Ana Sayfa Blog Sayfa 947

Ensar Vakfı’na bedelsiz denize sıfır 40 dönümlük arazi

2018’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yaptığı plan değişikliğiyle imara açılan arazi için Ensar Vakfı, Hazine, Milli Emlak, Defterdarlık ve İzmir Valiliği ile sözleşme imzaladı.

Cumhuriyet’ten Mehmet İnmez’in aktardığına göre; bir yıl sonra Mayıs’ta İzmir’in Urla ilçesi Zeytineli bölgesinde denize sıfır 40 dönümlük arazi gündeme gelen Ensar Vakfı’na 49 yıllığına bedelsiz verildi.

CHP İzmir Milletvekili Kani Beko ise Ensar Vakfı’na bedelsiz verilip üzerinde var olan yapıların yıkılmasının nedenini Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı’na sordu. İlgili bölgedeki var olan binaların önemli bir harcama ile tadilat ve bakımının yapıldığını vurgulayan Beko, büyük bir kamu zararı oluştuğunu ifade etti.

‘Kamu zararını halkın sırtına yükleyen AKP zihniyeti, durmuyor ‘

Oluşan kamu zararının kim ya da kimler tarafından karşılanacağını soru önergesine taşıyan ve çocuklara cinsel saldırıyla gündeme gelen Ensar Vakfı’yla ilgili Beko, “İzmir’in en güzel yerlerinin peşkeş çekilmesi, bedelsiz verilmesi bir yana o yapıların yıkılması büyük bir kamu zararıdır. Tüm bu kamu zararını halkın sırtına yükleyen AKP zihniyeti, durmuyor yoluna devam ediyor. Bu denize sıfır güzelim arazilerin yobazlık üreten vakıflara peşkeş çekilmesine karşı çıkıyor, bu yanlıştan ve kamu zararından bir an önce dönülmesini bekliyoruz” İfadelerini kullandı.

‘Gözünüzü rant, talan, yağma bürümüş’

Sorulara karşılık bakanlıktan gelen yazıda, “4706 sayılı kanunun ek 4. maddesinin içeriği ve 324 sıra sayılı Milli Emlak Tebliği uyarınca değerlendirilmektedir” denildi.

Bakanlıktan gelen yazıyı yorumlayan Beko, “Bizim sorularımıza yanıt dahi verilmemiş. Soru diye kanun maddesi yollamışlar. Konu rant olunca cevap veremiyorlar. Uyarıda bulunuyorum. Ne istedilerse verdiğiniz tarikatlar, cemaatler sizin sonunuzu getirdi. Gözünüzü rant, talan, yağma bürümüş. Rant ve soyguna imza atanlara yargı önünde hesap soracağız” dedi.

Trump’ın ardından: Biden yönetimi Ulusal Çevre Politikası Yasası’nı onarıyor

ABD‘de Başkan Joe Biden yönetimi, Ulusal Çevre Politikası Yasası’na (NEPA), altyapı projelerinin iklim etkilerinin analiz edilmesini ve bu projeleri etkileyecek yerel toplulukların görüşünün alınması zorunluluğunu getiren kısmını restore ettiğini duyurdu.

ABD’nin 1970 tarihli ana çevre yasası olan NEPA‘daki bu kilit önlemler, eski Başkan Donald J. Trump tarafından madenlerin, yol genişletmelerinin, petrol inşaatlarının bürokratik işlemlerle yavaşladığı gerekçesiyle kaldırmıştı.

Yeni yasayla, enerji ve altyapı projelerinin onaylanması için bu kriterler geri getirilmiş oldu.

Buna göre federal kurumlar, hükümetin petrol inşaatı, yeni boru hatları, yol yapımı gibi büyük altyapı projelerinin iklim etkilerini incelemek zorunda. Biden yönetimi bu yasayla ayrıca firmalara ve federal kurumlara, eylemlerinin “doğrudan”, “dolaylı” ve “kümülatif” etkilerini dikkate almaları şartını koşuyor.

Aynı şekilde şirketlere, ekolojik olarak daha az zararlı alternatifleri değerlendirmeleri ve çevresel değerlendirmeler için kendi prosedürlerini sıkılaştırmak için daha fazla hareket alanı sağlayacak.

Ayrıca bu değişiklik firmaları, yerel toplulukların karşı çıktığı projelere alternatifleri araştırmaya teşvik ediyor ve çevre incelemeleri söz konusu olduğunda yasanın gerekliliklerinin “tavan yerine taban” olduğunu söylüyor.

Düzenleyiciler artık, hükümet eylemlerinin sera gazı emisyonlarını nasıl artırabileceğini, vahşi habitata nasıl zarar verebileceğini ve özellikle yoksul ve azınlık mahalleleri olmak üzere yerel topluluklara yeni yükler getirip getirmeyeceğini hesaba katmak zorunda kalacaklar.

Hükümetin Ekim ayında önderdiği ve şimdi hayata geçirdiği bu değişiklik,  iki aşamalı bir düzenleme sürecinin ilk aşaması. Yetkililer, önümüzdeki aylarda yasada ikinci bir dizi kapsamlı değişiklik daha önerecek.

Bu değişiklik 30 gün içinde yürürlüğe girecek.

Demokratlar ve çevreciler memnun, Cumhuriyetçiler tepkili

Washington Post‘a göre bu hareket, Başkan Biden’ın ekonomideki maliyet artışlarına ilişkin artan endişelere rağmen iklim gündemini korumanın yollarını aradığının altını çiziyor.

2020’de Trump‘ın, hükümeti birçok projeyi incelemeden muaf tutan ve onay sürecini hızlandıran bu kararı, iş dünyasındaki müttefiklerini sevindirmiş; bazıları federal kurumların “dolaylı ve birikimsel” iklim etkilerini dikkate almadan onay vermesinin, ülke çapında altyapı projelerini canlandıracağını söylemişti.

Şimdi de Cumhuriyetçiler ve bazı iş grupları, bu değişikliğin altyapı projelerini geciktireceğini öne sürerek değişikliklere karşı çıkıyor.

Doğal gaz şirketlerini temsil eden Amerikan Gaz Birliği’nin başkanı Karen Harbert, düzenlemeden hayal kırıklığına uğradığını belirterek “Bu yeni kural, bu ülkenin ihtiyaç duyduğu altyapı projelerini engelleyecek” dedi.

Ticaret örgütü Amerikan Yol ve Ulaşım İnşaatçıları Derneği de Çevresel Kalite Konseyi’ne yaptığı yorumlarda, birçok ulaşım projesi için federal incelemelerin beş ila yedi yıl sürdüğünü ve bazılarının 14 yıl kadar sürdüğünü yazdı ve yeni yasanın işleri daha da kötüleştireceğini savundu.

Çevre Kalitesi Konseyi başkanı Brenda Mallory ise düzenlemeyi, Trump yönetiminin ortadan kaldırdığı “temel topluluk güvencelerini” geri getirmek olarak nitelendirdi:

“Çevresel inceleme sürecinde bu eksiklerin kapatılması, projelerin daha hızlı inşa edilmesine, daha dayanıklı olmasına ve yakınlarda yaşayan insanlara daha fazla fayda sağlamasına yardımcı olacak.”

Arizona’dan Demokrat Temsilciler Meclisi üyesi Doğal Kaynaklar Komitesi başkanı Raúl M. Grijalva, Trump yönetiminin çevre koruma önlemlerini “soyduğunu ve içini boşalttığını” söyleyerek “Bu yönetimin, bu eylemlerin ne kadar büyük bir hata olduğunu anlamasına ve onlarca yıldır sürdürülebilir kalkınmayı teşvik ederken çevremizi korumaya da yardımcı olan bu korumaları geri getirmek için çaba göstermesine sevindim” dedi.

ABD Ulusal Çevre Politikası Yasası (NEPA) neden önemli?

Ulusal Çevre Politikası Yasası (NEPA) , Kaliforniya kıyılarında bir ham petrol sızıntısı ve Ohio‘daki çok kirli Cuyahoga Nehri‘nde bir dizi yangın da dahil olmak üzere çeşitli çevre felaketlerinin ardından 1970 yılında Başkan Richard M. Nixon tarafından büyük bir törenle yasalaştırılarak imzalandı.

50 yıllık bu yasa halen ülkedeki temel ve en önemli çevre yasası; dünyadaki pek çok ülke tarafından da örnek alınıyor.

Yasanın temel özelliği ise federal kurumların çevresel incelemeler yürütmesi ve proje açmadan önce halka danışması şartını koşması.

ABD’deki düşük hava kalitesi ve endüstriyel kirlilikten orantısız şekilde zarar gören Siyah ve Latin topluluklar, mahallelerine daha fazla zarar verebilecek projelerde önemli değişiklikler kazanmak için yasayı kullandılar.

Çevre savunucuları, madencilik ve petrol sondajını engellemek için mahkemelerde bu yasadan yararlandı.

İklim değişikliği ve sızıntılardan kaynaklanan su kirliliği konusunda endişe yarattığı için protesto ve dava edilen Keystone XL boru hattı da, NEPA dayanak gösterilerek engellenen projeler arasındaydı.

İlgili haber: İşte Trump’ın 75 iklim ve çevre suçu!

Trump, hükümeti ve şirketleri bu projelerin karbon emisyonlarını ve çevre etkilerini düşünmekten kurtarmıştı. Biden göreve başladığında, çevreci müttefiklerinin çoğu  yasayı yeniden canlandırmasını istemişti.

İlgili haber: Biden, Trump’ın politikalarını değiştirme hazırlığında

NEPA, Cumhuriyetçi vekiller, petrol ve gaz şirketlerini temsil eden sanayi grupları ve inşaat şirketleri için gecikmeyi, maliyet aşımlarını ve mahkeme savaşlarını temsil ediyor. Bu gruplar çevrecileri, karşı oldukları projeleri iptal ettirmek için NEPA’yı silah olarak kullanmakla suçluyorlar.

İlgili haber: Petrol endüstrisinin iklim değişikliğine yeni çözüm önerisi: Daha fazla boru hattı

Elektrikli araçların şarj ve donanımında yeni karar yürürlüğe girdi

Ölçüler ve Ayar Kanunu hakkındaki Cumhurbaşkanı kararı, Resmi Gazete‘de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararına göre; elektrikli araç besleme donanımları 3516 Sayılı Ölçüler ve Ayar Kanunu kapsamına alındı.

İlgili haber: Rapor: Elektrikli araçlar 2025 yılına kadar Avrupa’da en çok talep edilen araç olacak

Elektrikli araçlara şarj hizmeti sunumunda kullanılan ve aktarılan elektrik enerjisi miktarının ölçümünü de yapan elektrikli araç besleme donanımları, yasal metroloji çerçevesinde yapılacak düzenlemelerle ölçüm doğruluğu ve ölçüm güvenilirliğini sağlamak amacıyla Ölçüler ve Ayar Kanunu kapsamına alındı.

İlgili haber: Elektrikli araçlarda 2021’de rekor satış: Pazar payı 10 yılda 41 kat arttı

Gazeteci İbrahim Haskoloğlu tutuklandı

Gazeteci İbrahim Haskoloğlu, 12 Nisan’da sosyal medya üzerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan‘a ait olduğu iddia edilen kimlikleri kartlarını paylaşmıştı. Haskoloğlu dün “kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme ve yayma” suçundan tutuklandı.

Gazeteci Haskoloğlu, yaptığı paylaşımında “Yaklaşık iki ay önce yayındayken bana bir hacker grubu ulaştı. E-devlet ve devlete ait sitelerden verilerin çalındığını söylediler. Verileri hala da sızdırıyor olduklarını belirttiler. Bazı devlet yetkililerinin bilgilerini benimle paylaştılar. Buna yeni kimlik kartları da dahil” ifadelerini kullanmıştı.

İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan şikayetin ardınan Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca Haskoloğlu hakkında soruşturma başlatıldı.

İbrahim Haskoloğlu’nun gözaltına alınarak Vatan Caddesi‘ndeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü‘ne götürüldüğü belirtildi.

Kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme ve yayma suçundan tutuklama kararı

Emniyetteki işlemleri tamamlanan Haskoloğlu, Anadolu Adalet Sarayı’na sevk edildi. Burada ifadesi alınan Gazeteci Haskoloğlu, tutuklanması talebiyle 9. Sulh Ceza Hakimliği’ne gönderildi. Hakimlik, Haskoloğlu’nun, “kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme ve yayma” suçundan tutuklanmasına hükmetti.

E-devlet, E-nabız ve ÖSYM verileri

Habertürk’ün aktardığına göre; Hakimlikte savunma yapan Haskoloğlu şunları anlattı:

“Ben Twitch yayını yaparken Ukraynalı bir numara beni Telegram grubuna çağırdı. Gruba girer girmez bu bilgiler gönderildi. Hiçbir şekilde ben talep etmedim. Bilgileri teyit etmek için kendi bilgilerimi istedim. Bana, maaş dekontumu ve kimlik bilgilerimi gönderdiler. Bilgileri ÖSYM, E-Nabız ve. E-Devlet’ten aldıklarını kimseyle paylaşmamam gerektiğini söylediler. Grubun ismini almadım, çıkınca siliniyormuş. Bilgiler sonrasında EGM ve Siber’i aradım ama dönüş olmadı.”

Haskoloğlu, savunmasının devamında kendisine gönderilen bilgileri ve olayı Meclis Başkanı Mustafa Şentop, AK Parti ve CHP’li siyasetçilerle paylaştığını da söyledi. Haskoloğlu savunmasında şöyle konuştu:

“ Twitter’dan Mahir Ünal’a yazdım. Mustafa Şentop, Özgür Özel ve Engin Özkoç’a numaraları olduğu için WhatsApp’tan ilettim. Mahir Ünal bana dönüş yaptı. Numaramı istedi. Beni İletişim Başkanlığı’ndan aradılar. Ben de onlara bilgi verdim. Bana bu bilgileri Emniyet Genel Müdürlüğü’ne iletmemi istediler. Ben de Gazeteci Samet Doğan’a ilettim. Samet, İletişim Başkanlığı ve MİT’e ulaşıp bu bilgileri gönderdi. Sonrasında MİT’e ve Siber’e web sayfasından bilgileri gönderdim.”

‘Başka siyasetçinin bilgisi de gelse paylaşırdım’

Haskoloğlu, kişisel verileri paylaşmadığını şu sözlerle savundu:

“Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve MİT Başkanı Hakan Fidan’ın kişisel bilgileri her yerde mevcuttur. Ben paylaşırken doğum tarihlerini sildim. Yalnızca ismi anne ve baba adını bıraktım. Ben hiçbir şekilde bilgi istemedim. Bana Kılıçdaroğlu veya başka bir siyasetçinin bilgisi gelse dahi paylaşırdım.”

Marmaris’te ‘Yanan ormanlardaki ekokırım faaliyetleri son bulsun’ imza kampanyasına zabıta müdahelesi

Marmaris Kent Konseyi‘nin oluşturduğu Çevre Meclisi‘nin dün Atatürk Meydanı‘nda orman yangınları sonrasında Marmaris’e yönelen ekolojik saldırılarla ilgili halkı bilgilendirmek ve imza toplamak için açtığı stand, gerekçe gösterilmeden zabıta ekipleri tarafından kapatıldı.

Marmaris Kaymakamlığı ve Marmaris Belediyesi‘nin imza kampanyasının sürdürülmesini engellemek için ortak çalıştığını belirten Meclis, “Halkın demokratik girişiminin önlenmesi üzücü ve kabul edilemez bir tutum” dedi.

Meclis, bugün de aynı yerde, aynı demokratik hak kullanımına devam edeceğini ve Marmarisli yurttaşların ekolojik saldırılardan haberinin olması, dayanışma ile kenti koruması için elinden geleni yapacağını söyledi.

Ne olmuştu?

29 Temmuz 2021’de kızılçam ormanlarıyla kaplı alanda başlayan büyük yangın 9’uncu günde söndürülebilmişti.

Muğla’da toplam 66 bin hektar orman, içindeki canlılarla birlikte yandı. Bu 66 bin hektarın 13 bin 600’ü Marmaris’te, 12 bin 373 hektarı Köyceğiz’de, 11 bin 369 hektarı Menteşe’de, 8 bin 480 hektarı Milas’ta, 7 bin 568 hektarı Kavaklıdere’de, 2 bin 24 hektarı Yatağan’da ve 236 hektarı Bodrum’da kül olmuştu.

Sekiz ülkeden kiralanan yangın söndürme uçakları dev yangınları söndürmeye yetmemiş; bakanlığı  Türk Hava Kurumu’nun hangarda yatan  uçaklarını kullanmaması ise bütün yaz eleştiri konusu olmuştu.

Marmarisliler, yangından sonra yürütülen çalışmaların doğanın kendini tedavi edip fauna ve florayı canlandırarak yaşamı yeniden inşa etmesini geciktirici hatta ket vurucu etkiye sahip olduğunu söylemişti.

İlgili haber: Marmarisliler: Tarım Bakanlığı yangınların ardından ekokıyım yapıyor
İlgili haber: Filiz Kerestecioğlu, yanan ormanlık alanların imara açılmaması için kanun teklifi verdi

İçmeler Kızılkum mevkiinde, Sinpaş Gayrimenkul Yatırım tarafından, yangınların başladığı alandaki orman alanına yapılacak otel ve bin 500 konut için “ÇED gerekli değil” kararı verilmişti.

İlgili haber: Çevre aktivistlerinden Sinpaş’a izin veren Marmaris Belediyesi hakkında suç duyurusu

Marmaris Kent Konseyi’nin projeye karşı açtığı yürütmeyi durdurma talepli dava ile ilgili 30 Aralık günü bilirkişi keşfi yapılmıştı. Marmaris Kent Konseyi başkanı Ufuk Beytekin, çalışmalar sırasında bölgede dinamit kullanıldığını, ancak şirketin ÇED başvurularında asla dinamit kullanmayacağını yazdığını kaydetmişti.

İlgili haber: Marmaris Kızılbük koyunda bilirkişi keşfi: Yaşanan tahribatı gözlerimizle gördük

Proje sahibi inşaat şirketleri Sinpaş GYO ve Kızılbük GYO şirketlerinin, projeye karşı çağrı yapan ve ‘Kızılbük koy olarak kalsın’ diyen Konsey sözcüsü Halime Şaman’a ‘haksız rekabet’ iddiasıyla açtığı 300 bin liralık tazminat davası ise devam ediyor. İkinci duruşma 8 Mart’ta görülmüş, 25 Mayıs’a ertelenmişti.

İlgili haber: Sinpaş’ın çevre aktivistine açtığı 300 bin liralık davada ikinci duruşma

Marmaris Kent Konseyi, kentte faaliyet gösteren tüm siyasi partilere davet göndermiş ve katılımcı partilerle birlikte Marmaris Ekolojik Mücadele Komitesi oluşturulmuştu. Komite 15 Nisan tarihinde Marmarislilere çağrı yapmış; yapılan toplantıya katılan yerel halk, yaşam alanlarıyla ilgili kararların parçası olmak ve bu kararlarda sözünü söyleyebilmek amacıyla Çevre Meclisi’ni kurmuştu.

Meclis, halkın ekolojik saldırılardan bilgi alma hakkı olduğu gerçeğini merkeze koyarak kurum yetkililerini göreve davet edeceği bir imza kampanyası yapma kararı almıştı.

 

Murda’ya dört yıl iki ay hapis cezası

Murda mahlasıyla bilinen Hollanda vatandaşı rap müzisyeni Mehmet Önder Doğan, ‘Duman’, ‘Pahalı’ ve ‘Eh Baba‘ isimli şarkılarında yer alan sözlerin uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanımını özendirdiği iddiasıyla yargılandığı dava karara bağlandı.

Dün İstanbul 53. Asliye Ceza Mahkemesi‘nde görülen duruşmada Cumhuriyet Savcısı, rap müzisyeninin ‘Duman’, ‘Pahalı’ ve ‘Eh Baba’ isimli şarkılarındaki sözlerin uyuşturucu madde kullanılmasını alenen özendirecek nitelikte olduğu iddiasını yineleyerek, Murda’nın ‘uyuşturucu madde kullandırmaya özendirmek’ suçundan zincirleme şekilde altı yıl üç aydan 17 yıl altı aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını talep etti.

Mehmet Önder Doğan, dört yıl iki ay hapis cezasına çarptırıldı. Önder Doğan, geçtiğimiz sene havalimanında gözaltına alınmıştı.

Duruşma çıkışı açıklama yapan Murda’nın avukatı Ümit Gürkal Egemen, “Savunmalarımızın tamamında, yazılı olarak da verdik bunları, Anayasa‘nın 26, 27, ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesine göre sanat ve ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söyledik. Müvekkilimin burada kimseyi aleni bir şekilde herhangi bir kötü alışkanlığa, bunun adı ne olursa olsun özendirme, bunun iyi olduğunu göstermek gibi eylemi hiçbir zaman olmamıştır. Hiçbir sanatçının da böyle bir eylemi olamaz zaten. Bir yorum farkının olduğunu düşünüyoruz. Kararı İstinaf edeceğiz, itirazlarımız olacak. İddianame düzenlendikten sonra bir yurt dışı çıkış yasağı verilmişti. Bildiğiniz üzere müvekkilim Hollanda vatandaşı. Türk vatandaşı değil, burada ikametgahı yok. Biz de iddianame değerlendirildikten sonrasında, ifadesi alınıp yurt dışı çıkış yasağının kaldırılmasını talep etmiştik. Bu talebimiz kabul gördü” dedi.

Kararın ardından Murda sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı:

 

Bu gönderiyi Instagram’da gör

 

MURDA?WORLD (@murdaworld)’in paylaştığı bir gönderi

Yılları ve sınırları aşan hukuksuzluk: Kavala’nın hayatından çalınan dört buçuk yıl

Gezi Davası‘nın 22 Nisan’da görülecek karar duruşmasından önce, dört buçuk yıldır tek tutuklu sanık olan Osman Kavala’nın bu süreçte karşı karşıya kaldığı iddia ve hukuksuzlukları özetleyen bir kitapçık hazırlandı.

osmankavala.org‘un hazırladığı ‘Yılları ve Sınırları Aşan Hukuksuzluk’ kitapçığında, “Türkiye’de yaşanan yargı karmaşasında, fütursuz hak ihlallerinde çok özel bir yere sahip” olan bu davada yaşananlar kronolojik olarak derlendi:

Kitapçıkta, Kavala’nın yaşadığı süreç şöyle özetlendi:

“Yargının siyasallaşmasının, bir intikam aygıtına dönüşmesinin ete kemiğe büründüğü çok özel bir hadise.  Hem niyeti hem hikâyesi hem de sonuçları açısından sınırları aşan ibretlik bir vaka.”

En başından sakatlıkla malul bir dava

“Osman Kavala’yı yıllardır hapiste tutan dava ve soruşturmalar serisi, en başından itibaren bilinçli bir sakatlıkla malul. Bu konuda, başka kaynaklara başvurmaya gerek olmadan, doğrudan Gezi Davası iddianamesinde yer almış açık bir itiraf var: “Soruşturmanın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü militanı oldukları tespit olunan şahıslar tarafından başlatıldığı ve yönlendirildiği”.

Devletin resmi tanımıyla, bir suç örgütünün suç işlemek için hazırladığı belgeler, “yeniden kıymetlendirme” adı altında bu davalar ve soruşturmaların zemini yapıldı.

“Kavala’nın yargılanması sürecinde, en yetkili siyasi aktörler kamuya açık suçlamalar yaptılar, Cumhurbaşkanı’nın yargıyı yönlendiren açıklamalarını işittik. Bu yüzden Kavala, duruşmalara katılıp buna meşruiyet kazandırmanın lüzumsuz olduğunu söylemek zorunda kaldı.”

Kafkaesk bir hukuk sarmalı

“Siyasiler, yargı mensupları ve yönlendirilmiş medya, bilgi kirliliği üretti. Hukuk gerekleri, usul kuralları, mahkeme kararları uygulanmadı. Meşruiyeti ve dayanağı olmayan, açık siyasi niyetlerle oluşmuş cezalandırma
süreci, adeta gözümüze sokuldu.”

Kavala’nın tutukluluğunun devamı için ne gerekiyorsa o yapıldı.

Bu davanın hukuki bir zemini olmadığı, artık ulusal ve uluslararası mahkeme kararlarında açıkça kayıt altına alınmış durumda.

“Anayasa Mahkemesi üyelerinin yazdığı muhalefet şerhleri açık örnekler
içeriyor.  Örneğin AYM Başkanı Zühtü Arslan, “suçun varlığına dair kuvvetli belirti bir yana basit şüphenin dahi ortaya konulamamış” olduğunu söylüyor. Üye Engin Yıldırım, Kavala’nın aynı olguya dayalı suçlamalarla iki kez tahliye edilip üç kez tutuklanmasını “Kafkaesk bir hukuk sarmalına” benzetiyor.

Tutukluluğunun devamına…

18 Ekim 2017:  Osman Kavala, Atatürk Havalimanı’nda gözaltına alındı. 1 Kasım’da “Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs, hükümeti ortadan kaldırma” suçlamasıyla tutuklandı. Kavala, savcı ve hâkim karşısına çıkarılmadan aylarca tutuklu kaldı.

16 Kasım 2018:  Osman Kavala’nın kurucusu olduğu Anadolu Kültür’ün bazı yöneticileri gözaltına alındı ve daha önce beraat etmiş Taksim Dayanışması üyeleri ifadeye çağırıldı, sivil toplum profesyoneli Yiğit Aksakoğlu tutuklandı.

İlgili haber: Dünyanın önde gelen üniversitelerindeki akademisyenlerden Osman Kavala’ya destek mesajı

19 Şubat 2019: Kavala’nın tutuklanmasından bir buçuk yıl sonra iddianame açıklandı. 4 Mart’ta kabul edilen iddianamede, Kavala ve diğer sanıklar hakkında müebbet isteniyordu. Delil olarak ileri sürülenlerin çoğu, içinde suç bulunmayan dinleme kayıtlarıydı.

22 Mayıs 2019: Anayasa Mahkemesi, Kavala hakkında -raportörünün aksi görüşüne rağmen- oy çokluğu ile “ihlal yok” kararı verdi. 24 Haziran, 18 Temmuz ve 9 Ekim’de tahliye talepleri reddedildi. Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı verildi.

10 Aralık 2019:  Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Kavala’nın bireysel başvurusuyla ilgili ihlal kararını açıkladı. Kavala’nın makul şüphe bulunmadan siyasi gerekçelerle tutuklandığına hükmederek, sona erdirilmesini istedi.

İlgili haber: Osman Kavala cezaevindeki ikinci yılında: Kişi özgürlüğü en temel haktır

24 Aralık 2019: Mahkeme, AİHM kararını “kesinleşmedi” gerekçesiyle dikkate almadı. Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı verildi.

28 Ocak 2020: AİHM kararı “kesinleşmedi” gerekçesi kullanılmaya devam etti. Şaibeli tanıkların savunmadan kaçırılarak gizli duruşmalarda dinlenmesi gibi örnekler yaşandı. Ve Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı verildi.

6 Şubat 2020: Savcı, iddianamedeki suçlamaları tekrar eden mütalaasında, Osman Kavala, Mücella Yapıcı ve Yiğit Aksakoğlu için ağırlaştırılmış müebbet cezası talebinde bulundu.

Soruşturma aşamasından itibaren; hazırlayanlar, iddialar ve uygulamalar açısından şaibelerle dolu bir süreç yaşandı.

Kirli eller tarafından sistemli çarpıtmalarla üretilmiş değersiz bir yığın, tekrar kıymetlendirilerek suçlamalara zemin yapıldı.

18 Şubat 2020:İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi oybirliği ile Osman Kavala’nın ve bazı sanıkların beraatine, yurtdışında olanların dosyasının ayrılmasına karar verdi. Aynı gün Kavala, Silivri Cezaevi’nden çıkmadan başka bir soruşturma gerekçe gösterilerek tekrar gözaltına alındı. Cumhurbaşkanı, beraat kararı için “manevra” dedi.

Kişi hürriyetinin ihlali değil

19 Şubat 2020: TCK’nın 309. maddesi uyarınca açılan soruşturmada Kavala yeniden tutuklandı. Daha sonra TCK 328. maddeden bir başka tutuklama kararı alınarak, durum “sağlamlaştırıldı”. İfadesi dahi alınmayan Kavala, adliyeye bile getirilmedi.

Kavala, ceza yasasının neredeyse her maddesiyle suçlandı.

“Gezi Protestolarının” finansörü ve yöneticisi olarak TCK 312. maddeden yargılandı, beraat etti ve tekrar yargılanmaya başlandı.

309. maddeden açılan “darbe düzenleme” iddiası çöktü ve iki kez tahliye kararı verildi ama suçlama devam etti.

328. maddeden casuslukla suçlama denendi, kanıt uydurulamadı fakat iftira sürdü.

12 Mayıs 2020: AİHM’in vermiş olduğu hak ihlaline karşı Türkiye’nin yaptığı itiraz reddedildi. Tutuklanmanın hak ihlali olduğu ve siyasi amaçla gerçekleştirildiği kesinleşti.

25 Mayıs 2020: Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne AİHM’in Osman Kavala hakkında vermiş olduğu tahliye kararının uygulanmadığına ilişkin dilekçe sunuldu.

3 Eylül 2020: Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM’in Kavala hakkında vermiş olduğu ihlal kararının uygulanmasını ve Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını talep etti.

 

24 Eylül 2020: Kavala’nın bireysel başvurusunu gündemine alan Anayasa Mahkemesi, beş gün sonra Kavala hakkındaki karar toplantısının ertelendiğini açıkladı.

Geçerli kanıtların bulunamadığı, yerel mahkeme ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin muhalefet şerhleriyle kayda geçirildi, AİHM kararlarıyla hükme bağlandı. Ama zorlamalar bitmedi.

Özel olarak mahkeme heyeti değişikliği, savunmadan kaçırılan tanıklar ve saçma dava birleştirmeleri gibi unutulmaz kural tanımazlıklar, anlatması bile zor garabetler yaşandı.

29 Eylül 2020: İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, TCK’nın 309 ve 328. maddelerinden Kavala’nın cezalandırılmasını talep eden iddianame düzenleyerek 36. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sundu.

8 Aralık 2020: İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada, Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı verildi.

29 Aralık 2020 : Kavala’nın bireysel başvurusunu görüşen Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verdi. Karar 7’ye karşı 8 oyla, oy çokluğuyla alındı.

Gezi Davası yeniden

22 Ocak 2021:  İstanbul Bölge Adliyesi Mahkemesi 3. Ceza Dairesi, 2020’de Gezi Davası hakkında verilen beraat kararını bozdu. Davayı yeniden görülmesi için 30. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yolladı.

5 Şubat 2021: 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan dava duruşmasında, Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı verildi ve dava dosyasının İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yürüteceği Gezi Davası ile
birleştirilmesine karar verildi.

İlgili haber: Gezi Davası yeniden: Dava kurgu Gezi gerçek

28 Nisan 2021: 2020 yılındaki beraat kararı sırasında dosyaları ayrılan yurtdışındaki sanıkların dosyasının Gezi ana davasıyla birleştirilmesine karar verildi. Daha önce sonuçlanan Çarşı Davası’ndaki beraat kararı, Yargıtay tarafından bozuldu.

9 Haziran 2021: Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM’in Osman
Kavala ile ilgili kararlarının uygulanmaması ve derhal salınmaması halinde Türkiye’ye ihlal prosedürü başlatacağını açıkladı.

Kavala’ya çektirilen eziyete, bu ülkeye taşıtılan utanca derhal son verilmeli. Türkiye’nin yargı tarihine ve uluslararası ilişkiler siciline işlenen bir ayıp olduğu için son verilmeli.

Bu ülkede yaşayan her insanın daha adil ve özgür yaşayabilecek bir gelecekten umutlanması için son verilmeli.

Atanan başkan kendi muvafakatını kendi verdi

15 Haziran 2021: 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Çarşı Davası’nın sürdüğü 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden davaların birleştirilmesi için muvafakat talep etti. Ve Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı verildi.

12 Temmuz 2021: 13. Ağır Ceza Mahkemesi Gezi ve Çarşı davalarının birleştirilmesine muvafakat vermedi. Ancak iki hafta sonra geçici olarak bu mahkemeye atanan 30. Ağır Ceza Başkanı, kendi istediği muvafakatı verdi.

2 Ağustos: 2021 30. Ağır Ceza Mahkemesi, Çarşı ve Gezi davalarının birleştirilmesine karar verdi. Ve elbette, Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı verildi.

İlgili haber: Osman Kavala için Silivri Cezaevi’nde bir araya geldiler

Arzu edilen karara göre mahkeme heyeti değiştirilmesi, savcıların yazım hatalarını bile düzeltme gereği duymadan kes yapıştır iddianameleri ve mütalaaları sürecin sıradan halleri. Ancak usul saçmalıkları bunlarla sınırlı kalmadı.

Kavala’nın tutukluluğunun devamı için, bazen aynı dosyadan farklı davalar açıldı, bazen ilgisiz davalar birleştirildi ve birkaç ay sonra “ne ilgisi var” denilerek tekrar ayrıldı.

2020’de Gezi Davası’ndaki ikinci beraat kararından bugüne kadar gelen olaylar, ancak absürt bir senaryoda görülecek cinsten

16 Eylül 2021. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Kavala’nın derhal serbest bırakılması talebini ve aksi takdirde ihlal prosedürünün başlatılacağı uyarısını tekrarladı.

8 Ekim 2021: Birleştirme sonrasında 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada yine Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı çıktı.

10 büyükelçiden bildiri

18 Ekim 2021: AB üyesi 7 ülkenin yanı sıra, ABD, Kanada ve Yeni Zelanda’nın da aralarında bulunduğu 10 ülke büyükelçisi, ortak bir bildiriyle Kavala’nın derhal serbest bırakılması çağrısı yaptı.

İlgili haber: ‘Osman Kavala serbest bırakılsın’ diyen 10 ülkenin büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı

21 Ekim 2021: Cumhurbaşkanı Erdoğan, büyükelçilerin açıklamasına ilişkin, “bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz” diyerek tepki verdi.

Uydurulmuş suçlamalara tek bir kanıt bulunamadan hapiste tutulan hatta kendisine yöneltilecek suça dahi karar verilemeyen Kavala’nın, tutukluluğunun devamı uluslararası bir mesele oldu.

AİHM, Türkiye’nin bütün yolları deneyerek uzatmaya çalıştığı, uygulamadan kaçmak için türlü bahaneler ürettiği yargılama sonrasında, Kavala’nın ağır bir hak ihlaline uğradığına ve siyasi gerekçelerle cezalandırıldığına hükmetti.

Türkiye’nin gereğini yerine getirmediği bu hüküm, hızla diplomatik bir krize dönüştü.

22 Ekim 2021: Osman Kavala bir açıklama yaparak, Cumhurbaşkanı’nın yargılaması devam eden bir kişiye dönük suçlama ve hakaretlerinin adil yargılama imkânını yok ettiğini söyleyerek duruşmalara katılmama kararı aldığını beyan etti.

2 Aralık 2021: Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararına rağmen Kavala’yı serbest bırakmayan Türkiye için ihlal sürecinin ilk aşamasını başlattı.

Biz de onları tanımayız

2 Şubat 2022: Avrupa Komisyonu Bakanlar Komitesi, Türkiye aleyhine başlattığı “ihlal prosedürünün ikinci aşamasını da kabul etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bizim mahkemelerimizi tanımayanları biz de tanımayız” dedi.

AİHM’in kararın uygulanmadığına yönelik tespiti ile birlikte üye ülkenin Avrupa Konseyi’ndeki bazı haklarını kısıtlamaktan üyeliğini askıya almaya kadar uzanan bir dizi yaptırıma karar verme hakkı bulunuyor.

Daha önce sadece bir kere Azerbaycan için uygulanmış prosedür, şimdi Türkiye için işliyor.

21 Şubat 2022: Mahkeme başkanı değiştirilerek birleştirilen Gezi ve Çarşı davaları yeniden ayrıldı. Avukatların zorlama birleştirmenin asıl gerekçesi olduğunu işaret ettikleri şekilde; Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı tekrarlandı.

Kavala, Barkey, Çarşı, Gezi ve 15 Temmuz dosyalarını içeren torba bir dava yaratıldı. Birleştirme kararları öncesinde verilen duruşma tarihi son anda öne çekilerek, suç kapsamı ve niteliği değiştirilen yeni davada alelacele yine Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı alındı.

Süreci uzatmak için şaşırtıcı hamlelerle Gezi ile birleştirilen Çarşı Davası, 2022 Şubat’ta bu kez hızlanma ihtiyacı ortaya çıkınca, ana davayla ilgisi olmadığı gerekçesiyle yeniden ayrıldı.

Sekiz yıl önce herkesin gözü önünde yaşanmış olayların birbiriyle ilgisine bir türlü karar veremeyen yargı mensuplarını izledik.

4 Mart 2022: Davaların ayrılmasının hemen ardından savcı hızlı
bir biçimde mütalaasını verdi. 72 sayfalık mütalaada mesnetsiz iddialar tekrarlanarak, Osman Kavala ve Mücella Yapıcı için ağırlaştırılmış müebbet
istendi.

İlgili haber: Gezi Davası’nda Osman Kavala’ya yine tahliye çıkmadı: Bir sonraki duruşma 22 Nisan’da

21 Mart 2022: Kavala’nın avukatlarının hangi suçtan ve hangi maddeye göre tutukluluk talep ettiği sorusuna cevap veremeyen savcı, rutini bozmadı. Mahkeme de Kavala’nın tutukluluğunun devamı kararı verdi. Savunmalar için süre talebi dikkate alınarak duruşma ertelendi.

Gezi Duruşması’nın son duruşması 22 Nisan’da görülecek.

“Hapisliğinin üçüncü yılında Açık Radyo’ya yazdığı mektupta, her şeye rağmen “Gracias a la vida” diyecek kadar iyimser olan Osman Kavala’ya bırakalım sözü. 2 Kasım 2021’de onlarca kere duyduğu tutukluluğunun devamı kararı sonrasında şöyle diyordu:

“Hayatımın dört yılını kaybettikten ve bir ‘memleket sorunu’ haline geldikten sonra, teselli bulabileceğim şey, yaşadıklarımın yargıdaki sorunlarla yüzleşilmesine katkıda bulunması ve benden sonra yargı karşısına çıkacak olanların daha adil bir muamele görmeleri ihtimalidir.”

17’inci Uluslararası İşçi Filmleri Festivali başlıyor

Bu yıl 17’nci kez düzenlenecek Uluslararası İşçi Filmleri Festivali (İFF), 1-8 Mayıs tarihlerinde perdelerini açıyor. Festival, 20 ülkeden 69 filmi, daha önce de olduğu gibi yarışmasız ve ücretsiz bir şekilde seyirciyle buluşturacak.

Dünyanın dört bir yanından gelen toplam 594 film başvurusunu değerlendiren Seçici Kurul, bu yıl için 49 yerli 20 yabancı filmi gösterim programı kapsamına aldı. Yerli yapımlar arasında Türkiye’de ilk gösterimini yapacak 15 film de bulunuyor.

Bunlardan bazıları şöyle:

  • Daha önce festivalde gösterilen Dalga/Die Welle filminin ilham aldığı film Lesson Plan: The Story of the Third Wave / Ders Planı: Üçüncü Dalganın Öyküsü,
  • Arjantin’den Amasando Futuro / Geleceği Yoğurmak,
  • Japonya’dan Bunu ona yaptıran neydi?
  • Yönetmenin de katılacağı İtalya’dan L’Urlo / Çığlık,
  • Yunanistan’dan ΔΕΜΕΝΟΙ / Sarmal,
  • Kamboçya’dan Boramey: Fabrikadaki Hayaletler 

Pandemi nedeniyle son iki yıldır yalnızca online etkinlikler düzenleyen İFF, bu yıl hem online hem de yüz yüze olacak. İlk etabı İstanbul ve Ankara’da başlayacak festivalin açılış gecesi 2 Mayıs saat 19:30’da Moda Sahnesi’nde gerçekleşecek. Etkinlik aynı zamanda festivalin YouTube kanalından canlı olarak yayınlanacak.

Oyuncu Nur Sürer’e teşekkür ve onur plaketinin verileceği gecede, her yıl olduğu gibi bir set emekçisi de sahneye davet edilecek. Festivalin açılış filmi olarak da yönetmen Fikret Reyhan’ın Çatlak filmi seyirci ile buluşacak.

Online gösterim ve söyleşiler festivalin YouTube kanalında 8 Mayıs’a kadar devam edecek.

İstanbul’daki yüz yüze gösterimler 5-8 Mayıs tarihleri arasında Kadıköy Belediyesi Sinematek/Sinema Evi ve 6-8 Mayıs tarihleri arasında Fransız Kültür Merkezi’nde yapılacak.

Sinema Toplulukları Çalıştayı

Festivalin bu yılki programında film gösterimleri ve söyleşilerin yanı sıra bir de çalıştay yer alıyor.  Filmkoop – İFF iş birliği ile düzenlenen Sinema Toplulukları Çalıştayı 7 Mayıs’ta saat 14:00-17:00 arasında Kadıköy Sinematek / Sinema Evi’nde gerçekleştirilecek.

İstanbul ve Ankara etaplarının ardından 17. İFF, 2022 sonuna kadar Türkiye’nin birçok ilinde düzenlenecek.

Festival programı ve seçkisine www.iff.org.tr adresinden ulaşabilirsiniz.

 

TOKİ İzmir’de yürüyüş yolunu satışa çıkardı

Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), İzmir‘in Gaziemir ilçesindeki ‘Sevgi Yolu‘ olarak bilinen yürüyüş yolunu ve yeşil alan niteliğindeki 908 metrekarelik arsayı satışa çıkardı.

Gaziemir Belediye Başkanı Halil Arda, duruma paylaştığı videoyla tepki gösterdi:

“Sevgi Yolu’nun binalaştırılmasına izin vermeyeceğiz. Satışın iptali için dava açma hazırlığı yapıyoruz.”

ANKA Haber Ajansı‘nın aktardığına göre, araç trafiğine kapalı olduğu için yürüyüş yapılabilen alanın otopark olarak kullanılan kısmına TOKİ imzalı “Bu arsa satılıktır” ilanı asıldı.

Söz konusu alanın, TOKİ’nin 20-21 Nisan’da 18 ilde 188 muhtelif taşınmaz için düzenleyeceği müzayedede satışa sunulacağı belirtildi. KDV’den muaf tutularak satılacak arsa için belirlenen rakam ise 2 milyon 907 bin 360 lira olarak açıklandı.

Halil Arda, satış ilanının yer aldığı alandan paylaştığı videoda,”Gaziemirlinin şehir merkezinde rahat rahat yürüyebildiği, hava alabildiği Sevgi Yolu’nu da betona gömmek istiyorlar. Sevgi Yolu rekreasyon alanının içindeki imar planlarında otopark olarak görülen ve yıllardır imar planına uygun biçimde otopark olarak kullanılan bu alanın satılmasını kabul etmiyoruz” dedi.

TOKİ ülkede satmadık yer bırakmadı

Alanda belediye hizmet binasının yanı sıra pazar yeri, alışveriş merkezleri, karakolun bulunduğunu; alanın bölgenin tüm otopark ihtiyacını karşıladığını kaydeden Arda, satılan alanda dört katlı bina yapılmak istendiğini açıklayarak, “Bu arazinin beton olması demek, halkımızın rahat edeceği alanların yok olması demek” şeklinde konuştu.

Arda tepkisini şu sözlerle sürdürdü:

TOKİ, ülkede satmadık yer bırakmadı. Şimdi de sıra Sevgi Yollarına mı geldi? Bunu kabul etmiyoruz. Bu nedenle biz de bu satışının iptali için dava açma hazırlığı yapıyoruz.

Buranın kamunun yararına kullanılması bir zorunluluktur.

Gaziemirlinin nefes aldığı alanları beton haline getirmeye kimsenin hakkı yok. Siz Gaziemir’i de Gaziemirlileri de tanımıyorsunuz. Bu nedenle bu satışa katılacak müteahhitleri uyarıyorum. Satışa girmeyin.

Gaziemirlilerden aldığımız güçle Sevgi Yolu’nun binalaştırılmasına izin vermeyeceğiz. Bunun hesabını 140 bin Gaziemirliye kimse veremez.

Eş Başkan Mithat Sancar dahil 10 vekile ait 12 dokunulmazlık dosyası daha Meclis’te

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar dahil 10 milletvekiline ait 12 dokunulmazlık dosyası TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması için Meclis Başkanlığı‘na gönderilen Cumhurbaşkanı fezlekeleri, Anayasa Adalet Karma Komisyonu‘na sevk edildi.

Vekiller ve fezleke sayıları şöyle:

  • HDP Eş Genel Başkanı ve Mardin Milletvekili Mithat Sancar hakkında 1 fezleke
  • HDP Şırnak Milletvekili Hüseyin Kaçmaz hakkında 1 fezleke
  • HDP Diyarbakır Milletvekili İmam Taşçıer hakkında 1 fezleke
  • HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan hakkında 1 fezleke
  • HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun hakkında 2 fezleke
  • HDP Batman Milletvekili Feleknas Uca hakkında 1 fezleke
  • HDP Muş Milletvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit hakkında 1 fezleke
  • DBP Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz hakkında 2 fezleke
  • Bağımsız Muş Milletvekili Mensur Işık hakkında 1 fezleke
  • AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız hakkında 1 fezleke.