Ana Sayfa Blog Sayfa 745

Mahkemeden madenciliğe karşı arkeolojik sit alanını koruyan karar

Kültür ve Turizm Bakanlığı Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun Yatağan Termik Enerji Üretim AŞ.‘nin talebi üzerine arkeolojik sit sahalarında madencilik yapılmasına olanak tanıyan kararı iptal edildi.

Evrensel‘den Özer Akdemir‘in haberine göre; Yatağan Yeşil Yaşam Derneği tarafından açılan davada mahkeme 3. derece arkeolojik sit alanında madencilik çalışması yapılmasının hukuka aykırı olduğuna hükmetti.

TKİ Güney Ege Linyitleri Maden İşletmesi kömür rezervi ruhsat sınırlarını Lagina Antik kentinin III. derece arkeolojik sit alanını da kapsayacak şekilde 163 hektar genişletilmesi talebinde bulunmuştu.

İzin istenilen alan içerisinde Muğla Müze Müdürlüğü uzmanlarınca yerinde yapılan incelemeler sonucunda tespit edilen kalıntıların III. derece arkeolojik sit alanı ve kültür varlığı olduğu tespit edilirken, bu alanda Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu‘nun 05/11/1999 tarih ve 658 sayılı ilke kararındaki koruma kullanma koşullarının geçerli olduğuna karar vermişti.

Bu karar genişletilmek istenen ruhsat sahasının altında bulunan kömür rezervinin Lagina Antik Kenti‘ne ait nekropol ve yerleşim alanı olma olasılığı son derece yüksek olduğu alanda madencilik faaliyeti yapılmamasının önünü açıyordu.

Yatağan Yeşil Yaşam Derneği tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bu kararına karşı açılan dava geçen günlerde Muğla 1. İdare Mahkemesi tarafından karara bağlandı.

Mahkeme Anayasa ve yasa kurallarıyla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ilke kararlarına vurgu yaptığı kararında oybirliği ile tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasının esas olduğunun altını çizdi.

Devletin bu alanları korumak için gerekli tedbirleri alacağına dikkat çeken mahkeme, koruma bölge kurulu kararlarının koruma yüksek kurulu ilke kararlarına aykırı olamayacağı, ayrıca III. derece arkeolojik sit alanı ilan edilen yerlerde kireç, taş, tuğla, mermer, kum, maden vb. ocaklarının açılmasına izin verilemeyeceğinin altını çizdi.

Yatağan’da kömür madenciliği yapılmak istenen alanın 3. derece arkeolojik sit olduğunun kesinleştiğine vurgu yapılan kararda, “Kültür ve Tabiat Varlıklarımı Koruma Yüksek Kurulu’nun Arkeolojik Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları ile İlgili İlke Kararı uyarınca hiçbir surette madencilik faaliyetine konu edilemeyecek alanda araştırma ve kazı çalışmaları tamamlandıktan sonra madencilik faaliyetleri yapılabilmesine cevaz verilmesinin ve işyeri açma ve çalışma ruhsatı sınırlarının söz konusu III. derece arkeolojik sit alanına isabet edecek şekilde genişletilmesi suretiyle III. derece arkeolojik sit alanında kömür madeni ocağı işletilmesine izin verilmesinin” hukuka aykırı olduğu dile getirildi.

Sansür yasasına hukukçu yorumu: Seçime Twitter olmadan girme ihtimalimiz hiç olmadığı kadar yüksek

Basın Kanunu‘na getirdiği değişikliklerle basın ve ifade özgürlüğünü engelleyeceği sebebiyle ilk günden beri kamuoyunda tepkiyle karşılanan ‘dezenformasyon yasası’ teklifinin iki maddesi daha bugün TBMM Genel Kurulu’ndan geçti.

Hukukçu Kerem Altıparmak, 40 maddelik Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne dair değerlendirmelerini sosyal medyada paylaşıyor.

Bugün ‘sansür yasası’ ile ilgili yeni yorumunu paylaşan Altıparmak, yasanın gazetecileri değil herkesi, özellikle de sosyal medya kullanıcılarını ilgilendirdiğine vurgu yaptı:

Bir savcı kararına bakar

Altıparmak’ın değerlendirmesi şu şekilde:

“Sansür yasası geçince ne olabilir? Diyelim Kemal Kılıçdaroğlu bir açıklama yaptı. Siz de bunu paylaştınız. Sonra Recep Tayyip Erdoğan da dedi ki “Bay Kemal yalan söylüyor, ülkeyi karıştırmaya çalışıyor”. Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığı var, sizin yok. Hadi bakalım soruşturmaya.

Paylaşımınız alenilik ölçütünü karşılıyor. Cumhurbaşkanı “ülkeyi karıştırma amaçlı ve yalan” dedi; gerçeğe aykırılık ve kamu düzeni ile ilgili olma koşulu da var. E kamu barışını bozma riski de muhalefet partisi lideri tarafından söylendiği için mevcut. Bir savcı kararına bakar.”

Bu dezenformasyon hükmünün nerelere uzanabileceğini bu kadar yaratıcı bir savcılık müessesi mevcutken öngörmek gerçekten mümkün değil. O nedenle sansür yasası salt gazetecilerle ilgili değil, herkesi ama özellikle de sosyal medyayı kullananları ilgilendiriyor.

Sosyal medya şirketleriniz hizaya getirme çabası sonuç verebilir: Twitter kapanabilir

Altıparmak başka bir değerlendirmesinde de, yasada dezenformasyon hükmünden daha tehlikeli hükümler olduğunu söyledi:

“Daha önce denenen ve başarılı olunamayan sosyal medya şirketlerini hizaya getirme çabası bu kez sonuç verebilir ve hatta Twitter kapanabilir.Teklife göre sosyal ağ sağlayıcı, BTK başkanın içerik çıkarma kararını yerine getirmek zorunda. Ayrıca belirli suçlar bakımından (ki dezenformasyon suçu da dahil) savcılığın kimlik bilgi talebine cevap vermek zorunda. Bu talepler yerine gelmezse bant genişliği yüzde 90 daraltılacak.”

Kolluk kuvvetlerinin dahi bazı durumlarda bilgi talep etme yetkisi olacağına işaret eden Altıparmak, “Daha önceki düzenlemelerden farklı olarak ayrıca bu şirketler temsilcilerini Türkiye’de bulunduracaklar. Bu şirketlere yönelik çok ciddi para yaptırımları geliyor; küresel cironun yüzde 3’üne kadar” diye devam etti.

Sonuç olarak eğer yasa geçerse, ya Twitter ve diğer sosyal medya şirketleri hükümet ne isterse yapacak ya da kapatılmayı göze alacak veya yasa çıkınca gereğini yapmayıp engellenecek.

Seçime bu platform olmadan girme ihtimalimiz hiç olmadığı kadar yüksek yani.

Altıparmak, daha önce yaptığı başka bir değerlendirmesinde de yeni yasasının konuyla ilgili bugüne kadar çıkarılan tüm yasalardan daha vahim olduğunu söylemiş ve şöyle demişti:

“Yasa geçtiğinde enflasyon yüzde 100 demek suç olabilir. Dahası eğer bunu anonim hesabınızdan derseniz Twitter, sizin bilgilerinizi Savcılığa bildirmek zorunda.”

Teklif AKP tarafından sunulduğu ilk günden bu yana sivil toplumun, muhalefetin ve gazetecilerin tepkisiyle karşılaştı.

‣ Basın örgütlerinden dezenformasyon yasasına tepki: Siyasetçiler tarafından kapalı kapılar ardında hazırlandı
‣ Kılıçdaroğlu: Dezenformasyon yasası geçerse AYM’ye gideceğiz

Basın kartının verilmesi ve kartın iptaline ilişkin düzenlemelerin yanı sıra Türk Ceza Kanunu’na (TCK) “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçunu ekleyen, ‘yanlış bilgi’ yayan internet sitelerine cezalar ve ‘zarar gören kişişlere’ cevap ve tekzip hakkı veren 40 maddelik teklifin görüşmelerine geçen dönem başlanmış ve bazı maddeleri Komisyon’dan geçirilmişti.

‣ Gazeteciler sokakta: Susturma, korkutma, hapsetme yasasına hayır!
‣Basın örgütlerinden sansür yasasına 10 itiraz 

 

Gazeteciler ve medya profosyonelleri, teklifin Anayasa’ya ve basın özgürlüğüne aykırı olduğunu, seçim öncesi iktidarın basını susturmaya yönelik bir hamlesi olduğunu söyleyerek defalarca eylem yapmış, yoğun tepkiler sonrası teklifin görüşülmesi bu yasama yılına ertelenmişti.

Yeni yasama yılında Meclis’in ilk gündemlerinden biri olan teklifin iki maddesi daha bugün itibariyle Genel Kurul’da, muhalefetin tüm itirazlarına rağmen kabul edildi.

Çorlu tren katliamı davası başladı: Yargı her türlü şaklabanlığı yaptı

Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinin Sarılar Köyü yakınlarında 8 Temmuz 2018’de meydana gelen, yedisi çocuk 25 kişinin hayatını kaybettiği, 300’den fazla kişinin de yaralandığı tren kazasına ilişkin yargılamanın 11. duruşması Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.

Dokuz kamu görevlisiyle ilgili hazırlanan ek iddianameyle sanık sayısı 13’e çıkan davanın 11. duruşması öncesinde aileler, Çorlu Santral önünde bir araya gelerek duruşmanın yapılacağı Çorlu Halk Eğitim Merkezi’ne kadar yürüyüş yaptı.

‣Çorlu tren katliamı davası 5 Ekim’e ertelendi: Aileler salonu terk etti 

Aileler, Çorlu Santral’dan başlayarak “Adalet istiyoruz” yazılı pankartla ve “Gün gelecek, devran dönecek. Katiller halka hesap verecek” sloganlarıyla duruşmanın yapılacağı salona kadar yürüdü.

Duruşmanın yapılacağı yere ulaşan aileler, katliamda yaşamını yitirenlerin isimlerini okuyarak hep bir ağızdan “Burada” dedi.

‘Bu adamı korumak uğruna yargı her türlü şaklabanlığı yaptı’

ANKA’nın aktardığına göre; katliamda oğlu Oğuz Arda Sel ile eşi Hakan Sel’i kaybeden Mısra Öz, duruşma öncesi yaptığı açıklamada; davaya dokuz sanık daha eklenmesiyle birlikte aileler için davanın yeni başladığını söyledi. Öz, şöyle konuştu:

“Ne yazık ki savcılık, iddianamesini hazırlarken mahkeme heyetinin daha doğrusu avukatların savcılığa sunduğu diğer isimlerle ilgili yani, 26 isimden sadece 8- 9 tanesinin ifadesini alarak soruşturmaya dahil etti. Üst düzey yöneticilere takipsizlik kararı verdi. İfadesini bile almadan takipsizlik kararı verdi. Biz bin 550 günden beri evlatlarımızın acısını çekiyoruz. Benim oğlum toprağın altında. Bin 550 günden beri bu adamı korumak uğruna yargı her türlü şaklabanlığı yaptı.”

“En üst sorumlular bile şu anda yargılanmazken davaya dahil edilen sorumlular, üst sorumlular da mazeretle yine bugün burada değiller” diyen Öz, “Suçlu oldukları için, suçlarını bildikleri için burada değiller” ifadelerini kullandı. Davanın yeni başladığını aktaran Mısra Öz, şunları aktardı:

“Er ya da geç adaletin karşısına gelecekler. Bugün içerideki heyetin omuzlarında, Türkiye’de adalete olan inanç yüklü. Eğer 25 kişinin hesabını o içeride bulunan heyet alamazsa, yargı karşısına katilleri getiremezse Türkiye’nin üzerinde bu kadar adalete susadığımız günlerde en büyük sorumluluğu taşıyamadıklarını ve adalete hizmet edemediklerini hep birlikte göreceğiz.”

‘Dört yıldır beklediğimiz Mümin Karasu nerede?’

Kazada kızı Bihter Bilgin’i ve üç yakınını daha kaybeden Zeliha Bilgin de “Benim söyleyebileceğim tek bir şey var. Mümin Karasu nerede? Dört yıldan beri beklediğimiz Mümin Karasu bugün nerede? Hep birlikte içeride bunu soracağız” diye konuştu.

Açıklamanın ardından duruşmanın yapılacağı Çorlu Halk Eğitim Merkezi konferans salonuna geçildi. Duruşma, hazırlanan ek iddianamenin okunmasıyla başladı.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun davası görüldü: Kadın mücadelesi yargılanıyor

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne (KCDP) 13 Nisan’da kanuna ve ahlaka aykırı faaliyet yürütmek suçlamasıyla açılan fesih davasının ikinci duruşması bugün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde görüldü.

Çeşitli kadın örgütlerinden davaya katılım talepleri reddedilirken Mahkeme davayı 11 Ocak 2023, saat 11.00’a erteledi. Mahkeme, öldürülen kadınların yakınlarının tanıklarına davetiye çıkarılmasına karar verdi.  

‣Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nu kapatma davası ertelendi

Nisan’da Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne “Aileyi ve toplumu parçalamayı amaçladığı” ve “Cumhurbaşkanına hakaret söylemlerinde bulunduğu” gibi iddialarla İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi‘nde fesih davası açılmıştı.

İlk duruşmasında kadınların yalnız bırakmadığı derneğin kapatılması için açılan davanın ikinci duruşmasına da yoğun katılım oldu. Kadın ve LGBTİ+ örgütleri, çeşitli barolardan avukatlar, siyasi parti temsilcileri, İsveç ve Hollanda Konsolosluğu ve PEN’den temsilciler duruşmayı takip etti. 

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nu kapatma davası bugün görülüyor 

Kadın ve LGBTİ+ örgütlerinden duruşma öncesi çok sayıda destek mesajı paylaşılırken, ‘hukuksuz girişime karşı çıkmak için‘ ve dayanışma için adliye önünde bir araya gelme çağrısı da yapıldı. Sosyal medya üzerinden de birçok destek mesajı paylaşıldı.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun fesih davası öncesi: Meydanlarda buluşmaya devam edeceğiz

Duruşma öncesinde öldürülen kadınların yakınları, kadın örgütleri, siyasi parti üyelerince adliye binası önünde çeşitli açıklamalar yapıldı.

Pınar Gültekin‘in babası Sıddık Gültekin, şunları aktardı:

“Benim kızımı hunharca katlettiler. Sadece bu platform dışında kimse yanımızda olmadı. Platformun kapatılmaması için her şeyi yapacağız.”

Av. Selin Nakıpoğlu, şunları söyledi:

“Kadınları, çocukları erkek şiddetine karşı yıllarca uğraşan Kadın Cinayetleri Durduracağız Platformu’nun kapatılma davasına ilişkin sözümüzü söylemek için buradayız. Ne yaparsanız yapın mücadelemizi engelleyemeyeceksiniz.”

CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, şunları söyledi:

“İntihar etti süsü verilen bir kadının, intihar etmediğini, kadın cinayeti olduğunu ortaya çıkarmak ahlaksızlık mı oluyor? Şüpheli kadın ölümlerini aydınlatarak faillerini ortaya çıkaran ve etkin yargılanması için mücadele etmek ahlaksızlık mı? Yoksa bu mücadeleyi engellemek, kadınların sesini kısmak için bu davayı açmak mı ahlaksızlıktır?”

PEN Norveç Proje Koordinatörü Caroline Stockford, şu ifadeleri dile getirdi:

 “Ne yazıkki Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği Türkiye için bugünlerde çok gerekli. Kadınlara karşı uygulanan şiddet kabul edilmezdir. İstanbul Sözleşmesi ve kadınlar yaşatılsın, bu dernek kapatılmasın.”

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Müjde Tozbey, şöyle konuştu:

“Adalet Bakanlığının hakimleri kadınları öldürüyor, ülkemizin bürokratları sanatçıları öldürüyor. Ama ne yapılıyor bunun karşılığında? Kamuya zarar verdiği iddia edilen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’miz kapatılmaya çalışılıyor. Biz bu gerici faşist zihniyeti biliyoruz. Biz mücadeleye devam edeceğiz. Onlar bugün var, yarın yoklar.”

Platform yıllardır kadına yönelik şiddetin karşısında kadınların yanında duruyor. Öldürülen 107 kadının ailesinden de platformun fesih davası öncesi ortak bir açıklama yapılmıştı:

“Kadınlar öldürülürken, dövülürken, vurulurken ahlaktan bahsetmeyenlerin şimdi bu bahanelerle derneği susturmaya çalışması boşunadır. Biz o evrensel ahlakı burada bulduk”

Platform biziz, kapatamazsınız’

Nisan 2022’de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne açılan  fesih davasının nafakasını ödemediği için tutuklanan ve ardından AKP Kayseri İl Başkanlığı’nın parayı ödemesi üzerine iki gün sonra tahliye edilen Ahmet Eliaçık’ın şikayeti üzerine açıldığı ortaya çıkmıştı.

İlk duruşmanın ardından yüzlerce kadın bu kez derneğin kapatılmaması için meydanlarda bir araya gelmişti.

Davanın 1 Haziran’da görülen ilk duruşmasında 36 baronun davaya müdahillik talebi reddedilmişti. Derneğe öldürülen kadınların ailelerinden yoğun destek gelirken adliye koridorları kapatma davasına karşı bir araya gelen kadınlarla dolmuştu. İkinci duruşmada da aynı yoğunluk yaşandı.

Mahkeme, ilk duruşmada davanın kamu ile dernek arasında olması, davalı derneğin zaten avukatlarının bulunması ve müdahil olma talebinde bulunanların davayla doğrudan ilişkilerinin bulunmaması gerekçesiyle dosyaya sunulan tüm müdahillik taleplerinin reddine karar vermişti.

Mahkeme, davaya konu İstanbul Valiliği İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü‘nün 9 Ağustos 2021 tarihli yazısında bahsi geçen soruşturma ve kovuşturma dosyalarının istenmesine karar vererek duruşmayı bugüne ertelemişti.

Rüzgar ve güneş enerjisi, kömür ve doğal gazdaki küresel artışı önledi: 40 milyar dolar tasarruf edildi

Enerji düşünce kuruluşu Ember tarafından bugün yayımlanan bir rapor, yenilenebilir enerji kaynaklarının 2022 yılının ilk yarısında küresel elektrik talebindeki artışın tamamını karşılayarak kömür ve gaz üretimindeki büyümeyi engellediğini ortaya koyuyor.

Küresel elektrik talebinin yüzde 90’ını temsil eden 75 ülkenin elektrik verilerini analiz eden rapora göre, yenilenebilir enerji üretimindeki artış fosil yakıt üretimindeki olası yüzde 4’lük artışı önledi.

Bu, yakıt maliyetlerinde 40 milyar dolardan ve emisyonlarda 230 milyon ton CO2’den tasarruf edildiği anlamına geliyor.

Rüzgar ve güneş enerjisi üretimindeki artış, 2022’nin ilk yarısında talep artışının dörtte üçünden fazlasını karşıladı.

Ember’in kıdemli analisti Malgorzata Wiatros-Motyka, “Rüzgar ve güneş, enerji krizi sırasında kendilerini kanıtlıyor. Pahalı ve çevreyi kirleten fosil yakıtların hakimiyetine son vermenin ilk adımı, dünyanın artan elektrik ihtiyacını karşılayacak kadar temiz enerji üretmektir.”

Talep arttı, ancak emisyonlar değişmedi

2022’nin ilk altı ayını 2021’in aynı dönemiyle karşılaştıran rapor, 2022 yılının ilk yarısında küresel elektrik talebinin 389 terawatt saat (TWh) arttığını ortaya koyuyor. Yenilenebilir enerji kaynakları (rüzgar, güneş ve hidroelektrik) 416 TWh artarak elektrik talebindeki artışın biraz üzerine çıkıyor.

Rüzgâr ve güneş enerjisi tek başına 300 TWh artarak küresel elektrik talebindeki artışın  yüzde 77’sine eşit oldu. Çin’de rüzgar ve güneş enerjisi üretimindeki artış tek başına elektrik talebindeki artışın yüzde 92’sini karşılarken, ABD’de yüzde 81’ini, Hindistan’da ise yüzde 23’ünü karşıladı.

Fosil üretimindeki artış durduruldu

Yenilenebilir enerji kaynaklarındaki büyümenin bir sonucu olarak, fosil üretimi neredeyse değişmedi (+5 TWh için yüzde 0,1). Kömür 36 TWh (- yüzde 1) ve gaz 1 TWh (- binde 5) azaldı; bu durum diğer fosil yakıtlardaki (özellikle petrol) 42 TWh’lik hafif artışı dengeledi.

Sonuç olarak, elektrik talebindeki artışa rağmen küresel CO2 enerji sektörü emisyonları 2022 yılının ilk yarısında geçen yılın aynı dönemine göre değişmedi.

AB’de kömür, sadece nükleer ve hidro üretimdeki geçici bir açığı kapatmak için yüzde 15 arttı. Hindistan’da kömür, Covid-19 pandemisinin en çok etkilediği geçen yılın başlarındaki düşük seviyelerden elektrik talebindeki keskin toparlanma nedeniyle yüzde 10 artarken küresel olarak bu artışlar, Çin’de yüzde 3 ve ABD’de  yüzde 7’lik kömür enerjisi düşüşleriyle dengelendi.

Rüzgâr ve güneş enerjisindeki büyüme, dünya genelinde fosil yakıtlı elektrik üretiminin yüzde 4 artmasını engelledi.

  • Çin‘de rüzgar ve güneş enerjisindeki büyüme fosil yakıt gücünün yüzde 3 oranında düşmesini sağladı; bu büyüme olmasaydı fosil yakıtlar yüzde 1 oranında artacaktı.
  • Hindistan‘da fosil yakıt gücü yüzde 9 arttı, ancak rüzgar ve güneş enerjisindeki büyüme olmasaydı bu oran yüzde 12 olacaktı.
  • ABD‘de fosil yakıt gücündeki artışı yüzde 7’den yüzde 1’e düştü.
  • Avrupa Birliği‘nde fosil yakıt gücü yüzde 6 artarken, rüzgar ve güneş enerjisindeki büyüme olmasaydı bu oran yüzde 16 olacaktı.

2022 yılında enerji sektörü emisyonlarında rekor kırılması hala bir olasılık

2022’nin ilk yarısında fosil üretimindeki duraklamaya rağmen, Temmuz ve Ağustos aylarında kömür ve gaz üretimi arttı. Bu durum, geçen yılki tüm zamanların en yüksek seviyesinin ardından 2022’de enerji sektörü CO2 emisyonlarının artabileceği ihtimalini açık bırakıyor.

Wiatros-Motyka şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Enerji sektöründe kömür ve doğal gazın tepe noktasına ulaşıp ulaşmadığımızdan emin olamayız. Küresel enerji sektörü emisyonları çok hızlı bir şekilde düşmesi gerekirken hala tüm zamanların en yüksek seviyelerini zorluyor. Ve bizi iklim krizine iten fosil yakıtlar, aynı zamanda küresel enerji krizine de neden oluyor.

Bir çözümümüz var: rüzgar ve güneş enerjisi yerli ve ucuzdur ve şimdiden hem faturaları hem de emisyonları hızla azaltmaktadır.

Avukatlardan 10 Ekim Ankara Katliamı davasına çağrı: Yarın görülecek

10 Ekim Ankara Katliamı Davası Avukat Komisyonu, katliamın yedinci yılından birkaç gün önce, 6 Ekim’de görülecek 17’inci duruşmayı takip etmek için herkese çağrıda bulundu.

10 Ekim 2015’te barış çağrısı yapmak için eski Ankara Garı önünde düzenlenen mitingde IŞID’in bombalı saldırısı sonucu 103 insan hayatını kaybetmiş,  580 insan yaralanmış, 30 insan ömür boyu engelli kalmıştı.

Sosyal medya paylaşımlarında “Haziran-Kasım 2015, iki seçim arası dönemde ne oldu? Yaşanan katliamların, insanlığa karşı işlenen suçların failleri, sorumluları kim? İşin aslı neydi?” sorularını yönelten avukatlar, okudukları ortak metinde şunları söyledi:

“2015 senesinde iki seçim arasında ne oldu? Yüzlerce insan öldü, yüzlerce insan yaralandı. Milyonlarca insan da hafızasından silemeyeceği derin yaralar adlı. Sokağa çıkmaya korkulan o sürecin failleri kimdi peki? Bu sorunun cevabını alabilmek için yedi yıldır adliye koridorlarında adalet diye haykıran müvekillerimizle birlikte hukuk mücadelesi veriyoruz.

Bunca zamanda büyük bir çabayla dosyaya kazandırılan binlerce evrak gösterdi ki bu katliamları bildiren istihbaratlar gizlenmiş, IŞİD’liler adım adım izlenmiş, sınır hattı kevgire dönmüş, katillerin sırtı sıvazlanmış, fakat ‘öfkeli çocuklara’ engel olunmamış!

Somut delillere rağmen 7 yıldır katliama yol veren tek bir kamu görevlisi bile adliyeye getirilmedi. Fakat adalet peşinde koşan müvekillerimiz yargılandı, cezalandırıldı.

Ülkeyi kan gölüne döndürenleri yargılatmak için herkesi davayı tekip etmeye çağırıyoruz

“Mahkemelerin direnci ilk günkü gibi devam ediyor. Ancak bizim hukuk mücadelemiz  ilk günden daha dirençli.

İki seçim arasında olanları ortaya çıkarmak, ülkeyi kan gölüne döndürenleri yargılatmak ve cezalandırılmalarını sağlamak için herkesi davayı takip etmeye, katliamın 7. yılında 6 Ekim 2022 Perşembe günü saat 10.00’da Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek duruşmaya katılmaya çağırıyoruz.

10 Ekim’i unutma, unutturma.”

Yedinci yıl anma programı

Katliamın yedinci yılında insanlar anma için bir hafta boyunca program düzenleyecek.

9 Ekim’de sabah Kurtluş Parkı önünde toplanıldıktan sonra Karşıyaka Mezarlığı’nda ziyaret yapılacak.

10 Ekim’de, bombanın patladığı saat 10.04’te Ankara Garı önünde yapılacak anma töreni için saat 9.30 itibariyle toplanılacak. İstanbul’da da saat 19.00’da Kadıköy İskele Meydanı‘nda bir anma düzenlenecek.

10 Ekim Barış Derneği, katliamı unutturmamak için bir hafta boyunca Çağdaş Sanatlar Merkezi‘nde gerçekleşecek bir dizi etkinlik de düzenliyor:

 

Yüz binlerce ağacı kestirecek 59 ihale

Döviz kurunun artmasıyla birlikte lif levha sektörü başta olmak üzere ‘orman ürünleri sanayisi’ne ucuz hammadde sağlama isteği ormanlar üzerindeki baskıyı daha da artırdı. Geçen yıl ağaçlardan 32 milyon metreküp odun üreten AKP iktidarı, bir yıl da 50 milyon metreküp odun üretimi daha hedefliyor.

Son 22 günde 59 ihale yapıldı, yüz binlerce ağacın kesilmesine onay verildi.

BirGün‘den Gökay Başcan‘ın aktardığına göre; bu plansız ve artan baskı dikili ağaç satışlarına da yansıdı. 2017’de toplam odun satışı içindeki dikili satışların oranı yüzde 21 iken; bu oran 2021’de yüzde 40,3’e yükseldi.

Veriler yalan söylemez: Ormansızlaşıyoruz!

Gençleştirme ve devamlılık amacıyla yapıldığı iddialarına ilişkin Türkiye Ormancılar Derneği’nden akademisyenlerin hazırladığı Türkiye’de Ormansızlaşma ve Orman Bozulması raporunda şu ifadeler yer aldı:

“Bu arada verimliliği sağlamak ve orman ürünlerinin kalitesini koruyarak zayiatı azaltmak için uygulamaya konulduğu iddia edilen dikili ağaç satışı uygulamaları yeteri kadar denetlenemediği ve orman köylüsünü dışlayarak müteahhitlerin önünü açan bir uygulama haline geldiği için hem ormanlara zarar vermeye hem de orman köylüsünü ormancılık çalışmalarından uzaklaştırmaya başlamıştır.”

OGM’nin orman kumarı: Yangın sayısına göre kazanacak ya da kaybedecekler
Kaynak: Türkiye Ormancılığı 2022: Türkiye’de Ormansızlaşma ve Orman Bozulması

Yüz binlerce ağaç kesilecek

Odun üretimindeki payı yükselen dikili ağaç satışına ilişkin ihaleler son bir ayda çıkan resmi gazetelerin neredeyse tümünde yer aldı.

Son 22 günde ülkenin farklı noktalarındaki dikili ağaçların satışına ilişkin 59 ihale yapıldı. 59 ihalenin sonucunda yüz binlerce ağaç kesilecek.

Ormanların izinde cevapsız sorular
Üsküdar’da sır gibi millet bahçesi: Kimsenin haberi yok…
Aydos’ta yıkım sürüyor: Konfor uğruna binlerce metrekarelik alanda bitki örtüsü yok edildi

647 bin türde ağaç katliamı

Son 10 gündeki veriler de ormanların nasıl talan edildiğini gözler önüne serdi. Isparta, Artvin, Çanakkale, Isparta, Ankara ve Antalya gibi yerlerin de bulunduğu 13 ilde 26 ihalenin duyurusu yapıldı. Sadece son 10 gündeki ihalelerin sonucunda 647 bin 551 farklı türde ağaç katliamı yapılacak.

Ülkenin dört bir tarafındaki orman genel müdürlükleri ihale açıyor ancak Antalya ve Isparta’da talanın boyutu çok farklı. Antalya’da Orman Genel Müdürlüğü son 10 günde 8 dikili ağaç ihalesi yapıldı.

İhalelerde toplam satılan dikili ağaç sayısı ise 177 bin 848. Ağaç katliamında Antalya’yı Isparta takip etti. Son 10 günde Isparta Orman Genel Müdürlüğü 11 ihale açtı. 11 ihalenin toplamında kesilecek ağaç sayısı ise 177 bin 848.

Dikili ağaçları tek tek satan, yangınlara karşı önlem almayan AKP iktidarı ormanları şirketlerin kullanımına açtı.

2021 yılında yaklaşık 140 bin hektar yanarken ormancılık dışı faaliyete açılan ormanlık alanı 42 bin hektarı geçti.

OGM’nin verilerine göre, bugüne kadar 788 bin hektar ormanlık alan ormancılık dışı faaliyetlere açıldı.

Yeni verilere göre ise sadece 2021 yılında 42 bin 471 hektar ormanlık alan sermayeye peşkeş çekildi. Bu sermayenin başında da madencilik ve enerji sektörü geliyor. 2021’de 16 bin 648 hektarlık alan maden şirketlerine peşkeş çekilirken, 10 bin 950 hektarı ise enerji sektörüne verildi.

OGM’nin durumu ve beklentileri…

Orman Genel Müdürlüğü 31 Temmuz’da 2022 Yılı Kurumsal Mali Durum ve Beklentiler Raporu’nu yayımladı. Verilere göre; 

  • OGM’ye tahsis edilen 6 milyar 220 milyon TL.
  • Haziran sonu itibarıyla 2,4 milyar TL harcama yapılıyor.
  • Uçak alımı (400 milyon TL) ve helikopter alımı (4 adet için 2 milyar TL) yapılmıyor.
  • Bin 250 adet fotokapandan da bir adet dahi satın alınmıyor.
  • Dört adet drone, bin 500 adet Yangın Cell sistemi de asla alınmayanlar arasında.
  • Planlanan tutarla 95 adet alınması planlanan arazöz de yalnızca 48 adet alınıyor.
  • Kar amacı gütmeyen kuruluşlara 5 milyon lira transfer ediliyor.
  • Ağaçlandırma için 388 bin TL öngörülmesine rağmen 150 bin TL harcama yapılıyor. Bunun üçte biri endüstriyel ağaçlandırmada kullanılmış.
  • Orman Koruma ve Yangınla Mücadele projesi için ise 107 milyon liralık ödenekten ilk altı ayda 7 milyon TL kullanılmış.

20 yıl içinde su fakiri olabiliriz: Türkiye, su kaynaklarını nasıl sürdürülebilir şekilde kullanacak?

Devlet Su İşleri’nin (DSİ) son verilerine göre Türkiye‘nin kullanılabilir su varlığı 112 milyar metreküp. Bunun 94 milyar metreküpü yüzey, 18 milyar metreküpü ise yeraltı sularından oluşuyor.

Ülkemizin kullanılan su miktarı yılda 57 milyar metreküp; bunun 44 milyar metreküpü tarımda ve 13 milyar metreküpü sanayi işlemlerinde ve evlerde kullanılıyor.

AA’ya konuşan Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Demir, “Tarımda kullanılan 44 milyar metreküp suyun yaklaşık yüzde 60’ı yanlış sulama yöntemleri nedeniyle boşa aktığını söyledi:

Yani tarımda yaklaşık 25 milyar metreküp suyu israf ediyoruz.

Şehirlere borularla su taşımak zorunda kalabiliriz

Bir ülkenin su zengini olabilmesi için yılda kişi başına 8 bin metreküp su miktarı olması gerekiyor, ancak Türkiye’de kişi başına düşen su miktarı ortalama 1300 metreküp.

Demir, “Marmara Bölgesi’nde bunun bin metreküpün de altına düştüğünü söyleyerek 1300-1500 metreküpün su stresi sınırı olduğunu hatırlattı:

“Önümüzdeki 20-30 yıl içinde maalesef su fakirliğine girebilecek bir ülkeyiz. Nasıl doğalgazı borularla ülkenin her yerine taşıyorsak, 15-20 yıl içerisinde bütün şehirler arasında borularla su taşımak zorunda kalabiliriz.

Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerin, suyun yüzde 30-35’ini tarımda kullandığını ve ‘tarımda etkin su kullanımı’ yöntemleri sayesinde, suyun yüzde 90’ından fazlasının israf edilmeden değerlendirebildiğini anlatan Demir, Türkiye’de de yüzeysel, salma sulamayla yapılan israfın, aynı yöntemlerle engellenebileceğini belirtti.

DSİ’nin başlattığı suyun  yer altında depolanması ve suyun korunmasıyla ilgili çalışmaların hem yer altı suyu kaynaklarımız açısından hem de suyun depolanıp kullanılması açısından önemliolduğunu kaydeden Demir, ” Ama yüzey sulama yöntemlerimizin mutlaka basınçlı sistemlere geçirilerek korunması gerekiyor” dedi.

Tuz Gölü bölgesindeki kaçak kuyular geleceği kurutuyor
Flamingo cenneti Tuz Gölü’nde yavru flamingolar artık taşıma su ile yaşatılmaya çalışılıyor

Suyun geri kazanımı sürdürülebilirliği artırır

Sürdürülebilirlik ve geri kazanımın önemine vurgu yapan Demir, suyun geri kazanım döngüsünü ifadelerle açıkladı:

“Sularımızı, ‘yeşil su’, ‘mavi su’, ‘gri su’, ‘siyah su’ gibi farklı isimlerle tanımlıyoruz. ‘Yeşil su‘ yağmur ile oluşan, ‘mavi su‘ yer altı suları, yüzey sularımız ve göllerimiz. ‘Gri su‘, bunlardan geri dönüştürülerek tekrar kazandığımız sular, ‘siyah su‘ ise maalesef kirli sular yani geriye dönüştüremediğimiz sular.

Gri su’ çok önemli hale geldi, dünyada bunun kazanılmasının üzerinde duruluyor, yüzey ve yer altı suyunu geri dönüştürülebilir hale getirmek, sürdürülebilirlik açısından çok önemli. Evsel kullanımda gri su kazanımı çok ciddi bir belirleyici, belediyeler buraya doğru gidiyor.

Tarımda sulamada kullandığımız su, drenaj sistemiyle tekrar geri kazanıldığında sürdürülebilirlik artacaktır.

Van Gölü’nün zemini: Araç lastikleri, su şişeleri ve daha niceleri…

Göllerimizi kaybediyoruz, çözüm bulmalıyız

Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Candan Gökçeoğlu ise Türkiye’nin su sıkıntısı yaşamasının nedenleri olarak havzaların bazılarının kirlenmiş olmasına ve suyun dağılımındaki dengesizliğe dikkat çekti:

“Dengeli dağılım olmadığı için özellikle Orta Anadolu’da yer altı sularına aşırı yüklenme oluyor. Konya Havzası’nda yer altı suyu çok aşırı kullanılıyor. Bunun sonucunda da yer altı su seviyesi oldukça düşmüş durumda. Sonucunda bölgedeki göllerimiz kuruyor, obruklar oluşuyor.

Evlerde kullandığımız su, tarımda kullandığımızın çeyreği kadar.

Bizim bunlara bir çözüm getirmemiz gerekiyor, yoksa göllerimizi, yer altı sularımızı kaybediyoruz.

Van Gölü’nde kuraklık: Balıkçı tekneleri karaya oturdu

En köklü çözümlerden biri: Yağmur suyu hasadı

Gökçeoğlu, yağmur sularının ziyan edildiğini söyledi:

“İklim değişikliğinden kaynaklı bir problem olarak, bir bölgeye bütün yılda düşmesi gereken yağış miktarı çok kısa sürede düşüyor. Bu sel ve taşkına neden oluyor, su yüzey akışıyla kaybolduğu için hem kirleniyor hem de yer altı sularını besleyemiyor. Ani yağışlarda ortaya çıkan suyu kontrol etmemiz, ziyan etmememiz ve kullanmamız gerekiyor.”

Yağmur hasadı ile suyun ilk kaynağına dönüş: Durma göğe bakalım! – Video Haber
Kadıköy’de yağmur hasadı verimi: Pilot projeyle 740 ton su tasarruf edildi
Fotoğraf: Eylül Deniz Yaşar / Yeşil Gazete

Yer altı barajları iyi bir çözüm ama her yeri baraj ve göletle kapatamayız

Gökçeoğlu, yağmur suyu hasadını şöyle anlattı:

“Ağırlıkla kentsel bölgelerde yapılan bir işlem. Bina çatılarına konulan bir takım düzeneklerle su toplanarak kullanılıyor. Beton, asfalt kaplı yerlere düşecek yağmur suyu, kontrollü bir biçimde depolanmalı, ihtiyaca göre ana şebekeye verilmeli.

Tarımsal alanlarda ise ‘yer altı suyu barajları‘ şeklinde düşünebiliriz. Burada ancak yüzey akışına geçecek suyun denize gitmesi ya da taşkına sebebiyet vermemesi için kontrol altına alınması gerekiyor. Bunun en güzel yolu yer alt barajları. Yer altındaki sular akifer dediğimiz jeolojik malzemeler içinde bulunuyor, suyu, eğer kirletmiyorsanız, tertemiz şekilde, buharlaşmadan kullanabiliyorsunuz. Ancak her yeri baraj ve göletle kapatamayız, ekosistemi bozabilir, toprağınızı kaybedebilirsiniz.”

Dünyadaki toplam 1,4 milyar kilometreküp su kütlesinin sadece yüzde 2,5’inin tatlı sulardan oluştuğunu, bunun çoğunun da kar ve buz olduğunu işaret eden Gökçeoğlu sözlerini şöyle tamamladı:

“Neresinden bakarsanız bakın  dünyada kullanabildiğimiz tatlı su kaynağımız yüzde 1’in altında. Matematiksel olarak bile sahip çıkmamız gereken bir oran var ortada, çok çarpıcı bir rakam. Devletin yaptığı çok ciddi çalışmalar var ama tabana yayamıyoruz.

Sulama sistemlerinin biraz daha fazla teşvik edilmesi gerekiyor. Vatandaşların korumayı içselleştirmesi gerekiyor. Siz eğer sokağa her gün çöp atarsanız devlet ne yapsın; suya da bu mantıkla sahip çıkmamız lazım. En hayati konu bu, vatandaşlar suyu kullanma, koruma ve kirletmeme açısından bilinçli olursa çok şey kazanırız.

Sansür Yasası’nın ilk iki maddesi geçti: Bu yasadan muradınız nedir?

“Sansür Yasası” olarak bilinen, internet haber siteleri ve sosyal medyaya yeni yaptırımlar getiren Basın Kanunu teklifine ilişkin dün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda yapılan görüşmeler sonrasında iki madde kabul edildi. 40 maddelik teklifin TBMM’den geçen iki maddesiyle birlikte internet haber sitesi çalışanları da 5187 sayılı Basın Kanunu’nun kapsamına alındı.

‣Basın örgütlerinden sansür yasasına 10 itiraz 

Kanun teklifiyle ilgili CHP ve HDP’nin önerisiyle usul tartışması açıldı. Meclis’ten geçen ilk maddeyle internet haber sitesi çalışanlarına basın kartı verilmesinin önü açıldı. Mevcut Basın Kanunu’nun birinci maddesinin birinci fıkrası “Bu Kanun basılmış eserlerin basımı ve yayımı ile internet haber sitelerini kapsar” şeklinde değişti ve şu ifade de birinci maddeye eklendi:

“Basın kartı düzenlemesi bakımından basın kartı talep eden medya mensupları ve enformasyon görevlileri de bu Kanun kapsamına dahildir.”

Söz konusu ifade basın mensuplarının yanısıra radyo, televizyon ve kamu kurum ve kuruluşlarının yürüttükleri enformasyon hizmetlerinde görevli kamu personelinin de basın kartı almasını sağladı.

‣Gazeteciler, sansür yasasına karşı yeniden tek ses

Geçen ikinci madde ve tanımlar

Teklifin ikinci maddesiyle Basın Kanunu’nun ikinci maddesine yeni tanımlar eklendi. “İnternet haber siteleri” hükmüyle, bu platformlar da yaygın dağıtım kapsamındaki basın kuruluşları arasına eklendi. İnternet haber sitesinin ise tanımı şöyle yapıldı:

“İnternet ortamında, belirli aralıklarla haber veya yorum niteliğinde yazılı, görsel veya işitsel içeriklerin sunumunu yapmak üzere kurulan ve işletilen süreli yayını.”

Eklenen diğer tanımlar ise şöyle:

  • Basın kartı: Bu Kanunda belirtilen kişilere, Başkanlıkça verilen kimlik kartı,
  • Başkan: İletişim Başkanı,
  • Başkanlık: İletişim Başkanlığı,
  • Komisyon: Basın Kartı Komisyonu,
  • Medya mensubu: Radyo, televizyon ve süreli yayınların basın-yayın faaliyeti yürüten çalışanları,
  • Enformasyon görevlisi: Kamu kurum ve kuruluşlarının yürüttükleri Devlet enformasyon hizmetlerinde çalışan kamu personeli
‣Gazeteciler ‘sansür yasası’na karşı sokaklara çıkıyor

‘Böyle adalet, böyle düzen olur mu?’

TBMM’de dün gerçekleştirilen görüşmelerde yapılan tartışmalardan öne çıkan değerlendirmeler şöyle:

CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan:

 “Bir terörist öldürüldü. Terörist öldürülünce CHP’li oldu. Kim söylüyor? Taksici söylemiş. Taksici öyle beyan etmiş. Kim söylüyor bunu İçişleri Bakanı söylüyor. Haberi yapan, doğrulamaya çalışan kim, dezenformasyonun kaynağı kim? Bu yasa çıktığında dezenformasyon yaptığı için İçişleri Bakanı’na, İçişleri Bakanı’nı yanıltan, o terörist konusunda yanlış bilgi veren memurlara, kamu görevlilerine ne yapacağız? Var mı yasada hükmü? Peki böyle adalet, böyle düzen olur mu? ”

‘Gerçek gazetecilikle mücadele ve savaş yasası’

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel:

“Bu düzenlemeyi hangi kılıfla sunarsanız sunun, hangi gerekçeyle güzellemeye çalışırsanız çalışın, tartışmasız bir şekilde bu düzenleme katı bir sansür yasasıdır. Bu düzenlemeyle öyle yalanla, manipülasyonla, dezenformasyonla, hakaretle, iftirayla mücadele edileceği iddiası kesinlikle, külliyen yalandır. Bunu siz de biliyorsunuz ama siz yalan atına bindiğiniz için inemiyorsunuz, felakete koşuyorsunuz.

Yalan üzerine inşa edilen bu düzenleme olsa olsa yalanın üretimine hizmet eder, olsa olsa dezenformasyon yaratır. O yüzden bu düzenleme, iktidarın yalan, manipülasyon, iftira, hakaret yöntemlerini yasallaştırma girişimidir; iktidarın ürettiği yalanların yasallaştırılma, legalleştirilme çabasıdır. Bu düzenleme, dezenformasyonla mücadele yasası değil, hakikatle mücadele yasasıdır; gerçek gazetecilikle mücadele ve savaş yasasıdır.”

‘Nedir bu yasadan muradınız?’

İYİ Parti Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu:

“Nedir bu yasadan muradınız? Dezenformasyonun engellenmesi. Öyle mi? Kusura bakmayın ama dezenformasyon AK PARTİ’nin engellemek istediği değil, tekelleştirmek istediği bir sahadır.

İktidar iyi niyetli olmayan bir baskı ve sansürü dijital medyaya taşımaktadır. Bu istibdattır. Dezenformasyon değil ‘Akformasyon’ hedefleniyor. Yeliz isimli vekiliniz ve trol ordusu kuran bakanınızla bu işi şu yapan sizlersiniz. TÜİK Başkanı’nı görevden alın, dezenformasyonla mücadelede önemli başarı elde etmiş olursunuz.”

‘Temel hak ve özgürlükleri korumak devletin görevidir’

MHP İstanbul Milletvekili Feti Yıldız:

“Temel hak ve özgürlükleri korumak devletin görevidir. Sahte isim ve hesaplarla siyasi rakiplere küfür, iftira ve hakaret etmek amacıyla kullanıldığı durumlarda düzenleme yapmak şarttır. Yalan haberi kasıtlı yayma eyleminin tehdit olduğu noktasında toplumda bir kanaat vardır. Sosyal medyada insanların onuru, şerefi ayaklar altına alınmıştır. Dünyada sosyal medyada en çok yalan habere konu olan ülke Türkiye’dir.”

‘Çok katı kuralları var’

AKP Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir:

“Bir basın mensubu, Türkiye’de haber yapmış bir basın mensubu niye halk arasında bilerek ve isteyerek yalan bir haberi yaysın, niye itibarı zarar görsün? Bir defa bunu yapar, ikinci defa bunu yapar, üçüncü defa bunu yaptığında yalan haberciliği tescilli bir basın mensubuna dönüştüğünde artık insanlar onu okumaz ki artık insanlar onu takip etmez ki. Dolayısıyla basın mensubunun bu suça muhatap olması bir kere teknik olarak mümkün değil. Ama bakın, biz bu suçu çok katı kurallara bağladık. Yani muhalefetin söylediği gibi bu suç her şekilde kolayca işlenecek bir suç değil, çok katı kuralları var.””

Üç yıla kadar hapis cezası…

Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nde hapis cezaları da öngörülüyor. “Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak amacıyla ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan” kimseye, teklife göre; bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilebilecek.

Ne olmuştu?

Dezenformasyon yasası olarak da bilinen ve Basın Kanunu‘nda büyük değişiklikler getiren Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, AKP tarafından sunulduğu ilk günden bu yana sivil toplumun, muhalefetin ve gazetecilerin tepkisiyle karşılaştı.

‣ Basın örgütlerinden dezenformasyon yasasına tepki: Siyasetçiler tarafından kapalı kapılar ardında hazırlandı
‣ Kılıçdaroğlu: Dezenformasyon yasası geçerse AYM’ye gideceğiz

Basın kartının verilmesi ve kartın iptaline ilişkin düzenlemelerin yanı sıra Türk Ceza Kanunu’na (TCK) “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak” suçunu ekleyen, ‘yanlış bilgi’ yayan internet sitelerine cezalar ve ‘zarar gören kişişlere’ cevap ve tekzip hakkı veren 40 maddelik teklifin görüşmelerine geçen dönem başlanmış ve bazı maddeleri Komisyon’dan geçirilmişti.

‣ Gazeteciler sokakta: Susturma, korkutma, hapsetme yasasına hayır!
‣ ‘Yeni dezenformasyon yasası’yla enflasyon yüzde 100 demek suç olabilir’

Gazeteciler ve medya profosyonelleri, teklifin Anayasa’ya ve basın özgürlüğüne aykırı olduğunu, seçim öncesi iktidarın basını susturmaya yönelik bir hamlesi olduğunu söyleyerek defalarca eylem yapmış, yoğun tepkiler sonrası teklifin görüşülmesi bu yasama yılına ertelenmişti.

Resmi Gazete: Bazı sit alanları ‘kesin korunacak alan’ ilan edildi, bazı taşınmazlar acele kamulaştırıldı

Resmi Gazete’de bugün yayımlanan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzalı kararlara göre Adana, Antalya, Bitlis, Muş, İstanbul, İzmir, Van ve Ağrı sınırları içinde bulunan 11 doğal sit alanıı “kesin korunacak hassas alan” ilan edildi.

Sinop‘un Durağan ilçesi Yeniköy Mahallesi’nde ise  bazı alanlar, orman sınırları dışına çıkarıldı.

Ankara, Bartın, Giresun ve Gaziantep’te ise bazı taşınmazların acele kamulaştırılması kararı verildi.

Bitlis’in Güroymak ilçesi ile Muş’un Hasköy ilçesi sınırları içerisindeki İron Sazlıkları Potansiyel Doğal Sit Alanı, İstanbul’un Beykoz ilçesindeki Riva Deresi Batısı Doğal Sit Alanı ile Şile ilçesi sınırları içerisinde bulunan Ağva Doğal Sit Alanı ve İzmir’in Dikili ilçesindeki Nebiler Şelalesi ve Mağaraları Potansiyel Doğal Sit Alanı’nın, koruma statülerinin yeniden değerlendirilmesi sonucu kesin korunacak hassas alan olarak tescil ve ilan edilmesine karar verildi.

Adana’nın Karaisalı ilçesindeki Kapıkaya Kanyonu Potansiyel Doğal Sit Alanı, Antalya’nın Akseki-Gündoğmuş Arası Potansiyel Doğal Sit Alanı ve Döşemealtı Kırkgöz Su Kaynakları Doğal Sit Alanı ile Kaş ilçesindeki Demre Çayı Mevkii Doğal Sit Alanının koruma statüleri, kesin korunacak hassas alan olarak tescil ve ilan edildi.

Van’ın Çaldıran ilçesi ile Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesindeki Tendürek Dağı Lav Taşları Potansiyel Doğal Sit Alanı, Van’ın Muradiye ve Çaldıran ilçeleri sınırları içerisinde bulunan Pirreşit Dağı ve Süphan Gölü Potansiyel Doğal Sit Alanı ile Muradiye sınırları içerisinde yer alan Bendimahi Sazlıkları Potansiyel Doğal Sit Alanı da aynı şekilde kesin korunacak hassas alan ilan edildi.

Yasalar elimizde, yönetmelikler cebimizde
Orman değiliz, artık lunaparkız 

Acele kamulaştırılan özel mülkler

Karara göre, Ankara‘nın Mamak ilçesi Mutlu Mahallesi sınırları içerisinde bulunan, “6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun kapsamına giren özel mülkiyete konu taşınmazlar, üzerlerindeki yapılarla birlikte, proje alanındaki imar mevzuatına aykırı, ruhsatsız, iskansız ve afet riski taşıyan, genel asayiş ve güvenlik yönünden sakıncalı yapıların tasfiye edilerek ulaşım ve altyapısıyla birlikte fen ve sanat kurallarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşam alanlarının oluşturulması” amacıyla Mamak Belediye Başkanlığı tarafından acele kamulaştırıldı.

Bartın‘ın merkez ilçesi Dallıca Köyü sınırları içerisinde özel mülkiyete konu taşınmazların Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından acele kamulaştırılması kararı alındı.

GiresunÇaldağ-İnişdibi (Dokap) Yolu Projesi kapsamında bazı taşınmazların Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından, Gaziantep‘te İslahiye Organize Sanayi Bölgesi sınırlarının genişletilmesi için bazı taşınmazların da İslahiye Belediye Başkanlığı tarafından acele kamulaştırılması kararlaştırıldı.