Hafta Sonuİklim ve Enerji

Analiz: Hangi ülkeler tarihsel olarak iklim değişikliğinden sorumlu?

0

Yazan: Simon Evans

Yeşil Gazete için çeviren: Pınar Güzel

*

İklim değişikliğinin tarihsel sorumluluğu, iklim adaleti tartışmalarının merkezinde yer alıyor. Tarih önemli, çünkü sanayi devriminin başlangıcından bu yana salınan kümülatif karbondioksit (CO2) miktarı  halihazırdaki 1,2 °C’lık ısınma ile yakından ilişkili.

1850’den beri atmosfere insan kaynaklı, toplam yaklaşık 2500 milyar ton CO2 (milyar ton CO2: GtCO2) salındı, bu da 1,5 °C’lık ısınmanın altında kalabilmek için kalan karbon bütçesini 500 GtCO2’in altına indirdi.

Bu demektir ki, 2021’in sonunda, dünya kolektif olarak karbon bütçesinin %86’sını 1,5°C’ın altında kalabilmeye ilişkin yarı yarıya bir olasılık için veya %89’unu üçte ikilik bir olasılık için harcamış olacak.

Bu makalede, Carbon Brief, 2019’da yayınlanmış olan analizi güncelleyerek 1850-2021 aralığındaki tarihsel CO2 salımlarından ulusal sorumluluğu ele alıyor.

Analiz ilk kez, fosil yakıtlardan kaynaklanan CO2 salımlarına ek olarak, toprak kullanımı ve ormancılıktan kaynaklanan CO2 salımlarını içeriyor, bu da ilk 10’u önemli ölçüde değiştiriyor.

Carbon Brief analizi gösteriyor ki, sıralamada ilk sırada yer alan ABD, 1850’den beri 509Gt’dan fazla CO2 salımı gerçekleştirdi ve tarihsel salımların en büyük kısmından, yani küresel toplamın %20’sinden sorumlu.

Video, 1850-2021 arasında gerçekleşen fosil yakıt, toprak kullanımı ve ormancılık kaynaklı kümülatif CO2 salımlarını milyon ton bazında ve ulusların sıralamasına göre gösteriyor.

Çin, %11 ile göreceli olarak açık bir farkla ikinci sırada; onu Rusya (%7), Brezilya (%5) ve Endonezya (%4) takip ediyor. Bu son iki ülke, topraklarından kaynaklanan CO2 sebebiyle, tarihsel salım üretenler arasında ilk onda yer alıyor.

Bu arada, Almanya ve Birleşik Krallık gibi büyük sömürge sonrası Avrupa ulusları, sömürge yönetimi altındaki yurtdışı salımları hariç, küresel toplamın sırayla %4’ünden ve %3’ünden sorumlu.

Söz konusu ulusal toplamlarda, salımların gerçekleştiği yeri yansıtan, bölgesel CO2 salımları baz alınıyor. Ek olarak, analiz, karbon yoğunluğu yüksek malların ve hizmetlerin ticaretini yansıtmak amacıyla tüketim bazlı salımların etkisine ilişkin hesaplamaları inceliyor. Ticaret modern tarih boyunca ulusal toplamları etkilemiş olmalı, buna rağmen bahsi geçen hesaplar sadece son birkaç on yıl için mevcut.

Analiz daha sonra nüfusa oranlı sayıları araştırıyor, burada Çin ve Hindistan alt sıralara düşüyor. Dikkati çeken şu ki, kişi başına sıralamalar kullanılan metodolojiye fazlasıyla bağlı ve genel olarak kümülatif salımlardan farklı biçimde, bu rakamlar ısınmayla doğrudan bağlantılı değil.

Son olarak, bu makale, analizin ardındaki verilerin detaylı bir açıklamasını, verinin nereden geldiğini ve ne şekilde bir araya getirildiğini, varsayımlar, belirsizlikler ve değişen sınırlar da dâhil olmak üzere, ortaya koyuyor.

Kümülatif CO2’nin önemi

İnsan kaynaklı olarak salınan toplam CO2 miktarı ile Dünya’nın yüzeyindeki ısınma seviyesi arasında direkt, doğrusal bir ilişki mevcut. Dahası, salınan bir ton CO2’nin zamanlaması, sonuç itibariyle sebep olacağı ısınmanın miktarı üzerinde sadece sınırlı bir etkiye sahip.

Bu demektir ki, yüzlerce yıl önceki CO2 salımları gezegenin ısınmasına katkıda bulunmaya devam ediyor ve güncel ısınma zaman içindeki CO2 salımlarının kümülatif toplamıyla ortaya çıkıyor.

Karbon bütçesinin, yani küresel sıcaklıkların herhangi bir sınırın altında kalması için salınabilecek CO2’nin toplam miktarının bilimsel temeli bu.

Kümülatif salımlar ve ısınma arasındaki bağlantı “kümülatif salımlara geçici iklim yanıtı” (TCRE) ile ölçülüyor ve en son Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu tahminine göre 1000 milyar ton karbon başına 1,65°C (1000 GtCO2 başına 0,45°C) olarak tahmin ediliyor.

Bu makale için Carbon Brief’in yaptığı analiz gösteriyor ki, insanoğlu 1850’den beri atmosfere 2504 GtCO2 salmış durumda, bu sayı IPCC’nin ve her yıl karbon salımlarını ve yutaklarını ölçmeye yönelik uluslararası bir hareket olan Global Carbon Project’in göz önüne serdiği verilerle uyumlu.

TCRE temel alındığında, söz konusu kümülatif CO2 salımları yaklaşık 1,13 °C’lık ısınmaya karşılık geliyor – ve 2020’de sıcaklıklar sanayi öncesi seviyelerin yaklaşık 1,2 °C üzerinde bir seviyeye ulaştı.

(Bu makale, ağırlıklı olarak kısa ömürlü olan ve bu sebeple zaman içinde CO2 ile aynı şekilde birikmeyen CO2 dışı sera gazlarının veya aerosollerin salımınını dikkate almamaktadır. CO2 dışı gazların ısıtma etkisi kabaca aerosollerin soğutması ile dengelenmektedir.)

Aşağıdaki grafik küresel CO2 salımlarının son 70 yılda ne kadar hızlı şekilde arttığını gösteriyor. Grafik ayrıca, gri ile gösterilen, fosil yakıtlardan ve çimentodan kaynaklanan CO2 salımları ile karşılaştırmalı olarak, toprak kullanımı, toprak kullanımındaki değişim ve ormancılıktan (LULUCF, yeşil) kaynaklanan CO2 salımı arasındaki ayrışmanın altını çiziyor.

1850-2021 arası, milyar ton olarak ifade edilen, fosil yakıt, çimento (koyu gri) ve toprak kullanımı, toprak kullanımındaki değişim ve ormancılık (yeşil) kaynaklı yıllık küresel CO2 salımları. Kaynak: Global Carbon Project, CDIAC, Our World in Data, Carbon Monitor, Houghton ve Nassikas (2017) ve Hansis ve diğerleri (2015) rakamlarının Carbon Brief tarafından gerçekleştirilen analizi. Grafik: Carbon Brief – Highcharts kullanılarak.

Küresel düzeyde, toprak kullanımından ve ormancılıktan kaynaklanan salımlar son iki yüzyılda nispeten istikrarlı devam etti. Bunlar, 1850’de yaklaşık 3GtCO2 oldu ve zaman içinde gerçekleşen bölgesel ormansızlaşma modellerindeki büyük değişikliklere karşın, bugün kabaca 6GtCO2 seviyesinde.

(1997’deki gözle görülür sıçrama Endonezya’daki ve Asya’nın diğer kısımlarındaki yaygın orman yangınlarından kaynaklandı, ki bunlar daha sonra “eşi görülmemiş ekolojik felaket” olarak nitelendirildi.)

Buna karşılık, fosil yakıt kaynaklı salımlar son 30 yılda ikiye, son 60 yılda dörde katlandı ve son yüzyıl içinde yaklaşık on iki katına çıktı. 1850’de salınan 0,2 GtCO2, 2021’de salınması muhtemel yaklaşık 37 GtCO2’in sadece %0,5’ini teşkil ediyor.

Bugün CO2 salımlarının büyük çoğunluğu fosil yakıtların yakılmasından kaynaklanmakta iken, ormansızlaşma gibi beşeri faaliyetler kümülatif toplama dikkate değer katkılarda bulundu.

Toprak kullanımındaki değişim ve ormancılık 1850-2021 arasında 786 GtCO2 civarında katkıda bulundu, bu da kümülatif toplamın yaklaşık üçte birine karşılık geliyor, kalan üçte ikilik kısım (1718 GtCO2) fosil yakıtlardan ve çimentodan kaynaklanıyor.

Dolayısıyla, güncel ısınmadan dolayı ulusal sorumluluk açısından, toprak kullanımındaki değişim ve ormancılıktan kaynaklanan CO2 salımlarının önemli katkılarını yadsımak mümkün değil.

Birlikte ele alındığında, 1850-2021 arasındaki kümülatif salımlar 1,5°C altında kalınmasına ilişkin yüzde elli ihtimal için karbon bütçesinin yaklaşık % 86’sını veya üçte iki ihtimal için bütçenin yaklaşık %89’unu oluşturuyor.

Salımlar arttıkça, karbon bütçesi ivmelenen bir hızla tüketilmiş oldu, 1850’den bu yana salınan kümülatif toplamın yarısı salt son 40 yıl içinde salındı.

Yıllık salımlar güncel seviyelerde kalırsa, 2022’nin başından itibaren, kalan 1,5°C bütçesi (%50 ihtimal) 10 yıl içinde tüketilecek ve 1,5°C’ın altında kalınmasına ilişkin üçte ikilik bir ihtimal için bütçe sadece yedi yıl yetecek.

Tarihsel salımlarda ulusal sorumluluk

Karbon bütçesinin tüketilmesinden kimin sorumlu olduğu sorusu iklim adaleti tartışmaları kapsamında kesinlikle çok önemli. Bu, bugüne kadarki iklim değişikliğinin etkisiyle baş etmede sorumlulukları  kadar, daha fazla ısınmayı engellemek için kime en çok iş düştüğünü de ifade ediyor.

Ancak, sorumluluğu belirlemek kolay olmaktan uzak. Carbon Brief’in analizi öncelikle kümülatif ulusal bölgesel salımları ele alıyor, zira eldeki veriler bu şekilde sunuluyor.

(Alternatif yaklaşımlar makalenin devamında tartışılmaktadır.)

Genel olarak, kümülatif ulusal paylar, geçmişte salımın gerçekleştirildiği bölgede bulunan modern ülkeler için tarihsel salımlarla ilgili “sorumluluk” doğuruyor. Açıkça görülüyor ki, bölgesel mülkiyetin değişmesi ile ülkelerin birleşmesi ve dağılması işleri karmaşıklaştırıyor (Bkz. aşağıda).

Bu temelde, ve tüm insan kaynaklı CO2 dikkate alındığında, yukarıdaki animasyon ilk kez 1850-2021 arasında birikmiş olan tarihsel salımlardan en fazla sorumlu ülkeleri gösteriyor.

Çağdaş ulusal bir bayrak ile işaretlenmiş olan her bir çubuk, ülkenin zaman içindeki salımlarını temsil ediyor ve sağ üst köşedeki haritaya göre, dünyadaki bölgeler itibariyle bir renk skalasında yer alıyor.

Zaman içinde tüketilen 1,5 °C için kalan karbon bütçesinin yılı ve büyüklüğü sağ alt köşede belirtiliyor. Ulusal CO2 salımlarının tarihi, bir gelişimin de tarihi. Sıralamada değişen pozisyonlar birçok faktöre ilişkin bulunmakta iken, bazı genel konular gün yüzüne çıkıyor.

Zaman akışının ilk on yıllarında, küresel CO2 salımlarına toprak kullanımındaki değişim ve ormancılık egemendi ve bu durum animasyonda gösterilen ilk 10’da yansıtılıyor.

Bu dönemde, en büyük salımları gerçekleştirenler öncelikle ABD, Rusya ve Çin gibi geniş coğrafyaya sahip olan, ılıman ormanlarını tarım arazisi ve yakıt için daraltan uluslardı.

Örneğin ABD’de, doğudan batıya tüm kıtada “aşikar kaderini” takip eden ve çiftçilik için tarla açarak ilerleyen bir yerleşimci dalgası yayıldı.

Aynı zamanda, (1850’den önce çiftçilik için büyük ölçüde tarla açmış) Fransa, Almanya ve özellikle Birleşik Krallık dâhil olmak üzere birkaç Avrupa ülkesi sıralamada yükselmeye başlıyor, çünkü onlar kömür yakıtlı sanayileşmeden musdaripti.

Bu ülkeler son on yıllarda salımlarını önemli ölçüde azaltmış olsalar da, bugünkü tarihsel ısınmaya en çok katkıda bulunanlar arasında yer almaya devam ediyorlar.

Brezilya ve Endonezya gibi yağmur ormanı ulusları da keza 19’ncu yüzyılın sonlarında ve 20’inci yüzyılın başlarında kauçuk, tütün ve diğer endüstri bitkilerini yetiştiren yerleşimciler tarafından ormansızlaştırılıyordu. Ancak ormansızlaşma “ciddi olarak” 1950’lerden itibaren başladı, sebepleri arasında sığır çiftliği işletme, tomrukçuluk ve palm yağı yetiştiriciliği yer alıyor.

ABD kümülatif CO2 salımı açısından, öncelikle kömürün yaygın kullanımı ile daha sonra motorlu aracın gelişiyle devam ettiği için zaman dizisi boyunca ilk sırayı koruyor.

2021 sonu itibariyle, ABD 1850’den itibaren 509 GtCO2’ten fazla salmış olacak. Küresel toplamın %20,3’ünü teşkil eden bu miktar, açık ara en büyük pay ve bugün itibariyle 0,2 °C’lık bir ısınma ile ilişkili.

Bu, aşağıdaki grafikte gösteriliyor; grafik ayrıca her bir ülkenin fosil yakıt kullanımı (gri) veya toprak kullanımındaki değişim ve ormancılık (yeşil) kaynaklı salımlarının kümülatif toplamına katkısının kırılımını da içeriyor.

1850-2021 arasında milyar ton bazında kümülatif CO2 salımlarına en fazla katkı sağlayan ilk 20 aktörün salımlarının fosil yakıt ve çimento (gri) ile toprak kullanımı ve ormancılık (yeşil) kaynaklı salımların alt toplamlarına kırılımı. Kaynak: Global Carbon Project, CDIAC, Our World in Data, Carbon Monitor, Houghton ve Nassikas (2017) ve Hansis ve diğerleri (2015) rakamlarının Carbon Brief tarafından gerçekleştirilen analizi. Grafik: Carbon Brief – Highcharts kullanılarak.

İkinci sırada bugün itibariyle kümülatif CO2 salımlarının %11,4’ü ile ve ısınmanın yaklaşık 0,1 °C’lık kısmı ile Çin yer alıyor. Çin, süreç boyunca yüksek toprak kullanımı kaynaklı salımlara sahip olmuş iken, ülkenin güncel pozisyonunun ana nedeni, 2000’lerden bu yana hızlı ve kömürle çalışan ekonomik yükselişi.

(Çin’in sanayileşme öncesi kömür kullanımına ilişkin daha fazla bilgi için bkz. metodoloji.)

Çin’in CO2 çıktısı 2000’den bu yana üç katından fazla arttı. Yıllık en fazla salım gerçekleştiren ve güncel yıllık toplamın yaklaşık dörtte birinin sorumlusu ülke olarak ABD’yi geçti.

Rusya, küresel kümülatif CO2 salımlarının yaklaşık % 6,9’u ile üçüncü sırada, Brezilya (%4,5) ve Endonezya (%4,1) onu takip ediyor. Özellikle, yukarıdaki grafik, bahsi geçen son iki ülkenin fosil yakıt kaynaklı toplamlarının nispeten düşük olmasına karşın, büyük ölçüde ormansızlaşma kaynaklı salımları sebebiyle ilk 10’da yer aldığını ortaya koyuyor.

Kömüre bağımlı enerji endüstrisi sayesinde kümülatif salımların %3,5’i ile altıncı sırada yer alan Almanya, bazı ülkelerin toprak sektörlerinin CO2 kaynağı değil, CO2 yutağı haline geldiğini gösteriyor, çünkü önceden ormansızlaşmış alanlar yeniden ağaçlandırıldı.

(Bu makale için kullanılan veriler toprak kullanımı salımlarından sorumluluğa bilimsel yaklaşıma dayalıdır, bu veriler BM’ye sunulan resmi envanterlerde kullanılanlardan farklılaşmaktadır. İnsan veya doğa kaynaklı CO2 kaynağı veya yutağı olarak nitelendirmeye ilişkin farklılık, bu yıl yayınlanan bir Carbon Brief ziyaretçi mesajında incelenmiştir.)

Hindistan sıralamada, toprak kullanımındaki değişim ve ormancılık kaynaklı katkının daha yüksek olmasından dolayı kümülatif toplamın %3,4’ü ile %3’e sahip olan Birleşik Krallık’ın hemen üzerinde, yedinci sırada yer alıyor.

% 2,7 ile Japonya ve % 2,6 ile Kanada tarihsel salımlara en fazla katkısı olan ilk 10 ülke listesinin sonunda yer alıyor. Neredeyse daima ulusal envanterlerin ve hedeflerin dışında bırakılan havacılık ve gemicilik kaynaklı uluslararası nakliye salımları, bir “ulus” olarak değerlendirilseydi, listenin 11. sırasında yer alırdı.

Kümülatif tüketim salımları

İklim adaleti görüşmelerinde yaygın bir argüman, bazı ülkelerin bölgesel salımlarını kendi ülkelerinde azaltmış olmaları, ancak ülke dışından ithal edilen yüksek karbon içerikli mallara bağımlı olmaya devam etmeleri.

Tüketim bazlı salım hesapları, tüm sorumluluğu fosil yakıt ile sağlanan ürünleri ve hizmetleri kullananlara veriyor ve Çin gibi büyük ihracatçılar için toplamı azaltma eğilimi gösteriyor.

Detaylı ticaret çizelgelerine dayalı bu hesapları oluşturmanın önünde pratik engeller yer alıyor. Karbon yoğunluğu yüksek ürünlerin uluslararası ticareti modern tarih boyunca süregelmiş olmakla birlikte, söz konusu çizelgeler sadece 1990’dan sonraki yıllar için mevcut.

Bu yetersizliklere rağmen, ticaret konusu olan CO2’nin ülkelerin kümülatif salımları üzerindeki etkisini incelemek, aşağıdaki grafikte gösterildiği üzere, mümkün. Gri çubuklar bölge bazında kümülatif ulusal salımları gösteriyor, açık gri kısımlar ihracatla ilişkili CO2’yi ifade ediyor ve kırmızı kısımlar ithal edilen mal ve hizmetlerde saklı salımları temsil ediyor.

Kümülatif tüketim salımlarına göre ilk 19 ülkenin bölgesel bazdaki ilk 19 ülke ile aynı olduğu ve sıralamada ilk 10’dakilerin hiç birinin pozisyonlarını değiştirmediği göze çarpıyor. Bu, bazı ülkelerin şu anda bölgesel toplamlarından çok daha büyük bir CO2 ayakizine sahip olmalarına karşın söz konusu oluyor.

1850-2021 arasında milyar ton bazında tüketim bazlı kümülatif CO2 salımlarına en fazla katkı sağlayan ilk 20 aktör. Gri çubuklar bölgesel bazda salımları, açık gri çubuklar ihraç edilen CO2 salımlarını ve kırmızı çubuklar ithal edilen CO2 salımlarını gösteriyor. Kaynak: Global Carbon Project, CDIAC, Our World in Data, Carbon Monitor, Houghton ve Nassikas (2017) ve Hansis ve diğerleri (2015) rakamlarının Carbon Brief tarafından gerçekleştirilen analizi. Grafik: Carbon Brief – Highcharts kullanılarak.

Ana sıralamalar tüketim bazlı salım hesaplarının kullanılması sonucunda değişmez iken, bu geçiş varlıklı ulusların sorumluluk payını artırıyor.

ABD ve Japonya’nın her biri küresel kümülatif toplamın % 0,3’ünü kazanırken, Almanya ve Birleşik Krallık’ın her birine % 0,2 ekleniyor, buna karşılık Çin’in puanı % 1,1, Rusya’nınki % 0,5 düşüyor.

Burada kullanılan tüketim hesabı sadece fosil yakıt ve çimento kaynaklı CO2’yi içeriyor, dolayısıyla Brezilya ve Endonezya’nın kümülatif toplamları hemen hemen hiç değişmiyor.

1990 öncesi tüketim bazlı hesapların mevcut olmayışı analizin daha önceki karbon yoğunluğu yüksek ticareti dışarda bıraktığı anlamına geliyor. “Dünyanın atölyesi” olarak Birleşik Krallık 19’uncu yüzyılda, önemli miktarlarda enerji ve karbon yoğunluğu yüksek mallar ihraç etti.

ABD ve Almanya gibi diğer sanayileşen uluslar da aynı şeyi yaptılar, 2017’de yayınlanan bir makalenin ifadesiyle bugün Çin’in oynadığı role benzer bir rol oynadılar:

Çin bugün çoğunlukla dünyanın diğerleri için yüksek miktarlarda ucuz tüketim malları üreten atölyesi olarak algılanıyor. Bir yüzyıl önce Britanya ve Almanya (Amerika Birleşik Devletleri ile birlikte) hem Avrupa hem de dünya için benzer bir rol oynadı.

1890’da, Birleşik Krallık’ın ihraç mallarına ilişkin enerji tüketiminin neredeyse %20’si, yani CO2 salımlarının oranına benzer bir oranı, tüketim bazlı hesaplama açısından yurtdışına dağıtılıyordu.

Ancak, ticari bir ilişkinin her iki tarafının da finansal kazanç elde etmesi muhtemel olduğundan, tüketim bazlı hesaplama da salımlardan sorumluluk sorununu tamamen çözmüyor.

Modern bağlamda, taraflardan yalnız biri CO2 salımına sebep olan faaliyetlere tam olarak egemen, oysa tarihte sömürge yönetimi altında durum farklıydı.

Üçüncü bir yaklaşım fosil yakıt üreticilerini kömür, petrol veya gaz yandığında salınan CO2’den sorumlu tutmak. Bu fikir petrol şirketlerinin “kapsam 3 salımları” ile ilişkili olarak veya Avusturalya gibi büyük fosil yakıt ihraççıları tartışılırken sıklıkla dile getiriliyor.

Ancak üretim bazlı ulusal salımlar hâlihazırda elde mevcut değil ve dikkatli bir hesaplama yapılmazsa bir yerde üretilerek başka bir yerde kullanılan CO2’nin iki kez dikkate alınması riskini doğurabilir.

Kümülatif kişi başına salımlar

Ulusal sorumluluk fikri başka problemleri beraberinde getiriyor; günümüz toplumlarının ve önceki nesillerin eşit olmayan büyüklükleri, zenginlikleri ve karbon yoğunlukları bunlara dâhil.

Bu meseleler ülke içinde ve ülkeler arasında geçerli. Dahası, ülkelerin kendileri, tarihsel rastlantılar, coğrafya ve politika sonucunda insan eliyle ihtiyari olarak oluşturulmuş yapılar. Başka sınırlar söz konusu olsaydı, tarihsel sorumluluk sıralaması farklı görünebilirdi.

Bunu çözüme ulaştırmanın bir yolu, ülkelerin kümülatif CO2 salımlarına katkılarını izafi nüfuslarına göre normalize etmek.

Güncel ısınma ile doğrudan bağlantılı olan kümülatif tarihsel salımlardan farklı olarak, söz konusu kişi başına düşen sayılar Exeter Üniversitesi’nde iklim sistemlerinin matematiksel modellemesi bölümü başkanı Prof. Pierre Friedlingstein’a göre doğrudan iklimle ilişkili değil. Friedlingstein Carbon Brief’e şöyle aktarıyor:

Atmosfer ve iklim için önemli olan kümülatif CO2 salımları. Kümülatif kişi başına salımlar enteresan olsa da, bunlar ülkelerin sorumluluk payları olarak yorumlanmamalı, çünkü bunlar iklimle doğrudan ilişkili değil. Isınmayla bağlantısını kurabilmek için bunları ülkenin nüfusu ile çarpmanız gerekir.

Başka bir şekilde düşünüldüğünde görülüyor ki, kişi başına yüksek salımlara sahip küçük ülkeler genel ısınma için göreceli olarak hala önemsiz. Bu sebepten ötürü, aşağıdaki grafik bugünkü nüfusu 1 milyonun altında olan ülkeleri içermiyor. (Bu da Lüksemburg, Guyana, Belize, Brunei gibi ülkeleri dışarda bırakıyor.)

Carbon Brief’in bu makale için analizi, göreceli nüfus büyüklükleri bakımından hesaplama sorununa iki farklı şekilde yaklaşıyor. Bu yaklaşımlar birbirinden belirgin şekilde farklı sonuçlar veriyor, bu da kümülatif kişi başına salımları yorumlamadaki zorluğun altını çiziyor.

Birinci yaklaşım bir ülkenin her bir yıldaki kümülatif salımlarını alıyor ve o zamanda ülkede yaşayan kişilerin sayısına bölüyor, dolaylı olarak geçmişe dair sorumluluğu bugün hayatta olanlara yüklüyor. Aşağıda, soldaki grafik buna göre 2021 itibariyle ilk 20 ülkeyi gösteriyor.

İkinci yaklaşım bir ülkenin her bir yıldaki kişi başına salımlarını alıyor ve bunları topluyor, 2021 itibariyle sonucu da aşağıda sağdaki grafikte görülüyor. Bu, geçmiş ve bugünkü popülasyonların kişi başına salımlarını eşit ağırlıkta değerlendiriyor.

Sıralama Ülke 2021’de nüfus başına kümülatif salımlar, CO2 ton cinsinden Sıralama Ülke Kişi başına kümülatif salımlar, CO2 ton cinsinden
1 Kanada 1,751 1 Yeni Zelanda 5,764
2 ABD 1,547 2 Kanada 4,772
3 Estonya 1,394 3 Avustralya 4,013
4 Avustralya 1,388 4 ABD 3,82
5 Trinidad ve Tobago 1,187 5 Arjantin 3,382
6 Rusya 1,181 6 Katar 3,34
7 Kazakistan 1,121 7 Gabon 2,764
8 Birleşik Kırallık 1,1 8 Malezya 2,342
9 Almanya 1,059 9 Kongo Cumhuriyeti 2,276
10 Belçika 1,053 10 Nikaragua 2,187
11 Finlandiya 1,052 11 Paraguay 2,111
12 Çekya 1,016 12 Kazakistan 2,067
13 Yeni Zelanda 962 13 Zambia 1,966
14 Belarus 961 14 Panama 1,948
15 Ukrayna 922 15 Fildişi Sahili 1,943
16 Litvanya 899 16 Kosta Rica 1,932
17 Katar 792 17 Bolivya 1,881
18 Danimarka 781 18 Kuveyt 1,855
19 İsveç 776 19 Trinidad ve Tobago 1,842
20 Paraguay 732 20 Birleşik Arap Emirlikleri 1,834

2021’deki nüfusa göre ağırlıklandırılmış 1850-2021 arası kümülatif salımlarda ilk 20 ülkeye (solda) karşı, 1850-2021 arasında kümülatif kişi başına salımlarda ilk 20 ülke 1850-2021 (sağda). 2021’de nüfusu 1 milyon kişinin altındaki ülkeler sıralamanın dışında bırakılmıştır.

Nüfus için yapılan hesaplamanın belki de en önemli etkisi, yukarıdaki tabloda kümülatif salımlara sebep olan ilk 10’un bir çoğunun, yani Çin, Hindistan, Brezilya ve Endonezya’nın eksik olması.

Bu ülkeler küresel kümülatif salımlara büyük katkılar sağlamış olmakla birlikte yüksek nüfusa da sahipler, bu da kişi başına etkilerini çok daha düşük hale getiriyor. Gerçekten, bu dört ülke dünyanın nüfusunun % 42’isini oluşturuyor; ama 1850-2021 arası kümülatif salımların sadece %23’ünü oluşturdu.

Buna karşılık, ilk 10’un geri kalanı, yani ABD, Rusya, Almanya, Birleşik Krallık, Japonya ve Kanada dünya nüfusunun %10’unu teşkil ediyor; ancak kümülatif salımların %39’unu meydana getirdi.

Bu durum yukarıdaki tabloda sol tarafta güncel nüfusların ağırlıklandırılmasına yansıtılmış durumda; burada Kanada ilk sırada, onu ABD, Estonya, Avusturalya, Trinidad ve Tobago ile Rusya takip ediyor.

Bu listedeki daha büyük ülkeler bakımından, sıralamalar, sıklıkla nüfusun çok daha az olduğu, 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın ortaları boyunca yüksek ormansızlaşma oranlarının ve daha yakın on yıllarda kişi başına yüksek fosil yakıt kullanımının kombinasyonlarını yansıtıyor.

Diğerleri açısından sebepler daha az aşikâr. Örneğin Estonya, uzun süre enerji ihtiyacının büyük bölümü için katran kumuna bel bağladı, yani yıllık kişi başına salımları yüksekti. Estonya hükümeti 2040 yılına kadar petrol kumu üretimine aşamalı olarak son vermeyi taahhüt etti.

(Eski bir Sovyet devleti olarak Estonya’nın 1991 öncesi salımları SSCB’nin o zamanki toplamında sahip olduğu paya nazaran tahmin ediliyor, yani birçok ülke için olduğundan daha fazla belirsizlik söz konusu. Daha fazla ayrıntı için bkz. aşağıda metodoloji bölümleri.)

Sadece 1,4 milyon nüfuslu bir Karayip adası ulusu olan Trinidad ve Tobago, oldukça büyük bir kimyasal sektörünü de besleyen büyük petrol ve gaz endüstrisi sebebiyle sıralamada üst sıralarda yer alıyor.

Yukarıdaki tabloda, sağdaki kümülatif kişi başına sıralamaya dönülürse, her ne kadar liste yine Kanada, Avusturalya ve ABD’yi önemli pozisyonlarda içerse de oldukça farklı.

Yeni Zelanda, yerli Kauri ormanının büyük kısmının değerli kereste için yok edildiği 19’uncu yüzyıldaki yaygın ormansızlaşma sebebiyle listenin başında yer alıyor. Ülkenin o zamanki düşük nüfusu bu yüzden yüksek yıllık kişi başına salımlara sahipti; 1900 itibariyle oluşmuş olan kümülatif toplam bugüne dek birikenin yaklaşık üçte ikisini karşılıyor.

Ormansızlaşma kaynaklı salımlar sebebiyle listede yer verilen diğer ülkelere Gabon, Malezya, Kongo Cumhuriyeti‘nin yanı sıra birçok Güney Amerika ulusu dâhil.

Bu salımlar için “sorumluluk” yüklemek bakımından, bu durum yine sömürgecilikle ve yabancı yerleşimcilerin doğal kaynakları çıkartmasıyla ilişkili çetrefil sorulara sebebiyet veriyor.

Metodoloji: Fosil veriler

Bilim insanları bir yüzyılı aşkın süredir küresel CO2 salımları hakkında tahminlerde bulunageldiler. Bunlar içinde İsveçli jeokimyager Arvid Högbom, 1894’te ilk girişim olduğu düşünülen çalışmayı gerçekleştirdi.

Norveç’teki Uluslararası İklim Araştırmaları Merkezi’nde (CICERO) kıdemli araştırmacı Robbie Andrew’un bir tercümesinde, Högbom tahmin hesaplamasını nasıl geçekleştirdiğini açıklıyor:

“Güncel taş kömürü üretimi yuvarlak olarak yıllık 500m ton veya Dünya yüzeyindeki km2 başına 1 ton. CO2’e dönüşünce bu kömür miktarı, havadaki toplam CO2’in yaklaşık binde birlik kısmını temsil ediyor.”

Andrew’a göre, Högbom’un çalışması kömür yakılması kaynaklı küresel CO2 salımlarının 1890’da yaklaşık 1,8 GtCO2 olduğunu işaret ediyordu.
Daha ziyade yaklaşık bir tahmin olduğu açık olduğu halde, bu ilk teşebbüs o zamanki kömür kaynaklı salımlara ilişkin yaklaşık 1,3 GtCO2 olan çağdaş salım tahminlerine kayda değer ölçüde yakındı.

Högbom’un makalesi, değişen atmosferik CO2 seviyelerinin Dünya’nın sıcaklığını büyük ölçüde değiştirebileceğini ilk kez öngören Svante Arrhenis’in çığır açıcı 1896 tarihli çalışmasına ilham verdi.

Yıllar içinde bilim insanları, fosil yakıtların yakılması kaynaklı CO2 salımlarını tahmin ederek birçok zaman dizisi geliştirdiler ve bunlar her ne kadar birbirleriyle tam olarak uyumlu olmasalar da, yüzde birkaç birimlik farkla aynı sonuçta birleşiyorlar.

Bu makaleye esas alınan veriler uzun bir kaynak listesinden elde edildi. İlki, ABD’de yer alan Karbondioksit Bilgi Analiz Merkezi (CDIAC) tarafından geliştirilen ve Global Carbon Project tarafından intibak edilen fosil yakıt ve çimento üretimi kaynaklı ulusal tarihsel CO2 salımlarına ilişkin tahminler.

Şu anda Appalachian Devlet Üniversitesi’nde Appalachian Enerji Merkezi tarafından muhafaza edilen ve güncellenen CDIAC rakamları, 1750’den günümüze kadar uzanıyor.

Tarihsel fosil CO2 tahminleri 1984 itibariyle geliştirilen bir metodolojiye dayanıyor ve o zamandan beri geliştirilmekte. Bu metodoloji genel olarak, fosil yakıt üretimi, ticareti ve kullanımı kayıtları ile belirli bir miktarda kömür, petrol veya gaz yakıldığında salınan CO2 miktarına ilişkin tahminleri kullanıyor.

Kavramsal olarak bu Högbom’un ilk küresel CO2 salımları tahminlerini yaptığı yöntem – ve bu yaklaşımın daha sofistike bir versiyonu bugün hala çağdaş salımları tahmini olarak hesaplamak için kullanılıyor.

CDIAC zaman dizilerinin önde gelen yazarlarından biri olan ve rakamlar üzerinde onlarca yıldır çalışan Gregg Marland, Carbon Brief’e şöyle diyor:

Bence insanların çoğu CO2 salımlarının herhangi bir yerde nadiren ölçüldüğünü ve daha ziyade üretilen fosil yakıt miktarına ve bununla ne yaptığımıza ilişkin en iyi verilere dayalı tahminlerin söz konusu olduğunu göz ardı ediyor.

Andrew şöyle yazıyor:

Fosil yakıt kaynaklı CO2 salımlarının, ekonomik faaliyetlerdeki kritik rolü sebebiyle yakından takip edilen bir varlık grubu teşkil eden enerji ile büyük ölçüde bağlantılı olması sebebiyle, salımlara ilişkin tahminde bulunmak için kullanılabilecek veriler açısından bir zenginlik söz konusu.

Marland ise genel olarak şunu söylüyor: “Küresel CO2 salımlarına ilişkin tahminlerde oldukça iyi durumdayız, ancak münferit bazı ülkeler için ilk dönemlerin verileri bakımından belirsizlik oldukça büyük olabilir.”

Fosil yakıt kullanımına ve işlenmesine ilişkin olarak 1751’e dek uzanan veriler mevcut. Veriler bir dizi işlem gerektiriyor ve kusursuz değil, ancak oldukça iyi bir tarihi ortaya koyuyor…İlk yıllara ilişkin tahminleri yorumlamayı kolaylaştıran iki olgu var: Eski zamanlarda fosil yakıt yakan çok az sayıda ülke vardı ve büyüme hızı öyle ki, küresel salımların büyük çoğunluğu daha yakın zamanlardaki on yıllarda gerçekleştirildi.

Verilerden doğan aşikâr bir soru, 1850’de dahi yaklaşık 400 milyon kişilik bir nüfusa sahip olan Çin’in neden 20. yüzyılın başlangıcı civarına kadar fosil yakıt yakımı kaynaklı sıfır salımına sahip olarak kaydedildiği.

Çin’in kömürü binlerce yıldır kullandığı düşünülüyor, bir hesaba göre henüz 11’inci yüzyılda demir elde etmek için yılda yüzbinlerce ton yakıyordu.

Ancak, kömür kullanımının yüksek nakliye masrafı sebebiyle çok yerel olduğu söyleniyordu ve bazı demir merkezleri Moğol istilasından sonra çökmüştü. Çin, ağırlıklı olarak yakacak oduna bağımlı kaldı, bu da yaygın ormansızlaşmaya sebep oldu. 2004 tarihli bir makalede, enerji tarihçisi Vaclav Smil şöyle yazıyor:

1900 itibariyle, birçok Avrupa ülkesi neredeyse tamamen kömürden enerji üretiyordu – ancak Çin’in kırsal kesiminde Qing hanedanının son yılı boyunca (1911) enerji kullanımı Çin’in taşrasında 100 veya 500 yıl öncesinde geçerli olan durumdan pek farklı değildi.

Dünyada tarihsel enerji kullanımına ilişkin bir başka veritabanı olarak Prof. Paolo Malanima tarafından derlenen ve Harvard Üniversitesi’ndeki Tarih ve Ekonomi Merkezi’nin ev sahipliği yaptığı veritabanına göre, “Kömürün [Çin’de kullanımının] 1900’den önce mikarının belirlenmesi zor”. Buna karşılık, bu veri CDIAC tarafından verilen rakamları destekliyor.

Marland Carbon Brief’e şöyle aktarıyor:

[Çin’de] kullandığımız tarihsel verilerin bir kısmında belirtilmeyen büyük miktarda bir kömür kullanımı bana olası görünmüyor.

Metodoloji: Endüstriyel temel

Carbon Brief’in bu makale için analizi 1850’de başlıyor, çünkü bu, IPCC’nin sanayileşme öncesi 1850-1900 arası referans dönemi tanımı ile örtüşüyor ve 1850 öncesine dair toprak kullanımı ve ormancılık kaynaklı salımlara ilişkin ulusal veriler mevcut değil (bkz. aşağıda).

CDIAC rakamlarına göre, 1850’den önce fosil yakıtların yakılması kaynaklı önemli miktarda CO2 salan sadece bir avuç ülke vardı ve birçoğunun 20. yüzyıla kadar ihmal edilebilir toplamları bulunuyordu.

Bu sebeple, 1850’den başlamak 1750-1850 arasındaki yüzyıl boyunca salınan fosil yakıt kaynaklı salımların sadece 3,8 GtCO2 kadarını, 1750-2021 arası dönemin tümünde salınan toplamın yaklaşık olarak % 0,2’sini dışarıda bırakıyor.

1850 öncesi toplamın neredeyse dörtte üçü (2,8 GtCO2) Birleşik Krallık kaynaklıydı. Analizi 1750’ye kadar genişletmek, Birleşik Krallık’ın küresel kümülatif salım payına yüzde 0,1 puan ekleyecektir.

CDIAC çalışması aynı zamanda, Our World in Data (OWID) tarafından diğer faydalı bilgilerle bir araya getirilen Global Carbon Project (GCP) tarafından yayınlanan tarihsel zaman serilerinde de kullanılmaktadır. Carbon Brief’in analizi, OWID derlemesinden 2019 yılına kadar fosil salım verilerini esas alıyor.

Analiz daha sonra Carbon Monitor tarafından yayınlanan neredeyse gerçek zamanlı rakamları kullanarak 2020 ve 2021’deki salımları tahmin ediyor. Bu, büyük ekonomiler ve dünyanın geri kalanı için toplu olarak veri sunuyor.

2020 rakamları, Carbon Monitor’den gelen yıllık yüzde değişiminin GCP’den gelen ton cinsinden 2019 toplamına uygulanarak elde edildi. 2021 için de yaklaşım aynı, ancak bugün itibariyle salımlardaki yıllık yüzde değişimi kullanılıyor. Bu yazı yazılırken, Carbon Monitor verileri Temmuz 2021’in sonuna kadar uzanıyordu.

Uluslararası taşımacılık kaynaklı fosil CO2 salım verileri GCP tarafından ayrı olarak raporlandı ve projede işbirliği yapan Robbie Andrew’un kişisel web sayfasından alındı. Carbon Brief uluslararası taşımacılık kaynaklı salımların 2020’de, 2019 seviyelerine dönmeden önce yarılandığını esas aldı.

Our World in Data vasıtasıyla GCP aynı zamanda, 1990’dan itibaren tüketim bazlı salımların hesaplanması için kaynak teşkil ediyor. Nüfus verileri Our World in Data’dan ve Gapminder’dan geliyor.

Metodoloji: Değişen sınırlar

Bölgesel değişiklikler ve ulusal oluşumların birleşmesi veya ayrılması salımların tarihsel bölüşümü için özel bir problem teşkil ediyor. CDIAC verileri, “mümkün oldukça”, zaman içinde değişen ulusal sınırları hesaba katıyor, Marland ise bunun “çok zor” olduğunu söylüyor.

Örneğin, kömür ve mineral kaynakları bakımından zengin Alsace-Lorraine bölgesinin salımlarından sorumluluk, çağdaş sınırlara göre Fransa ve Almanya arasında yer değiştirmektedir.

Benzer şekilde şu anda Pakistan’ı oluşturan bölgeden gelen salımlar, Hindistan’ın 1947’de bölünmesinden önce Hindistan toplamı altında gösterildi, Bangladeş ise Pakistan’dan 1971’de ayrıldı.

Marland şuna dikkat çekiyor:

Tabi ki ulusal sınırlarda baş edilmesi zor bazı değişiklikler söz konusu. Ancak eski Sovyetler Birliği’nin veya eski Yugoslavya’nın dağılması – veya Kuzey ve Güney Vietnam’ın veya Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi gibi şeyler aslında yeniden yapılandırmaya izin veren bazı veri izleri bırakıyor. Bence çözüm yolu şeffaf ve dürüst olmak ve elde edilebilen en iyi verilerin rehberliğinde hareket etmek.

Andrew’a göre, Avusturya-Macaristan veya Osmanlı imparatorlukları gibi uluslarüstü varlığa sahip ülkelerin değerlendirilmesi de yine güçlükler ve çifte hesaplama riskini yaratıyor.

1850’de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun haritası. Kaynak: World History Archive / Alamy Stock Photo.

CDIAC’tan önemli bir farkı, GCP’nin, ulusal salımları, doğu ve batı Almanya’yı tek bir birim olarak birleştirmesinde olduğu gibi, modern coğrafi mevcudiyete göre birleştirmesi ve bölmesi.

Benzer şekilde, CDIAC Çekoslovakya’nın 1991’den sonra Çekya ve Slovakya olarak bölünmesine kadarki salımlarını tek bir ülkenin salımları olarak sunmakta iken, GCP zaman dizisi boyunca her iki ülke için rakamları sunuyor. Bu ayrım, 1991’deki bölünme zamanında Çekya ve Slovakya’ya ait salım paylarına dayanıyor ve bu payların geçmişe yönelik izdüşümlerinin alınmasıyla elde ediliyor.

GCP eski Sovyetler Birliği üyesi ülkelere karşı aynı yaklaşımı kullanıyor, buna karşılık CDIAC 1830-1991 için SSCB verilerini ve daha sonrası için bağımsız devletlerin verilerini sunuyor.

Şüphesiz bu, verilere ilişkin diğer belirsizlik sebeplerine bir yenisini ekleyen ham bir yaklaşım – ve dolayısıyla bu ülkelerin göreceli sıralamalarına fazla anlam yüklenmemeli.

Yine de zaman içinde kümülatif salımların izini sürmek için, Carbon Brief’in analizi, CDIAC tarafından kullanılan değişken ülke tanımlamalarındansa, GCP’nin ulusal salım raporlarını kullanıyor.

Metodoloji: Toprak kullanımı kaynaklı salımlar

Tahmini olarak hesaplanan toprak kullanımı, toprak kullanımındaki değişim ve ormancılık (LULUCF) kaynaklı ulusal CO2 salımları iki veri kaynağının, yani Houghton ve Nassikas (2017, bundan sonra “HN” olarak anılacaktır) ile Hansis ve diğerlerinin (2015, “BLUE”) ortalaması.

1850-2019 arasını kapsayan ve uyumlaştırılmış ülke etiketleme kullanılan bu veri setlerinin güncellenmiş versiyonları, yazarlardan biri olan Münih Ludwig-Maximillians Üniversitesi’nde coğrafya bölüm başkanı Prof. Julia Pongratz tarafından Carbon Brief ile paylaşıldı.

Her iki veri seti “muhasebe modelleri”nden türüyor, bunlar basit ifadeyle, zaman içinde topraktaki ve toprak üstündeki karbon stoğu değişikliklerini toprak kullanımındaki değişimin toplam seviyeleri temel alınarak kaydediyorlar.

Woodwell İklim Araştırma Merkezi’nde kıdemli onursal bilim insanı ve HN zaman dizilerinin başyazarı Richard Houghton, konsepti Carbon Brief’e şöyle açıklıyor:

Toprak kullanımındaki değişim kaynaklı yıllık salımları bir muhasebe modeliyle ve iki tür veri ile hesaplıyoruz. İlk veri türü tarla, mera, orman ve diğer toprak ALANLARINI yeniden yapılandırıyor. İkinci veri türü KARBON verileri. Farklı tipte ekosistemlerin bitki örtüsünde ve topraklarında ne kadar karbon var ve bu stoklar toprak kullanımındaki değişim ve ormancılık sonucunda nasıl değişiyor?

Houghton’ın belirttiğine göre, araştırmacılar geniş kapsamda bilimsel literatürden yararlanarak, toprak kullanımı insan faktörü sebebiyle değiştiğinde ne kadar karbonun kaybolduğu veya kazanıldığı bilgisini modele giriyorlar:

Muhasebe modeli, herhangi bir işletmeye veya toprak kullanımına konu olan, örneğin bir ormanın tarlaya dönüştürülmek üzere yok edilmesi veya açık arazide orman yetiştirilmesi gibi, bir hektar toprak başına karbon stoklarındaki yıllık değişikliklerin bilinmesine dayanıyor. Karbon stoklarına ve bunların işletme sebebiyle değişimine ilişkin söz konusu veriler ekoloji ve ormancılık literatüründen elde ediliyor.

Her iki LULUCF veri seti küresel ve ulusal düzeyde önemli farklar içeriyor, bunlar iki grup tarafından yayınlanan yakın tarihli bir ortak makalede inceleniyor.

Temel etkenler arasında, toprak kullanımına ilişkin farklı temel verilerin kullanılması ve HN’nin bunları ulusal düzeyde bir araya getirmesi karşısında BLUE’nun mekânsal olarak belirlemede bulunması yer alıyor. Bu durum BLUE’ya, tarım arazisinin net alanı sabit kalsa da toprak işlemede söz konusu olan ve daha geniş bir alandaki karbon stoklarını etkileyebilecek değişiklikleri takip etme imkânı sağlıyor.

1900 civarında Yeni Zelanda’nın Kuzey Adası Matakohe’deki kauri ormanında bir kağnı tomrukları taşıyor. Kaynak: Lakeview Images / Alamy Stock Photo.

Modeller her bir toprak kullanımı tipi için karbon stoğu tahminleri ve çabuk çözünen karbon stoğu paylarının ele alınması bakımından da farklılık gösteriyorlar.

Bu zaman dizilerini 2021 için tümüyle güncellemek amacıyla, Carbon Brief, son yıllardaki toprak kullanımı kaynaklı salımların eldeki en son tarihli tahminlerden bu yana değişmediğini varsaydı.

Fosil kaynaklı CO2 salımlarında olduğu gibi, LULUCF rakamlarındaki belirsizlik zamanda geri gidildikçe artıyor. Houghton Carbon Brief’e şöyle söylüyor:

Aşikâr ki, belirsizlik, eksik verilerden ve eksik parçaları tamamlamak için kullandığımız varsayımlardan ileri geliyor. Zamanda geri gittikçe belirsizlik artıyor, ama toprak kullanımındaki değişim oranları genel olarak geçmişte son 60 yıldakinden daha düşüktü.

Pongratz, küresel toprak kullanımı ve ormancılık kaynaklı salımlardaki genel belirsizliğin yıllık yaklaşık 2,5 GtCO2 gibi bir miktara karşılık geldiğini, bunun fosil yakıtlardaki ile benzer bir aralıkta olduğunu belirtiyor. Ancak, bu belirsizlik göreceli olarak çok daha büyük, tahmin edilen LULUCF toplamının aşağı yukarı % 50’si civarında.

Son birkaç yılda toprak kullanımı ve ormancılık kaynaklı salımlardaki belirsizlik seviyesi önemli ölçüde düşürülmüş olsa da, Pongratz şöyle diyor:

Bu, insan kökenli karbon bütçesinin en belirsiz kısmı, ancak şimdilerde CO2’nin giderilmesine ilişkin tartışmalarla önemli siyasi boyutlar kazanıyor.

Yıllık Küresel Karbon Bütçesi analizi için LULUCF salımlarına ilişkin üçüncü bir veri setinin, “OSCAR” zaman dizisinin, HN ve BLUE ile birlikte ortalaması alınıyor.

Ancak, OSCAR ülkesel düzeyden ziyade bölgesel düzeyde raporlanıyor, dolayısıyla Carbon Brief’in ulusal tarihsel salım analizinde kullanılmadı. Pongratz, Carbon Brief’e, OSCAR verilerinin genellikle diğer iki zaman dizisinin ortası civarında yer aldığını belirtiyor. Carbon Brief tarafından kullanılan LULUCF için küresel kümülatif toplam, GCP tarafından kullanılan üç yönlü ortalamadan % 2’den daha düşük oranda farklılaşıyor.

Carbon Brief’in analizi 1850’den itibaren başlamasına rağmen, fosil yakıtlarda olduğu gibi, bu veriler sanayileşme öncesi toprak kullanımındaki değişim kaynaklı CO2 salımlarının, ağırlıklı olarak da ormanların yok edilmesi kaynaklı salımların, bir kısmını dışarıda bırakıyor.

Pongratz, 800-1850 yılları arasındaki 1000 yıllık sanayileşme öncesi dönem boyunca bölgesel toprak kullanımındaki değişim kaynaklı salımları inceleyen 2012 tarihli bir makalenin baş yazarıydı.

Bu araştırma, Avrupa’da salımlara ilişkin olarak kara veba dönemine dek ormanların yaygın şekilde yok edilmesine ve bunu takip eden Rönesans döneminde yeni bir ormansızlaşma dalgasına bağlı önemli bir tetiklenmeyi gösteriyor.

Ancak ilginç şekilde, bu araştırma, küresel toprak kullanımındaki değişim kaynaklı salımlara genel olarak Çin’in ve büyük bölümünü Hindistan’ın oluşturduğu bir bölge olan Güney Asya’nın hâkim olduğunu ortaya koyuyor.

Makalede, sanayileşme öncesi CO2 salımlarının Asya’nın güncel ısınmadaki payını yüzde 2-3 puan arttırırken, Kuzey Amerika ve Avrupa’nın paylarını benzer bir oranda azalttığı sonucuna varılmaktadır.

Makalenin İngilizce orijinali

 

More in Hafta Sonu

You may also like

Comments

Comments are closed.