Ana Sayfa Blog Sayfa 509

TGS AFP’de 3 Mayıs’da greve gidiyor: Basın özgürlüğü gününde grevdeyiz

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Agence France-Presse (AFP) işvereni ile sürdürülen toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması nedeniyle 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde greve başlayacaklarını duyurdu.

TGS’den greve ilişkin yapılan açıklamada şunlara yer verildi:

“Üç aydan fazladır devam eden müzakerelerde, Türkiye’de tüm çalışanları derinden etkileyen ekonomik krizi görmezden gelen, her ne kadar haberlerini yapıp tüm dünyaya duyursalar da gerçek enflasyon oranlarını konuşmak istemeyen bir yaklaşım ile karşı karşıya kaldık.

Hemen her gün eriyen ücretlerimizle ay sonunu getiremememize rağmen, bunu telafi edecek bir teklifi maalesef göremedik.

AFP’nin Türkiye bürosunda çalışan üyelerimiz Türkiye’de ve tüm dünyada örnek gösterilen başarılı işlere imza atan, ödüller alan, AFP’ye hem prestij hem para kazandıran ancak bunun karşılığında hak ettiği ücrete ulaşamayan gazetecilerdir.

Bu noktaya gelmemek için Sendika olarak elimizden gelen tüm çabayı sarf etmemize rağmen maalesef aynı karşılığı bulamadık. AFP yönetimini çalışanlarının ücretlerini hak ettikleri seviyeye çekmeye ve bu süreci grev yaşanmadan bitirmeye davet ediyoruz.”

Milletvekili adayları, SPoD’un ‘LGBTİ+ Hakları Sözleşmesi’ni imzaladı

Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD), 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento Seçimleri’nde partiler tarafından milletvekili adayı olarak gösterilen isimlere yönelik hazırladığı ve adayların milletvekili seçildikten sonraki süreçte Meclis’te ve diğer siyasi alanlarda LGBTİ+ hakları politikalarına yönelik beyanların da içerisinde yer aldığı ‘LGBTİ+ Hakları Sözleşmesi’ni, Postane Beyoğlu’nda düzenlenen bir toplantıyla duyurdu.

Etkinlikte SPoD tarafından başlatılan “Kimseyi Geride Bırakmadan” kampanyası hakkında katılımcılara bilgi veren SPoD Siyasal Katılım Koordinatörü Zarife Akbulut, söz konusu kampanyanın 6 Şubat’ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerin yıkıma uğrattığı herkes için olduğunu vurguladı. Seçim süreci boyunca LGBTİ+’ların sandığa güvenle gidebilmesi ve demokratik siyaset alanlarının korunabilmesi için çalışmaların sürdüğünü belirten Akbulut, siyasal katılım ile birlikte karar alma, siyaset üretme alanlarında LGBTİ+’ların yer alabilmesi ve sözünü görünür kılması için çalışmaların yürütüldüğünü ifade etti.

‘LGBTİ+ Hakları Sözleşmesi seçim sonrası hazırlığın en somut örneği’

SPoD Siyasal Katılım Proje Koordinatörü Oğulcan Yediveren ise, tüm LGBTİ+’ları siyasi partilerin ve adayların seçim programlarını LGBTİ+ hakları açısından incelemesini ve bu inceleme sonucunda oy kararı vermesi gerektiğini vurguladı.

Yediveren bu sayede LGBTİ+’ların siyasal alanda görünürlüğünün ve sözünün güçleneceğini, LGBTİ+ milletvekili adaylarının seçilebileceğini ve LGBTİ+’larla dayanışacak adayların Meclis çatısı altına girebileceğini ifade etti.

Bu dönem Meclis içerisinde LGBTİ+’ların hakları için mücadeleye devam edeceklerini belirten Yediveren, hazırlanan sözleşmenin seçim sonrası için yapılan hazırlığın en somut kanıtı olduğunu söyledi.

LGBTİ+ Hakları Sözleşmesi’nden bahseden SPoD Yönetim Kurulu Başkanı Halim Kır, ilk sözleşme çalışmasının 2015 yılında yapılan genel seçimler zamanında hazırlandığını ifade etti.

Kır, LGBTİ+’ların uzun yıllardır taleplerinin sabit olduğu bilinse de sözleşme metnini değişen koşullar ve yönetim sistemi ile birlikte revize edilerek yeniden imzaya açıldığını söyledi. LGBTİ+’ların iktidarın hedefinde olduğunu ve saldırılardan en çok etkilenenler arasında bulunduğunu belirten Kır, LGBTİ+’ların gerek temsil düzeyinde gerekse de katılım düzeyinde iktidarın yarattığı yıkımı dönüştürme sürecinde yer alması gerektiğini vurguladı.

SPoD’un sadece seçim dönemlerinde değil, kurulduğu 2011 yılından beri LGBTİ+’ların karar alma süreçlerinde daha fazla yer alabilmesi için çalıştıklarını söyleyen Kır, seçimden sonra da bu sorumluluk bilinciyle çalışmalarına devam edeceklerini, kişilerin ve kurumların da benzer sorumlulukları almalarını beklediklerini ifade etti.

 

‘Hiyerarşileri yerinden edebilecek bir perspektifle mücadele etmek gerek’

Kampanyaya ve sözleşmeye dair yapılan konuşmaların ardından milletvekili adayları açıklamalarda bulundu. Temsil siyasetinin ötesinde, aktif ve doğrudan demokrasi ilkesini benimseyerek siyaset yürüttüklerini söyleyen Türkiye İşçi Partisi İstanbul 2. Bölge Milletvekili Adayı Talya Aydın, iktidar tarafından haklara ve temel özgürlüklere yönelik sürekli bir saldırı olduğunu, saldırılarla birlikte karşıtlık yaratılmak istendiğini ve bu sayede de suni bir gündem oluşturulmaya çalışıldığını vurguladı.

Aydın’ın ardından söz alan Yeşiller Sol Parti İstanbul 2. Bölge Milletvekili Adayı Özgül Saki, yasa yapıcı konumda olan Meclis’in ayrıcalıklı bir kurum olduğunu vurgulayarak bu ayrıcalıkların ortadan kaldırılması gerektiğini ifade etti.

Aynı zamanda insanı nesneleştiren hiyerarşik bir yapı içerisinde, eşitsizliklerin ve ezilmişliklerin derinleştiğini söyleyen Saki, bu hiyerarşileri yerinden edebilecek bir perspektifte mücadele etmek gerektiğini vurguladı. Aday olmanın bu mücadelenin küçük bir parçası olduğunu söyleyen Saki, kurulacak sözün yayılması bakımından Meclis’in ve adaylığın büyük bir öneme sahip olduğunu ifade etti.

Tarihsel olarak kadınların kota mücadelesinden bahseden Saki, feministlerin bağımsız politik mücadelesi ve LGBTİ+’ların bağımsız politik mücadelesi sonucu ancak kazanımların olabileceğini vurguladı ve Meclis’in ayrıcalıklı, hiyerarşik halinin de ancak bu mücadeleyle değiştirilebileceğini belirtti.

Etkinlikte, “LGBTİ+ Hakları Sözleşmesi”nin maddelerinin okunmasının ardından milletvekili adayları sözleşmeyi imzaladı.

LGBTİ+ Hakları Sözleşmesi hakkında

LGBTİ+ Hakları Sözleşmesi’nde adayların seçildikten sonraki süreçte Meclis’te ve diğer siyasi alanlarda LGBTİ+ hakları alanında siyasetin belirlenmesinde LGBTİ+ hareketiyle birlikte çalışmaya, LGBTİ+’ların temel kamusal hizmetlere erişebilmeleri ve anayasal haklarından eşit olarak yararlanabilmeleri için gereken politikaların oluşturulmasına yönelik beyanlar içeriyor.

Aynı zamanda sözleşmede LGBTİ+ hak ve özgürlüklerinin garanti altına alınacağına ve yasama döneminde LGBTİ+ haklarının korunması, iyileştirilmesi, Meclis gündemine taşınması için çalışacağına dair beyanlar da yer alıyor.

Avrupa Parlamentosu, iklim kriziyle mücadeleye yönelik ‘mega paketi’ onayladı 

Avrupa Parlamentosu (AP), 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarını yüzde 55 oranında azaltmayı hedefleyen iklim değişikliğiyle mücadelede önemli adımlar içeren mega anlaşmayı onayladı.

Anlaşmanın parçaları arasında Avrupa Birliği‘nin (AB) iklim hedeflerinin yakalanması için hazırlanan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) revizyonu, sınırda karbon vergisi uygulamasına yönelik Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (CBAM) ve Sosyal İklim Fonu kurulmasını içeren düzenlemeler var.

Fransa‘nın Strazburg‘da gerçekleştirilen AP Genel Kurul oturumunda, Avrupa Yeşil Mutabakatı‘nın bir parçası olan ve emisyonları 2030’a kadar en az yüzde 55 azaltmayı hedefleyen “55’e Uyum-Fit for 55” paketindeki çeşitli yasal düzenlemeler oylandı.

iklim

‣ Rüzgar ve güneş 2022’de küresel elektriğin yüzde 12’sine ulaşarak rekor kırdı

‘Oyunun kuralları değişecek’

Euronews Türkçe‘nin aktardığına göre, anlaşmanın büyük bir etki yaratacağını söyleyen AP üyesi Mohammed Chahim, şunları şöyledi:

“Bu kesinlikle oyunun kurallarını değiştirecek ve gerçekten tarihi bir adım; çünkü ilk defa üreticilerden ithal edilen CO2 emisyonları için de ödeme yapmalarını isteyeceğiz. AB ya da dünyadaki herhangi bir bölge ilk kez AB dışındaki üreticilere bir karbon tarifesi ya da karbon fiyatı uyguluyor. Bu da başlı başına tarihi bir gelişme.”

Avrupa çelik endüstrisi birliği Eurofer‘in İklim ve Enerji Genel Müdür Yardımcısı Adolfo Aiello, AB dışındaki şirketlerle adil rekabetin sağlanması için daha fazla açıklığa ihtiyaç olduğunu söyledi.

‣ AB’den sanayisini net sıfır emisyona götürecek iki yasa teklifi

Aiello, “Sektörümüzün önümüzdeki sekiz yıl içinde karbonsuzlaşmak için yaklaşık 30 milyar euro yatırım yapması bekleniyor, ancak aynı zamanda rekabetçi kalması da gerekiyor” dedi.

Belçikalı Parlamenter Sara Matthieu de “AB, nihayet enerji sıkıntısı çekenleri doğrudan desteklemek üzere çok ihtiyaç duyulan bir fon oluşturdu. Bu önemli bir başarı olmakla birlikte, Yeşil Anlaşma’nın sosyal ayağı olarak yeterli değil” şeklinde konuştu.

iklim

Anlaşma neleri içeriyor?

AP milletvekilleri, Birliğin emisyonlarını daha fazla düşürecek Emisyon Ticaret Sistemi reformunu 413 oyla, üçüncü ülkelerden alınan demir, çelik, çimento, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik gibi ürünlere sınırda karbon vergisi uygulanmasını içeren yeni Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması kurulmasını 487 oyla, yoksul hanelerin ve küçük işletmelerin yeni emisyon ticaret sisteminin mali etkilerine karşı desteklenmesi için bir Sosyal İklim Fonu kurulmasını da 521 oyla kabul etti.

‣ AB, güneş enerjisi kapasitesini bir yılda yarı yarıya artırdı: İlk sırada Almanya var

Yeni yasalara göre, Emisyon Ticaret Sistemi’ndeki sektörlerin sera gazı emisyonları 2030 yılına kadar 2005 seviyelerine kıyasla yüzde 62 azaltılacak. Şirketlere sağlanan ücretsiz emisyon tahsisatları da 2026’dan 2034’e kadar kademeli olarak kaldırılacak.

Kara yolu taşımacılığındaki yakıtlar ile yapılara yönelik yeni bir emisyon ticaret sistemi 2027 yılında kurulacak. Böylece bu sektörlerden kaynaklanan sera gazı emisyonlarına da bir ücret ödenecek. Enerji fiyatlarının aşırı yüksek seyretmesi halinde bu uygulama 2028 yılına ertelenebilecek.

iklim

Deniz taşımacılığı emisyonları da sistem kapsamına dahil edilecek. Havacılık sektörüne yönelik emisyon ticareti de revize edilecek. Havacılık sektörüne verilen ücretsiz ödenekler 2026 yılına kadar aşamalı biçimde kaldırılacak. Sürdürülebilir havacılık yakıtlarının kullanımı teşvik edilecek.

CBAM ile AB ürünleri için ödenen karbon fiyatı ile ithal mallar için ödenen karbon fiyatını eşitlemek üzere bir mekanizma kurulacak. Böylece AB üyesi olmayan ülkelerin iklim hedeflerini yükseltmesi sağlanırken, üretimin daha düşük iklim ve çevre hedefleri olan yerlere kayması önlenecek.

Mekanizma, demir, çelik, alüminyum, gübre, elektrik, hidrojen gibi ürünleri kapsayacak. Bu ürünleri ithal edenlerin, üretim yapılan ülkede ödenen karbon fiyatı ile Avrupa’daki karbon emisyon fiyatları arasındaki farkı ödemesi gerekecek.

‣ AB, enerji ihtiyacında yenilenebilir kaynakların payını 2030’a kadar yüzde 42,5’e çıkarmayı hedefliyor

İklim dostu dönüşümün adil ve sosyal açıdan kapsayıcı olmasını sağlamak için 2026 yılında AB Sosyal İklim Fonu kurulacak. Bu fondan özellikle enerji ve ulaşımdaki maliyet artışından etkilenecek yoksul haneler ve küçük işletmeler faydalanacak. Fonun büyük kısmını emisyon sisteminden sağlanacak gelirler oluşturacak. Üye ülkeler fona yüzde 25 oranında katkı verecek. Fonun toplamda 86,7 milyar euro (1,84 trilyon lira) kaynağa sahip olması bekleniyor.

Yeni yasaların yürürlüğe girmesi için bu aşamadan sonra AB ülkeleri tarafından resmen onaylanması ve AB Resmi Gazetesi‘nde yayımlanması gerekiyor.

İklim değişikliği karşısında çiçeksiz kalan arılara ‘şerbet takviyesi’ önerisi

Ankara Üniversitesi (AÜ) Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ender Yarsan, bahar döneminde arıların bakım ve beslenmesine ilişkin açıklamalarda bulunarak arılar için en önemli zamanlardan birinin kıştan çıktıktan sonra ilkbahar bakımı olduğunu belirtti. Yarsan, kış döneminde kovandaki bal stoklarını tüketen arıların, baharın gelmesiyle kovandan çıkarak besin arayışına başladığını söyledi.

AA‘dan Ayşe Şensoy Boztepe‘nin aktardığına göre; arıların besin arayışı sırasında iklim faktörünün önemli bir etken olduğunu anlatan Yarsan, şöyle devam etti:

“Özellikle son yıllarda sıcaklık ve yağış rejiminde dalgalanmalar yaşanıyor. Ekosistemin bozulması sebebiyle arılar beslenecek yeterli çiçek bulamadığı için teşvik besleme yapılması gerekiyor. Teşvik beslemesi yoğun hazırlanan şerbetle yapılabildiği gibi arıcının imkanları dahilinde arı keki ile de yapılmaktadır. Arılarda şekerle beslemenin belli dönemleri vardır. Erken bahar dönemi gibi. Bu dönemler dışında arıların bal akım döneminde teşvik beslemesi yapılırsa balın kalitesi olumsuz etkilenmiş olur.”

‣’Arı yoksa hayat da yok’
‣İklim krizi yaban arılarının kanatlarını değiştirdi
‣Arıların yaşaması için Türkiye’den 11 kurum harekete geçti
Fotoğraf: Rabia Terme – Anadolu Ajansı

Yarsan, kıştan çıkmış arıların kontrol edilmesi ve eksiklerinin hızlı bir şekilde tamamlanmasının önemli olduğunu belirterek “Hem genel stok hem de hastalık etkenlerinin kontrolü sağlanmalıdır. Özellikle parazitler, nitelikli hastalıklar ve diğerleri için Tarım ve Orman Bakanlığının ruhsatlı ilaçlarını uygun dozda ve zamanında olacak şekilde kullanmak gereklidir” ifadelerini kullandı.

‘İklim değişikliğinin negatif etkisini arıcılarımıza anlatmamız gerekiyor’

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Dr. Sedat Sevin de iklim değişikliğinin özellikle son yıllarda tarım ve hayvancılıkta negatif etkilerinin çok ciddi şekilde görüldüğünü belirterek bu durumun arıcılığa da olumsuz etkilerinin olduğunu söyledi.

Özellikle havaların bir anda ısınıp soğuması ve arıların kış uykusunun bozulmasıyla ciddi anlamda arı kayıpları yaşandığını ifade eden Sevin, “Arı yetiştiriciliğinde dikkat edilecek hususlar var. Özellikle iklim değişikliğinin negatif etkisini arıcılarımıza iyi bir şekilde anlatabilmek ve onların nasıl yollar tercih edeceğini, arıyı anlayıp derdine çözüm getireceğini iyi bir şekilde ifade etmemiz gerekiyor” dedi.

Fotoğraf: Rabia Terme – Anadolu Ajansı

Hem verimi artırabilmek hem de arı ölümlerini azaltabilmek için arıcıya ciddi iş düştüğünü vurgulayan Sevin, bunlardan en önemlisinin bakım ve besleme olduğunu dile getirdi. Bakım ve besleme kısmında ilk etapta kovanı iyi tanımak gerektiğine işaret eden Sevin, şöyle konuştu:

“Ana arının durumu, ana arının kovanda varlığını teyit etmek, kovanın temizliği, çıta durumu, ana arının yumurtlama durumunu tespit edebilmek ardından bu durumu iyi bir şekilde değerlendirmek gerekiyor. Bu dönem maalesef dışarıdan yeterli besin gelmediğini görüyoruz. Daha yeni yeni çiçekler açıyor. Burada teşvik beslemelerin yapılması gerekiyor. Yani ana arıyı hazırlayabilmek, yumurtlamasını artırabilmek ve koloniyi güçlendirebilmek için arılara yoğun kıvamlı şerbet verilmesi gerekiyor. Tabi bölgesel ve sıcaklık farklılıkları olabiliyor ama buna özellikle dikkat edilmesi gerekiyor.”

Sevin, şerbetin ilk etapta yoğun hazırlanması daha sonra seyreltilerek verilmesi gerektiğini belirterek “İki kilogram şeker ve bir litre suyla yoğun bir şerbet hazırlanması arının daha yoğun şekilde beslenmesini sağlayacaktır. Bu da ana arının yumurtlaması, yavruların ve kovanın iç dinamiğini sağlaması açısından gereklidir” ifadelerini kullandı.

Havacılıkta karbon azaltımı: Bilet fiyatları artabilir

İngiltere’de Sustainable Aviation (Sürdürülebilir Havacılık) adlı birlik, sektördeki karbon salımı azaltma faaliyetlerinin bilet fiyatlarını artıracağını açıkladı. Bunun nedenleri arasında, karbon salımı daha düşük olan yakıtların daha pahalı olması ve şirketlerin bu farkı müşterilerine yansıtma ihtiyacı gösterildi.

BBC Türkçe‘nin haberine göre; British Airways gibi havayolları, Heathrow gibi havalimanları ve Airbus gibi uçak üreticilerinin üye olduğu birlik, artan fiyatların az sayıda kişiyi uçmaktan vazgeçireceğini, 2050’ye gelindiğinde yıllık yolcu sayısının 250 milyona çıkmasının beklendiğini duyurdu.

‣Belçika’dan özel jet ve kısa mesafeli uçuşlara ek vergi
‣Özel jetlerin iklime etkisi zannedilenden çok daha dramatik
‣Kylie Jenner’ın özel jeti gündemde
‣Birleşik Krallık, Avrupa’da özel uçaklardan kaynaklanan hava kirliliğinde ilk sırada
Net sıfır karbon salımı hedefine ulaşabilmek için İngiltere’de 2050’ye gelindiğinde tüm uçuşların dörtte üçünün sürdürülebilir yakıtlarla gerçekleştirilmesi bekleniyor. Bu yakıt tarımsal atıklar gibi kaynaklardan üretiliyor ve geleneksel jet yakıtlarına göre yüzde 70 daha az karbon salımına yol açıyor.

Fakat maliyeti de geleneksel yakıtların kat kat üzerinde. Şirketlerin geri kalan karbon salımlarının etkilerini nötrlemek için yapması gereken harcamalar da ek maliyetlere yol açacak.

İngiltere’de sürdürülebilir yakıt üretimi için, hükümetin de yatırımlarıyla yeni tesisler planlanıyor. Bunların sayısı beşe kadar çıkabilir. Sıvı yakıt yerine elektrikle çalışan uçaklar da sektörün denemekte olduğu bir diğer teknoloji.

Bugüne kadar çok sayıda elektrikli uçuş gerçekleştirilse de, taşınması gereken pillerin ağırlığı, bunların ticari uçaklarda kullanılmasının önüne geçiyor. Orta vadede bu durumun değişmesi beklenmediği için sektör elektrikli uçaklardansa daha düşük karbon salımı olan yakıtlara odaklanmış durumda.

Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nin kapatılması için imza kampanyası başlatıldı

Dünyanın en büyük dördüncü, Türkiye‘nin ise en büyük hayvanat bahçesi olan Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nin kapatılması için imza kampanyası başlatıldı.
Change.org’da açılan Gaziantep Hayvan Hapishanesi Kapatılsın başlıklı kampanya, 11 Nisan’da imzaya açıldı. Hayvanat bahçesinin “hapishane” olarak nitelendirildiği kampanyanın açıklamasında “Gaziantep Hayvanat Bahçesi, Burç Ormanı içerisine inşa edilen bir hapishanedir. Hapishanenin orman içerisinde var olması, ormanın ekolojik döngüsünü; ormanın kendine ait olan nem, küf, mantar gibi doğal döngüyü riske attığını ve orman içerisindeki ekolojik döngünün tehlike altında olduğunu bildirmek isteriz” denildi ve eklendi:

“Biliyoruz ki, koşulları ne olursa olsun tüm hayvanat bahçeleri birer esir kampıdır ve acilen kapatılmalıdır. ‘Gaziantep Hayvanat Bahçesi’ adı altındaki bu hapishane kapatılana dek, herkesi bu sistematik şiddeti ifşa etmeye ve bedenleri belediye tarafından esir edilen hayvanlar ile dayanışmaya, mücadeleyi ana akım harekete taşımaya çağırıyoruz!”

Kahramanmaraş depremlerinden etkilenen şehirlerden biri olan Gaziantep’te bulunan hayvanat bahçesindeki hayvanların durumunun nasıl olduğunu merak eden ve sorularına yanıt alamadıklarını belirten hayvan aktivistleri koşulları gözlemlemek üzere hayvanat bahçesine gitti. Aktivistler gözlemlerini şöyle aktardı:

  • “Hapishanede alınan koruyucu ve önleyici tedbirlerin olmadığını, hayvanların sağlıksız koşullarda yaşamak zorunda bırakıldığını gözlemledik. Hayvanların her biri mutsuz ve yorgun görünüyordu.
  • Ayının yaşadığı alanın duvarlarına çekilen elektrikli tellerde kaçak olduğunu tespit ettik. Kaçaktan açığa çıkan yüksek ses hapishanenin hemen hemen her bölgesinde duyuluyor. Kaçak, hayvanlar için büyük risk oluştururken, kaçaktan çıkan yüksek sese uzun süre maruz kalmak bir işkence haline dönmektedir.
  • Yılanların esir edildiği alanda bir yılanın ağız kısmının enfekte olduğunu ve enfeksiyona dayalı şişmeler ve iltihaplanma olduğunu öngördük. Hemen görevliye yılanın sağlık durumunu sorduk. Görevli; ‘O geldiğinden beri öyle’ dedi. Yılan geldiğinden beri tek bir tedavi bile uygulanmamış. Hapishane içerisindeki hayvan hastanesi bölümünden detaylı bilgi almak için veteriner hekim ile görüşmek istedik. Bir başka görevli ise ‘Hekimlerimizin tamamı izinde’ dedi. Acil durumlar için halihazırda bir tane bile hekim yok.
  • Akvaryum alanında camların hasar aldığını tespit ettik. Depremin üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen camların onarılmadığını  ve bu halde tamamen ziyarete açıldığını gördük.
  • Maymunların esir edildiği kafeslerin çok küçük olduğunu ve yeterince havalandırılmadığını gözlemledik. Havasız alanda yaşamak zorunda bırakılan maymunlar sağlıksız ve hijyenik olmayan bir ortamda yaşamaya mecbur bırakılıyorlar.
  • En az üç yaban keçisinin boynuzunun kesildiğini tespit ettik.
  • Şahinlerin tutuldukları kafes yeterince yüksekte uçabilmelerini  engelliyor.
  • Aslan ve sırtlanın fiziksel olarak aşırı zayıf olduğunu, ayıya yemek olarak ekmek verildiğini gözlemledik.”

 

Açık deniz rüzgar enerjisi sektörü rüzgar kuraklığından nasıl etkilenir?

DTU Rüzgar ve Enerji Sistemleri‘nden Araştırmacı Matti Juhani Koivisto, “Gelecekte kuraklıkların biraz daha sık yaşanabileceğine dair kanıtlarımız var, henüz belirsizlikler hakim ancak yine de bunlara hazırlıklı olmamız gerekiyor” diyor.

Birçok Avrupa Birliği (AB) ülkesi, Kuzey Denizi’ni yeşil enerji için bir güç merkezine dönüştürmek üzere iddialı planlar uygulamaya koyuyor.

Danimarka‘nın Kuzey Denizi kıyısında yer alan Esbjerg limanında yaşananlar çok önemli boyutlarda. Burası, Avrupa’nın patlama yaşayan açık deniz rüzgar enerjisi sektörünün merkez üssü.

AB, iklim değişikliğine ilişkin vaatlerini yerine getirmek ve aynı zamanda Rus hidrokarbonlarından kurtulmak için rüzgar gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyor.

Euronews‘ten Gizem Sade‘nin aktardığına göre, Esbjerg Limanı Baş Ticari Görevlisi Jesper Bank, “Talep patlaması yaşanıyor ve ileriye baktığımızda, 2025’te potansiyelimize tamamen ulaşmış olacağımızı şimdiden görebiliyoruz. Hükümetlerin, büyük enerji şirketlerinin istekleri ortada. Açık deniz rüzgar enerjisine talep olduğunu biliyoruz. Ve bu önümüzdeki 8-10 yılda oldukça istikrarlı bir şekilde devam edecek” değerlendirmesini yapıyor.

‣ Dünya Nükleer Raporu: Nükleer, güneş ve rüzgara yeniliyor; küresel payı 40 yılın en düşük seviyesinde

Rüzgar hızları düşerse ne olur?

Bunun için neden Kuzey Denizi’nin seçildiğini tahmin etmek zor değil. Burası, dünya üzerindeki en rüzgarlı yerlerden biri. Açık deniz rüzgarının bu on yılın sonuna kadar 65 gigavat enerji üretmesi hedefleniyor. Bu 30 nükleer reaktörün ürettiğine eşdeğer bir enerji miktarı. Peki rüzgar hızları düşerse ne olacak? Ve küresel ısınmayla bu durum daha sık yaşanmaya başlayacak mı?

Juhani Koivisto, iklim değişikliğinin rüzgar değişkenliği üzerinde bir etkisi olabileceğini söylüyor: “Modeller arasında çok fazla belirsizlik olduğunu söylemeliyiz. Ancak değişkenlikte hafif bir artış, özellikle de daha fazla rüzgar kuraklığı gösteriyor gibi duruyorlar.”

‣ Çin’den açık deniz rüzgar enerjisinde yeni rekor

İngiltere ve İrlanda’da rüzgar hızları geçtiğimiz yıl temmuzla eylül ayları arasında ortalamanın çok altına düştü. Eğer bu durum bu yıl da yaşanırsa, enerji güvenliğimizi nasıl etkiler?

Juhani Koivisto, rüzgar hızlarındaki düşüşe hazırlıklı olduklarını ifade ediyor: “Rüzgar kuraklıklarına karşı şimdiden hazırlıklıyız çünkü bunları şimdiden görüyoruz, yönetmek için yollar var ve gelecekte biraz daha sık yaşansalar dahi başa çıkabilecek teknolojilere sahibiz.”

Sektör için türbinlerin dönmeye devam etmesini sağlamanın bir yolu da onları daha verimli hale getirmek.

‣ Rüzgar ve güneş, 2022’de AB ülkelerinin en büyük elektrik kaynağı oldu

DTU şirketinin Rüzgar Türbinleri Tasarım Bölümü Sorumlusu Kenneth Thomsen, “Daha düşük rüzgar hızlarında türbinler daha az güç üretir ancak tasarımı değiştirebiliriz, böylece jeneratöre göre daha büyük bir rotor elde ederiz ve o zaman daha düşük rüzgar hızında, daha kısa sürede nominal güce ulaşabilirler. Bu da daha düşük rüzgar hızlarında bile daha sabit güç üretebilecekleri anlamına geliyor” ifadelerini kullanıyor.

Önümüzdeki yıllarda rüzgar değişkenliğini ölçme ve değerlendirme kabiliyetimiz hayati önem taşıyacak.

Rüzgar, Avrupa’nın daha geniş yenilenebilir enerji sisteminin yalnızca bir bileşeni. Ve rüzgar kuraklığına ilişkin güvenilir verilere ve karşılaşabileceğimiz koşullara yönelik tahminlere sahip olmak, rüzgarı etkili bir şekilde yönetebilmek için oldukça önemli olacak.

Prof. Tolunay: İklim krizi nedeniyle Türkiye’de ortalama sıcaklıklar artıyor

İnsan kaynaklı iklim krizi azalan yağışlar, mevsimlerde yaşanan değişimler, aşırı hava olaylarında artışlar, binlerce can alan sıcak dalgaları ve yaygınlaşan kuraklıklar gibi etkilerle canlıların yaşamları için önemli tehditler oluşturuyor.

Uzmanlar, küresel olarak artan ortalama hava sıcaklıklarının yalnızca insanlar değil tüm canlıların yaşam alanlarında tahribata yol açtığını hatırlatarak krizin biyolojik çeşitlilik üzerindeki etkisine dikkati çekiyor.

‣ ‘Sıcak kışlar’, aşırı sıcak yaz ayları kadar hasara yol açıyor

AA‘dan Özgün Tiran‘ın aktardığına göre, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, sıcaklıkların artmasıyla doğanın erken uyandığını, kuşların göç ettiğini söyledi.

Bahar dönemlerinin eskiye nazaran daha kısa yaşanmaya başladığını ifade eden Tolunay, “Hemen ardından da birdenbire sıcak yaz aylarına doğru bir geçiş oluyor. Sıcaklıklar aşırı yükseliyor ve o geçiş dönemleri, bahar dediğimiz ayların da süresi kısalıyor” diye konuştu.

Tolunay, iklim değişikliğine karşın dünyanın topyekun mücadele etmesinin gelecek açısından çok önemli olduğuna vurgu yaparak, son yarım yüzyılda, iklim değişikliğinin Türkiye‘de sıcak günlerin daha fazla yaşanmasına yol açtığının altını çizdi.

Türkiye’nin 1970-2010 yılları ortalamasına göre 1,4 derece ısındığını belirterek bu yılların ortalamasının 12,8 santigrat derece olduğunu kaydeden Doğanay Tolunay, iklim değişikliği ile mücadele edilmediği ve önlemler alınmadığı takdirde, yüzyıl sonuna kadar Türkiye genelinde 5 ile 5,5 derecelik sıcaklık artışları görülebileceği konusunda uyardı ve “Hatta Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu‘da çok daha fazlası olabilir” dedi.

‣ İklim krizi: 2022’de Türkiye’de aşırı hava olayları rekor kırdı

Prof. Dr. Tolunay, şöyle devam etti:

“İklim değişikliği denizlerden ormanlara, tarımdan dağlara, göllere kadar, bütün ekosistemleri, ekosistemler haricinde yine tarım, turizm, sanayi ulaşım gibi her sektörü yakından ilgilendiriyor. Bu nedenle iklim değişikliğine karşı önlem almamız şart.”

iklim

‣ İklim krizi: Okyanus yüzey sıcaklıklarının rekor kırmasıyla aşırı hava olaylarında artış bekleniyor

Ne tür tedbirler alınmalı?

Tolunay, iklim değişikliğiyle mücadelede özellikle karbon ayak izinin azaltılmasının önemli olduğuna değindi. Fosil yakıt tüketiminin azaltılmasıyla da iklim değişikliğinin önüne geçilebileceğini bildiren Tolunay, şöyle devam etti:

Doğalgaz, petrol ve kömür gibi fosil yakıt tüketimlerinin azaltılarak yenilebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması gerektiğini ifade eden Tolunay, “Ormanları korumamız lazım çünkü atmosfere verdiğimiz ve küresel ısınmaya neden olan karbondioksiti ormanlar alıyor. Sadece ormanlar değil sulak alanlar, makilikler gibi yani doğal bitki örtüsüne sahip ekosistemler oluyor. Bunları mutlaka korumamız ve alanlarını genişletmemiz gerekiyor” dedi.

‣ İklim değişikliği aşırı sıcak hava olasılığını beş kat artırıyor

Önlemler alınsa dahi sıcaklıkların eski haline gelmesinin uzun yıllar alacağını hatırlatan Doğanay Tolunay, iklim değişikliğinin aşırı hava olayları üzerindeki tırmandırıcı etkisine değinerek şunları aktardı:

“İklim değişikliğinin en çekindiğimiz boyutu aşırı hava olaylarına neden olması. Bu aşırı hava olayları dediğimiz olaylar seller, taşkınlar, fırtınalar, şiddetli yağışlar, kuraklıklar, orman yangınları, heyelanlar, çığlar gibi çok boyutlu. Bunların sıklığında, şiddetinde, süresinde artışlar bekliyoruz.  Bunlara karşı hazırlıklar yapmamız gerekiyor. Bunlara da iklim değişikliğine uyum çalışmaları diyoruz.”

Türkiye’de son üç yıldır ciddi bir kuraklık yaşandığını hatırlatan Tolunay, su kaynaklarının çok iyi korunması gerektiğinin altını çizdi.

Samandağ’daki nöbetin 17’inci gününde polis müdahalesi

Samandağ halkı molozların dökümüne karşı başlattığı Yaşam Nöbeti’nin 17. gününde Valilik önüne yürüdü. Halkların çağrılarına, bilim insanlarının ve ekolojistlerin uyarılarına rağmen iktidarın insan ve doğa düşmanı politikalarını sürdürdüğünü kaydeden Samandağ halkı, “Topraklarımızı terk etmedik. Buradayız ve yeni felaketler yaşanmasına izin vermeyeceğiz” dedi.

ETHA‘nın aktardığına göre; yürüyüş Valilik önünde sona ererken burada yapılmak istenen açıklamaya polis saldırdı. Kitleyi ablukaya alan polis kalkanlarla çok sayıda kişi darp ederken saldırı, “Şirketlere barikat depremzedeye değil” sloganıyla yanıtlandı.

Video görüntüsü, kaynak: ETHA
‣ Yeni ikincil felaketler kapıda…
Asbest kabusu: Kontrolsüzce doğaya bırakılan molozlar 11 ilde yaşamı tehdit ediyor 
Hatay’da ekokırıma davetiye çıkaran moloz dökümüne karşı yaşam nöbeti!

“Bizim için başka yaşam alanı, başka Samandağ yok” diyen halk, iktidarın halklara düşman politikaları son bulana dek mücadeleyi sürdüreceğini kaydetti.

Moloz dökümüne karşı başlatılan Yaşam Nöbeti’nin 17. gününde Valilik önüne düzenlenen yürüyüşte, “Gitmiyoruz molozlara karşı yaşamı savunuyoruz” pankartı ile “Direne direne kazanacağız”, “Depremde öldüremediler asbestle öldürüyorlar”, “Ma rıhna nıhna hon”, “Halkın sağlığı rant şirketlerinin malı değildir”, “Moloza dur de yaşamı savun”, “Gitmedik, buradayız, kazanacağız”, “Depremzedeye değil şirketlere barikat” dövizleri taşındı.

Yürüyüş sırasında sık sık “Moloza dur de yaşamı savun”, “Gitmiyoruz, buradayız, kazanacağız”, “Sermayeye barikat depremzedeye değil” sloganları yükseldi.

Uzmanların raporlarına ve halkın tüm çağrılarına rağmen enkaz kaldırma yönteminin gelişi güzel olduğu dile getirilen yürüyüşte, “Samandağ halkının taleplerini yok sayan yönetmelikler son bulana kadar mücadelemiz sürecektir” denildi.

Halka yönelik konuşmalarda, “Günlerdir ekoloji örgütleri, sosyalist örgütler, demokratik kitle örgütleri bilim insanlarıyla doğaya, insana düşman politikalara karşı Samandağ halkı olarak mücadele ediyoruz karşısında durmaya devam ediyoruz. Durmaz zorundayız. Çünkü bizim için yaşanacak başka bir ülke yok. Bizim için başka bir şehir yok. Bizim için yaşanacak başka bir Samandağ yok. Geleceğe karşı sorumluluğumuz var” ifadeleri kullanıldı.

‣ Malatya’da enkaz, köylerin ortasına dökülüyor: Asbeste maruz kalan köylüler yol kapattı
‣ Burak Çatlıoğlu: Afeti yönetemediler ki, sonrasında çıkan enkazı yönetebilsinler
‣ TBMM Çevre Komisyonu Başkanı’na göre deprem bölgesinde asbest ve hijyen sorunu yok

Nilgün Eskiocak basın metniin okudu. Tüm çağrılar yok sayılırken, nöbetlere yönelik saldırılarda yaşam savunucularının darp edilerek gözaltına alındığını hatırlatan Eskiocak, “Topraklarımızı terk etmedik. Buradayız ve yeni felaketler yaşanmasına izin vermeyeceğiz” dedi ve şu talepleri sıraladı.

  • “Bizi yok sayarak, kentlerimizin ve bizim kaderimizi birkaç inşaat şirketinin eline veremezsiniz.
  • Kentlerimizi de kendimizi de yönetme irademizi elimizden alamazsınız.
  • Kentlerimizin yeniden inşasında; söz, yetki ve karar hakkımızı elimizden alamazsınız.
  • 126. Kararname ile uygulaması durdurulan yasa ve yönetmeliklere uyulmalıdır.
  • Kentlerimizin inşasında halkın katılımını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Mevcut haliyle, bilimsel yöntemler ve yasal düzenlemelere uyulmadan sürdürülen moloz kaldırma ve yığma faaliyetleri derhal durdurulmalıdır.
  • Yaşamımızı ve bir bütün olarak yaşam alanlarımızı zehirleyen moloz taşıma ve yığma faaliyetleri çevre, halk sağlığı ve afet yönetmeliklerine göre yapılmalıdır.”

G7 güneş ve rüzgar hedeflerini artırdı, kömürden çıkış tarihi ise hâlâ belirsiz

G7 ülkeler grubu dün (16 Nisan) güneş enerjisi ve offshore (açık deniz) rüzgar kapasitesi için yeni önemli ortak hedefler belirleyerek yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmayı ve fosil yakıt kullanımlarının daha hızlı bir şekilde sonlandırılmasına yönelik adımlar atmayı kabul etti.

G7 bakanları Japonya’nın Sapporo kentinde düzenlenen iki günlük görüşmelerde iklim, enerji ve çevre politikalarına odaklanarak Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından aciliyet kazanan yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji güvenliğini ele aldı.

Öte yandan Kanada ve diğer üyelerin ısrarcı olduğu 2030’a kadar kömürün aşamalı olarak kaldırılması kararında mutabakat sağlanamadı ve doğalgaz sektörünün potansiyel enerji açığını gidermeye yardımcı olabileceği gerekçesiyle gaza yatırımın devam etmesi için kapı açık bırakıldı.

‣ Rüzgar ve güneş 2022’de küresel elektriğin yüzde 12’sine ulaşarak rekor kırdı

Reuters‘ın aktardığına göre, yapılan bir basın açıklamasında Japonya Sanayi Bakanı Yasutoshi Nishimura, “Benzeri görülmemiş bir enerji krizinin içindeyken, iklim değişikliğiyle mücadele ederken aynı zamanda enerji güvenliğinin sağlanmasına yönelik önlemler almak önemlidir” dedi ve ekledi:

“Karbon nötr hale gelmek için çeşitli yollar olduğunu kabul ederken, 2050’ye doğru ortak bir hedef hedeflemenin önemi konusunda aynı fikirdeyiz.”

Fotoğraf: Kyodo
‣ Enflasyon ve cari açığı düşürmenin anahtarı: Yenilenebilir enerji

‘İklim eylemi ve enerji güvenliği birbirini destekliyor’

Kanada’nın Doğal Kaynaklar Bakanı Jonathan Wilkinson, “Başlangıçta insanlar iklim eylemi ile enerji güvenliğine ilişkin eylemin potansiyel olarak uyuşmadığını düşündü. Ancak yaptığımız ve bildirilere yansıyan tartışmalar aslında bunların birlikte ilerlediğini gösteriyor” dedi.

Üyeler, hazırlanan bildirilerde açık deniz rüzgar kapasitesini 2030 yılına kadar toplu olarak 150 gigawatt ve güneş enerjisi kapasitesini bir teravatın üzerinde artırma sözü verdi.

Görüşmelerde enerji sistemlerinde en geç 2050 yılına kadar net sıfır hedeflerine ulaşılması amacıyla, karbon yakalama teknolojileri kullanmadan yakılan fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılmasını hızlandırma kararı alındı.

‣ Rüzgar ve güneş enerjisi, kömür ve doğal gazdaki küresel artışı önledi: 40 milyar dolar tasarruf edildi

Ülkeler, kömür konusunda, geçen yıl en azından “ağırlıklı olarak” karbondan arındırılmış bir elektrik sektörü elde etme taahhüdünün bir parçası olarak 2035’e kadar yerli ve karbonu tutulmayan kömür enerjisi üretiminin aşamalı olarak kaldırılmasını hızlandırmaya yönelik somut ve zamanında adımlara öncelik vermeyi kabul etti.

Wilkinson, Kanada’nın kömürden sağlanan gücün 2030 yılına kadar aşamalı olarak kaldırılması gerektiği konusunda net olduğunu ve Ottawa, İngiltere ve diğer bazı G7 üyelerinin bu tarihe bağlı kaldığını aktardı ve “Diğer ülkeler hâlâ söz konusu zaman diliminde o noktaya nasıl ulaşabileceklerini anlamaya çalışıyor” dedi.

Bakan Wilkinson, “Kömüre diğer ülkelerden daha fazla bağımlı olan ülkeler için ise bu hedefe nasıl ulaşılacağına dair teknik yollar bulmaya çalışıyoruz” diye ekledi.

G7

‘İddialı açıklamalar’

Londra merkezli enerji düşünce kuruluşu Ember’dan Dave Jones, “Güneş ve rüzgar taahhütleri, fosil yakıt kullanımlarına aşamalı olarak son vermek için güneş ve rüzgarın süper güçlerine yaslanmanın önemini gösteren iddialı açıklamalar yapıldı” dedi.

Jones, bu gelişmenin Japonya’nın enerji sektörünün karbonsuzlaşmasını hızlandırmak için büyük bir potansiyel sunan offshore potansiyelini kullanması için bir çağrı niteliğinde olmasını umduğunu belirtti.

Enerji ihtiyacının neredeyse tamamı için ithalata bağımlı olan Japonya, sıvılaştırılmış doğal gazı (LNG) en az 10 ila 15 yıl geçiş yakıtı olarak elinde tutmak istiyor.

G7 üyeleri, iklim hedefleriyle tutarlı bir şekilde uygulanması halinde, Ukrayna‘daki krizin şiddetlendirdiği potansiyel piyasa eksikliklerini gidermeyi hedefleyen gaz sektörüne yatırımın “uygun olabileceğini” ifade etti.