Ana Sayfa Blog Sayfa 94

Hayvan hakları aktivistleri, katliam yasasını protesto etti

Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi, bugün (13 Haziran) meclise sunulması planlanan toplu tecrit ve katliam yasasına karşı sokakta yaşayan köpekleri savunmak için İstanbul-Erenköy’deki İl Tarım Müdürlüğü ve Antalya İl Tarım Müdürlüğü’nün önünde eylem yaptı.

Sokakta yaşayan köpeklerin ve hayvanseverlerin haklarını savunan aktivistler, Tarım ve Orman Bakanlığı‘nın bu konudaki sorumluluklarını vurgulayarak seslerini duyurdu.

AKP’ye hatırlatma: Köpekleri öldürmeye kalkışmak, soykırım demektir, suçtur!
CHP lideri Özel’den köpek katliamı tasarısını tepki: Tutar tarafı yok
Hak savunucuları ve vatandaşlar, köpekler için idam fermanına karşı sokağa çıkıyor

Tek sağlık mottosundan asılsız şiddet suçlarına…

Eylem sırasında basın açıklaması yapan İnisiyatif, Tarım ve Orman Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığı‘nın “OneHealth”, yani “tek sağlık” mottosunu benimsediklerini ve bu alanda çalışmalar yaptıklarını hatırlattı.

Bakanlıklar, bu motto çerçevesinde hayvan, insan ve çevre sağlığının bir bütün olarak ele alınmasını kabul etmiş ve 2019’da bir Zoonotik Hastalıklar Eylem Planı hazırlayarak toplumu zoonotik hastalıklar ve bu hastalıkların tedavileri konusunda bilinçlendirmeyi amaçlamıştı.

Ancak bu yaklaşım bugün yerini hayvanlara yönelik asılsız şiddet suçlarına bıraktı.

‘Bakanlığın tutumu toplumun algısını olumsuz etkiliyor’

Son yıllarda Tarım ve Orman Bakanlığı’nın sokak hayvanlarına dair veri tutmadığı, toplumu hayvanlar konusunda bilinçlendirecek faaliyetler yapmadığı görüldü. Bu yaklaşımın toplumun hayvanlara bakışını olumsuz etkilediğini söyleyen inisiyatif, kuduz vakalarının artmasına yönelik yayılan yanlış bilginin de bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Aktivistler, valiliklerin hayvan düşmanı derneklerle iş birliği yaparak, toplumu galeyana getirecek açıklamalar yapması ve resmî açıklamalarla planlı hayvan katliamlarına zemin hazırlamasını eleştirdi.

‘Hayvanlara karşı suç işlenirken neredeydiniz?’

Basın açıklamasında ayrıca hayvanlara yönelik şiddet suçları için sosyal medyaya yansıtılmayan binlerce şikayet başvurusunun kamuoyundan saklandığına dikkat çekildi.

Tarım ve Orman Bakanlığının bu dosyalar için ‘kovuşturmaya yer yoktur’ diyerek dosyaların davaya çevrilmesine engel olduğu, yargı sürecindeki hayvan katilleri ve işkence/tecavüz faillerinin ise göstermelik cezalar alarak serbest bırakıldığı belirtildi.

Yaşam için Yasa İnisiyatifi, asılsız kuduz ve saldırı haberlerini yayarak halkı kin ve düşmanlığa sevk eden herkese “Bugüne kadar neredeydiniz?” diye sordu.

Basın açıklamasında Urfa‘da köpekleri açlıktan, susuzluktan ve hastalıktan kurtardığı için suçlanan Buket Özgünlü de anıldı. Aktivistler, “Buket Özgünlü yalnız değildir” dedi.

Urfa’daki köpeklerle ilgili Tarım ve Orman Müdürlüğünden dezenformasyon açıklaması
Urfa Belediyesi ‘kuduz iddiasını’ yalanladı: Köpekleri tutuklanan Özgünlü’ye tutanakla teslim ettik

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali de iklime zarar

Savaşın Sera Gazı Muhasebesi Girişimi’nin (IGGAW) yeni raporu, 175 ülkenin çatışmalardan kaynaklanan emisyonlarını inceledi.

Çatışmaların iklim değişikliğine etkisi üzerine bugüne kadar yapılan en kapsamlı araştırmayı sunan rapor, Rusya’nın Ukrayna‘yı işgalinin yol açtığı emisyonların diğer 174 ülkenin çatışma emisyonlarından daha yüksek olduğunu gösterdi.

[6 Kasım Savaş ve Silahlı Çatışmalarda Çevre İstismarını Önleme Uluslararası Günü] Savaşlar iklime de zarar!
‣ Gazze’nin yeniden inşasının karbon maliyeti: 135 ülkenin emisyonunu aşacak
‣ Gazze Savaşı’ndan kaynaklanan emisyonlar ‘iklim felaketi’ni derinleştiriyor

Askeri faaliyetler, arazi yangınları, rotası değiştirilmek zorunda kalan uçaklar ve zorunlu göçler toplamda 175 milyon ton karbondioksit, nitröz oksit ve sülfür hektaflorür emisyonuna yol açıyor.

Bir yıl boyunca 90 milyon benzinli aracın ürettiği emisyona tekabül eden bu miktar, Hollanda, Venezuela ve Kuveyt gibi ülkelerin bir yılda ürettiği emisyondan daha fazla.

Rusya’nın iklim maliyeti 32 milyar dolar

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Rusya’nın Ukrayna’ya iklim emisyonlarının yol açtığı hasarı da dahil edildiği bir tazminat ödemesi gerektiğini söylüyor.

IGGAW Raporu, savaşın ilk iki yılı için Rusya’nın 32 milyar dolarlık iklim tazminatıyla karşı karşıya olduğunu hesapladı. Maliyetlerin karşılanması için dondurulmuş Rus varlıklarının kullanılması tartışılıyor.

Araştırmada, karbonun sosyal maliyeti her bir tonluk sera gazı emisyonu için 185 dolar olarak hesaplanıyor.

IGGAW başyazarı Lennard de Klerk, The Guardian‘a Rusya’nın hem Ukrayna’ya hem de iklim değişikliğinden en çok zarar görecek ülkelere bir bedel ödemesi gerektiğini söyledi.

Ukrayna Çevre Koruma ve Doğal Kaynaklar Bakanı Ruslan Strilets, “Analiz, Rusya’nın işgalinin iklim üzerindeki sonuçlarına dair elimizdeki en güncel ve en kapsamlı kaynak” diyerek bu çalışmanın Rusya’ya açılan tazminat davasında önemli bir dayanak noktası olacağını belirtti.

IGGAW raporuna göre emisyonların dağılımı şu şekilde:

  • Savaş emisyonlarının üçte biri doğrudan askeri faaliyetlerden kaynaklanıyor. Rus birliklerinin kullandığı yakıt 35 milyon ton karbondioksit salıyor. Diğer başlıca emisyon kaynakları ise her iki ülkenin de kullandığı karbon yoğun patlayıcılar, mühimmat ve askeri teçhizatları taşımak için harcanan yakıtlar.
  • Emisyonların diğer üçte biri ise hasar gören binaların, köprülerin veya fabrikaların yeniden inşa edilmesi için ihtiyaç duyulacak beton ve çelikten geliyor. Yeniden inşa çalışmaları bazı bölgelerde şimdiden başladı. Yeniden inşanın karbon etkisi ise inşaat sürecinde kullanılacak malzemelere bağlı değişiklik gösterecek.
  • Son üçte birlik kısım ise yangınlar, rotasını değiştiren ticari uçaklar, yerinden edilen en az 7 milyon savaş mağdurunun ulaşım emisyonları ve enerji altyapılarını hedef alan saldırılardan kaynaklanıyor.

Askeri emisyonlar küresel emisyonların yüzde 5,5’inden sorumlu

Savaşlar ve askeri faaliyetlerin iklim üzerindeki etkileri uzun zamandır göz ardı edilen ancak son yıllarda giderek daha fazla dikkat çeken bir konu.

Askeri gizlilik ve güvenlik kaygıları askeri emisyonların hesaplanmasını ve raporlanmasını zorlaştırsa da yapılan araştırmalar, orduların yıllık küresel emisyonların yaklaşık yüzde 5,5’inden sorumlu olduğunu gösteriyor. Bu oran, havacılık ve denizcilik endüstrilerinin emisyonlarından daha yüksek.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin halihazırda yüksek olan askeri emisyonları daha da artırması, iklim hasarının maliyetinin hesaplanması için çatışmalardan kaynaklanan emisyonların nasıl ele alınacağı üzerine uluslararası anlaşmalara ihtiyaç duyuluyor.

Ordular emisyonlarını neden raporlamıyor, şeffaflık mümkün mü?

TTB aşırı sıcaklarla ilişkili hastalıklara karşı uyardı

Türk Tabipler Birliği (TTB) iklim krizinin artan etkileriyle birlikte daha çok maruz kaldığımız aşırı sıcaklar ve sonucunda meydana gelebilecek hastalıklara karşı uyarıda bulundu.

Aşırı sıcakların sıcak çarpması, ısı senkopu, ısı krampları gibi sıcakla doğrudan ilişkili bir dizi hastalığa neden olabileceğinin belirtildiği açıklamada, “Coğrafi konumu nedeniyle aşırı sıcaklar açısından riskli olan ülkemizde halkımızın bu duruma hazırlıklı olması ve toplumsal önlemlerin alınması çok önemli” ifadelerine yer verildi.

Sıcak havalarda herkesin risk altında olduğunun unutulmaması gerektiğinin belirtildiği açıklamada, ayrıca “Yaşlılar, bebekler ve çocuklar, hamileler, engelli bireyler ve açık havada çalışanlar ise sıcak havadan daha fazla ve hızlı etkilenebilir” denildi.

TTB, sıcak havalardan korunmak için yapılabilecekleri şöyle sıraladı:

  • Günlük su tüketimi 2,5-3 litre düzeyinde tutulmalı,
  • Alkol ve kafeinli içecek tüketimi sınırlandırılmalı,
  • Şekerli ve gazlı içeceklerden uzak durulmalı,
  • Vücut mümkün olduğunca serin tutulmalı,
  • Günün en sıcak saatlerinde dışarı çıkılmamalı,
  • Kapalı alanlar günün en serin saatlerinde havalandırılmalı,
  • Pamuklu gibi serin tutan hafif giysiler tercih edilmeli,
  • İklimlendirme sistemleri talimatlarına uygun şekilde kullanılmalı.

Aşırı sıcaklarla ilgili hastalıkların belirtileri ve bunlardan biriyle karşılaşıldığında yapılması gerekenler ise şöyle:

El Niño aşırı yağışların görülme olasılığını iki kat artırdı

El Niño bu yıl nisan ve mayıs aylarında görülen aşırı yağışların yaşanma olasılığını iki kat artırdı.

Bu yılın bahar aylarında Orta Asya’yı mevsimsel olmayan erken bahar fırtınaları savurdu, yüzlerce insan hayatını kaybederken binlerce ev ve tarım arazisi sular altında kaldı.

Seller 600’den fazla can aldı

Yağışlardan en kötü etkilenen ülke mart ayında aşırı hava olayları yüzünden 540 kişinin hayatını kaybettiği Afganistan oldu. Kuru bir kış geçiren Afganistan’da bahar aylarında toprağın yağışları çekme kapasitesi azaldı, nisan ve mayıs boyunca devam eden yağışlar sel baskınlarına yol açtı.

Pakistan’da ise nisan ayındaki yağışlarda yaşanan sel felaketinde ise en az 124 kişinin öldüğü tahmin ediliyor. Şiddetli yağışlar binlerce eve zarar vererek insanları yer değiştirmek zorunda bıraktı, sular altında kalan tarım arazileri binlerce insanın geçim kaynaklarını kaybetmesine sebep oldu.

450’den fazla okul ve beş bine yakın evin zarar gördüğü Pakistan’da çiftçiler ve yerel halk ciddi ekonomik kayıplar yaşadı.

WWA analizine göre Afganistan, Pakistan ve İran’da 2024 Nisan-Mayıs aylarında görülen yağış anomalisi (1991-2020 ortalamaları baz alınmıştır)

Son 40 yıldır yağışlar yüzde 25 daha ağır yaşanıyor

Afganistan, Pakistan ve İran’da 2024 yılında 1991-2020 yılları ortalamasının üstünde yağış düştü. Ölümcül sel felaketlerinin nedenini anlamak için araştırmacılar, yağışların zaman serisini analiz etti.

World Weather Attribution’ın (WWA) analizlerine göre son 40 yılda bu bölgelerde bahar yağışları yüzde 25 daha ağır yaşanmaya başladı.

Uzmanlar, bunda 2023 sonbaharından beri Pasifik Okyanusu’nda devam eden El Niño’nun etkisi olduğunu buldu.

Tahminlere göre El Niño olmasaydı bu kadar şiddetli yağışlar her 20 yılda bir yaşanacaktı. Ancak El Niño nedeniyle bu tür aşırı hava olaylarının görülme sıklığı on yılda bire yükseldi.

El Niño yüzünden ‘kasırga rotası’ aşırı ısınan Atlantik’te 2024 zor geçecek
Dünya Meteoroloji Örgütü: Zayıflayan El Niño’nun etkisi mart-mayıs arasında ‘pik yapacak’
İklim krizi ve El Nino etkisiyle ‘Sıcaklığa bağlı can kayıplarında artış yaşanabilir’
Asya’da El Niño etkisiyle sıcaklık rekorları kırılıyor
El Niño Güney Afrika’ya açlık getiriyor: Malavi’de de kuraklık ilan edildi

‘Yağışlarda iklim değişikliğinin etkisi olmasa şaşırtıcı olurdu’

Carbon Brief’in aktardığına göre araştırmanın yazarlarından Grantham İklim Değişikliği ve Çevre Enstitüsü’nden iklim bilimci Dr. Friederike Otto mevcut model ile iklim değişikliğinin bu yağışlar üzerindeki etkisini resmi olarak açıklayamadıklarını belirtti.

Ancak Otto, iklim değişikliğinin bireysel fırtınaların daha yoğun yaşanmasına yol açtığını söyleyerek “iklim değişikliği yağışlardaki bu eğilimin bir parçası değilse bu çok şaşırtıcı olurdu” dedi.

Araştırmacılar, Pasifik Okyanusu’nda oluşan El Niño’nun da yağışlar üzerindeki etkisini araştırdı.

Ekim 2023’ten beri yaşanan El Niño, Batı Hint Okyanusu’nda deniz sıcaklıklarını yükseltiyor. Bunun da aşırı yağışlara neden olduğu biliniyor. Araştırmada kullanılan modeller, nisan ve mayıs aylarındaki sağanak yağışların da bu şekilde oluştuğunu gösteriyor.

Araştırmanın yazarları, Afganistan, Pakistan ve İran’da birçok insanın nehir havzalarında yaşadığına dikkat çekerek bu insanların ani sellere karşı ‘son derece savunmasız’ olduğunu söylüyor.

Kızıl Haç‘ın iklim riskleri danışmanı Maja Vahlberg ise seller sonucunda sınırlı temel altyapının da tahribata uğramasıyla halihazırda savunmasız olan insanların daha fazla hastalığa maruz kaldığına dikkat çekti.

Bölge genelinde sellere dair veri paylaşımı ve erken uyarı sistemlerinin kısıtlı olduğunu söyleyen Vahlberg, “erken uyarı sistemlerinin kapsamının artırılması ve sel risk yönetimi politikalarının iyileştirilmesi iklime uyum ve dayanıklılığı geliştirmek için fırsat sunuyor” dedi.

Afganistan
Afganistan ve Pakistan’da meydana gelen sel ve yıldırımlar onlarca can aldı

İZSU: Denizdeki renk değişimine plankton patlamaları neden oldu

İnsan kaynaklı iklim krizinin etkileriyle birlikte artan hava sıcaklıkları sonucu deniz sularındaki aşırı ısınma, İzmir Körfezi’nde çeşitli organizmaların üremesine ve çoğalmasına neden oldu. “Plankton” türü organizmaların aşırı üremesi ve Körfez’in bazı noktalarında denizin renginin değişmesiyle ilgili açıklamada bulunan İZSU Genel Müdürlüğü, “Planktonların deniz kirliliği ile bir ilgisi bulunmamaktadır” dedi.

İzmir’de son günlerde artan hava sıcaklıkları Körfez’de farklı türlerdeki mikroorganizmaların ani patlamalarına sebebiyet verdi. İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü ise konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu:

“İZSU Genel Müdürlüğü Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanlığı, Körfez Şube Müdürlüğü tarafından körfezde meydana gelen renk değişimleri izlenmektedir.

Hava sıcaklığındaki ani artışlar deniz suyu yüzey sıcaklığını da arttırmakta, bu durum farklı türlerdeki mikroorganizmaların patlamalarına sebep olmakta. makro ve mikro alg patlamaları şeklinde deniz yüzeyinde suyun rengini değiştirerek kırmızı, sarı, beyaz ya da yeşil renkli tabakalar oluşturmaktadır.

Yaşanan durum İzmir Körfezi gibi sığ ve su sirkülasyonunun az olduğu, dalga ve rüzgar etkisinin az görüldüğü bölgelerde, yüksek hava sıcaklıklarına bağlı olarak dönemsel dalgalanmalar şeklinde görülebilmektedir.

İZSU Genel Müdürlüğü, Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi ve TÜBİTAK MAM uzmanları ile plankton türlerinden numuneler alarak gerekli incelemeleri yapmaktadır. Görülen planktonların deniz kirliliği ile bir ilgisi bulunmamaktadır.”

İklim değişikliğiyle birlikte artan sıcaklar denizleri ve denizlerde yaşayan canlıların varlığını tehlikeye atıyor. Sıcaklıkla birlikte planktonlarla alglerin varlığı da artıyor. Bu artış da denizdeki canlıların yaşamına devam etmesini olumsuz yönde etkiliyor. Algler ve planktonlar üzerinde yapılan gözlemlerde su hareketlerine bağlı olarak fotosentez ve solunum şiddetinin değiştiği gözlemleniyor. Sudaki oksijen seviyesini düşüren algler ve planktonlar, sudaki canlıların da varlığı için tehdit oluşturuyor.

Koalisyon daveti olmadan Yeşiller’den von der Leyen’e destek yok

Geçen haftaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Yeşiller, 71 koltuğunun 18’ini kaybetti.

Ancak merkezci çoğunluğun sağlanması ve Avrupa Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen’in başkanlığına devam edebilmesi için hala önemli bir konumda olan Yeşiller, Avrupa Halk Partisi (EPP) ile kapsamlı ve merkezci bir koalisyona dahil edilmezlerse von der Leyen’e destek vermeyeceklerini söyledi.

Avrupa’da dev seçim başladı: Parlamentoda aşırı sağın yükselmesi bekleniyor

von der Leyen’in üç koşulu: Avrupa, demokrasi ve Ukrayna yanlısı

Yeşiller/EFA Grubu eş başkanı Bas Eickhout, “İstikrarlı bir Avrupa, demokrasi ve Ukrayna yanlısı çoğunluk yaratmanın tek yolunun dört partiden geçtiğini düşünüyoruz” diyerek koalisyona katılma taleplerini belirtti.

von der Leyen, EPP ile işbirliği yapmak isteyen gruplar ve gruba katılmak isteyen milletvekilleri için bu üç şartı öne sürmüştü.

Pazar günü EPP’nin parlamentodaki en büyük grup olarak kalacağı ve milletvekili sayısını arttıracağı kesinleştiğinde açıklama yapan von der Leyen, Sosyalistler ve Demokratlar (S&D) ile 23 koltuğunu sağ partilere kaybeden Renew Europe‘a teklifte bulunmuştu.

Eickhout, von der Leyen’in Yeşiller’i dışarıda bırakmasını küçümseme olarak görmediğini belirterek “İstikrarlı bir çoğunluk yaratmanın tek yolu dördüncü bir parti ve von der Leyen’in tanımladığı üç kriteri karşılayabilecek tek parti de biziz” dedi.

Yeşiller, eğer koalisyonun bir parçası olarak kabul edilirlerse von der Leyen’e destek vermeye hazır olduklarını söyledi.

Diğer yandan Yeşiller/EFA eş başkanı Terry Reintke, İtalya başbakanı Giorgia Meloni’nin İtalya’nın Kardeşleri Partisi‘nin de dahil olduğu ECR grubundan herhangi bir parti ile anlaşmaya gidilmeyeceğini duyurdu.

Yeşil Mutabakat’tan geri adım atılabilir

Euronews kaynaklarının aktardığına göre Reintke, Yeşiller’den bazı AB çevre politikaları için taviz verilmesinin beklendiğine dikkat çekti.

Reintke, “Müzakere edeceğimiz partilerden bazıları Yeşil Mutabakat’tan geri adım atmamızı istiyor. Eğer müzakerele başlarsa yeşil programdaki her şeyi alamayacağız” dedi.

Bu kararda parlamentodaki çoğunluğun sağa kaymasının etkili olduğunu söyleyen Reintke, pragmatik politikacılar olarak uzlaşmaya hazır olduklarını ifade etti.

Ancak yine de koalisyon davetinde von der Leyen’den 2050 yılına kadar karbon nötr olma hedefi yolundaki yasalara dokunulmayacağına dair bir güvence bekleniyor.

Aşırı sağın yükselişi iklim değişikliği endişelerini değiştirebilir mi?
Avrupa Parlamentosu seçim sonuçları: Aşırı sağ yükseldi, iklim gündemi tehlikede mi?

İklim kriziyle gelen sıcak, düşük riskini de artırıyor

Dünya Sağlık Örgütü‘nün Kasım 2023 tarihli “Anne, Yenidoğan ve Çocuk Sağlığını İklim Değişikliğinin Etkilerinden Korumak” başlıklı raporuna göre dünyadaki birçok farklı bölgede hamile kadınlar, iklim değişikliğiyle şiddetlenen aşırı hava olayları nedeniyle olumsuz yönde etkileniyor.

AA’dan Yeter Ada Şeko’nun aktardığına göre; kadınlar açık havada su taşıma, tarım faaliyetinde bulunma, yemek pişirme gibi işlerden sorumlu olmaları nedeniyle aşırı sıcaklar ve sinekler tarafından taşınan hastalıklar karşısında savunmasız kalabiliyor.

Bu durum, gebelik diyabeti, hipertansif bozukluklar, erken doğum ve düşük gibi sorunlara neden olurken iklim değişikliğinin kaynaklar üzerindeki olumsuz etkisi sonucu yetersiz beslenme, su ve hijyen eksikliğiyle mücadele eden hamile ve lohusalar psikolojik travmalar yaşayabiliyor.

[İklim Masası] Sel felaketleri, en çok kadın ve çocukları etkiliyor
‘İklim kaygısı’yla ilgili çevrimiçi aramalarda keskin yükseliş  
Fotoğraf: Reuters

Hamilelik döneminde yetersiz kaynaklar karşısında artan baskı seviyesi de anksiyete ve depresyona yol açarak düşük riskini artırıyor.

Kasım 2023’te Bangladeş, İtalya ve Çin‘den uzmanların katılımıyla Bangladeş’in kıyı bölgelerinde yapılan araştırmada havanın 28 ila 32 derece olduğu dönemlerdeki düşük sayısının, 16 ila 21 derece olduğu dönemlerdeki düşük sayısından yüzde 25 daha fazla olduğu belirlendi.

Çalışmada düşüklerin, genellikle hamileliğin 8 ila 14’üncü haftalarında görüldüğü bildirildi.

İklim krizinin etkisiyle aşırı hava olayları hamilelik sürecini etkiliyor

Avustralya Ulusal Üniversitesi Arkeoloji ve Antropoloji Bölümü akademisyenleri tarafından 2022’de yapılan bir diğer araştırma ise iklim krizinin şiddetlendirdiği aşırı hava olaylarının da hamilelik üzerinde etkisi olduğunu gösterdi.

2008-2018 arasında Queensland bölgesindeki 600 binden fazla doğum verisinin incelendiği araştırmada, bölgede yaşanan tropik siklonların hamilelik sürecine olan etkisine bakıldı.

Araştırma kapsamında gebeliğin erken döneminde tropik siklonlara maruz kalan hamile kadınlarla, hiç tropik siklona maruz kalmayan kadınların doğum süreçleri karşılaştırıldı. Elde edilen veriler, siklon dönemlerinde hamilelik geçiren kadınlarda erken doğum yapma riskinin arttığını gösterdi.

Orman yangınlarının hamilelik süreçlerine etkisine ilişkin Avustralya Monash Üniversitesi akademisyenlerince yürütülen çalışmada 2015-2019 arasında New South Wales‘de kayda geçen 330 bin 884 hamilelik mercek altına alındı.

Yaz yangınları sırasında New South Wales‘deki Batemans Körfezi yakınlarında ormandaki kömürleşmiş ağaçlar. – Fotoğraf: Loren Elliott/Reuters

Ardından NASA başta olmak üzere çeşitli kaynaklardan bölgeye dair orman yangınları verileri alınarak çeşitli modeller aracılığıyla yorumlandı. Çalışmanın sonuçlarına göre gebelik döneminde orman yangını kaynaklı ince partikül maddeye maruz kalan annelerin yüzde 14,3’ü erken doğum, yüzde 8,04’ü ise düşük ağırlıkta doğum yaptı.

Yüksek ortam sıcaklığı ve bebeğin kalp atışları

Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Hemşirelik Bölümü Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Renginar Öztürk Dönmez, iklim değişikliği karşısında özellikle gebeler ve yeni doğanların daha savunmasız olduğunu söyledi.

Anne sağlığı açısından hamilelik sürecinde gebelik şekeri, gebelikte tansiyon yüksekliği ve gebelik zehirlenmesi gibi vakaların artmasında küresel ısınmanın etkilerinin olduğunu ifade eden Dönmez, “Küresel ısınmanın bebek sağlığı üzerindeki etkileri arasında erken doğum, düşük doğum ağırlığı, ölü doğum ve yarık damak, yarık dudakla doğum gibi konjenital anomaliler gösterilebilir” dedi.

Türkiye’de ve Amerika Birleşik Devletleri‘nde yürütülen son araştırmalara atıfta bulunan Dönmez, annenin gebelik esnasında yüksek ortam sıcaklıklarına maruz kalması ile bebeğin kalp hastalığı arasında ilişki saptandığı yönündeki bulguları paylaştı.

Gebelik döneminde, kadınlarda vücut sıcaklığını düzenleme mekanizması olan termoregülasyon yeteneğini azaltan fizyolojik ve anatomik değişimler meydana geldiğini anlatan Dönmez “Yurt dışında yürütülen çalışmalarda gebelik sırasında çevresel sıcaklık arttıkça gebelerde şeker hastalığının, hipertansiyonun ve gebelik zehirlenmesi oranının da arttığı belirlenmiştir” diye konuştu.

İnce partikül maddelerin endokrin sistem üzerinde bozucu etkileri olduğunu vurgulayan Dönmez, bunun sonucunda gebede düzensiz veya yüksek kan şekeri düzeyi görülebileceğini ve gebelik şekerinin de erken doğum ve düşük ağırlıkta doğum riskini artırabileceğini bildirdi.

Endonezya ve Doğu Timur’u vuran tropikal siklon en az 150 can aldı
İnsan kaynaklı iklim değişikliği aşırı hava olaylarını şiddetlendirecek

Tropikal siklonlar gibi aşırı hava olaylarının gebelerde stres ve anksiyeteyi artırdığını işaret eden Dönmez, hamilelik süreçlerinde iklim krizinin getirdiği olumsuzluklardan korunmak için alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı:

“Gebelerin tükettiği gıdaların içeriğinin temiz olduğunun bilinmesi, gebenin yeterli sıvı alması ve yeterli hareket etmesi küresel ısınmanın istenmeyen sağlık etkilerinden korunmak için alınabilecek önlemlerdir. Bununla birlikte, gebelerin ve bebeklerin düzenli sağlık kontrollerini yaptırıyor olması, sağlık hizmetini sağlık kurumlarından ve sağlık profesyonellerinden alması da çok önemli sağlık geliştirici faktördür.”

Ulusal Katkı Beyanları fosil yakıt üretiminden bahsetmiyor

Uluslararası Sürdürülebilir Kalkınma Enstitüsü (IISD), dünyanın en büyük fosil yakıt üreticilerinin Ulusal Katkı Beyanları’nı (NDC) analiz ettiği bir rapor yayımladı.

IISD analizinde en büyük 20 fosil yakıt üreticisi olan Cezayir, Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Almanya, Hindistan, Endonezya, İran, Irak, Kuveyt, Norveç, Polonya, Katar, Rusya, Suudi Arabistan, Güney Afrika, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Amerika Birleşik Devletleri yer aldı.

Bu ülkeler küresel kömür üretiminin yüzde 93’ünden petrolün yüzde 80’inden ve gazın yüzde 77’sinden sorumlu.

NDC’lerde fosil yakıtlardan bahsedilmiyor

Analiz, fosil yakıt üretiminde ülkeler arasındaki adaletsizliği bir kez daha gözler önüne sererken 20 ülkeden üçte birinin NDC’lerinde fosil yakıt üretiminden bahsetmemesi dikkat çekti.

Hatta aralarında Çin’in de bulunduğu altı ülke gelecek yıllarda fosil yakıt üretimlerini arttıracak. Almanya ve Polonya ise üretimi azaltmayı hedefleyen ülkeler arasında.

IISD politika danışmanı Paola Yanguas Parra, “Fosil yakıtlardan uzaklaşmayı kabul etmiş bir dünyada, madencilik ve sondaj yapmaya devam eden üreticiler piyasa şoklarına karşı savunmasız” diyerek NDC’lerin ve uzun vadeli stratejilerin fosil yakıtları terk etmek için yol gösterebileceğine ve alternatif enerjiye yatırım için kullanılabileceğine dikkat çekti.

IISD’den güncel NDC’ler için yol haritası

Hükümetler, üçüncü NDC’lerini 2025 yılında bildirecek. IISD analizi, güncel NDC’lerde yer alması gereken konulara dikkat çekti:

  • Ulusal fosil yakıt üretimi, gelecek fosil yakıt üretimi planları, fosil yakıt rezervleri hakkında bilgiler,
  • Ülkelerin fosil yakıt üretimini azaltma hedefleri ve bu hedefler için hazırlanan yol haritaları (Hedefi belirli bir tarihe azaltma veya aşamalı olarak durdurma taahhüdü şeklinde olabilir),
  • Fosil yakıt üretimini caydırmaya veya kısıtlamaya yönelik alınan tedbirler ve hazırlanan politikalar (Fosil yakıt üretim ve ihracatına sınırlandırma getirilmesi, üretim sübvansiyonlarının düzenlenmesi veya fosil yakıt çıkarmanın vergilendirilmesi gibi),
  • Temiz enerjiye geçiş sürecinde toplulukları desteklemeye yönelik politikalar ve ekonomiyi fosil yakıt üretiminden uzaklaştırmaya yönelik tedbirler,
  • Eşitlik ve uluslararası destek için işbirliği planları…

Türkiye’de fosil yakıt yatırımları artacak

Türkiye’nin de NDC’sini analiz eden rapor, emisyonları azaltmak ve fosil yakıtlardan uzaklaşmak için herhangi bir hedef verilmediğini gösterdi.

Beyanda yalnızca yenilenebilir enerji yatırımları ile enerji verimliliğini artırmaya yönelik yatırımlar yer alıyor.

Hatta enerji sektörü için birincil kılavuz politika belgelerinden Türkiye Ulusal Enerji Planı, kömür yatırımlarının arttırılacağını bildiriyor.

‣ [COP27 Liderler Zirvesi-7] Türkiye güncellenmiş Ulusal Katkı Beyanı’nı açıkladı: Emisyon azaltım hedefi yüzde 41 oldu

Türkiye’nin enerji yatırımları 2053 hedefleri ile uyumlu değil

IISD raporunu değerlendiren Avrupa İklim Eylem Ağı Türkiye İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz, “Fosil yakıtlardan kurtulmayı öngörmeyen Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı, iklim hedefinden ziyade göstermelik bir hamle niteliğinde” diyerek Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmak için fosil yakıt tüketimini kaldıracak bir hedeflere ve uygulamalara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Katısöz, Türkiye’deki mevcut enerji projelerinin 2053 hedefleri ile uyumlu olmadığına dikkat çekerek “Afşin-A Termik Santrali‘ni yeni ünitelerle büyütme ya da Muğla‘nın Milas ilçesindeki YeniköyKemerköy santrallerinin ömrünü uzatacak yeni kömür ocakları gibi fosil projelerinden hemen vazgeçmeli” dedi.

‣ ‘Sunulan Ulusal Katkı Beyanı ile Türkiye’nin 2053’te net sıfıra ulaşması imkansız hale geldi’
‣ İPM: Türkiye’nin 2053 net sıfır hedefine ulaşması için elektrik sektöründe köklü bir dönüşüm şart

Bonn İklim Değişikliği Konferansı iklim finansmanı için yeni bir hayal kırıklığı oldu

Bu yıl 60’ıncısı Bonn’da gerçekleştirilen İklim Değişikliği Konferansı‘nın gündeminde, 2025 yılı sonrası için iklim finansmanı vardı.

Müzakereler, kasım ayında Bakü’de gerçekleştirilecek olan Birleşmiş Milletler 29. Taraflar Konferansı‘nda (COP29) belirlenecek Yeni Kolektif Sayısal Hedef (NCQG) adlı iklim finansmanı hedefinin bir ön görüşmesi niteliğindeydi.

Bonn İklim Değişikliği Konferansı başlıyor: Gündem iklim finansmanı ve uyum
COP29, Azerbaycan’da iklim finansmanı için yol ayrımında

Ancak hükümetler yeni NCQG konusunda fikir ayrılığı yaşadı, zengin ülkeler COP29’da belirlenecek yeni finansman hedefinin miktarını açıklamayı reddetti. Ülke temsilcileri Bonn’dan hayal kırıklığı ile ayrıldı.

Müzakereleri değerlendiren Christian Aid lideri Mariana Paoli, “Bonn’daki finans müzakerelerinde ilerleme kaydedilememesi hayal kırıklığı yaratıyor. Zengin ülkelerin Paris Anlaşması kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmek için yeni, ek ve ölçekli kamu finansmanı sağlamaları gerekiyor” dedi.

NCQG tartışmaları sürüyor: Kime, ne kadar ve nasıl

NCQG, iklim hareketi için gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere aktarılan fonu belirtiyor. Bu para, enerji, ulaşım ve tarım gibi alanlarda düşük karbonlu uygulamalara geçişi ve iklim değişikliğinin etkilerine dayanıklı çözümleri destekliyor.

2009 yılında ülkeler, gelişmekte olan ülkelerdeki iklim hareketine yıllık 100 milyar dolar ayıracaklarını taahhüt etti. 2015 yılında Paris Anlaşması kapsamında bu miktarın 2020-2025 yılları için geçerli olacağı teyit edildi.

OECD raporuna göre 100 milyar dolarlık hedefe ilk kez 2022 yılında ulaşılabildi.

Bu yıl ise COP29’da 2025 yılı sonrası için yeni bir hedef belirlenecek. Gelişmekte olan ülkeler finansmanın 1,1 trilyon dolar ila 1,3 trilyon dolar arasında olması gerektiğini söylerken gelişmiş ülkeler bu miktarın 100 milyar dolar olarak tutulmasını veya biraz yukarı çekilmesini istiyor.

NCQG’nin artışı, gelişmekte olan ülkelerin 2025 yılında güncellenecek ulusal katkı beyanlarını (NDC) iyileştirmesine katkı sağlayabilir.

Climate Home News kaynaklarının aktardığına göre Avustralyalı bir temsilci, yalnızca miktarın değil finansman yapısının ve finansmanın nasıl sağlanacağının da konuşulması gerektiğine dikkat çekti.

İklim finansmanı ‘zengin ülkelerin bir sorumluluğu’

OECD’nin büyük bir başarı olarak gördüğü 100 milyar dolarlık fonun yüzde 69’u kredi şeklinde verildi. Gelişmekte olan ülkeler ise kredilerin iklim finansmanına dahil edilmemesi gerektiğini savunuyor.

Küçük Ada Devletleri İttifakı (AOSIS) ve en az gelişmiş ülkeler (LDC) de kredi formunda sağlanan fonların borç yüklerini arttırmaktan başka bir şey yapmadığını söylüyor.

Euronews kaynaklarına göre konferans katılımcılarından iklim aktivisti Harjeet Singh, iklim finansmanı için “Bizim açımızdan bu adalettir, tazminattır ve zengin ülkelerin bir sorumluluğudur. Ama onlar bunu bir para kazanma fırsatı olarak görüyor. OECD raporunun bize anlattığı hikaye bu” şeklinde yorum yaptı.

Uluslararası Çevre Hukuk Merkezi (CIEL) avukatı Erika Lennon da karbon kredilerini bir iklim çözümü olarak sunulmasını eleştirerek “Hiçbir retorik, karbon piyasalarını gelişmekte olan ülkelerin iklim krizine uyumunu ve fosilsiz bir geleceğe geçişini sağlayacak gerçek, hibelere dayalı iklim finansmanına dönüştüremez” dedi.

Kim kime fon sağlayacak?

Tartışma konularından biri, kimlerin finansman sağlayan tarafta olacağıydı. Norveç ve Amerika Birleşik Devletleri‘nin (ABD) de aralarında bulunduğu bazı ülkeler, Çin ve petrol devi ülkelerin de iklim fonlarına katkı sağlaması gerektiğini düşünüyor.

Çin ve petrol zengini ülkeler Paris Anlaşması’na göre gelişmekte olan ülkeler arasında bulunduğu için iklim fonlarına kaynak sağlamak zorunda değil.

Diğer soru ise fonların kime verileceğiydi. Fonların iklim değişikliğine karşı en savunmasız ülkelere, en az gelişmiş ülkelere ve gelişmekte olan küçük ada devletlerine verilmesi gerektiği konusunda fikir birliği var. Ancak gelişmekte olan ülkelerin bu gruba dahil edilip edilmeyeceği hala belirsiz.

Kayıp ve hasar fonu Dünya Bankası’nın elinde

Bonn’daki gelişmelerden biri de Dünya Bankası’nın kayıp ve hasar fonları için geçici ev sahipliğini kabul etmesi oldu.

Banka, aracı fonu kendi yönetim yapısı ve finansman kararlarında söz sahibi olan bir kurul ile dört yıl boyunca elinde tutacağını söyledi ve kararın COP28’de verilen kayıp ve hasar taahhütlerinin uygulanması için önemli bir gelişme olduğunu belirtti.

Ancak bu karar, gelişmiş ülkelerin Dünya Bankası üzerinde söz sahibi olması nedeniyle gelişmekte olan ülkeler için kazanımdan çok yeni bir endişe kaynağı oldu.

Üçüncü Ankara Onur Yürüyüşü yapıldı: ‘Ne sokakta ne çarkta, yalnız değilsin lubunya!’

Tüm engellemelere karşı 3. Ankara Onur Yürüyüşü (12 Haziran) dün gerçekleştirildi.

KaosGL’nin aktardığına göre; polisler Kızılay’dan Tunalı’ya pek çok noktada yürüyüşü engellemek için bekledi. Çankaya’nın çeşitli noktalarına dağılan LGBTİ+’lar ilk olarak Kızılay’a çıktı.

‘Ne sokakta ne çarkta, yalnız değilsin lubunya!’

Polisin ablukaya aldığı LGBTİ+’ların çantaları arandı. Ablukadan çıkan LGBTİ+’lar Kolej’den Bülbülderesi Caddesi boyunca “Ne sokakta ne çarkta, yalnız değilsin lubunya!” pankartı arkasında yürüdü.

LGBTİ+’ların okuduğu basın açıklamasında “Biz Ankara lubunyaları, bugün burada 3. Ankara Onur Yürüyüşü’yle onur ayımızı kutlamak için bir aradayız! Biz bu sokaklarda, bu caddelerde sadece bu ay değil her ay nefretinize rağmen var oluyoruz. Buradan nefret ittifakına, AKP-MHP iktidarına, bizleri dilinden düşürmeden siyaset yapamayan Yeniden Refah’a sesleniyoruz. Bizim onurlu varoluş mücadelemiz, nefretinizi yenecek! Alışın, gitmiyoruz, yaşam alanlarımızdan vazgeçmiyoruz!” denildi. Açıklamanın devamında ise şu ifadelere yer verildi:

“Esat-Eryaman’da, Bornova ve Bayram Sokak’ta evlerinden etmek istediğiniz trans kadınların mücadelesini kuşandık. Evde, çarkta, işyerlerinde, translara yaşatılan zulmün AKP iktidarının LGBTİ+ nefret politikalarının sonucu olduğunu biliyoruz. Bugün isyanımızla karşınızdayız. Transları ölüme sürükleyen bu düzenin gözünün içine bakıyor ve hesap soruyoruz. Öfkeliyiz ve unutmuyoruz! Derin’i, Ganimet’i, Candle’ı, Ecem Seçkin’i, Hande Kader’i, Eylül Cansın’ı, Okyanus Efe Özyavuz’u, Didem Akay’ı, Ahmet Yıldız’ı, Zirve Soylu’yu, Hande Buse Şeker’i, Esra Ateş’i, Berrak Yılmaz’ı ve daha nice arkadaşımızı unutmuyoruz, unutturmayacağız.”

Fotoğraf: KaosGL

“Ankara geleneğinin 17 Mayıs Yürüyüşü’nden gelen coşkumuzla, 2021 yılından bu yana sokaklara olan arzumuzla, kuir hafızamızla bugün yine Tunalı’da ve Ankara’nın dört bir yanındayız!

Sağlığa, adalete, insanca yaşama erişim hakkımızdan vazgeçmiyoruz. Ne yanlışız ne de yalnız, bunu bilerek gözümüzü açtığımız her gün bizi maruz bıraktığınız şiddetle mücadele etmeye devam edeceğiz. Yasaklamalarınızla, yok saymalarınızla, şiddetinizle, baskınızla bitmeyiz, tükenmeyiz!

Cis-hetero patriyarka ve kapitalizmin kolkola yürüyen şiddet mekanizmaları olduğunu çok iyi biliyoruz. Bizi yaşamak için mecbur ettiğiniz zorunlu mesleklerimiz onurumuzdur. Orospuluğun onuruyla şiddetinizi boğacağız, bu ay değil her ay eşitlik mücadelemizle ses çıkaracağız. Kampüslerde, fabrikalarda, iş yerlerinde, yaşamın her alanında direnerek varoluş mücadelesi veren lubunyaya selam olsun. Sendikal haklarına erişemeyen, pembe duvar sebebiyle fırsat eşitliğinden mahrum kalan, işsiz kalan ve tüm bunlara rağmen insanca bir yaşam için direnen lubunyaya selam olsun!

Hem Filistin’deki hem de Kürdistan’daki işgalin karşısındayız! Filistin ve Kürdistan halkının katledilmesine direnen yoldaşlarımızı gözaltına alan, tutuklayan faşizminize yalnızca bu ay değil her ay direniyoruz! Filistin’e, Kürdistan’a, lubunyaya özgürlük istiyoruz.

İktidarın sokak hayvanlarına yönelik katliam yasası teklifinin karşısındayız. Her yaşamın korunması ve sürdürülmesi için sokak hayvanlarına yönelik şiddetin önlenmesi gerekirken, hayvanları katletmeye uydurduğunuz bu kılıf yasalarınızı kabul etmiyoruz! Türcü, insan merkezci politikalarınıza karşı yaşamı savunuyoruz.

Eskişehir’de orantısız polis şiddetine maruz kalan arkadaşlarımızı da anarak haykırıyoruz.

Bizi kriminalize edemezsiniz. Bizler varlığımızı, yaşamlarımızı kutlamak, mücadelemizi anmak için onur ayını seçiyorsak da #biraydeğilheray direnerek yaşam mücadelemizi veriyoruz.

Gettoları değil şehrin tamamını istediğimiz gibi sadece onur aylarında değil her ayda, her günde, her alanda eşitlik içinde var olmak istiyoruz.

Varoluşumuz, mücadelemiz, yani biz değerliyiz! Nefretinizle, baskınızla, şiddetinizle, yok saymanızla bitmeyiz tükenmeyiz. Öyle güzeliz ki, öyle değerliyiz ki, biz yaşadıkça çıldırın! Travestiyiz, ibneyiz, dönmeyiz, buradayız! Ankara’dan tüm Türkiye halklarına haykırıyoruz ‘Bir ay değil her ay’ı istiyoruz hiçbir yere gitmiyoruz. Alışın, barışın, buradayız!”