Ana Sayfa Blog Sayfa 372

Görülmemiş sıcaklıklarla kayıtlardaki en sıcak üç aylık dönem yaşandı: İklim çöküşü başladı

Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), 2023 yazında yaşanan sıcaklıkları değerlendirerek küresel deniz yüzeyi sıcaklıklarının üst üste üçüncü ay boyunca benzeri görülmemiş seviyelere ulaştığını ve Antarktika deniz buzu miktarının yılın bu döneminde rekor seviyede düşük kalmayı sürdürdüğünü açıkladı.

Avrupa Birliği’ne bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi ERA 5 veri setine göre geçen ay, büyük bir farkla kaydedilen en sıcak ağustos ayıydı ve Temmuz 2023’ten sonra şimdiye kadarki en sıcak ikinci ay oldu. 

Copernicus’un aylık iklim bültenindeki tahminlere göre, ağustos ayının tamamı 1850-1900 sanayi öncesi sıcaklık ortalamasından yaklaşık 1,5°C daha sıcaktı.

2023’ün şu ana kadarki dönemi, ocak-ağustos arası, güçlü bir ısınmaya neden olan El Niño olayının etkili olduğu 2016’nın ardından kaydedilen en sıcak ikinci yıl oldu.

Ağustos ayının tamamında, 20,98°C ile tüm aylar arasında kaydedilen en yüksek küresel aylık ortalama deniz yüzeyi sıcaklıkları görüldü. Ağustos boyunca sıcaklıklar her gün bir önceki rekor olan Mart 2016 rekorunu geride bıraktı.

Antarktika deniz buzlarında rekor anomali

Antarktika’daki deniz buzu miktarı yılın bu dönemi için rekor ölçüde düşük bir seviyede kaldı; aylık değer ortalamasının yüzde 12 altındaydı; bu, 1970’lerin sonlarında uydu gözlemleri başladığından bu yana ağustos ayı için açık ara farkla en büyük negatif anomaliydi.

Arktik deniz buzu miktarı ortalamanın yüzde 10 altında olsa da Ağustos 2012’deki rekor minimum seviyenin hayli üzerindeydi.

Dünya Meteoroloji Örgütü, iklim izleme faaliyetleri ve İklimin Durumu raporları için Copernicus’un yanı sıra beş uluslararası veri kümesinden daha elde edilen verileri bir araya getiriyor. Mayıs ayında WMO ve Birleşik Krallık Meteoroloji Dairesi (Met Office) tarafından hazırlanan bir rapor, gelecek beş yıldan en az birinin kaydedilen en sıcak yıl olma ihtimalinin yüzde 98 olduğunu ve 1850-1900 ortalamasının 1,5°C üzerindeki sıcaklıkların geçici olarak aşılma ihtimalinin yüzde 66 olduğunu öngörüyor. 

Bu, Paris Anlaşması‘nda belirtilen ve uzun yılları kapsayan uzun vadeli ısınmayı ifade eden 1,5°C seviyesinin kalıcı olarak aşılacağı anlamına gelmiyor.

iklim

‘Kaybedecek tek bir anımız dahi yok’

BM Genel Sekreteri António Guterres, şunları söyledi:

“Gezegenimiz, bir kaynama sezonunu -kaydedilen en sıcak yazı- geride bıraktı. İklim çöküşü başlamış bulunuyor. Bilim insanları uzun süredir fosil yakıt bağımlılığımızın yol açacağı şeyler konusunda uyarılarda bulunuyordu. Artan sıcaklıklar, eylemde de bir artış gerektiriyor. Liderlerin iklim çözümlerine yönelik baskıyı yoğunlaştırması gerek. İklim kaosunun en kötüsünden kaçınmak için hâlâ bir şansımız var ve kaybedecek tek bir anımız dahi yok.”

Dünya Meteoroloji Örgütü Genel Sekreteri Prof. Petteri Taalas ise şunları kaydetti:

“Kuzey yarımkürede aşırılıklarla dolu bir yaz geçirdi; yıkıcı orman yangınlarını körükleyen, sağlığa zarar veren, günlük hayatın akışını sekteye uğratan ve çevreye kalıcı zarar veren, yineleyen sıcak dalgaları. Güney yarımkürede Antarktika’daki deniz buzunun kapsamı alışılmışın tamamen dışındaydı ve küresel deniz yüzeyi sıcaklığı bir kez daha yeni bir rekora ulaştı. Bunun, genellikle ortaya çıktıktan sonraki ikinci yılda etkisini gösteren El Niño olayının tam ısınma etkisini görmeden ÖNCE gerçekleştiğini belirtmekte fayda var.”

Copernicus İklim Değişikliği Servisi ECMWF Direktörü Carlo Buontempo, şu değerlendirmeyi yaptı:

“2023’ün ilk sekiz ayı için konuşacak olursak, 2016’dan çok az bir farkla daha serin olan, bugüne kadarki en sıcak ikinci yılı yaşıyoruz;  ve Ağustos ayının sanayi öncesi seviyelere göre yaklaşık 1,5°C daha sıcak olacağı tahmin ediliyordu. Gözlemlerimize göre, yeni aşırılıklarının yanı sıra rekor kıran bu koşulların devam etmesi ve bunların hem insanlar hem de gezegen üzerindeki etkileri, iklim sisteminin ısınmasının bariz bir sonucu.”

MHP İl Başkanı’nın açtığı davada Gazeteci Ruşen Takva beraat etti: Haber yaptım

‘Halkı yanıltıcı bilgi yayma’ iddiasıyla Hakkâri’de yargılanan gazeteci Ruşen Takva, suçun yasal unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraat etti. Takva’nın yargılandığı davanın ikinci duruşması, dün (6 Eylül) Hakkâri 1. Asliye Mahkemesi’nde görüldü.

Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığı, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) İl Başkanı Fatih Özbek’in silahlı saldırıya karıştığına dair sosyal medya hesabından yaptığı bir paylaşım nedeniyle Takva hakkında, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 217/A maddesinde düzenlenen, ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçlamasıyla iddianame düzenleyerek dava açmıştı.

İlk duruşması 19 Temmuz’da görülen davanın dünkü duruşmasında, savcının esas hakkındaki görüşü okundu. Savcı, Takva’nın cezalandırılmasını istedi.

MLSA‘nın aktardığına göre; Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katılarak savunma yapan gazeteci Takva, davada delil kabul edilen olan sosyal medya paylaşımlarının gazetecilik faaliyeti olduğunu belirtti ve beraatını istedi.

‘Mesleğimin gereğini yerine getirdim, haber yaptım’

İddia makamının savlarını ve cezalandırma talebini kabul etmediğini belirten Takva, “Her ne kadar yaptığım paylaşım üzerine sokakların karıştığı ileri sürülse de ben aslında sokakların karıştığına dair kaynaklarımdan aldığım bilgi üzerine, her gazetecinin yapması gerekeni, mesleğimin gereğini yerine getirdim, haber yaptım” dedi.

Takva’dan sonra söz alan savunma avukatı Burcu Şeber de iddia makamının hazırladığı esas hakkındaki görüşü kabul etmediklerini ifade ederek müvekkili Takva’nın hem Türkiye’de hem de uluslararası mecradalarda basın ödülleri almış, saygın bir gazeteci olduğunu belirtti.

‘Mesleki faaliyetler dava konusu olmuş’

İddia makamının esas hakkındaki görüşünün siyasi saiklerle hazırlandığını söyleyen Şeber, savunmasına şöyle devam etti:

“Burada mesleki faaliyetler dava konusu olmuş. Mahkeme heyetinden kanaat oluşturması bekleniyor. Oysa olay günü Twitter’den (şimdiki X Platform) yapılan paylaşım dizilerine bakıldığında, aslında müvekkilimin, müştekiyi koruyan bir refleksle hareket ettiği görülmektedir. Kamu barışını bozacak bir durum oluşmamıştır. Müvekkilim yalnızca gazetecilik faaliyetini yerine getirmiştir, bu nedenle beraatını talep ediyorum.”

Mahkeme başkanının son sözünü sorduğu Takva, gazetecilik yaptığı için böyle bir davayla karşı karşıya kalmış olmaktan üzüntü duyduğunu belirtti.

Mahkeme, Takva’nın söz konusu sosyal medya paylaşımda suçun yasal unsurlarının oluşmadığını gerekçe göstererek, beraat kararı verdi.

Ne olmuştu?

Gazeteci Ruşen Takva, Aralık 2022’de, MHP İl Başkanı Fatih Özbek’in, Hakkâri’de bir kişiyi silahla yaralama olayına karıştığı, sonrasında ise Özbek’in akrabası olan koruması İsmail Aslan’ın teslim olduğu bilgisini içeren bir iddiayı Twitter hesabından paylaşmıştı.

Takva söz konusu tweetinde, “Hakkari MHP İl Başkanının çarşı ortasında bir kişiyi silahla vurdu iddiası sonrası kent merkezi karıştı ve esnaf kepenk kapattı. Olaydan sonra MHP İl Başkanının hem akrabası hem yakın koruması ‘ben vurdum’ diyerek teslim oldu. Soruşturma sürüyor” diye yazmıştı.

Basın Özgürlüğü Günü: Türkiye, 180 ülke arasında 165’inci

Altın Portakal’daki uzun metraj yarışma filmleri açıklandı

Antalya Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde 7-14 Ekim tarihleri arasında düzenlenecek 60. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin merakla beklenen Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda yer alacak filmler belli oldu. 10 film Türkiye’de ilk kez Antalya’da izleyiciyle buluşacak. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in başkanlığını yaptığı festivalin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’na 43 film başvurdu.

Yarışmada 10 film yer alıyor

14 kategoride Altın Portakal Ödülleri’nin sahiplerini bulacağı Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nda yarışacak 10 film, Sevin Okyay, Mehmet Açar ve Muammer Brav’dan oluşan seçici kurulun değerlendirmesi sonucu belirlendi.

Kıvanç Sezer’in yönettiği 8×8; Melisa Önel yönetmenliğindeki Aniden; yönetmenliği Mete Gümürhan’a ait Beraber; Vuslat Saraçoğlu’nun yönettiği Bildiğin Gibi Değil; Zeki Demirkubuz’un yönettiği Hayat; İsmail Güneş yönetmenliğindeki Kurban; Cemil Ağacıkoğlu’nun yönettiği Son Hasat; Selman Nacar’ın yönettiği Tereddüt Çizgisi; Nehir Tuna’nın yönettiği Yurt ve Miraç Atabey’in yönettiği Zamanımızın Bir Kahramanı adlı filmler bu yıl Altın Portakal ödülleri için yarışacak.

Türkiye’de ilk kez Antalya’da izleyici karşısına çıkacak yarışma filmlerinden 8×8, Bildiğin Gibi Değil, Hayat, Kurban ve Zamanımızın Bir Kahramanı aynı zamanda dünya ilk gösterimlerini Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapacak.

Festivalde ilk filmlerini gerçekleştiren yönetmenlerin aday olabildiği Behlül Dal En İyi İlk Film Ödülü için ise Beraber, Yurt ve Zamanımızın Bir Kahramanı filmleri değerlendirilecek.

Demet Akbağ’ın başkanlığını yaptığı Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması jürisi, toplam 945 bin TL tutarındaki ödüllerin sahiplerini belirleyecek. Geçen yıl olduğu gibi Film Yönetmenleri Derneği jürisi Film-Yön En İyi Yönetmen Ödülü’nü, Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jürisi de SİYAD En İyi Film Ödülü’nün sahibini belirleyecek. Ödüller 14 Ekim akşamı düzenlenecek Ödül Töreni’nde sahiplerini bulacak.

Ulusal uzun metraj film yarışmasındaki filmler şöyle:

  • 8×8 / Kıvanç Sezer
  • Aniden / Melisa Önel
  • Beraber / Mete Gümürhan
  • Bildiğin Gibi Değil / Vuslat Saraçoğlu
  • Hayat / Zeki Demirkubuz
  • Kurban / İsmail Güneş
  • Son Hasat / Cemil Ağacıkoğlu
  • Tereddüt Çizgisi / Selman Nacar
  • Yurt / Nehir Tuna
  • Zamanımızın Bir Kahramanı / Miraç Atabey

DSÖ: Covid-19 vakalarında endişe verici boyutta artış var

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, kuzey yarımküredeki kış mevsimi öncesinde Covid-19 vakalarıyla ilgili endişe verici boyutta artışların kaydedildiğini bildirdi.

Ortadoğu ve Asya’daki bazı bölgelerde ölümlerde artış görüldüğünü aktaran Ghebreyesus, Avrupa’da yoğun bakıma alınan hasta sayısının ve birçok bölgede de hastaneye yatışların arttığını belirtti.

‘Yalnızca 43 ülke ölümleri DSÖ’ye bildiriyor’

DSÖ’nün haftalık basın toplantısında konuşan Adhanom Ghebreyesus, verilerin sınırlı olduğuna da işaret ederek “Yalnızca 43 ülke (DSÖ üye devletlerinin dörtte birinden azı) ölümleri DSÖ’ye bildiriyor ve yalnızca 20 ülke hastaneye yatışlarla ilgili bilgi sağlıyor” dedi.

‘Küresel olarak baskın bir Covid-19 varyantı yok’

Küresel olarak baskın bir Covid-19 varyantı olmadığını ifade eden Ghebreyesus, “Eris” adı verilen EG.5 varyantın artış gösterdiğini bildirdi. Covid-19 varyantlarından biri olan XBB’nin ise azaldığı belirtildi. BA.2.86 varyantı vakalarının ise yalnızca 11 ülkede az sayıda tespit edildiği aktarıldı.

Ayrıca Ghebreyesus açıklamasında “DSÖ’nün en büyük endişelerinden biri, yakın zamanda bir doz Covid-19 aşısı yaptıran risk altındaki kişilerin sayısının düşük olması. Mesajımız; eğer size öneriliyorsa ek doz almayı beklemeyin” dedi.

Sudan: Yüzde 65’in sağlık hizmetlerine erişimi yok

Hastaneye yatış ve kaydedilen ölüm sayılarındaki artışın Covid-19’un kalıcı olduğunu ve salgınla savaşmak için gerekli araçlara ihtiyaç duymaya devam edileceğini gösterdiğini belirten direktör, DSÖ’nün dünya çapında müdahalede bulunduğu acil durumlara ilişkin konuştu. DSÖ Direktörü Ghebreyesus, şunları dile getirdi:

“İlk olarak insani durumun kötüleşmeye devam ettiği Sudan… Nüfusun yaklaşık yüzde 65’inin sağlık hizmetlerine erişimi yok ve çatışma bölgelerindeki sağlık tesislerinin yüzde 70’inden fazlası çalışmıyor. Sonuçları korkunç. Her gün dokuz böbrek diyalizi hastası ölüyor ve dört eyaletteki diyaliz merkezleri malzeme yetersizliği nedeniyle kapanıyor.”

Sudan’da sağlık merkezlerine yönelik saldırıların da devam ettiğine dikkat çeken Ghebreyesus, verileri paylaştı:

“DSÖ şu ana kadar sağlık hizmetlerine yönelik 56 saldırıyı doğruladı; bu saldırılarda 11 ölüm ve 38 yaralanma yaşandı.”

Sudan’daki krizin, bir milyonu komşu ülkelere kaçan kişiler de dahil olmak üzere beş milyona yakın insanı yerinden ettiğini belirten DSÖ Direktörü, “Sudan sınırlarındaki sağlık durumu, hastalık salgınları, aşırı hava olaylarının etkisi, açlık ve yetersiz beslenme nedeniyle çok kötü” dedi.

Fotoğraf: CDP

Bangladeş, dang hummasıyla savaşıyor

Tarihteki en şiddetli dang humması salgınının yaşandığı Bangladeş’e ilişkin de açıklama yapan DSÖ Direktörü Ghebreyesus, “Salgının başladığı Nisan ayından bu yana, yalnızca Ağustos ayında bildirilen 300 ölüm dahil olmak üzere 135 binden fazla vaka ve 650 ölüm bildirildi. Salgın, sağlık sistemi üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

Başkent Dakka’da vakaların azalmaya başladığını ancak ülkenin diğer bölgelerinde artışın olduğunu belirten direktör Nijerya’daki ciddi boyuttaki difteri salgınına da değindi.

 

Nijerya’da difteri krizi

Nijerya’nın 17 eyaletinde difteri nedeniyle şu ana kadar 307 can kaybı yaşandığını belirten Ghebreyesus, aynı zamanda dokuz binden fazla şüpheli vakanın bildirildiğini aktardı.

“Bu, difteride bu yıl kaydedilen ikinci dalga” diyen DSÖ Direktörü, “Difteri, vakaların yüzde 5 ila 10’unda ölümcül olabilen ve küçük çocuklarda ölüm oranının daha yüksek olduğu bir bakterinin neden olduğu oldukça bulaşıcı ancak aşıyla önlenebilir bir hastalıktır. Bu salgın ve diğerleri, bu salgınları başlamadan önce durdurmak için rutin aşılamanın arttırılması ihtiyacını vurgulamaktadır” şeklinde konuştu.

Meteorolojiden 11 il için sarı kodlu sağanak uyarısı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), 11 il için sarı kodlu gök gürültülü sağanak yağış uyarısında bulundu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki ise Trabzon, Rize, Artvin, Kütahya, Uşak, Balıkesir, Manisa, Bursa, Çanakkale, Afyonkarahisar ve Eskişehir‘de bugün beklenen sağanak nedeniyle yaşanacak olumsuzluklara karşı tedbir mesajı yayınladı.

MGM tarafından yapılan son değerlendirmelere göre, Türkiye’nin kuzey ve batı kesimlerinin parçalı, yer yer çok bulutlu, Marmara, Kuzey ve İç Ege, Orta ve Doğu Karadeniz kıyıları, Eskişehir, Bolu, Düzce, Sinop ve Artvin çevreleri ile Ankara’nın kuzeybatı kesimlerinin yerel olmak üzere sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor.

Yağışların Uşak, Kütahya, Rize ve Artvin çevreleri ile Manisa’nın doğusunda yer yer kuvvetli olması bekleniyor.

Hava sıcaklığında ise önemli bir değişiklik olmayacağı, Türkiye genelinde mevsim normalleri civarında seyredeceği tahmin ediliyor.

Genellikle kuzey, Akdeniz kıyıları ile Güneydoğu Anadolu’da güney yönlerden hafif, ara sıra orta kuvvette, Marmara’da kuzey ve kuzeydoğu yönlerden kuvvetli (40-60 km/saat) olarak esmesi bekleniyor.

‣ İstanbul ve Kırklareli’de sel

‣İstanbul’da selden etkilenenlere 15 bin TL yardım yapılacak 

Sarı kod uyarısı yapılan iller

Meteorolojiden şu illerle ilgili sarı kodlu gök gürültülü sağanak yağış uyarısı yapıldı:

  • Afyonkarahisar,
  • Artvin,
  • Balıkesir,
  • Bursa,
  • Çanakkale,
  • Eskişehir,
  • Kütahya,
  • Manisa,
  • Rize,
  • Trabzon,
  • Uşak
İklim krizi sel riskini nasıl artırıyor?

6-7 Eylül Pogromu: Hesabı verilmeyen her katliam yenisini getirdi

Türkiye tarihi için bir leke olan 6-7 Eylül 1955 Pogromu’ndan bu yana tam 68 yıl geçti. Ancak henüz ne bu kara leke silinebilmiş, ne de acılar dinmiş değil.

İnsan hakları örgütleri, sivil toplum kuruluşları, siyasi partiler ve politikacılar, pogromun yıl dönümünde 1955 Eylül’ünde yaşanan, insanların hayatına mal olan bu insanlık suçuna ilişkin açıklamalarda bulundu.

‘Pogrom, belleğimizde acı günler olarak yerini koruyor’

Tarih Vakfı tarafından sosyal medya platformu X üzerinde yapılan paylaşımda 6-7 Eylül Olayları sırasında yaşananlara değinildi. Vakıf, Dilek Güven‘in Toplumsal Tarih dergisinde kaleme aldığı “Türk Milliyetçiliği ve Homojenleştirme Politikası: 6-7 Eylül Olayları ve Failler” başlıklı yazısından şu alıntıyı aktardı:

“6 Eylül 1955’de Atatürk’ün Selanik’teki evinin bombalanması ile ilgili bir haber yayınlandı ve halk galeyana getirildi. Kıbrıs Türktür Cemiyeti ve DP’nin de dahli ile kitleler İstanbul ve İzmir gibi şehirlerde gayri-müslimlerin yoğun olarak yaşadığı yerlere yönlendirildi. Organize edilmiş bu kitleler 6 Eylül akşamı başta Beyoğlu olmak üzere çeşitli semtlerde gayri-müslimlere ait dükkanları ve kiliseleri yağmaladılar. Mahkeme zabıtlarına göre 4.212 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile, aralarında fabrika, otel, bar vb. yerlerin bulunduğu 5.317 mekan saldırıya uğramıştır.”

Tarih Vakfı, “6-7 Eylül pogromu belleğimizde acı günler olarak yerlerini koruyor” diye ekledi.

‘Yalnızca İstanbul değil, İzmir, Ankara, Urfa, Mardin, Midyat’ta da saldırılar yaşandı’

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon tarafından yapılan basın açıklamasında 6-7 Eylül Olayları’nın bir devlet operasyonu olduğu ifade edilerek, olaylar “titizlikle örgütlenmiş bir özel harp faaliyeti” olarak nitelendi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Bu bir devlet operasyonuydu. Titizlikle örgütlenmiş bir özel harp faaliyetiydi. Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından planlandı, devlet dersini iyi ezberlemiş kalabalıklar tarafından şevkle uygulandı. Öldürülen kişilerin sayısı, kayıtlara geçtiği kadarıyla 37’ydi. Kayıtlara 60 olarak geçen tecavüz vakasının gerçek sayısı ise 400 civarındaydı. Bazı kadınlar tecavüz edildikten sonra öldürüldü. 90 yaşındaki rahip Hrisantos Mantas diri diri yakıldı. En az birkaç rahip bıçakla ve zorla sünnet edildi. Onlarca kişi linç edildi. Yalnızca İstanbul’da değil, İzmir ve Ankara’da da benzer olaylar yaşandı, üstelik Urfa, Mardin, Midyat’ta da Süryanilere saldırıldı. 4 bin 214 ev, 73 kilise, 26 okul, 1 sinagog, işyeri ve dükkan benzeri toplam 5 bin 317 mekan yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Bu veriler uluslararası literatürde 6-7 Eylül hakkındaki en kapsamlı kitabın yazarı olarak tanınan Speros Vryonis’in verdiği rakamlar.

Ama gerçeğin yeterince bilinmeyen bir yanı var. En çok kullanılan fotoğraflarda dükkanlara, işyerlerine yönelik tahrip ve yağmayı görürüz. Fotoğraflarda dükkanlâra saldıranları, İstiklal Caddesi’nin boydan boya kumaşla, yağmadan arta kalan mallarla kaplandığını izleriz. Böyle bir temsil, insan zihninde yanlış bir algıya hizmet eder. Bu, ‘azınlıklar zengindir ve saldırı bu zenginliğe karşı yapıldı’ algısıdır. 6-7 Eylül’ün bir ‘servet düşmanlığı’ olarak sunulmasıdır.

Oysa vahşet, bu iki gün boyunca bitmeyen enerjisini ağırlıklı olarak Hıristiyan nefretinden almış, korkunç saldırılar Hıristiyan inancına karşı yapılmıştır. Bunun somut kanıtı kiliseler ve mezarlıklardır. Saldırılar en yıkıcı, en tahrip edici yüzünü başta Rumların olmak üzere gayrimüslimlerin kutsallarına, kiliselerine, sinagoglarına, mezarlıklarına karşı göstermiştir. Kiliseler birkaç saat içinde harabeye çevrilmiş, dinamitle patlatılmış, ateşe verilmiştir. Kilise içinde kutsal eşyalar tahrip edilmiş, İsa tasvirlerinin gözleri oyulmuş, haçlar kırılmış, mezarlar açılıp cenazelerin kemikleri ortalığa saçılmış, yeni gömülmüş bir cenaze ağaca asılarak karnına Türk bayrağı saplanmıştır.

İstos Yayın tarafından 2015’te yayınlanan Patrikhane Fotoğrafçısı Dimitrios Kalumenos’un Objektifinden 6/7 Eylül 1955 başlıklı kitap 6-7 Eylül pogromunun bu tek boyutlu temsilinin eksikliğini ortaya koydu. Çok geçmeden Bakanlar Kurulu tarafından sınırdışı edilecek ve kitabı yasaklanacak olan Dimitrios Kalumenos’un olay gecesi ve ertesi gün büyük tehlikeleri göze alarak gezdiği tahrip edilmiş kilise ve mezarlıklarda çektiği fotoğraflar gerçeği sergiliyor.

‘Hıristiyan ve Yahudi düşmanlığını bir nefret suçu olarak bir kez daha lanetliyoruz’

Öte yandan, resmi tarihi sorgularken devletin suç işlediği, suçunu kabul etmediği, üzerini örttüğü, hesabını vermediği, Rum toplumunun ağır kayıplarını tazmin etmediği, bir özür bile dilemediği gerçeğinin altını çiziyoruz. Ama altı yeterince çizilmeyen bir gerçek, halkın katılımıdır. Suçun bir avuç yönetici tarafından işlendiği içimizi rahatlatır, halkın katılımını konuşmak rahatsız edicidir.

Speros Vryonis halk katılımı konusunda da titiz bir çalışma yapmış, İstanbul Emniyet Müdürü’nün Yassıada duruşmalarında verdiği 300.000 kişi bilgisini inandırıcı bulmamış, elindeki verilerle bu sayının 100.000 olduğunu belirtmiştir. Yani o günkü İstanbul nüfusunun onda biri. Şehrin bugünkü nüfusuna oranlarsak bu, iki milyona yakın kişi demektir. Bugün böyle bir yıkıcılığa iki milyona yakın kişinin bilfiil katıldığını düşünürsek, halk katılımının boyutlarını daha iyi görebiliriz.

İnsan hakları savunucuları, ırkçılık ve ayrımcılık karşıtları olarak bizler, bugün, 6-7 Eylül pogromunun 68. yılında hem Türkiye’de devlet geleneğinin, hem de devletin dayandığı tabanın, yani Türkiye’nin Müslüman nüfusunun tarihini sorguluyor, Hıristiyan ve Yahudi düşmanlığını bir nefret suçu olarak bir kez daha lanetliyoruz.”

‘Yüzleşilmeyen suçlar tekrar eder’

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği paylaşımında şunları kaydetti:

“Bugün 6 Eylül. 6-7 Eylül olayları ve İstanbul pogromunun yıldönümü. Yüzleşilmeyen suçlar tekrar eder. Geç de olsa adaletin yerini bulması, faillerin ortaya çıkarılması ve benzer hak ihlallerinin tekrar yaşanmaması için Meclis araştırması açılmalıdır.”

İnanç Özgürlüğü Girişimi tarafından yapılan paylaşımda, 1955’te yaşanan pogromun Türkiye tarihindeki kolektif şiddetin en çarpıcı örneklerinden biri olduğu aktarıldı ve şu ifadeler yer aldı:

“Bugün, Türkiye tarihindeki kolektif şiddetin en çarpıcı örneklerinden biri olan 6-7 Eylül 1955 Pogromu’nun 68. yıldönümü. Azınlıkları hedef alan saldırılarda 10’dan fazla kişi öldürüldü, birçok ibadet yeri ve mezarlık tahrip edildi ve yüzlerce ev ile işyeri yağmalandı.”

Partiler ve siyasi figürlerden ‘yüzleşme’ çağrısı

Türkiye İşçi Partisi (TİP) gerçekleştirilen saldırının “çıkarları için hakları birbirine düşman eden egemenlerin ekmeğine yağ süren bir utanç sayfası” olduğunu söyleyerek “6-7 Eylül’ü unutmayacağız, barışı ve kardeşliği tüm yurttaşlarımız için kazanacağız” dedi.

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) Genel Başkanı Ali Babacan, pogromu andığı paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

“6-7 Eylül 1955’te yaşananlar, yaşayanların hafızalarından hiç silinmedi. Olaylarda hayatını kaybedenleri, evi ve ekmek teknesi tahrip edilenleri, ülkesini terk etmek zorunda kalanları saygıyla anıyorum.”

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) yaşanan olayların utancıyla yüzleşilmesi gerektiğini vurgulayarak, “6-7 Eylül 1955’te Hristiyan ve Musevi yurttaşlara yönelik gerçekleştirilen ırkçı saldırıları kınıyor, yaşamını yitirenleri saygıyla anıyoruz. Bu coğrafyanın kadim halklarına dönük hayata geçirilen bu utançla yüzleşilmelidir. Mücadelemiz, bir daha bu tür saldırıların olmaması içindir” dedi.

https://twitter.com/YesillerSol/status/1699335592616583656?s=20

Partinin Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, kişisel paylaşımında şunları söyledi:

“6-7 Eylül 1955 yılında İstanbul ve İzmir gibi ülkenin birçok yerinde yaşayan Rum ve Ermeniler başta olmak üzere Hristiyan ve Musevi vatandaşlara yönelik sistematik bir şekilde hayata geçirilen pogromda hayatını kaybedenleri saygıyla anıyorum. Halkların inkarının yol açtığı bu utanç yüzyılıyla yüzleşilen, sorumluluların açığa çıkarıldığı, yeni yüzyılda halkların eşitçe ve özgürce yaşadığı bir ülkeyi inşa edeceğiz.”

Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Sevda Karaca, 6-7 Eylül 1955’te yaşanan olaylarla yüzleşmenin birlikte yaşama ortamının siyasi ve hukuki güvencesini sağlamakla olabileceğinin altını çizerek şunları kaydetti:

“Türkiye tarihinin kara günlerinden 6-7 Eylül 1955’te, İstanbul’da yaşayan Rumların ve gayrimüslimlerin ev ve işyerleri yağmalandı, yıkıldı ve canlarına kastedildi. 6-7 Eylül olduğu sırada kontra sözcüleri ‘6-7 Eylül de bir özel harp işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi’ demişti. Türkiye’de ne yazık ki gerçek bir yüzleşme yaşanmadı. Bu yüzden de özel harp yöntemleriyle gerçekleştirilen katliamlar devam etti, hesabı verilmeyen her katliam yenisini getirdi. Yüzleşmek, birlikte yaşama ortamının siyasi ve hukuki güvencesini sağlamakla olur. Özgür, eşit, birlikte kardeşçe yaşayacağımız demokratik bir ülke mücadelemizle 6-7 Eylül’de hayatını kaybedenleri anıyoruz.”

Ne olmuştu?

Dönemin Menderes hükümetine yakın İstanbul Ekspres gazetesinin “Atamızın evi bomba ile hasara uğradı” şeklinde yaptığı bir haber, İstanbul’da yaşayan Rum, Ermeni ve Yahudilerin evlerine ve iş yerlerine yönelik saldırılara neden oldu.

Ardından 6-7 Eylül tarihlerinde ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülen binlerce kişi, başta olayların yaşandığı Beyoğlu olmak üzere yaşadıkları ilçelerde azınlıklara ait ev ve iş yerlerini yağmaladı.

Yaşanan pogromda, 15 kişi hayatını kaybederken, 400’ün üzerinden kişi yaralandı. Yüzlerce kadın ise tecavüze uğradı. 4 bin 214 ev, bin 4 iş yeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel ve benzeri 5 bin 317 işyeri ateşe verildi. Kiliselerin içindeki kutsal eşyalar da tahrip edilirken, İstanbul’da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesi ise tamamen yakıldı.

Pogromun ardından Beyoğlu’na gelen dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, “Galiba dozu kaçırdık” yorumunda bulunmuştu.

Hindistan’a iki saatte 61 bin yıldırım düştü: 12 kişi ve sekiz büyükbaş hayvan öldü, onlarca yaralı

Hindistan‘ın doğusundaki Orissa eyaletine,  iki saat içinde yaklaşık 61 bin yıldırım düştü. Yıldırımlar sonucunda en az 12 kişi hayatını kaybetti, bir düzineden fazla kişi yaralandı. Sekiz büyükbaş hayvanın da yıldırımlar nedeniyle öldüğü bildirildi.

Orissa Eyaleti Afet Yönetim Kurumu‘na göre, başkent Bhubaneswar çevresindeki bölgelerdeki, geçen cumartesi günü yaşanan şiddetli yıldırım fırtınasına, gökgörültülü sağanak yağışlar da eşlik etti.

The Independent Asia‘nın aktardığına göre, bilim insanları lazer kullanarak yıldırımların yönünü değiştirmeyi başardı. Buna göre, cumartesi akşamı saat 17.00’ye kadar  36 bin 597 şimşek ve yere düşen 25 bin 753 yıldırım kaydedildi. 3 Eylül Pazar günü Orissa, eyaleti genelinde 5 bin 300’den fazla yıldırım düşmesi kaydetti. Akşam saat  4.30’a kadar da şimşek sayısı 3352, yıldırım sayısıysa 2030 oldu.

İki veya daha fazla bulut arasında meydana gelen yıldırımlar şimşek olarak biliniyor. Elektrik yükünün karaya hızlı bir şekilde boşalması ise yıldırım olarak adlandırılıyor.

Orissa yönetimi, ölenlerin ailelerinin her birine 400 bin rupi (yaklaşık 129 bin TL) tutarında lütuf ödemesi yapılacağını açıkladı.

Hindistan Meteoroloji Dairesi (IMD)ise  Orissa’daki aşırı hava koşullarına ilişkin bir uyarı yayımlayarak fırtınaların muhtemelen perşembe gününe kadar devam edeceğini belirtti.

Alarm hali devam ediyor

Yıldırımların, Bengal Körfezi üzerinde aktif olan ve gelecek 24 saat içinde alçak basınç alanına dönüşerek eyalette şiddetli sağanak yağışa yol açması beklenen siklonik bir sirkülasyon nedeniyle meydana geldiği açıklandı. Yedi bölge için turuncu alarm veren IMD’nin bülteninde, yağışların ilerleyen günlerde yoğunlaşacağı belirtildi.

Muson mevsiminde Hindistan’ın doğu kesiminde yıldırım çarpmaları yaygın olsa da tek bir günde görülen bu yüksek sayı “emsalsiz” olarak nitelendiriliyor.  Araştırmalar, deniz seviyesindeki yükseliş nedeniyle bu yüzyılın sonuna kadar ölümcül yıldırım çarpmalarında yüzde 50’ye kadar artış öngörüyor.

Bu yıl şubatta Nature Communications‘da yayımlanan bir araştırmaya göre, dünya genelinde toplam yıldırım olaylarında da yüzde 43’lük bir artış yaşandı. Bilim insanları ısınan iklimin, gök gürültülü fırtınalar gibi daha aşırı hava koşullarına yol açtığına dikkat çekiyor. 2015’te Kaliforniya Üniversitesi tarafından yayımlanan bir araştırmaya göre de sıcaklıktaki her 1 santigrat derecelik yükseliş, yıldırım düşme sıklığını yüzde 12 artırıyor.

[COP28’e doğru] İklim Öncüleri, gençleri Türkiye Gençlik Raporu’nu birlikte yazmaya çağırıyor

İklim krizinin etkileriyle ulusal ve küresel çapta mücadelenin hız kazanması için çalışmalar yürüten İklim Öncüleri, gençlerin sesini kasım ayının sonunda başlayacak olan bu yılki Birleşmiş Milletler (BM) iklim konferansına taşımayı hedefliyor.

Taraflar Konferansı (COP28) kapsamında düzenlenen Gençler Konferansı’nın (COY) bu yılki Türkiye Gençlik Raporu’nu hazırlayan İklim Öncüleri, ülkenin her yanındaki gençlere ulaşarak görüşlerine yer vermek ve iklim adaleti için sesini duyurabilmek amacıyla bir anket ve atölye çalışması yürütüyor.

İklim krizi ile bilimin ışığında mücadele etme, iklim krizinin önüne geçilmesinde gençlerin sesini duyurma, gençler başta olmak üzere bilinçli bir toplum inşa etme ve bilim öncülüğünde doğru bilgiyi yaymayı hedefleyen gençlik hareketi, iklim krizine duyarsız kalmayan gençleri, anket ve atölyeye katılmaya çağırıyor.

Anket, 15-24 yaş aralığındaki iklim savunucularının katılımını bekliyor

Form, Türkiye’deki gençlerinin ülke içinde ve yurt dışında iklim değişikliği ve doğa krizinin etkilerine ilişkin bilgi düzeyini ölçmek, BM Kalkınma Programı‘nın (UNDP) Türkiye’de ve global çaptaki çabaları hakkında ne düşündüğünü öğrenmek, ve son olarak da her yıl BM İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında düzenlenen Taraflar Konferansı’na ilişkin görüşlerini anlamayı hedefliyor. 

Bu konularda sesini duyurmak ve görüşlerini dile getirmek isteyen 15-24 yaş aralığındaki kişiler, buradan forma ulaşarak rapora katkıda bulunabiliyor.

Atölyede Türkiye’nin raporu birlikte yazılacak

Türkiye’deki iklim savunucusu gençlerin sesini daha güçlü duyurabilmek adına düzenlenen atölye etkinliği, 8 Eylül’de 18.00-21.00 arasında gerçekleştirilecek. Atölyede kişisel verilerinin korunması adına anonim olarak alınacak notlar, COY Türkiye Raporu için kullanılacak.

Atölye, üç oturum şeklinde gerçekleştirilecek. Genel Kurum niteliğindeki birinci oturumda COP ve Türkiye’yle ilgili genel fikirler ele alınacak.

İkinci oturumda katılımcılar daha önce seçtikleri veya seçildikleri konu başlıklarına göre ayrılan komitelere dağılacak. Bu kapsamda katılımcılar COP28 gündem maddeleri; COP üzerine eleştiriler; COP, iklim adaleti, nesiller arası adalet ve gençlerin ortak geleceği; Türkiye’nin ulusal kalkınma hedefleri ile sürdürülebilir kalkınma hedefleri odaklı dört farklı komitede çalışma yürütecek.

Atölyenin son oturumunda ise farklı komitelerin görüşleri paylaşılarak yapılan anketin sonuçları hakkında görüş bildirimleri yapılacak.

Atölyeye katılmak isteyen gençler, buradan başvuru formuna ulaşabiliyor.

İklim öncüleri ile iletişim için: [email protected]

İstanbul’da selden etkilenenlere 15 bin TL yardım yapılacak

İstanbul’un kuzey semtlerinde dün (5 Eylül) gerçekleşen sağanak yağış ve ardından gelen sel baskınlarından etkilenen ailelere yardım yapılacağı açıklandı.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, sosyal medya platformu X üzerinde yaptığı paylaşımda, selden etkilenenlere hane başına toplam 15 bin TL ödeme yapılacağını söyledi:

İstanbul‘da, Valiliğimiz koordinasyonunda kaymakamlarımız tarafından sel ve su baskınlarından olumsuz etkilenen yerlerin zarar tespit çalışmaları başlatıldı. İlk etapta sel ve su baskınlarından etkilenen ailelerimize hane başına; AFAD‘dan 10 bin TL, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan 5 bin TL olmak üzere toplam 15 bin lira yardım ödemesi yapılacaktır. Rabbim her türlü afetten ülkemizi ve milletimizi korusun.”

‘Ortalama 130 kilo yağış düştü’

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu da sel felaketinin yaşandığı esnada yaptığı basın açıklamasında; baskınların başta Arnavutköy olmak üzere, Başakşehir ve Eyüpsultan ilçelerinde etkili olduğunu söyledi. Metrekareye ortalama 130 kilo yağışın düştüğünü ifade eden İmamoğlu, sağanak yağışın yaklaşık üç saat sürdüğünü ifade etti.

İlgili belediye personellerinin sahada olduğunu belirten İBB Başkanı, suların hızlı bir şekilde tahliye edildiğini ve kapanan yolların hemen açıldığını söyledi. Meteoroloji departmanından aldığı bilgileri aktaran İmamoğlu, yarın da yağışların olabileceğini ancak böyle bir durumun yaşanmayacağını bildirdi.

Fotoğraf: DHA

İki kişi hayatını kaybetti, 12 yaralı

Fosil yakıt kullanımı başta olmak üzere insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim krizi nedeniyle hızlanan su döngüsü ve aşırı hava olaylarının etkisiyle yaşanan felakette Başakşehir ve Küçükçekmece’de iki kişi yaşamını yitirmiş, 12 kişi yaralanmıştı.

Ev ve işyerlerinin bodrum katlarını su basarken, haber ajanslarının servis ettiği fotoğraflar selin sokakları savaş alanına çevirdiğini ortaya koydu.

İstanbul ve Kırklareli’de sel: 4 ölü, 4 kayıp

Kırklareli’de kayıplar aranıyor

Öte yandan Kırklareli‘nin Demirköy ilçesine bağlı İğneada beldesinde ise selde kaybolan dört kişiden birinin cansız bedenine ulaşıldı, üç kişiyi arama çalışması devam ediyor.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Sahil Güvenlik Komutanlığı, Jandarma Arama Kurtarma, itfaiye, Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri, Polis Arama Kurtarma Timleri ve askeri birlikler, selin sürüklediği bungalov evlerin bulunduğu alanda kaybolanları aramayı sürdürüyor.

Fotoğraf: DHA

İklim krizi ve yanlış kent politikaları sel riskini artırıyor

Kömürpetrol ve gaz kullanımı başta olmak üzere çeşitli insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim krizi, yağış rejimleri üzerinde önemli bir etkiye sahip. İklim krizi nedeniyle bazı bölgelerde kuraklık artarken, bazı bölgelere düşen yağış miktarında artış gözlemleniyor.

Daha uzun periyotlarda düşmesi beklenen yağışın uzun bir kuraklık döneminin ardından kısa sürelerde düşmesi ise sel ve taşkın riskini ortaya çıkarıyor.

Bu etkenler ise kentlerde su geçirgenliği olmayan beton ve asfalt yüzeylerin artması, afete dirençli olmayan kent politikaları izlenmesi ve kentlerdeki altyapının yetersiz kalması gibi durumlarda sel ve taşkınlara neden olarak insan ve çevre sağlığını tehdit ediyor.

Kentlerdeki sel riskinin azaltılması için devlet ve belediyelerin alabileceği önlemler arasında iklim krizinin etkilerine uyum çalışmalarının hızlandırılması başta geliyor.

Şehirlerde beton ve asfalt gibi yüzeyler yerine su geçirgenliği bulunan alternatiflerin tercih edilmesi, kentlerde yeşil alanların artırılması, yeşil altyapı teknolojilerinin kullanılması ve yağmur suyunun depolanması gibi tedbirler sel riskinin azaltılmasında yardımcı olurken, kuraklıkla mücadelede de fayda sağlıyor.

İklim krizi sel riskini nasıl artırıyor?

Sağlık çalışanlarından şiddete tepki: Saçımın teline dokunma!

İstanbul‘da Silivri Devlet Hastanesi’nde dün hasta yakınları, bir hemşireye saldırdı. Hemşirenin saçlarını yolan ve darp eden kişiler, daha sonra herhangi bir müdahaleye uğramadan hastaneyi terk etti.

Sağlık Çalışanları Hak Ve Mücadele Derneği ise hemşirenin yolunan saçlarının fotoğrafını paylaşarak Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya çağrıda bulundu.

Bakana çağrı: Kimsenin kum torbası değiliz, bunu temin edin

“Silivri devlet hastanesinde çalışan bir arkadaşımız hasta yakınları tarafından şiddete uğramıştır. İnsanlık dışı bu varlıklar arkadaşımızın saçlarını yolacak kadar canileşmiştir. Sayın bakan bizleri duyuyor ve görüyor musunuz? Bu hemşire sizin personeliniz! Aile bakanlığının ya da sanayi bakanlığının değil” diyen sağlık emekçileri Koca’yı etiketledikleri paylaşımlarında Sağlıkta şiddet keyfiyet haline geldi! Bizler kimsenin kum torbası değiliz! Güven içinde işimizi yapmak istiyoruz. Bunun temin edecek bakan aranıyor” çağrısı yaptı. 

Olayın ardından sağlık çalışanları protesto eylemi düzenledi. Türkiye’nin dört bir yanından hemşireler, Silivri Devlet Hastanesi’nde şiddete uğrayan meslektaşları için saç kesme eylemi yaptı.

Hemşireler “saçımın teline dokunma” etiketi altında saçlarını kestikleri fotoğrafları paylaştı.