Marketlerde ürünlerin üzerine yapıştırılmaya başlanan “Bu ürün size pahalı mı geldi? Erdoğan sayesinde” çıkartmalarını dizayn ederek yüksek enflasyona dikkati çeken görsel iletişim tasarımcısı Mahir Akkoyun, İzmir‘de gözaltına alındı.
Gözaltına alındığını sosyal medya platformu Twitter üzerinden duyuran Akkoyun, İzmir Konak Güvenlik Şube’ye götürüldüğünü belirtti.
Mahir Akkoyun’un tasarladığı ve üzerinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli‘nin fotoğraflarının görüldüğü çıkartmalar, birçok insan tarafından market raflarında et, çay, peçete, ped, bebek bezi ve temizlik ürünleri gibi birçok ürünün üzerine ve raflara yapıştırıldı.
“Bu ürün pahalı mı geldi? Erdoğan sayesinde” ve “Bu ürün bizim yüzümüzden pahalı” yazılarının yer aldığı çıkartmalarda “Oy verirken aklında bulunsun” notu da yer alıyor.
Sizden Gelenler 📍 Bursa Isınmak için bir mont, yalın ayak gezmemek için bir çorap ve ayakkabı rüya haline geldi.
Bu ürünler onlar yüzünden pahalı! Oy verirken aklınızda bulunsun. #GençlikDevirecek
— Gençlik Devirecek (@gnclikdevirecek) April 6, 2023
Akkoyun’un hazırladıktan sonra sosyal medyada tanıttığı çıkartmalar sosyal medyada ses getirmiş ve kıyafet, ayakkabı ve kitap gibi diğer ürün gruplarına da yapıştırıldığı görülmüştü.
📍 Samsun
Tasarımcı arkadaşımız Mahir ( @mahirgra ) gözaltına alındı fakat onun tasarımları Türkiye'nin dört bir yanında yayılmaya devam ediyor.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, göreve seçilmesi halinde “torpile, adam kayırmaya kesinlikle son vereceğini” ve işyerinde kadınların haklarını koruyan düzenlemelere gidileceğini aktardı.
Kılıçdaroğlu’nun sosyal medya platformu TikTok üzerinden paylaştığı videoda yaptığı açıklamaya göre, CHP liderinin iktidara gelmesi halinde işverenlerin kadınlara evlilik ya da doğum planlarını sorması yasaklanacak ve soranlara ceza uygulanacak.
Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Sorulmayacak Sorular Kanunu‘ getirerek işverenlerin kadınlara “Evli misin? Bekar mısın? Açık mısın? Kapalı mısın? Çocuk yapacak mısın?” gibi sorular sormasının yasaklayacağını belirtti. CHP lideri, sorular arasında espri ile “Ne, İkizler burcu musun?” sorusuna da yer verdi.
İşveren tarafından sorulamayacak ve bireyin beyan etmek zorunda olmadığı unsurlar kanunla net bir şekilde tanımlanacak. Örneğin kadınlara evlilik ya da doğum planları sorulamayacak. Soranlar kanuna aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle cezalandırılacak.https://t.co/dDfi56RDaH
Halkların Demokratik Partisi (HDP), Anayasa Mahkemesi‘nde (AYM) partinin kapatılmasına ilişkin süren davada sözlü savunma vermeyeceğini kaydederek “Serbest ve adil seçimlere müdahale anlamına gelen AYM’nin bu tutumuna karşı partimiz 11 Nisan’da sözlü savunma vermeyecektir” ifadelerini kullandı.
Partiden yapılan yazılı açıklamada, sözlü savunmanın seçim sonrasına bırakılmasına ilişkin yapılan bütün başvuruların AYM tarafından gerekçesiz olarak reddedildiği belirtildi ve AYM’nin sözlü savunma için 11 Nisan tarihini vermesinin “serbest ve adil seçimlere müdahale anlamına geldiği” aktarıldı.
İlk sözlü savunma tarihinin mahkeme tarafından 14 Mart 2023 olarak belirlendiğini belirten açıklamada, ülkenin içinden geçtiği siyasal süreç, yaşanan deprem felaketi ve seçim dönemine resmen girilmiş olması gibi esaslı sebeplerden ötürü sözlü savunma tarihinin seçim sonrasına bırakılması talebini içeren üç ayrı dilekçe farklı tarihlerde Yüksek Mahkeme’ye ibraz edildiğine yer verildi.
16 Ocak 2023 ve 15 Mart 2023 tarihli talepler hakkında Yüksek Mahkeme tarafından gerekçesiz şekilde ret kararı verilirken, 6 Mart 2023 tarihli talep hakkında ise kabul kararı verilip sözlü savunma tarihi 11 Nisan 2023 olarak belirlendi.
“Seçim dönemine resmen girilmiş olması, aday adaylık başvuru süreçleri, parti lansmanı, milletvekili aday tanıtımı, seçim programı, miting, toplantı ve siyasi çalışmaların yarattığı yoğunluk sebebi ile belirlenen tarihte sözlü savunma yapılmasının imkan dahilinde olmadığını” kaydedilen açıklamada şunlara yer verildi:
“Türkiye[‘nin] demokrasi ve hukuk tarihini önemli ölçüde etkileyecek olan bu davada yapılacak olan sözlü savunmanın bu yoğun çalışma süreci içerisinde yapılması mümkün olmayacaktır. Bu itibarla 11 Nisan 2023 tarihinde sözlü savunma yapamayacağımız konusunda Yüksek Mahkeme’yi bilgilendirme zarureti hasıl olmuştur.”
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, “Depremde neden bant daraltma yapıldı” sorusuna “Gerekli bir durum vardı ki, yapıldı. Sonuçta yapılması gereken konuydu. Teknik olarak izahı vardı. Olağanüstü bir afet durumu var. Orada böyle bir şey yapılması gerekiyordu demek ki” yanıtını verdi.
Karaismailoğlu, Habertürk’te konuk olduğu canlı yayın programında soruları yanıtladı.
Bakan, Mehmet Akif Ersoy’un deprem sırasında yapılan bant daraltma ile ilgili sorulara şu yanıtları verdi:
Ersoy- Neden bant daralattınız? CHP bununla ilgili bir soru soru önergesi başlattı galiba? Bu bant daraltma meselesi de çok eleştirildi. O dönem biz oradayken. Ne dersiniz? Bakan- Yani bu işte mahkemeye de intikal etmiş bir konu. Orada bizim arkadaşlarımız savunmalarını yapıyorlar. Yani öyle bir durum. Gerekli bir durum vardı ki, bu yapıldı yani orada da. Ersoy- Yanlış bir karar mıydı? Yoksa… Bakan- Yanlış bir karar olsa zaten yapılmazdı zaten. Sonuçta o zaman yapılması gereken bir konuydu ve sonucu da bunun bir teknik olarak da izahı var. O izahı da yaptık yani gereklerini. Ersoy- Nedeni nedir peki yani? Bakan- Olağanüstü bir durum var. Olağanüstü bir afet durumu var. Orada böyle bir şey yapılması gerekiyordu demek ki. Ersoy- Güvenlikle ilgili bir şey miydi, veya..? Bakan- Güvenlik de olur. Tabii ki güvenlik de olsa sonucunda enkazlar orada altında vatandaşlarımız var. Burada sosyal medya üzerinden hani yaşayıp da bir sürü olumsuzluklar yaşamıştık. Yani o zaman bu zaten yargıya intikal etmiş bir konu. Orada da gerekli açıklamaları yapıldı zaten.
Altyapılar dirençliydi, trafik aksamadı
Depremin etkilediği alanının çok büyük bir bölge olduğunu ve Türkiye’nin 10 bin kilometrelik yolundun sadece yüzde 2’sinin etkilendiği söyleyen Bakan, viyadüklerin, tünellerin, köprülerin zarar görmediğini, trafik sıkışıklığının ise kaygan yol ve kış şartlarından meydana geldiğini savundu. ”
Göle havalimanı ‘tartışılabilir’
Depremde hasar gören Hatay Havalimanı için seçilen Amik Ovası’nın “tartışılabilir” oldunu belirten Karaismailoğlu, şunları söyledi: “Mazisi çok eski. 2002’de Hatay Özel İdaresi tarafından yeri tespit edilmiş. Bitmemiş bir havalimanıydı. 2007’de hizmete açıldı. Terminali yenidir. Bölge tartışılabilir, buraya havalimanı olabilir mi diye. Amik Ovası orası. Şu anda su altında bile bina yapma teknikleri var. Ama mazisine gittiğinizde oradan gelen tesirler oldu. Sürekli kontrol altında. Saat başı kontrol yapılıyor. Hızlıca açılabilmesi için gerekli olan işler yapıldı. Kalıcı ve uzun vadeli olabilmesi için yeniden kapatılıp, imalatının yapılması gerekiyor”
‘GSM şirketlerine uyarımızı yaptık’
Karaismailoğlu, deprem sırası ve sonrasında kesilen iletişimle ilgili GSM şirketlerinin mazeretleri ve bahaneleri olduğunu kaydetti; “ Baz istasyonları iletişim için olmazsa olmaz. Bunların sağlam ve güvenli yerlerde kurulması gerekiyor. Kulelerin kurulacağı yerler konusunda izinlerde zorluk yaşanıyor. Bazı binalara koyulmakta izin verilmiyor. Binalar yıkılınca baz istasyonları da olmuyor tabii. GSM şirketlerine gereken uyarıları yaptık, cezalarını verdik. Bundan sonra daha kalıcı şeyleri üretmek zorundalar” dedi.
Her ne kadar iklim çözümleri söz konusu olduğunda, ilk akla gelen antiloplar olmasa da, Afrika’nın güneydoğusunda, Tanzanya sınırları içerisindeki Serengeti koruma alanında yaşayan bufalo görünümlü antiloplar karbonyakalamanın anahtarı olabilir.
Mongabay‘den Liz Kimbrough‘un aktardığına göre, antiloplar muazzam miktarlarda ot yiyor ve onu gübre olarak toprağa geri dönüştürüyor. 1900’lerin başında evcil sığırlardan bulaşan bir hastalık nedeniyle antilop nüfusunda azalma görüldüğünde, doğal otlamanın kayboluşu sonucunda daha sık ve yoğun orman yangınlarına meydana gelmeye başladı ve Serengeti bir karbon kaynağına dönüştü.
Hastalık yönetimi sayesinde antilop popülasyonunun eski haline getirilmesi veya “yeniden yabanileştirme” çabaları oldukça büyük bir başarıydı ve orman yangınlarının sıklığının ve yoğunluğunun azaltılmasında ve Serengeti’nin yeniden bir karbon yutağına dönüşmesinde önemli bir rol oynadı.
Nature Climate Change dergisinde bu hafta yayımlanan raporda, trofik yeniden yabanileştirme veya diğer bir ifadeyle ekosistemlerdeki hayvanların işlevsel rollerini eski haline getirme ve korumanın, iklim değişikliği için genellikle gözden kaçan bir çözüm olduğuna dikkat çekiliyor.
Koruma odaklı bir sivil toplum kuruluşu olan Re:wild’ın tür koruma koordinatörü ve raporun ortak yazarı Andrew Tilker “Yaban hayatının korunması – türlerin ekosistemlerdeki işlevsel rollerini oynamalarına izin verilmesi – iklim değişikliği için el değmemiş bir çözüm potansiyeli sunuyor” diyor.
Rapora göre, Afrika orman filleri, Amerikan bizonu, balıklar, gri kurtlar, misk öküzleri, su samurları, köpek balıkları, balinalar ve antiloplar olmak üzere sadece dokuz yaban hayatı türünün veya tür grubununyeniden yabanileştirilmesi, 2100 yılına kadar atmosferden yıllık 500 milyar metrik ton karbondioksitin çıkarılmasına yönelik küresel hedefe yüzde 95’in üzerinde katkıda bulunabilir.
Fotoğraf: Robin Moore / Re:wild
Bu da, Paris Anlaşmasında öngörüldüğü üzere, küresel sıcaklık artışının sanayi öncesi seviyelerin 1,5°C altında tutulmasına yardımcı olabilir.
Karbon emisyonlarının azaltımı, insan kaynaklı iklim kriziyle başa çıkmak için tartışılmaz bir çözüm. Ancak dünya fosil yakıt kullanımından derhal vazgeçse bile, atmosferde halihazırda hapsolmuş durumdaki fazladan karbon nedeniyle gezegenimiz ısınmaya devam edecek.
Yale Çevre Okulu profesörlerinden Oswald Schmitz, “Neyse ki, elimizde CO2’yi atmosferden temizleyecek teknoloji mevcut” diyor: “Adı, doğa.”
Hayvan popülasyonu arttıkça, ağaçlar ve toprak daha fazla karbon depoluyor
Pek çok doğa temelli iklim çözümü, bitkilerin ve toprağın karbon yutağı olarak rolüne haklı vurgu yaparken, bu yutakların ne kadar etkili olabileceği konusunda ise hayvanlar oldukça belirleyici bir rol oynuyor.
Hayvanlar hareket ve davranışlarıyla tohumları ve besinleri dağıtıyorlar ve kazarak, üzerine basarak ve yuva yaparak toprağı bozuyorlar. Tüm bu davranışlar, bitkilerin büyümesine ve daha fazla karbon depolamasına yardımcı oluyor ve hatta orman yangınlarını önleyebiliyor.
Hayvanlar ayrıca bu sistemlerdeki mikropların ve kimyasalların çalışma şeklini değiştirerek karbonun toprakta ve tortuda kalmasını sağlayabiliyor.
Örneğin, Guyana’da tropik bir ormanda yürütülen deneysel bir çalışma, ağaç türlerinin sayısının 10’dan 70’e çıkmasıyla ağaçlar ve toprakta depolanan karbonun önemli ölçüde artarak 3,5 ila dört katına çıktığı kaydedildi. Aynı bölgedeki memeli türü sayısı beşten 35’e yükseldiğinde ağaçlar ve toprakta depolanan karbon dört ila beş kat artış gösterdi.
Paris Anlaşması’nın koyduğu hedeflere ulaşmada ve biyolojik çeşitliliğin korunmasında doğal iklim çözümlerinin önemi geniş ölçüde kabul görüyor. Öte yandan, mevcut doğal iklim çözümleri, öncelikle ormanlar ve otlaklar gibi ekosistemleri korumaya ve restore etmeye odaklanırken, hayvanların besin sağlama, yangın risklerini azaltma ve bitkilerin büyümesine yardımcı olma konusunda oynadığı rolü göz ardı ediyor.
Schmitz, “Elbette, sadece hayvanlar başlı başına iklim sorunumuzu çözmeyecekler” fakat iklimi ve biyoçeşitliliği birlikte ele alarak “olası çözümler yelpazemizi genişletmemiz mümkün” diyor.
Schmitz’e göre yeniden yabanileştirme çözümünün güçlü yönlerinden biri, insanlarla hayvanlarla arasındaki bağ:
Bir kişi [iklim değişikliği] hakkında bir şeyler okuduğunda, ‘Bireysel olarak ne yapabilirim? diye merak etmeye başlıyor. İşte hayvanlar bu noktada devreye giriyor, çünkü arka bahçenizde hayvanlar var ve insanlar onlara karşı bir yakınlık hissi besliyor. Ve bence bu, arka bahçelerinde aşina oldukları hayvanlar olan insanların bu gezegende bir fark yaratmaya yardımcı olduklarını hissetmelerini sağlamanın bir yolu.
Hormon takviyesi, pestisitler ve doğal olmayan üretim teknikleri kullanımıyla, sebze ve meyvelere neredeyse her mevsim market raflarında ulaşılabiliyor. Ancak besinleri mevsiminde tüketmek hem doğa hem de sağlığımız için oldukça önemli.
Mevsim meyve ve sebzeleriyle beslenmek; doğayı ve doğal olanı korumak, zehirsiz gıdalar tüketmek, karbon ayak izini düşürmek için atabileceğimiz küçük ama etkili bir adım.
Yeşil Düşünce Derneği tarafından hazırlanan takvim, hangi mevsimde neleri yememiz gerektiğini hatırlatıyor. Dernek, paylaşımında şöyle diyor:
“Nisanla beraber kırlardan gelen taze otlar, yeşillikler ve mantarlar sofralardaki yerlerini alacaklar. Baharla birlikte canlanan doğaya uyum sağlamak için mevsimsel beslenin.”
Endonezya‘daki temas kurulmamış bir kabile, elektrikli otomobil bataryaları için nikel üretmeye yönelik büyük bir proje nedeniyle yok olma tehdidiyle karşı karşıya.
Endonezya, Halmahera adasındaki geniş çaplı bir maden projesini, büyük bir elektrikli otomobil batarya üreticisi olma planının bir parçası olarak görüyor – Tesla ve diğer şirketlerin milyarlarca dolar akıttığı bir plan.
Kabilelerin haklarını savunan sivil toplum kuruluşu Survival‘ın aktardığına göre, nikel madenciliği, Halmahera’nın iç kesimlerindeki geniş ormanlık alanları yok olma tehdidi altında bırakıyor. Bu ormanlarda, 300 ila 500 kişiden oluşan Hongana Manyawa kabilesi yaşıyor. Madencilik faaliyetleri planlandığı gibi devam ederse, kabile bu yıkımdan sağ çıkamayacak.
Kendi dillerinde ‘Ormanın İnsanları‘ anlamına gelen Hongana Manyawa, Endonezya’daki son göçebe avcı-toplayıcı kabilelerden biri. Bu kabileden bazı kişiler, dış dünyadan kişilerle iletişim kurmuş olsa da Hongana Manyawa’nın birçok fraksiyonuyla hiç temas kurulmadı. Bu yüzden topluluk, henüz temas kurulmamış bir kabile olarak kabul ediliyor.
Şu anda kabile, topraklarını ve hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları her şeyin, binlerce kilometre ötedeki insanlara güya ‘sürdürülebilir‘ bir yaşam tarzı sağlamaya çalışan şirketler tarafından yok edildiğini görme tehlikesi altında.
Topluluğun yaşadığı bölge, dünyanın en büyük nikel rezervlerinden bazılarına da ev sahipliği yapıyor. Üstelik bu rezervler halen işlenmemiş biçimde duruyor. Bu durum, maden şirketlerinin gözünü bu topraklara dikmesine neden oluyor.
Elektrikli otomobillere yönelik talebin, Halmahera’daki madencilik operasyonlarının hızlanmasına neden olacağı ve gelecek yıllarda Hongana Manyawa kabilesini varoluşsal bir tehditle karşı karşıya bırakacağı tahmin ediliyor.
Temas kurulmamış kabileler, Yerli topraklarındaki tüm ‘gelişmeler’ için yasal olarak gereken Özgür, Önceden ve Bilgilendirilmiş Rızayı kendi topraklarının sömürülmesi için veremeyeceklerinden dolayı, söz konusu madencilik uluslararası hukuka göre yasaya aykırı.
Öte yandan kısmen Fransa‘ya ait madencilik devi Eramet‘e ait Weda Bay Nickel (WBN) adlı firmanın adada madencilik yapmaya 2019’da başladığı biliniyor. 2019’dan bu yana, Hongana Manyawa’nın evi konumundaki devasa yağmur ormanı alanları çoktan yok edildi. Şirket, madenciliği mevcut oranının birkaç katına çıkarmayı ve 50 yıla kadar faaliyet göstermeyi planlıyor.
Alman kimya devi BASF ise Eramet’le ortaklık kurmayı planlıyor. Buna göre şirket, Hongana Manyawa’nın bölgesini ihlal etme ihtimali olan bir rafineri inşa etmeyi amaçlıyor.
Survival’ın konuyla ilgili bir raporunda “Orman yoksa Hongana Manyawa da olmaz” ifadeleri yer alıyor.
Kabileden birkaç kişiyle iletişim kurmayı başaran ekibe göre Hongana Manyawa’dan bir kadın “Ormanı almalarına izin vermiyorum. Onlara ormanımızı vermek istemediğimizi söyle” dedi.
Yakın zamanda temasa geçilen bir başka kadın “Suyumuzu zehirliyorlar ve yavaş yavaş öldürülüyormuşuz gibi hissetmemize neden oluyorlar” ifadelerini kullandı.
‘Kabilenin hayatı gözden çıkarılabilir görülmemeli’
İklim krizi nedeniyle fosil yakıtları azaltma ihtiyacı son yıllarda elektrikli otomobillere yönelik talebi artırdı. Ancak bu otomobiller de kendi çevresel sorunlarını yaratıyor. Başlıca sorunlardan biri, bataryaların yapımında kullanılan nikel, kobalt ve lityum gibi metallerle ilişkili.
Bu mineraller Dünya yüzeyinin altında biriktiğinden, onları çıkarmak için çevreye zarar veren madencilik faaliyetleri yürütülüyor. Bu faaliyetler, ekosistemin tahrip olmasına ve yerlilerin topraklarının gasp edilmesine sebebiyet verebiliyor.
Survival Direktörü Caroline Pearce, “Elektrikli otomobil şirketlerinin müşterilere ‘etik tüketim’ vaadi satarken, temas kurulmamış bir kabileyi yok etmesi dehşet verici. Hongana Manyawa’nın yağmur ormanlarını yerle bir etmenin ‘iklim dostu’ bir yönü ve kendi kendine yeten yerli halkın ölümüne neden olmanın ‘sürdürülebilir’ bir yanı yok” diyor.
Pearce, şunları ekliyor:
Tesla ve diğer elektrikli otomobil şirketleri, satın aldıkları hiçbir mineralin Hongana Manyawa’daki temas kurulmamış Yerli halkın topraklarından gelmediğini taahhüt ederek müşterilerinin beklentilerini karşılama fırsatına sahipler. Bunu yapmamaları, temas kurulmamış Hongana Manyawa’nın kabilesinin hayatlarını gözden çıkarılabilir gördükleri anlamına gelecektir.
14 Mayıs’ta yapılacak milletvekilliği seçimlerinde liste hazırlıkları devam ederken, Saadet Partisi, DEVAPartisi, GelecekPartisi ve DemokratParti olmak üzere dört Millet İttifakı bileşeni Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) listelerinden seçime gireceğini açıkladı.
Karar, 9 Nisan’da Yüksek Seçim Kurulu‘na listelerin teslim edilmesine sayılı günler kala, partiler arasında yürütülen görüşmeler neticesinde verildi.
“İttifak içinde ittifak” önerisi daha önce gündeme gelmişti. Saadet Partisi, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi bu öneriyi aralarında görüşmüş ancak bir sonuç alınamamıştı.
İzmir Deniz Ürünleri Avcıları Üreticileri Merkez Birliği Başkanı Mehmet Aksoy, bugün TBMM‘de toplanan Balıkçılık ve Su Ürünleri Araştırma Komisyonu‘nda konuştu.
Batı Afrika ülkesi Moritanya’da ‘balığı bitirdiklerini’ söyleyen Aksoy, komisyon başkanı AKP’li Fuat Köktaş’ın kota kuralına uyup uymadıklarına ilişkin sorusunu da “Türk balıkçısı kotaya uyar mı? Biz gittiğimiz yerde balığı kurutmadan bırakmayız” diye yanıtladı.
Diken’in aktardığına göre, Aksoy, Komisyon’dan kendilerine yeri yerler bulmalarını da istedi.
Kota getirilmiş ama…
Moritanya’da balıkçılık sektörüne kota getirildi. Ancak Aksoy’un anlatımına göre, Türkiye’den giden balıkçılar kota kısıtlamasına uymuyor.
Yoksul Afrika ülkesinde yeterli balıkçı teknesi ve tutulan balığı işleyecek fabrika da bulunmuyor. Bu nedenle de, bu ülkedeki balıkçılık sektöründe iş yapan Türkiyeli firmaların yıllık kazancı milyon dolarlarla ölçülüyor.
Sürdürülebilir balıkçılık yapılması gerektiğini, aksi takdirde bu mesleğin sona erebileceğini belirten Mehmet Aksoy, “Son reisler olabiliriz” ifadesini kullandı.
Bin balıkçı, 52 gırgır gemisiyle avlanıyor
Türkiye’den giden balıkçıların Moritanya’da 2015’ten beri avcılık yaptığı biliniyor. İki ülke arasında, konuyla ilgili ilk anlaşma ise Kasım 2021’de imzalandı.
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’nın (TÜDAV) 2018’deki bülteninde yaklaşık bin Türk balıkçının, denizlere büyük zarar veren gırgır teknelerinden oluşan 52 gemiyle Batı Afrika ülkesinde avlandığı belirtiliyor.
Ülkede bulunan dört adet balık unu ve balık yağı fabrikası da Türklere ait. Bültende Türk şirketlerinin toplam 200 milyon yatırıma sahip olduğu söyleniyor.
TÜDAV’ın aktardığına göre değişik akıntılar nedeniyle verimli balıkçılık kaynaklarına sahip Moritanya’da en çok avlanan balıklar hamsi, sardalya, tirsi ve diğer göçmen balıklar.
Komisyonda, balıkçılık sektöründe faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, görüşlerini dile getirmeye devam ediyor.
İstanbul‘un Bahçelievler ilçesine bağlı Kocasinan Mahallesi’nde açılan Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin (Yeşil Sol Parti) seçim bürosuna saldırı gerçekleşti.
Kimliği belirsiz kişi ya da kişiler tarafından bu sabah saatlerinde büroda kimsenin bulunmadığı bir zamanda gerçekleşen saldırıda, büro dışına asılı bayraklar ve duvarlardaki stickerlar söküldü.
Duvarlara üç hilalli yazılamalar
MA‘nın aktardığına göre, ayrıca duvar ve yerlere üç hilalin yanı sıra küfür ve hakaret içeren yazılamalar yapıldı.
İlçe Örgütü, saldırıya ilişkin savcılığa suç duyurusunda bulunacak.
Sabah saatlerinde de CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, il başkanlığı binasına silahlı saldırı düzenlendiğini açıklamıştı. Valilik ise havaya ateş açan bir araçtan gelen kurşunların binaya isabet ettiğini açıklamıştı.
Geçen hafta da Zeytinburnu‘nda bulunan İYİ Parti İl Başkanlığı‘na saat 10.30 sıralarında kurşunlar isabet etmiş; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kurşunların, il binasının karşısındaki inşaata giren hırsızları kovalamak isteyen bekçinin silahından çıktığını söylemesi, başta parti lideri Meral Akşener olmak üzere, İYİ Partilileri tatmin etmemişti.
Yeme alışkanlıklarımızın, sağlığımızın yanı sıra çevre ve iklim değişikliği için önemli sonuçları bulunuyor. Gıda güvenliğini tehdit eden artan kuraklıklar ve hastalıklarla birlikte, yediklerimiz de olumlu ya da olumsuz fark yaratabiliyor.
Geçen ayın sonunda yayımlanan bir araştırmaya göre, Akdeniz tipi beslenme “iklim değişikliği ve bulaşıcı olmayan hastalıkların çifte yükü” ile mücadele etmeye destek olabilir.
Advances in Nutrition’da yayımlanan çalışmada farklı beslenme tiplerinin göreceli faydalarına bakıldı. Araştırmaya katılan Yunan üniversitelerinden ve kurumlarından bilim insanları, Akdeniz diyetini Belçika, İsviçre, Almanya, Avusturya, Danimarka ve İsveç‘teki ‘batı tipi’ beslenme modelleriyle karşılaştırdı.
Buna göre, Akdeniz tipi beslenmenin gezegenimiz için en iyisi olduğu sonucuna varıldı. İtalya, Kıbrıs, Yunanistan (ve Türkiye) gibi ülkelerin mutfaklarında ağırlıklı olarak yer alan Akdeniz diyetinin biyoçeşitlilik ve gıda-bitki çeşitliliği açısından da en uygun beslenme şekli olduğu belirtildi.
Bitki bazlı beslenme
Akdeniz diyeti, ülkeler arasında birçok farklılığa sahip olmasına rağmen, sebzeler, meyveler ve tahıllar gibi bitki bazlı besinler açısından zengin bir beslenme türü. Hayvansal ürünlerin tüketimi de bu beslenme şeklinde genellikle daha düşük oluyor.
Bu da kronik hastalıkların riskini azaltırken düşük çevresel riske sahip olduğu için gezegende yaşayan tüm canlılar için avantajlı bir durum.
Çalışma, tarımsal biyolojik çeşitliliğin ve ve gıda için kullanılan bitki çeşitleri ve türlerindeki çoğulculuğun, ağırlıklı olarak Akdeniz tipi beslenen üleklerde daha fazla olduğunu da gösteriyor.
Emisyon, su tüketimi ve enerji gereksinimiyle de ilişkili
Bilim insanları çalışmalarında Akdeniz diyetinin “düşük sera gazı emisyonları, su tüketimi, arazi kullanımı ve enerji gereksinimleri ile ilişkili olduğuna” da dikkat çekiyor.
Çünkü, çok fazla et, süt ve işlenmiş gıda içeren batı tipi beslenme, “ekosistemlere zarar veren, fosil yakıt kullanımını artıran ve sera gazı emisyonlarını artıran” tarımsal üretim yöntemlerine dayanıyor.
Tarımsal üretimin küresel toprakların yaklaşık yüzde 40’ını kapladığını kaydeden Yunan bilim insanları, hayvancılık ve çiftlik hayvanları için yetiştirilen gıda, tüm tarım arazilerinin yüzde 75’ini oluşturduğunu vurgulayarak; bu nedenle sulama, gübre ve böcek ilacı kullanımının doğal kaynakların tükenmesine ve çevresel bozulmaya neden olabileceğini söylüyor: “Ayrıca gıda üretimi, tatlı suyun başlıca tüketicisini oluşturuyor ve küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 30’unu oluşturuyor.”
Akdeniz diyetini benimsemenin ise daha fazla biyolojik çeşitlilik ortamı oluşturmaya ve doğal kaynaklar üzerinde daha az baskı oluşturmaya yardımcı olabileceği belirtiliyor.
Nasıl Akdeniz tipi beslenirsiniz?
Yulaf, kahverengi pirinç ve tam buğday ekmeği gibi kepekli tahıllarla birlikte meyve ve sebzeler, Akdeniz diyetinin temel bileşenleri.
Fasulye, mercimek ve nohut gibi baklagiller ise çok iyi birer protein kaynağı. Akdeniz tipi beslenmenin en önemli ayakları ise zeytinyağı ve avokado gibi sağlıklı yağlar.
Sosis, pastırma ve benzeri işlenmiş etler ve beyaz ekmek gibi rafine tahıllardan mümkün olduğu kadar uzak durmanız gerekiyor.
Hazır yemekler gibi yüksek oranda işlenmiş gıdalar ve gazlı içecekler gibi şeker eklenmiş ürünlerin de Akdeniz tipi beslenmede yeri bulunmuyor.