Ana Sayfa Blog Sayfa 853

Tibet buzullarına hapsolmuş 1000’e yakın yeni bakteri türü, bilim insanlarını endişelendiriyor

Tibet buzullarından alınan kar ve buz örneklerinde yaklaşık 1000 yeni bakteri türünün bulunduğunu belirten bilim insanları, küresel ısınma yüzünden buzların erimesiyle yeni ve bilinmeyen hastalıkların yayılmasından endişe ediyor.

Nature Biotechnology adlı bilimsel dergide geçen hafta yayımlanan yeni çalışmaya göre, araştırmacılar Tibet buzullarında hapsolmuş bakteri türlerinin kar ve buz eridikçe diğer bölgelere ulaşıp ulaşamayacağını inceledi.

Çin Bilimler Akademisi mensuplarının da aralarında bulunduğu araştırmacılar, 2010 ila 2016’da Tibet’teki 21 buzuldan numuneler topladı ve buz örneklerini eriterek geriye ne kaldığını analiz etti. Analizin sonucunda çağdaş bilim için yüzde 98’i yeni olan 968 benzersiz bakteri türü bulundu.

Yaklaşık bir yıl önce de ABD‘li araştırmacılardan oluşan bir ekip, Çin’in kuzeybatısındaki platoda bulunan Guliya buz örtüsünün zirvesinde ve platosunda açılan iki çekirdek buz örneğinde, bazıları 15 bin yıldan yaşlı olan antik virüs ve bakteriler bulmuştu.

‣Tibet buzullarında yeni virüs türleri keşfedildi

Buz örtüleri ve buzullar Dünya’nın yüzey örtüsünün neredeyse onda birini oluşturuyor ve iklim krizi nedeniyle her geçen yıl daha fazla eriyorlar.

Bilim insanları buza hapsolmuş bu bakterilerden bazılarının, özellikle bu eski mikroplara karşı bağışıklığı olmayan modern bitkiler, hayvanlar ve insanlar için bulaşıcılığı olabileceğinden endişeleniyor:

“Bu mikroorganizmalar bitkileri, hayvanları ve insanları savunmasız hale getiren yeni virülans faktörlerine sahip olabilir.”

Araştırmacılar, buzullarda hapsolmuş bu tür antik ve modern patojenik mikropların yerel salgınlara ve hatta pandemiye yol açabileceği konusunda da uyarıyor.

‣Su kıtlığı eşikte: İklim değişikliği nedeniyle Asya buzullarının üçte biri eriyecek

Buzullar, mikrobiyal genetik çeşitliliğin benzersiz bir envanterini ve bir evrim kaydını temsil ediyor. Düşük enlemli buzulların en geniş alanını içeren Tibet Platosu ise özellikle küresel ısınmaya karşı savunmasız durumda

Yeni keşfedilen bakteriler de dünyanın özel öneme sahip bir bölgesinden geliyor: Burada eriyen kar ve buz, Çin ve Hindistan‘daki yoğun nüfuslu bölgelere akan birkaç nehri besliyor.

Tibet Platosu’nda geçen yıl yapılan çalışmada da antik virüs ve bakteriler tespit edilmişti.

Araştırmacılar, “Asya’nın su kulesi olarak bilinen Tibet Platosu, Yangtze, Sarı Irmak, Ganj Nehri ve Yarlung Tsangpo Nehri (Brahmaputra Nehri) de dahil olmak üzere dünyanın en büyük nehirlerinden birkaçının kaynağıdır, potansiyel olarak tehlikeli bakterilerin serbest kalması dünyanın en kalabalık bu iki ülkesini etkileyebilir.”

Araştırmayı yürüten bilim insanları, bundan sonraki çalışmalarda buzulların erimesiyle açığa çıkan mikropların dünyanın dört bir yanındaki nehirlere karışmasının, nehir yatağı boyunca yaşayan bitkiler ve hayvanlar için bir tehdit oluşturup oluşturmadığını daha net değerlendirmeyi umuyor.

Haziran ayında 31 kadın öldürüldü, 22 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, Haziran ayı raporunu açıkladı.

Rapora göre geçen ay 30 günde 31 kadının öldürüldü; 22 kadın da şüpheli bir şekilde ölü bulundu. 31 kadından 5’i çocuklarıyla birlikte öldürüldü.

Kadınların yüzde 32’si evli olduğu erkek tarafından, yüzde 74’ü kendi evlerinde öldürüldü.

Öldürülen 31 kadından 11’i boşanmak istediği, barışmayı reddettiği, evlenmeyi reddettiği, ilişkiyi reddettiği gerekçesiyle katledildi.

İki kadın ise ekonomik bahanelerle öldürülürken, 18 kadının katledilme nedeni ise bilinmiyor.

1 Temmuz 2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi yürürlükten kaldırılmıştı.

Geçen bir yılda 259 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 239 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu.

Kadınlar kimler tarafından öldürüldü?

Haziran ayında öldürülen 31 kadının 10’u evli olduğu erkek, 2’si eskiden birlikte olduğu erkek, 7’sı birlikte olduğu erkek, 1’i eskiden evli olduğu erkek, 1’i oğlu, 4’ü babası, 1’i akrabası ve 3’ü tanıdığı öldürülmüştür. 2’sinin faille yakınlığı tespit edilemedi.

23’ü evinde öldürülen kadınların 2’si sokak ortasında, 1’i ıssız bi yol kenarında ve 1’i rüzgar türbini arazisinde öldürülmüştür. 4 kadının nerede öldürüldüğü bilinmiyor.

Bu ay ulaşılabilen veriye göre öldürülen kadınların 5’inin bir işyerinde çalıştığı, 5’inin çalışmadığı bilinmektedir. 21 kadının çalışma durumu ise bilinemiyor.

Haziran ayında öldürülen 31 kadının yaşam mücadelesi hikayeleri

Edirne’de 81 yaşındaki Hasibe Akbaş, evli olduğu Yusuf Akbaş tarafından av tüfeğiyle vuruldu. Yaralanan Hasibe Akbaş, o sırada evi telefonla arayan çocuklarından birine, “Baban beni vurdu, yaralıyım. Eve ambulans gönder” dedi. Ağır yaralanan Hasibe Akbaş tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Denizli’de 18 yaşındaki İrem Evren, evli olduğu Ferhat Evren tarafından yere yatırılıp başına ve göğüs bölgesine 5 el ateş edilerek öldürüldü. Olay yerinden kaçan ‘kasten yaralama’ ve ‘dolandırıcılık’ suçlarından kaydı bulunan Ferhat Evren yakalanamadı.

Ankara’da Hatice Bilsen, boşanma aşamasında olduğu Mehmet Bilsen tarafından görüşmeyi reddettiği bahanesiyle silahla vurularak öldürüldü. Fail daha sonra aynı silahla intihar etti.

Bursa’da Yıldız Yazıcı, Samsun’a taşınmak istemediği bahanesiyle oğlu Halil İbrahim Yazıcı tarafından iple boğularak öldürüldü.

Rize’de 32 yaşındaki Özlem Dursun, evli olduğu Ramazan Dursun tarafından otomobil jantı ile darp edilip bıçaklanarak öldürüldü. Yaralıyken Özlem Dursun’un fotoğraflarını çeken ve ‘Kızını yaraladım, başında ölmesini bekliyorum, gel al’ diye Özlem’in annesine gönderen Ramazan Dursun tutuklandı. Özlem Dursun’un, olay günü KADES’ten yardım istediği, korktuğu için de gelen polislere şikayetçi olmadığı öğrenildi.

Batman’da Stalina Luisa, oğlu ile birlikte lojman bahçesinde otururken evli olduğu polis memuru Hayri Mağara’nın belinden çıkardığı silahla oğlu ile birlikte öldürüldü. Fail olayın ardından intihar etti.

Ankara’da 32 yaşındaki Gamze Akçam, iki çocuğunun gözü önünde evli olduğu Bahri Akçam tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Olayın ardından fail evin balkonundan atlayarak intihar etti.

Kayseri’de 2 yıl önce kaybolan 24 yaşında, 1 çocuk annesi Sevil Kutlu’nun eskiden birlikte olduğu Yusuf K. tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı. Cinayeti itiraf eden Yusuf K. emniyetteki ifadesinde Sevil Kutlu’yu öldürüp gömdüğünü; bir süre sonra da gömdüğü yerden çıkararak İncesu’da bir vadiye yırtıcı hayvanların yok etmesi için koyduğunu itiraf etti.

İstanbul’da 40 yaşındaki Emel Evbakan, ayrılmak istediği bahanesiyle birlikte olduğu Osman Yılmaz tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Osman Y.’nin evli olduğu ve olaydan sonra ailesine “Sizlere layık olamadım, Şeytana uydum” yazılı not bırakıp intihar ettiği ortaya çıktı.

Malatya’da 2016 yılında kaybolan 3 çocuk annesi 32 yaşındaki O.D.’nin cesedi yanmış olarak bulunmuştu. İl Jandarma Komutanlığı tarafından oluşturulan özel ekipler tarafından yapılan araştırmalar sonucunda, zanlı M.D. (77) yakalanarak çıkarıldığı mahkemece tutuklanıp cezaevine gönderildi.

Antalya’da 25 yaşındaki Selda Muti, bedensel engelli kızı Beyhan Su Muti ve 7 aylık oğlu Ata’yı pompalı tüfekle öldüren Onur Muti aynı tüfekle intihar etti.

Tekirdağ’da 24 yaşındaki Cansu Sezer, 3 yaşındaki oğlu Selim Ali Tekler ile birlikte 10 gün önce boşandığı Burak Tekler tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Bir süre sonra polise teslim olan fail, çıkarıldığı mahkemede tutuklandı.

Antalya’da Ayşecik Dağıstanlı Ceylan, aynı evde yaşadığı Fırat Işık tarafından Ayşecik’i Erdem İçoğlu ile birlikte evde gördüğü bahanesiyle bıçaklanarak öldürüldü. Olayın ardından Fırat Işık ile Erdem İçoğlu gözaltına alındı. Işık ile İçoğlu’nun sağlık ekipleri gelmeden önce evdeki kanı temizledikleri, daha sonra 112 Acil Çağrı Merkezi’ni aradıkları belirlendi.

Adana’da Hatice Barış, eskiden evli olduğu kişinin babası Mustafa K. tarafından av tüfeğiyle öldürüldü.

Zonguldak’ta 35 yaşındaki Yasemin Öztürk ve kızı 3 yaşındaki Nazlı Evra Öztürk birlikte olduğu Seyfullah Uslu tarafından öldürüldü.

Balıkesir’de 24 yaşındaki Kübra Açar, birlikte olduğu astsubay Burak Urcan tarafından 3 el ateş edilerek öldürüldü. Olay ardından fail intihar etti.

Muş’ta 72 yaşındaki Hasbike Güngör, sabah saatlerinde tartıştığı evli olduğu Kazım Güngör tarafından av tüfeğiyle öldürüldü. Fail gözaltına alındı.

İstanbul’da 58 yaşındaki Şengül Kaya, temizlik yaparken ses yaptığı bahanesiyle 40 senedir evli olduğu Gürsel Kaya tarafından elektrik süpürgesinin kablosuyla boğuldu. “Eşimi boğdum, nefes almıyor” diyerek 155’i arayan Gürsel K. çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak, cezaevine gönderildi.

İstanbul’da 63 yaşındaki Aysel Bozkurt, gasp amacıyla evine giren 3 kişi tarafından elleri ve ayakları bağlandıktan sonra boğularak öldürüldü. Gözaltına alınan katil zanlılarından Mehmet S. “Bir süre önce ilişki yaşadık. Ben bir gün evdeyken onunla birlikte 2 adam beni gasp etti. Ben de bir hafta sonra gidip olayı gerçekleştirdim” diyerek cinayeti itiraf etti.

Zonguldak’ta 40 yaşındaki Nurten Demirbağ, “balkona serdiği halıların üstüne pis su döktüğü” bahanesiyle kayınbiraderi tarafından sokak ortasında vurularak öldürüldü.

Giresun’da 40 yaşındaki Keremet Nyshanova’ya ait ceset yol kenarında bulundu. Keremet’in birlikte olduğu Metin Aydın tarafından silahla vurulduktan sonra bulunduğu bölgeye arabayla taşındığı ortaya çıktı.

Isparta’da Rabia Aydınlı, birlikte olduğu Ayhan Yılmaz tarafından ailesinin gözü önünde silahla vurularak öldürüldü. 2 aylık hamile olduğu ortaya çıktı.

Balıkesir’de 38 yaşındaki Sevim Özdemir, hakkında uzaklaştırma kararı bulunan İsmail Ertek tarafından pompalı tüfekle vurularak öldürüldü. Fail ardından intihar girişiminde bulundu.

İzmir’de evli olduğu Gülşah Alpay ile tayin meselesi yüzünden tartışan Murat Alpay beylik silahı ile kızları 14 yaşındaki Selin Alpay ve 10 yaşındaki Duru Sıla Alpay’ı öldürdü. Ardından intihar etti.

Manisa’da yaşayan 65 yaşındaki Ummuhan Yurtseven, geçimsizlik nedeniyle evi terkedip 45 yaşındaki oğlu Mustafa Yurtseven’in evine yerleşti. Konuşma için oğlunun evine gelen 71 yaşındaki Hüseyin Yurtseven çıkan tartışmada oğlunu ve Ummuhan Yurtseven’i ateşli silah ile öldürdü.

İstanbul’da 56 yaşındaki Nilgün Söken, Yalova’ya taşınmak istemediği için birlikte olduğu Celalettin Uygur ile tartışmaya başladı. Yalova’ya taşınmak istemediği bahanesiyle Celalettin Uygur tarafından ateşli silahla öldürüldü.

Van’da yaşayan Suna Bingöl, birlikte olduğu Yunus P. tarafından kıskançlık bahanesiyle boğularak öldürüldü. Suna Bingöl’ün ağabeyi Bekir Bingöl, kardeşinin birlikteliğinin başından beri şiddete maruz kaldığını ve ölüm tehditleri aldığını belirtti.

Kütahya’da 7 yıl önce hastaneye gidiyorum diyerek evden çıkan ve bir daha haber alınamayan Ömür Yıldırım’ın kayıp dosyası tekrar açıldı. Ekipler birlikte olduğu Alaattin Kara’yı gözaltına aldı. Çelişkili ifadeler veren ve Yıldırım’ın kaybolduğu gün kardeşinin evinden kazma kürek aldığı belirlenen Alaattin Kara, ‘kasten öldürme’ suçlamasıyla tutuklandı.

Haziran ayındaki şüpheli kadın ölümleri

  • Antalya’da 40 yaşındaki 2 çocuk annesi hasta bakıcı Bahtiser Erdoğan, evinde vurulmuş halde bulundu.
  • Gaziantep’te yol kenarındaki minibüste 41 yaşındaki Emine El Ali ve 4 yaşındaki oğlu ölü bulundu. Emine’nin çıplak halde olduğu ve vücudunda bıçak ve darp izleri olduğu ve yakındaki bir akaryakıt istasyonunda bulunan evli olduğu Mustafa Mustafa’nın gözaltına aldığı öğrenildi.
  • Hatay’da 25 yaşındaki Aylin Arslan, sokakta ölü olarak bulundu. Güvenlik kameralarından Aylin’in ölümünün yüksekten düşme şeklinde gerçekleştiği belirlendi.
  • İstanbul’da Sercan Köseoğlu, evinde ölü bulundu. Sercan’ın ölümünden önce evli olduğu Ömer Köseoğlu ile tartıştıkları öğrenildi.
  • İstanbul’da 47 yaşındaki oyuncu Yonca Türkman, yüksekten düşerek hayatını kaybetti.
  • İstanbul’da 25 yaşındaki Ebru Yaşar, deniz kenarında kayalıkların üzerinde ölü bulundu.

Kadınlar Öldürülüyor, Failler İndirim Alıyor

Raporunda, LGBTİQ+’ların Onur Ayı boyunca uğradığı hak ihlallerine, Danıştay’da İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına karşı görülen davalara da değinen Platform; Pınar Gültekin’in, Cemal Metin Avcı tarafından vahşice öldürülmesiyle ilgili davada verilen haksız tahrik indiriminin de altını çizdi:

“Sadece failin beyanına dayanan ve tek niyeti indirimden yararlanmak olan Cemal Metin Avcı’nın ifadeleri ile haksız tahrik olduğuna karar veren mahkeme, birini boğup, hala hayattayken yakmak ve varile koyup üstüne beton dökmenin “canavarca hisle ve tasarlayarak cinayet” olmadığına da karar verdi. Mahkeme burada faile “haksız tahrik” indirimi vererek sadece Cemal Metin Avcı’ya ödül değil, potansiyel faillere de cesaret vermiş oldu. Oysa İstanbul Sözleşmesi’nin 45. maddesinde belirtilen “Orantılı ve caydırıcı cezalarla cezalandırılması için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.” maddesi uygulansaydı, faile “haksız tahrik” indirimi verilemezdi. Çünkü İstanbul Sözleşmesi failleri değil kadınları ve çocukları korumaktadır.Pınar Gültekin davasının takipçisi olmaya devam edeceğiz! Yargının erkek egemen tutumuna son vereceğiz!

Şiddet uygulayanlara uzaklaştırma, yakın koruma gibi birçok tedbiri düzenleyen; kadınları maddi olarak güçlendirmekten kimlik bilgilerinin değiştirilmesine kadar birçok hak tanıyan ve kadın örgütlerinin yıllarca süren mücadelesi sonucu yürürlüğe giren 6284 sayılı kanunun sonuçlarına da değinilen raporda, şu örneklere yer verildi:

  • Evli olduğu Zeynep Erdoğan’ı bıçaklayarak öldüren ve Zeynep’in oğlunu da darp edip domuz bağı ile bağlayarak bodruma kilitleyen Mehmet Erdoğan’ın davası görüldü. Cezada tahrik indirimi uygulanmasını isteyen faile mahkeme hiçbir indirim hükmü uygulamadan ağırlaştırılmış müebbet ve 25 yıl hapis cezası verildi.
  • Çanakkale’de yaşayan İlknur Kuloğlu sürekli şiddet uygulayan, boşanma aşamasında olduğu ve hakkında uzaklaştırma kararı bulunan İlker Mustafa Kuloğlu tarafından evinde dövülmüş, tecavüze uğramış, “Yanımda zehirli bir şırınga var” tehdidiyle kaçırılmıştı. “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma’, “Cinsel saldırı” ve “Kasten yaralama” suçlamalarıyla çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Bu ay yine İlknur’un evini basan İlker Mustafa Kuloğlu, İlknur’u ikinci kez kaçırdı. Yakınlarının ihbarıyla İlknur Kuloğlu bulundu ancak fail yakalanamadı.
  • Boşanma aşamasında olduğu Uğur Kurban tarafından öldürülen Hatice Kurban davasında Yargıtay verilen “haksız tahrik indirimini” az bularak kararı bozdu.

İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6824’ün tam ve etkin uygulanmasının kadınlar için ne kadar hayati olduğunu tüm bu örnekler göstermektedir.

Kadınların etkin korunması için tedbir kararları uygulanmalı, süreç takip edilmeli, devletin tüm birimleri kadınların haklarını korumalı ve görevini yerine getirmeyen kamu görevlileri cezasız kalmamalıdır.

 

Artan iklim davaları, hükümet ve şirketleri giderek daha çok zorlayacak

Londra Ekonomi ve Siyaset Bilimi Okulu Grantham İklim Değişikliği ve Çevre Araştırma Enstitüsü‘nün yayımladığı yeni bir rapora göre, 2020’den bu yana yalnızca iki sene içinde dünya çapında yaklaşık 500 iklim davası açıldı ve bu yasal mücadeleler, fosil yakıt endüstrisi, diğer şirketler ve hükümetler için artan bir riske işaret ediyor.

“İklim değişikliği davalarında küresel eğilimler” konulu raporda incelenen 1 Ocak 2020 – 31 Mayıs 2022 arasında açılan 475 davanın 321’i ABD‘de, 32’si Küresel Güney ülkelerinde açıldı.

Bu davalar, Avrupa Birliği mahkemeleri de dahil olmak üzere 44 ülkede ve 15 uluslararası veya bölgesel mahkemede açıldı.

İklim davalarının gelecekte artmasının muhtemel olduğunu belirten yazarlar özeellikle şu beş alanda hukuki mücadeleye girileceğini öngörüyor: Kişisel sorumluluk içeren davalar; sera gazı azaltımı veya “negatif emisyon” teknolojilerine aşırı derecede dayanan taahhütlere karşı davalar; kısa ömürlü iklim kirleticilerine odaklanan vakalar; iklim ve biyoçeşitlilik ile açıkça ilgili davalar ve iklim değişikliğinden kaynaklanan ‘kayıp ve hasar’ için yasal başvuru yollarını araştıran stratejiler.

Küresel olarak iklim değişikliği ile ilgili davaların kümülatif sayısı 2015’ten bu yana iki katından fazla arttı ve toplam vaka sayısı 2 bini geçti.

Bunların yaklaşık dörtte biri ise 2020 ile 2022 arasında gerçekleşti.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin de iklim davalarının “iklim yönetimindeki sonucunu ve kararlığını” etkilemedeki rolünü kabul ettiğini hatırlatan yazarlar, “İklim davaları, hükümetler tarafından verilen iklim taahhütlerini uygulamak veya geliştirmek için kullanılan bir araç haline geldi” diye yazdı.

“Hukukçular yasaları, iklim eylemini geliştirmeye, iklim politikasının tasarlanma veya uygulanma şeklini sorgulamaya; politika yapıcıları sera gazı emisyonlarından sorumlu taraflar üzerinde daha kısıtlayıcı önlemler almaya zorlamaya yönelik kullanabilir.”

Raporda iklim davalarında bir dizi eğilim belirlendi ve buna göre petrol, kömür ve gaz üretimi/tüketimini hedef alan daha fazla yasal mücadele olduğu kaydedildi.

Bu artış özellikle Küresel Güney ülkelerinde görüldü: Son 12 ayda, özellikle Amerika Birleşik Devletleri dışında, fosil yakıt şirketlerine karşı artan sayıda davalar açıldı.

Sonuç kısmında şu ifadeler yer aldı:

“İklim davaları, fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına yönelik harekette önemli bir rol oynadı. Vakalar, ister politikalar, izinler veya sübvansiyonlar yoluyla olsun, fosil yakıt kullanımına yönelik hükümet desteğine ilişkin argümanları, insan hakları ve anayasal haklar hakkındaki argümanlarla birleştiriyor.”

Öte yandan daha çeşitli kurumsal aktörlere karşı da davalar açıldığı görüldü.

2021 yılında, kurumsal sanıklara karşı açılan 38 davanın 16’sı fosil yakıt şirketlerine karşı açılırken, yarısından fazlası da gıda ve tarım, ulaşım, plastik ve finans gibi diğer sektörlerdekilere karşı açıldı.

 

 

Birleşik Krallık’ta iklim eylemi: Genç aktivistler kendilerini ünlü tablolara yapıştırdı

Fosil yakıtlara karşı kampanya yürüten Just Stop Oil‘den iki aktivist, Londra Covent Garden‘daki Courtauld Galerisi‘nde bulunan Vincent van Gogh resminin çerçevesine ellerini yapıştırdı.

Euronews‘in aktardığına göre, protestoculardan Louis McKechnie, “Herkesten özür dileriz, bunu yapmak istemezdik. Bu güzel tabloya yapıştırılmış durumdayız, çünkü geleceğimiz için çok endişeliyiz” dedi.

Söz konusu resim, ise Van Gogh’un Arles, Fransa‘dan bir kırsal görüntü olan Çiçek Açan Şeftali Ağaçları (1889).

Tablo, özellikle Fransa’nın bu bölgesinin yakında önemli oranda kuraklık yaşayabileceği belirtiliyor. Geçen kış ve ilkbaharda da bölgedeki yağış seviyeleri, ortalamaların yüzde 45 altında gerçekleşti. Aktivist gençler, tabloyu bu nedenle seçtiklerini belirtti.

 “Çocukken bu tabloya bayılırdım, babam Londra’yı ziyaret ettiğimizde beni onu görmeye götürdü” diyen McKechnie, “Bu resmi hala seviyorum ama arkadaşlarımı ve ailemi daha çok seviyorum, doğayı daha çok seviyorum. Neslimin gelecekte hayatta kalmasına, kamuoyundaki itibarımdan daha çok değer veriyorum” ifadelerini kullandı. 

Protestonun amacı, hükümeti yeni fosil yakıt projelerine son vermeye ve sanat kurumlarını sivil direnişte onlara katılmaya çağırmak:

“Buradayız çünkü Birleşik Krallık hükümeti 40’tan fazla yeni fosil yakıt projesini hayata geçiriyor. Ve imzaladıkları her proje, ölüm fermanlarımızı imzalamak gibi. ”

Bir eylem de Glasgow’da

Just Stop Oil, birçok çevre grubundan oluşan İngiltere merkezli bir eylem grubu.  Temel amacı, Birleşik Krallık’ta fosil yakıtların araştırılması, geliştirilmesi ve üretimi için gelecekteki lisans ve izinleri durdurmak.

Gruba mensup Glasgow’lü üç eylemci de geçen h0fta Kelvingrove Sanat Galerisi ve Müzesi‘ndeki Horatio McCulloch‘un My Heart’s in the Highlands adlı 19. yüzyıla ait bir manzara resmine kendini yapıştırmıştı.

Carmen Lean, “Bu manzara, 1860’ta Highland açıklıklarının zirvesinde, bütün çiftçi toplulukları, kendi özel çıkarlarını acımasızca sürdüren yeni bir ev sahibi sınıfı tarafından tahliye edildiğinde yapıldı. Yalnızca çiftçiler örgütlenip direndiklerinde haklarını kazandılar” demişti.

 

Güney Kutbu’ndaki balıklarda küresel ısınmaya bağlı cilt tümörü salgını

Soğuk suya göre evrimleştiler

 

Marmaris’te ‘paspasla kovalanan’ hayvan, köpekbalığı değil

Muğla‘nın Marmaris ilçesinde vatandaşların yüzdüğü kıyıya gelen ‘köpek balığı’nın yer silme paspasıyla kafasına vurularak uzaklaştırdıldığı video sosyal medyada gündem oldu.

ABC Gazetesi imzasıyla paylaşılan videoda, sahilde yüzen vatandaşların kıyıda görünen sırt yüzgecini köpek balığı sanarak korktuğu, bir kişinin elindeki yer paspasıyla canlıyı kaçırdığı görünüyor.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi öğretim görevlisi yaban hayatı uzmanı Dr. Yasin İlemin ise Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, köpekbalığı sanılarak ‘kafasına vurulan’ canlının Akdeniz zarganası (Tetrapturus belone) olduğunu söyledi.

Bu türün dorsal sırt yüzgeci sebebiyle köpekbalığıyla karıştırılabildiğini söyleyen İlemin, “Deniz yüzeyinde görünen her sırt yüzgeci köpekbalığına ait değildir. Yunus türü olabilir. Bir Akdeniz zarganası olabilir.

Akdeniz zarganasının sırt yüzgecinin daha dik, ince ve kafaya yakın olduğunu ve bu türün kıyıdaki balıklar ile beslendiğini belirten İlemin, “Bölgede görülen kum köpekbalığı (Carcharhinus plumbeus) türünün yüzgecinin de ise daha basık ve üçgen olduğunu anlattı.

İlemin, bu iki türün de insana saldırmadığını aktardıktan sonra medyayı uyardı:

“Bu tarz yanlış haberler bilgiye aç toplumumuzu içinden çıkılmaz yanlışlara sürüklüyor ve bu yanlışlar kalıplaşınca düzeltmesi çok zor oluyor…”

 

 

Bataklıklar bölgesinde kuraklığa karşı ‘karanlık bir yaşam mücadelesi’ veriliyor

Irak’ın güneyindeki Zikar (Nasiriye) vilayetine bağlı ve Fırat Nehri’nden beslenen geniş bataklık alanlarda, yağışların olmaması ve artan sıcaklıklar nedeniyle kuraklık yaşanıyor.

Yaşamının önemli bölümü suya bağlı olan ve hayvancılıkla uğraşan Bataklıklar bölgesi halkı, doğa harikası sayılan bölgelerinin giderek çöl alana dönüşmesinden endişelerini dile getiriyor.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

‘Bölge yüzlerce insan için ekmek kapısı’

AA’dan Haydar Karaalp‘in aktardığına göre; Bataklıklar bölgesinde görev yapan veteriner Visam Esedi, bölgenin Arap Yarımadası‘nın en büyük bataklık bölgesi olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Burada manda gibi büyükbaş hayvanlar yetiştiriliyor ve bu da yüzlerce insan için ekmek kapısı demek. Ancak yağmurların azalması ve hükümetin ihmali sonucu yaşanan kuraklık, hayvancılık mesleğini ciddi oranda etkiledi ve bitirme noktasına getirdi.”

‘Karanlık bir yaşam mücadelesi’

Bölgede su yönetiminde sıkıntı yaşandığına, toprak ve hava kirliliğinin bulunduğuna dikkat çeken Esedi, hükümet tarafından plan ve projelerin hayata geçirilmemesinin Bataklıklar bölgesindeki halkı “karanlık bir yaşam” mücadelesiyle baş başa bıraktığını söyledi.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı/Arshad Mohammed

Bölge halkından manda besicisi Velid Mohan da bataklıklardaki kuraklıklardan şikayet ederek “Su zaten aşırı tuzluydu ve şu an onu da bulamıyoruz. Hayvanlarımız ölümle karşı karşıya. İlkel yöntemlerle yaptığımız havuzlarla hayvanların su ihtiyacını karşılamaya çalışıyoruz ama yetmiyor” diye konuştu.

‘Göç etmek zorunda kalacağız’

Kuraklıklardan dolayı hayvanlar için şehirden kayıklarla su taşıdıklarını ifade eden Mohan, devletin yardımından yoksun bırakıldıklarını dile getirerek şunları aktardı:

“Su sıkıntısından dolayı bataklıkta kuraklık hakim olacak ve hayvanlarımız da ölecek. Bizim de artık burada yaşamamız için bir nedenimiz kalmayacak, bölgemizi terk edip göç etmek zorunda kalacağız. Şehirde yaşamaya başlarsak da maddi gelirimiz ve maaşımız olmadığı için işsiz kalacağız ve açlıktan öleceğiz.”

Fotoğraf: Anadolu Ajansı/Arshad Mohammed

‘Yöre halkı buraları terk etmeye başladı’

Bataklıklarda hayvancılıkla uğraşan Rezzak Esedi ise kuraklıklardan ciddi anlamda etkilendiklerini şu sözlerle anlattı:

“Kuraklıklar, buradaki kuşların ve balıkların yaşamını da tehlikeye atıyor. Yaşanan kuraklıklardan dolayı düşük seviyede bulunan su aşırı tuzlu durumda. Karşı karşıya bulunduğumuz olumsuz şartlardan dolayı her çiftçi en az 10 ila 12 mandasını kaybetti. Yöre halkı yaşamın zorlaşmasından dolayı buraları terk etmeye başladı.”

Irak’ın güneyindeki Bataklıklar bölgesi, Orta Doğu‘nun en büyüğü olma özelliğini taşırken, Saddam rejiminin maruz bıraktığı kurutma politikası nedeniyle göç vermek zorunda kalmıştı.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı/Arshad Mohammed

Rejimin devrildiği 2003 sonrası evine dönen “Bataklık Arapları” ya da “Ahvar sakinleri” diye bilinen halk, büyük öneme sahip bölgenin mevcut hükümetlerce ihmal edilmesinden şikayetçi.

Söz konusu politika nedeniyle gittikçe küçülen Basra, Meysan ve Zikar vilayetlerinin belli kısımlarını kaplayan Bataklıklar, iklim değişikliklerinden de olumsuz etkileniyor.

Bir antik kent daha taş ocağı tehdidi altında…

İzmir’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü yine çok tartışılacak bir kararın altına daha imza attı: Metropolis Antik Kenti‘nden sadece 350 metre uzaklıkta bulunan; Menderes ve Torbalı ilçeleri arasında orman alanının içinde yer alan Karakuyu Mahallesi‘nde bir kalker ocağı kurulması için Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) süreci başlattı.

Hazırlanan ÇED dosyasında projenin gerçekleştirileceği alan ‘orman alanı’ olarak nitelendiriliyor. ÇED dosyasına göre bu proje ile 51 bin 500 m²’lik orman alanında çalışma yürütülecek. Dosyada bununla da kalınmıyor, açıkça Metropolis Antik Kenti’nin kalıntılarının burnunun dibinde dinamit gibi patlayıcıların da kullanılacağı açık açık belirtiliyor.

Kalker ocağının tehditi altında olan Metropolis Antik Kenti, İzmir kent merkezine 40, Efes Antik Kenti’ne ise sadece 20 kilometre uzaklıkta bulunuyor ve ‘Ana Tanrıça Kenti’ olarak biliniyor.

Bölgedeki en eski antik kentlerden olan Metropolis, yaklaşık beş bin yıllık bir kent.

Erken Tunç Çağı’nda Akropol çevresinde kurulan kentin etrafı, Helenistik dönemde, surlarla çevrilmiş. Tiyatro, Stoa, Meclis Binası gibi anıtsal kamu binaları da yapılan kentte günümüzde de bu binaların kalıntıları duruyor.

Roma Dönemi‘nde de önemini koruyan kentin ekonomisi, sadece tarım ve hayvancılığa bağlı kalmamış. Aynı zamanda İzmir-Efes antik yolu üzerinde olmasından dolayı, ticarette kent için önemli bir gelir kaynağı olmuş. En parlak dönemini yaşadığı Roma Dönemi’nde özellikle kentin doğu yamaçlarında, Roma geleneğine uygun zengin evleri, dükkânlar, hamam ve gymnasium inşa edilmiş.

Bizans Dönemi’nde Piskoposluk Merkezi olan kent, imparatorluğun durumuyla bağlantılı olarak gerilemeye başlamış ve Osmanlı döneminde ise önemini yitirmiş.

Metropolis Antik Kenti’nin yanı başında kurulacak kalker ocağı için, ÇED dosyasındaki bilgilere göre yıllık tam 2 milyon 550 bin ton kazı yapılacak. Kazı miktarının yaklaşık yüzde 98’i oranında; 2 milyon 500 binton/yıl miktarında kalker kayacı elde edilirken, yaklaşık yüzde 2 oranında 50 bin ton/yıl miktarında pasa (maden atığı) çıkacak.

ÇED dosyasındaki bilgiler bununla da bitmiyor. Daha önce yine İl Müdürlüğü tarafından aynı bölgede ‘ÇED Gerekli Değildir Kararı’ verilen 18 hektar kalker ocağı alanının, bu yatırım ile genişletilerek ruhsat sahasının tamamı olan 29,11 hektara çıkarılması planlanlanıyor. Yani bölgede, bölge insanının tüm karşı durmalarına rağmen kalker ocağı daha küçük ölçekli olarak açılıp çalıştırılmaya, orman yok edilmeye ve Metropolis Antik Kenti’ni etkileyecek ölçüde çalışmalara bile başlanmış.

Üstelik yılda 10 ay, ayda 24 gün ve günde sekiz saat (bir vardiya) olan çalışma süresinin, yeni tesis alanında yılda 12 ay, ayda 26 gün ve günde 16 saat (iki vardiya) olması da hedefleniyor.

Aslında bölgede yapılan ülkemizde çok yaşanan bir oyun… 25 hektarın altındaki alanlarda açılan taş ocakları Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüklerinden ‘ÇED gerekli değildir’ kararı alarak ÇED raporundan muaf olabiliyor. Bu kararla çalışmaya başlayan taş ve kalker ocakları kısa sürede genişletiliyor. Zaten bölgeyi olumsuz etkileyen bir taş olduğu için sınırları genişletilmiş ocağa ‘ÇED olumlu’ kararı almak çok kolaylaşıyor.

Bugün ülkemizin dağları ve ormanları sayıları günden güne artan taş ve mermer ocakları ile tahrip ediliyor. Birçok doğal yaşam alanı yok edildi. Orman ekosistemlerine zarar veriliyor; tilkilerin, ayıların, kuşların, daha nice canlıların yaşam alanlarına onarılamaz ölçüde yok ediliyor. Üstelik tüm bunlar dünyada biyoçeşitliliğin koruması için uluslararası çabaların artırıldığı bir dönemde yapılıyor. Artık taş ve mermer ocağı adı altında yapılan talan Torbalı’da olduğu gibi tarihi sit alanlarını etkilemeye başladı, antik kentlerin kapısına dayandı.

Çözüm gayet basit, ÇED yönetmeliğindeki 25 hektar alana kadar olan taş ocakları için tanınan ÇED’den muaf olma hakkının bir an önce kaldırılması ve ormanlara, su kaynaklarının yakınlarına, tarihi sit alanlarına taş ve mermer ocağı açılmasının öncelikle yasaklanması gerekiyor. Bugün bile geç kaldık, özellikle Ege Bölgesi‘nde taş ocağı ile tahrip edilmemiş neredeyse bir tane bile orman kalmadı…

Hiç olmazsa kalan doğal ve tarihi sit alanlarımızı koruyabilelim.

 

İtalyan Alplerinde buz kütlesi çöktü: Altı kişi öldü, kayıplar var

İtalya’nın kuzeydoğusunda bulunan Alp Dağları’nda buz kütlesi çöktü. Olayda altı kişi can verdi. Öte yandan buz kütlesinin çöktüğü Marmolada mevkinde hiking yapan 15 kişiden ise henüz haber alınamadı. 

Guardian’ın aktardığına göre; yetkililer, Dolomites‘teki Marmolada Dağı’ndaki popüler patikada buz, kar ve kaya düşmesinden sonra on beş dağcının hala kayıp olabileceğini söylüyor.

İtalya’da tarihi kuraklık: Acil durum ilan edildi
Fotoğraf: ANSA/Andrea Solera

İtalya’nın Dolomites bölgesinde en az altı kişinin hayatını kaybettiği buzul çökmesinden kurtulanlar için ise arama çalışmaları ise sürüyor.

İtalyan haber ajansı ANSA’nın aktardığına göre; hayatını kaybeden kişilerin arasında bir Çek olduğu belirtilirken yaralılar arasında da bir Alman olduğu aktarıldı. Öte yandan arama çalışmalarının devam ettiği kayıp dağcılar arasında İtalyanlar, Almanlar, Rumenler ve Çekler olduğu bildirildi. 

Fotoğraf: ANSA

Yetkililer, dün öğle saatlerinin ardından büyük bir buzul kütlesinin çöktüğü olayda dokuz kişinin yaralandığını bildirmişti. Yaralananlardan ikisinin ise durumunun ağır olduğu belirtiliyor.

Acil müdahale ekibinden Michela Canova AFP’ye verdiği demeçte olay sırasında etkilenen dağcıların toplam sayısının bilinmediğini aktardı. 

 İklim Krizi: İtalya’nın en uzun nehri Po kuruyor, tarım alanlarını deniz suyu basıyor
Fotoğraf: Facebook/Carlo Budel

Ayrıca arama kurtarma çalışmaları sırasında beş helikopter de kullanıldı. Ancak daha fazla buz kütlesinin çökmesine sebep olma ihtimali nedeniyle helikopterlerin devreden çıkarıldığı bildirildi. 

Kurtarma görevlisi Luigi Felicetti İtalyan televizyonuna olayın yaşandığı bölgeden izlenimini şu sözlerle aktardı:

“Ölü (insanlar), devasa buz ve kaya parçaları gördük.”

Fotoğraf: ANSA

Çökmenin öncesinde zirvede rekor sıcaklık!

Yaklaşık 3 bin 300 metre yüksekliğindeki Marmolada, doğu Dolomites’deki en yüksek zirve.  

 Arama kurtarma ekibinden Walter Milan, buz kütlesinin çöküşünün kesin nedeninin henüz belli olmadığını ancak söz konusu çökmenin sebeplerinden biri olarak İtalya’da Haziran sonundan itibaren hakim olan yoğun sıcak dalgasına işaret etti. 

Olay olmadan önceki gün, 2 Temmuz Cumartesi günü, Marmolada’da sıcaklık rekoru kırılmıştı: 10 derece.

Fotoğraf: ANSA/Renato Colucci

Milan, son günlerde zirvedeki sıcaklıkların 10C’yi aştığını belirterek, “Sıcaklık olağandışı” dedi ve ekledi:

“[Zirvede] bu ısı aşırı. Anormal bir şey olduğu çok açık.”

İtalya’nın devlete bağlı CNR araştırma merkezindeki uzmanlar, buzulun gelecek 25 ila 30 sene içerisinde yok olacağını ve hacmini büyük bir kısmının ise zaten çoktan yok olduğunu aktardı. 

DW Türkçe ve VOA’ya nasıl erişilebilir?

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından lisans başvurusu yapmadıkları gerekçesiyle sitelerine erişim engeli getirilen Deutsche Welle (DW) Türkçe ve Amerika’nın Sesi (VoA), engelin nasıl aşılabileceğini paylaştı.

VOA Türkçe erişim engelinin ardından  “VOA’ya engelsiz erişim yolları başlığıyla yayımlanan içeriklerde okuyuculara sitelere nasıl erişebilecekleri aktarıldı. Okuyuculara Psiphon ve nthLink uygulamaları kullanılarak sitelere erişim sağlanabileceği duyurdu.

‣ RTÜK’ün dayatmasına uymayan DW ve VOA Türkçe’ye erişim engeli: İşte basın özgürlüğü(!)
‣ Erişim engeli getirilen DW: Lisans zorunluluğu hükümetin sansürünü mümkün hale getirecek

Deutsche Welle de siteye şu yollarla erişilebileceğini yazdı:

  • “Psiphon” uygulamasını indirmek. Psiphon’u masaüstü bilgisayarınız için de indirebilirsiniz.
  • Tarayıcı olarak Tor kullanmak. Google Chrome gibi bir tarayıcı olan Tor, iPhone’larda çalışmıyor. Tor, iOS için “Onion Browser” adlı uygulamanın indirilmesini öneriyor.
  • Erişim engeline karşı bir başka yöntemse masaüstü bilgisayarınızdaki tarayıcınıza sanal özel ağ (VPN) eklentisi yüklemek. Tarayıcınıza ZenMate, uBlock Origin ve Privacy Badger gibi VPN eklentileri indirerek gayet kolay şekilde DW Türkçe’nin internet sayfasına erişebilirsiniz
  • Telefonunuzdaki DW uygulamasının Proxy ayarını değiştirmek. Uygulamada “Ayarlar” bölümündeki “Proxy” seçeneğini aktifleştirin. Böylece DW uygulamasındaki tüm içeriklere erişin. Bu yöntem şu an sadece Android telefonlarda işe yarıyor. Kısa süre içinde iOS için de geliştirilecek.

DW Genel Müdürü Peter Limbourg, RTÜK’ün getirdiği lisans zorunluluğunun ‘Türkiye hükümetinin editoryal içeriği sansürlemesini mümkün hale getireceğini’ söylemiş ve neden lisans başvurusu yapmadıklarını şöyle anlatmıştı:

“Türkiye’de lisanslı medya, RTÜK’ün uygunsuz olarak değerlendirdiği çevrimiçi içeriği silmekle yükümlü. Bu durum bağımsız bir medya kuruluşu için kabul edilemez. DW, şimdi uygulanan erişim engeline karşı yasal yollara başvuracak.”

Ne olmuştu?

RTÜK 9 Şubat’ta lisans kararı almış, görüntülü haberleriyle ilgili lisans başvurusu yapmamaları durumunda her iki yayın organına da kısıtlama getireceğini bildirmişti. RTÜK daha önce Türkçe yayın yapan uluslararası haber sitelerinin denetleneceğini bildirmişti. Erişim engeli dün akşam saatlerinde Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla hayata geçirildi. 

RTÜK Üst Kurul Üyesi Okan Konuralp, 9 Şubat’taki paylaşımında  kararı eleştirmiş, “RTÜK, VOA, DW ve Euronews’e lisans başvurusu için 72 saat süre tanınmasını. “SETA’nın 2019’daki fişleme niteliğindeki uluslararası medya raporunun bir uygulaması” olarak değerlendirmişti.

RTÜK’e  internet üzerinden yayın yapan platformları denetleme yetkisini veren yönetmelik, 2019’da Resmi Gazete‘de “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” adı altında yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

Lisans başvurusunu yapmayan Deutsche Welle (DW) Türkçe ve Amerika’nın Sesi’ne (VoA) geçen hafta erişim engeli getirildi.