliniyor.

 

SHURA Raporu: Dijital teknolojiler, yeşil enerjiye geçişi kolaylaştıracak

SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi, ‘Türkiye’de Enerji Sektörünün Dijitalleşmesi Kapsamında İş Modellerinin, Teknolojilerin ve Gerekli Mevzuat Altyapısının Değerlendirilmesi’ raporunu yayımladı.

Raporda, enerji dönüşümünde dijitalleşme ve yedi iş modeli incelendi. 

Rapora göre, enerji dönüşümü ve temiz enerjiye geçiş, sektörde yaşanan dijital devrime paralel olarak gerçekleşecek.

Dijitalleşme ile elektrik sektöründe üretim, dağıtım ve tüketim alışkanlıkları değişecek ve dijital iş modelleri, enerji dönüşümüyle gelen yeni ihtiyaçları yönetmek için çözümler getirecek.

Çalışmada, enerji dönüşümünde dijital teknolojilerin sektöre yeni fırsatlar getirdiği ortaya konulurken, bunun içiniçin Türkiye’nin, mevzuat, sosyo-kültürel koşullar, finans, teknolojik altyapı, şebeke planlaması ve altyapısı, kentsel gelişim konularında stratejiler geliştirmesi gerektiği de belirtildi.

Raporun yazarlarından SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi Enerji Analisti Ahmet Acar enerji sektörünün dönüşümüyle ortaya çıkan yeni ihtiyaçları şu sözlerle anlattı:

“Merkezi olmayan ve tüketici odaklı bir enerji sistemiyle, enerji kaynaklarının, elektrik tüketiminin, elektrik şebekesinin, verilerin ve piyasanın eş zamanlı olarak yönetilmesi ihtiyacı doğuyor.”

Enerji sektöründe bahsedilen ihtiyaçlar, altı ana başlık altında toplanıyor: Dağıtık enerji kaynaklarının yönetimi, elektrifikasyonun yönetilme ihtiyacı, şebeke altyapısı üzerindeki etkiler, artan enerji tüketimi, değişen tüketici beklentileri ve daha iyi veri yönetimi ihtiyacı.

Raporda önerilen yenilikçi iş modelleri yapılanma, ürün ve deneyim açısından gereksinimlere bağlı olarak şu şekilde yedi kategoriye ayrıldı ve özellikleri şöyle özetlendi:

  1. Arz toplayıcılar/ sanal enerji santralleri: Farklı enerji kaynaklarını birleştiriyor ve merkezi bilgi teknolojileri sistemi kullanarak dağıtık enerji kaynakları operasyonlarını kontrol ederken, üretimlerini optimize ediyor.
  2. Talep toplayıcılar: Artan enerji tüketimi ile puant saatlerde oluşan talebin zamana yayılmasıyla, şebeke işletmecilerine talep tarafı yönetim hizmetleri sağlıyor.
  3. Eş taraflar arası ticaret: Blok zincir tabanlı bir platform mimarisiyle, dağıtık enerji kaynaklarının faydalarını paylaşmak için tüketiciler ve üreticiler arasındaki doğrudan etkileşime dayanıyor.
  4. Hizmet olarak enerji sağlayıcıları (EaaS) modeli: Müşterilere, enerjiyle ilgili kapsamlı hizmetler sunuyor.
  5. Enerji hizmeti şirketi (ESCO): Enerji verimliliği projelerinin uygulanmasını veya anahtar teslimi dağıtık enerji kaynakları kurulmasını içerebilecek enerji hizmetleri sunuyor.
  6. Kullandıkça öde (PAYG) modeli: Genellikle, müşterilerin mobil ödeme teknolojileri ve cep telefonu kredileriyle ödediği, kiralanan veya satılan konut güneş enerjisi sistemini içeriyor.
  7. Ortak topluluk mülkiyeti (C-O) modeli: Haneler, bireyler ve işletmeler dahil olmak üzere tüm piyasa aktörlerinin dağıtık enerji kaynakları, batarya sistemleri, bölgesel soğutma ve ısıtma sistemleri gibi enerjiyle ilgili tesislerin birleşmesini sağlıyor.

 

 

2021-2022 av talimatnamesinin yürütmesi durduruldu: Olumlu ama geç kalınmış bir karar

Haber: Fırat Bulut

Danıştay 13. Dairesi, Tarım ve Orman Bakanlığı‘nın Antalya ve Isparta illerinde bulunan yaban keçilerinin avlanmasına izin veren ihalesini ve ihaleye dayanak oluşturan 2021-2022 Av Talimatnamesi’nin yürütmesini durdurma kararı verdi.

Tarım ve Orman Bakanlığı, Haziran 2021’de “13 parti halinde toplam 45 adet yaban keçisi ve hatalı boynuz şelek yaban keçisi avlattırılması” için ihale gerçekleştirmiş, Salda için Türkiye Grubu’ndan A Platformu Sözcüsü Hediye Gündüz tarafından bu av ihalesine ve ihaleye dayanak olan 2021-2022 Yılı Av Talimatnamesi’nin iptali ve yürütmesinin durdurulması için dava açılmıştı.

Erzincan Barosu avukatlarından Özlem Kaya’nın gönüllü vekilliğini üstlendiği davada Danıştay 13. Dairesi, Kasım 2021 tarihinde av ihalesinin ve 2021-2022 Av Turizmi Uygulama Talimatı’nın yürütmesini durdurma kararı verdi.

Danıştay, yürütmeyi durdurma kararı gerekçesinde, avlanması için ihale açılan hayvanların yaşadıkları bölgede sayılarının ne olduğunun, yıllık artış miktarlarının, avlanmaları durumunda soyun tehlikeye girip girmeyeceğine dair herhangi bir tesbitin bulunmamasının sakıncalı olduğunu belirtti.

Kararda Türkiye’nin taraf olduğu ve yabani hayvanların türlerinin tükenme tehlikesine karşı korunmasına dair özel hükümler içeren Bern Sözleşmesi‘ne de vurgu yapıldı.

Karar bize yeni ulaştı

Avukat Özlem Kaya , 2021-2022 Av Talimatnamesi’nin yayınlanması ile Türkiye’nin bir çok ilinde avlanma ihaleleri gerçekleştirdiğini belirterek şunları söyledi:

“Av ihalelerinin iptali için birçok ilde yerel mahkemelerde dava açıldı ve iptal kararları alındı . Bu başvurulardan farklı olarak Isparta ve Antalya illerinde Av Talimatnamesi’nin de iptal edilmesi için dava açtık. Danıştay 13. Dairesi açtığımız davada Kasım ayında yürütmeyi durdurma kararı almış. Ancak karar bize yeni ulaştı, sisteme de yeni düştü.”

Kararın geç tebliğ edilmesine ilişkin değerlendirmede bulunan Kaya, “Yürütmeyi durdurma kararı alındıktan sonra da av ihaleleri ve avlanma devam etti. Bu anlamıyla karar olumlu ancak geç kalınmış bir karar” dedi.

Kaya, kararın doğal yaşamı korumaya dönük mücadelenin doğruluğunu ve haklılığını onayladığını, av talimatnamesi ve bu talimatnameye dayanarak gerçekleştirilen ihalelerin hukuksuzluğunu ortaya çıkardığını belirtti.

Tarım ve Orman Bakanlığı, her yıl Bölge Müdürlükleri üzerinden gerçekleştirdiği av ihaleleri ile birçok ilde aralarında nesli tükenme tehlikesi altında olan yaban hayvanların da bulunduğu yüzlerce hayvanın avlanmasının önünü açıyordu.

Talimatnamede yer alan “Anadolu yaban koyunu, yaban keçisi, çengelboynuzlu dağ keçisi, kızıl geyik, melez yaban keçisi, hatalı boynuz/ çelek ve ceylan acente kotaları “Av Turizmi İzin Belgeli” acentelere 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu kapsamında ihale edilir” ibaresi ile nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan birçok türün avlanmasına, avcılık firmalarına açılan ihaleler usulü ile izin veriliyordu.

Hayvan hakları savunucularının tepkisine rağmen gerçekleştirilen av ihalesi ile Isparta’nın Sütçüler ilçesinde 2, Antalya’nın Akseki, Kaş, İbradı, Gazipaşa, Alanya, Döşemealtı, Finike ilçelerinde ve bu ilçelerin çeşitli köylerinde de 43 yaban keçisinin para karşılığında öldürülmesine izin verilmişti.

Oxford Üniversitesi’nden rapor: Net sıfır taahhüdü veren bazı şirketler fosil yakıt yatırımını arttırdı

Oxford Üniversitesi Sürdürülebilir Finans Grubu tarafından yayınlanan yeni bir rapor, Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) tarafından ortaya konan net sıfır hedefinin, finansal kurumlar üzerindeki etkilerini inceliyor.

Rapor, yeni fosil yakıt rezervi aramaları için finansmana derhal son verilmesi gerektiğini ve kömür ve doğal gaz santralleri gibi fosil altyapıların hızla kullanımdan kaldırılması gerektiğini ortaya koyuyor.

Ancak araştırma, Blackrock ve Barclays gibi önemli finans kurumları tarafından finanse edilen şirketlerin, agresif fosil yakıt genişletme faaliyetlerinde bulunduğunu gösteriyor.

2021’de Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), küresel ortalama sıcaklıktaki artışı sanayi öncesi seviyelerin 1,5 derece üzerinde tutmayla tutarlı olarak 2050’ye Kadar Net Sıfır Emisyon Senaryosu’nu yayımlamıştı.

Fosil yakıt üretimi ile ilgili incelemeler, finanse edilen petrol ve doğal gaz şirketlerinin fosil yakıt rezervlerini genişletmeye devam ettiğini ve CAPEX‘in yaklaşık %10’unu keşifle ilgili faaliyetlere ayırdığını gösteriyor.

Yapım aşamasında veya planlanan yeni gaz varlıkları ise kapasitede yaklaşık %10’luk bir büyümeyi temsil ediyor.

Yeni fosil yakıtlı enerji üretim varlıkları genellikle 30-40 yıllık işletim ömrüne sahip olduğundan, varlık riski ve karbondan çıkılması için 2050 yılına kadar net sıfır ile tutarlı finansman politikaları uygulamaya acil bir ihtiyaç.

Raporda yapılan incelemelerde, finanse edilen şirketlerin doğal gaz kapasitesinin %12’sinin 10 yaş altında olduğunu; BlackRock finansmanı altındaki şirketlerde kömür kapasitesinin %9’unun Barclays finansmanı altındakilerde de %29’unun 20 yaşın altında olduğu görüldü.

Şu anda Barclays ve BlackRock, finanse edilen şirketlerin kömür santrallerindeki genişlemeyi durdurmalarını veya IEA Net Sıfır Emisyon tarihlerine uygun olarak üretimi aşamalı olarak sonlandırmaları için geçiş planlarına sahip olmalarını şart koşmuyor.

IEA’nın sunduğu tarihler ​​göz önünde alındığında ise, kömürle çalışan enerjinin finansmanının ve üretimin hızlı bir şekilde durdurulması gerektiği anlamına geliyor.

Fakat raporda yer alan bu grafik, finanse edilen doğal gazlı kapasitesinin çoğunun genç yaşta olduğu, dolayısıyla karbondan çıkış için belirlenen tarihten sonra da çalışacakları anlamına geliyor.

Net sıfır hedefi için, doğal gazla çalışan güçlerin üretim ve kapasitede azalan bir role sahip olması ve 2030’dan sonra 2020 seviyelerine göre yeni gaz enerjisi finansmanında keskin bir şekilde düşüş yaşanması gerekiyor.

Düşük karbonlu enerji ve destekleyici altyapı için gereken büyük miktarda sermaye göz önüne alındığında, enerji geçişi finansal kurumlar için fırsatlar getiriyor.

Finansal kuruluşlar, yüksek karbonlu şirketleri geçişlerinde destekleyebilir. Ancak bunu net sıfır taahhütleriyle tutarlı bir şekilde gerçekleştirmek,şeffaf ve bilime dayalı finansman politikaları gerektiyor.

Raporda yer alan bu tablo ise, fosil yakıt şirketlerinin kendi finansmanlarının ne kadarını fosil yakıt genişlemesine adadığını gösteriyor:

Raporda, IEA tarafından belirlenen Net Sıfır hedefine uymaları finans kuruluşlarına şu öneriler veriliyor:

  • 2021 itibariyle yeni rezervlerin geliştirilmesine ilişkin fosil yakıt genişletme faaliyetleri için proje finansmanını sonlandırın.
  • Kurumsal finansmana ve sigortaya uygun olabilmek için, şirketlerin yeni fosil yakıt rezervlerinin genişlemesine son veren geçiş planlarını uygulamalarını şart koşun.
  • Kritik düşük karbonlu projeler için korumalı finansman sağlamaya devam edin.
  • Kömürle çalışan elektrik üretimi için yeni proje finansmanını sonlandırın.
  • Şirketlerin, gazı azaltmak için IEA Senaryosu’nda belirtilen aşamalı çıkış tarihlerine uygun olarak; 2025’e kadar yüzde 90 üzerinde ve ve 2040’a kadar mutlak olarak çıkış planlarını detaylandırmasını ve uygulamasını zorunlu kılın.

17. İstanbul Yarı Maratonu pazar günü yapılacak: Valilikten alternatif güzergahlar

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Spor İstanbul tarafından bu yıl 17’incisi yapılacak olan İstanbul Yarı Maratonu, 27 Mart 2022 Pazar günü gerçekleşecek.

Bu yıl 10 bin 389 kişilik rekor katılımla gerçekleşecek etkinlikte sporcular 21K, 10K ve paten kategorilerinde yarışacak.

Yenikapı Miting Alanı  otobüs durağından başlayacak koşu, Galata Köprüsü’ne oradan Fatih’e ilerleyecek. Haliç Köprüsü’ne gelmeden yapılacak U dönüşü ile sahil yolunda ters istikamette devam eden parkur, Yenikapı’da başladığı noktada sona erecek.

Yarışta Türkiye‘yi temsil edecek kadın elit atletler, Yasemin Can, Fatma Karasu, Meryem Erdoğan, Nuran Satılmış, Duygu Turgut Boyan ve Gizem Nur Keskin olurken; erkek elit atletlerden Aras Kaya, Ramazan Özdemir, Halil Yaşın, Ömer Alkanoğlu, Kenan Sarı, Mahkum Değer, İslam Taşçı ve Süleyman Bekmezci yarışacak.

Yarış programı şu şekilde açıklandı:

07:00 Parkurun araç trafiğine kapatılması
08:00 Paten start
08:40 10K start
10:00 Elit atlet ve 21K start
11:30-12:00 Ödül töreni
14:00 Etkinliğin sonu

Valiliğin açıkladığı alternatif güzergahlar

Maraton sebebiyle pazar günü 07.00-14.50 saatleri arasında Ayvansaray-Yenikapı sahil yolu her iki yönde trafiğe kapalı olacak.

Pazar sabah 06.00-13.30 arası kapanan yolların detayları ise şu şekilde:

  • Ayvansaray Caddesi çift yönlü olarak
  • Atatürk Bulvarı’ndan Ragıpgümüşpala Caddesi ve Abdulezelpaşa Caddesi istikametlerine bağlantı yolları
  • Reşadiye Caddesi çift yönlü olarak
  • Ragıpgümüşpala Caddesi çift yönlü olarak
  • Abdulezelpaşa Caddesi çift yönlü olarak
  • Kadirhas Caddesi çift yönlü olarak
  • Mürselpaşa Caddesi çift yönlü olarak
  • Galata Köprüsü çift yönlü olarak
  • Ankara Caddesi Hamidiye Kavşak’tan Sirkeci istikameti
  • Ayvansaraydan Sirkeci istikameti kapalı, Eyüp istikameti kapalı
  • Yevadut Caddesi’nden akım D100 Kuzey istikametine yönlendirilecek, Ayvansaray istikameti akım verilmeyecek.
  • Savaklar Caddesi’nden Ayvansaray’a iniş Balat Sahil yoluna katılımlar
  • E5 Güney Ayvansaray’a inişler

Valilik, kapanan yollara alternatif olarak kullanılabilecek güzergahları şöyle açıkladı:

  • Atatürk Bulvarı
  • Avrasya Tünel
  • Atatürk Köprüsü
  • Haliç Köprüsü
  • Vatan Caddesi
  • Millet Caddesi
  • Fevzipaşa Caddesi
  • D 100 Kuzey Güney Yol
  • Türkeli Caddesi
  • Aksaray Caddesi
  • Namık Kemal Caddesi (İDO’ya gidiş geliş yapan araçlar)
  • Orgeneral Nafız Gürman Caddesi
  • Kızılelma Caddesi
  • Onuncu Yıl Caddesi
  • Sahil Kennedy Caddesi Samatya Güney Yenikapı Etkinlik Alanı Dönüşleri
  • Sahil Kuzey Kennedy Caddesi Samatya çıkışlarından gidişli gelişli
  • Küçük Langa Aralığı Caddesi

Can Candan Boğaziçi Üniversitesi’ne geri döndü: Mücadeleye devam

Boğaziçi Üniversitesi’nin atanmış rektörü Prof. Dr. Naci İnci tarafından görevden alınan öğretim üyesi Can Candan, Boğaziçi Üniversitesi’ne geri döndü. Kampüste davul zurnayla karşılanan Candan öğrenciler ve akademisyen arkadaşları tarafından tebrik edildi.

Her gün Güney Meydanı’nda akademisyenler tarafından gerçekleştirilen nöbette konuşan Can Candan “Biliyorsunuz ki benim görevim hiçbir zaman bitmedi. Ben hiçbir zaman Boğaziçi’nden, sizlerden uzak kalmadım. Hep buradaydım, hep sizinleydim. Şimdi de daha yakından sizinleyim” dedi.

‘Mücadeleye devam edeceğiz’

Bütün bu süreçte kendisini yalnız bırakmayan meslektaşlarına, öğrencilerine, mezunlara, öğrencilerin ailelerine, çalışanlara ve Türkiye’nin her yerinde ve dünyanın çeşitli yerlerinde mücadelelerine destek veren herkese teşekkür eden Candan, şöyle konuştu:

“Bu tabii ki çok sevinçli bir gün ama bir yandan da hüzünlü bir tarafı var. Haksız ve hukuksuz yere derslerinden uzaklaştırılan akademisyenlerin de burada olması için mücadelemize devam edeceğiz. Buradaki mücadele, üniversitelerin mücadelesi. Sadece Boğaziçi’nin değil. Başta barış akademisyenleri olmak üzere tüm akademisyen arkadaşlarımızın üniversitelere döneceği günleri de bekliyoruz, bunun için de mücadele etmeye devam edeceğiz. İyi ki varsınız, iyi ki birlikteyiz.”

Ne olmuştu?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın atadığı ilk rektör Melih Bulu‘nun görevden alınmasıyla yerine geçen Prof. Dr.  Mehmet Naci İnci, aynı bölümde on dört yıldır ders veren öğretim görevlisi Can Candan hakkında soruşturma açtığını iddia ederek, temmuz ayında Candan’ı görevden almıştı.

13 Ağustos 2021’de yürütmenin durdurulması ve iptali için dava açan Candan, İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nin 20 Ocak 2022’de talebi reddetmesi sonrası karara itiraz etmişti.

7. İdare Dava Mahkemesi de  16 Şubat’ta yürütmenin durulmasına karar vermişti.

Orman yangınları kaynaklı karbon, Kuzey Kutbu’nu fosil yakıtlardan daha çok ısıtıyor

Çinli bilim insanları tarafından yapılan ve One Earth dergisinde yayımlanan araştırmada, kuzey yarımkürede biyokütlenin (orman, bitki…) yanmasıyla açığa çıkan kahverengi karbonun, Kuzey Kutbu’ndaki ısınmayı hızlandırdığı ve bunun gelecekte daha fazla orman yangınına yol açabileceği ortaya çıktı.

Araştırmacıların elde ettikleri sonuçlar, kahverengi karbonun küresel ısınmaya önceden düşünülenden daha fazla katkıda bulunduğunu gösterdi.

Atmosferik kahverengi karbon (BrC), gözlemlerin azlığı nedeniyle en az anlaşılan ve belirsiz ısınma ajanlarından biridir.

Araştırmada, 2017 yazında Kuzey Kutbu çevresinde 2 aylık çalışmayla atmosferik BrC’nin (kahverengi karbon) doğrudan gözlenerek ışık soğurma özellikleri ölçüldü. Kuzey Kutbu’ndaki hızlı ısınmanın küresel çevre üzerinde büyük bir etkisi var.

Araştırma raporunda şu ifadelere yer verildi:

“Temel olarak Kuzey Yarımküre‘nin orta ila yüksek enlemlerinde biyokütle yanmasından kaynaklanan kahverengi karbonun, Arktik bölgesinde, özellikle yaz aylarında, ortalama 90 mW ışıma kuvveti ile güçlü bir ısınma maddesi olabileceğini gösteriyoruz. 

İklim değişikliğinin orman yangınlarının sıklığını, yoğunluğunu ve yayılmasını artıracağı tahmin edildiğinden, kahverengi karbonun gelecekte Kuzey Kutbu ısınmasında artan bir rol oynamasını bekliyoruz”

Raporun bulguları özetle şöyle:

  • Isınan iklim, Kuzey Kutbu’nun ısınmasını da güçlendiren orman yangınlarının artmasına neden oluyor.
  • Biyokütle yanması (orman yangınları gibi) kaynaklı kahverengi karbon, Kuzey Kutbu’na siyah karbondan  yüzde 30 daha fazla ısınmaya neden oluyor.

Araştırmacı ekipten atmosferik kimyager Pingqing Fu, “Gözlemsel analizler ve sayısal simülasyonlar, kahverengi karbon aerosollerinin Kuzey Kutbu üzerindeki ısınma etkisinin, siyah karbonun yaklaşık %30’u kadar daha fazla olduğunu gösteriyor” dedi.

Büyük orman yangınları havada asılı kalan ve kahverengi karbon parçacıklarından oluşan geniş kahverengi duman, sağlık için tehlikeler oluşturuyor ve hatta yaz güneşini kapatabiliyor.

Araştırmacılar bunun küresel ısınmaya da katkıda bulunabileceğinden şüpheleniyorlar.

2021 orman yangını sezonu, Kaliforniya‘dan Sibirya‘ya kadar uzanan bir hatta ardında kömürleşmiş araziler bırakarak dünyadaki yangın rekorlarını kırdı.

 

Araştırmacılar, yanan biyokütleden kaynaklanan kahverengi karbonun, fosil yakıt yanmasından kaynaklanan kahverengi karbonun en az iki katı kadar ısınmadan sorumlu olduğunu buldular.

Son 50 yılda Kuzey Kutbu, gezegenin geri kalanının üç katı oranında fazla ısınıyor ve bu araştırmanın sonucuna göre orman yangınları bu tutarsızlığın artmasına sebep oluyor.

Yangın riski her yerde artıyor: BM tarafından geçen ay yayınlanan bir rapor, orman yangınlarının 2050 yılına kadar %50 artma yolunda olduğu konusunda uyardı.

Bu yangınlar evleri, bitkileri ve hayvanları yok etmenin yanı sıra, başka riskleri de tetikliyor.

Ormanlar yandıkça dünya ısınacak, ısındıkça yangınlar artacak

Siyah karbon ve karbondioksit gibi, kahverengi karbon da güneş radyasyonunu emerek gezegeni ısıtıyor.

Fu, “Kahverengi karbon aerosollerindeki artış, orman yangınlarının olasılığını ve sıklığını artıran küresel veya bölgesel ısınmaya yol açacak” diyor ve ekliyor:

“Artan orman yangını olayları daha fazla kahverengi karbon aerosol yayarak dünyayı daha fazla ısıtacak ve böylece orman yangınlarını daha sık hale getirecek.”

Genelde yangınların bitki ve hayvanlardan kaynaklanan ve patojenler dahil canlı organizmaları içerebilen biyoaerosoller üzerindeki etkisiyle ilgilenilse de Fu, dikkatlerin orman yangınlarının azaltılmasına odaklanmasını istiyor.

“Bulgularımız, orman yangınlarını kontrol etmenin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor.”

Gelecekteki araştırmalar için Fu ve ekibi, orman yangınlarının kahverengi karbon dışındaki kaynaklardan aerosol bileşimini nasıl değiştirdiğini araştırmayı planlıyor.