Ana Sayfa Blog Sayfa 286

Reis’e HES toplantısı yaptırılmadı: Yok edilen ormanlar halkın sabrını taşırdı

Rize İkizdere Vadisi’nde Cengiz İnşaat’ın yapmak istediği taş ocağına karşı verilen mücadele devam ederken AKP’ye yakınlığıyla bilinen bir başka şirketin, Reis Holding’in, RS Enerji Elektrik Üretim Sanayi tarafından hidroelektrik enerji santrali (HES) projesi için yapacağı toplantı, yurttaş tarafından engellendi.

Dereköy’de planlanan HES projesi için yapılan halkı bilgilendirme toplantısı, halkın tepkisiyle durduruldu.

İkizdere Çevre Derneği Basın Sözcüsü Asuman Fazlıoğlu, konuya ilişkin yaptığı açıklamada “Taş ocakları ve HES’lerle delik deşik edilen doğamız, yok edilen ormanlarımız İkizdere halkının sabrını taşırmıştır. İkizdereli, ormanlarının, sularının rant projelerin kurban edilmesini istemiyor” dedi.

HES
Söz konusu toplantıda tutulan ve halkın tepkilerini gösteren tutanak. – 28 Kasım 2023
İkizdere’de Reis’in HES telaşı: Nedir bu reislerden çektiğimiz?
[Bir konu/k] İkizdere’nin kızından köyün mücadelesi: Bir milat olarak Cengiz İnşaat
Çevre aktivistleri Kadıköy’de buluştu

Ne olmuştu?

Rize’nin İkizdere ilçesinde yapılacak olan lojistik liman inşaatında kullanılmak üzere ihtiyaç duyulan taş ocağı için Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, ilçedeki Eskencidere Vadisi’nde acele kamulaştırma kararı alınmıştı.

Bunun üzerine köylüler harekete geçerek, vadinin girişine çadır kurup nöbet tutmaya başladı. Kararı da yargıya taşıdı. Ancak inşaatı gerçekleştirecek olan Cengiz Holding çalışanları 21 Nisan’da vadiye girerek taş ocağı için yol açma çalışmalarına başladı.

Jandarma eşliğinde gelen şirket çalışanları, vadi girişine çadır kurup nöbet tutan vatandaşlardan çadırlarını kaldırmalarını istedi. Nöbet tutan vatandaşların tepkilerine rağmen çadırlar kaldırılırken, jandarma vadi girişine barikat kurdu.

Kısa sürede iş makineleri çalışmaya başlarken, bölge halkı da vadiye akın etti. Vatandaşlar, vadide çalışma yapan firma yetkilerinin herhangi bir izinlerinin olmadığını, yapılan çalışmanın yasa dışı olduğunu söyledi. Direnen köylüler, eylemleriyle iş makinalarının alandan ayrılmasını sağladı.

Söz konusu projeye “Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) gerekli değildir” kararına karşı açılan dava için hazırlanan bilirkişi raporunda projenin usulsüz olduğu ve yapımının uygun olmadığı belirtilmişti.

İkizdere’deki Cengiz İnşaat tarafından yapımına devam edilen taş ocağı projesinde bugüne kadar projede çalışan vatandaşlardan bazıları iş makinelerini kullanırken gerçekleşen kazalar nedeniyle hayatını kaybettiği, taş ocağı nedeniyle bugüne kadar bölgedeki yaban hayatının olumsuz etkilendiği, bölgedeki ağaçların zarar gördüğü bildirilmişti. 

Söz konusu bilirkişi raporunun detaylandırılmadığı gerekçesi sonrası mahkemeye Mart 2022’de ek bilirkişi raporu sunulmuştu. 

İlk bilirkişi raporunda arıcılığın, bitki örtüsünün, doğanın, yaban hayatının olumsuz etkileneceği yönünde görüşler bildirilmiş ama daha sonra mahkeme tarafından ek bilirkişi raporu istenmesi sonrası gelen ek raporda söz konusu görüşlerin tam tersine yer verilmişti: Özenle ağaç kesmek, arıcılığın üzerindeki olumsuz etkilerin bertaraf edilmesi vb…

İkizdere’yi yok eden taş ocağına Danıştay’dan ‘dur’ kararı: Hukuk yavaş, makine hızlı
‣ İkizdere’yi yok eden taş ocağına Danıştay’dan ‘dur’ kararı: Hukuk yavaş, makine hızlı

Reis Holding’in, RS Enerji Elektrik Üretim Sanayi tarafından hidroelektrik enerji santrali (HES) projesi için başlattığı hukuki süreç şirketin lehine çıkmıştı.

22 Haziran’da İkizdere Dernekler Federasyonu (İDEF) tarafından yaptırılmayan HES’le ilgili halkı bilgilendirme toplantısının yapılması için mahkemece onay verilmişti.

Toplantının 28 Kasım’da İkizdere Öğretmen Evi’nde gerçekleştirilmesi için şirket, salonu kiralamıştı.

[İklim Masası] Türkiye, iklim değişikliği hedeflerini güçlendirmeli

İklim değişikliğiyle ilgili güvenilir bilgileri yaygınlaştırmayı hedefleyen İklim Masası‘yla olan işbirliğimiz çerçevesinde, Dr. Ezgi Ediboğlu Sakowsky‘nin kaleme aldığı ve ülkelerin iklim değişikliği hedeflerine yer verdiği makalesini yayımlıyoruz. 

*

30 Kasım – 12 Aralık tarihleri arasında Birleşik Arap Emirlikleri’nde gerçekleşecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP28/ 28. Taraflar Konferansı), Türkiye’nin iklim karnesini de gündeme getirdi. 

Ankara’nın sıklıkla dile getirdiği üzere, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarındaki tarihsel sorumluluğu oldukça az. Buna karşın, güncel sorumluluğu giderek artıyor: 2021 yılı itibariyle Türkiye, en çok salım yapan ülkeler arasında 14. sıraya yükseldi. Fakat belirlediği iklim hedefleri, ‘kritik derecede yetersiz’ olmakla eleştiriliyor.

Türkiye’nin, hem ekonomisini hem de iklim değişikliğinin etkilerinden olumsuz etkilenecek vatandaşlarını korumak için, güçlü iklim hedefleri belirlemesi ve uluslararası müzakerelerde iklim adaleti gibi konularda söz sahibi olması gerekiyor.

Türkiye ‘kritik derecede yetersiz’ politikaları olan 7 ülke arasında

Bağımsız bir bilimsel analiz sitesi olan ve AB’nin yanı sıra 39 ülkenin iklim değişikliği hedeflerini inceleyen Climate Action Tracker’ın analizinde Türkiye, değerlendirildiği tüm kategorilerde en kötü not olan kritik derecede yetersiznotunu aldı. Farkı bir kategoride değerlendirilen 2053’te net sıfır hedefi ise ‘zayıf’ olarak notlandırıldı.

Toplumu bilgilendirerek hükümetlerin daha güçlü iklim değişikliği planları yapması için baskı oluşturmaya çalışan Climate Action Tracker, Türkiye’yle birlikte yalnızca yedi ülkeyi ‘kritik derecede yetersiz’ olarak değerlendiriyor: Rusya, Meksika, Arjantin, Tayland, Vietnam ve İran. Ancak bu ülkelerin planlarının detayları incelendiğinde, yalnızca İran’ın Türkiye’den daha kötü not aldığı görülüyor. Bunun nedeni ise, henüz bir net sıfır hedefi açıklamamış olması.

Durumunu vehametini şöyle de ifade edebiliriz: Bu analize göre, tüm ülkelerin Türkiye kadar yetersiz planlar yaptığı bir senaryoda, küresel ısınma, Paris Anlaşması’nın hedeflediği 1,5°C-2°C’nin en az iki kat üzerine çıkarak 4°C olacak.

Türkiye’nin sera gazı azaltım hedefi yeterli değil

Türkiye, 1992 tarihli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne ancak 12 yıl sonra, 2004 yılında resmi taraf oldu ve sözleşmeye en son katılan ülkelerden biriydi. Benzer şekilde, 2015 tarihli Paris Anlaşması’na da ancak 2021 yılında taraf olarak, yine bir iklim anlaşmasına en son taraf olan devletler arasına girdi.

2021 yılında yaptığı bir açıklamayla Türkiye, 2053’te net sıfır emisyon hedefine ulaşacağını duyurdu. Bundan iki sene sonra, sera gazı azaltım hedefini de güncelledi: İlk Ulusal Katkı Beyanı, 2030 yılı emisyonlarını 2012 yılına oranla yüzde 21 azaltma sözü veriyordu. 2023’te sunduğu Güncellenmiş Birinci Ulusal Katkı Beyanı ise, aynı tarihler için emisyonları yüzde 41 azaltmayı taahhüt ediyor.

‣‘Sunulan Ulusal Katkı Beyanı ile Türkiye’nin 2053’te net sıfıra ulaşması imkansız hale geldi’ 

Bu, her ne kadar daha yüksek bir hedef olsa da, 2012 yılını baz alması nedeniyle, aslında gerçek bir azaltım öngörmüyor. Nitekim bu plana göre 2030 yılında emisyonlar, 2020 yılına kıyasla yüzde 33, 1990 yılına kıyasla ise yüzde 248 artacak. Yani aslında Türkiye, küresel ısınmayı 1.5°C’de tutma hedefinden hala çok uzakta.

Fotoğraf: Environmental Defense Fund

Climate Action Tracker da bu konuda, Türkiye’nin normal ekonomik aktivitelerine aynen devam etse dahi, güncellenen 2030 hedeflerine ulaşacağı eleştirisini getiriyor. Bunun nedeni, Türkiye’nin emisyonlarının artış hızının 2015’teki ilk beyanla aynı seviyede hesaplanması. Gerçek emisyon artış hızının çok üzerinde olan bu veri, Türkiye’nin 2030 yılı emisyon projeksiyonlarının da şişmesine neden oluyor. Böylelikle Türkiye’nin emisyon azaltımı, normal ekonomik aktivitelerine aynen devam ederek erişebileceği bir hedefe dönüşüyor. Kısacası Türkiye, neredeyse hiçbir ciddi adım atmadan ulaşabileceği bir emisyon hedefi belirlemiş durumda.

‘2053’te net sıfır’ hedefi gerçekçi değil

Katkı beyanında sunulan bir diğer önemli hedefse emisyonların 2038 yılına kadar arttıktan sonra, nihayet tepe noktasına ulaşacak olması. Fakat 15 yıl boyunca artmaya devam edecek emisyonların, 2053 yılında net sıfır olması pek mümkün görünmüyor. Kaldı ki, küresel ısınmayı 1.5°C’de tutma hedefi için küresel emisyonların en geç 2025 yılına kadar tepe noktasına ulaşması gerektiği de biliniyor.

Beyan edilen bu hedeflere ulaşabilmek için hazırlanmış pek çok mevzuat ve politika belgesi bulunuyor. Bunlar arasında en önemlilerden biri, öncü sektör olan enerji sektörü için yapılan Ulusal Enerji Planı. Ancak yenilenebilir enerji için ciddi adımlar öngören bu planda hâlâ kömür yatırımlarına da yer verilmesi, eleştirilere yol açıyor. Nitekim net sıfır hedefi ile kömür yatırımlarının bir arada olması, makul bir plan değil.

Enerji planının yanı sıra İklim Değişikliği Eylem Planı, İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı ve İklim Değişikliği Strateji Belgesi gibi belgeler, iklim değişikliğiyle mücadele yöntemleri belirlemek açısından önem taşıyor. Ancak bu belgelerin tamamı 2023 yılı sonunda ömürlerini dolduracak ve Kasım 2023 itibariyle güncellenme aşamasındalar.

Yöntemler her ne olursa olsun, mevcut katkı beyanının uygulanması, iklim değişikliğiyle mücadelede oldukça zayıf kalıyor. Türkiye’nin politikalarını incelediğimizde, Climate Action Tracker’ın verdiği ‘kritik derecede yetersiz’ notunun haklı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

‘İklim finansmanı fırsatçılığı’ soruları doğuyor

Türkiye’nin yetersiz iklim değişikliği hedefleri, iklim diplomasisinde benimsediği tutumla birlikte ele alındığında, ‘Türkiye bir iklim finansmanı fırsatçısı olabilir mi‘ gibi sorular da doğuruyor ve ülkenin iklim değişikliği konusunda gerçek bir adım atmadığı algısını yaratıyor.

1997’den 2015 Paris Anlaşması’na kadar geçen süreçte Türkiye, gelişmekte olan bir devlet olduğunu ve iklim değişikliği ile mücadele için finans, teknoloji ve kapasite geliştirme desteği alması gerektiğini savunmaya odaklandı. Nitekim 2010-2014 yılları arasındaki COPlarda Türkiye hakkında alınan dört karar da bu konular üzerineydi ve ilgili kurumlar, Türkiye’ye destek vermeleri için teşvik ediliyordu.

Türkiye, Paris Anlaşması sonrası yapılan ilk toplantıda da iklim finansmanı için kurulan yeni fon üzerinden finansmana erişim ihtiyacını belirtmiş fakat ciddi bir dirençle karşılaşmıştı. 2021 yılında Paris Anlaşması’nı imzalayana kadar da iklim finansmanına erişimi için çalıştığı ve Anlaşma ile bağıtlanmasından evvel bu konunun netleşmesine uğraştığı görülüyor.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nın iklim değişikliğiyle ilgili sayfalarında da, iklim finansmanı ve Türkiye’nin gelişmekte olan bir ülke olarak statüsüne yapılan atıflar dikkat çekiyor. Henüz ancak taslağı üzerinden konuşulan iklim değişikliği kanunu da, piyasa temelli emisyon ticaretine yoğunlaştığı gerekçesiyle uzmanlar tarafından eleştiriliyor.

Peki Türkiye’nin bu tutumunun ardında ne yatıyor?

Türkiye’nin sorumlulukları, anlaşmazlık konusuydu. Ankara’nın iklim değişikliği konusundaki bu yaklaşımının sebeplerinden biri, küresel ısınmadaki tarihsel payı az olduğu halde uluslararası sözleşmelerde kendisine yüklenen sorumlulukları haksız bulmasıydı.

Türkiye’nin 2004 yılında resmi taraf olduğu Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, her devletin, iklim değişikliği üzerindeki tarihsel sorumluluğu ve ekonomisinin gelişmişlik düzeyine uygun yükümlülükler üstlenmesini öngörüyor.

Örneğin iklim değişikliğiyle ilgili finans ve teknoloji transferi yükümlülükleri, yalnızca gelişmiş ülkelere yükleniyor (bu devletlerin yer aldığı liste, Ek-II olarak tanımlanıyor). İklim değişikliğine sebep olan sera gazı salımlarını azaltma sorumluluğu ise, bu ülkelere ilaveten, 1980’li yıllarda görece gelişmiş sayılabilecek ‘geçiş ekonomisindeki ülkeler’e veriliyor (bu liste ise Ek-I olarak tarif ediliyor). 1992 yılında bu sözleşme imzaya açıldığında Türkiye, her iki sorumluluğu da yüklenmesi beklenen ülkeler arasında yer alıyordu.

1997’den beri iklim değişikliği üzerindeki tarihsel sorumluluğunun az olduğunu ve gelişmekte olan bir devlet olduğunu savunan Türkiye, bu listelerde yer almaktan memnun değildi. Ankara, bu argümanında haksız sayılmaz: 1751 ve 2017 yılları arasında Türkiye’nin toplam emisyonu, aynı dönemde küresel olarak salınan toplam emisyonun yalnızca yüzde 0,6sı olarak hesaplanıyor. 1992 yılında bu oran, daha da düşük olacaktır.

Fakat 1992’den günümüze, Türkiye’nin salımlarında büyük artış yaşandı: 1992 yılında en çok emisyon yapan 24. ülke olan Türkiye, 2021 yılında 14. sıraya yükselmişti. Türkiye’nin emisyonları, Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği veya Hindistan gibi emisyon devleriyle karşılaştırılamayacak kadar az olsa da, salımlarının arttığı ve pek çok devleti geride bıraktığı da bir gerçek.

Türkiye, kendi talebi üzerine, 2001 yılında gerçekleşen COP7’de, finans ve teknoloji transferi yükümlülüğü bulunan ülkeler listesinden çıkarıldı. Ancak sera gazı salımlarını azaltma sorumluluğu bulunan ülkeler arasında yer almaya devam ediyor.

En doğru kalkınma planı, iklim değişikliğiyle mücadele

Türkiye’nin iklim değişikliği sorununa karşı ciddi hedefler koymaması, iklim değişikliğiyle mücadeleyi çok masraflı bulmasından ve kalkınmasını yavaşlatacak bir sebebe dönüşmesini engellemek istemesinden de kaynaklanıyor olabilir. Zira, iklim değişikliği finansmanına yapılan ısrarlı atıflar, bu duruma işaret ediyor. Fakat Türkiye, iklim değişikliğiyle ilgili adım atmakta geciktikçe, aslında kendi ekonomisine zarar verecek.

İklim değişikliğinin getirdiği olumsuz sonuçlarla başa çıkmanın çok daha masraflı olduğu (artan seller, ani ve zarar verici dolular, yıkıcı fırtınalar, aşırı kuraklık, göç dalgaları, denizlerin ve tarımsal üretimin zarar görmesi, artan hastalıklar ve bu yüzden sağlık sistemine binen yük, gibi), bu yüzden de iklim değişikliği ile mücadelenin en doğru kalkınma planlarından biri olduğu, ekonomik modellerle 2006’dan beri defalarca kanıtlanmış durumda. Türkiye’nin de gerekli adımları atmak için acil olarak harekete geçmesi gerekiyor.

Bugün elimizde, Türkiye’nin net sıfır hedefine 2050’de ulaşabilmesi için karbonsuzlaşma yol haritası çizen İstanbul Politikalar Merkezi raporu veya Türkiye’nin iklim ve kalkınma hedeflerine aynı anda ulaşması için gerçekçi öneriler içeren Dünya Bankası raporu gibi önemli çalışmalar bulunuyor. Türkiye’nin, hem bu araştırmalardan hem de enerji sektörünün karbonsuzlaşması ile ilgili çalışma yapan SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi gibi araştırma kurumlarının önerilerinden faydalanarak, çok daha ciddi emisyon azaltımı hedefleyen yeni bir ulusal katkı beyanı yapması gerekiyor.

İklim adaleti konusunda talepkar ve söz sahibi Türkiye

İklim değişikliği için finansman desteği ve teknolojilere erişim önemli olsa da, iklim değişikliği ile mücadele uzun soluklu ve çevresel felaketlerin vatandaşları etkilediği bir süreç olacak. Tam da bu nedenle, bu sürecin yönetimine vatandaşların gözünden bakmak ve buna yönelik çalışmak büyük önem taşıyor.

Türkiye, iklim değişikliği meselesine dair iklim adaleti, idarenin doğal afetlerdeki sorumluluğu, doğal afet durumlarında yargı merciilerine ulaşım, dezavantajlı grupların korunması gibi, vatandaşlarını ilgilendiren çeşitli konularda da ortaya herhangi bir politika koyamadı.

Samimi bir çevre koruma vizyonunun bulunmaması da, Türkiye’nin iklim değişikliği planlarındaki belki de en ciddi eksiklik olarak öne çıkıyor. Bu planlarda, iklim değişikliği sorunuyla mücadelenin aynı zamanda ekosistemlerin korunması ve devamlılığı için de gerekli olduğunu vurgulanmıyor. İklim değişikliğiyle mücadele, sadece insan yaşamını etkileyen afetlere sebebiyet verdiği için değil, aynı zamanda tüm dünya ekosistemleri gibi bizim doğal varlıklarımızı da etkilediği için de elzemdir. Türkiye’nin planlarında, insanları koruma hedefi ile sosyal hedefler, finansman ve teknoloji hedefleri ile ekonomik hedefler yer alırken, doğal varlıkları koruma hedefleri ile çevresel, daha doğrusu ekolojik hedefler, yer almıyor.

Türkiye’nin iklim değişikliği hedeflerini yenilemesi ve bu hedeflerin hayata geçmesi için gerçekçi adımlar planlaması gerekiyor. Ayrıca, iklim değişikliği müzakerelerinde çevresel koruma vizyonunu temsil etmesi, iklim adaleti gibi konularda talepkar ve söz sahibi olması, hem ülkenin imajı, hem de vatandaşı olan bizlerin konuyu sahiplenmesi adına olumlu olacaktır.

Dr. Ezgi Ediboğlu kimdir?

Dr. Ediboğlu, İstanbul Üniversitesi’nde Hukuk lisans derecesini tamamladıktan sonra çevre hukuku alanında avukatlık yapmış ve Marmara Üniversitesi’nde Kamu Hukuku Yüksek Lisans programına katılmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı’ndan yüksek eğitim için burs aldıktan sonra Marmara Üniversitesi’ndeki eğitimini askıya alarak Birleşik Krallık’a taşınmış ve burada Aberdeen Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Yüksek Lisans ve Doktora çalışmalarını tamamlamıştır.

Yüksek eğitiminde ana olarak Birleşmiş Milletler iklim değilikliği rejimi ve çevreye duyarlı teknolojilerin transferinin olası hükümetler arası yöntemlerine odaklanmıştır.

Doktora sonrası iki yıl kadar Türkiye’de akademisyenlik yapmış ve aynı zamanda 2021/22 Mercator-İPM Araştırmacısı olarak İstanbul Politikalar Merkezi bünyesinde ‘İklim Değişikliğiyle Mücadelede Teknolojik Yol Haritası: Türkiye İçin Bir Öneri’ adlı projesini yürütmüştür.
Türkiye’de bulunduğu sürede çalışmalarına Türkiye’nin iklim değişikliği rejimi altındaki durumunu da eklemiştir. Konu hakkında çalışmaya KAHİP ve kurucu üyelerinden biri olduğu Gıdanın Durumu Derneği gibi sivil toplum kuruluşları ile devam etmektedir.

2023 yılının başlarından beri Max Planck İnovasyon ve Rekabet Enstitüsü’nde kıdemli araştırmacı olarak çalışmaktadır.

Uzmanlık Alanları: Birleşmiş Milletler İklim Değilikliği Rejimi; Çok Taraflı Çevre

Anlaşmaları; Teknoloji Transferi; Uluslararası Çevre Hukuku; Uluslararası Örgütler Hukuku

 

İklim sorumluluğunda yeni eşik: Sömürge dönemi emisyonları sıralamayı değiştiriyor

Yapılan yeni bir analiz, sömürgecilik geçmişi dikkate alındığında Birleşik Krallık‘ın daha önce düşünülenin neredeyse iki katı kadar küresel ısınmadan sorumlu olduğunu ortaya koydu.

Ülkenin yerel emisyonları, 1850’den bugüne toplam dünya emisyonlarının yüzde 3’ünü oluşturuyor. Ancak bir zamanlar Britanya İmparatorluğu‘nun egemenliği altında bulunan ülkelerdeki emisyonların sorumluluğu Birleşik Krallık’a eklediğinde, bu oran yüzde 5’in üzerine çıkıyor.

The Guardian‘ın aktardığı araştırmanın sonuçlarına göre, bu ek emisyonlar büyük ölçüde sömürgeleştirilmiş ülkelerdeki ormanların yok edilmesinden kaynaklanıyor ve en büyük katkı bağımsızlıklarından önce Hindistan, Myanmar ve Nijerya‘dan geliyor.

Carbon Brief tarafından yapılan bu analiz, Birleşik Krallık’ı ABD, Çin ve Rusya‘nın ardından en büyük tarihsel emisyona sahip ülkeler listesinde sekizinci sıradan dördüncü sıraya yükseltiyor.

Fotoğraf: Matthew Childs / Reuters

‘Araştırma iklim adaletine yeni bir bakış açısı sunuyor’

Tarihsel emisyonların önemli olduğunu çünkü zaman içinde salınan karbondioksit miktarı ile Dünya yüzeyindeki ısınma seviyesi arasında doğrudan bir ilişki olduğunu söyleyen Carbon Brief’ten Dr. Simon Evans araştırma ile ilgili şöyle diyor:

“Yeni analizimiz iklim adaletine ilişkin sorulara düşündürücü yeni bir bakış açısı sunuyor. Sömürgeci güçlerin ekonomik ve siyasi güçlerini desteklemek için sömürgeleştirilmiş topraklardan doğal kaynaklar çıkardıkları biliniyor, ancak tarihsel emisyonlarla olan bağlantı şimdiye kadar hiç ölçülmemişti.”

Evans araştırmanın Avrupa’daki eski sömürgeci güçler ve gelişmiş ülkelerin mevcut ısınmada önemli tarihsel sorumluluğu olduğunu ortaya koyduğunu söyleyerek ekliyor:

“Bu ülkelerin birçoğunun emisyonları artık azalıyor. Yine de bugünkü göreli zenginlikleri ve mevcut ısınmaya tarihsel katkıları, uluslararası iklim rejiminde daha az gelişmiş ülkelerdeki iklim tepkisini destekleme sorumluluğuna bağlı olarak kabul edilmektedir.”

Fotoğraf: Peter Andrews / Reuters

Hollanda ve Fransa’nın da tarihsel sorumluluğu artıyor

Analiz, Hollanda ve Fransa gibi diğer ülkelerin de sömürge emisyonları dahil edildiğinde iklim krizindeki tarihsel sorumluluk sıralamasında yükseldiklerini gösteriyor. Endonezya‘yı sömürgeleştiren Hollanda, kümülatif emisyonları neredeyse üç katına çıkarak sıralamada 35’inci sıradan 12’nci sıraya yükselirken, Fransa’nın toplamı emisyonu yüzde 50 artıyor.

Analiz aynı zamanda 1850’den bu yana kişi başına düşen ulusal kümülatif emisyonları bugünün nüfusuna göre hesaplıyor. Buna göre, en az 1 milyon nüfusa sahip ülkeler arasında Hollanda en yüksek kişi başı tarihsel emisyona sahipken, Birleşik Krallık ikinci sırada yer alıyor.

İklim krizinin eski İngiliz sömürgelerinde yıkıcı etkileri var

ABD’deki Minnesota Üniversitesi‘nde Gambiyalı bir bilim insanı olan Dr. Nfamara Dampha, “İklim değişikliğinin etkileri, birçok eski İngiliz sömürge bölgesinde yıkıcı kayıp ve hasarlardan sorumlu” olduğunu söylüyor: “Örneğin, Gambiya‘nın başkenti Banjul‘un, agresif önlemler alınmazsa 2100 yılına kadar tamamen kaybedileceği tahmin ediliyor.”

“Aralarında İngiltere’nin de bulunduğu zengin gelişmiş ülkeler geçen yıl kayıp ve zarar fonu kurmayı kabul etti. Ancak, iklim adaleti ya da telafisini geride bırakarak COP28’e doğru ilerliyoruz.” diyen Dampha bunun nedeninin, fonun olası kurulumunun “eski sömürgecileri, tarihsel sorumluluk, hakkaniyet ve kirleten öder ilkelerine dayalı olarak adil paylarını ödemekle sorumlu tutmakta kesin olarak başarısız olması” olduğunu belirtiyor. 

Ulusal Katkı Beyanı

Hükümet sözcüsü: ‘Geleceğe odaklanmamız gerek’

Birleşik Krallık hükümet sözcüsü konuyla ilgili şunları söyledi:

“Bu analiz, Birleşik Krallık’ın emisyonları diğer tüm büyük ekonomilerden çok daha hızlı bir şekilde azaltmak için kararlı adımlar attığı gerçeğini göz ardı etmektedir. Birleşik Krallık şu anda yıllık küresel emisyonların sadece yüzde birinden sorumludur. 1.5C’ye ulaşılmasını engellemek geleceğe odaklanmamızı gerektiriyor, işte bu nedenle net sıfıra geçişi desteklemek ve emisyonları daha da azaltmak için milyarlarca yatırım yapıyoruz.”

Tarihsel sorumluluk COP28’de konuşulacak

2023’te sıcaklık rekorlarının kırılmasına yol açan iklim krizi, ağırlıklı olarak zengin ülkelerin karbon emisyonlarının bir sonucu olsa da iklim krizi emisyonları çok düşük seviyelerde olan yoksul ülkeleri derinden etkiliyor.

İklim krizine yol açanların bunun sorumluluğunu alması özellikle de gelişmekte olan ülkelere iklim finansmanı sağlanmasına ilişkin tartışmalarda önem taşıyor. Bu konu Birleşik Arap Emirlikleri‘nde düzenlenecek COP28 İklim Zirvesi‘nde konuşulacak ve yeni bir kayıp ve zarar fonu, zirvede kritik bir tartışma konusu olacak.

Analiz: Hangi ülkeler tarihsel olarak iklim değişikliğinden sorumlu?
‘İklim felaketlerini önlemek için gereken fon, 20 yılda yüzde 800’den fazla arttı’

[COP28’e doğru] Dubai’deki BM İklim Zirvesine kimler katılıyor?

Dünya iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında atacağı adımları tartışırken, her ülkenin bu yılki Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesinde (COP18) ilerletme kaydetmeyi umduğu belirli endişeleri ve çıkarları mevcut.

Bu iklim müzakerelerinde yalnızca tüm ülkelerin oybirliğiyle destek verdiği anlaşmalar kabul edilebiliyor. Bu da uzlaşma sağlamayı oldukça zorlu bir görev haline getiriyor.

Peki 30 Kasım’da Birleşik Arap Emirliklerinin Dubai kentinde başlayacak olan COP28 konferansına katılan başlıca ülkeler ve müzakere blokları kimlerden oluşuyor?

Fotoğraf: Rula Rouhana / Reuters

Çin

Çin, diğer tüm ülkelerden daha fazla yenilenebilir enerji kapasitesi ve daha fazla kömür tüketimi ile hem temiz hem de kirli enerjide dünyaya liderlik ediyor. Yıllık küresel emisyonların yaklaşık yüzde 30’undan sorumlu olan Çin, dünyanın en büyük sera gazı yayıcısı konumunda.

Ülke aynı zamanda sıcak dalgaları ve sellerin yanı sıra aşırı kuraklık gibi iklim değişikliğinin belirgin etkilerine maruz kalıyor.

İklim müzakerelerinde Pekin, en büyük tarihsel karbondioksit yayıcısı olan ABD gibi gelişmiş ülkelerin iklim politikası ve finansmanında ilk ve en hızlı hareket etmesi gerektiğini savunuyor.

ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahip olmasına rağmen Çin, iklim müzakerelerinde kendisini gelişmekte olan bir ülke olarak değerlendiriyor.

ABD

Dünyanın en fazla sera gazı yayan ikinci ülkesi ABD, elektrikli araçlar ve diğer yeşil ürünler için 369 milyar doları aşan sübvansiyon paketini uygulamaya koymasından bir yıl sonra konferansa katılıyor. Enflasyon Azaltma Yasasının (IRA) 2030 yılına kadar ülkenin temiz enerji kapasitesini üç katına çıkarması bekleniyor.

ABD ve Avrupa Birliği, COP28’de yenilenebilir enerji kapasitesini bu on yıl içinde üç katına çıkarma taahhüdüne diğer ülkelerin de katılmasını istiyor.

Dünyanın en büyük petrol ve gaz üreticisi olan ABD, karbondioksit emisyonuna yol açan fosil yakıt kullanımının aşamalı olarak durdurulmasını öngören COP28 anlaşmasını da destekliyor.

Ancak ABD’li delegeler, Washington‘un bu yıl BM’ye yeni iklim tazminatı taahhüdü vermemesinin ardından iklim finansmanı konusunda baskıyla karşılaşacak. ABD, yoksul ülkelerin iklim kaynaklı zararlarla başa çıkmalarına yardımcı olmak için yeni bir fon oluşturulmasını desteklese de anlaşmada hiçbir ülkenin bu fona ödeme yapmak zorunda olmayacağının açıkça belirtilmesini talep ediyor.

Avrupa Birliği

27 ülkeden oluşan Avrupa Birliği (AB), COP28 için müzakere pozisyonu en iddialı olan katılımcılardan biri. Blok, 2030’larda yenilenebilir kapasitenin üç katına çıkarılması, karbondioksit yayan fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması, yeni kömürlü termik santrallere son verilmesi ve elektrik şebekelerinin yenilenebilir kaynaklarla güçlendirilmesi için baskı yapacak.

AB ayrıca ülkelerin, emisyon “azaltım” -yani yakalama- teknolojilerinin sadece idareli kullanılacağı konusunda anlaşmalarını istiyor. Bu da AB ile fosil yakıtlara bağımlı olan ve azaltım teknolojisini bu yakıtların kullanımını uzatmanın bir yolu olarak gören ülkeler arasında bir çatışma yaratıyor.

BM iklim görüşmelerinde AB bloğu geleneksel olarak iklimden zarar gören küçük ada devletleriyle ittifak halinde. Ancak AB, Kayıp ve Zarar fonunun bazı ayrıntıları konusunda bu müttefikleriyle anlaşmazlıklar yaşıyor.

Birlik, Çin ve diğer büyük ekonomilerin planlanan fona ödeme yapmasını isterken Pekin buna karşı çıkıyor.

Birleşik Krallık

2020’de AB’den ayrılmasına rağmen Birleşik Krallık, fosil yakıtlardan aşamalı çıkış ve yenilenebilir enerjinin üç katına çıkarılması gibi AB’ninkilere benzer taleplerle COP28’e geliyor.

Ancak bu yıl Londra, bazı yeşil politikaları zayıflatarak ve petrol ve gaz keşfi için 27 ruhsatı onaylayarak bazı iklim diplomatlarının tepkisini çekti. Birleşik Krallık hükümeti bunlara rağmen iklim hedeflerine ulaşma yolunda ilerlediğini öne sürüyor.

‘BASIC’ ülkeleri

Brezilya, Güney Afrika, Hindistan ve Çin bu kalabalık ve hızla gelişmekte olan ülkeler bloğunu oluşturuyor. Her biri BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin (UNFCCC) “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” kavramı aracılığıyla daha fazla iklim finansmanı ve eşitlik talep ediyor ve tarihsel olarak en çok salım yapan zengin ülkelerin sorunu ele almak için daha fazlasını yapması gerektiğini savunuyor.

Hindistan geçen yıl kömürün aşamalı olarak azaltılmasına ilişkin bir anlaşmanın petrol ve gazı da kapsayacak şekilde genişletilmesini teklif etti. Bu öneri 80’den fazla ülkenin desteğini kazandı, ancak Suudi Arabistan ve diğer petrol ve gaz üreticisi ülkeler bu öneriyi engelledi.

Brezilya, geniş ormanları üzerinden para kazanmayı planladığı karbon kredisi piyasalarına ilişkin kurallar konusunda müzakerelere öncülük etti.

Güney Afrika, 2021 yılında kömürden yenilenebilir enerjiye geçişine yardımcı olmaları için AB, ABD ve diğer ülkeler ile 8,5 milyar dolar değerinde bir anlaşma yaptı. Ancak ülke şu anda, kesintiler ve yılını dolduran kömür santrallerinin sık sık arızalanması nedeniyle en kötü elektrik kriziyle karşı karşıya.

G77 + Çin

Gelişmekte olan 77 ülke ve Çin’den oluşan bu ittifak aynı zamanda zengin ülkelerin karbondioksiti azaltma konusunda yoksul ülkelerden daha büyük bir sorumluluğa sahip olduğunu savunuyor. İklimden etkilenen daha küçük ülkeler acil iklim eylemi isterken ve Çin gibi daha büyük üyeler hızlı karbondioksit kesintilerine temkinli yaklaşırken, G77’nin bir arada kalıp kalmayacağı, bu yılın kilit sorularından biri.

Afrikalı Müzakereciler Grubu

Afrika ülkeleri COP28’de iklim finansmanı ve yeşil enerji projelerini hızlandıracak mali mekanizmalar için baskı kuracak.

Kenya, Etiyopya ve Senegal gibi bazı Afrika ülkeleri fosil yakıt üretiminin aşamalı olarak durdurulması çağrılarını destekliyor. Ancak Mozambik gibi bazı ülkeler hem enerji kapasitelerini arttırmak hem de Avrupa‘nın gaz talebinden faydalanmak için gaz rezervlerini geliştirmek istiyor. Grup, fosil yakıtların aşamalı olarak kullanımdan kaldırılmasına ilişkin herhangi bir anlaşmanın, enerji ihtiyacını hafifletmek için yoksul ülkelerin kısa vadede rezervlerini geliştirmelerine izin vermesi gerektiğini savunuyor.

Küçük Ada Devletleri İttifakı

AOSIS kısaltmasıyla bilinen ittifak, iklim değişikliğinin deniz seviyesinin yükselmesi gibi etkilerine karşı orantısız bir şekilde kırılgan durumdaki ülkeleri temsil ediyor. Araştırmalar, 1,5 derece eşiğinin aşılması durumunda ada ülkelerinin yıkıcı iklim etkileriyle karşı karşıya kalacağını ortaya koyuyor.

Grubun iklim kriziyle mücadeledeki ön saflardaki deneyimleri, üyelerine COP görüşmelerinde etkili bir konum kazandırıyor. Grubun öncelikleri arasında Kayıp ve Zarar fonunun güvence altına alınması ve küresel ısınmanın sanayi öncesi dönemlere kıyasla 1,5 derece ile sınırlandırılması için fosil yakıt kullanımının aşamalı olarak kaldırılması yer alıyor.

Yüksek Hedefler Koalisyonu

Marshall Adaları‘nın başkanlık ettiği ve Vanuatu, Kosta Rika, ABD ve Avrupa Birliği’nin yer aldığı bu grup, aralarında bu yıl yeni kömür santrallerinin durdurulması ve küresel emisyonların 2025’e dek zirve yaparak sonraki yıllardan itibaren düşüşe geçmesi gibi daha iddialı emisyon hedefleri ve politikaları için baskı yapıyor.

En Az Gelişmiş Ülkeler Grubu

Bu grupta yer alan 46 ülke, tarihsel emisyonlara en az katkıda bulunan ülkeler olmasına rağmen iklim değişikliğinin etkileri karşısında son derece kırılgan bir konumda bulunuyor. Bu ülkeler, Kayıp ve Zararların tazmin edilmesinin yanı sıra, zengin ülkelerin iklim adaptasyonu için finansmanlarını iki katına çıkarmalarını talep ediyor.

Latin Amerika ve Karayipler Bağımsız İttifakı

AILAC bloğu, iklim konusunda daha fazla kararlılık ve daha fazla finansman talep etme konusunda diğer gelişmekte olan ülkelerle aynı çizgide bulunuyor.

Şahintepe Halk Dayanışması büyüyerek devam ediyor

İstanbul, Başakşehir’e bağlı Şahintepe mahallesinde rantsal dönüşüme karşı mücadele eden Şahintepe Halk Dayanışması’nın bürosu açıldı.

Kanal İstanbul ve Yenişehir Projesi nedeniyle yıllardır yaşadıkları mahallerinden gönderilmek istenen Başakşehir  Şahintepe Mahallesi halkının kurduğu Şahintepe Halk Dayanışması adına açıklamada bulunan Ceren Gövenç, iki yıllık mücadele dönemlerine ve açılışın önemine işaret etti:

“60 binden fazla insanın yaşadığı mahallemizin Aşık Veysel tarafı Kanal İstanbul geçeceği gerekçesiyle sürgün edilmek istenmiştir. Mahallemizin yukarı tarafı ise Başakkent A.Ş.’nin rant sahası haline gelmiştir. Bunca insanın, komşumuzun yaşadığı mahallede, söz hakkımız, barınma hakkımız elimizden alınmak istenmektedir. Biz Şahintepe Halk Dayanışması olarak en başta mahalleli olarak bu zulmü kabul etmiyor ve zorbaların karşılarında duruyoruz.”

Şahintepe
Fotoğraf: Yasin Serindere

Gövenç, “Dayanışma bürosu, sadece davalarımızın yürütüldüğü bir mekân değil, mahalle halkının mücadelesinin de merkezi olacaktır. Dayanışma büromuz mahalle halkını ve bizleri, yaptığımız paneller ve atölyelerle ileriye taşıyacaktır. Büromuzun, bizler için bir buluşma noktası, fikir alışverişi, toplantılar ve sosyal etkinlikler yaptığımız bir mekân olmasını hedeflemekteyiz” ifadelerini kullandı.

‘Birleşe birleşe kazanacağız’

Dayanışmalarını daha da güçlendirecekleri yönünde mesaj veren Ceren Gövenç, “Daha iradeli, daha kitlesel bir dayanışmanın kurulmasının adımı bugün, burada atılmıştır. Ve son olarak birleşe birleşe kazanacağız diyoruz. Şahintepe halkındır halkın kalacak” dedi.

Şahintepe
Fotoğraf: Yasin Serindere

‘Sermayeye karşı her mücadele değerlidir’

Büronun açılışına Mekanda Adalet Derneği, Munzur Çevre Derneği, Gönül İzi Derneği, Sol Parti, TİP ilçe teşkilatı, CHP ilçe teşkilatı ve Başakşehir Belediye Meclis Üyesi Nizamettin Kümeç ile Av. Gül Altay katıldı.

Yapılan açıklamadan sonra söz alan Av. Gül Altay ise mahalle halkının onurlu mücadelesinin parçası olmaktan mutluluk duyduğunu ifade etti. Altay konuşmasında, hukuki süreci sonuna kadar devam ettireceklerini aktardı.

Munzur Çevre Derneği adına söz alan Nesimi Ataş ise “Emekçi mahalleleri sermayenin çıkarları yönünde dönüştürmek isteyenlerin karşısında yükseltilen her mücadele bu sebeple önemli ve değerlidir” dedi ve şunları aktardı:

“Birliğinizi ve mücadelenizi ileri mevzilere taşıdığınız açılışınızı coşkuyla selamlıyor, mücadelenizde başarılar diliyoruz.”

‘Fiili meşru mücadelemizi yürütmemiz gerekiyor’

Sol Parti adına söz alan Enis Çiçek, “Bizim değerlerimizden rant kaynakları yaratmak için her türlü oyunu oynayacaklar. Biz ise ne yapacağız, Tozkoparan’daki Kazdağları’ndaki, Artvin’deki insanların yaptıkları gibi fiili meşru mücadelemizi yürütmemiz gerekiyor. Bizler Sol Parti olarak sizlerin yanınızdayız. Ne zaman ararsanız sizlerle dayanışma içerisinde olacağımıza söz veriyoruz” dedi.

‘Belediye Başkanı ranta sahip olma derdinde’

Son olarak Başakşehir Belediye Meclis Üyesi Nizamettin Kümeç da “Yetki devirleriyle ilgili sıkıntılarda mahallenizde bu meseleleri takip eden, güç birliği yapan arkadaşlarımızla istişare ediyoruz. Daha önce Şahintepeli komşularınızın yaptığı gibi, meclis konuşmalarını takip eden komşularınız, Başakşehir Belediye Başkanı Yasin Kartoğlu’nun ne derece agresif duruma geldiğini izledi. Ve Kartoğlu burada, özellikle Şahintepe’de dönüşüm, kentsel dönüşüm adı altında, ranta sahip olma derdinin içerisinde” ifadelerini kullandı. Kümeç, barınma hakkı mücadelesi veren Şahintepelilerin yanında olduğuna vurgu yaptı.

İklim Adaleti Koalisyonu, ekokırım için acil eylem çağrısında bulundu

İklim Adaleti Koalisyonu, yarın (28 Kasım) TBMM‘ye gidecek Ekokırım Yasası için acil eylem çağrısında bulundu:

“Bizler, iklim krizinin nedenini sadece kuramsal hesaplamalara indirgenen karbon emisyonları olarak değil, kar amaçlı ekonomi-politik rejim olarak gören ekoloji örgütlerinin, emek ve meslek örgütleriyle ve bireylerin oluşturduğu İklim Adaleti Koalisyonu olarak; Ekokırım yasasının bir an önce çıkarılmasını yaşam alanlarının, yaban hayatını, havanın, suyun ve toprağın var olabilmesi için hayati önemde görüyoruz. Ekokırım Çalışma Grubu 28 Kasım’da TBMM’ye tüm Türkiye’den topladığımız 25 bin ıslak imzayı teslim edecek.”

‣Ekokırım yasa tasarısı, aktivizm ve hukuki mücadele 
‣Çevre mücadelesinden doğan ekokırım yasası için meydanlarda imza toplanıyor 
‣Giderek daha fazla ülke ekokırımı suç kapsamına alıyor 

Ekolojik krizi derinleştiren sermayeye karşı, havaya, suya ve gıdaya erişimde gün geçtikçe daha fazla zorlanan milyonlara işaret eden İklim Adaleti Koalisyonu şu ekokırım tahribatlarını sıralayarak bunların suç sayılması gerektiğini, bu kapsamda Ekokırım Yasası’sının kabul edilmesi gerektiğini bildirdi:

  • “İnsanı, ve hatta onun da sadece bir kısmını yaşamaya değer tek canlı türü olarak gören anlayışa karşı gezegenin tüm canlıların evi olduğunu düşünenler olarak;
  • Marmara gibi devasa büyüklükteki bir iç denizin, kirlilik yüzünden ağır ve telafisi mümkün olmayan seviyede tür kaybına uğradığı,
  • Deprem sonrasında başta Antakya olmak üzere tüm illerde asbestin, tozların ve kimyasalların havaya, suya ve toprağa karışmasıyla, çöp alanlarının, su havzalarının, zeytinliklerin enkaz toplama/ayrıştırma alanlarına dönüştürülmesiyle tüm yaşama yönelik süresiz kastın oluştuğu,
  • Rezerv alan kanunu ile bakanlık yetkilerinin nerede ise sınırsız hale getirilip ekokırımın geniş alanlara yayıldığı,
  • Kanal İstanbul projesiyle ve pek çok imar izniyle kuzey ormanlarının ve tüm deniz-kara ve sucul alanlar ekosisteminin yok edilmesinin hedeflendiği ve tarım arazilerinin imar rantına açıldığı,
  • İkizköy’de şirketlerin kazançları için Akbelen Ormanı’nın dinamitlerle patlatıldığı, köylülerin ve yaban hayatının yerinden edilmeye zorlandığı,
  • İllerimizin özel statülü maden alanı ilan edilerek talana açıldığı,
  • Güvenlik gerekçeli ormansızlaşma ve barajlarla yaban yaşamın ortadan kaldırıldığı ve geçim ekonomilerine ağır darbeler vurulduğu, Karadeniz’in su altı canlılarına mezar olduğu bu ortamda Ekokırım Suç Sayılsın diyoruz.”

‘Yuvamızı bir avuç kar için şirketlere ve devletlere vermeyeceğiz’

“Doğayı ve tüm yaşam alanlarını yok edenlerin fiili olarak sahip oldukları yasal dokunulmazlık kılıfını ortadan kaldıralım, Ekolojik yıkıma neden olabilecek fiiller gerçekleşmeden önce önleyelim” çağrısında bulunan koalisyon üyeleri ayrıca şu ifadeleri kullandı:

“Ancak ekokırımı suç saymasını beklediklerimiz ekokırım suçu işlemeye devam ediyor. Bu yıkımı yaratan veya göz yuman şirketlere, hükümetlere, bakanlık yetkililerine ve idarecilere yönelik yargı yolu açılsın. Bizler sadece ekokırımın iç hukukumuzda suç olarak tanımlamasıyla yetinmiyoruz, Bizim istediğimiz çok basit ve açık: Ekokırım kavramı, yerleşilen yer ve yaşam alanı anlamına gelen ‘eko’nun kırıma uğratıldığını anlatıyor. Biz evimizi, yuvamızı ortadan kaldıranlara karşı, kurdun, kuşun, insanın, tüm canlıların yuva hakkını savunuyoruz. Yuvamızı bir avuç kar için şirketlere ve devletlere vermeyeceğiz.”

Ekokırım nedir?

“Eko”, Yunancadaki “oikos” yani, ev anlamının Türkçedeki anlam karşılığı olan, yerleşilen yer ve yaşam alanı anlamları ile “kırım” yani, yok etmek, öldürmek, varlığını sistematik bir biçimde ortadan kaldırmak anlamlarının bir araya gelmesi ile oluşmuş, yeni bir adlandırma (neoloji) ile dilimize kazandırılmış bir sözcüktür.

70’li yıllardan itibaren hukukun konusu olan ekokırımın uluslararası hukukta ve ülkelerin iç hukuklarında tanınması için çalışmalar tüm dünya genelinde yürütülüyor. Bu çabalardan birisi de ekokırımın, Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin baktığı dört temel suça (insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım, savaş ve saldırı suçları) eklenerek beşinci suç olarak kabul edilmesi.

18 ülke, yapay zekanın kötüye kullanımını önlemek için anlaştı

ABD ve Almanya‘nın da aralarında olduğu 18 ülke, yapay zekanın kötüye kullanımının önüne geçilmesi için ilk kez uluslararası bir anlaşma üzerinde uzlaştı.

İki ülkenin yanı sıra Birleşik Krallık, İtalya, Çekya, Estonya, Polonya, Avustralya, Şili, İsrail, Nijerya ve Singapur‘un da imzaladığı 20 sayfalık anlaşmayla, ülkeler şirketlerin yapay zekayı müşterileri ve kamuoyunu istismar edecek şekilde geliştirmesini ve kullanmasını engellemeyi  amaçlıyor.

Reuters‘e konuşan ABD Siber Güvenlik ve Altyapı Güvenliği Ajansı Direktörü Jen Easterly, “İlk kez sadece havalı özellikler ve bunları ne kadar hızlı biçimde pazara sunabileceğimizin önemli olmadığının kabul edildiğini görüyoruz” dedi.

Güvenlik ön planda

Uzlaşmaya göre tasarım aşamasında en önemli nokta güvenliğin göz önünde bulundurulması olacak. Ancak bağlayıcılığı bulunmayan anlaşma daha çok yapay zeka sistemlerinin kötüye kullanımının izlenmesi, verilerin manipülasyondan korunması ve yazılım sağlayıcılarının incelenmesi gibi genel tavsiyeleri içeriyor. Easterly’nin verdiği bilgiye göre buna rağmen bu kadar çok ülkenin yapay zeka sistemlerinde güvenliğin en önemli konu olduğunu desteklemesi önemli.

Söz konusu anlaşma dünya genelinde yapay zekanın gelişimi konusunda birçok ülke hükümetinin geliştirdiği inisiyatifin en sonuncusu olma özelliğini taşıyor.  Fransa, Almanya ve İtalya kısa süre önce yapay zekaya dair düzenlemeler konusunda anlaşmaya vardığını duyurmuştu.

Almanya’da ise her sekiz şirketten biri yapay zeka kullanıyor. Federal İstatistik Dairesi‘nin en az on çalışanı bulunan 80 bin firma ile yaptığı ankete göre özellikle 250’den fazla çalışanı olan müesseselerin yüzde 35’i daha küçüklere göre yapay zekaya daha fazla başvuruyor.

Şirketler yapay zekayı en yaygın olarak (yüzde 25) muhasebe, (yüzde 24) teknoloji güvenliği, (yüzde 22) üretim ve hizmet süreci ve (yüzde 20) şirket yönetiminde kullandıklarını belirtiyor.  Yapay zeka aynı zamanda dil çevirilerinde de yaygın olarak tercih ediliyor.

Kullanmayan yüzde 54’lük kesim halihazırdaki cihazları ile yapay zekanın uyumu konusunda endişelere sahip. Yüzde 51’lik kesimse bunun hukuki sonuçları konusunda soru işaretleri taşıyor.

Türkiye’de hava sıcaklıkları batı kesimleri hariç düşmeye devam edecek

Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yapılan son değerlendirmelere göre Türkiye‘nin kuzey, iç ve doğu kesimlerinde devam edecek yağışların Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu‘nun doğusu ile Batman ve Siirt çevrelerinde kuvvetli, Trabzon, Rize ve Artvin çevrelerinde yer yer çok kuvvetli olması bekleniyor.

Hava sıcaklıklarının kuzey, iç ve doğu kesimlerde hissedilir derecede (6°C ila 12°C) azalacağı, güney ve batı kesimlerde ise önemli bir değişiklik olmayacağı tahmin ediliyor.

Rüzgarın genellikle güneyli, zamanla iç ve batı kesimlerde batı ve kuzeybatı yönlerden, hafif ara sıra orta kuvvette, Doğu Akdeniz, Batı Karadeniz, Doğu Anadolu ile Güneydoğu Anadolu‘nun batı ve kuzeydoğusunda kuvvetli ve zaman zaman kısa süreli fırtına (40-70 km/saat hamleli 80-100 km/saat) şeklinde esmesi bekleniyor.

Bu nedenle olası çatı uçması, ağaç ve direk devrilmesi, soba ve baca gazı kaynaklı zehirlenme riski ve ulaşımda aksamalar gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması gerekiyor

Yağışların; Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu’nun doğusu ile Batman ve Siirt çevrelerinde kuvvetli, Trabzon, Rize ve Artvin çevrelerinde yer yer çok kuvvetli olması bekleniyor. İç ve doğu kesimlerde görülecek yağışların yüksek ve dağlık kesimlerde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olması bekleniyor.

Kuvvetli yağışların oluşturacağı olumsuz şartlara nedeniyle sel, su baskını, ulaşımda aksamalar gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması gerekiyor.

Türkiye’de bölgelere göre hava durumu

MARMARA

Parçalı ve çok bulutlu, güney ve doğusunun hafif olmak üzere karla karışık yağmur ve yer yer kar yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.

  • Bursa 7°C: Parçalı ve çok bulutlu, hafif olmak üzere karla karışık yağmur ve yüksekleri yer yer kar yağışlı
  • Edirne 7°C: Parçalı ve çok bulutlu
  • İstanbul 7°C: Parçalı ve çok bulutlu
  • Kocaeli 6°C: Parçalı ve çok bulutlu, hafif olmak üzere karla karışık yağmur ve yüksekleri yer yer kar yağışlı
EGE

Parçalı ve çok bulutlu, Uşak ve Kütahya çevrelerinin karla karışık yağmur ve hafif kar yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.

  • Afyon 3°C: Parçalı ve çok bulutlu
  • Denizli 10°C: Parçalı ve çok bulutlu
  • İzmir 13°C: Parçalı ve çok bulutlu
  • Muğla 8°C: Parçalı ve çok bulutlu
AKDENİZ

Parçalı ve çok bulutlu, Doğu Akdeniz’in doğusunun sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Rüzgarın Doğu Akdeniz’de güneyli yönlerden kuvvetli ve zaman zaman kısa süreli fırtına (40-70 km/saat hamleli 80-100 km/saat) şeklinde eseceği tahmin ediliyor.

  • Adana 18°C: Parçalı ve çok bulutlu
  • Antalya 17°C: Parçalı ve çok bulutlu
  • Burdur 5°C: Parçalı ve çok bulutlu
  • Mersin 18°C: Parçalı ve çok bulutlu
İÇ ANADOLU

Parçalı ve çok bulutlu, kuzey ve doğusunun kar yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.

  • Ankara 4°C: Parçalı ve çok bulutlu, sabah saatlerinde hafif kar yağışlı
  • Eskişehir 3°C: Parçalı ve çok bulutlu, sabah saatlerinde hafif kar yağışlı
  • Konya 5°C: Parçalı ve çok bulutlu
  • Yozgat 0°C: Parçalı ve çok bulutlu, aralıklı hafif kar yağışlı
BATI KARADENİZ

Parçalı ve çok bulutlu, karla karışık yağmur ve yer yer kar yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Rüzgarın kıyı kesimlerinde batı ve kuzeybatı yönlerden kuvvetli (40-70 km/saat) olarak esmesi bekleniyor.

  • Bolu 2°C: Parçalı ve çok bulutlu, aralıklı kar yağışlı
  • Düzce 6°C: Parçalı ve çok bulutlu, yağmur ve karla karışık yağmur yüksekleri yer yer kar yağışlı
  • Kastamonu 3°C: Parçalı ve çok bulutlu, aralıklı kar yağışlı
  • Zonguldak 6°C: Parçalı ve çok bulutlu, yağmur ve karla karışık yağmur yüksekleri yer yer kar yağışlı
ORTA ve DOĞU KARADENİZ

Parçalı ve çok bulutlu, bölge genelinin yağmur ve sağanak zamanla iç kesimlerinin karla karışık yağmur ve kar yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların Doğu Karadeniz’de kuvvetli, Trabzon, Rize ve Artvin çevrelerinde yer yer çok kuvvetli olması bekleniyor. Rüzgarın, Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinde güneyli yönlerden kuvvetli esmesi bekleniyor.

  • Artvin 4°C: Parçalı ve çok bulutlu, kuvvetli ve zaman zaman çok kuvvetli olmak üzere yağmur ve karla karışık yağmur yüksekleri kar yağışlı
  • Samsun 12°C: Parçalı ve çok bulutlu, aralıklı yağmur ve sağanak yağışlı
  • Tokat 6°C: Çok bulutlu ve yağmurlu, yüksekleri karla karışık yağmur ve kar yağışlı
  • Trabzon 11°C: Parçalı ve çok bulutlu, kuvvetli ve zaman zaman çok kuvvetli olmak üzere sağanak yağışlı
DOĞU ANADOLU

Parçalı ve çok bulutlu, bölgenin doğusunda yer yer kuvvetli olmak üzere aralıklı yağmur ve sağanak yağışlı, yüksekleri ile kuzeydoğusunun karla karışık yağmur ve yer yer kar yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Rüzgarın güneyli yönlerden yer yer kuvvetli ve zaman zaman kısa süreli fırtına şeklinde (50-80 km/sa hamleli 80-100 km/saat) şeklinde esmesi bekleniyor.

  • Erzurum 4°C: Parçalı ve çok bulutlu, yer yer kuvvetli olmak üzere aralıklı yağmur ve karla karışık yağmur, yüksekleri kar yağışlı
  • Hakkari 5°C: Parçalı ve çok bulutlu, yer yer kuvvetli olmak üzere aralıklı yağmur ve karla karışık yağmurlu, yüksekleri kar yağışlı
  • Malatya 9°C: Parçalı ve çok bulutlu, aralıklı yağmur ve sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.
  • Van 9°C: Parçalı ve çok bulutlu, yer yer kuvvetli olmak üzere aralıklı yağmur ve karla karışık yağmurlu, yüksekleri kar yağışlı
GÜNEYDOĞU ANADOLU

Parçalı ve çok bulutlu, bölge genelinin yağmur ve sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların Siirt ve Batman çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor. Rüzgarın batısı ile kuzeydoğu kesimlerinde güneyli yönlerden yer yer kuvvetli ve fırtına şeklinde (50-80 km/sa) esmesi bekleniyor.

  • Diyarbakır 13°C: Parçalı ve çok bulutlu, aralıklı yağmur ve sağanak yağışlı
  • Gaziantep 12°C: Parçalı ve çok bulutlu, aralıklı yağmur ve sağanak yağışlı
  • Mardin 10°C: Parçalı ve çok bulutlu, aralıklı yağmur ve sağanak yağışlı
  • Siirt 11°C: Parçalı ve çok bulutlu, sabah saatlerinde kuvvetli olmak üzere aralıklı yağmur ve sağanak yağışlı
Fotoğraf: AP

Balkanlardaki kutup soğukları yayılacak

Son haftalarda hava sıcaklıklarının olağandışı ölçüde yüksek seyretmesinin ardından, hava modelinde önemli bir değişiklik yaşandı. Haftasonu, Kuzey Kutbundan gelen soğuk bir dalga güneye doğru hareket ederek orta ve güneydoğu Avrupa’da kar yağışına neden oldu. Arktik soğukları Balkan yarımadasında güçlü bir kış fırtınasına yol açarak Romanya‘dan Ukrayna‘ya kadar geniş bir coğrafyaya büyük miktarlarda kar yağışı getirdi.

Kuzey Kutbundan gelen çok daha soğuk havanın Akdeniz ve Karadeniz bölgesinde çok daha sıcak havayla karşılaşması Yunanistan üzerinde güçlü bir kış fırtınası meydana getirdi. Fırtına daha sonra hızla güçlenerek Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna’da haftasonu boyunca süren büyük bir kar fırtınasına dönüştü.

Hafta sonu görülen fırtınanın ardından, normalden çok daha soğuk bir hava kütlesinin orta Avrupa’ya yayılması nedeniyle kuzey Alplerde çok daha fazla kar olması bekleniyor.

Hava durumu modelleri çok daha soğuk bir dönemin kasım sonuna kadar süreceği konusunda hemfikir. Bu hafta, Arktik soğuklarının Balkan yarımadasının güneyine doğru genişleyeceği tahmin ediliyor. Diğer yerlerde kar miktarları önemli miktarlara ulaşmasa da önümüzdeki hafta daha fazla kar yağışı ihtimali söz konusu.

Fotoğraf: Reuters

25 Kasım’da Türkiye’nin pek çok kentinde de hava sıcaklıkları önemli bir düşüş göstermişti. Birçok kentte fırtına etkili olmuş ve İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Kocaeli ve Antalya başta olmak üzere büyük şehirlerde hayatı olumsuz etkilemişti. Bunun sonucunda İzmir’de “deniz kabarması” denilen durumun yaşanmasıyla deniz suları yaklaşık 1 metre yükselerek kentin birçok yerini su basmıştı. Muğla‘da dev bir hortum gözlemlenirken, diğer illerde de ağaçların devrildiği ve çatıların uçtuğu kaydedilmişti.

‣ Fırtına ve sağanak büyük kentleri etkiledi: Deniz kabardı, ağaçlar devrildi, çatılar uçtu
‣ Muğla’da hortum: Dalaman’da çatılar uçtu, ağaçlar ve direkler devrildi

Kırım, son yılların en güçlü fırtınasını yaşadı

euronews‘in aktardığına göre Rusya‘nın 2014 yılında ilhak ettiği Kırım‘da etkili olan kötü hava koşulları yaşamı olumsuz etkiliyor.

Rus haber ajansı Tass, Karadeniz’de etkili olan fırtına nedeniyle sahil kent ve kasabalarının sular altında kaldığını, çatıların uçtuğunu ve ağaçların devrildiğini duyurdu.

Romanya ve Moldova’da da etkili olan fırtına nedeniyle Kırım’da acil durum ilan edilirken pazartesi günü de davam etmesi beklenen kötü hava koşulları nedeniyle okullar tatil edildi.

Fotoğraf: AFP

Kırım 24 TV kanalı, Sivastapol‘da bulunan bir akvaryumun da su altında kaldığını ve egzotik balıklarla birlikte 800 hayvanın öldüğünü duyurdu.

Saatteki hızı 144 kilometreye varan rüzgar enerji iletim hatlarında zarara neden oldu. Rusya ve Ukrayna’dan yapılan açıklamalarda, fırtına nedeniyle her iki ülkede 2 milyon kişinin elektriksiz kaldığı bildirildi.

Son 16 yılda görülen en güçlü fırtına nedeniyle Kırım’da yaşayanlardan evlerinde kalmaları istendi.

‘İklim kaygısı’yla ilgili çevrimiçi aramalarda keskin yükseliş yaşanıyor

“İklim kaygısı” ile ilgili çevrimiçi aramalarda bu yıl dramatik bir yükseliş görüldüğü açıklandı.

Google‘ın BBC 100 Kadın ile paylaştığı verilere göre 2023’ün ilk on ayında İngilizce yapılan “iklim kaygısı” ile ilgili arama sorguları 2017’nin aynı dönemine göre 27 kat yükseldi.

Aynı dönemde iklim kaygısına ilişkin aramalar farklı dillerde de yükselişe geçti.

Portekizce yapılan aramalar 73, Çince yapılan aramalar 8,5 katına çıktı; Arapça yapılan aramalar beşte bir oranında arttı. Bunlar iklim kaygısıyla ilgili aramaların en fazla yapıldığı diller değil, BBC’nin Google’dan incelemesini istediği bazı diller. Yani aramalar, iklim kaygısı konusunda daha fazla farkındalığa sahip olanlar veya Google’ı en sık kullananlar arasında daha yüksek olabilir.

İklim kaygısı iklim değişikliğinin insanlar ve gezegen üzerindeki etkileri karşısında hissedilen sıkıntıyı ve depresif duyguları tarif eden bir kavram. Bu alandaki bilimsel çalışmalara göre kadınlar iklim kaygısından erkeklere göre daha fazla etkileniyor. Ancak bu kaygıdan en çok etkilenenler çocuklar ve gençler.

Google Trendler verilerinin, sıklıkla aynı aynı anlamda kullanılan ancak biraz farklı anlamlara sahip olan “iklim kaygısı” ve “eko-kaygı” terimleriyle ilgili arama sorgularını birleştirdiği açıklandı.

Google Trendlerine göre, son beş yılda iklim kaygısıyla ilgili aramaların büyük kısmı kuzey ülkelerinde yapıldı. Bu aramaların yüzde 40’ı Finlandiya, İsveç, Danimarka ve Norveç’ten geldi.

Google, verilerinin ülke nüfuslarına kıyasla elden geçirildiğini, bu sayede ülkeler arasındaki nüfus farkının etkisinin sıfırlandığını bildirdi. Bu nedenle de bazı küçük ülkeler daha kalabalık ülkelerin önüne geçmiş görünüyor.

Verilere göre, Küresel Güney’de yer alan Şili, Filipinler ve Güney Afrika gibi ülkelerse bu alanda kişi başına daha az arama yaptı.Çok az arama yapılan ülkeler ise analize dahil edilmedi.

Bir Google sözcüsü BBC’ye son 12 ayda gezegenin geleceği ve çevreye dair aramalarda da artış yaşandığını söyledi. “Aramaları incelediğimizde insanların hem anlamaya çalıştığını hem de eyleme geçmek istediğini görüyoruz. Örneğin ‘iklim krizi nasıl çözülür’ araması son iki yılda iklim değişikliği hakkında dünya genelinde en çok artış gösterenlerden biri.”

Google verilerine göre son 12 ayda;

  • İklim değişikliğinin geleceği hakkındaki aramalar yüzde 120,
  • İklim değişikliğine uyum sağlama hakkındaki aramalar yüzde 120,
  • Sürdürülebilirlik hakkındaki aramalar yüzde 40,
  • Sera gazı salımı hakkındaki aramalar ise yüzde 120 artış gösterdi.

Farklı dillerden örnek vermek gerekirse, İspanyolca “İklim değişikliğinin riskleri nelerdir?” aramasında yüzde 150 artış görüldü.

Kadınlar daha kaygılı

Google bu aramalara dair cinsiyet verisini paylaşmasa da bu alanda yapılan çalışmalar, kadınların iklim kaygısını erkeklere kıyasla daha çok yaşadığını gösteriyor.  Bu yıl Sustainability (Sürdürülebilirlik) adlı akademik dergide yayımlanan bir araştırmaya göre dünya genelinde kadınlar iklim değişikliği konusunda daha fazla kaygı ve olumsuz hisler yaşıyor.

Erkek katılımcılarınsa daha iyimser olduğu ve hükümetlerine daha fazla güvendiği görülüyor.

Araştırmanın yazarlarından Prof. Susan Clayton bunun bir ölçüde, kadınların duydukları endişeleri dile getirme konusunda erkeklerden daha açık olmasından kaynaklandığını söylüyor: “Kadınlar kendi duygusal tepkilerini kabullenmekte daha istekli. Erkeklere kıyasla duyguları hakkında daha fazla düşünüyorlar ve konuşuyorlar.”

Öte yandan kadınların iklim değişikliği hakkında erkeklerden daha fazla endişelenebileceğini, bunun nedeninin de iklim değişikliğinden erkeklere kıyasla daha fazla etkilenmeleri olabileceğini aktarıyor:

‘Aşırı hava olaylarından sonra ev içi şiddette artış görülüyor’

“İklim değişikliği nedeniyle insanlar göç etmek zorunda kaldıklarında da kadınlar cinsel şiddet ve seks ticaretine maruz kalabiliyor. Kadınlar iklim değişikliğinden fiziksel olarak da etkileniyor. Yüksek sıcaklıklar ve hava kirliliği hamileliği etkileyebiliyor.Hamile kadınlar aşırı hava olaylarından kaçmakta da zorlanıyor.”

Bu konuda yürütülen az sayıda araştırma, iklim değişikliği kaynaklı felaketlerde hayatını kaybedenler içinde kadınların oranının daha fazla olabileceğine işaret ediyor.

Prof. Clayton, cinsiyet eşitsizliği nedeniyle bazı yoksul ülkelerde kadınların iklim değişikliği kaynaklı olayların ardından bilgiye erişimde erkeklerle aynı imkana sahip olmayabileceğini de ekliyor. Kadınların daha güvenli bir yere gitme ihtimalleri daha düşük ve ayrıca başkalarına baktıkları için onların güvenliğini kendi güvenliklerinden daha fazla öncelemiş olabiliyorlar.

Prof. Clayton, iklim değişikliğinin dolaylı ve uzun vadeli etkilerinin de kadınların ve kızların durumunu etkilediğini anlatıyor: “Bazı araştırmalar, ailelerin iklim değişikliğiyle ilişkili ekonomik sorunlarla karşılaşması durumunda kızların daha erken yaşta evlendiğini buldu. Örneğin ailenin tarımsal üretimi kuraklık veya selden etkilenebiliyor. Bu durumda aileler kızlarını beslemek zorunda kalmamak için onları evlendirebiliyor.”

Bu yıl Dubai’de düzenlenecek COP 28’de de iklim krizinde akıl sağlığıyla ilgili bazı tartışmalar da yürütülecek.

98 gündür direnen Agrobay işçileri çatıya çıktı: Ölmekten başka çaremiz yok

İzmir‘in BergamaDikili bölgesinde 98 gündür tazminat ve maaş hakları için direnen Agrobay işçileri beş katlı bir binanın çatısına çıkarak eylem yaptı. Kolluk güçleri altı işçiyi gözaltına aldı.

Bayburt Holding’e bağlı Arzu Şentürk’ün patronu olduğu Agrobay Seracılık’tan Tarım-Sen Sendikasına üye oldukları gerekçesiyle işten çıkarılan işçiler, hakları için üç ayı aşkın süredir mücadele ediyor.

Çatıya çıkan kadın işçilerden biri “Maalesef bütün siyasi partilere çıktığımız halde bizim sorunumuz çözülmedi. Eğer bugün bu sorun çözülmezse canımıza kıyacağız” diye konuştu.

İşçilerin canlarından başka kaybedecek bir şeyleri olmadığını söylemesine ve ‘kendimizi atarız’ demesine rağmen polis güçleri branda, ambulans, itfaiye olmadan ve hiçbir tedbir almadan olaya müdahale etti.

Polislerin müdahale sırasında kadınlara bağırıp çağırdığı, itildiği ve dakikalarca yukarıda tutulup aşağı indirilmediği kaydedildi. Beş kadın ve bir erkek işçi gözaltına alındı.

Polisin ayrıca işçilerin aileleriyle veya sendika temsilcileriyle görüşmesine de izin vermediği ve aşağıda bekleyen aile yakınları ve sendika başkanını da gözaltına almakla tehdit ettiği bildirildi.

‘Ölmekten başka çaremiz yok’

Üç aydır direndiklerini ve emeklerinin karşılığını almadan gitmeyeceğini ifade eden kadın işçiler Agrobay’ın patronu Arzu Şentürk’ten haklarını talep ederek şunları söyledi:

Bugün çatıdayız. Hakkımızı almadan geriye gitmeyeceğiz. Arzu hakkımızı versin; ölmek var dönmek yok. Üç ay oldu.

Bugün çözüldü çözüldü. Çözülmedi mi bizim ölmekten başka çaremiz yok. Zaten öldürdü bizi Arzu.”

Ne olmuştu?

İşçiler işyerinde sistematik amir baskısına maruz kaldıklarını, ağır işlerde eksik ekipmanlarla çalıştıklarını, maaşların düzensiz ödendiğini, iş kazalarının gizlendiğini ve bunlar karşısında Tarım Sen’e üye oldukları için işten çıkarıldıklarını söyleyerek eyleme başlamıştı.

İşten çıkarılan 39 işçiden, 31’i, Kod-46 maddesiyle tazminatsız işten çıkarılmış; “işverenin güvenini kötüye kullanmak, doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar” gerekçeleri öne sürülmüştü.

Kod-46 ‘işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya dökmek’ gibi durumlarda uygulanıyor. İşçiler bu kodla işten çıkarıldıklarında, başka yerde sigortalı olarak işe girme ihtimalleri de kalmıyor. Üstelik tazminatları ve birikmiş alacakları da ödenmiyor.

Agrobay işçileri İstanbul’da: Dört konsolosluk önünde eylem
İSİG Meclisi’nden Agrobay raporu: Tarımda son 10 yılda en az bin 803 işçi, iş cinayetine kurban gitti