Ana Sayfa Blog Sayfa 979

Esenler’de özel yurtta öğrencilere şiddet

İstanbul’un Esenler ilçesindeki özel yurttaki bir görevli, sınıfta masada oturan öğrencilere şiddet uyguladı. İstanbul Valiliği, Esenler‘deki özel bir yurtta öğrencilere şiddet uygulayan yurt görevlisinin gözaltına alındığını duyurdu.

Öğrencilere yönelik şiddetin kınandığı Valilik açıklamasında, olayla ilgili İl Milli Eğitim Müdürlüğünce müfettiş görevlendirilerek soruşturma başlatıldığı da belirtildi.

İstanbul Valiliği, Esenler’deki özel bir yurtta bir yurt görevlisinin erkek öğrencilere yönelik şiddet uyguladığı görüntülere yönelik soruşturma başlatıldığını ve bu kapsamda şiddet uygulayan yurt görevlisinin gözaltına alındığını duyurdu. Öğrencilere yönelik şiddetin kınandığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Basın yayın organları ve sosyal medya paylaşımlarında yer alan; Esenler İlçemizdeki özel bir erkek öğrenci yurdunda öğrencilere şiddet uygulayan yurt görevlisi, başlatılan adli soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştır. İl Milli Eğitim Müdürlüğünce müfettiş görevlendirilerek idari soruşturma başlatılmıştır. Öğrencilerimize yönelik şiddet içeren bu davranış asla kabul edilemez, esefle kınıyoruz.”

Aydın Engin son yolculuğuna uğurlandı

Dün 82 yaşında yaşamını kaybeden usta gazeteci, yazar, tiyatrocu Aydın Engin, bugün sevenlerinin katılımıyla Çengelköy Mezarlığı‘na defnedildi.

52 yıllık meslek hayatına sığdırdığı çok sayıda haber, röportaj ve kitaplarıyla; ustalığı ve kendine has üslubuyla Türkiye basınında iz bırakan Aydın Engin’in defin törenine çok sayıda gazeteci meslektaşı, milletvekili, yazar ve seveni katıldı.

Engin’in bir tören istemediğini belirten eşi yazar Oya Baydar, duygularını şu sözlerle ifade etti:

“Aydın’ın bu kadar sevildiğini bilmiyordum, birileri herhalde ona kızıyordur diye düşünüyordum. Böyle bir sevgi seliyle uğurlandığını görse memnun olurdu. Duyurmak, tören yapmak istememişti ama bunu görse çok hoşlanırdı. Herkese gerçekten çok teşekkür ediyorum.”

Cenazeye katılanlardan RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, “Aydın Engin gibi bir gazetecinin gazeteciliğini sorgulamak ne bu iktidara ne de bugünün mahkemelerine düşmezdi. Genç gazeteciler de Aydın Engin’i unutmasınlar ve o yoldan yürüyemeye devam etsinler” dedi.

Engin, Cumhuriyet Gazetesi yazar ve yöneticilerinin “FETÖ ve PKK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla başlatılan soruşturmada yargılanmıştı. Cumhuriyet Vakfı’nın yönetim kurulunun başına, gazetenin yazar ve yöneticilerinin tutuklu yargılandığı davada aleyhte tanıklık yapan ve Cumhurbaşkanlığı’na şikâyet dilekçesi de yazdığı ortaya çıkan Alev Coşkun’un yönetime gelmesinin ardından Engin, Cumhuriyet’ten ayrılarak T24‘te köşe yazarlığına dönmüştü.

Duayen gazeteci Aydın Engin’in acı kaybının ardından, gazetecilik ve edebiyat çevrelerindeki sevenleri, acılarını ve taziyelerini paylaştı.

https://twitter.com/sahmetsahmet/status/1506995289697177600?s=20&t=RB_KOKW4ELZtJJZIjwAWhg

 

Aydın Engin 8 Mart’ta geçirdiği bir ameliyat sonrasındaki komplikasyon nedeniyle 16 gündür yoğun bakımda tedavi görüyordu.

Aydın Engin kimdir?

Yarım asırı aşan gazetecilik hayatında, pek çok genç gazeteciyi yetiştiren Aydın Engin,  çok sayıda basın kurumunun kurulmasında yer almış,  Cumhuriyet Gazetesi’nde başlattığı ‘Tırmık’ adlı köşesini çalıştığı her kuruma götürmüş, kendi deyimiyle “kıdemli bir basın sanığıydı.

1941’de İzmir-Ödemiş’te dünyaya geldi. Ortaöğrenimini 1957’de Ödemiş Lisesi’nde tamamladı ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenim gördü.

Öğrencilik yıllarında yazar ve çevirmenlerin yazılarını daktiloya çekerek geçimini sağlamaya çalıştı ve yazarlıkla tanıştı.

Aynı yıllarda Gençlik Tiyatrosu’nda amatör tiyatroya da başlayan Engin, hukuk öğrenimini bırakıp tiyatroya başladı. İlk oyunu “Aykırı” Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda sahnelendi. Yılmaz Güney’in özel senaristi olarak çalıştı, Yeşilçam için pek çok senaryo yazdı ancak imzasını koymadı. 1967’de Tuncel Kurtiz, Tuncer Necmioğlu, Umur Bugay ve Müjdat Gezen ile birlikte Halk Oyuncuları’nı kurdu.

1969’da gazeteciliğe başladı. Haftalık Yeni Ortam Dergisi Yazı İşleri Müdürlüğü görevini üstlendi.

12 Mart Darbesi sırasında tutuklandı. Serbest kaldıktan sonra Yeni Ortam Yazı İşleri Müdürü oldu ve aynı gazetede köşe yazıları yazdı.

12 Mart’ın ardından kurulan Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin kurucuları arasına katıldı. Partinin kurucularından; yazar, akademisyen ve aktivist Oya Baydar ile evlendi. Bu evlilikten Ekim adını verdiği bir oğlu oldu.

1974 yılında eşi Oya Baydar ve Yusuf Bahadınlı ile “İlke” dergisini kurdu.

1976’da Politika gazetesinin Genel Yayın Müdürü oldu. Bu gazetede “Tırmık” adlı köşesinde, köşe yazıları yayımlamaya başladı, yazılarından dolayı hakkında birçok dava açıldı. 1980’de tutuklu olduğu sırada başka bir davadan dolayı yedi buçuk yıl hapse mahkûm oldu ancak yanlışlık sonucu tahliye edilince Haziran 1980’de yurtdışına gitti.

12 Eylül Darbesi’nden sonra sürgün günleri

12 Eylül Darbesi’nden sonra 12 yıl boyunca Türkiye’ye dönemedi. Yaşamını siyasi mülteci olarak Almanya’da sürdürdü. Hakkında gıyaben açılan davalarda ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Almanya’da 1982-1884 yıllarında  Avrupa’daki Türk göçmenlere seslenen “Türkiye Postası” isimli yayının başında yer aldı. Aydın Engin Frankfurt’ta sonraki altı yıl boyunca geçimini taksi şoförlüğü yaparak sürdürdü.

1991’de çıkan kısmi aftan yararlanarak Türkiye’ye döndü, kısa süre Sağmalcılar Cezaevi’nde hapis yattı.

1992-2002 yıllarında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.

2002’de Cumhuriyet’ten ayrıldı. Birgün gazetesinin kuruluşunda yönetici olarak görev aldı ve bir süre Tırmık köşesini yazdı.

Daha sonra Agos’ta köşe yazıları yazmaya başladı. T24 internet gazetesinin kuruluşuna katıldı.

1 Kasım 2016’da Cumhuriyet gazetesi yöneticileri ve yazarlarına yönelik “FETÖ ve PKK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan Engin, yurtdışına çıkış yasağı konularak adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Engin, T24’te köşe yazarlığına devam ediyordu.

Gazeteci Aydın Engin vefat etti

Bursa Kirazlıyayla’da bilirkişi keşfi: Yenişehir Ovası’na saatli bomba kuruluyor

Bursa’nın Kirazlıyayla Köyü’nde yapılmak istenen ve halkın uzun süredir mücadele ettiği Çinko-Kurşun-Bakır Zenginleştirme Tesisi ve Atık Barajı Projesi ile ilgili bilirkişi keşfi bugün yapılıyor.

Meyra Madencilik’in sahibi olduğu tesis ve atık barajı projesi 2013’e dayanıyor. Köylüler, çevre aktivistleri, Bursa Barosu, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası da sürece dahil olarak tepkilerini ortaya koymuş bir hukuk mücadelesi başlatmış durumda. Köyden kente göçlerin ve ekonomik olarak şehirlerde tutunmaya çalışan insanların zorlu yaşam koşulları bir Türkiye sorunu olmayı sürdürürken Bursa’nın Yenişehir ilçesinin kuzey yamacında bulunan Kirazlıyayla Köyü’nde yıllardır toprak mücadelesi veriliyor.

Projenin yakınında zeytin ağaçları ve İznik Gölü var

Meyra Madencilik’in projesine karşı çıkarak köylerini korumaya çalışan vatandaşlar tarımla yaşamlarını kazanıyorlar. Bölgede yoğun miktarda ıhlamur ve enginar yetiştiriliyor. Aynı zamanda projenin yapılacağı alana üç kilometre yakınlıkta 142 adet parsel üzerinde yetişmiş zeytin ağaçları bulunuyor. Zeytin ağaçlarının bulunduğu alan ise 779 bin metrekare. Ek olarak ulusal öneme haiz İznik Gölü Sulak Alanı da projenin üç kilometrelik merkez alanının içerisinde bulunuyor.

‘Proje alanı tarım arazilerinin olduğu bölgede’

Süreci Yenişehir Çevre Platformu’ndan (YEÇEP) Ziraat Mühendisi Şafak Şenel Erdem ile konuştuk. Şafak Şenel Erdem hukuk mücadelelerini şöyle anlatıyor:

“Meyra Madencilik’in ilk alana girişi 2013’te verilen ‘ÇED Raporu Gerekli Değildir’ kararıyla oldu. 2015’te kapasite artışına gittiler ve Mart 2019’da da 23.65 hektarlık alan için ÇED Olumlu Kararı aldılar. Mevcut dava, 2020’de ÇED Olumlu Kararı’na itiraz için köylüler de taraf olarak açıldı. Sonrasında 23.65’lik alandan proje evrildi ve atık barajıyla flotasyon tesisi eklendi. Yılda 300 bin tonluk bir kapasite var. Aynı zamanda 110 hektar büyüklüğünde bir atık barajı projesi bu. Firma esas büyük alan olan 273 hektarlık alan için 2015’te ÇED Olumlu Kararı‘nı aldı. Ruhsat alanı 345 hektar. 273 hektarın 206 hektarı tarım arazisi, geri kalanı da orman.”

İki defa ret kararı verilen alanlara onay verildi

23,65 hektar içerisinde atık barajında kalan iki parsel olduğunu belirten Şafak Şenel Erdem maden ocağı kısmında da bir parsel bulunduğunu belirterek şunları aktarıyor:

“Atık barajı içerisinde olan parsellerden sadece bir tanesi için izin başvurusu var ama diğer parsel için yok. Atık barajı için gerekli olan parseli alıyorlar, ama ikincisi için izin yok ve mülkiyet başkasına ait. İzinler çok küçük alanlar için alınıyor, geri kalan kısımdakiler de mecbur kalınarak veriliyor. Atık barajı içerisinde kalan parsel için tarımsal bütünlük içinde olduğu için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İl Müdürlüğü ve Bursa Valiliği tarafından daha önce iki defa ret kararı verdi. 2020 başından itibaren bu retler verildi. En son 3.’de baskıya dayanamayıp kurum olumlu görüşü veriyor. İki defa ret verilen bir alana üçüncüde onay verilmesinin siyasi açıklama dışında bir açıklaması yok.”

Önce ceza sonra izin

Bir parsele de 5403 Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu‘na aykırı olarak pasa döküldüğünü söyleyen Erdem, Bakanlık tarafından firmanın pasa dökme eyleminden dolayı para cezası verdiğini ancak yaklaşık bir yıl sonrasında buraya diğer parsellerle birlikte izin verdiğini belirtiyor.

Bilirkişi heyetine baskı

Vatandaşların ve bireysel katılımlarla birlikte TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası tarafından açılan davaya ilişkin olarak Erdem, geçmişte yapılan bilirkişi keşiflerine ilişkin olarak şunları söylüyor:

“2020’deki ana davamızda bilirkişi heyeti raporunda ‘Zengileştirilme tesisi yanlış yapılmıştır’ şeklinde görüş bildirilmişti. Yeri yanlış tespit edilmişti. Ancak buna rağmen mahkeme ÇED Olumlu Raporu’nu iptal etmedi. Danıştay‘dan döndü karar. 1. İdare Mahkemesi‘nde görüldü ve ek bilirkişi raporu istendi. Aynı heyet aynı zararları listeledi ancak baskı nedeniyle yapılmasında bir sorun olmayacağı yönünde rapor çıktı.”

‘Köylüler evden çıkamazken şirket alana malzeme taşıdı’

Atık barajlarının yaşam alanlarına bir kilometreden yakın olmaması gerekirken Kirazlıyayla’da bu mesafenin 200 metre civarında olduğunu aktaran Erdem,  50 metre yakınında ise köyün mezarlığı olduğunu belirtiyor. “İnsanlar balkonunundan atık barajını görecekler” diyen Yenişehir Çevre Platformu’ndan Erdem, firmanın alana giriş sürecini şöyle anlatıyor:

“2019 Eylül’de köylülerin atık barajıyla ilgili hiçbir bilgileri yoktu. Bilgilendirme toplantıları düzenledik. Mart 2020’de firma alana girdi. Ciddi bir direniş oldu. Mayıs 2020’de ise firma ciddi bir kolluk gücüyle alana girdi. Köyün son evinin civarındaki bir noktada yolu kestiler ve köylüler mezarlığa bile gidemediler. Sonrasında baskı yaşandı. Firma pandemide uzun sokağa çıkma yasaklarında malzemeler de taşıyarak alana iyice yerleşti. Şantiye içerisinde çalışmanın önü açıldı ve köydekiler evinden çıkamazken firma çalışmalara başladı.”

Gözaltılar, denetimli serbestlikler…

İl ve ilçe belediyelerinin de mücadeleleri karşısında kafalarını kuma gömdüklerini söyleyen Şafak Şenel Erdem mücadele sürecinde yaşadıkları baskıyı da şöyle anlatıyor:

“İktidar Partisi İlçe Başkanı madenden yana bir taraf aldı. Bize karalama politikaları yapıldı. Köylülere baskı yapıldı. Dokuz kişi Haziran 2020’de Kirazlıyayla’da yapılmak istenen flotasyon tesisine karşı direndikleri için gözaltına alındı ve mahkemesi devam ediyor. Beş kadına denetimli serbestlik verildi.”

‘Hiçbir proje gıdadan daha önemli değil’

115 civarında bir nüfusun yaşadığı Kırazlıyayla Köyü’nde insanların tarımla geçindiklerini ve gençlerin de haftasonları köylerine gittiklerini ve hasat zamanlarında da köyde çalışarak ek gelir sağladıklarını ifade eden Erdem, “Özellikle pandemiyle birlikte gıda sektörünün öneminin anlaşıldığı dönemde biz sanki savaş yaşıyormuşuz gibi başka ülkelerden kuru tarım ürünleri alıyoruz. Böyle köyler kalırsa dışarıdan almak zorunda kalmayız. Köyleri boşaltıp bu alanı madene, enerjiye açıyorlar. Sanki kamu yararı buradaymış gibi ama değil. Bu bölge çevresinde yaşayan insanlar bu toprakları kaybettiğinde gelirlerini kaybediyor. Ucuz işçi olarak kentte yaşamak zorunda kalıyor. Hiçbir proje gıdadan daha önemli değil” değerlendirmelerinde bulunuyor.

‘Yenişehir Ovası’na bir saatli bomba kuruluyor’

Son olarak mücadelenin önemine değinen Erdem “Bugün Kirazlıyayla’daki mücadelenin kaybedilmesi durumunda hepimiz kaybederiz. Ekolojik değişimler binlerce insanı etkiliyor. Yenişehir’de bile dört köyde mermer ocağı var ve rehabilite edilmemiş durumda. Kaybettiğimiz şeyler ormanlar ve tarım alanları hele ki iklim krizi yaşanırken bir damla suyu bile kaybetmemiz gerekirken…” ifadelerini kullanarak projenin hayata geçmesi durumunda yaşabilecek sorunları şöyle sıralıyor:

“Mevsimsel akışlı Sarıyar Deresi atık barajı içerisinde kaldı. Dereyi besleyen kollar ve derenin bir kısmı atık barajı içerisinde kalıyor. Aynı zamanda birinci sınıf deprem bölgesi ve heyelan alanı. Dere yoluyla bütün tehlikeli kimyasalların Yenişehir Ovası’na ulaşma riski var. Yenişehir Ovası’na bir saatli bomba kuruluyor. İşletme faaliyete geçerse bunu yakın tarihte görüp yaşayacağız.”

Yeşil ipuçları: Mikroplastik maruziyetini azaltmanın 7 yolu

İnsan kanında ilk kez mikroplastik tepit eden bir araştırma yayımlandı.

Fakat insanların, doğaya karışan plastiklerin zamanla ayrışan parçalarını sindirim sistemi ve hava yoluyla bünyesine aldığı yeni bir bulgu değil.

Mikroplastiklerden veya plastikte bulunan kimyasallardan tamamen kaçmak ne yazık ki imkansız. Ancak küçük adımlar, en azından gereksiz yere fazladan maruz kalmaktan kaçınmanıza yardımcı olabilir.

Şişeli su içmeyin

Penn State Behrend‘de musluk suyu, bira ve deniz ürünlerinde plastik üzerine çalışmalar yapan kimyager Sherri Mason‘a göre, içme suyu mikroplastik alımına en büyük katkıda bulunanlardan biri ve musluk suyunun mikroplastik seviyesinin yaklaşık iki katına sahip.

Bu yüzden evinize damacanada su satın almak yerine su arıtma sistemi kullanabilir;  dışarıdan pet şişeyle su sayın almak yerine kendi suyunuzu cam veya güvenilir malzemeleri termoslarla yanınızda taşıyabilirsiniz.

Yiyecekleri plastikte ısıtmayın

Isıtılmış plastiklerin kimyasalları gıdaya sızdırdığı bilinmektedir. Bunun yerine fırın ve mikrodalga fırınlarda ısıya uygun camlar kullanabilirsiniz.

Amerikan Pediatri Akademisi, bulaşık makinenize de plastik koymamanızı tavsiye ediyor.

Giysilerinizi daha az yıkayın

Giysilerinizi her yıkadığınızda plastik mikrofiberler açığa çıkarak sulara karışır. Bu yüzden dış giyim ve kot pantolon gibi sık yıkama ihtiyacı bulunmayan kıyafetler başta olmak üzere tüm giysilerinizi, dışarıda havalandırarak veya dezenfektan spreyler kullanarak temiz tutabilir ve yıkamalar arasındaki süreyi uzatabilirsiniz.

Çamaşır makinenizde mikrofiber filtre kullanmak, yüksek  sıcaklık ayarlarından kaçınmak ve kıyafetlerde pamuk, keten gibi çözünebilir kumaşlar tercih etmek de doğaya mikroplastik bırakımını azaltacaktır.

Yeşil ipuçları: Gardırobunuzdaki mikroplastiklerle nasıl başa çıkabilirsiniz?

Bilinen sorunları olan plastik gıda kaplarından kaçının

PET en yaygın olarak kullanılan plastiklerden ve geri dönüşüm sembollerinde1″ rakamıyla gösteriliyor. Çoğu su ve meşrubat şişesinde de bu sembol bulunuyor. 

.“3”, “6” ve “7” geri dönüşüm kodları sırasıyla ftalat, stiren ve bisfenollerin varlığını gösteriyor.

Gıda kapları, “biyobazlı” veya “yeşil eşya” olarak etiketlenirse, bisfenol içermedikleri anlamına geliyor.

Yeşil ipuçları: Hangi geri dönüşüm sembolü ne anlama geliyor?

Daha fazla taze yiyecek tüketin

Taze ürünlerdeki mikroplastik seviyeleri büyük ölçüde test edilmemiş olsa da, AAP’ye göre bu ürünlerin, özellikle plastiğe sarılmış herhangi bir ürünle karşılaştırıldığında, sizi istenmeyen kimyasallara maruz bırakma olasılığı daha düşük.

Ev tozunu en aza indirin

Araştırmalar, ev tozunun insanları ftalatlar, polifloroalkil maddeler ve alev geciktiriciler dahil kimyasallara maruz bırakabileceğini söylüyor.

Silent Spring Institute‘e göre düzenli olarak süpürme, ev tozu maruziyetini azaltmaya yardımcı olabilir.

Büyük resmi düşünün

Bireylerin plastik maruziyetlerini sınırlamak için harekete geçebilir, ancak  genel olarak kullanılan plastik miktarını azaltmak içinbüyük ölçekli çözümler gerekiyor.

Tüketicilerin plastik yerine cam ambalajlı ürünleri tercih etmesi, mümkün olduğunca tek kullanımlık plastik kullanımını sınırlayan politikaları desteklemesi gerekiyor.

Mikroplastik ilk kez insan kanında tespit edildi

Vrije Universiteit Amsterdam ve Amsterdam Üniversitesi Tıp Merkezi‘nden araştırmacılar, 700 nanometreden daha büyük yaygın sentetik polimerlerin izlerini incelemek amacıyla 22 sağlıklı anonim donörden alınan kan örneklerini analiz etti.

Ekip, ekipmanlarını kirletici maddelerden uzak tutmak ve arka plandaki plastik seviyelerini test etmek için büyük çaba harcadıktan sonra, kimyasal yapıyı ve partikül kütlelerini belirlemek için iki farklı yöntemle, 22 numunenin 17’sinde çeşitli plastik türlerinin kanıtlarını ortaya çıkardı.

Environment International dergisinde yayınlanan sonuçlara göre numuneler arasında partükül oranlarında farklılıklar olsa da, bulunan mikroplastikler arasında giyim ve içecek şişelerinde yaygın olarak kullanılan polietilen tereftalat (PET) ve genellikle araç parçalarında, halılarda ve yiyecek kaplarında kullanılan stiren polimerleri bulundu.

En yaygın tespit edilen ve gönüllülerin %50’sinde bulunan plastik, içecek şişelerinde kullanılan PET olurken; gıda ambalajlarında yaygın olarak kullanılan polistiren %36, ambalaj film ve poşetlerinde kullanılan polietilen ise %23 oranında bulundu.

Ortalama olarak, her mililitre kan için 1,6 mikrogram mikroplastik ölçülürken, en yüksek konsantrasyon 7 mikrogramın biraz üzerinde ölçüldü.

Bilim insanları bunun uzun vadede sağlığımız için tam olarak ne anlama geldiğinin ve insan vücudunda bulunan mikroplastiklerin uzun vadeli sonuçlarının ‘henüz bilinmediği’ konusunda uyardılar.

Bu araştırmanın bulguları, daha önce de mikroplastik üzerine yapılan araştırmaları destekler nitelikte.

Dünya Yaban Hayatı Fonu (WWF) tarafından yaptırılan ve Avustralya’daki Newcastle Üniversitesi‘ndeki araştırmacılar tarafından yürütülen bir başka araştırmada, insanların haftada yaklaşık 5 gram plastikkabaca bir kredi kartına eşdeğer- tükettiğini tahmin edilmişti.

2021 Eylül’de yapılan bir araştırmaya göre, bebeklerin dışkılarının yetişkinlere göre 10 kata kadar daha yüksek konsantrasyonlarda polietilen tereftalat (PET) adı verilen bir mikroplastik içerdiği tespit edilmiş, Rutgers Kentsel Çevresel Sürdürülebilirlik Merkezi’nde bir konferansta sunulan araştırmaya göre, annelerin mikroplastikleri plasenta yoluyla gelişmekte olan bir fetüse geçirebileceklerine dair bazı kanıtlar olduğu ileri sürülmüştü.

Mikroplastik nedir, insan sağlığını nasıl etkiler?

İnsanlar, 1950’lerden bu yana 8 milyar tondan fazla plastik üretti. Bunların yüzde 10’dan daha azı geri dönüştürüldü.

Zamanla, çoğu, göllere, nehirlere ve okyanuslara giden ve sonunda yiyecek ve suyumuzu kirleten küçük parçacıklara ayrıldı. Ve yiyeceklerimizin çoğu plastiğe sarılı olarak gelir, bu da yemeklerimize küçük parçacıkların dağılmasına neden olur.

Her yıl on binlerce küçük plastik parçası veya lifi soluyoruz. 5 mm’den küçük plastik parçaları olan mikroplastikler, suları da kirlettiği bilinen gizli bir kirlilik biçimi.

Mikroplastiklerin insan üzerindeki uzun vadeli sağlık etkilerini tam anlamıyla kanıtlayan bir bilimsel çalışma  henüz olmasa da bazı mikroplastikleri bir faktör olarak bazı sağlık sorunlarıyla ilişkilendiren araştırmalar mevcut.

Hayvanlarda mikroplastiklerin, beyni kan dolaşımına giren yabancı cisimlerden koruyan dayanıklı zarı geçebildiğine dair kanıtlar var.

Mikroplastik parçacıklarından bazılarının potansiyel olarak bisfenol A ve ftalatları içerebileceği de belirtiliyor. Bisfenollerin hormonlara müdahale ettiği biliniyor ve bisfenol maruziyetini erkeklerde ve kadınlarda doğurganlığın azalmasıyla ilişkilendiren çalışmalar var.

Plastik ve bazı gıda ambalajlarında bulunan başka bir kimyasal olan stiren de sinir sistemi sorunları, işitme kaybı ve kanser gibi bir dizi sağlık sorunuyla ilişkilendirildi.

Mikroplastik parçacıklarından poliklorlu bifeniller (PCB’ler), çeşitli kanserler, zayıflamış  bağışıklık sistemi, üreme sorunları ve daha fazlası dahil olmak üzere zararlı sağlık etkileriyle bağlantılandırılıyor.

Yeşil ipuçları: Mikroplastik maruziyetini azaltmanın 7 yolu

 

DİSK-AR: 63,7 milyon iş gücünün sadece 19,7 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR), 2021 İşsizlik ve İstihdamın Görünümü Raporu‘nu yayımladı.

Rapora göre gerçek işsiz sayısı salgın öncesine (2019) göre 1,4 milyon artarken; geniş tanımlı işsizlik (âtıl işgücü) oranı ise erkeklerde yüzde 20,6 iken kadınlarda yüzde 31,6 olarak gerçekleşti.

Raporun kapsamına ilişkin, “Sadece işsizliğe bakmak işgücü piyasalarından yaşanan gelişmeleri tam olarak anlamaya yetmiyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), düzenli olarak istihdam sayısını ve oranlarını açıklıyor ancak açıklanan istihdam oranlarının, istihdamın niteliğine ilişkin yeterli bilgi vermekten oldukça uzak olduğu görülüyor. Bu sebeple DİSK-AR, istihdamın niteliğine göre bir ayrıma giderek yeni bir istihdam verisi hesaplamaya başladı” notu düşüldü.

DİSK-AR’ın yeni hesaplamaya başladığı istihdam verisinin adı: Kayıtlı ve Tam Zamanlı İstihdam (KATİ). KATİ, tüm istihdamı değil, kayıtlı ve tam zamanlı olarak çalışanların oranını ortaya koyuyor.

Araştırma sonucunda kayıtlı tam zamanlı istihdam yüzde 30,9; geniş tanımlı işsizlik yüzde 24,4 olarak belirlendi.

Gençlerde geniş tanımlı işsizlik yüzde 43

TÜİK’in resmi istihdam oranı 2021 yılı için yüzde 45,2 olarak açıklanırken, DİSK-AR tarafından TÜİK verilerinden hareketle hesaplanan Kayıtlı Tam Zamanlı İstihdam (KATİ) oranı yüzde 30,9 olarak gerçekleşti.

Rapora göre, Covid-19 döneminin işgücü piyasalarında yarattığı tahribattan gençler daha fazla etkilendi ve salgın döneminde gençler işgücü piyasasından daha hızlı çekildi. İşi olmayan milyonlarca genç ya iş aramayı bıraktı ya da işgücü piyasasına girişlerini geciktirdi.

TÜİK verilerinden yararlanarak yapılan hesaba göre, 15-24 yaş arası genç nüfusta geniş tanımlı işsizlik oranı 2021 yılında yüzde 43 olarak gerçekleşti. Böylece geniş tanımlı genç işsizliği, dar tanımlı genç işsizliğinden 20,4 puan fazla olarak hesaplandı.

2019’da 7 milyon 222 bin ve 2020’de 8 milyon 670 bin olan geniş tanımlı işsiz sayısı 2021’de 8 milyon 777 bin oldu. Böylece geniş tanımlı işsiz sayısı son bir yılda 107 bin, pandemi öncesi döneme (2019) göre ise 1 milyon 448 bin artış gösterdi.

Geniş tanımlı işsiz sayısındaki son bir yıllık artışın sebebi zaman bağlı eksik istihdam oldu. Zamana bağlı eksik istihdam sayısı son bir yılda 392 bin kişilik (yüzde 33,1) artış gösterdi.

100 kadından sadece 16,7’si kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda

Kadınlarda resmi istihdam oranı yüzde 28 iken KATİ oranı yüzde 16,5 ve erkeklerde resmi istihdam oranı yüzde 63 iken KATİ oranı yüzde 45,3 olarak hesaplandı.

Kadınların kayıtlı tam zamanı istihdama erişiminin daha zor olduğu görüldü. Genç kadınlarda geniş tanımlı işszilik ise yüzde 54.

Genç kadınlarda gerçek işsizliğin durumu ‘daha da vahim’ olarak tanımlandı.

15-24 yaş arası erkeklerde dar tanımlı işsizlik yüzde 19,4 ve geniş tanımlı işsizlik yüzde 36,7 olarak gerçekleşti.

15-24 yaş arası genç kadınlarda ise dar tanımlı işsizlik TÜİK tarafından yüzde 28,7 olarak açıklanmışken, araştırmada geniş tanımlı işsizlik yüzde 53,5 olarak hesaplandı. Böylece dar tanımlı işsizlik geniş tanımlı işsizlikten erkeklerde 17,3 puan ve kadınlarda ise 24,8 puan yüksek seyretti.

 

Akkuyu inşaatının durdurulmasına verilen ret kararının bozulması için temyize gidildi

Akkuyu Nükleer Santrali‘nin ‘Hukuken geçerli bir ÇED raporu olmaksızın süren inşaatının durdurulması’ için Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri tarafından açılan davada verilen ‘ret’ kararının bozulması için Danıştay‘da temyize gidildi.

Mülkiyetinin ve yönetiminin Rusya’ya bağlı şirket Rosatom‘a ait olması planlanan Akkuyu nükleer projesine karşı olduklarını bildiren çevre derneklerinin gönüllü avukatı İsmail Hakkı Atal tarafından yapılan açıklamada Akkuyu’nun sorunlarına şöyle değinildi:

“Öncelikle emperyalist Rusya devletine ait bir nükleer santral Türkiye‘nin bekasını tehdit eden bir milli güvenlik sorunudur. Akkuyu’yu inşa eden Rosatom 1986’da Çernobil‘i patlatan, bütün Avrupa‘yı ve Karadeniz bölgemizi kansere boğan sabıkalı bir şirkettir. Halen Çernobil nükleer santralindeki radyoaktif atıklar 10 binlerce ton betonun altında tutularak radyasyon kontrol edilmeye çalışılırken, emperyalist Rusya Çernobil ve Zaporisya nükleer santrallerine füze atmakta, bütün dünyayı ateşe doğru sürüklemektedir.”

‘Rusya’nın emrinde ve yönetimde olan bir Akkuyu’

Atal, “Rusya, emrinde ve yönetiminde olan Akkuyu nükleeri bir kalkan gibi kullanarak ordularını hep hayali olan sıcak denizlere çevirebilir ve elinde nükleer bomba vazifesi görecek Akkuyu ile Türkiye’yi de işgal etmeye girişebilir” şeklinde yorumda bulundu. Avukat İsmail Hakkı Atal Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin (NGS) yaratacağı olası sorunları da şöyle sıralandırdı:

  • Akkuyu sahası aktif olan Kuzey Anadolu Ecemiş fay hattı üzerindedir ve her 10 bin yılda bir yedi şiddetinden büyük yıkıcı deprem geçiren Akkuyu’da son 17 bin yıldır yıkıcı deprem olmadığı için her an nükleer felaket yaratacak deprem olabilir.
  • Fukushima nükleer faciasının Japonya‘ya maliyeti bir trilyon dolar olup , böyle bir maliyet Türkiye’yi ekonomik ve ekolojik olarak çökertir.
  • Akkuyu NGS, içinde karstik boşluklar barındıran dayanıksız bir zemin üzerine inşa edilmekte olup zemin betonu üzerine toplam 56 bin ton nükleer reaktör ağırlığı binmeden bu beton kendiliğinden çatlamıştır.
  • Akkuyu için 15 yıl alım garantisi verilen Rusya’ya 15 yıl boyunca KW saat başına 12,35 cent ödenecek olup, şu anda rüzgar -güneş enerjisi dört cent/kwh fiyattan devlete mal olmaktadır. Akkuyu -Rusya bize elektriği üç kat fazla fiyata satacaktır.
  • İklim krizi sürecinde, gezegende hiçbir kara parçası güvenli değilken; nükleer santrallerin atık ısı üretimiyle orman yangınlarını tetiklediği ispatlanmıştır

‘Hukuken geçerli bir ÇED raporu da yok’

İsmail Hakkı Atal, Rusya -Akkuyu nükleer santralinin bütün ulusal, ekolojik, jeolojik, ekonomik (gerçekleşeceği neredeyse kesin olan ) risklerinin yanında hukuken geçerli bir ÇED raporu da olmadan inşaatına devam edildiğine vurgu yaparak şu ifadeleri kullandı:

“Akkuyu NGS ‘ye, 1 Aralık 2014’deki ‘ÇED olumlu kararı’ndan sonra mevzuata aykırı bir şekilde 25 Haziran 2015 tarihinde önlisans verilmiştir. Emredici mevzuata göre önlisans sürecinden sonra başlaması gereken ÇED süreci ve raporu, Akkuyu Nükleer Santrali’nde hata yapılarak önlisans aşamasından önce verilmiştir. Böylece EPDK’nin yaptığı bu hata sonrasında 2014 tarihli ÇED raporu hükümsüz hale gelmiştir.”

‘Yeni bir ÇED sürecine başlanmalı’

Yeni bir ÇED sürecine başlanılması ve bu süreç sonlandırılana kadar inşaatın durdurulması gerekmekteyken hukuka aykırı şekilde inşaatın devam ettiğini belirten Atal, son olarak şunları söyledi:

“Bu durumda yukarıdaki mevzuat ışığında Akkuyu nükleer santralinin geçerli bir ÇED raporu ve geçerli bir üretim lisansı olmadığından yeni bir ÇED raporu alınmasına dair açtığımız dava Mersin 2. İdare Mahkemesi tarafından reddedilmiş, bu kararı istinaf talebimiz ise Adana Bölge İdare Mahkemesi tarafından bire karşı iki oyla reddedilmiştir. Ülkemizin ve halkımızın Akkuyu nükleer santrali belasından kurtulabilmesi için ‘ret’ kararını temyiz ettiğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.”

Akkuyu’yla ilgili uyarılar

Mersin Nükleer Karşıtı Platform da Ukrayna’yı işgal eden Rusya’nın Akkuyu’da inşaatını sürdürdüğünü nükleer santralin, sadece bir enerji santrali olmaktan öte Türkiye Cumhuriyeti için bir milli güvenlik sorunu olduğunu belirtmişti.

Mersin Nükleer Karşıtı Platform, Türkiye’nin ilk nükleer santrali olan Akkuyu Nükleer Santrali’nin tüm kontrolünün Rusya’da olduğuna, bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin olası bir savaş durumunda santral nedeniyle zor durumda kalacağına dikkat çeken açıklamasında da şu ifadelere yer verilmişti:

“Rusya devletine ait Rosatom tarafından Akkuyu’da inşaatı devam eden nükleer güç santrali yap-sahip ol-işlet modeliyle nükleerde Rusya’ya bağımlılık ve de teslimiyet demek. Getireceği tüm riskler bir tarafa bırakıldığında bile tek başına nükleer güç santrali ile Rusya’ya teslim olunan bu model ülkemiz için yeterince açık bir tehdittir.”

Akkuyu’nun iptali için imza kampanyası

Yeşiller PartisiRusya devletine ait Rosatom ile anlaşmalı yapılan Mersin Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi’nin iptal edilmesi için, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve özellikle de Ukrayna’daki kontrol altına aldığı nükleer santrallerin, Akkuyu’nun ne kadar büyük bir tehlike yarattığını bir kez daha gösterdi” diyerek imza kampanya başlatmışlardı.

Fukuşima faciasının 11. yılına girerken nükleer karşıtı protestolar

11 Mart’ta ise Fukuşima felaketinin üzerinden 11 yıl geçmiş ve Japonya’da 2011’de tsunami ile nükleer faciaya neden olan 9 büyüklüğündeki Büyük Doğu Japonya Depremi‘nde hayatını kaybedenler, Fukuşima’da sakinler tarafından düzenlenen törenle anılmıştı. Fukuşima felaketi dünya kamuoyuna nükleer facianın boyutunu yeniden hatırlatmış, Türkiye’deki çevre aktivistleri de Akkuyu Nükleer Santrali’nin bir an önce kapatılması taleplerini yinelemişlerdi.

Nükleer Karşıtı Platform (NKP) Fukuşima Nükleer Santral kazasının 11. yıl dönümü nedeniyle yaptığı basın açıklamasında, nükleer santrallerin barındırdığı yaşamsal risklere dikkat çekilmiş, “Fukuşima felaketinde hayatını kaybedenleri saygıyla anıyor, barış içinde silahsız ve nükleersiz bir dünyada yaşamak umuduyla, kamusal kaynaklarımızın artık yaşamsal ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz duruma gelen yoksul halkımıza ayrılmasını, nükleer santral projelerinden iptal edilerek, Nükleer Düzenleme Kurumu’nun acilen kapatılmasını istiyoruz” denilmişti.

Türkiye’de birçok sivil toplum örgütü, meslek odaları, parti temsilcileri ve çevre aktivistleri Akkuyu Nükleer Santrali’nin neden olabileceği faciaları işaret ederek inşaatın durdurulmasını talep ediyor.

Akkuyu’da bugüne kadar neler yaşandı?

Mersin’in Gülnar ilçesinde inşasına devam edilen  Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nde (NGS) 19 Ocak’ta da bir patlama gerçekleşmişti.
Projenin başından itibaren sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmediğini belirten Pınar Demircan, “Akkuyu’da bilgiler toplumla şeffaf bir şekilde paylaşılmıyor. Esasen nükleer santrallerle ilgili süreçlerde genel manada ‘güvenlik’ gerekçesi öne sürülerek şeffaflıktan imtina edilir. Ne var ki, inşasına başlandığı tarih  itibariyle Akkuyu NGS’deki iş yapma biçimlerinin kendisi güvenlik tehlikesinin kaynağı” demişti. 2019’un yaz aylarında da  inşaat temelinde oluşan çatlakların üstüne 2020’de inşaat alanında su sızıntısı tespit edilmişti.

Kasım 2021’de de Akkuyu Nükleer Güç Santrali‘nde aylardır maaşlarını alamayan işçiler eylem gerçekleştirmişti. Taşeron şirketlerde görevli yaklaşık 15 bin işçiden büyük bölümü hafta içinde toplu olarak iş bırakmıştı.

İşçilerin çalışma koşullarının oldukça kötü şartlarda olduğu da daha önce gündeme getirilmişti.

Mersin’in Silifke ilçesinde, Akkuyu Nükleer Güç Santrali şantiyesindeki vincin taşıdığı tonlarca ağırlıktaki demir blok taşıma halatından kopmuş, olayda Rus uyruklu bir işçi hayatını kaybetmişti. Akkuyu’da 22 Şubat’ta da bir otobüs kazası meydana gelmiş ve işçiler ağır yaralanmıştı. Olayların ardından işçiler çalışma koşullarının çok ağır olduğunu bildiren açıklamalarda bulunmuşlardı.

Rusya, ‘dost olmayan’ ülkelere doğal gaz ve petrolü rubleyle satmaya karar verdi

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ABD ve Avrupa Birliği‘ne (AB) mal tedarikinde ödemeyi dolar veya avro ile almanın artık ‘anlamsız’ olduğunu belirterek, “Dost olmayan ülkelere doğal gaz satışının ödemelerinde Rus rublesine geçmeyi planlıyoruz” dedi.

Putin, doğal gaz satışında ödemelerin rubleye çevrilmesine yönelik sürecin başlatılması için Rus hükümetine ve Gazprom’a talimat verdiğini sözlerine ekledi. Putin, bu ödemeleri diğer para birimleri üzerinden yapılmasını engellemenin yolunu bulması için Rus merkez bankasına bir hafta süre verdi.

Rusya, dünyanın birinci en büyük doğal gaz ve Suudi Arabistan‘ın ardından dünyanın ikinci en büyük petrol ihracatçısı.

Batılı ülkelerin, Rus varlıklarını dondurarak gayrimeşru adımlar attığını vurgulayan Putin, “Batı aslında kendi para birimlerine yönelik güveni zedeledi. Şimdi herkes dolar ve avro cinsinden yükümlülüklerin yerine getirilemeyebileceğini biliyor” diye konuştu.

Söz konusu değişikliğin yalnızca ödemelerdeki para biriminde değişiklik yaratacağını belirten Putin, “Rusya, daha önce imzalanan sözleşmelerde belirlenen fiyat ve hacim esaslarına göre doğal gaz arzını sürdürecektir. Bazı meslektaşlarımızın aksine, güvenilir bir ortak ve tedarikçi olarak ticari itibarımıza değer veriyoruz” ifadelerini kullandı.

Rus hükümetinin, 7 Mart’ta onayldığı “dost olmayan” ülkeler listesinde ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, Birleşik Krallık, Güney Kore, Japonya, Ukrayna, İsviçre ve Singapur gibi ülkelerin yanı sıra Rusya’ya yaptırım uygulayan 15 ülke daha yer alıyor.

Bu yıl Rus rublesi yüzde 20’den fazla değer kaybetti.

Uzmanlar, Rusya’nın yaptırımlar nedeniyle halihazırda uluslararası sermaye piyasalarına erişiminin kesildiğini, ülkenin temerrüde düşmesinin başlangıçta ciddi sonuçlara yol açmayacağını ancak gelecek yıllarda bu durumun dış borca kısıtlanan erişim açısından ve Rus rublesi üzerinde etkili olacağını ifade ediyorlar.

Yaptırımlardan Bitcoin çıkışı

Rusya ayrıca petrol ve doğal gaz ithal etmek isteyen bazı ülkelerin Bitcoin ile ödeme yapmasına izin vermeyi de düşünüyor.

Enerji Komitesi Başkanı Pavel Zavalny, bazı ‘dost’ ülkelerin kendi para birimleriyle ödemesinin de mümkün olabileceğini ifade etti. Bu ülkeler arasında Rusya’ya yaptırım uygulamayan Türkiye ve Çin de bulunuyor.

Rusya’da, Ukrayna’daki savaşın başlamasıyla rubleyle yapılan bazı kripto para işlemlerinin hacimlerinde yüzde 400’e yakın artışlar yaşandı.

Rusya’da savaş öncesinde kripto paraların ülkede tümüyle yasaklanması gündeme gelirken, yetkililerin artık bu alana yönelik yaptıkları ılımlı açıklamalar da dikkat çekiyor.

Batılı ülkeler de Rusya’nın kripto paralarla yaptırımları delebileceği endişesiyle bu alanda çeşitli kısıtlamalar getirmek istiyor.Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde kripto paraların Rusya’ya uygulanan yaptırımları delmekte kullanıldığını söylemişti.

AB ne tepki verecek?

Savaş küresel piyasalarda varlık fiyatlarını etkilemeye devam ederken, dün Putin’in açıklamaları sonrası Avrupa’da nisan vadeli doğal gaz kontratları yüzde 20’den fazla artışla 118 avro seviyesine yükselirken, Brent petrolün varil fiyatı da dün yüzde 5,7 değer kazanarak 117,8 dolara çıktı.

Avrupa Birliği‘nin bu gelişmeler üzerine, ABD’den sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tedarikinde öncelik talep edeceği açıklanırken, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen bugün konuyu ABD Başkanı Joe Biden ile olan toplantısında gündeme taşıyacak.

Brüksel’deki AB Liderler Zirvesi’ne katılan Letonya Başbakanı Arturs Karins, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Rusya’dan enerji ithalatına yaptırım uygulamayı düşünmesi gerektiğini söyledi.

Karins, enerji yaptırımlarının Putin’in savaş kasasına akan parayı durdurabileceğini belirterek “Putin’i durdurmalıyız. Çünkü biz durdurmazsak durmayacak” dedi.

Kanada Doğal Kaynaklar Bakanı Jonathan Wilkinson, diğer ülkelerin Rus enerjisine olan bağımlılıklarını azaltmalarına yardımcı olmak için Kanada’nın bu yılın sonuna kadar petrol ve doğal gaz ihracatını günlük 300.000 varil petrol eşdeğerinde artırma kapasitesine sahip olduğunu söyledi.

“Avrupalı ​​dostlarımız kısa vadede Rus petrol ve gazından kurtulmak için yardımımıza ihtiyaçları olduğunu söylüyorlar” diyen Wilkinson, Kanada’nın şu an ihraç etmediği sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) tedarik etmenin yollarını da aradığını belirtti.

Almanya hazır değil

Dün NATO zivesinin btiminde konuşan Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise Rusya’dan enerji ithalatını yaptırımların dışında tutmanın kasıtlı bir karar olduğunu söyledi.

Scholz, daha önce de Almanya parlamentosunda yaptığı konuşmada da Rus enerjisine ambargonun sonuçlarının Avrupa için yıkıcı olacağını belirtmişti. Almanya’nın Rus enerji kaynaklarına bağımlılıktan kurtulma sürecinde olduğunu hatırlatan Scholz, bunu kısa sürede yapmanın ülkeyi ve tüm Avrupa’yı resesyona sürükleyeceği uyarısı yapmıştı.

Almanya, bu yıl sıvılaştırılmış doğal gaz ithalatı için terminallerin inşaatına başlayacağını açıkladı.

Almanya’nın Ekonomi ve İklim Bakanı Robert Habeck de Almanya’nın Rusya’ya enerji konusunda yaptırım uygulamaya hazır olmadığını,  savaşı bitirme garantisi yoksa Rusya’ya enerji ambargosu uygulamayacaklarını söylemişti.

Almanya’nın enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için çabaların devam edeceğini belirten bakan, Rusya’ya ait Gazprom‘un Almanya’nın en büyük gaz depolama tesisine sahip olmasını ve yapım aşamasında olan Kuzey Akım 2‘yi işaret ederek “Bağımlılığımızı daha da kötüleştiren bir altyapıyla mücadele ediyoruz” dedi.

Moskova Borsası bir ay sonra işlemlere açıldı

Putin’in açıklamalarının ardından dolar/ruble paritesi yüzde 3’e yakın gerileyerek 3 Mart’tan bu yana ilk defa 100’ün altına indi.

Rusya Merkez Bankası, 28 Şubat’tan bu yana kapalı olan Moskova Borsası’nda dün 33 şirketin hissesinin işleme açılacağını bildirdi. Bir aylık aradan sonra tekrar işlemelere açıldığı dün ilk seansta yüzde 11 değer kazanırken, dolar bazlı RTS endeksi ise yüzde 5 değer kaybetti.

Gazeteci Aydın Engin vefat etti

Gazeteci, yazar Aydın Engin bugün (24 Mart) yaşamını yitirdi. 81 yaşındaki Engin, 8 Mart’ta safra kesesinden geçirdiği bir ameliyatın ardından gelişen komplikasyonlar nedeniyle yoğun bakımda tedavi görüyordu.

Engin, 11 Şubat Cuma günü, yazarı olduğu T24 internet gazetesindeki son yazısında, “kişisel bir not” olarak şu satırları paylaşmıştı:

Aydın Engin’i bir süre nadasa bırakmak iyi olacak.
Nadas’ın ne olduğunu bilmeyen kentli okurlar için bilgi notu: Nadas tarlanın sürülüp, sulanıp ekime hazırlanması ama o yıl ekilmemesidir.
Ben de beni nadasa bırakıyorum.
Ne kadar sürer bu nadas?
Bilmiyorum. Umarım kısa sürer.
Şey…
Bugün benim 81 yaşımdaki son günüm.

Aydın Engin kimdir?

Yarım asırı aşan gazetecilik hayatında, pek çok genç gazeteciyi yetiştiren Aydın Engin,  çok sayıda basın kurumunun kurulmasında yer almış,  Cumhuriyet Gazetesi’nde başlattığı ‘Tırmık’ adlı köşesini çalıştığı her kuruma götürmüş, kendi deyimiyle “kıdemli bir basın sanığıydı.

1941’de İzmir-Ödemiş’te dünyaya geldi. Ortaöğrenimini 1957’de Ödemiş Lisesi’nde tamamladı ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde öğrenim gördü.

Öğrencilik yıllarında yazar ve çevirmenlerin yazılarını daktiloya çekerek geçimini sağlamaya çalıştı ve yazarlıkla tanıştı.

Mustafa Alabora ve Umur Bugay’la. Aydın Engin, en sağda. (1968) Fotoğraf: T24

Aynı yıllarda Gençlik Tiyatrosu’nda amatör tiyatroya da başlayan Engin, hukuk öğrenimini bırakıp tiyatroya başladı. İlk oyunu “Aykırı” Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu’nda sahnelendi. Yılmaz Güney’in özel senaristi olarak çalıştı, Yeşilçam için pek çok senaryo yazdı ancak imzasını koymadı. 1967’de Tuncel Kurtiz, Tuncer Necmioğlu, Umur Bugay ve Müjdat Gezen ile birlikte Halk Oyuncuları’nı kurdu.

Kıdemli basın sanığı

1969’da gazeteciliğe başladı. Haftalık Yeni Ortam Dergisi Yazı İşleri Müdürlüğü görevini üstlendi.

12 Mart Darbesi sırasında tutuklandı. Serbest kaldıktan sonra Yeni Ortam Yazı İşleri Müdürü oldu ve aynı gazetede köşe yazıları yazdı.

12 Mart’ın ardından kurulan Türkiye Sosyalist İşçi Partisi’nin kurucuları arasına katıldı. Partinin kurucularından; yazar, akademisyen ve aktivist Oya Baydar ile evlendi. Bu evlilikten Ekim adını verdiği bir oğlu oldu.

1974 yılında eşi Oya Baydar ve Yusuf Bahadınlı ile “İlke” dergisini kurdu.

1976’da Politika gazetesinin Genel Yayın Müdürü oldu. Bu gazetede “Tırmık” adlı köşesinde, köşe yazıları yayımlamaya başladı, yazılarından dolayı hakkında birçok dava açıldı. 1980’de tutuklu olduğu sırada başka bir davadan dolayı yedi buçuk yıl hapse mahkûm oldu ancak yanlışlık sonucu tahliye edilince Haziran 1980’de yurtdışına gitti.

12 Eylül Darbesi’nden sonra sürgün günleri

12 Eylül Darbesi’nden sonra 12 yıl boyunca Türkiye’ye dönemedi. Yaşamını siyasi mülteci olarak Almanya’da sürdürdü. Hakkında gıyaben açılan davalarda ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Almanya’da 1982-1884 yıllarında  Avrupa’daki Türk göçmenlere seslenen “Türkiye Postası” isimli yayının başında yer aldı. Aydın Engin Frankfurt’ta sonraki altı yıl boyunca geçimini taksi şoförlüğü yaparak sürdürdü.

Türkiye’ye dönüş

1991’de çıkan kısmi aftan yararlanarak Türkiye’ye döndü, kısa süre Sağmalcılar Cezaevi’nde hapis yattı.

1992-2002 yıllarında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı.

2002’de Cumhuriyet’ten ayrıldı. Birgün gazetesinin kuruluşunda yönetici olarak görev aldı ve bir süre Tırmık köşesini yazdı.

Daha sonra Agos’ta köşe yazıları yazmaya başladı. T24 internet gazetesinin kuruluşuna katıldı.

1 Kasım 2016’da Cumhuriyet gazetesi yöneticileri ve yazarlarına yönelik “FETÖ ve PKK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan Engin, yurtdışına çıkış yasağı konularak adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Engin, T24’te köşe yazarlığına devam ediyordu.

Araştırma: Ormanlar iklim kriziyle mücadelede sanıldığından daha büyük rol oynuyor

Frontiers in Forests and Global Change dergisinde yayınlanan ‘Ormansızlaşmanın Görünmeyen Etkileri: İklim Üzerindeki Biyofiziksel Etkiler’ başlıklı araştırmaya göre; ormanlar, küresel ve yerel sıcaklıklar üzerindeki fiziksel etkilerinden dolayı iklim kriziyle mücadelede düşünüldüğünden çok daha büyük ve karmaşık bir rol oynuyor.

Ormanların karbon emici rolü oldukça iyi biliniyor. Ancak araştırmayla ortaya konan veriler, ormanların karbon depolamanın ötesinde iklim faydaları sağladığını, enerjiyi ve suyu fiziksel olarak dönüştürme biçimleri nedeniyle de havayı serin ve nemli tutmaya yardımcı olduğunu gösteriyor.

Guardian’dan Nina Lakhani’nin aktardığına göre; ormanların karbon yutağı olmasının dışındaki faydalarını ilk kez gözler önüne seren çalışma, Latin Amerika, Orta Afrika ve Güneydoğu Asya‘yı kapsayan tropikal yağmur ormanları kuşağının en yerel ve küresel faydaları sağladığını ortaya koydu.

‘Ormanlar biyofiziksel etkiler CO2’yle birleşince gezegeni daha soğuk tutuyor’

ABD ve Kolombiya‘dan araştırmacılar, kimyasal bileşiklerden türbülansa ve ışığın yansımasına kadar biyofiziksel etkilerin karbondioksit ile birleştiğinde ormanların, gezegeni en az yarım santigrat derece daha soğuk tuttuğunu tespit ettiler.

Brezilya ve Guatemala‘dan Çad, Kamerun ve Endonezya‘ya kadar tropik bölgelerde, soğutma etkisi bir dereceden daha fazla. Tüm ormanların birden fazla fayda sunmasının yanı sıra, iklimi sabit tutmada bazı ormanlar diğerlerinden daha önemli görülüyor.

‘Ormanlar bazı politikacılar tarafından karbon çubukları olarak görülüyor’

Uluslararası Tropikal Tarım Merkezi‘nde (CIAT) çalışan kıdemli bilim insanı ve ‘Ormansızlaşmanın Görünmeyen Etkileri: İklim Üzerindeki Biyofiziksel Etkiler’ çalışmasının ortak yazarı Louis Verchot, “Ormanların iklim üzerinde sayısız fayda sağladığına dair artan kanıtlara rağmen, ağaçlar iklim değişikliği arenasında birçok devlet politikasına yön veren isim tarafından hala ‘karbon çubukları’ olarak görülüyor” dedi.

Ormansızlaşma, gıda güvenliği ve küresel ısınma

Ormansızlaşmanın biyolojik çeşitlilik, gıda güvenliği ve küresel ısınma üzerinde yıkıcı etkileri bulunuyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli‘nin (IPCC) son raporlarından biri de yükselen sıcaklıkların insanlığın karşı karşıya olduğu feci sonuçlar hakkında uyarıda bulunuyor.

Bulgular, ormanların uyum sağlama, havayı soğutma ve iklim değişikliğinin neden olduğu kuraklık, aşırı sıcaklık ve sellerden koruması açısından önemli olduğunu gösteriyor.

‘Tropikal bölgelerdeki ormansızlaşma ısıyı anında artırıyor’

Araştırmacılar, ormanların, soğutma etkili olan gelen enerjiyi yansıtma ve bulutları oluşturma özelliklerine sahip aerosoller oluşturan biyojenik uçucu organik bileşikler (BVOC’ler) adı verilen kimyasallar yaydığını tespit ettiler.

Ek olarak tropikal bölgelerdeki ormansızlaşma, yerel olarak aşırı ısıyı anında artırıyor; bölgesel ve yerel yağışları azaltıyor.

‘Tropik bölgeler hayatta kalmamız için kritik öneme sahip’

Virginia Üniversitesi‘nden profesör ve baş yazar Deborah Lawrence, “Biyofiziksel faktörler gezegeni soğutmuyor, ancak ısıyı deneyimleme şeklimizi değiştiriyorlar ve bu önemli” dedi. Deborah Lawrence, “Tropiklerin kalbi gezegenin kalbidir ve bu ormanlar hayatta kalmamız için kritik öneme sahip” diyor.

Dünya ormanlarının daha iyi korunması, genişletilmesi ve daha iyi yönetilmesi birçok uzman tarafından en umut verici doğa temelli çözümler arasında sayılıyor.

‘Ormanlar, en kötü küresel ısınma senaryolarına karşı bize savunma sağlıyor’

Woodwell İklim Araştırma Merkezi‘nde tropik program direktörü ve çalışmanın ortak yazarı olan Michael Coe ise şunları söylüyor:

“Şu anda sahip olduğumuz orman örtüsü olmasaydı, gezegen daha sıcak ve hava daha aşırı olurdu. Ormanlar, en kötü küresel ısınma senaryolarına karşı bize savunma sağlıyor.”