DünyaEditörün Seçtikleriİklim KriziManşet

Petrol endüstrisinin iklim değişikliğine yeni çözüm önerisi: Daha fazla boru hattı

0

Yazan: Audrey Carleton

Yeşil Gazete için çeviren: Esin İleri

*

Amerika Birleşik Devletleri’nde iki tartışmalı proje, sıvı karbondioksiti Mısır Kuşağı (Corn Belt) üzerinde, beş eyalet boyunca, Iowa’dan Kuzey ve Güney Dakota eyaletlerine taşıyacak bir boru hattı döşemeyi öneriyor. Borular kıvrılarak çayırlardan geçecek, su yollarını delecek ve tarım alanların etrafından dolanacak.

Bu, Ortabatı kırsalında yaşayanların alışık oldukları bir manzara; bölge zaten halihazırda doğalgaz ve ham/rafine petrol boru hatlarından oluşan bir ağa ev sahipliği yapıyor. Ama bu borular yeraltından yeni çıkarılmış petrol ve doğalgazı taşımayacak, tam aksi yönde faaliyet gösterecekler: Kilometrelerce çelik silindir, endüstriyel tesislerden emilen karbondioksiti, petrol sondajı için yeniden kullanılacağı ya da dünyaya geri pompalanacağı depolama alanına taşıyacak.

Karbon yakalama ve ayrıştırma (CCS: Carbon Capture and Sequestration) adı verilen bu işlemde, karbondioksitin endüstriyel kaynaklardan uzaklaştırılarak atmosfere girmesi ve dolayısıyla küresel ısınmaya neden olmasını engellendiği iddia ediliyor. İşte, petrol ve doğalgaz endüstrisi tarafından önerilen ve şüpheli etkinliği ile bilinmeyen riskleri nedeniyle tartışmalara yol açan proje bu.

Navigator CO2 Ventures ve Summit Carbon Solutions adlı iki karbon yakalama şirketi, yakalanan karbondioksiti Ortabatı’yı aşarak kalıcı yeraltı ayrıştırma tesislerine taşıyacak boru hatlarının döşenmesini öneriyor. Associated Press’in bildirdiğine göre (27 Temmuz 2021) henüz hiçbir projeye ruhsat verilmedi ama her iki proje de oldukça ilgi görüyor ve 2024 yılına kadar faaliyete geçmeleri umuluyor. (ExxonMobil de ayrıca, Teksas’taki Houston Gemi Kanalı boyunca inşa edilecek, maliyetinin 100 milyar dolar olacağını ve yılda 100 milyon metrik ton karbondioksit (CO2) depolayacağını iddia ettiği benzer bir proje önerdi.)

En çok federal yöneticiler ve fosil yakıtçılar savunuyor

Navigator şirketi, “daha yeşil bir gezegen için çözüm” sloganıyla 1200 millik (yaklaşık 1931 kilometre) boru hattının reklamını yapıyor. Ancak ABD’de etkisi büyümekte olan ilerici çevre grupları koalisyonu, bu temenninin bir safsatadan ibaret olduğunu düşünüyor.

ABD Enerji Bakanlığı’nın bu konudaki araştırma ve geliştirme için milyonlarca dolara yeşil ışık yakması ve Biden yönetiminin Altyapı Planı ve 2022 Federal Bütçesi aracılığıyla bu alana milyarlarca dolar yatırım yapmayı önermesi nedeniyle, iklim aktivistlerinin gözü son aylarda karbon yakalama ve ayrıştırma meselesi üzerine çevrildi. 19 Temmuz’da, ABD’de ve Kanada’da bulunan yüzlerce çevre grubu, her iki ülkedeki federal yasa koyuculara karbon yakalama konusundaki endişelerini dile getiren bir açık mektup imzaladılar ve karbon yakalamayı “gereksiz, etkisiz, son derece riskli, adil enerjiye geçiş süreciyle çelişen ve çevresel adalet ilkelerine karşı” bir süreç olarak tanımladılar.

“Karbondioksitin (CO2) taşınması ve depolanması, tehlikeli boru hatlarından oluşan ve yeraltı enjeksiyon bölgelerine bağlı devasa bir ağ gerektirir; her biri de kendilerine özgü tehlikeler barındırır” denilen mektupta bu tehlikeler; sızıntı veya çatlak tehlikesi, içme suyu kirliliği, patlamalar ve boğulmaya neden olabilen sıkıştırılmış karbondioksit salımına bağlı hava kalitesi sorunları olarak sıralıyor. (Projeyi eleştirenler arasında, yeraltında depolama için sınırlı alan olduğu ve söz konusu depolamanın kaçınılmaz olarak başarısızlığa uğrayacağı yönündeki endişelerini dile getirenler de bulunuyor.)

Bu risklere rağmen, karbon yakalama ve ayrıştırma federal yöneticiler, kâr amacı gütmeyen büyük çevresel kuruluşlar, fosil yakıt ve kömür endüstrileri gibi birçokları tarafından artmakta olan atmosferik sera gazı emisyonu sorununa makul bir çözüm olarak övülüyor.

Bu teknoloji nedeniyle çevreciler bölünmüş olsa da, Çevre Savunma Fonu (Environmental Defense Fund) ve Doğal Kaynaklar Savunma Konseyi (Natural Resources Defense Council) gibi büyük çevreci gruplar, ABD’deki emisyonları azaltmanın çözümü olarak karbon yakalamayı işaret ediyor. Bu grupların desteğinin ardında yatan şey, kısmen de olsa, uluslararası bir otorite olan Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) küresel ısınmayı 1.5 santigrat derece ile sınırlamak ve iklim değişikliğinin en kötü etkilerini azaltmak için karbon yakalamayı gerekli bulması.

Yanlış vaat: Fosil yakıtçılar ne yaptıklarını çok iyi biliyor

Ama birçok çevreci bunu, çevreyi kirleten endüstrilerin varlıklarını sürdürmek için ürettikleri bir “yanlış vaat” olarak eleştiriyor. Yenilenebilir kaynaklara karşı kamusal ilginin ve yatırımların artması ve bir de Covid-19’un ardından petrolün çökmesi ile birlikte, eleştirmenler karbon yakalamanın fosil yakıt çıkarlarına kamu finansmanı talep ederken kirli yakıtları çıkarmaya ve yakmaya devam etmelerine izin veren yeni bir teknoloji sunduğuna inanıyor.

Yerli Çevre Ağı’nda (Indigenous Environmental Network) karbon fiyatlandırma eğitim koordinatörü olan Dr. Tamra Gilbertson, “Karbon yakalama konusunda çok fazla iklime dair dezenformasyon var, ki bunun sebebi de aşikâr: Fosil yakıt endüstrileri bundan faydalanıyor,” diyor:  “[Bu] teknoloji iklime hiçbir fayda sağlamayacak. Özel sanayi sektörlerine ve bu büyük çokuluslu şirketlere fayda sağlıyor. Ne yaptıklarını çok iyi biliyorlar.”

Karbon yakalama ve ayrıştırma (CCS), atmosferdeki karbondioksit seviyelerini azaltan veya azalttığını iddia eden birkaç farklı teknoloji türünden biri: Karbondioksiti doğrudan endüstriyel tesislerde toplayarak, sıkıştırarak, soğutarak ve sıvı hale dönüştürerek başka bir yere taşıyıp yeraltında depolanmasını sağlıyor. Birkaç farklı yolla gerçekleştirilebilmesine rağmen, karbon yakalama için en yaygın olarak kullanılan teknik, fabrikalardan çıkan egzoz veya baca gazını bir havalandırma yardımıyla doğrudan toplamayı içeriyor; oradan soğutma kulelerine taşınıyor ve CO2 moleküllerini aminlere bağlarken diğer tüm bileşikleri ayıran kimyasal bir çözeltiden geçiyor.  Ayrılan şey, hava yoluyla atmosfere bırakılırken damıtılmış karbondioksit bir kompresöre gönderiliyor ve burada bir sıvıya dönüştürülerek, kamyonlar veya boru hatları vasıtasıyla ayrıştırma tesislerine taşınıyor.

Başka bir yöntem olan Karbon Yakalama/Kullanım ve Depolama (CCUS: Carbon Capture/Utilization and Storage), aynı şeyi etkili bir şekilde yapıyor  ancak ürünü, Gelişmiş Petrol Geri Kazanımı (EOR) olarak adlandırılan bir süreçte tükenmiş petrol ve gaz rezervlerini canlandırmak için sondaj sıvısı olarak kullanıldığı petrol ve gaz alanlarına gönderiyor. Doğrudan Hava Yakalama (DAC) veya Karbondioksit Giderme (CDR), karbondioksiti doğrudan atmosferden topladığını iddia ediyor -ancak bu teknoloji henüz geniş ölçekte uygulanmış değil.

Navigator,  CO2 altyapısını “ileriye dönük” olarak tanıtıyor. Şirket şu anda, emisyonları doğrudan kaynağından toplayıp kalıcı bir yeraltı ayrıştırma alanına gönderecekleri endüstriyel müşterilerin ticari ilgisini ölçüp tartmakla meşgul. Summit Carbon Solutions, ticari sürecinde biraz daha ileride, Ortabatı’daki 31 etanol rafinerisinden çıkan karbonu ayırmak için ortaklık anlaşması yapmış durumda. (Her iki şirket de eski petrol endüstrisi yöneticileri tarafından yönetiliyor: Navigator Yönetim kurulu Başkanı Matt Vining önceden TPF Gas Services’de iş geliştirme müdürlüğü yapıyordu, Summit Operasyon Müdürü James Powell ise uzun yıllar Kinder Morgan ve BP şirketlerinde çalıştı. Her iki şirket de Motherboard’un yorum talebine yanıt vermedi.

Teoride mümkün ama ya uygulama?

Bu teknoloji dünyanın iklim sorunlarını teoride çözebilir. Uygulamaya gelince, Gilbertson gibi rakipler bunun pahalı ve etkisiz olduğunu söylüyor. Mevcut CCS tesisleri, kendi yarattığı emisyonların yalnızca bir kısmını yakalama kabiliyetine sahip, üstüne üstlük tesislerin kendisi başlı başına muazzam bir enerji gerektiriyor. New School for Social Research’te misafir akademisyen olan June Sekera tarafından yapılan 2020 tarihli bir literatür incelemesi, karbon yakalama teknolojisinin ayrıştırdığı miktardan daha fazla karbonu yaydığını ortaya koydu. Makalenin vardığı sonuca göre, atmosferik CO2 giderimini önemli ölçüde azaltabilecek tek endüstriyel yöntem yenilenebilir enerji kaynaklarıyla çalışan doğrudan havadan yakalama tesisleri aracılığıyla karbon depolamaktan geçiyor. Ancak bu, beraberinde birtakım riskler de getiriyor ve Sekera’nın kendi görüşü de aynı sonuçlara ulaşmak için ağaç dikmeye yatırım yapmak ve dünyanın doğal karbon depolarını yenilemek için orman yangınlarını azaltmak gibi daha güvenli yollar olduğu yönünde.

Sekera’ya göre, kamu kaynaklarının büyük ölçekte karbon yakalamaya tahsis edilmesi, dikkatleri bu nedenlerden uzaklaştırıyor.  Makalede, 1 milyar ton CO2’yi (ABD’de 2019’da salınan toplam sera gazı hacminin yaklaşık altıda biri) atmosferden uzaklaştırmak için halihazırda mevcut olan petrol altyapısının çok ötesinde sayılarda boru hatlarının gerekeceği ve bunun için de Delaware eyaletinin 10 katı büyüklüğünde bir alana ihtiyaç olduğu belirtiyor.

Sekera, “Çok yüksek miktarda boru hattı söz konusu,” diyor ve bunun riskli olduğunu çünkü bu boru hatlarının sızdırdığının ortaya çıktığını ifade ediyor. Geçen yıl, geliştirilmiş petrol üretimi (EOR) şirketi Denbury Resources Inc.’e ait olan ve Mississippi’deki Yazoo bölgesi üzerinden CO2 taşıyan bir boru hattı kırıldı; olayın gerçekleştiği yerin yakınında yaşayan 45 kişi hastaneye kaldırılarak tehlikeli derecede yüksek CO2 seviyelerine maruz kaldıkları için tedavi gördü. Yetkililer, kurbanların sersemlemiş göründüğünü, kimilerinin ağızlarının köpürdüğünü, kimilerinin ise “zombi gibi davrandığını” bildirdi. Araştırması sırasında bunun gibi bir dizi başka CO2 boru hattı kırılması olayı bulan Sekera, yoğun bir şekilde karbon yakalama tesisleri inşa etmenin sağlık üzerindeki etkileri konusunda endişeli.

Sekera, “Kaçınılmaz olarak birileri öldürülecek” diyor.

‘Çevre ve iklim ırkçılığını güçlendirecek bir teknoloji’

Karbon yakalama, içerdiği tüm tehlikeye rağmen, yeşil teknolojinin bir nimeti olarak güçlü bir üne sahip oldu. Sekera ve Gilbertson, bunun varlıklarını sürdürmek için borulara sıkı sıkı tutunan ve emisyonlarını azaltmak için maliyetli tesisler inşa eden kömür ve fosil yakıt sektörlerinin daha geniş bir dezenformasyon kampanyasının parçası olduğuna inanıyor. (Bir zamanlar ölü olan petrol ve gaz kuyularını canlandırmak için sıvı CO2’nin kullanıldığı EOR’ye gelince, bu teknoloji kelimenin tam anlamıyla fosil yakıt endüstrisinin ömrünü uzatmak için kullanılıyor.)

Gilbertson, New Mexico’daki kömürle çalışan ve önerilen bir karbon yakalama ilavesi onaylanmazsa 2022’de kapatılması planlanan bir tesis olan San Juan Üretim İstasyonu’na işaret ediyor: “Şirket CCS için bastırıyor [çünkü o] bu tesis için bir can simidi. CCS altyapısı inşa edildiği sürece, yani daha uzun bir süre, tesis açık kalacak. CCS’nin getirilerine dayanarak kendini meşrulaştırıyor.”

Gilbertson, federal fonların karbon yakalamaya tahsis edilmesinin kirletici endüstrilere yönelik diğer kurtarma paketlerinden farklı olmadığını düşünüyor. Buna ek olarak, CCS tesislerinin ABD’deki çevresel eşitsizlikleri daha da güçlendireceğini belirtiyor: CCS tesisleri, mevcut endüstriyel tesislere bağlı olmaları nedeniyle, düşük gelirli yerli ve etnik toplulukları etkileyen kirlilik miktarını çoğaltacaktır.

Gilbertson, “Bu, eşitsizlikleri ve gözden çıkarılan bölgeleri daha da kemikleştiriyor, çevre ve iklim ırkçılığını ileriye taşıyor” diyor.

WE ACT for Environmental Justice’in kurucularından ve yöneticisi Peggy Shepard da aynı düşüncede.  Summit ve Navigator boru hatlarının muhtemelen Ortabatı’daki kabile topraklarını tarumar edeceğini belirterek, bilimsel olarak uygulanabilirliği henüz kanıtlanmamış bir teknoloji için bu fedakârlığa değmeyeceğini söylüyor.

Shepard, “Karbon yakalamanın ya da karbon ayrıştırmanın işe yaradığına, bu işlemi gerçekleştirebileceğimize ve uzun vadeli etkilerinin ne olabileceğine dair hiçbir bilimsel kanıt yok” diyor: “İşe yarayacağını bildiğimiz teknolojilere para yatırabilecekken, neden kanıtlanmamış bir teknolojiye daha fazla para yatıralım ki?”

İşçiler için ‘Yeşil dönüşüm’ daha avantajlı

Beyaz Saray Çevre Adaleti Danışma Konseyi (WHEJAC) başkanı olan Shepard, geçtiğimiz günlerde Biden yönetiminin #Adalet40 (#Justice40) taahhütlerinde özetlenen bir tavsiyeler listesi kaleme almasına yardımcı oldu. Bu liste federal iklim yatırımlarının yüzde 40’ını, çevresel bozulmanın sonuçlarının yükünü tarihsel olarak üstlenen ön saflardaki topluluklara ayırma hedefine uygun bir dizi adımdan oluşuyor. Listede yer alan tavsiyelere göre, “[çevresel adalet] topluluğuna fayda sağlamayacak” projeler listesinde ikinci sırada CCS yer alıyor. Listenin üçüncüsü sırasında ise doğrudan “havadan yakalama” var.

Ortabatı’daki bu iki boru hattının WE ACT’nin korumak için kurulduğu topluluklar açısından oluşturduğu tüm risklere ek olarak, ABD Enerji Bakanlığı’nın ilgisini çeken binlerce kilometrelik yeni boru hattında sayısız başka riskler var.

DeSmogBlog’un yakın zamanlı bir haberine göre, petrol endüstrisiyle uzun süredir finansal bağı olan ve Obama döneminde Enerji Bakanı olarak görev alan Ernest Moniz tarafından yönetilen Energy Futures Initiative (EFI) adlı yeni kurulan bir grup, geçtiğimiz günlerde, boyutu mevcut ABD petrol ve gaz boru hattı ağının iki katı olan bir karbon yakalama boru hattı ağı için detaylı bir plan oluşturdu. Hazırladıkları proje, Ohio Nehri Vadisi, Körfez Kıyısı ve Wyoming’de her biri yerel emisyonları yüzlerce metrik ton azaltan karbon yakalama ve ulaşım merkezleri inşa etme planlarını içeriyor.

Detaylı proje, Biden yönetiminin 2030 yılına kadar ekonomi genelindeki emisyonların yüzde 50’sini azaltmasına ve 2050 yılına kadar net sıfır hedefine ulaşmasına yardımcı olurken, aynı zamanda “karbondan arındırılması zor sektörlerde” işleri korumayı hedefliyor. Proje ayrıca, federal hükümeti Trump yönetiminin 2020 Enerji Yasası aracılığıyla geçen aralık ayında karbon yakalamaya tahsis ettiği 8 milyar dolarlık fonu büyütmeye teşvik ediyor.

ABD’de boru hattı altyapısını çoğaltmayı amaçlayan her girişime şüpheyle yaklaşan Gilbertson, bunun gerçek riskler taşıdığına dikkat çekiyor. 2019’da yapılan bir araştırmaya göre, eski petrol ve gaz altyapısındaki sızıntılar, patlamalar ve benzer sorunlar “istisnai olmaktan ziyade yaygın” durumda ve CCS altyapısı da bundan muaf değil. EFI’nin planı, IPCC’nin “yeraltı depolaması için enjekte edilen CO2’nin yüzde 99’unun 100 yıl boyunca güvenli olacağı” yönündeki tahminine atıfta bulunarak bu tehlikeleri göz ardı ediyor. (Motherboard EFI’ye ulaştı ancak şirket temsilcileri yorum yapmayı reddetti.)

Bununla birlikte, EFI’nin projesi ABD’deki boru hattının hacmini üç katına çıkarmanın çalışanların işlerini korumalarına yol açacağını ortaya koyuyor. Planın ilk destekçisi, uzun süredir bir iklim çözümü olarak karbon yakalama teknolojisinin oluşturulmasını güçlü bir şekilde destekleyen ve 56 işçi sendikasından oluşan AFL-CIO federasyonu.

Kâr amacı gütmeyen bir çevre izleme kuruluşu olan Food and Water Watch’ın politika direktörü Mitch Jones, “68 bin millik (yaklaşık 110 bin km) CO2 boru hattı önerisine baktığında organize emeğin göreceği şey istihdamdır” diye konuşuyor.

Jones gibi muhalifler, istihdam argümanını bayat bir argüman olarak görüyor:

“Yenilenebilir enerjilerin inşası için yapılan sayısız proje teklifi iyi maaşlı işleri içeriyor. Güneş panelleri ve rüzgâr türbinleri inşa etmek için vasıflı çalışanları işe almak, ABD’de henüz başarılı olamayan karbon yakalamaya inanmaktan daha iyi bir çözümdür.

Endüstri karbon yakalamanın er ya da geç işe yarayacağını göstermek için ne zaman büyük bir gösteri düzenlese, bu her defasında muazzam bir başarısızlıkla sonuçlandı.”

Kömürlü elektrik santralin yaydığı CO2 emisyonunun üçte birini yakalamak ve toprağa gömmek üzere tasarlanan Petro Nova projesi, üç yıl içinde sona erdirildi.

Jones, Teksas’taki başarısızlıkla sonuçlanan bir deneyin bunun en iyi örneği olduğunu belirtiyor. 2017 yılında, NRG Energy ve Japon madencilik ve metal şirketi JX Nippon, doğrudan petrolden 4.6 milyon kısa ton (1 kısa ton= 907.18 kg) karbondioksit emisyonu emmeye hazır bir karbon yakalama tesisi olan ve Houston, Teksas’ın 48 km güneybatısında kömürle çalışan Petra Nova elektrik santralinin inşasına (DOE’den sağlanan 195 milyon dolarlık finansmanın yanı sıra) 1 milyar dolar harcadı. Petra Nova, kömür santralinin emisyonunun üçte birini yakalamak ve bir boru hattı aracılığıyla, yakalanan karbonun fosil yakıt çıkarımını desteklemeye devam etmek için toprağa enjekte edileceği, 81 mil ötedeki West Ranch Petrol Sahası’na göndermek için tasarlandı. Tesis inşa edilirken yeşil enerji altyapısının yeni bir sembolü haline gelmişti. Rice Üniversitesi’nde çevre mühendisliği profesörü olan Daniel Cohan, şubat ayında Gizmodo’ya verdiği bir demeçte, dünyada bir elektrik santralinin içindeki en büyük karbon yakalama tesisi olan Petra Nova için “karbon yakalamanın neler yapabileceğinin simgesiydi” dedi.

Ama, Reuters’in geçen yıl bildirdiğine göre, faaliyette bulunduğu üç yıl boyunca, tesiste 367 gün elektrik kesintisi yaşandı, tesis ayrıca emisyon depolama hedefinin yüzde 17 gerisinde kaldı. Covid-19’a tepki olarak petroldeki çöküşün ardından, 2020 Mayıs’ında tesis temelli olarak kapatıldı. NRG, bu kısa ömürlü projenin reklamını yapmaya devam ediyor ve onu bir başarı olarak tanıtıyor.

‘Kamu fonları bu teknolojilere harcanmamalı’

Shepard, başarısız olan bir teknolojiye inanmaya devam etmenin israfla eşanlamlı olduğunu söylüyor. Karbon yakalama için, altyapı programı veya federal bütçe yoluyla yapılacak büyük ölçekli bir federal fonlamanın, yenilenebilir enerji gibi daha zaruri projelere harcanabilecek fonlardan çalacağını ve bir yandan da petrol, gaz ve kömür endüstrileri için can yeleği görevi göreceğinden endişelenen Shepard, “Bunlar, bizi emisyonları azaltma konusundaki zor görevi yerine getirmekten alıkoyacak çözümlerdir” diyor.

“İnsanlar bunlardan geçiş teknolojileri olarak söz ediyor,” diye devam ediyor:  “Ancak bize göre, bunlar para harcamamız gereken teknolojiler. Kamu fonları, istihdam yaratan ve fosile bağımlı işleri gerçekten yenilenebilir enerji işlerine dönüştüren çözümlere harcanmalıdır.”

Shepard kendisini federal bir temiz enerji standardı oturtmaya, yani kimi yerelleştirilmiş olanların aksine, karbon yakalama veya nükleer enerji gibi tartışmalı “köprü” teknolojilerini içermeyen, kabul edilmiş bir yenilenebilir enerji tanımı yaratmaya adadı.

Tıpkı Shepard gibi karbon yakalama için sürekli önerilen fonlamadan endişe duyan Gilbertson ise küçük ölçekli yenilenebilir enerji kaynaklarına destek veriyor.

Gilbertson, “Küçük ölçekli ve yenilenebilir enerji projeleri için kullanılabilecek birçok fon, fosil yakıt endüstrilerini desteklemeye tahsis ediliyor ve işte bu gerçek bir iklim suçudur” diyor ve şöyle bitiriyor: “Buna harcayacak zamanımız yok. Karbon yakalama ve ayrıştırma savaşını gerçekten çok hızlı bir şekilde kaybediyoruz.”

Makalenin orijinali için tıklayın 

 

More in Dünya

You may also like

Comments

Comments are closed.