Ana Sayfa Blog Sayfa 516

Diyanet’e bağlı işletmenin geliri 149 milyon TL, karı 30 milyon TL oldu

Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi, geçen yıl 148 milyon 760 bin TL gelir, 29 milyon 611 TL de kâr elde etti.

BirGün‘den Mustafa Bildircin‘in aktardığına göre; çok sayıda bakanlığı geride bırakan dev bütçesiyle tartışma yaratan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bünyesindeki Dini Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi’nin geliri, 150 milyon TL’ye dayandı. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayımlanan karar ile 2018’de 20 milyon TL olan sermayesi 2019’da 80 milyon TL’ye çıkarılan Dini Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi, gelirini rekor seviyeye ulaştırdı.

Döner Sermaye İşletmesi’nin 2019 yılı geliri, 45 milyon 618 bin 768 TL olarak gerçekleşti. 2020 yılı itibarıyla gelirini katlayarak artıran Dini Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi’nin 2020 ve 2021 yılı geliri ise sırasıyla 42 milyon 186 bin 77 TL ve 64 milyon 454 bin 369 TL olarak kaydedildi.

2022 yılı ise Dini Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi’nin kazançta rekor yılı olarak kayıtlara geçti. İşletme, geçen yılda yayın satışından 148 milyon 760 bin 304 TL gelir sağladı.

Masraflar ve vergiler düşüldükten sonra elde kalan kârın ise 29 milyon 611 bin 290 TL olduğu bildirildi. İşletme, kârın 11 milyon 588 bin 615 TL’sini sermayeye eklerken 18 milyon 22 bin 674 TL’lik bölümünü ise Hazine’ye aktardı.

Ozon tabakasını incelten yasaklı gazlar, gizemli bir artışla rekor seviyelere yükseliyor

Küresel çapta 2010’dan bu yana yürürlükte olan yasağa rağmen, ozon tabakasını incelten beş kimyasalın atmosferdeki konsantrasyonlarının rekor seviyelere ulaştığı gözlemlendi.

Buzdolapları, klimalar veya kimyasal çözücüler gibi çeşitli uygulamalarda kullanılan ve tamamen insan yapımı gazlar olan kloroflorokarbonlar (kısaca CFC’ler), 1980’lerden bu yana yürürlükte olan uluslararası anlaşmalarla kontrol altında tutuluyor.

1987 Montreal Protokolü, stratosferin üst katmanlarında bulunan ve zararlı mor ötesi (UV) radyasyonu emerek dünyadaki yaşamın devamlılığını sağlayan ozon tabakasının tükenmesine yol açan CFC’lerin atmosfere salınmasına yönelik sınırlamalar getirdi.

‣ BM: Ozon tabakasında 35 yıl sonra iyileşme gözlendi, on yıllar içinde normale dönebilir

Montreal Protokolü’nün amacı, bu kimyasalların üretimini kontrol ederek ve kısıtlamaları zaman içerisinde artırarak, atmosferik CFC konsantrasyonunda bir düşüş elde etmekti.

Bu, ozon tabakasını incelten pek çok madde için işe yaradı ve böylelikle ozon tabakasında yavaş bir iyileşme kaydedildi. Bu nedenle, beş CFC’nin atmosferik konsantrasyonlarında gözlemlenen son artışlar, bilim insanlarını şaşırttı.

The Conversation‘ın aktardığına göre, bilim insanları söz konusu beş CFC’nin ozon tabakasının iyileşmesi üzerindeki etkisinin oldukça küçük olduğunu belirtiyor ama bu gazların nereden geldiklerini tam olarak anlayamadıkları için bu durumun gelecekte değişebileceğine işaret ediyor.

Uzmanlar, bulguların endişe verici olsa da bir erken uyarı olarak değerlendirilmesi ve ve bu emisyonların insan sağlığı ve çevre üzerindeki kümülatif etkisinin göz ardı edilmemesi gerektiğini kaydediyor.

‣ 7 soruda ozon tabakası ve ozon deliği

Konsantrasyonlarda ‘gizemli’ artış

Bilim insanlarından oluşan bir ekip, dünyanın her yerinden hava örneklerini analiz ediyor ve bu CFC kaynaklarından, hatta herhangi bir endüstriyel emisyondan çok uzaktaki bir nevi “arka plan” bölgelerine odaklanıyor. Tazmanya’nın batı kıyısındaki Cape Grim Gözlemevi de bunlardan biri. Ekibin yaptığı değerlendirme, bu kimyasalların atmosferik konsantrasyonlarındaki küresel eğilimlerini gün yüzüne çıkarıyor.

Buna göre, 2010-2020 dönemine ilişkin temel bulgularda iki farklı eğilim kaydediliyor. Bunlardan ilki, CFC-13 ve CFC-113a konsantrasyonları daha önce de gözlemlenen -şaşırtıcı- artışlarına devam ediyor ve hatta CFC-113a konsantrasyonlarının artış hızı 2016 civarında vites artırıyor. İkincisi, CFC-114a ve CFC-115 konsantrasyonları 2000’lerden beri stabilken, CFC-112a konsantrasyonları azalma gösteriyor.

Grafik: Ozon tabakasının incelmesi (a) ve iklim (b) üzerindeki etkilerine göre beş CFC’nin küresel emisyonlarındaki değişim, 2023. Kaynak: Nature Geoscience

Ancak 2013-2014 yıllarına gelindiğinde beş gazın hepsi de artış eğilimine geçiyor.

Bu gözlemler ile atmosferik sirkülasyon ve CFC’lerin kimyasal reaksiyonlar yoluyla atmosferden nasıl uzaklaştırıldığı hakkında ek bilgiler, bilim insanlarının bu beş gazın küresel emisyonlarını tahmin etmelerine olanak sağlıyor.

Sonuçlar iç rahatlatıcı: 2010 ile 2020 arasındaki emisyonlar, küresel stratosferik ozonda yalnızca yaklaşık yüzde 0,002’lik bir kayba neden olmuş.

‣ Ozon tabakasındaki delik Antarktika’dan daha büyük

Yine de iki nedenden dolayı tedbiri elden bırakmamak gerekiyor:

Bu gazlar bir kez salındıklarında, kimi onlarca yıl, kimi de yüzyıllar boyunca atmosferde kalıyor. Her biri aynı zamanda güçlü sera gazları olan bu beş CFC’nin 2020 yılındaki ısınma etkileri yaklaşık olarak İsviçre‘nin toplam karbondioksit emisyonları kadardı. Bu emisyonların artış eğilimleri devam ederse, iklim değişikliğine katkıları da artacak.

Uzmanlar, tüm emisyonların gelecek nesiller için uğraşılması gereken bir dert olduğunu hatırlatarak, bu gazların atmosferdeki kalıcılığının ciddiye alınması gerektiğini belirtiyor.

‣ Antarktika üzerindeki ozon tabakası deliği maksimum seviyesine ulaştı

Kaynakların tespiti

Gelecekteki emisyonlardan kaçınmanın ilk adımı, mevcut emisyonların nereden kaynaklandığını bulmaktan geçiyor. Bilim insanları, emisyonların hızlanmaya tam olarak başladığı zaman gibi kendi bilgileri ile daha önceki çalışmalardaki ipuçlarını bir araya getiriyor.

Ekip, beş CFC’den (CFC-113a, CFC-114a ve CFC-115) üçünün Montreal Protokolü kapsamında izin verilen diğer kimyasalların, özellikle de ozon dostu bir alternatif olarak birçok uygulamada CFC’lerin yerine geçen hidroflorokarbonların (kısaca HFC) üretimi sırasında ortaya çıkabildiğini keşfediyor.

Ancak bunlar da tıpkı CFC’ler gibi birer sera gazı ve Montreal Protokolü’ndeki yapılan 2016 Kigali Değişikliği kapsamında şu anda birçok ülkedeki üretimleri azaltılıyor ve böylelikle insan kaynaklı küresel ısınmanın 0,5°C azaltılabileceği tahmin ediliyor.

ozon

CFC’lerin 2010’da yasaklanmasının ardından gelişmekte olan ülkelerdeki HFC’lerin üretiminde büyük bir artış gözlemleniyor. Bu durum, beş CFC’nin emisyonlarındaki artışla hemen hemen aynı zamana rastlıyor.

HFC üretiminin önümüzdeki birkaç yıl içinde daha da artacağı ve bunun da bu CFC’lerin emisyonlarının artmasına neden olabileceği tahmin ediliyor. 

CFC-113a, küresel ısınmaya neden olmayan ve HFC’lere alternatif niteliğindeki en az bir hidrofloroolefin (kısaca HFO) yapmak için kullanılıyor.

Bunlar nispeten daha zararsız alternatifler olmalarına rağmen, CFC’lerin atmosfere sızmaya devam etmeleri durumunda, üretim süreçlerinin ozon tabakası üzerinde bir maliyeti olacağı öngörülüyor.

Bilim insanları, geriye kalan iki diğer iki CFC (CFC-13 ve CFC-112a) için ise makul bir kaynak bulamıyor. Emisyonlarının artıyor olması ve nedenini bilmemeleri, başlı başına bir endişe kaynağı.

‣ Araştırma: Ozon tabakasına zarar veren gazları yasaklamak, iklim krizinin hızını yavaşlattı

Montreal’i gözden geçirmenin zamanı geldi mi?

Montreal Protokolü, ozon tabakasını incelten maddelerin emisyonlarının azaltılmasında büyük bir başarı elde etti. Günümüzdeki toplam CFC emisyonları, 1980’lerin sonunda zirve yapan değerlerinin yalnızca yüzde 5’i kadar.

Yine de bazı CFC’lerin atmosferik konsantrasyonlarındaki artış, anlaşmanın hedeflerine ters düşüyor ve bunların endüstriyel süreçlerdeki sızıntılarının ortadan kaldırılması, ozon tabakasını incelten ve iklimi ısıtan gazların emisyonlarının azaltılması için kolay bir çözüm yolu sunuyor.

Protokolde revizyona gidilmesi durumunda, eğilimleri alt üst eden emisyonları durdurmak adına gerekli düzenlemelerin sağlanması için protokole imza atan ülkelerin dikkatli bir değerlendirme yapması gerekiyor.

El Niño gelmeden kayıtlardaki en sıcak ikinci mart ayı kaydedildi

Dünya, geçtiğimiz ay kayıtlardaki en sıcak ikinci en sıcak mart ayını yaşadı ve Antarktika deniz buzu kayıtlardaki en düşük ikinci seviyeye ulaştı.

Dünya Meteoroloji Örgütü‘nün aktardığına göre, Copernicus İklim Değişikliği Hizmeti verileri, durgun bir hava modelinin gözlenmesi nedeniyle ayın büyük bölümünde normalden serin sıcaklıkların yaşandığı batı ABD dışında, mart ayı boyunca dünyanın hemen her yerindeki sıcaklıkların ortalamanın birkaç derece üzerinde seyrettiğini gösterdi.

Küresel sıcaklıkları artıran ve önümüzdeki aylarda etkili olması beklenen El Niño iklim modeli henüz başlamadan bu sıcaklıkların kaydedilmesini, birçok iklim bilimci endişe verici olarak yorumladı.

Mart 2023 ayrıca 20. yüzyıl ortalamasını aşan sıcaklıkların art arda kaydedildiği 529’uncu ay oldu. Bu, 44 yılı aşkın bir süredir nispeten serin tek bir ay dahi yaşanmadığı anlamına geliyor.

‣ 2023 sıcaklık rekorlarıyla başladı: Ocak’ta en yüksek ve en düşük sıcaklık rekorları kırıldı

El Niño öncesi sıcaklık rekoru

El Niño, doğu tropikal Pasifik‘te okyanus sularının ısınması ile başlıyor, etrafındaki havayı ısıtıyor ve kuzey yarımküre ile ötesinde hava modellerinin değişmesine neden oluyor. El Niño’nun hakim olduğu dönemlerde küresel sıcaklıklar daha yüksek seyretme eğilimi gösteriyor.

Şu anda, El Niño ve La Niña arasında salınan kapsayıcı model olan El Niño Güney Salınımı (ENSO) nötr durumda. Diğer bir ifadeyle, ne daha sıcağa ne daha soğuğa yönelik belirgin bir itici güç yok ve sıcaklıklar iki uç noktanın ortasında. Kaydedilen sıcaklıkların endişe verici olması da bundan kaynaklanıyor.

Sıcaklıkları artıran güçlü bir El Niño modelinin yaşandığı Mart 2016, halen günümüze kadar kaydedilen en sıcak mart ayı olma özelliğini koruyor.

mart

‣ İklim krizi: Avrupa’da bu yıl kayıtlara geçen en sıcak ikinci kış yaşandı

El Niño ile 2023 en sıcak yıl olabilir

Önceki ayda, dünya çapında kaydedilen en sıcak dördüncü şubat ayı yaşanmıştı. Ondan önce ise ocak ayı, kaydedilen en sıcak yedinci ocak ayı olmuştu. Yakın tarihte yaşanan La Niña’nın ısınmayı baskıladığı da göz önüne alınırsa, yaklaşmakta olan El Niño modelinin önümüzdeki aylarda gezegeni yeni sıcaklık rekorları listesinde üst sıralara taşıması oldukça muhtemel görünüyor.

Yakında etkili olması beklenen El Niño ile, 2023’ün en sıcak ilk beş yıldan biri olarak sona ermesi kuvvetle muhtemel. Ortalama bir El Niño’nun gerçekleşmesiyle bile, sıcaklık rekorlarının kırıldığı 2016 geride bırakılarak yeni bir küresel sıcaklık rekorunu kırılabilir.

Sanayi öncesi dönemlerden bu yana Dünya 1,1°C ısınmış durumda ve görünürde bu durumun yavaşlayacağına dair bir ibare yok. Copernicus, Dünya’nın Paris Anlaşması’nın öngördüğü 1,5°C’lik limitini, Ağustos 2034’e kadar geride bırakacağını tahmin ediyor.

‣ 2022 en sıcak beşinci yıl oldu

Mart 2023’ün sıcaklık özeti

  • Mart 2023, küresel olarak kaydedilen en sıcak ikinci mart ayıydı.
  • Sıcaklıklar güney ve orta Avrupa‘da ortalamanın üzerinde ve kuzey Avrupa’nın çoğunda ortalamanın altında seyretti.
  • Kuzey Afrika, güneybatı Rusya ve Asya‘nın çoğunu kapsayan geniş bir alanda sıcaklıklar ortalamanın çok üzerindeydi ve bu bölgelerde mart ayı için pek çok yeni yüksek sıcaklık rekoru kırıldı.
  • Kuzey Amerika’nın kuzeydoğusu, Arjantin ve komşu ülkeler ile, Avustralya‘nın büyük bir bölümü ve Antarktika kıyılarında da ortalamanın çok üzerinde sıcaklıklar yaşandı.
  • Bunların aksine, batı ve orta Kuzey Amerika’da sıcaklıklar ortalamanın çok altındaydı.
  • Mart ayı ortasında, ortalama okyanus suyu sıcaklıkları ilk kez 21 dereceyi aştı.

‣ Hindistan, son 122 yılın en sıcak şubat ayını geçirdi: 29.5 derece

Mart 2023’ün deniz buzu özeti

  • Şubat ayında rekor ölçüde düşük bir düzeyin ardından, Antarktika deniz buzu genişliği ortalamanın yüzde 28 altında kaydedilerek, uydu verileri kaydındaki en düşük ikinci seviyenin kaydedildiği mart ayı oldu.
  • Deniz buzu konsantrasyonları, Güney Okyanusu‘nun tüm kesimlerinde ortalamanın çok altındaydı.
  • Arktik deniz buzu genişliği ortalamanın yüzde 4 altındaydı. Bu, uydu veri kaydında kaydedilen en düşük dördüncü mart ayı anlamına geldi.
  • Diğer Arktik Okyanusu kesimlerinde çoğunlukla ortalamanın altındaki deniz buzu konsantrasyonlarının aksine, Grönland Denizi‘ndeki konsantrasyonlar ortalamanın çok üzerindeydi.

mart

Mart 2023’ün yağış özeti

  • Mart 2023’te, kuzey Avrupa ile Türkiye’nin kuzeyinde kalan bölgede ve batıdan kuzeydoğuya uzanan bir şeritte ortalamanın üzerinde yağış görüldü.
  • Mart 2023’te ortalamadan daha kurak koşullara maruz kalan bölgeler arasında, orman yangınlarının görüldüğü İspanya ve Portekiz’i kapsayan İber Yarımadası‘nın çoğu ile, Alpler yayı, Orta Avrupa’nın bazı bölümleri, doğu Balkanlar ve Hazar Denizi‘nin kuzeybatı kıyısı yer aldı.
  • ABD’nin bazı bölgeleri, Asya’nın çeşitli bölgeleri, Afrika Boynuzu, Yeni Zelanda, kuzey Avustralya, güney Afrika’nın bir kısmı ve Brezilya ortalamanın üzerinde yağış aldı. Birçok bölgede şiddetli yağış sele neden oldu.
  • Devam eden bir kuraklığın yaşandığı Arjantin ile, güney Avustralya, güneybatı Afrika ve Asya’nın bazı bölgeleri ortalamadan daha kurak geçti. Çoğu durumda, bu koşullar ortalamanın üzerindeki sıcaklıklarla bağlantılıydı.

mart

Eriyen permafrost, Moğol imparatorlarının donmuş ‘mumyalarını’ ortaya çıkardı

Arktik‘te olduğu gibi Doğu Avrasya dağlarında da yüzyıllardır donmuş halde bulunan permafrost tabakası, iklim değişikliğinin etkisiyle yavaş yavaş çözülüyor. Bilim insanları bunun günümüz insanlığının daha önce karşılaşmadığı mikroplarla karşılaşması, heyelanlar, artan çığ düşmesi gibi pek çok olumsuz sonuca yol açacağı uyarılarında bulunuyor.

Ancak, bazı durumlarda bilim insanları heyecanlandıracak kimi keşiflere de olanak sağlıyor.

iflscience.com‘dan Tom Hale‘in aktardığına göre, son olarak yapılan yeni bir araştırmada, Moğolistan‘ın kuzeybatısında permafrost tabakasının altında kalan Moğolların, doğan yollardan mumyalanmış cesetlerinin bulunduğu mezarlığın kalıntıları incelendi.

11 seçkin Moğol, eşyasıyla gömülmüş

Rusya sınırında yer alan Hövsgöl bölgesinde; Khovsgol dağlarının yükseklerinde yer alan Khorig mevkiindeki mezarlıkta yapılan tarihlendirme, burasının MS 1206’da Moğol İmparatorluğu’nun birleşmesi sırasında başlayan 13. yüzyılda faaliyet gösterdiğini gösteriyor. Bu, Cengiz Han’ın tüm Moğolların hükümdarı ilan edildiği yıl.

2018 ve 2019’da permafrost’un erimesi nedeniyle kısmen ortaya çıkarılan mezarlıkta yapılan yeni araştırmada, 11 “seçkin” Moğol’a ait iskeletlere ulaşıldı. 8ğo

Buluntular, burada defnedilen insanların toplumlarında yüksek bir statüye sahip olduğunu gösteriyor.

Khorig mezarlıklarından oturan bir Buda'yı çevreleyen nilüfer şeklinde altın bir süs.
Araştırmacılar, Khorig mezarlıklarından oturan bir Buda’yı çevreleyen nilüfer şeklinde altın bir süs keşfetti. Fotoğraf: J. Bayarsaikhan

Çalışmalarının sonuçlarını Communications Biology dergisinde yayımlayan araştırma ekibi, antik diş taşlarında bulunan proteinlere bakarak atların, koyunların, keçilerin, ineklerin ve en önemlisi yakların sütünü içtiklerine dair doğrudan kanıtlar da buldu.

Yaşamları boyunca Yak sütü içmişler

Yaklar, Doğu Avrasya’nın yüksek rakımlı bölgelerindeki insanların kültüründe bugün de çok önemli bir rol oynuyor. Zorlu ortamda yaşam için son derece uygun fiziksel özelliklere sahip hayvanlar, Asya zirvelerinde yaşayan insanlara, yüksek kalorili bir besin kaynağı, sıcak tutan kumaşlar için kalın tüyler ve mum gibi faydalı ürünler yapmak için yağ sağlıyor.

Tibet sığırı diye de bilinen hayvanlar, bugün Hindistan yarımadasında, Tibet Platosu, Kuzey Myanmar, Yunnan, Siçuan ve Moğolistan’la Sibirya‘da yaşıyor ve buralardaki yüksek rakımlı  bölgelerde yaşayan insanların kültüründe çok önemli bir rol oynuyor.

Michigan Üniversitesi‘nden Alicia Ventresca-Miller, “En önemli bulgumuz, bogtog adı verilen bir huş kabuğu şapka ve altın beş pençeli bir ejderhayı tasvir eden ipek cüppelerle gömülmüş seçkin bir kadındı. Proteomik analizlerimiz, onun yaşamı boyunca yak sütü içtiği sonucuna vardı. Bu, bu ikonik hayvanın bölgedeki uzun vadeli kullanımını ve seçkin yöneticilerle bağlarını doğrulamamıza yardımcı oldu” dedi.

Moğol dağlarının yakınında yeşil bir alanda yaklar
Yaklar bugün hala Moğol ve diğer Doğu Avrasya kültürlerinde önemli bir rol oynuyor. Fotoğraf: Alicia Ventresca-Miller

Max Planck İnsan Tarihi Bilimi Enstitüsü ve Moğolistan Ulusal Müzesi‘nden araştırmacı J. Bayarsaikha da “Seramik kaplar, uzun süredir devam eden dini uygulamaları ve Moğol imparatorluğunun seçkinlerinin günlük yaşamını ortaya çıkaran süt ürünlerinden yapılmış fenerlere dönüştürüldü” diye ekledi.

Eriyen permafrost, bilim insanlarının bu tür heyecan verici keşifler yapmasına neden olsa da hem bölgede yaşayan insan ve hayvanların yaşamını hem de tarihi kalıntıları yağmalanmaya karşı daha savunmasız bırakıyor. Sıcaklıklar, şimdi olduğu gibi yükselmeye devam ederse ve permafrost daha da bozulursa, hem buradaki hem de diğer bölgelerdeki donmuş arkeolojik kalıntıların gerektiği gibi değerlendirelemeden yok olması riski de bulunuyor.

İzmit Körfezi’ndeki her 10 balıktan dördünde mikroplastik tespit edildi

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Su Ürünleri Temel Bilimler Bölümü Deniz Biyolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ülgen Aytan ve ekibi, İzmit Körfezi‘ndeki balık popülasyonuyla ilgili araştırmasını tamamladı.

Aytan, “İncelenen tüm türlerde, değişen miktar ve tiplerde mikroplastiğe rastladık. İncelediğimiz her 10 balıktan dördünde mikroplastiklere rastladık diyebiliriz. Bu, balıkların sindirim kanalında en az bir tane plastik bulunduğu anlamında gelmiyor, bazı balıkların sindirim kanalında onlarca mikroplastik tespit ettik” dedi.

Beş türün tamamında plastik bulundu

Aytan ve ekibi, 2019’da İzmit Körfezi’nde bulunan ekolojik ve ekonomik öneme sahip balıklar üzerinde mikroplastikleri inceleme projesine başlamıştı. Makalesi mart ayında yayımlanan araştırmada, balıklarda tespit edilen mikroplastik rakamlarına yer verildi.

Araştırma kapsamında incelenen kefal, kırlangıç, iskorpit, dil balığı ile pisi balıklarının tamamında, barbunların yüzde 80’inde, mazakların yüzde 53’ünde, istavritlerin yüzde 40’ında, kaya balıklarının yüzde 39’unda, çırçırların yüzde 28’inde, trakonyaların yüzde 20’sinde ve mezgitlerin yüzde 10’unda mikroplastik tespit edildi.

Doç. Dr. Ülgen Aytan

Araştırmanın detayları hakkında değerlendirmelerde bulunan Aytan, çalışma kapsamında büyük bir kısmı insanlar tarafından besin olarak tüketilen ve denizlerin biyojeokimyasal döngülerinde önemli bir fonksiyona sahip 12 balık türünü incelediklerini belirtti:

“İncelenen tüm türlerde, değişen miktar ve tiplerde mikroplastiğe rastladık. İncelediğimiz her 10 balıktan 4’ünde mikroplastiklere rastladık diyebiliriz. Bu, balıkların sindirim kanalında en az bir tane plastik bulunduğu anlamında gelmiyor, bazı balıkların sindirim kanalında onlarca mikroplastik tespit ettik.”

Küresel Plastik Anlaşması, plastik kirliliğini önlemeye yetecek mi?

İzmit Körfez, 1970’lerden itibaren, artan nüfus, sanayileşme ve gemi trafiği gibi faktörler nedeniyle kirlenmeye başladı ve yaklaşık 25 milyonluk bir nüfusun drenaj noktası haline geldi. Marmara Denizi’nin doğusunda yer alan körfez, sınırlı su değişimi nedeniyle başta plastik olmak üzere her türlü kirleticiyi de barındırıyor.

Yaptıkları araştırmada plastikleri fiziksel ve kimyasal özelliklerine göre değerlendirdiklerini anlatan Aytan, şu bilgileri paylaştı:

“Fiziksel özellikte en çok rastladığımız fiberlerdi. Bunların, çok büyük bir kısmı sentetik tekstilin yıkanması sonucunda ya da kullanılması esnasında aşınmaya bağlı olarak ortaya çıkıp rüzgarlar yoluyla kaynağından çok uzaklara taşınarak ya da sentetik tekstilin yıkanması sonucu kanalizasyon aracılığıyla deniz ortamına ulaşabiliyor. Maalesef atık su arıtma tesislerinde de çok büyük bir kısmı tutulamıyor. İncelenen balıkların sindirim kanalında parça ve film formunda da mikroplastiklere rastladık. Parça tipte mikroplastikler, deterjan şişesi gibi büyük boyutlu her türlü sert plastiğin parçalanması ile oluşan mikroplastikler… Film olarak adlandırdığımız, genellikle ambalaj ya da poşet olarak kullanılan, bükebildiğiniz yumuşak, şekil değiştirebilen mikroplastiklere de rastladık.”

‘Atık deşarjı şimdi dursa, eski plastikler parçalanmaya devam edecek’

Ülgen Aytan, küresel plastik üretiminin 2050’ye kadar, mevcudun dört katına çıkmasının beklendiğini aktararak deniz ortamına plastik girişi şu an dursa bile 1950’lerden beri giren plastiklerin parçalanmaya devam ettiğine dikkat çekti; plastiğin oluşturduğu tehditlere ilişkin de şu uyarıları yaptı:

“En başta, denizel besin zincirinin temelini oluşturan ve plankton olarak adlandıran mikroorganizmalarla eş boyutta ve eş zamanlı bulunmaları bir tehdit. Midye gibi, hamsi gibi suyu filtre ederek beslenen canlılar büyük risk altında çünkü mikroplastikten kaçma şansları yok. Plastikleri ve ilişkili toksik kimyasalları bünyelerine alıyorlar. Bu kimyasalların çoğu biyoakümülatif yani canlının yağ dokusunda birikim yapma eğiliminde. Bir canlıdan diğer canlıya besin zincir aracılığıyla aktarılabiliyor. Örneğin hamsi mikroplastik tüketirse, onun üzerinden beslenen palamuda mikroplastik aktarmakta. Ayrıca deniz canlıları mikroplastikleri doğal besinleri sanarak yanlışlıkla tükebilmekte.”

Daha önce yapılan çalışmalara bakıldığında Marmara Denizi’nde mikroplastik kirliliği kilometrekarede milyon adedi geçebiliyor.

Dünyada 400’ün üzerinde balık türünde mikroplastik tüketiminin rapor edildiğini vurgulayan Aytan, şöyle devam etti: “Bu balıkların yarısından fazlası ekonomik değeri olan, insan besini olarak kullanılan balıklar. Özellikle bu balıkların popülasyonunun, endüstriyel baskının yüksek olduğu alanlarda daha fazla risk teşkil edebileceği düşünülüyor. Plastik hem kendi bünyesindekini hem de etrafındaki kirleticileri toplayarak daha fazla risk oluşturabilir. Balıkta mikroplastik varlığını anlamak, ortamdaki kirliliğin boyutunu anlamak, risk değerlendirmesi yapmak, hem ekosistem ve insan sağlığı açısından hem de alınması gereken tedbirler konusunda karar alıcılara yol göstermek açısından çok önemli.”

Araştırma: OECD üyesi olmayan ülkelere plastik atık ihracatı açıklananın çok üzerinde

Ülgen Aygan, çözüm olarak da acilen denizlere giren plastikleri azaltmak ve mevcut olanları uzaklaştırmak için yeni teknolojilerin geliştirilmesi gerektiğine; daha iyi bir katı atık yönetimi ve su arıtımına ihtiyaç olduğuna; tek kullanımlık plastiklerin de global olarak yasaklanması gerektiğine dikkat çekti.

Greenpeace Akdeniz: İncelenen her iki balıktan birinde plastik bulundu

Yağmura ‘kovalı önlem’ alan Mozaik Müzesi ziyaretlere kapatıldı

İstanbul Sultanahmet Meydanı’ndaki Arasta çarşısında bulunan Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, ziyaretçilerin müze koşullarına gösterdiği tepkinin ardından ziyarete kapatıldı.

Arkeofili’nin aktardığına göre, 8 Mart Cumartesi günü müzeyi ziyaret eden Gizem ve Hülya Çeşmeci, müzedeki bakımsızlığın fotoğraflarını çekerek Arkeofili ekibine gönderdi.

Fotoğraflarda, müze duvarlarının sıvalarının döküldüğü, çatısının aktığı ve mozaiklerin üzerine de akan yağmur sularına önlem olarak bir kova konulduğu görülüyordu.

Sosyal medya hesabından bir çağrı yayınlayan Arkeofili, fotoğrafları paylaşarak “Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’ndeki mozaikler bu şartlarda mı tutuluyor? Türkiye’nin hiçbir yerinde kültür varlıklarımızın bu şartlarda tutulması kabul edilebilir değil. Yetkilileri acilen önlem almaya çağırıyoruz” ifadelerini kullandı.

Çağrı üzerine müzeyi daha önce ziyaret eden ve bakımsızlığı belgeleyen diğer ziyaretçiler de çektikleri fotoğrafları paylaştı. Bu fotoğraflarda da 2022 Aralık ayından itibaren yağmur yağdığı zamanlarda mozaikleri korumak için kova konulduğu, sıvaların döküldüğü, bilgi etiketlerinin tahrip olduğu görülüyor.

Geçen sene müzeyi gezdiğini ve 02.03.2022 tarihinde Cimer’e şikayet ettiğini belirten Musa Karakaş, şunları söyledi:

“Yağmurlu bir günde mozaiklerin üstüne yağmur damlalarının düşmemesi için kesilmiş bir plastik kap ve kağıt havlular konulmuştu. Yine aynı rutubet ve bakımsızlık göze çarpıyordu. Yakın zamanda yenilenen Arkeoloji Müzesi gibi bir müzeden sonra Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’nin hali gerçekten içler acısıydı. Bu ziyaretim sonrası, bu sene de iki defa aynı müzeyi ziyaret ettim. Fakat yine yağmurlu günde alınan ilkel önlemler ve bakımsızlık göze çarpıyordu. Duvarlar bakımsız, tanıtım gerçekten berbat. ”

2023 yatırım planındaymış

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, sosyal medyadan 9 Mart 2023 günü yaptığı açıklamada, Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’nin ziyarete kapatıldığını duyurdu. Açıklamada, “İstanbul Büyük Saray Mozaikleri Müzemiz, deprem güçlendirme ve restorasyon çalışmalarınım yapılabilmesi amacıyla bugün itibariyle geçici olarak ziyarete kapatılmıştır. Ziyaretçilerimize duyurulur” denildi.

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Yahya Coşkun da müzenin restorasyon projesinin, 2023 yatırım programında olduğunu bildirdi: “Büyük Saray Mozaikleri Müzesi yenilenmek durumunda. Projeleri, Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından İstanbul 4 Numaralı Koruma Kurulu Müdürlüğüne gönderilmiştir. Proje Bakanlığımızın 2023 yatırım programındadır.”

Mozaikler neden hala orada? 

Arkeofili ekibi ise Coşkun’un açıklamasına, “İnternette bir arama yapıldığında kovanın en az 2022 Aralık’tan beri orada olduğu görülüyor. Yani o zamandan beri su akıyor içeriye. Mozaiklerde çatlamalar var. İçerisi rutubetli” yanıtını verdi.

Projesinin hazır olması ve 2023 programında olmasının sevindirici olduğunu belirten Arkeofili, “Ancak dediğiniz gibi müze yenilenmek zorundaysa ve durum bu kadar kötüyse neden hala ziyarete açık ve daha da önemlisi neden eserlerimiz hala içeride?” diye sordu.

2015 yılının kasım ayında yapılan bir açıklamada, Büyük Saray’ın zemininden 1932 yılında çıkarılan mozaiklere, İstanbul Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuvarı uzmanları tarafından konservasyon çalışması yapılacağı bildirilmişti.

Yaklaşık iki yıl sürmesi beklenen proje süresi boyunca, müzenin ziyarete tamamen kapalı olacağı aktarılmıştı. Proje kapsamında, mozaiklerin sergilendiği Büyük Saray Mozaikleri Müzesi’nin de modern bir teşhir ve tanzim için restore edileceği belirtilmişti.

Avlanma yasağı 15 Nisan’da başlıyor: Marmara’da balık türleri azaldı

Balıkçılar için 1 Eylül’e kadar sürecek avlanma yasağı 15 Nisan’da başlıyor. Uzmanlar, aşırı avlanma ve deniz kirliliği nedeniyle balık türlerinin azaldığına dikkati çekiyor.

İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, Türkiye’nin denizlerindeki balık türlerinin giderek azalmasının  en önemli sebeplerinin avcılık ve kirlilik olduğuna dikkati çekerek artık Marmara Denizi‘nde kalkan balığı, uskumru, kolyoz, orkinos, dil balığı, kırlangıç gibi balık türlerinin görülmediğini kaydetti.

‣ Karadeniz ve Marmara’daki mavi yüzgeçli orkinos ve kılıç balığı gibi pek çok tür artık yok

“Türler azalıyor” diye uyaran Öztürk, balık türlerindeki düşüşün sebeplerine değinerek “Avcılık bu durumun en büyük sebeplerinden birisi. İkincisi de şüphesiz kirlenme. Kirlenmeyi yok sayamayız. Kirlenme önemli çünkü ekosistemin korunması açısından, kirlenmenin önlenmesi açısından arıtmanın yapılması lazım. Onun için de yatırım yapılması lazım. Marmara Denizi için ciddi bir planlamanın yapılması lazım” dedi.

‣ Marmara’da anlatılan, gelecek nesillere bıraktığımız talanın hikayesi

‘Balıkçılık, sürdürülebilir olmalı’

Öztürk, aşırı avlanmaya dikkat ederek, sürdürülebilir balıkçılığın yapılması gerektiğini belirtti ve ekosistem tabanında bulunan karides popülasyonundaki azalmanın diğer türlerin de azalmasına işaret edeceği konusunda uyardı:

“Marmara Denizi’ndeki biyoçeşitlilik için karides çok önemli çünkü dipte yaşayan bir canlı türüdür. Dolayısıyla karides avcılığının sürdürülebilir olması lazım. Karidesten ayrılmayan dipte yaşayan deniz yıldızından tutun, deniz kestanesine kadar küçük balıklar gibi birçok tür yakalanıyor. Ağ gözünün açıklıklarının düzenlenmesi lazım. Izgara sisteminin yapılması lazım.”

balık

Avcılığın kota sistemi ile yapılması ve tekne sayısının azaltılması gerektiğini kaydeden Öztürk , “Tekne sayısını azaltırken de bölgesel balıkçılığa geçmeli” diye konuştu.

‣ Küçük balıkların ‘soykırım’ gibi avlanması, Marmara’nın sonu demek
‣ Artan denizanası tehdidi nedeniyle Marmara’nın balıkları risk altında

‘Balıklar azalıyor, insanlar kurallara uymuyor’

35 senedir balıkçı esnafı olan Erkan Sarıyaprak da hem balık türlerinde hem de miktarında azalma olduğuna dair gözlemini paylaşarak şunları söyledi:

“Bundan 15 sene önce çok fazla balık çeşidi vardı. Balıklar azalıyor, insanlar kurallara uymuyor. Şimdi baktığın zaman 10 liralık balık 50 lira sonra 150 lira olacak. Böyle giderse balıkları sadece fotoğraflarda göreceğiz. Mesela bu sene istavrit ve hamsi miktarı fazla değildi.”

Fotoğraf: Depo Photos

Mahkeme, Hiranur Vakfı’na ait kaçak yapıların yıkımını durdurdu

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB), 6 yaşındaki çocuğun istismarıyla gündeme gelen İsmailağa Cemaati‘ne bağlı Hiranur Vakfı’nın kaçak olduğu tespit edilen Sancaktepe’deki merkez binasını yıkım işleminin yürütmesi durduruldu.

4 bin 400 metrekaresi kaçak

Sancaktepe’deki binanın yaklaşık 4 bin 400 metrekarelik kaçak bölümü, hukuki sürecin tamamlanmasının ardından 30 Mart 2023 günü İBB ekipleri tarafından yıkılmaya başlanmıştı. İmar planında yer almayan önden tek katlı gibi görünen, ancak arka taraftan üç katlı olduğu anlaşılan kaçak yapı tamamen yıkılarak kot farkı ortadan kaldırılmıştı. İBB ekipleri, yıkımın geri kalan kısmını vakfın gerçekleştirmesi için üç gün süre vererek bölgeden ayrılmıştı.

Vakıf bu sırada tahliye ve yıkım kararına karşı mahkemeye başvurdu. Başvuruda Sancaktepe Belediyesi ile İBB tarafından düzenlenen yapı tadilat tutanaklarının birbiriyle çeliştiği, yapının ilk mescit katının, ruhsatının bulunduğu ve projesine uygun olarak yapıldığı, devam eden bir inşaatın ise bulunmadığı belirtilerek yıkım işlerinin iptali ve yürütmesinin durdurulması istendi.

Telafisi güç zararlar doğurabilirmiş

İstanbul 11. İdare Mahkemesi, dava konusu işlemin yıkıma ilişkin olması, uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğurabilecek nitelikte bulunması nedeniyle savunma ve ara karar cevabı gelinceye kadar ya da verilen süre geçinceye kadar dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına, 6 Nisan 2023 tarihinde oybirliği ile karar verdi.

İBB’ye savunma ve ara kararı yerine getirmesi için 30 gün süre verildi. Mahkeme kararının tebliğinin ardından yıkım işlemleri durdu. İBB, mahkemeye istenen belgeleri göndererek savunma yapacak.

Çocuğu istismar davasında sanıklara tarikat desteği: Azgın azınlık algı operasyonu yapıyor, iftira atıyor
Hiranur Vakfı’nda çocuğa cinsel istismar davasına yayın yasağı ve kapalı duruşma kararı

Belçika sel ve sıcaklara karşı direncini ‘bahçe sokaklar’ ile artıracak

Sel, taşkın ve sıcak dalgaları gibi afetlere karşı kentlerin dirençlerinin artırılması amacıyla tasarlanan “bahçe sokaklar” projesi, Belçika’nın Antwerp kentinde hayata geçiriliyor.

Çöp aracı, ambulans gibi ağır araçların geçebileceği hatlar dışındaki yüzeyler, Antwerp’te geçirimli yüzey olarak projelendiriliyor.

“Bahçe sokaklar” uygulamasıyla şehirlerin afet direnci artırılırken, sokakların daha sakin, daha yeşil ve daha güzel hale getirilmesi planlanıyor.

‣ Prof. Türkeş: Kentlerimiz hem depreme, hem iklime direngen inşa edilmeli
‣ İklim değişikliğine karşı toplumsal direngenliği artırabilir miyiz?

Uygulamanın hayata geçirilmesiyle kentin yaşanabilirliğinin ve sosyalliğinin de bu sayede artacağı tahmin ediliyor.

Antwerp’in beş semtinde hayata geçirilecek projenin tasarım ve bakım süreçleri için kentin yerel sakinleriyle işbirliği yapılıyor.

direnç
Fotoğraf: @modacitylife / Twitter
‣ Yüzlerce aktivist iklim eyleminde siyasi partilere seslendi: İklimin şakası yok

‣ İklim ve çevre örgütlerinden ortak talep: Afete dirençli kentler, güneş enerjisi de kapsamalı

Afetler ve kentlerin dirençlerinin artırılması

Binaların yanı sıra kentlerdeki beton yapılar ve asfalt yolların sıcaklıkları yaz aylarında yaklaşık 65 dereceye kadar yükselerek sıcak dalgalarının etkisini artırıyor ve ölümlere sebep olabilen kentsel ısı adasının oluşmasına katkıda bulunuyor.

Uzmanlar, sel, taşkın ve sıcak dalgası gibi afetlerle mücadele etmek için en etkili yollardan birinin, iklim değişiyle mücadele etmenin yanı sıra kentsel alanların ortalama yüzde 40’ını kaplayan asfalt yollar veya kaldırımlar yerine geçirgenliği yüksek, sıkıştırılmış çimen veya toprak gibi doğa temelli çözümler uygulanması olduğunu aktarıyor.

Bu uygulamalar aynı zamanda yer altı sularının beslenmesini sağlayarak kurak dönemlerle kuraklıkla mücadeleyi de kolaylaştırıyor.

direnç
Fotoğraf: @modacitylife / Twitter

Ne olmuştu?

Belçika’nın birçok kenti 2021 yazında sele teslim olmuş ve sellerde 43 kişi yaşamını yitirmişti.

‣ Almanya ve Belçika sele teslim: Ölü ve kayıplar var
‣ Belçika’da 38 kişinin öldüğü sel için yetkililere ‘kasıtsız cinayet’ soruşturması

Geçtiğimiz yılın yaz aylarını da kapsayan uzun bir dönemde Avrupa kıtası sıcak dalgalarının etkisi altına girmişti. Sıcak dalgaları, yapılaşmanın yoğun olması ile ağaç ve toprak gibi ısıyı azaltan unsurların az olması nedeniyle özellikle kentsel yerleşimlerde doğrudan ve dolaylı olarak binlerce kişinin ölümüne yol açmıştı.

‣ Avrupa sıcak dalgasıyla boğuşuyor: Yüzlerce ölüm, dört bir yanda orman yangını
‣ İklim krizi: Avrupa’da erken sıcak dalgası, orman yangınları; Asya’da sel

Gabonlu Ibouanga soruşturması: Zanlı dördüncü kez gözaltına alındı

Karabük‘te, Filyos Çayı’nda cansız bedeni bulunan Gabon uyruklu Jeannah Danys Dinabongho Ibouanga’nun ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma kapsamında, üç kez gözaltına alınıp, savcılığın tutuklama talebiyle mahkemeye sevk ettiği ve mahkemenin üç kez serbest bıraktığı D.A., dördüncü kez gözaltına alındı.

17 yaşındaki Ibouanga’nun Filyos Çayı’nda 26 Mart’ta cansız bedeni bulunmuştu.  Olayla ilgili yürütülen soruşturma kapsamında Dinabongho’nun ölümüyle ilgili bağlantısı olduğu düşünülen üçü yabancı, sekiz kişi, farklı zamanlarda gözaltına alındı. Şüphelilerden beşi savcılık ifadesinin ardından, üçü ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Gabonlu gencin ölümünden önce otomobiline bindiği D.A. da geçtiğimiz hafta içinde üç kez gözaltına alındı. Emniyetteki işlemlerinin ardından sevk edildiği savcılık tarafından tutuklama talebiyle üç  kez mahkemeye sevk edilen D.A. mahkeme tarafından üçünde de adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Gabonlu Danys Ibouanga’nın Karabük’teki ölümüyle ilgili soru işaretleri artıyor

D.A.’nın yeniden serbest kalmasına Karabük Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz etti. D.A., itiraz üzerine savcılığın talimatıyla polis tarafından dördüncü kez gözaltına alındı.

D.A’nın savcılıkta verdiği ifadede, Dinabongho aracından indikten sonra evine gittiğini söylemiş, ancak ortaya çıkan video kayıtlarında, şüphelinin Gabonlu genci takip ettiği görülmüştü. Olayla ilgili yeni bir delil bulunduğu belirtiliyor.