Ana Sayfa Blog Sayfa 373

Irak’ta ‘su krizi’ büyüyor, ülkenin yüzde 40’ı çölleşme riski altında

Irak, şiddetli kuraklığın ve yenilenebilir su kaynaklarındaki hızlı tükenişin sonuçlarıyla karşı karşıya. Birleşmiş Milletler’e (BM) göre su sıkıntısı çeken ülke, iklim değişikliğinin sonuçlarından en fazla etkilenen beş ülkeden biri.

Irak’ın suyunun yaklaşık yüzde 70’i kaynağı Türkiye topraklarında olan Dicle ve Fırat nehirlerinden gidiyor. İran, Dicle ve diğer küçük nehirlerle Irak’ın su ihtiyacının yüzde 9’unu karşılıyor ve Dicle özellikle ülkenin doğusu için hayati önem taşıyor.

Ekim alanları yüzde 50 azaldı

BBC‘nin aktardığına göre, Irak’ta son 40 yılın en düşük seviyesine gerileyen yağış miktarı ve güneydoğu illerinde 53 dereceyi bulan sıcaklıklarla birlikte sıklaşan aşırı hava olayları nedeniyle su kıtlığı daha da kötüleşti. 2021 yılından bu yana GAP Projesi’ni hayata geçiren Türkiye ile İran’ın, Irak’a akan nehir ve kolların çoğunun akışını düzenli olarak azaltması nedeniyle ülkede ekim alanları da yaklaşık yüzde 50 oranında azaldı.

Çevre bakanlığı yetkilisi İsa el-Fayyad geçen yıl Irak’ın tarım arazilerinin yaklaşık yüzde 70’inin iklim değişikliği nedeniyle bozulduğunu ya da bozulmaya eğilimli olduğunu söylemişti.

Buna kötü planlama, su kaynaklarının yanlış yönetimi ve modern sulama teknolojilerinin eksikliği de eklenince sorun ağırlaştı. Su sıkıntısı binlerce çiftçi ailesini evlerini terk etmeye zorladı; tarım illerinde yoksulluk arttı.

Irak’ın Dicle ve Fırat’tan elde ettiği su gelirleri on yıllardır sürekli düşüyor. Irak Su Kaynakları Bakanlığı iki büyük nehirden elde edilen su gelirlerine ilişkin verileri 2020 yılına kadar yayınlıyordu, ancak bu tarihten sonra süreci durdurdu.

Ülkedeki su krizi resmi kaynaklar tarafından şeffaf biçimde paylaşılmasa da su rezervuarlarının da kullanılmaya başlandığı belirtiliyor. Su Kaynakları Bakanlığı, Temmuz 2022’de bir önceki yıla göre bu rezervuarların yüzde 60 azaldığını ve su gelirlerinin son 100 yılın en düşük seviyesinde olduğunu açıklamıştı.

Su sıkıntısından en çok etkilenen güney vilayetlerine, 1956’da oluşturulan ve ülkenin en büyük rezervuarı olan Tartar Gölü’nden ilk kez pompalarla su çekiliyor.

Rezervlerindeki su seviyesi de 2019’da 59 milyar metreküp iken haziran ayında 7 milyar metreküp ile ülkenin modern tarihindeki en düşük seviyeye inmiş durumda.  Yetkililer su rezervlerindeki açığın 100 milyar metreküp olduğunu tahmin ediyor. Ülkenin bataklık alanları da 1990’lardaki yaklaşık 20 bin kilometrekareden 4 bine düştü. Çevre aktivisti Raad el-Asadi, haziranda bataklık sakinlerinin yüzde 80’inin evlerini terk ettiğini söyledi.

Krizi çözmek için Türkiye ile görüşmeler yürüten Irak, Ankara‘dan su salımını Dicle’de saniyede 400 metreküp, Fırat’ta ise 500 metreküpe çıkarmasını talep ediyor. Ancak iki ülke arasında su paylaşımını düzenleyen bağlayıcı bir anlaşma bulunmuyor, su akışı sadece protokoller ve mutabakatlarla sağlanıyor.

Adil bir su paylaşımı için uluslararası denetim çağrısı

Mart ayında BM Su Konferansı öncesinde konuşan Cumhurbaşkanı Abdüllatif Raşid, Irak’ın yaklaşık yüzde 40’ının çölleşmeye karşı savunmasız olduğu uyarısında bulunarak, Irak ve sınırdaş ülkeler arasında adil su paylaşımını güvence altına alacak bölgesel bir anlaşma için uluslararası denetim çağrısında bulunmuştu.

Dünya Kaynakları Enstitüsü‘nün su stresi endeksine göre, Irak en yüksek su kıtlığını ifade eden 5 üzerinden 3.7 puana sahip. Bu oranın 2040’a kadar 4,6’ya yükselmesi ve tam bir kuraklık oluşması bekleniyor.

 

Erkekler Ağustos’ta her gün bir kadını öldürdü

Erkekler Ağustos’ta en az 31 kadını öldürdü. Ağustos’ta en az 20 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansıdı. Erkekler, en az 92 kadına şiddet uyguladı, en az 11 kadını taciz etti. Ağustos’ta erkekler en az iki kadına tecavüz etti.

bianet’in yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlerle oluşturulan ve Evrim Kepenek‘in kaleme aldığı Erkek Şiddeti Çetelesi’ne göre; erkekler, Ağustos’ta en az 31 kadını öldürdü.

Sekiz ayda erkekler 205 kadını öldürdü

2023’ün ilk sekiz ayında erkekler 205 kadını öldürdü, 45 kadını taciz etti, 88 çocuğu istismar etti, 512 kadına şiddet uyguladı, sekiz kadına tecavüz etti. Erkekler en az 188 kadını seks işçiliğine zorladı. 170 kadının ölümü basına “şüpheli” olarak yansırken, erkekler, en az, 17 çocuğu öldürdü.

Erkekler, Ağustos’ta en az 31 kadını öldürdü; geçen yıl aynı ay bu sayı 31 idi. Erkeklerin öldürdüğü kadınlardan biri Fransa yurttaşıydı. Erkekler, en az dört kadını koruma kararına rağmen öldürdü.

Erkekler altı kadını “ayrılmak istediği, barışmak istemediği”, bir kadını “kıskandığı” için öldürdü. Erkekler bir kadını “tv kumandası istediği” için öldürdü. Erkeklerin 23 kadını öldürme “bahanesi” basına yansımadı.

24 kadını kocası, eski kocası, sevgilisi erkekler, üç kadını arkadaşı/iş arkadaşı, iki kadını da oğlu öldürdü. İki kadını öldüren erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı.

Fotoğraf: Ozan Mercan / csgorselarsiv.org

Erkekler, 15 kadını ev içinde öldürdü

Erkekler, iki kadını bahçede, iki kadını sokakta, bir kadını güzellik merkezinde, iki kadını otomobilde, bir kadını parkta, bir kadını otelde, bir kadını depoda, bir kadını da markette öldürdü. Erkekler, 15 kadını ev içinde öldürdü. Erkeklerin beş kadını nerede öldürdüğü basına yansımadı.

Ağustos’ta kadınları öldüren en az 37 fail vardı. Sadece 11 fail tutuklandı. 10 fail intihar etti, 13 fail gözaltına alındı, bir failin süreci “kaçtı” diye yansıdı. İki failin hukuki süreci basına yansımadı.

Fotoğraf: Şehlem Kaçar / csgorselarsiv.org

Erkekler bu ay en az 11 kadını taciz etti, iki kadına tecavüz etti

Ağustos’ta erkekler en az 11 kadını taciz etti. Bu sayı geçen yıl aynı ayda 13 idi. Kadınlardan biri Kazakistanlıydı. Erkekler, sekiz kadını sözlü ve fiziki yollarla taciz etti. Bir kadını da karşınızda cinsel tatmin yaşayarak, bir kadını da video fotoğraf çekerek taciz etti. Erkekler, üç kadını ev içinde, sekiz kadını da sokak, hastane, durak ve toplu taşıma araçlarında taciz etti. Bir kadını spor eğitmeni, bir kadını da komşusu taciz etti. Dokuz kadını taciz eden erkeklerin kim olduğu bilgisi basına yansımadı.

Kadınları taciz eden 10 fail vardı. Sadece bir fail tutuklandı. Üç fail gözaltına alındı. Bir failin hukuki süreci basına “kaçtı” diye yansıdı. Bir fail hakkında soruşturma başlatıldı. Dört fail hakkında basına bilgi yansımadı.

Ağustos’ta erkekler iki kadına tecavüz etti. Geçen yıl aynı ayda bu sayı bir idi. Bakıcı kadına bakıcılık desteği yaptığı erkek, tecavüz etti. Bir kadına da korucu tecavüz etti.

Fotoğraf: Şehlem Kaçar / csgorselarsiv.org- kadın,
Fotoğraf: Şehlem Kaçar / csgorselarsiv.org

Erkekler, Ağustos’ta 92 kadını yaraladı

Erkekler, Ağustos’ta en az 92 kadını yaraladı. Geçen yıl aynı ay bu sayı 79 idi. 16 kadını ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. En az 12 kadın koruma kararına rağmen erkeklerce yaralandı. Kadınlardan biri transtı.

En az 70 kadını kocası, sevgilisi erkekler yaraladı. Bir kadını arkadaşı, üç kadını damadı, yedi kadını baba ve oğlu gibi aile üyeleri yaraladı. En az 11 kadını yaralayan erkeğin yakınlık derecesi basına yansımadı.

Erkekler, üç kadını “kıskandığı” için, en az 26 kadını da “barışmak istemediği, ayrılmak istediği” için öldürdü. Erkeklerin, 63 kadını öldürme “bahanesi” basına yansımadı. Erkekler, 54 kadını ev içinde, 38 kadını da sokak, park, hastane gibi ev dışı alanlarda yaraladı.

BM: Kum çıkarma endüstrisi deniz tabanlarını yok ediyor

Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Programı (UNEP), denizlerden günde bir milyon kamyon kum çıkarıldığını ve bunun deniz yaşamı ve fırtınalarla karşı karşıya olan kıyı toplulukları için önemli bir tehdit oluşturduğunu açıkladı.

UNEP tarafından geliştirilen yeni veri platformu, gemilerden alınan verileri kullanarak deniz ortamındaki kum çıkarmanın sonuçlarını takip ediyor. BM’ye bağlı Deniz Kumu İzleme Örgütü (MSW), kum çıkarma endüstrisinin yılda altı milyar ton deniz kumu kazdığını tahmin ediyor ve bu durum endişe verici olarak tanımlanıyor.

The Guardian‘ın aktardığına göre, kum çıkarma operasyonları günden güne artıyor ve nehirlerden denize akan 10-16 milyar ton kumun doğal yenilenme hızına yaklaşıyor.

Program; Kuzey Denizi, Güneydoğu Asya ve ABD‘nin doğu kıyısını da içeren acil bölgeleri tanımladı. Çoğu yerde çıkartma daha yoğun ancak özellikle Asya‘nın bazı bölgelerinde deniz kumu, nehirlerden gelen kum miktarının çok ötesinde çıkarılıyor.

Fotoğraf: Reuters

Çıkarılan kum miktarı oluşanın üstünde

UNEP’in Cenevre Direktörü Pascal Pedruzzi “Deniz altı madencilik faaliyetlerinin ve kazımanın çevresel etkilerinin ölçeği; biyoçeşitlilik, su bulanıklığı ve deniz canlıları üzerindeki gürültü etkileri dahil olmak üzere endişe verici” diyor ve ekliyor:

Elimizdeki veriler, deniz kum kaynaklarının daha iyi yönetilmesi ve deniz madenciliğinin etkilerinin azaltılması için acil bir ihtiyacı gösteriyor. UNEP, tüm paydaşları ve tüm ülkeleri dünya çapında deniz kumu çıkarma standartlarını nasıl iyileştireceğimize dair görüşmelere hızla katılmaya davet ediyor.”

Kum ve çakıl, dünyada çıkarılan tüm malzemelerin yarısını oluşturuyor. Küresel olarak, her yıl 50 milyar ton kum ve çakıl kullanılıyor ancak doğal dengenin sürdürmek için nehirlerden denize akan kum hızının dikkate alınması gerekiyor.

UNEP yetkilileri, geçen yıl denizlerdeki madencilik faaliyetlerini denetlemek için uluslararası bir standart oluşturmayı önerdi. Peduzzi, “Kara taş ocaklarından kum çıkarmak bir ölçüde geri kazanılabilirken denizlerden kum ve diğer malzemelerin çıkarılması kıyıların şeklini değiştirir ve en tehlikelisi, deniz tabanını steril hale getirir” ifadelerini kullandı.

Soruna dikkat çekebilmeyi başardık

Peduzzi deniz tabanındaki operasyonları şöyle aktardı:

Bu gemiler, deniz tabanı için dev bir elektrikli süpürge gibi. Kumun içindeki tüm mikroorganizmalar ezilir ve hiçbir şey geriye kalmaz. Eğer tüm kumu alırsanız, çıplak kaya üzerinde hiçbir şey kalmaz. Ancak 30-50 cm bırakırsanız iyileşir.”

Çalışmaların şirketleri ifşa edip karalamak değil sorunun ölçeğini vurgulamak ve görünmeyeni görünür kılmaya yönelik olduğunu söyleyen Peduzzi, programın ilk amacının sorunu vurgulamak olduğunu ve bunu başardığını belirtti.

Deniz tabanı tarama sektörünün çatı kuruluşu olan Uluslararası Tarama Şirketleri Birliği (IADC), kum çıkartmanın en iyi yöntemleri konusunda bir bildiri yayımladı.

Uluslararası uygulamalar ve yönetmelikler farklılık gösterse de Endonezya, Tayland, Malezya, Vietnam ve Kamboçya dahil bazı ülkeler deniz kumunu ihracatını yasaklıyor. UNEP tarafından yapılan çalışma, kumun çıkarılması ve kullanılmasının doğaya zararsız bir şekilde desteklenmesine destek olmayı amaçlayan bir BM Çevre Meclisi kararını talep ediyor.

Japonya’da bu yaz son 125 yılın en yüksek ‘ortalama sıcaklığı’ kaydedildi

Japonya Meteoroloji Ajansı, 2023 yazında,  kayıtların başlamasından bu yana ülkede son 125 yıldır kaydedilen en yüksek ortalama sıcaklıklarını yaşandığını açıkladı.

Aşırı sıcaklar, belirli bölgede değil, ülkenin neredeyse her tarafında; kuzey, doğu ve batı Japonya’da kaydedildi.  Japonya’da ortalama sıcaklıklar bundan önce 1898’de bu denli yüksek seviyelerde yaşanmıştı. 

Ajans, hazirandan ağustosa kadar ülke çapında 15 noktada yapılan ölçümlere göre ortalama sıcaklık sapmasının +1,76C olduğunu söyledi. Böylece 2010’daki +1,08C’lik önceki rekor da kırılmış oldu.

16 Temmuz ile 23 Ağustos tarihleri ​​arasında Japonya genelindeki 915 izleme noktasından 106’sında da maksimum sıcaklık rekorlarının kırıldığı belirtildi. Meteroloji Ajansı, yüksek sıcaklıklar sonbaharın başlangıcına kadar devam ettiğini ve Sapporo şehrinde “aşırı sıcak günler” kaydedildiğini bildirdi.

Ağustos ayının başlarında ise Fukushima Eyaleti’nde sıcaklıkların 40C’ye ulaşmasıyla yılın en sıcak gününü kayıtlara geçti.

Yazın başladığı nisan ayında en az bir düzine ülke, iklim krizinin etkilerine bağlı olarak sıcak dalgası yaşamış; ardı ardına gelen sıcak dalgaları yaz boyunca özellikle Avrupa, Asya’nın bazı bölgeleri ve ABD’de etkisini sürmüştü.
Cerberus sıcak dalgası: Avrupa neden bu kadar sıcak ve sıcaklar ne kadar sürecek?
And Dağları’nda kış ortasında sıcak dalgası
İklim krizi: Çin’i kavuran sıcak dalgası ülkede tarım ve ekonomiyi tehdit ediyor
Aşırı sıcaklarla boğuşan Portekiz’de orman yangınları sürüyor: Binlerce kişi tahliye edildi
Dünya nüfusunun yüzde 80’i temmuzda aşırı sıcaklıklara maruz kaldı

Ulusal Çevre Araştırmaları Enstitüsü İklim Değişikliği Uyum Merkezi direktör yardımcısı Yasuaki Hijioka, AP’ye “İklim değişikliğinden kaynaklanan riskler tam önümüzde. Prensip olarak bir selden kaçmayı deneyebilirsiniz. Ancak ısı o kadar geniş bir alanı etkiliyor ki kaçış neredeyse yok. Herkes etkileniyor” dedi.

Hindistan’da da rekorlar

Bu arada Hindistan’daki hava durumu ajansı da Ağustos 2023’teki ortalama  ve maksimum sıcaklıkların “1901’den bu yana en yüksek sıcaklık rekoru” olduğunu açıkladı.

Ülkedeki sıcak dalgalarının nedeni önemli ölçüde büyük yağışların eksikliği zayıf muson koşulları olarak gösteriliyor. 

Rapor: Sıfır karbon teknolojileri konusunda Çin, AB ve ABD arasında büyük rekabet 

Çin, AB ve ABD‘nin liderlik için yarıştığı sıfır karbon teknolojileri konusunda küresel zirve yarışı devam ediyor. Tüm ülkeler, sosyo-ekonomik faydalarıyla birlikte bu yeni sanayi çağında kendilerini konumlandırmaya çalışıyor.

Yenilenebilir enerji, bataryalı elektrikli araçlar ve ısı pompaları alanında üretim ve  yatırım yapmak, teknoloji yarışında ön sıralarda yer alan ülkeler için rekabet avantajı sağlıyor.

Hindistan‘ın başlangıçtaki konumu diğer ekonomilerin mali alanıyla karşılaştırılamaz olsa da, küresel tedarik zincirindeki önemini arttırmak için önemli bir potansiyele sahip. Japonya zayıf politikalar nedeniyle potansiyelini henüz tam olarak kullanamıyor.

Strategic Perspectives tarafından hazırlanan yeni rapor, beş büyük ekonominin temel  karbonsuzlaşma teknolojilerindeki üretim, dağıtım ve yatırım performanslarını ilk kez  karşılaştırıyor.

Rapor, Avrupa Yeşil Mutabakatı, Çin’in 14’üncü Beş Yıllık Planı, Hindistan’ın Enerji Koruma Yasası, Japonya’nın Yeşil Büyüme Stratejisi ve son olarak ABD Enflasyon Azaltma Yasası (IRA) gibi ulusal  geçiş planlarının nasıl endüstriyel büyümenin lokomotifleri haline geldiğini gösteriyor.

‘Büyük ekonomiler arasında net sıfır sanayi yarışı devam ediyor’

Analiz, uluslararası araştırma grubu Zero Carbon Analytics‘in desteğiyle sunulan mevcut verilere dayanıyor.

Strategic Perspectives İcra Direktörü Linda Kalcher, “Sıfır karbon teknolojilerine dayalı yeni bir sanayi dönemi ortaya çıktı. Çin, AB ve ABD,  büyüyen küresel pazarlarda en büyük payları kapmak ve iç talepleri için arzı güvence altına almak  için yarışıyor. Ya liderlik edeceğiniz ya da geride kalma riskiyle karşı karşıya kalacağınız bir  dünyada, sıfır karbon teknolojileri üretmek endüstriyel büyüme, inovasyon ve rekabet gücü için bir  ön koşul haline geliyor” diyor.

Raporun bulgularını değerlendiren Strategic Perspectives Direktörü Neil Makaroff, “Büyük ekonomiler arasındaki net sıfır sanayi yarışı devam ediyor. Çin’in endüstriyel liderliği, büyüme ve istihdam yaratma konusunda başarılı olduğunu kanıtlayarak ABD’yi IRA’yı başlatmaya teşvik etti” diye belirtiyor.

Makaroff, “Net sıfıra geçişte treni kaçıran ülkeler büyük olasılıkla endüstriyel kalkınmada geride kalacak ve yüksek maliyetli gaz, petrol ve kömüre bağımlı kalmaya devam edecekler. Hedeflenen mali destek veya yeni ekonomik ortaklıklar, tüm ülkelerin teknoloji yarışına katılabilmesini ve adil bir enerji dönüşümünü sağlayabilmek için çok  önemlidir” diye ekliyor.

Kalcher, “Sıfır karbon teknolojileri, fosil yakıtların yerini bazılarının düşündüğünden daha hızlı alma potansiyeline sahip. Bu da, COP28‘de ve ülke içinde iddialı aşamalı çıkış tarihlerinin belirlenmesinin sadece istekli bir şey olmadığı, daha ziyade büyük ekonomilerin hangi yönde  ilerlediğinin bir yansıması olduğu anlamına geliyor” ifadelerini kullanıyor.

Makaroff, “Avrupa yenilenebilir enerji kaynaklarını, ısı pompalarını ve elektrikli araçları hızla yaygınlaştırırken, rehavete kapılamaz. Net sıfıra doğru küresel yarıştaki konumunu korumak için Avrupa Yeşil Mutabakatı’nı büyük bir yeniden sanayileşme planına dönüştürmenin zamanı geldi. Güneş panelleri, bataryalar ve ısı pompaları için fabrikalar inşa etmek sadece Avrupa’nın net sıfıra geçişini güvence altına almakla kalmayacak, aynı zamanda kaliteli istihdam yaratacaktır” dedi.

Beş ekonomiye ilişkin temel bulgular

Çin, analiz edilen çoğu alanda açık ara önde. Fotovoltaik güneş panelleri, rüzgar türbinleri (narcelle) ve bataryalar için lityum hücrelerin yanı sıra istihdam ve yatırımların üretiminde  en büyük ilerlemeleri gösteriyor. Ülke, büyüyen net sıfır pazarının büyük bir bölümünü ele geçirmenin yanı sıra dünyanın geri kalanı için teknoloji ve bileşen tedarik zincirlerini kontrol  etmeyi hedefliyor.

AB, 2022’de tüm elektrik üretiminin yüzde 22’sini rüzgar ve güneş enerjisinden elde etti. Elektrik üretiminde en büyük rüzgar ve güneş payına sahip AB, ekonomisini hızla karbondan arındırıyor. AB ayrıca ısı pompası yatırımı ve kullanımında da lider konumda. Yeşil istihdam, bataryalı elektrikli araç satışları, rüzgar enerjisi üretimi ve yatırımlar konusunda Çin’in en güçlü rakibi konumunda.

ABD araştırma, geliştirme ve demonstrasyon yatırımları yoluyla inovasyon konusunda en güçlü performansı sergiliyor. Toplam harcamalarda Çin ile, kişi başına düşen harcamalarda ise Japonya ile başa baş bir yarış içinde. Enflasyon Azaltma Yasası’nın Çin’in liderliğine meydan okuması ve ABD’nin  yatırımlar, istihdam ve elektrikte yenilenebilir enerji payı konusunda AB’nin önüne geçmesini sağlaması bekleniyor; şu anda Çin’in önünde ikinci sırada yer alıyor.

Araştırma, geliştirme ve demonstrasyon kişi başına göre değerlendirildiğinde Japonya inovasyon konusunda güçlü bir rakip. Bataryalı elektrikli araçlar, plug-in hibritler ve hibrit otomobiller birlikte ele  alındığında, Japonya 2021 yılında bu araçlardan oluşan en büyük filoya sahip ülke konumundadır. Japonya, kömürden çıkışla birlikte enerji dönüşümüne tam olarak bağlı kalırsa ve ısıtma ve soğutma için ısı pompası kullanımında daha güçlü teşvikler uygularsa çok daha rekabetçi olabilir.

Hindistan, kendisini küresel net sıfır tedarik zincirinde konumlandırmak isteyen gelişmekte olan bir ekonomi konumunda. Hala farklı zorluklarla karşı karşıya, ancak daha fazla mali destek alırsa bunların üstesinden daha hızlı gelebilir. Hindistan, güneş ve rüzgarı elektrik üretimine dahil etme konusunda ilerleme kaydederek 2017 rakamlarına göre payını neredeyse iki katına çıkardı (yüzde 5’ten yüzde 9’a). Ek yatırımlarla Hindistan, diğer sektörlerde de başarılı net sıfır kalkınma için bir vitrin haline gelebilir. Elektrikli araç sektörünün 2022 ve 2030 yılları arasında yıllık yüzde 49 bileşik büyüme oranıyla büyümesi bekleniyor.

Uzmanlar ne diyor?

Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü (IEEFA) Avrupa Direktörü Arjun Flora:

“Strategic Perspectives’in bu raporu, daha temiz enerjiye küresel geçişte yeni bir aşamaya girdiğimizi ve büyük ekonomilerin kilit teknolojilerde büyüme için kendilerini konumlandırmak üzere politika girişimleri yoluyla rekabet ettiklerini göstermektedir. Bu değişimin ön saflarında yer alanlar, önümüzdeki on yıllarda yeni iş alanları, daha güvenli ve verimli enerji sistemleri ve vatandaşların ve bölgelerin sağlığının iyileştirilmesi gibi sosyo-ekonomik faydalar elde edecekler. Gidilecek yön bellidir: dünya çapında enerji piyasalarını halihazırda dönüştürmekte olan yenilenebilir enerji devriminin öncülüğünde daha fazla elektrifikasyon. Fosil yakıt kullanımını artırarak bu değişimi geciktirmeye ya da inkâr etmeye devam eden ülkeler bu fırsatı kaçırma riskiyle karşı karşıyadır.”

Ember Küresel Analizler Lideri Dave Jones:

“Geleceğin enerji sistemi, belkemiğini güneş ve rüzgârın oluşturduğu temiz enerji üzerine yeniden inşa edilecektir. Bu beş büyük ekonomi küresel elektrik talebinin üçte ikisini temsil ediyor ve dünya çapında başarılı bir elektrik dönüşümünün itici gücü olacaklar. AB’nin bir avantajı var: geçiş süreci daha erken başladı ve Rusya’dan enerji bağımsızlığı elde etmeye çalıştığı için daha da güçlendi. Ancak Çin şu anda yenilenebilir enerji kaynaklarını daha da hızlı inşa ediyor ve ABD yakında ekonomisini dönüştürmeye başlayacak bir yatırım selini serbest bıraktı. Temiz enerji, akıllı elektrifikasyon ile birlikte, sadece net sıfır enerji sektörüne değil, aynı zamanda toplam net sıfır ekonomiye giden yolun kilidini açacaktır. Şimdi öncelik, rüzgar ve güneş enerjisinin temiz, uygun fiyatlı, bir enerji olarak potansiyelini tam olarak ortaya çıkarmak için dağıtımı hızlandırmak ve darboğazları ortadan kaldırmak olmalıdır.”

Erdoğan, ikinci Sivas katliamı hükümlüsünü de ‘affetti’: Ağırlaştırılmış müebbetten mahkum Hayrettin Gül serbest

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, af yetkisini ikinci kez, 2 Temmuz 1993’te Sivas‘ta Madımak Oteli‘nin yakılarak 33 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan katliamın asli faillerinden biri için kullandı. Ağırlaştırılmış müebbet hapis hükümlüsü Hayrettin Gül‘ün kalan cezasını kaldırdı.

2000’de yeniden yargılamada idama mahkum edilen, 2003’te Almanya’dan sınır dışı edilince 2003’te cezaevine konulan Gül’ün cezası, idam cezası kaldırılınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştürülmüştü. Madımak Oteli’nin yakılmasının asli faili olarak 2003’ten beri cezaevinde  bulunan 78 yaşındaki Gül, Erdoğan’ın getirdiği afla, 20 yıl cezaevinde kalmış olacak.

Karar bugünkü (6 Eylül) Resmi Gazete’de Cumhurbaşkanı Kararı olarak Erdoğan’ın imzasıyla yayımlandı.

Cumhurbaşkanı, cezaevinde çok sayıda ağır hasta hükümlü bulunmasına rağmen, daha önce de af yetkisini, katliamın sorumlularından biri olduğu gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen Ahmet Turan Kılıç için kullanmıştı.

Şimdi Gül’ün de affedilmesi ise eleştirilere yol açtı. Tepki gösterenler 28 Şubat davası hükümlüleri ile uzun yıllardır tahliye edilmeyen hükümlüleri anımsattı.

İdam cezası verilmişti

Hayrettin Gül, ilk olarak katliamın hemen ardından 7 Temmuz 1993’te tutuklanmıştı.  26 Aralık 1994’te tahliye edildi.  37 kişinin ölümüne neden olan olaylara ilişkin görülen davada, Gül hakkında, Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi‘nce idam kararı verildi ancak idam kararının kaldırılınca cezası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çevrildi.

14 Mayıs 1997’de hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarıldı.

Gül, bu sürede Almanya‘ya iltica başvurusunda bulundu. Alman hükümeti, Sivas katliamı sanıklarından Adem Ağbektaş, Adem Bayrak, Etem Ceylan, Mehmet Yılmaz, Hayrettin Gül ve Sedat Yıldırım‘ın Almanya’da olup iltica başvurusunda bulunduklarını kabul etti. Gül, 2003’te Almanya’dan sınır dışı edildi. Sınır dışı edilince cezaevine konulan Gül, o tarihten beri cezaevindeydi.

Cumhurbaşkanı Kararı’nda yer alan bilgiye göre, Gül, 2018 ve 2019’da Sivas’taki asliye ceza mahkemelerinde yargılandığı iki ayrı hakaret suçundan 10’ar hapis cezası da aldı ve bunlar ana cezası ile birleştirildi.

Gül’ün 28 Şubat (1997) davasında “mağdur” sıfatıyla da yer almış; soruşturmayı yürüten savcıya “28 Şubat mağduruyum. Dosyalarımızı inceleyin, beraatimi verin” demişti.  

 

Ekolojik talan Karadeniz’in dengesini bozdu: Karadeniz çöl olmuyor, oldu bile

Ekolojik talan, küresel iklim değişikliklerine neden olmaya, ekosistemin bozulması ve canlı varlıklarını tehdit etmeye devam ediyor.

Ekolojik talanın yoğun şekilde yaşandığı bölgelerden biri de Karadeniz Bölgesi. Bölgede doğal dengenin bozulmaya başladığı akademik çalışmalara yansıdı. Yıllardır derelere Hidroelektrik Santral (HES) kurulan, vadilere maden ve taş ocağı açılan, denizlere ise kıyı dolgusu yapılan bölgede, ciddi iklim değişiklikleri yaşanıyor.

Mezopotamya Ajansı‘ndan Tolga Güney‘in aktardığına göre; çeşitli üniversite tarafından yapılan bilimsel araştırmalara göre, Karadeniz‘de deniz sıcaklığı artıyor. Bu çalışmalara göre Karadeniz’e özgü soğuk ara tabakanın eski sıcaklıkların üzerinde olduğu ve bu ara tabakada 7 derece ya da altında olması gereken sıcaklığın 8 derecenin altına inmediği tespit edildi. Bulgulara göre, deniz yüzey sıcaklıklarında 1,5-2 derece, denizin daha derininde olan soğuk ara tabakada ise 1 derece ısınma var.

Yaşanan bu durum deniz canlılarının yaşamını tehdit ederken, karada da etkili olan sıcak hava nedeniyle çay ve fındık başta olmak üzere bölgenin önemli geçim kaynakları tehlikeye girdi. Sıcak dalgasının yanı sıra aşırı yağışlar fındığı dalında kuruturken, yine bu yıl da bölgedeki kentler sular altında kaldı. Karadeniz’de yaşanan ekolojik talana ve etkilerine ilişkin konuşan Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) Başkanı Ertuğrul Gazi Gönül ise bölgenin kendine özgü yapısının bozulduğuna işaret etti.

‘Fındık olmayacak’

Ekolojik talandan kaynaklı Karadeniz’in dengesinin bozulduğuna işaret eden Gönül, doğanın bir zincir olduğunu ve zincirdeki halkalardan birinin kopmasıyla sistemin bozulduğunu belirtti.

Karadeniz’in özelliğinin kara parçasının denize paralel olması ve bu yüzden güneş alması olduğunu söyleyen Gönül, bu yapının bozulması ile birlikte yıllardır sahil kesimine kar yağmadığını söyledi. Bu yıl yaylalara bile kar yağmadığına işaret eden Gönül, “Bu sene de 4-5 ay boyunca sürekli yağmur yağdı. Bu da sadece fındık için değil kiraz, dut, erik gibi tüm meyveler için olumsuz oldu. Şu anda ise anormal bir sıcaklık var. Bu durumda ise fındık rekoltesinin bakanlığın ya da ihracatçılar birliğinin açıkladığı gibi bir seviyeye ulaşması imkansız. Bu sene geçen seneki rekoltenin yüzde 45’i kadar fındık çıktı. Önümüzdeki 20-25 sene içinde de denizden 200 metre yüksekliğe kadar fındık olmayacağını iddia ediyorum” ifadelerini kullandı.

‘Karadeniz çöl olmuyor, oldu bile’

Karadeniz bölgesinin küresel iklim değişikliğini her şeyi ile hissettiğine dikkati çeken Gönül, şöyle devam etti:

“İklim koşulları ani değişimlere neden oluyor. Bu da hem bitki hem insanda değişimlere neden olur. Denizde balık, karada meyve, fındık yok. Seller ve heyelanlar oluyor. Ordu‘da kivi, Trabzon‘da mango yetiştiriliyor. Karadeniz çöl olmuyor, oldu bile. Benim çocukluğumda balıklar karaya vurur, atletlerimizi çıkarıp, balık toplardık. Şimdi bu balıkların hiçbiri yok. Sahilleri doldurmaya devam ediyoruz, üzerine binalar yapıyor ve ışıklandırıyoruz. Işık ve gürültünün yanı sıra milyonlarca yılda oluşan ekosistem yok edildiği için balıklar yumurtlamak ve beslenmek için bölgeye gelmiyor.”

‘Denizler bir şirketin kazancı için yok ediliyor’

Son yıllarda Akdeniz ve Ege‘de turizme balta vurduğu için istenmeyen kafes balıkçılığının Karadeniz sahillerine kaydırıldığına dikkati çeken Gönül, bunu yaparken hiçbir kurala uyulmadığını aktardı.

Kafeslerde belirlenenden fazla balık yetiştirildiği için balıkların kambur ve hastalıklı olarak yetiştiğini kaydeden Gönül, “Yine bu kadar balığı hastalıklardan korumak için antibiyotik veriliyor. Bu balıkları biz yiyoruz ve bizim de genetik sistemimiz bozulmaya başlıyor. Balıkların doğal ortamını tükettik, balık yok, kafestekini yemeye çalışıyoruz. 1 Eylül’de sezon açıldı ama tezgahta bir tane palamut yok, olmayacak da. Çünkü akademik çalışmalara göre Karadeniz’de deniz suyu ısınmış ve tuz oranı artmış. Yine hamsiyi avlayıp kafesteki balıklara yem veriyoruz ve doğal olanı yok ediyoruz. Kamuya ait olan denizler bir şirketin kazancı için yok ediliyor” diye belirtti.

Ormanlara RES

Karadeniz’deki HES ve maden talanının yanına RES, GES ve kafes balıkçılığı gibi talanların da eklendiğini aktaran Gönül, bu yıl içerisinde Ordu Mesudiye ilçesinde arka arkaya RES projelerinin gündeme geldiğini belirtti.

Bölgede bir rüzgar koridoru tespit edildiğini ve bu projelerin devamının geleceğine işaret eden Gönül, “Karadeniz’de RES yapılmak istenen alanların yüzde 80’i ormanlık geri kalanı ise mera. Bu projenin yapılmak istendiği yer kuşların göç yolu olmasının yanı sıra, sulak alanlar mevcut. Karadeniz’de bunları yaptığın zaman sulak alanlardan yararlanamıyorsun. Kırsal kesimlerdeki insanlar bu suları kullanıyor. Bir direği yapabilmek için 400 metrekarelik alandaki ağaçları kesecekler, yine oraya gitmek için yol açılacak. O alandaki ağaçlarda kesilecek. Ormanlık alan, sulak alanlar ve orada yaşayan hayvanlar yok olacak” dedi.

RES projelerinin meraları da yok edeceğini vurgulayan Gönül, “Karadeniz için yaylacılık olmazsa olmazdır. Hatta önceden mülki amirlikler bile belirli dönemlerde yaylalara taşınırmış. İnsanlar hala yaylalarda kalıyor. Küresel iklim değişikliğinden kaynaklı şehirler Akdeniz ikliminden farksız. O yüzden yaylalar daha önemli hale geldi. Belki 1 hafta sonra yeni projeler çıkacak. Bir koridor açıldığı zaman itiraz edilmezse devamı gelir” ifadelerinde bulundu.

‘Kapitalizm insanlık dışıdır’

Kapitalist sistemin insanlık ve doğa dışı olduğunu vurgulayan Gönül, doğadaki canlıların ihtiyacı kadar beslenirken insanların ise her şeyin fazlasını üretip, tükettiğine işaret etti.

Tüketimin sonu olmadığını kaydeden Gönül, “Ekolojik talan insanların binlerce yıl önce Asya’dan Avrupa gittiği gibi yine bir göç dalgasına neden olacak. Bu da savaş demektir. İnsanlar tüketmekten ve büyümekten vazgeçmeli. Ne kadar hızlı büyürsek gezegen o derece yok oluyor. Artık durmalıyız. Durursak doğa kendisini kısa bir zamanda tekrar toparlar. Kapitalist sistem yok olmadığı sürece gezegen yok olmaya mahkumdur. Kurtuluş kapitalist sistemin ortadan kalkmasıdır. Doğanın bize ihtiyacı yok bizim doğaya ihtiyacımız var. Biz olmasak doğa daha rahat yaşar” diye konuştu.

İstanbul ve Kırklareli’de sel: 4 ölü, 4 kayıp

Fosil yakıt kullanımı başta olmak üzere insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim krizi nedeniyle hızlanan su döngüsü ve aşırı hava olayları dün (6 Eylül) İstanbul ve Kırklareli‘nde sele neden oldu. Yaşanan afette 4 kişi hayatını kaybetti.

İstanbul Valiliği tarafından yapılan açıklamada Başakşehir ve Küçükçekmece‘de 2 kişinin öldüğü, 12 kişinin ise yaralandığı belirtildi.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) da dün Kırklareli’nde 2 kişinin yaşamını yitirdiğini, kayıp 4 kişiyi arama çalışmalarının devam ettiğini açıkladı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Afet Koordinasyon Merkezi (AKOM) tarafından yapılan açıklamada, Arnavutköy ilçesine 128 kilogram yağış düştüğü ifade edildi.

Fotoğraf: DHA
‣ Kırklareli’de sel: Biri çocuk, beş kişi kayıp
‣ Hafta sonunu ‘sel aldı’: Üç kişi hayatını kaybetti, bir bebek kayıp

Evler, işyerleri ve kamu binaları su altında

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, İstanbul’a dair paylaştığı verilerde Arnavutköy’de 291 konut, Başakşehir’de 131 konut ve 650 işyeri, Küçükçekmece’de 98 konut ve 13 işyeri, Sultangazi‘de 10 konut, Eyüpsultan‘da 30 konutun selden etkilendiğini bildirdi. Selden etkilenen ilçelerde çok sayıda araç da suya gömüldü.

BBC‘nin aktardığına göre, İstanbul Havalimanı uçak park alanına yıldırım düştü, yaralanan 2 personel de hastaneye kaldırıldı.

Sosyal medyada paylaşılan bazı görüntülerde Başakşehir Millet Kıraathanesi‘nde çok sayıda insanın da sel suları nedeniyle mahsur kaldığı ve Kayaşehir Metrosu‘nu da sel sularının bastığı görülüyor.

Başakşehir Belediye Başkanı Yasin Kartoğlu, kıraathanede mahsur kalan herkesin tahliye edildiğini duyurdu.

Fotoğraf: DHA
‣ ABB: Ankara’da nüfus artışına rağmen ihmal edilen altyapı sele neden oldu

Risk altındakiler kamu tesislerinde misafir edilecek

İstanbul Valisi Davut Gül kentte sel nedeniyle evleri kullanılamayacak durumda olan veya su basma riski bulunan evlerde yaşayanların 112’yi araması durumunda kamu tesislerinde misafir edileceklerini açıkladı.

Çam ve Sakura Şehir Hastanesi‘ndeki su baskınına dair konuşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, hastaneye hasta kabulünün sürdüğünü açıkladı.

Koca, daha önce Twitter olarak bilinen sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, “Su taşkını olayından 5 kişi etkilenmiş ve ambulanslarımızla hastanelere nakledilmişlerdir. Her birine acil şifalar diliyorum” dedi.

DHA‘nın aktardığına göre, Halkalı Gümrüğü de sular altında kaldı. Gümrükte mahsur kalan 68 kişi, gecenin ilerleyen saatlerinde kurtarıldı.

Gümrük çalışanları ve işlemler için gümrükte bulananlar, yükselen sur nedeniyle mahsur kaldı. Gümrük binalarına sığınanlar, çatıya çıkarak yardım bekledi. Olay yerine çok sayıda itfaiye ekibi sevk edildi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, dün gece itibarıyla 1,808 ihbar yapıldığını söyledi. İmamoğlu, iki çocuğun kaybolduğu yönündeki ihbarın ardından kayıp çocukların bulunduğunu ifade etti.

Fotoğraf: DHA
‣ Haziran’ın ortasında yurdun dört bir yanında sel, fırtına ve hortum

‘İklim değişikliğinin etkilerine hazırlık için yatırım yapılmalı’

İklim değişikliği nedeniyle bu tip yoğun yağışların daha sık görüleceğine dikkat çeken İmamoğlu, ülke genelinde buna hazırlık için yatırım yapılması gerektiğini vurguladı.

İmamoğlu bugün ile ilgili olarak ise “Öğlene kadar çok parçalı yağış geçişleri beklenmektedir ama bu şiddette olması düşünülmüyor” dedi.

Metro İstanbul‘dan yapılan açıklamada yoğun yağış nedeniyle Eyüp-Piyer Loti teleferik hattı ile Kirazlı-Kayaşehir merkez metro hattının Kayaşehir merkez istasyonunun kapatıldığı duyuruldu:

İstanbul Valisi Davut Gül, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, su baskınlarına karşı dikkatli olunmasını istedi.

Arnavutköy ve Başakşehir başta olmak üzere İstanbul’un farklı semtlerinde kuvvetli yağışın olduğunu belirten Vali Gül, motosikletle trafiğe çıkılmaması konusunda uyarılarda bulundu.

‣ İklim değiştikçe sel ve kuraklıklar daha sık olacak, daha uzun sürecek

İklim krizi ve yanlış kent politikaları sel riskini artırıyor

Kömürpetrol ve gaz kullanımı başta olmak üzere çeşitli insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim krizi, yağış rejimleri üzerinde önemli bir etkiye sahip. İklim krizi nedeniyle bazı bölgelerde kuraklık artarken, bazı bölgelere düşen yağış miktarında artış gözlemleniyor.

Daha uzun periyotlarda düşmesi beklenen yağışın uzun bir kuraklık döneminin ardından kısa sürelerde düşmesi ise sel ve taşkın riskini ortaya çıkarıyor.

Bu etkenler ise kentlerde su geçirgenliği olmayan beton ve asfalt yüzeylerin artması, afete dirençli olmayan kent politikaları izlenmesi ve kentlerdeki altyapının yetersiz kalması gibi durumlarda sel ve taşkınlara neden olarak insan ve çevre sağlığını tehdit ediyor.

Kentlerdeki sel riskinin azaltılması için devlet ve belediyelerin alabileceği önlemler arasında iklim krizinin etkilerine uyum çalışmalarının hızlandırılması başta geliyor.

Şehirlerde beton ve asfalt gibi yüzeyler yerine su geçirgenliği bulunan alternatiflerin tercih edilmesi, kentlerde yeşil alanların artırılması, yeşil altyapı teknolojilerinin kullanılması ve yağmur suyunun depolanması gibi tedbirler sel riskinin azaltılmasında yardımcı olurken, kuraklıkla mücadelede de fayda sağlıyor.

İklim krizi sel riskini nasıl artırıyor?

Afrika İklim Zirvesi’nde yüz milyonlarca dolarlık karbon kredisi taahhüdü verildi

İlki düzenlenen zirveden en çok beklenen anlaşmalardan biri kapsamında, Birleşik Arap Emirlikleri‘nden (BAE) yatırımcılar, geçen yıl Mısır‘ın COP27 zirvesinde başlatılan Afrika Karbon Piyasaları Girişimi‘nden (ACMI) 450 milyon dolarlık karbon kredisi satın almayı taahhüt etti.

Zirvenin açılışını yapan Kenya Devlet Başkanı William Ruto, delegelere yaptığı konuşmada “Yeşil büyümeyi sadece bir iklim zorunluluğu olarak değil, aynı zamanda Afrika ve dünyanın sermayeye dönüştürmeye hazır olduğu milyarlarca dolarlık ekonomik fırsatlar için bir kaynak olarak görmeliyiz” diye konuştu.

Reuters‘ın aktardığına göre, Afrikalı liderler, genellikle gelişmekte olan ülkelerde ağaç dikmek veya daha temiz yakıtlara geçmek gibi emisyonları azaltan projelerle üretilebilecek karbon kredileri veya telafileri gibi piyasaya dayalı finansman araçları için baskı kuruyor.

Sonrasında şirketler, iklim hedeflerine ulaşmak için operasyonlarından kesemedikleri emisyonları dengelemek için karbon kredileri satın alabilecek. Bir kredi, bir ton karbondioksit tasarrufuna veya telafisine eşdeğer.

Afrika İklim Zirvesi

‣ Afrika İklim Zirvesi başladı: 1,3 milyar insan daha fazla söz hakkı ve finansman istiyor

Afrika sel, kuraklık ve kıtlığın değil iklim yatırımlarının yeri olacak

Nairobi‘deki üç günlük zirvenin organizatörleri, Afrika’yı sel, kuraklık ve kıtlığın kurbanından ziyade iklim yatırımları için bir varış yeri olarak göstermeyi hedeflediklerini söylüyor.

Afrika hükümetleri, karbon kredilerini ve diğer piyasaya dayalı finansman araçlarını, zengin dünyadaki bağışçılardan gecikmeli olarak gelen fonları harekete geçirmek için son derece önemli buluyor.

Karbon telafisi piyasasının değeri 2021’de yaklaşık 2 milyar dolar civarındaydı. Shell ve Boston Consulting Group ise yaptığı ortak bir tahminde ocak ayında bu rakamın 2030 yılına kadar 10 ila 40 milyar dolara ulaşabileceğini belirtiyor.

Zirvedeki bazı konuşmacılar, yatırımcıların kıtayı hala çok riskli görmeleri nedeniyle iklim finansmanını hızlandırmaya yönelik çok az ilerleme kaydedildiğini söyledi.

Afrika İklim Zirvesi

‣ Avrupa Birliği, İklim Zirvesi’nde fosil yakıtlardan çıkış talep edecek

‘Memnuniyetle karşılandı ama yeterli değil’

Kâr amacı gütmeyen İklim Politikası Girişimi‘nin geçen yıl hazırladığı bir rapora göre Afrika, iklim etkileriyle başa çıkmak için ihtiyaç duyduğu paranın yalnızca yüzde 12’sini teslim alabilmiş durumda.

Afrika Kalkınma Bankası başkan yardımcısı Kevin Kariuki, dün yapılan anlaşmaların “çok memnuniyetle karşılandığını” ancak yeterli olmadığını dile getirdi.

Afrika ülkelerinin kasım ayının sonunda Dubai‘de yapılacak COP28 BM iklim zirvesinde Uluslararası Para Fonu‘ndaki özel çekme haklarının genişletilmesi için baskı yapacaklarını kaydeden Kariuki, bu hakların 500 milyar dolar değerinde iklim finansmanın önünü açabileceğini, bu miktarın ise 5 katına çıkabileceğini söyledi.

56 ülkeden oluşan Commonwealth‘in genel sekreteri Patricia Scotland “Özel sektör gerçekten de istifa edilmesi gereken, değerlendirilmemiş bir fırsat olmaya devam ediyor” diye konuştu.

Scotland, “Termal enerji, güneş enerjisi, rüzgar ve hidroelektrik konusunda elimizdekilere bakarsanız, buranın serbest bırakılmayı bekleyen bir güç merkezi olduğunu görürsünüz” dedi.

Zirveye katılım sağlayan 20’den fazla hükümet, bu ayın sonunda yapılacak BM iklim konferansı ve COP28 öncesinde Afrika’nın durumunu özetleyen bir bildiri yayımlamayı planlıyor.

Afrika İklim Zirvesi

‣ BM’nin eski iklim lideri: COP28 ev sahibi BAE’nin yaklaşımı ‘çok tehlikeli’

‘Karbon kredileri daha fazla emisyon için bahane sağlıyor’

Dünyada en çok petrol çıkartan ülkelerden olan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), kendini iklime karşı yatırım lideri olarak konumlandırıyor.

Özel şirketlerden oluşan BAE Karbon İttifakı’nın 450 milyon dolarlık taahhüdü, BAE Bağımsız İklim Değişikliği Hızlandırıcıları (UICCA) yatırım yöneticisi Hassaan Ghazali tarafından açıklandı.

İklim değişikliği konusunda yatırım ve danışmanlık firması olan HSBC Asset Management and Pollination‘ın ortak girişimi olan İklim Varlık Yönetimi, Afrika Karbon Piyasası İnisiyatifi (ACMI) kredisi üretecek projelere 200 milyon dolarlık yatırım yapacağını duyurdu.

İngiltere, toplamda 49 milyon pound (62 milyon dolar) değerinde Birleşik Krallık destekli projelerin duyuracağını belirtirken Almanya ise yeşil projeler kapsamında Kenya ile 60 milyon euro (65 milyon dolar) değerinde bir borç takası yapacağını açıkladı.

Birçok Afrikalı kampanyacı zirvenin iklim finansmanı yaklaşımına karşı çıktı ve dün Nairobi’de yaklaşık 500 kişilik bir grup protesto düzenleyerek kent merkezinde yürüdü.

Kampanyacılar, karbon kredilerinin, daha zengin ülke ve şirketlerin karbon emisyonu yapmaya devam edebilmeleri için bahane niteliğinde olduğunu, bunun yerine “iklim borçlarını” doğrudan tazminat ve borç hafifletme yoluyla ödemeleri gerektiğini söylüyor.

Afrika İklim Zirvesi

‣ COP28’in başkanı petrol şirketi CEO’su Al Jaber oldu: Ya kenara çekilsin ya istifa etsin!

Petrol CEO’su Al Jaber: Yenilgiyi kabul etmeliyiz

COP28 başkanı Sultan Al Jaber, karbon piyasalarının önemli bir araç olduğunu ancak “ortak olarak kabul edilen standartların eksikliğinin bunların bütünlüğünü zedelediğini ve değerlerini azalttığını” söyledi.

Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi‘nin de başkanı olan Jaber, Afrika İklim Zirvesi’nin açılışında yaptığı konuşmada “Dünya, Paris Anlaşması‘nın hedeflerini güvence altına alma yarışını kaybediyor ve dünya 1,5°C‘yi ulaşılabilir bir seviyede tutmak için mücadele ediyor. Hep birlikte kabul etmeliyiz ki, ihtiyacımız olan sonuçları, ihtiyaç duyduğumuz süre içerisinde sunamadığımızı kabul etmeliyiz.”

Yeşil ve Kapsayıcı Kurtarma için Borç Hafifletme Projesi tarafından yayımlanan bir çalışma belgesi, Sahra altı Afrika ülkelerinin, yıllık borç ödeme maliyetlerinin iklim finansmanı ihtiyaçlarına neredeyse denk olduğunu ortaya koydu.

‣ Sivil toplum’dan BM’ye mektup: COP28’i fosil yakıt şirketi CEO’su yönetemez

Madenciler açlık grevini sonlandırdı, oturma eylemine başladı: Hakkımızı alıncaya kadar devam edeceğiz

Eskişehir’de, SSS Yıldızlar Holding’e bağlı Doruk Madencilik işçileri, çalışma koşullarının düzeltilmesi, alacaklarının ödenmesi talebiyle başlattıkları açlık grevini beşinci gününde sonlandırdı.

Söz konusu sorunlara çözüm bulunması talebiyle 28 Ağustos Salı günü oturma eylemine başlayan madencilerin Ankara’ya yürümeleri engellendi. Bu engelleme açlık grevini başlatmıştı. 165 madenci, tazminat sorunları, yasal haklarının karşılanmaması ve ücret gibi konularda girilen çıkmaz nedeniyle yerin yüzlerce metre altında açlık grevine başlamıştı. Bu grev sürecinde bazı işçiler fenalaşarak hastaneye kaldırılmıştı.

İHA’nın haberine göre; madene inen Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, işçilerle birlikte dışarı çıktı. Mağduriyetlerinin giderilmesi sözünü alan ve madenden çıkan işçiler, açlık grevlerine son verdi.

Yeryüzüne çıkarak maden önünde beklemeye başlayan işçiler, kendilerine ikram edilen baklavayı ve kumanyayı yiyerek oturma eylemine başladı.

‘Hakkımızı alıncaya kadar devam edeceğiz’

Yaptıkları açlık grevinin ardından konuşan Ümmet Güleç, “Çok zor geçti, inşallah hakkımızı alacağız. Nasip böyleymiş, hayırlısı olsun, hakkımızı alıncaya kadar devam edeceğiz. Beş gün sonra güneş gördük, dünya varmış. Her insan bunu bilmez, dışarıdakiler bunu anlamaz. Anlayan anlar da anlayamayan bilemez” dedi.

‘Hakkımızı alamazsak da tekrar eyleme hazırız’

Yer altında zorlu beş gün geçirmelerinin ardından haklarını alamadıkları takdirde tekrar eylem yapacaklarını belirten Recep Akbıyık, “Beş gün sıkıntılı geçti. Yer altı yer üstü gibi değil, çok farklı ve sıkıntılı. Aç, susuz, yorgun ve bitkin yarı yoldan işimize devam ettik. Başkanımız arkamızda olduğu sürece hakkımızı alırız. Hakkımızı alamazsak da tekrar eyleme hazırız. Güneşe hasret kaldık yani başka bir şey değil. Sadece güneş, güneşe beş gün hasret kaldık” ifadelerini kullandı.

Haklarını alamadıkları takdirde tekrar açlık grevine başlayacaklarını ifade eden Recep Kocabaş, “Bu alın terini eylem ve grev ile almak istemiyoruz, hakkımız olanı en doğalından patronların bize iade etmesini istiyoruz. Toplu sözleşmeden doğan hak ve tazminatlarımızı istiyoruz. Haklarımızı alamadığımız takdirde eylemimiz devam edecek ve yeniden açlık grevine dönecek” dedi.

‘İçerideki beş günümüz çok kötü geçti’

Geçirdikleri beş günün ardından güneşe hasret kaldıklarını belirten Aytekin Karaöz ise “Toplu sözleşmeden doğan haklarımızı ve kıdem tazminatlarımızı istiyoruz başka isteğimiz yok. Haklarımızı alamazsak eyleme devam edeceğiz. İçerideki beş günümüz çok kötü geçti, Ergün başkanımızın sayesinde Allah’a şükür güneş göreceğiz, Allah ondan razı olsun başka diyecek bir şeyim yok” ifadelerini kullandı.

Maden ruhsatı yok: Kömürü dışarıdan aldık

Türk-İş Genel Başkanı Atalay’ın ardından işçilere seslenen Doruk Madencilik yetkilisi Nuri Şerifoğlu, şu ifadeleri kullandı:

“Malumunuz maden ruhsatı olmadığı için santralimiz iki aydır çalıştığı halde maden ocaklarından kömür temin edemedik. Kömürü dışarıdan aldık. Taşıma suyla değirmenin dönmesi çok zor. Çok ciddi bir maliyet oluşturdu. Sıkıntılarımız oldu. Neticede Türk-İş Genel Başkanımız, Holding Genel Başkanı Sebahattin Bey’in görüşmeleri neticesinde az önce yine genel başkanımızın ifade ettiği gibi şöyle bir mutabakat oldu. Çalışan arkadaşlarımız Ekim sonuna kadar yer altı ücretiyle çalışmaya devam edecekler. Onun haricinde ayrılmak isteyen arkadaşlarımız olursa da 3 taksitle tazminat ödemeleri yapılacak. Yani mevcut eski çalışma şartlarında devam edecek arkadaşlar ama yeraltı ücreti alacaklar.”

Öte yandan Doruk Madencilik tarafından yapılan yazılı açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

Yunus Emre Termik Santrali için kömür üreteceğimiz ruhsat sahaları dokuz aydır üzerimize devir edilmemiştir. Şirketimiz bu güne kadar yaklaşık dokuz ay boyunca ruhsatların devrinin gerçekleşeceği düşüncesiyle 270 yeraltı maden işçisini istihdam etmiştir. Gelinen aşamada, yeraltı kömür madeni işçilerinin istihdamını mümkün kılacak kömür sahalarının tarafımıza devrinin gerçekleşmemesi nedeniyle zorunlu ücretsiz izin kullandırma gereği doğmuştur. Bu durum, sendika yöneticileri ile paylaşılmış, yeraltı maden işçilerinin ücretsiz izine zorunlu olarak ayrılacağı bilgisi verilmiştir. Çalışanların söz konusu tazminat alacaklarını da altı eşit taksit şeklinde Ekim 2023 ayı itibariyle ödeneceği tarafımızca taahhüt edilmiştir. Ayrıca, işe devam etmek isteyen personele de yerüstü statüsünde santral işletmesinde görev verilebileceği de tebliğ edilmiştir. TMSF döneminden kalan sendikal alacakları ise şirketimizle herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Maden işçilerinin eylem yaptığı ruhsatlar şirketimize ait değildir. İhalesi yapılan ve tarafımızca kazanılan Adularya Enerji Üretimi Ticari ve İktisadi bütünlüğü çerçevesindeki kömür ruhsatlarının tarafımıza devrinin gerçekleşmesi durumunda işçilerimiz tekrar iş başı yapabileceklerdir.”