Ana Sayfa Blog Sayfa 522

Maraş depremlerinde can kaybı resmi açıklamalara göre 50 bin 399’a yükseldi

Resmi açıklamalara göre, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli olarak meydana gelen ve etkileri 11 ilde ağır olarak hissedilen depremler nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 5 Nisan itibarıyla 50 bin 399 olarak kaydedildi.

CNN Türk‘e konuşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, güncel vefat sayısını açıklamasının ardından “Vefat az açıklanıyor sözleri spekülasyon, kimliklendirme sürüyor, sayı güncellenebilir” diye konuştu.

‣ Açıklanan ölü sayıları yanlış değil eksik: Manipülatif gizleme söz konusu

Bakan Soylu, “Kimse ümitsiz olmasın, Hatay bizim mirasımız. Hatay eskisinden güçlü şehir olacak. Antakya‘nın yüzde 80’i bomboş olacak, Hatay tarımdan ekonomiye kadar ihya olacak” ifadelerini kullandı.

Kira yardımı almayanların konteynerlere yerleştirileceğini açıklayan Soylu, bu süreçte evi yıkılanlara ve yakını ölenlere öncelikli verileceğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, 18 Mart itibarıyla hayatını kaybedenlerin 6 bin 807’sinin yabancı uyruklu olduğunu söylemişti. Oktay, yıkılacak bina sayısının 298 bin 448 olduğunu aktarmıştı.

‣ Maraş depreminde can kaybı resmi rakamlara göre 45 bin 89’a yükseldi
‣ Deprem Uzmanı Prof. Dr. Ercan: Aşağı yukarı 90 ila 100 bin kişi daha göçük altında

Belediye midibüsü devrildi: Üç ölü

Depremlerin ardından Malatya‘da depremzedelere yardım sağlayan İstanbul Bağcılar Belediyesi çalışanlarını taşıyan bir midibüs, İstanbul‘a dönüş yolunda Kayseri‘de kaza yaptı.

Ömer Kazo yönetimindeki 34 FIR 436 plakalı midibüs, yağmur nedeniyle kayganlaşan yolda kontrolden çıktı. Sürücüsünün direksiyon hakimiyetinin kaybolduğu midibüs, savrularak devrildi.

Saat 01.00 sıralarında Kayseri-Malatya yolunun 120’nci kilometresindeki Karahalka mevkisinde meydana gelen kazada Kazada midibüste bulunan 48 yaşındaki Atakan Sırbudak, 48 yaşındaki Hayri Ay ve 10 yaşındaki Hilmi Eymen Dinleyici yaşamını yitirdi, 19 kişi yaralandı.

deprem

Olay yerine gelen sağlık ekiplerinin yaptığı ilk müdahalenin ardından yaralılar çeşitli hastanelere kaldırıldı. Kazada yaşamlarını yitiren üç kişi ise otopsileri yapılmak üzere Kayseri Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Kazada hayatını kaybedenlerden Hilmi Eymen Dinleyici’nin belediye çalışanı Ensar Dinleyici‘nin oğlu olduğu ve babasıyla birlikte deprem bölgesine gittiği öğrenildi.

Olayla ilgili inceleme başlatıldı.

‘Depremin maddi hasarı yaklaşık 2 trilyon lira’

Hazine ve Maliye Bakanlığı, Kahramanmaraş merkezli depremler sonucu maddi hasarın boyutunun 2 trilyon TL (103,6 milyar dolar) düzeyinde olduğunun tahmin edildiğini açıkladı.

Bakanlıktan yapılan açıklamada, “yapılan acil destek ve harcamalar, enkaz kaldırma faaliyetleri, sigorta ödemeleri, gelir kaybı ödemeleri, diğer tüm destek ve harcamaların yanı sıra milli gelir azalması nedeniyle toplamda 351,4 milyar TL’lik bir kayıp oluşmuştur” denildi.

Yapılan değerlendirmede, “Bu büyüklüğün 2023 yılı milli gelirinin yaklaşık yüzde 9’una ulaşabileceği öngörülmektedir” ifadeleri yer aldı.

Artvin’deki altın, şirketin iştahını kabarttı: Yirmi iki yıllık çevre yıkımına davetiye…

Artvin‘in Ardanuç ilçesinde bulunan ve bölgede birkaç köyü etkileyecek boyuttaki altın madeni tesisi için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreci başlatıldı. Tesis ÇED sürecinde olsa da oldukça uzun bir mazisi var. 2012’ye dayanan geçmişinde aynı kalan tek şey ise Artvin’deki altını çıkarma iştahı. Oysa şirketinden, alanın boyutuna pek çok şey değişti. Siyanürün kullanılacağı tesise karşı maden işletmesinin etkileyeceği köyde yaşayan vatandaşlar tepkilerini ve Çevre Mühendisi Hakan Tekin ise bu projeden neden vazgeçilmesi gerektiğini Yeşil Gazete‘ye anlattı.

Öncelikle 2012’den bu yana Salınbaş Altın Madeni Açık Ocak İşletmesi Kapasite Artışı, Zenginleştirme Tesisi, Atık Depolama Tesisi Projesi‘nde neler değişti; gelin, birlikte bakalım:

  • 2012’de ÇED raporunda toplam üretim 300 bin tondu, şimdi bu sayı üç buçuk kat artarak 101 milyon tona çıktı.
  • 2012’de tesisin atık deposu yoktu, artık var ve hacmi 12,7 milyon metreküp.
  • 2012’de verilen izin süresi, şimdi 18 yıl ve bu totalde 22 yıllık bir sürece işaret ediyor.

‘Bütün orman alanı kesilecek’

Bu rakamların neden bir çevre kırımına neden olacağını ve köyde altının aksine yerin üzerinde bulunan zenginliği anlayabilmek adına bölgedeki köylerden biri olan Gümüşhane‘nin Muhtarı Cafer Solmaz‘a mikrofon uzatıyoruz:

“Bütün orman alanı kesilecek. Çoğunlukla bölgede tarım var. Emekli kesimi yazın tatile geliyor, ekiyor, biçiyor. Kışın da alıyorlar İstanbul‘a, Ankara‘ya, İzmir‘e, Bursa‘ya götürüyor, çocuklarıyla beraber yiyorlar. Baharın yine geliyorlar.

Vallahi ben şu anda zeytin buduyorum. Zeytindeyim. Bu köyde olmayan bir şey yok yani aslında. Yıldızeli mahallesi de zeytinlerin tam içinde. [Maden tesisi] Yıldızeli Mahallesi’nin tümünü kapsıyor zaten.

Fotoğraf: Cafer Solmaz

İklim değişti, zeytin de olmaya başladı. Onun haricinde kiraz, elma, armut, ayva, her meyve var. Domates, biber, patlıcan, patates, soğan… Olmayan bir şey yok yani. Her bir tarafı yemyeşil. Verimlidir arazilerimiz.

Benim dedem Rus işgalinde yaya olarak Bursa’ya gitmiş. Bursa’dan geriye gelmiş. Toprak da vermişler orada. Ama dedelerimiz bu memleketi terk etmemiş. Mezarları da burada. Geçimlerini burada sağlamışlar. Mezarlıklar da gidiyor. Manevi yükü de çok tabii ki.”

Fotoğraf: Cafer Solmaz

Şirketlerin isimleri değişti, altın iştahı değişmedi

Tesis için 28 Mayıs 2012’de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan “ÇED Olumlu” kararı veriliyor. Bu tarihte tesise biçilen alan 16 hektar. Ancak mevcut ÇED süreci 602 hektarın üzerinde bir alan için yürütülüyor. Projenin 22 yıl sürmesi bekleniyor. Tesisin sahibi ise Pontid Madencilik San. ve Tic. A.Ş. Bu şirket 14 Ocak 2021’de Özaltın İnşaat ve Sanayi A.Ş. tarafından devralınıyor. Özaltın İnşaat ise muhalif kesimin “beşli çete” olarak tanımladığı şirketlerden biri olan Cengiz İnşaat ile adı sıkça birlikte anılan bir şirket.

ÇED süreci şu anda halkın katılım toplantısına kadar yürütülmüş durumda ve bu toplantı önümüzdeki günlerde, 13 Nisan’da 11.00’da gerçekleştirilecek. Tam da bu noktada tesisin çevre mühendisliği açısından ne anlama geldiğine bir göz atmakta yarar var.

‘Geri dönüşü olmayan bir ekolojik yıkım projesi’

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası tarafından Yeşil Gazete‘ye yapılan değerlendirmeler tam olarak bir çevre tahribatına işaret ediyor:

“Yatırım tutarı yaklaşık bir milyar Türk Lirası olarak belirlenen Salınbaş Altın Madeni Açık Ocak İşletmesi Kapasite Artışı, Zenginleştirme Tesisi, Atık Depolama Tesisi Projesi’nin bölgede geri dönüşü olmayan bir ekolojik yıkım projesi olduğu anlaşılıyor.

18 yıllık bir süreçte bölgedeki insan ve diğer canlı yaşamı ciddi oranda hasar görecek veya yok olacak, orman alanı ise bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde ortadan kalkacak.” 

Fotoğraf: Cafer Solmaz

Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz‘dan edindiğimiz bilgilere göre; projede patlatma ve siyanür gibi her yönü ile en riskli ve ekolojik felaket meydana getirecek yöntemler kullanılıyor.

Proje alanı ayrıca Deriner Barajı’nı besleyen Çoruh Nehri havzası içinde bulunuyor. Barajın maden atıklarından etkilenmemesinin ise asla söz konusu olmayacağını bildiriliyor.

TMMOB’dan aldığımız bilgilere göre; arazinin yüzde 20-30 civarında eğimli olması ve su ile toprak erozyonun olması ise bu tehlike riskini daha da artırıyor.

Fotoğraf: Cafer Solmaz

Şehrin yüzde 71’i maden ruhsatlı: Kamu yararı neydi?

Konuşmasına Cerattepe direnişini anarak ve bu direnişte yer alan vatandaşlara selamlarını ileterek başlayan Çevre Mühendisi Hakan Tekin, Gümüşhane köyünde 2012’de başlayan ve o zaman 10 yıllık bir süreç biçilen proje kapsamında yapılan sondaj çalışmalarına işaret ederek şunları anlatıyor:

“2018-2022’de üretim yapılıyor. 2022’ye geldiğimizde projenin ömrü bitiyor. Toplamda yaklaşık altı bin hektarlık bir ruhsat alanları var. Tabii bu bölge de ııı çeşitli arama çalışmaları yapılıyor. Nihai olarak da 2023 Şubat’ta yeni ÇED başvurusu yapılıyor. Ancak yeni başvurudaki en büyük fark şu: 2012’de 16 hektarlık olan alan şu anda altı yüz iki hektara çıkıyor. Proje alanında 38 katlık artış var.”

Fotoğraf: Cafer Solmaz

Kendisi de Gümüşhane köylüsü olan Tekin, projenin yaklaşık yedi köyü etkileyeceğini belirterek “Çocukluğumu hatırlıyorum; o vakitler HES projeleri, özellikle Deriner barajı… Çoruh Nehri‘nin kenarı tarımsal olarak gerçekten bir havza alanıydı. Yani mikro klima iklim özelliği görülebilen, farklı iklimlerde yetişen sebze meyvelerin yetiştiği çok verimli topraklardı. Zeytin yetiştirirdik, orada incir yetiştirirdik. Bunlar zaten HES’lerin altında kaldı, suların altında kaldı. Bir tarafımız baraj olmuş ve HES olmuş. Şimdi yüzde 71’imiz de maden ruhsatlı” diyor.

Bölgede yapılan araştırmalar neticesinde 74 familyaya ait 312 tür tespit edildiğini ve bunların dokuz tanesinin Türkiye için endemik olduğunu aktaran Hakan Tekin, bölgede yaşamını sürdüren hayvanlar içerisinde beş tane de korunması gereken tür olduğunu belirtiyor.

Türkiye’de birçok maden şirketinin proje dosyalarında kamu yararı olarak tesisin yapılacak bölgeye sağlanacak istihdamdan söz ediliyor. Söz konusu kamu yararını sorduğumuz Tekin, projede çalışacak toplamda bin 200 kişinin zaten bölgeden istihdam edilmeyeceğini, şirketlerin zaten yine kendi getirdiği çalışanlar olduğunu ifade ediyor.

Tam da bu noktada Hakan Tekin’e proje gerçekleşmemesi durumunda elde edilecek kamu yararlarını soruyoruz. Tekin’in yanıtı şöyle:

“Aslında siz yüzyıllardır belki de özellikle son yirmi yıldır yani hem tarımsal politikalarda hem hayvancılık politikalarında aslında köylüyü yalnız bırakmışsınız. Köylünün oradan göç etmesinin temel nedenlerinden biri tabii ki iş kaygısı. Eylemsizlik alternatifi denilen kısımlar vardır ÇED başvuru dosyalarında. Eylemsizlik alternatifi şudur: Ben bu projeyi yapmazsam ne olur? [sorusunun yanıtıdır] Burada ‘bölgede hayvancılık ve tarım yapılmaya devam eder’ deniyor. Teşekkür ediyoruz yani eylemsizlik alternatiflerini kullanabilirler. İki buçuk yıllık, geçici güvencesiz koşullar mı kamu yararı veya istihdam -bir bölgesel kalkınma- içerir, yoksa buna karşılık yüzyıllardır orada yapılan hayvancılık, tarım politikasının güçlendirerek arazinin o şekilde kalıp korunması mı daha kamu yararıdır? Kesinlikle bu şekilde kalması daha kamu yararınadır. Eylemsizlik alternatifinde belirttikleri gibi projeden vazgeçebilirler. Projeden vazgeçilmelidir.”

Tekin, projeye onay verilmesi durumunda konunun TMMOB ve ÇMO olarak takipçisi olacaklarını belirtiyor. Gerçek bilirkişinin halk olduğunu vurgulayan Hakan Tekin yaşam ve hak savunucularını 11 Nisan’da Gümüşhane köyünde yapılacak halkın katılım toplantısına davet ediyor.

Bir nesle düşen: Yokluk

Gümüşhane köyünde yaşayan Öğretmen Gökhan Özdemir ise maden tesisinin hayata geçmesi durumunda açık işletmeyle birlikte yapılacak dinamitli patlatmalara işaret ediyor ve bu sürecin yalnızca kendilerini değil, gelecek nesilleri de tehlikeye attığını söylüyor:

“[Maden tesisinin yapılması durumunda] Eğimli araziyi, dağları hepsini dinamitle onunla bununla indirecekler. Artık kaç metreyse elli metre, yüz metre derinlere inecekler. Sonrasında orada yeniden toprağın oluşması, yeni bir yani bitki örtüsünün oluşması için yıllar sürecek. Belki bin yıl sürecek, belki beş yüz yıl sürecek… Bir kuşak zaten yani bizim kuşak veya bizden sonra gelen kuşak oraları göremeyecek. Hani dedikleri gibi yapsalar bile orada gene tarım yapılabilmesi, bitkilerin olabilmesi için yani binlerce yıl veya yüz yıl, elli yıl geçmesi lazım.”

Özdemir, mücadelelerini sürdüreceklerini belirtiyor.

‘Tek bir olumlu yanı yok: Vazgeçilmeli’

Maden sahası alanının tamamı ise orman arazisi ve kamuya ait. Ayrıca TMMOB ÇMO tarafından Yeşil Gazete’ye yapılan değerlendirmelere göre; eğer bu tesis hayata geçerse şunlar meydana gelecek:

  • Patlatmalar yaşamı olumsuz etkileyecek, yakında bulunan yerleşim alanlarında yaşam kaosa dönüşecek.
  • Orman alanları yok olacak, rehabilitasyonu ve geri dönüşü mümkün olmayacak.
  • Su ile meydana gelen toprak erozyonu, patlatma ve kazılar sonucu dahada artacak, baraj için risk oluşturulacak.
  • Atık havuzundaki siyanürlü çamur atıkları sızıntı suları baraj ve dere sularına karışacak taşınım ile insan ve diğer canlı hayatını tehdit edecek.
  • Yağışlar ile saha drenaj suları, baraj ve dere sularına karışacak canlılar için yaşam riski oluşturacak.
  • Proje alanında bulunan önemli bitki ve hayvan türleri, bölgeyi terk edecek veya burada kalarak yaşamları sona erecek.
  • Patlatmalardan kaynaklana tozlar insan ve diğer canlı yaşamının da önemli sağlık sorunları meydana getirecek, çökme sonucu barajın kirlenmesine neden olacak. Barajdaki canlı yaşamı sona erecek.
  • Genel olarak projenin tek bir olumlu yanı bulunmaz iken risklerle dolu, yaşamın bazı kısımlarını olumsuz etkileyeceği, bazı kısımlarını ise kesinlikle yok edeceği bir proje kabul edilebilir bir proje değil. Projeden vazgeçilmeli, daha önce yapılan tahribatlar bölgedeki halkın görüşü alınarak onarılmalı.

Samandağ’daki Yaşam Nöbeti’ne 16 örgütten destek: Geleceğimizi enkaza çevirmeyin

Birçok emek, meslek ve ekoloji örgütü Ankara‘da bir araya gelerek, Hatay’ın Samandağ ilçesindeki molozların insan ve çevre sağlığına aykırı koşullarla kaldırılmasına karşı çıkarken gözaltına alınan depremzedelerin acilen bırakılması için çağrıda bulundu.

Hâlâ enkazlarda cenazeler bulunurken, enkazlar içerdikleri delillerle birer suç mahalli halindeyken, “suç mahallerinin” ortadan kaldırılma çabasına şahit olduklarını aktaran örgütler, yaptıkları basın açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

Binaların içerdiği ağır kimyasallar, tozlar ve asbest gibi halk sağlığını ve doğayı büyük tehlikeye sokabilecek maddelerle ilgili bilimsel bir çalışma ve ayrıştırma yapılmadan, çalışanların ve halkın sağlığını tehlikeye atacak şekilde enkaz kaldırma ve yıkım işlemlerinin hem de görülmemiş bir hızla sürdüğünü gördük. Kaldırılan enkazların yol kenarlarına, dere yataklarına, sulak alanlara dökülerek ikinci büyük bir felaketin yaratıldığını gördük.

Ankara Deprem Dayanışma Platformu, Demokratik Bölgeler Partisi, İklim Adaleti Koalisyonu, İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi, İnsan Hakları Derneği Balıkesir Şubesi, Halkların Demokratik Partisi, Karala, KESK Ankara Şubeler Platformu, Malatya Çevre Platformu, Partizan, Polen Ekoloji Kolektifi, Toplumsal Özgürlük Partisi, Umut-Sen Ekoloji Kolektifi, Yeryüzü Ekoloji Kolektifi, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi ve 78’liler Girişimi olmak üzere toplam 16 farklı grup, Samandağ’da sürdürülen Yaşam Nöbeti’ni savunduklarını ifade ederek “Gözaltıların acilen serbest bırakılmasını, Bölgede enkaz kaldırılma ve taşınma çalışmalarının acilen durdurulmasını, halkın, emek, meslek ve ekoloji örgütlerinin uyarılarının dikkate alınmasını istiyoruz” dedi.

‣ Depremde sağ kalanlar şimdi de zehir soluyor: Zeytinliklere, çadır kentlerin dibine enkaz yığıyorlar

Tüm deprem bölgesinin, vahşi enkaz kaldırma – moloz boşaltma faaliyetleri nedeniyle geniş çaplı ve ciddi halk sağlığı riskleri ve ekolojik yıkımlarla karşı karşıya bırakıldığına değinen açıklamada, mevcut asbest farkındalık haftasında dahi deprem bölgesindeki enkaz kaldırma ve hafriyat çalışmalarının halk sağlığını ve doğal miras alanlarını tahrip ettiği vurgulandı.

‣ Asbest kabusu: Kontrolsüzce doğaya bırakılan molozlar 11 ilde yaşamı tehdit ediyor

‘Hiçbir önlem alınmıyor, hastalıklara davetiye çıkarıyor’

Enkaz kaldırma çalışmaları sürecinde insan ve çevre sağlığının korunması ve uzun vadeli etkiler yaratacak halk sağlığı sorunları ortaya çıkaracak durumların önüne geçilmesi için hiçbir tedbir alınmadığını belirten örgütler şunları söyledi:

“Enkazlar asbest tozlarına ve diğer zehirli kimyasallara karşı hiçbir bir önlem alınmadan, vinçlerle kırılarak apar topar kaldırılıyor. Enkazda çalışan personelin ve civarda yaşayan halkın sağlık ve güvenliğine yönelik önlemler alınmıyor. Bu sırada ne hukuki delillerin toplanmasına izin veriliyor ne de enkazlardaki cenazelerin beden bütünlüğüne saygı gösteriliyor. Toplanan yıkıntı atıklarını taşıyan kamyonların üzeri örtülmediği için yol boyunca moloz tozları tüm yerleşim yerlerine ve doğaya yayılıyor, kentler haftalardır toz bulutuyla kaplanmış durumda. Dökümlerin yapıldığı alanlar yerleşim yerlerinin çok yakınında ve döküm sırasında ne zemine izolasyon yapılarak toprağa sızma engelleniyor ne de toz kalkmasına karşı bir önlem alınıyor.”

Ortak açıklamaya imza koyan örgütler, depremden kurtulan halkın, inşaat hafriyatlarından yükselen asbest tozlarına, kimyasal tozumasına, kum tozlarına maruz kaldığını ve bölgede depreminden ilk gününden bugüne görülen ve çalışmalar devam ettikçe de görülecek olan bu tehlike nedeniyle kısa-uzun vadede ortaya çıkabilecek üst solunum yolu hastalıkları, kanser ve silikozis riskinin giderek arttığını aktardı.

‣ ‘Deprem sonrası moloz ve atıklar doğru bertaraf edilmezse risk büyük’

‘Geleceğimizin enkaza çevrilmesine ve ekolojik yıkımlara yol açılmasına izin vermeyeceğiz’

Açıklamalarında tüm afet bölgesinde enkaz kaldırma çalışmaları sırasında dikkat edilmesi gereken unsurlara dikkati çeken örgütler, şunları kaydetti:

  • Öncelikle enkaz kaldırma, taşıma ve depolama işlemleri, enkazların asbest tanımlamaları, ayrıştırılmaları, bilimsel ve ekolojik saiklere uygun kaldırma, taşıma, depolama yöntemleri ve depolama yerleri bulununcaya kadar derhal durdurulmalıdır.
  • Enkazların kaldırılması sürecinde ‘bir an önce kalksın’ ve ‘ben yaptım oldu’ anlayışı yerine yerel halkın, ilgili meslek örgütlerinin ve demokratik kurumların, ekoloji örgütlerinin katılımı şarttır. Meslek uzmanlarının kalıcı depolama alanlarına yönelik tüm ekosistem etkilerini dikkate alarak yapacakları çalışmalar, yerel halkın onayına sunulmalıdır. Enkazın ne zaman kaldırılacağına ve nerede depolanacağına deprem bölgesinde yaşayanlar karar vermelidir.
  • Kalıcı depolama alanları halkın onayından geçtikten sonra tekrar başlatılacak enkaz faaliyetlerinde aceleciliğe son verilmeli ve tüm yönetmeliklerin titizlikle uygulanması sağlanmalı, kuralsız uygulamalar ve tüm seviyelerdeki sorumlular cezalandırılmalıdır.

Depremden kurtulan insanların sağlıksız enkaz kaldırma çalışmaları nedeniyle ikinci bir felaketin eşeğine sürüklenmekte olduğunu ifade eden Yaşam Nöbeti savunucuları, “Samandağ’daki gözaltıları serbest bırakın!” çağrısını yineleyerek şu ifadeleri kullandı:

Yaşamlarımıza, yaşam alanlarımıza, diğer türlerin yaşam haklarına, havamıza, suyumuza ve toprağımıza, gelecek nesiller için korumakla sorumlu olduğumuz kültürel mirasımıza sahip çıkacağız. Kısa vadeli kazançlar uğruna geleceğimizin enkaza çevirilmesine ve ekolojik yıkımlara yol açılmasına izin vermeyeceğiz. Enkaz çalışmaları durdurulana kadar sadece deprem bölgesinde değil her yerde mücadelemize devam edeceğiz.

‣ Hatay’da ekokırıma davetiye çıkaran moloz dökümüne karşı yaşam nöbeti!

Ne olmuştu?

6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin ardından yıkılan binaların molozlarının gerekli tedbirler alınmadan ve gerekli deliller toplanmadan kaldırılmasının buradaki yaşamı tehdit ettiğine dikkati çekerek yanlış uygulamaların sonlandırılmasını talep eden Samandağlılar, dört gün önce ‘Depremde ölmedik, molozlardan ölmek istemiyoruz’ diyerek Yaşam Nöbeti başlatmıştı.

‣ Samandağ’da enkaz döküm alanına karşı yaşam nöbeti başladı

Dün (4 Nisan) Yaşam Nöbeti’ne jandarma ve çevik kuvvet polisi müdahele etmişti. Yaşam alanlarına ayrıştırılmamış inşaat atıklarını taşıyan hafriyat kamyonlarının atıkları dökmesini istemeyen depremzedeler, darp edilerek gözaltına alınmıştı.

‣ Samandağ’da moloz dağlarına karşı ‘yaşam nöbeti’ tutan vatandaşlar gözaltına alındı

Gözaltına alınan 20 depremzedenin sekizi gece boyunca gözaltında tutulurken, üç depremzede ise halen savcılıkta işlemler için tutuluyor.

Türkiye’deki engereklerin nesli tehlike altında

Gabonlu Danys Ibouanga’nın Karabük’teki ölümüyle ilgili soru işaretleri artıyor

Karabük’te Filyos Çayı‘nın Yeşilköy mevkinde,  hareketsiz yatan bir kişi gören tren makinistinin ihbarı üzerine, Karabük Üniversitesi Makine Mühendisliği hazırlık sınıfı öğrencisi Gabon uyruklu Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga‘nın ölümüyle ilgili soruşturma genişletiliyor.

Güvenlik kameralarını incelemeye alan ekipler Dinabongho’nun bir otomobille ormanlık alana götürüldüğü ihtimalini araştırırken, üçü yabancı uyruklu altı kişi gözaltına alındı. Dün de, il dışında İbouanga’ya cinsel taciz içerikli mesajlar attığı saptanan bir kişi gözaltına alındı.

 

Gabon Cumhuriyeti Büyükelçiliği avukatı Kerim Bahadır Şeker, öğrencinin 17 yaşında olmasının hukuki açıdan cinsel istismar gibi suçlarda ciddi sonuçlar doğurabileceğini belirtti.

‘Ön otopsideki ifadeler doktor raporunda yok’

Avukat Şeker, Karabük Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ön otopsi raporuna ilişkin 27 Mart’ta yaptığı, “Herhangi bir cinsel saldırı bulgusuna rastlanmadığı, herhangi bir kesici delici alet yaralanması, ateşli silah yaralanması tespit edilmediği, ölüm olayının suda boğulma şeklinde meydana geldiği, Filyos Çay’ına girmeden önce ölüm olayının gerçekleşmediği anlaşılmıştır” ifadelerini içeren açıklamaya da itiraz etti.

Ölü muayene ve otopsi tutanağında bilirkişi doktorunun, ‘Şu anlık biz herhangi bir şekilde, ölümün nasıl gerçekleştiğine dair beyanda bulunamayız. Yani ön rapor yeterli değildir. Asli raporun gelmesi gerekmektedir’ notu bulunduğunu anlatan  Şeker “Asli rapor çıkmamışken ve suda boğulmayla alakalı bir mevzu geçmemişken, böyle bir açıklamanın Karabük Başsavcılığı tarafından yapılması kabul edilemez” dedi.

gabonlu-dinanin-avukati-suda-boguldu-ifadesi-raporda-yok-2173-dhaphoto1.jpg

‘Tek derdimiz adalet’

Tek amacının Ibouanga’nın ölümüne ışık tutmak olduğunu belirten Şeker, şunları söyledi:

“Soruşturma dosyasıyla alakalı bizim hamlelerimizi engellemeye yönelik kısıtlama kararı alındı. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında ifade edilmiş olduğu üzere kısıtlama kararı dosyada müdafinin ve vekilin örnekleri almasını kısıtlar nitelikte. Dolayısıyla biz dosya üzerinde savcılığın bir hafta sonra gözaltılara başlamasını bekledik. Bizim tek derdimiz, adalet, adalet, adalet. Bu olayın sorumlularının adaletin önüne çıkarılması ve cezalandırılması. 17 yaşındaki Dina, ailesinin tek çocuğu olarak 5 bin 84 kilometre uzaktaki Gabon’dan buraya gönderilmiş olabilir, ailesi bize emanet etmiş olabilir. Biz maalesef ki Dina’yı artık geri getiremeyiz ama Dina’nın sorumlularını adalete teslim etmek boynumuzun borcudur. Dili, dini, rengi, ırkı ne olursa olsun bu davanın takipçisi olup; bu davayla, altını çizerek söylüyorum; cinayetle alakalı bütün emarelerin aydınlığa kavuşturulması için elimizden geleni yapacağız.”

Çıplak ayakla koşarken görüntülenmişti

Öte yandan Dinabongho’nun son görüntüleri de ortaya çıktı. Evinin olduğu sokaktaki bir sitenin güvenlik kamerasına yansıyan görüntülerde Dinabongho’nun gece saatlerinde çıplak ayakla sokakta koştuğu görüldü.

Sözkonusu görüntülere ulaşan DHA muhabiri Ali Sencar Arslan‘ın da gözaltına alındığı anlaşıldı.

Gazeteci Timur Soykan, gözaltıyla ilgili olarak “Karabük’te cansız bedeni bulunan Gabon uyruklu öğrenci Ibouanga’nın (17) sokakta koştuğu son görüntülerini haberleştiren meslektaşımız DHA muhabiri Ali Sencar Arslan gözaltına alındı. Neden? Gabonlu öğrencinin ölümü sonrası akıl almaz gelişmeler oluyor? diye sordu.

Ardern siyasete veda etti: İklim değişikliğine odaklanacağım

Yeni Zelanda’nın eski başbakanı Jacinda Ardern, parlamentoda yaptığı duygusal bir veda konuşmasının ardından siyasete veda etti.

Finlandiya‘da da hafta sonu yapılan seçimlerde liderliğini yürüttüğü Sosyal Demokrat Parti‘nin üçüncü olması üzerine genel başkanlıktan istifa edeceğini duyuran Sanna Marin, “Seçim sonucu böyle olunca kendi hayatımda yeni bir sayfa açma fırsatı bulduğumu düşünüyorum” dedi.

İklim değişikliğiyle ilgili çalışacak

Son kez ziyaret ettiği parlamento kürsüsüne, ülkenin yerli halkı Maorilerin geleneksel yeleği “korowai” giyerek çıkan Ardern’in konuşmasını 2021’de yaşanan Pike River maden faciasında hayatını kaybedenlerin aileleri, Müslüman toplumunun üyeleri, eski başbakanlar ile Ardern’in ailesi ve dostları da izledi.

2017 yılında 37 yaşında iken “dünyanın en genç başbakanı olarak” göreve başlayan Ardern, görevi sürdürmek için “yeterli enerjisinin kalmadığını” söyleyerek şubat ayında altı yılın sonunda görevi bırakmıştı. Ardern sadece dünyanın en genç göreve başlayan başbakanı olarak değil aynı zamanda eski Pakistan Başbakanı Benazir Butto’nun ardından, görevdeyken anne olan ikinci başbakandı.

Ardern’den veda: Yeni Zelanda Başbakanı Chris Hipkins

Veda konuşmasına iklim değişikliğine odaklanarak başlayan Ardern iklim değişikliğinin, modern siyasetin “belirleyici” bir gündemi olduğunu ve olmaya devam edeceğini söyledi.

Eski Başbakan, Britanya Prensi William tarafından gezegeni kurtarma potansiyeli olan fikirlere sahip mucitleri desteklemek için kurulan bir hayır kurumu olan Earthshot Prize‘ın mütevelli heyetine katılacağını duyurdu.  Örgütün dağıttığı yıllık ödülü kazananlarının her biri, acil çevre sorunlarına yönelik fikirlerin ölçeklendirilmesine yardımcı olmak için 1,25 milyon dolar alıyor.

Prens William Salı günü yaptığı açıklamada, “Dört yıl önce, Earthshot Ödülü’nün bir adı bile olmadan önce, Jacinda konuştuğum ilk insanlardan biriydi ve onun teşviki ve tavsiyesi ödülün erken başarısı için çok önemliydi” dedi. Eylül ayında da Kraliçe II. Elizabeth‘in ölümünün ardından prens adına konuştuğu New York’ta bir Earthshot zirvesine katılan Ardern ise toplantıdaki konuşmada, “Başlangıçtan bu yana, Earthshot’ın yalnızca çok ihtiyacımız olan yeniliği değil, aynı zamanda iyimserliği de teşvik etme ve yayma gücüne inandım. Çözümlere küresel olarak yatırım yaparsak, desteklersek ve hızlandırırsak, ulaşabileceğimiz bir mesafe var” ifadelerini kullandı.

Annelik itirafları

Eski Başbakan, parlamentodaki son konuşmasında çocuk yoksulluğu konusunda hükümetinin yaptığı değişiklikler sayesinde durumun eskisine oranla daha iyi olduğunu belirterek, yine de  yapılması gereken işler olduğunu hatırlattı.

Annelikle bağlantılı olarak yaşadıklarını da anlatan Ardern şunları söyledi: “37 yaşındayken bana hamile kalamayacağım anlamına gelen bir dizi faktör olduğu söylendi ve stres muhtemelen bunlardan biriydi. Bilimin yardımını kullanmaya karar verdik. İşçi Partisi’nin lideri olduğumda uzun süre devam eden başarısız tüp bebek denemeleri yaşadım. Birkaç ay sonra hamile olduğumu öğrendiğimde ne kadar şaşırdığımı bir düşünün.”

Kariyeri boyunca Covid-19 pandemisi ve Christchurch kentindeki terör saldırıları gibi zorlu olaylar atlatan Jacinda Ardern konuşmasında saldırılara değinerek “Onların hikayeleri ve yüzleri aklımda kazınmış durumda ve muhtemelen sonsuza kadar da kalacak” dedi.

Gençlere öğütler

Konuşmasının sonunda gençlere seslenen eski başbakan, siyasete ve iyi liderliğe dair modası geçmiş kalıplara kulak asmamalarını öğütledi. “Bu yerdeki zamanımı neyin belirleyeceğini tam olarak bilmiyorum. Ama umarım tamamen başka bir şey göstermişimdir. Endişeli, duyarlı, nazik olabilirsiniz ve hislerinizi belli edebilirsiniz. Anne ya da eski bir Mormon olabilirsiniz ya da olmayabilirsiniz. İnek (aşırı çalışkan), ağlak, kucaklayıcı olabilirsiniz. Bunların hepsi olabilirsiniz ve sadece burada olmakla kalmaz, liderlik de edebilirsiniz. Tıpkı benim yaptığım gibi”.

Sanna Marin de liderlikten ayrılıyor

Finlandiya’da ise hafta sonu yapılan seçimlerde oy kaybına uğrayan ve iktidarı kaybeden Başbakan Sanna Marin, Sosyal Demokrat Parti liderliğinden istifa edeceğini duyurdu. Marin,  kariyerine milletvekili olarak devam edeceğini ifade etti.

Eylülde yapılacak parti kongresinde parti liderliğinden ayrılacağını belirten Marin, “Seçim sonucu böyle olunca kendi hayatımda yeni bir sayfa açma fırsatı bulduğumu düşünüyorum” dedi.

Finlandiya’da genel seçimleri muhafazakar Ulusal Koalisyon Partisi yüzde 20,8 ile önde tamamış; aşırı sağcı Gerçek Finler Partisi yüzde 20,1 ve Marin’in liderliğindeki Sosyal Demokrat Parti yüzde 19,9 oy almıştı.

Finlandiya’da seçimin galibi sağ-popülistler

Buna göre, 200 sandalyeli Finlandiya parlamentosunda Ulusal Koalisyon Partisi 48, Gerçek Finler Partisi 46, Sosyal Demokrat Parti 43, Merkez Parti 23, Yeşil Birliği 13 ve Sol İttifak 11 vekille temsil edilecek. İsveç Halk Partisi’nin ise 9 milletvekili çıkarması bekleniyor. Kalan sandalyeler de Merkez Parti, “Movement Now” partileri ile bağımsız adaylar arasında paylaşıldı.

Finlandiya’da seçimleri lider tamamlayan parti, hükümeti kurmak için önceliğe sahip. Ülkeyi yönetmek için de 200 sandalyeli parlamentoda 100’den fazla vekille bir koalisyon oluşması gerekiyor.

RTÜK muhalif kanallara yine ceza yağdırdı

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) haftalık olağan toplantısında izleme dosyalarını görüştü.

RTÜK, “Cumhur İttifakı zihniyeti sizden okumanızı istemiyor, çalışmanızı istemiyor” ifadelerini kullanan ve AKP’li siyasetçilerin tepki gösterdiği FOX TV Hafta Sonu spikeri Gülbin Tosun’un sözlerini gerekçe göstererek, kanala idari para cezası verdi.

Halk TV’de yayınlanan ‘Medya Mahallesi’ programında ekrana getirilen ”Can Pazarında Vinç Ticareti” başlıklı haberdeki ifadeler nedeniyle bu kanala da idari para cezası uygulandı. RTÜK ayrıca Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin yurtdışından aldığı ödenekleri, Afganistan’daki Taliban‘a gönderdiği iddiasını “18 Dakika” adlı yayında aktaran Merdan Yanardağ’ın ifadelerini gerekçe gösterilerek TELE 1’e de ceza verdi.

Hükümetin deprem bölgesindeki insanları yalnızlığa terk ettiği ve yıkıntılardan insanları çıkarmayarak enkaz kaldırma çalışmalarına başladığı ifadelerinin dile getirildiği Flash Haber’deki “Cüneyt Akman İle Zamanın Ruhu” programına da ceza verildi.

Taşçı: İktidarın karşısında olursan…

RTÜK’ün cezalarına sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla tepki gösteren RTÜK Üyesi İlhan Taşcı, “RTÜK, Ana Haber Sunucusu Gülbin Tosun’un iktidarın kadına yönelik “okumasın, eve kapansın, çocuk yapsın” anlayışını eleştirmesi nedeniyle Fox TV’ye yüzde 3 para cezası verdi. RTÜK’e göre, iktidarın yanında olursan “tarafsız”, karşısında olursan tarafsızlığı ihlal etmiş oluyorsun” dedi.

Taşçı paylaşımının devamında şunları söyledi:

“RTÜK, Ayşenur Arslan’ın sunduğu programda konuk Turgut Kazan ile deprem sonrası “can pazarında vinç ticareti” haberini değerlendirmeleri ve ölen sayısının farklı gösterilmesini eleştirmeleri nedeniyle de Halk TV’ye özgürce kanaat oluşumunu engellemekten %3 para cezası verdi. Merdan Yanardağ ile Prof. Dr. Emre Kongar’ın 18 Dakika programında Şanlıurfa Belediyesinin yurtdışından bölge ıslahı için gönderilen yardımların Afganistan’a Taliban’a gönderilmesi kararını eleştirmelerini belediyeyi küçük düşürme sayan RTÜK, Tele 1’e de %3 para cezası verdi…” 

‘Finans kuruluşlarının gaz endüstrisine verdikleri destek enerji güvenliğini zayıflatıyor’

Avrupa‘nın küresel ısınma1,5°C ile sınırlamak için 2035 yılına kadar elektrik üretimini karbonsuzlaştırması gerekirken, yeni bir rapor bankaların ve yatırımcıların 2019’dan bu yana gaz enerjisi endüstrisine milyarlarca dolar destek sağladığını ortaya koyuyor.

Reclaim Finance ve Fosil Yakıtların Ötesi’nin (Beyond Fossil Fuels) de aralarında bulunduğu raporun yazarları, finans kuruluşlarını, karbon emisyonlarının artmasını ve yatırımların atıl kalma riskini önlemek için Avrupa’da gaz enerjisine verdikleri desteği çekmeye çağırıyor.

Avrupa’da gaz santrali yatırımları olan özel ve kamu elektrik şirketlerine odaklanan rapor, bankaların 2019’dan 2022’ye kadar gaz sektörüne 314 milyar dolardan (6 trilyon lira) fazla destek sağladığını ve Kasım 2022 itibarıyla yatırımcıların 200 milyar dolar (3,8 trilyon lira) daha destek verdiğini ortaya koydu.

‣ AB raporu: Fosil yakıt altyapısına yeni yatırımlar olmadan da enerji güvenliği sağlanabilir

Gaz, endüstri tarafından genellikle kömürden daha temiz bir enerji kaynağı olarak gösterilse ve Avrupa Birliği taksonomisinde tartışmalı bir şekilde izin verilen bir kaynak olarak yer alsa da önemli bir karbondioksit kaynağı.

Gaz santralleri de Avrupa’da elektrik üretiminden kaynaklanan karbondioksit emisyonlarının  en büyük üreticisi. Santraller 20 yıla varan gaz tedarik zinciri boyunca iklime karbondioksitten 86 kat daha fazla zarar veren metan emisyonlarının açığa çıkmasına da neden oluyor. 

Birçok tesis atıl varlık hale gelme riski altında

Uluslararası Enerji Ajansı‘nın (IEA) net sıfır senaryosuna göre, elektriğin hızlı bir şekilde karbonsuzlaştırılması ve küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlamak için yenilenebilir ve temiz enerjilere ve bunların temel destekleyicilerine (depolama, ulaşım, enerji verimliliği önlemleri) petrol ve gaza kıyasla dokuz kat daha fazla yatırım yapılması gerekiyor.

Ancak rapor, Avrupa’da faaliyet gösteren elektrik şirketlerinin neredeyse tamamının gaza olan bağımlılıklarını aşamalı olarak ortadan kaldırmaya yönelik herhangi bir plan yayımlamadığını gösteriyor. Rapora göre 80 şirket, 63 GW’lık yeni gaz tesisi planlıyor ve bunların yüzde 18’i halihazırda inşaat halinde. Bu tür tesislerin ortalama ömrünün 20 yıl olduğu düşünüldüğünde, atıl varlıklar haline gelmeleri ciddi bir risk oluşturuyor. 

‣ IEEFA: 50 finans kuruluşu petrol ve doğal gaz yatırımlarından çekiliyor

Bu risklere rağmen, 25 bankadan sadece üçü (HSBC, La Caixa ve Société Générale) çok yetersiz de olsa sektöre sınırlı bir kısıtlama uyguluyor. En fazla risk alan bankalar arasında BNP Paribas, Mitsubishi UFJ Financial, Citigroup ve BBVA yer alıyor. 

Bankalar tarafından en çok desteklenen şirketler arasında Enel (61 milyar dolar/1.17 trilyon lira), Vitol SA (42 milyar dolar/808 milyar lira), Mitsubishi Corp (25 milyar dolar/481 milyar lira), RWE AG (25 milyar dolar/481 milyar lira) ve Engie (21 milyar dolar/404 milyar lira) bulunuyor. 

Başlıca yatırımcılar arasında yer alan BlackRock, Government Pension Fund Global ve Vanguard da gaza verdikleri desteği aşamalı olarak kaldıracak politikaları uygulamaya koymamış, sadece La Caixa bazı sınırlı kısıtlamalar getirmiş.

Uzmanların değerlendirmeleri

Fosil Yakıtların Ötesi Kampanyacısı Brigitte Alarcon“Avrupa’da fosil gazdan elektrik üretimine milyarlarca euro pompalayan bankalar ve yatırımcılar, hane halklarına ve işletmelere artan enerji fiyatları yüklüyor, enerji güvenliğimizi zayıflatıyor ve iklimin değişmesine neden oluyor. Fosil gaza yatırılan her euronun, sağlığımızı ve çocuklarımızın güvenli ve müreffeh bir geleceğe sahip olması için enerji dönüşümünü güvence altına almak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarına aktarılması gerekiyor.’’

‣ BP 2023 bütçesini açıkladı: Fosil yakıta milyarlarca dolar yatırım daha

Reclaim Finance Kampanyacısı ve raporun başyazarı Claire Maraval: “Avrupa ülkelerinin 2035 yılına kadar enerji sektörünü karbonsuzlaştırarak küresel ısınmayı 1,5°C ile sınırlandırabilmeleri için gaz santrallerinden yenilenebilir enerjiye geçiş yapmaları şart. Ancak yeni enerji santrallerinin geliştirilmesi de dâhil olmak üzere Avrupa gaz enerjisi sektörüne para akıtmaya devam ediyor. Bu rapor, finans kuruluşlarına yeniden düşünme zamanının geldiği konusunda açık bir uyarı gönderiyor. Net sıfır, gazdan vazgeçilmesi ve kesinlikle yeni gaz santrallerinin kurulmaması demek, bu kurumların da politikalarını buna göre güncellemesi gerekiyor.”

Tunus’ta su yasağı: Kuraklık, ülkedeki ekonomik krizi derinleştiriyor

Dört yıldır şiddetli kuraklıktan musdarip olan Tunus, su kullanımı için sıkı kısıtlamalar uygulamaya başladı.

Devlet su dağıtım şirketi Sonede, her gün 21.00 ile 04.00 saatleri arasında şebeke sularını kesmeye başladı. Tarım Bakanlığı ise suyun bundan böyle tarımsal sulama, yeşil alanların ve diğer ortak alanların sulanması ve araba yıkama için kullanılmasını yasakladı.

The Guardian‘ın aktardığına göre, ülke genelindeki su rezervlerinin, kapasitenin yaklaşık yüzde 30 oranında eksik olduğu söyleniyor. Başkent Tunus da dahil olmak üzere ülkenin kuzeyine su sağlayan Sidi Salem rezervinin ise sadece yaklaşık yüzde 16’sı dolu.

‣ ABD’de yedi eyaletteki aşırı kuraklığa karşı su kullanımına yeni kısıtlamalar
‣ Katalonya su kısıtlaması ilan etti

Uzun zamandır su tedariki için ağırlıklı olarak yüzey sularını toplamaya bel bağlaması nedeniyle Tunus,  özellikle iklim krizinin neden olduğu yağış kıtlığına karşı savunmasız durumda. Akdeniz bölgesinde son dört yıldır kavurucu yazlar ve ılıman kışlar yaşanırken, nispeten az yağış görülüyor.

Tunus genelinde sıcaklıkların 2050 yılına kadar yaklaşık 3,8°C artacağı ve aynı dönemde yağışın en az yüzde 4 azalacağı tahmin ediliyor.

Fotoğraf: Jihed Abidellaoui / Reuters
‣ Kuraklık: Çanakkale’de su kullanımına kısıtlama getirildi

‘Suyun yüzde 30’u musluğa ulaşmadan altyapıda yok oluyor’

Eski borulardan oluşan su şebekesi ise sorunu daha da kötüleştiriyor. Tunus kentindeki Doğal Hayatı Koruma Vakfı’nın (WWF) proje çalışanlarına göre, sızıntılar nedeniyle ülkedeki suların yaklaşık yüzde 30’u bir musluğa ulaşmadan önce eski borularda kayboluyor.

WWF’nin tatlı su programı yöneticisi Imen Rais, “Altyapının çoğu çok eski; 1950’li yıllarda yapılmış. Ayrıca [2011’deki] devrimden bu yana borulara pek bakım yapılmadı” dedi.

Devrimden bu yana planlama düzenlemelerinin yetersiz şekilde uygulanması, suyun hem mevcudiyetini hem de kalitesini etkiledi. İzinsiz konutlar ve daha fakir bölgelerdeki altyapı eksikliği, yasadışı açılan kuyuların yanı sıra atık suların doğrudan su kaynaklarına boşaltılması nedeniyle yeraltı sularının boşa gitmesine yol açıyor.

‣ Su Politikaları Uzmanı Yıldız: Kuraklık şiddetlenirse sanayi faaliyetleri de sekteye uğrayabilir

’50 yıldır bekleniyordu, hiçbir şey yapılmadı’

WWF Kuzey Afrika Direktörü Jamel Jrijer, “Durum, göründüğü kadar kötü” diye konuştu: “Bu durumun yaşanacağı 1970’lerde tahmin edilmişti ama hiçbir zaman gerçekten herhangi bir eyleme geçilmedi. Art arda gelen hükümetlerin her şeyi vaat ettiği ama hiçbir şey yapmadığı devrimden sonra işler daha da kötüleşti.”

Su kıtlığı haneleri doğrudan etkileyecek olsa da, Tunus’un su tüketiminin yaklaşık yüzde 75’ini oluşturan tarım sektörü için su yasağı ayrı bir önem taşıyor.

Bir çiftçi sendikası yetkilisi olan Mohamed Rjaibia, geçen hafta sıkı kısıtlamalar açıklandığında Reuters’a yaptığı açıklamada, kuraklığın “yıkıcı” olacağını söyledi. 2022’deki 750 bin tona kıyasla bu yılki tahıl mahsulünün 200 bin ila 250 bin ton ile geçen yılın yalnızca üçte biri olacağı tahmin ediliyor. Tarım sektörü, ülkenin yıllık gayrisafi yurt içi hasılasında yaklaşık yüzde 10’luk paya sahip.

‣ Uzmanlardan kuraklık uyarısı: Temmuzda ‘eyvah’ diyeceğiz

En kötüsünden kaçış yok

Hükümet kuyular açmayı, deniz suyunu tuzdan arındırmayı ve atık suyu geri dönüştürmeyi düşünüyor ama yaz gelmeden krizin en kötü günlerinden kurtulma şansı çok az.

Halihazırda zayıf ekonomi, yüksek işsizlik ve artan yaşam maliyetleri nedeniyle çalkantılı bir dönem geçiren Tunus’ta su kesintilerinin toplumsal huzursuzluğu daha da alevlendirebileceğinden korkuluyor.

Emekliler, maaş ve ikramiyelerini bayramdan önce alacak

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, emekli maaşı ve ikramiye ödemelerinin yapılacağı günleri açıkladı.

Buna göre emeklilerin maaş ve ikramiye ödemeleri, bayramdan önce yapılacak.

SSK’lıların ödemelerinin yapılacağı günler

SSK kapsamında aylık alanların aylık ve Şeker Bayramı ikramiyeleri;

  • Ödeme günü 17, 18, 19, 20 olanların 14 Nisan’da,
  • Ödeme günü 21, 22, 23 olanların 15 Nisan’da,
  • Ödeme günü 24, 25, 26 olanların 16 Nisan’da yapılacak.

Bağ-Kur’luların ödemelerinin yapılacağı günler

Bağ-Kur kapsamında aylık alanların aylık ve Şeker Bayramı ikramiyeleri;

  • Ödeme günü 25 ve 26 olanların 17 Nisan’da
  • Ödeme günü 27 ve 28 olanların 18 Nisan’da ödenecek.

Emekli Sandığı kapsamındakilerin ödemelerinin yapılacağı günler

Emekli Sandığı kapsamında aylık alanların ise Şeker Bayramı ikramiyeleri 19 Nisan’da ödenecek.

EYT’liler de yararlanacak

Düzenlemeden EYT’ller de yararlanacak. EYT düzenlemesinin yürürlüğe girmesi sonrası emekliler nisan ayından itibaren maaşlarını almaya başlayacak. Ayrıca bayram ikramiyesine de hak kazanacaklar.

Emeklilere bayram ikramiyesi bin 100 liradan 2 bin liraya çıkarılmıştı.

‣ Kılıçdaroğlu’dan emeklilere 8.500 TL bayram ikramiyesi sözü