Ana Sayfa Blog Sayfa 240

Hindistan’ın kömür üretimini iki katına çıkarma planları iklim tehdidini görmezden geliyor

Hindistan, fosil yakıtlardan uzaklaşma taahhüdüne rağmen daha fazla kömür kullanmak için yeni hedefler belirliyor.

Aralık 2022’de Dubai‘deki COP28‘de fosil yakıtlardan uzaklaşmaya yönelik bir anlaşma tartışılırken, Hindistan başka bir enerji çıkmazı ile karşı karşıyaydı; hızlı bir şekilde daha fazla enerji kapasitesi inşa etmesi gerekiyordu.

‣ [COP28] Sonuç metni onaylandı: Alkışlar ve eleştiri yağmuru altında fosil yakıtlar ilk kez metinde

Bloomberg‘in aktardığına göre, Hindistan hükümeti 11 Aralık’ta “artan talebi karşılamak için” kömür üretimini yaklaşık iki katına çıkararak 2030 yılına kadar 1,5 milyar tona ulaşmayı beklediğini bildirdi. Bu açıklama sonrası 22 Aralık’ta Enerji Bakanı Raj Kumar Singh, 2032 yılına kadar 88 gigawatt güçte termik santral ekleme planlarını açıkladı.

Bu termik santrallerin büyük çoğunluğu kömür yakacak.

‣ [COP28] Yeni küresel stok sayımı taslağında fosil yakıtlar var, aşamalı kaldırma yok

Elektrik talebinde artış

Küresel ısınmaya en çok etki edenlerden biri olan dünyanın en kirli yakıtı kömüre daha fazla yatırım yapma hamlesi, iklim etkilerine karşı son derece kırılgan olan Güney Asya ülkesi için mantığa aykırı görünebilir. Ancak ülke bu sene nisan ve mayıs aylarında yapılacak seçimlere giderken Başbakan Narendra Modi elektrik kesintisi riskinden kaçınmak istiyor.

Rekor sıcak dalgalarının yanı sıra Hindistan, iki yıl üst üste elektrik talebinde büyük artışlar gördü.

İklim odaklı Swaniti Global kuruluşunun direktörü Sandeep Pai de Hindistan’ın her şeyi inşa etme politikasının gerekçesinin, elektrik talebindeki artış olduğunu, bu nedenle yenilenebilir enerji kaynaklarının yanı sıra kömür ve diğer fosil yakıtların da teşvik edildiğini belirtiyor.

hindistan fosil
Fotoğraf: Altaf Qadri / AP

Yenilenebilir enerji oranları, ihtiyaç duyulanın yaklaşık üçte biri

Ancak yenilenebilir enerji söz konusu olduğunda Hindistan, 2030 yılına kadar 500 gigawatt temiz enerji kapasitesi gibi iddialı bir hedefe ulaşmak için yeterli inşaatı gerçekleştiremiyor.

BloombergNEF‘e göre, son birkaç yılda güneş ve rüzgar enerjisi kurulum oranları, ihtiyaç duyulanın yaklaşık üçte biri.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaşmasını etkileyen bir dizi faktör de bulunuyor.

BNEF’ten Rohit Gadre‘ye göre bunun en önemli sebepleri, devlete ait elektrik tedarikçilerinin yanlış teşvikleri, gerekli araziyi elde etmenin zorluğu ve tutarlı politikaların olmaması. Sonuç olarak, elektrik talebi artarken bile, özel yatırımcılar arasında yenilenebilir yatırımları hızlandırmak için yeterli istek yok.

Bu, yeni yatırım çekme konusunda benzer zorluklarla karşı karşıya olan kömür için de işlerin sorunsuz olacağı anlamına gelmiyor. Kar amacı gütmeyen Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü Güney Asya Direktörü Vibhuti Garg, “Güneş ve rüzgar enerjisi santralleri hızlı bir şekilde inşa edilebilirken, kömür santralleri çok daha uzun zaman alacak ve daha yüksek maliyetlerle kurulacak” dedi.

BNEF’in ekonomik geçiş senaryosuna göre Hindistan’ın kömür kullanımı 2040’tan önce 1,1 milyar tona ulaşacak.

hindistan kömür
Fotoğraf: Altaf Qadri / AP

Hindistan’ın kömür kullanımı

Olağan senaryoda bile Hindistan’ın en kirli fosil yakıtı kömür tüketiminin yıllık 1,5 milyar tona ulaşması beklenmiyor.

Alt orta gelirli ülke, ekonomik büyüme arayışında olduğundan enerji altyapısına yatırım yapması gerekiyor. Ülkede kişi başına düşen elektrik tüketimi gelişmiş ülkelerin ve hatta Çin‘in çok altında.

‣ Küresel Karbon Bütçesi: Türkiye küresel karbon emisyonlarında 15’inci sırada

Küresel karbon bütçesinin adil payını kullanmaktan hala çok uzak olan Hindistan ve diğer gelişmekte olan ülkeler de daha yeşil bir yol seçmek için daha fazla teşviğe ihtiyaç duyuyor.

Hindistan Çevre, Orman ve İklim Değişikliği Bakanı Bhupendra Yadav bu hafta kitabının tanıtımı sırasında; dünya COP28’de fosil yakıtlardan uzaklaşmayı kabul etmiş olsa da, Hindistan gibi ülkelerin kömürü ikame etmelerine yardımcı olacak etkili yollar bulamadığını öne sürdü.

‣ [COP28] İklim Zirvesinin iklim değişikliğine etkisi ne oldu?

Yadav etkinlikte, bunun sadece zengin ülkelerin para dağıtmasıyla olmayacağını, daha iyi politikalara, teknoloji transferine ve beceri eğitimine de ihtiyaç olduğunu söyledi.

Son üç yılda, ABD, Kanada, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya‘dan oluşan G7 ülkeleri, Güney Afrika, Vietnam ve Endonezya‘nın kömür kullanımını azaltmalarına yardımcı olmak için Adil Enerji Dönüşümü Ortaklığı‘nı tasarladı.

Ancak bu anlaşmalar henüz sonuç vermedi.

Grip vakalarında önemli seviyede artış görülüyor

Kış mevsiminin gelmesiyle birlikte Türkiye’de, Avrupa’da ve ABD’de, solunum yolu enfeksiyonlarına bağlı hastane başvurularında ciddi bir artış gözlemlendiği bildirildi. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Güneş Şenol, gribal enfeksiyon belirtileriyle acil servise başvuruların yüzde 50’den fazla arttığını belirtti.

DHA’ya konuşan Türk Yoğun Bakım Derneği Başkanı Prof. Dr. Tuğhan Utku ise, bu artışın yalnızca acil servislerde değil, yoğun bakım ünitelerinde de gözlemlendiğini, yoğun bakım doluluk oranlarının yüzde 100’lere ulaştığını ifade etti. Bu durum, planlı ameliyatların ertelenmesine neden olabiliyor. Prof. Dr. Utku, mevsimsel viral enfeksiyonların ve pandemi sonrası etkilerin bu artışta önemli rol oynadığına dikkat çekti.

Dünya genelinde grip vakaları artışta

ABD’de ve dünya genelinde de viral solunum yolu hastalıklarının belirgin şekilde arttığı görülüyor. Amerikan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) tarafından yayınlanan son rapor, özellikle mevsimsel grip aktivitesinin yükseldiğini ve çoğu bölgede devam eden artış eğiliminde olduğunu gösteriyor.

CDC’nin raporu, grip virüslerinin yanı sıra COVID-19 ve RSV (Respiratory Syncytial Virus) gibi diğer virüslerin de solunum yolu hastalıkları aktivitesine katkıda bulunduğunu belirtiyor. 

Grip vakaları
Fotoğraf: Magalie De Preux / Unsplash

Uzmanlar önlem alınabileceğini söylüyor

Öte yandan uzmanlar, mevsimsel olarak artan viral enfeksiyon riskine karşı korunmak için önlemler alınabileceğini de hatırlatıyor. Diyetisyen Deniz Pirçek, sağlıklı beslenmenin önemini vurgulayarak herkesin alabileceği önlemleri şöyle sıraladı:

Bol sıvı tüketin: Vücudu nemli tutmak ve iyileşmeyi hızlandırmak için su, bitki çayları ve taze sıkılmış meyve suları gibi sıvılar bolca tüketilmeli.

Antioksidan alın: Bağışıklık sistemini destekleyen C vitamini içeren besinlerden (portakal, mandalina, çilek, kivi, brokoli, pancar, kuşburnu vb.) bolca tüketilmeli.

Protein ağırlıklı beslenin: Vücuttaki hücrelerin onarımına yardımcı olan proteinler açısından zengin besinler tercih edilmeli.

Antimikrobiyal beslenin: Antimikrobiyal özelliklere sahip zencefil, sarımsak, soğan gibi gıdaların solunum yolu enfeksiyonlarına karşı savunma mekanizmalarını desteklediği biliniyor.

Probiyotik alın: Bağırsak sağlığını destekleyen ve bağışıklık sistemini güçlendiren probiyotik içeren besinler tercih edilmeli. (Turşu, yoğurt vb.)

Yeterli dinlenin: İyi bir beslenme programının yanı sıra yeterli dinlenmenin de iyileşme sürecini hızlandırabileceği ifade ediliyor.

İspanya’nın kuzey sahillerinde plastik pelet tehlikesi

İspanya‘nın kuzey sahillerinde yaşayan topluluklar, bir gemiden düşen milyonlarca küçük plastik peletin kıyılara vurması sonrası çevresel bir felaketten endişe ediyor.

BBC’nin haberine göre 8 Aralık 2023’te Danimarkalı Maersk şirketine ait, Liberya bayraklı Toconao gemisinden binden fazla çuvalın düştüğüne inanılıyor. 

Kuzey Portekiz‘deki Viana do Castelo‘nun yaklaşık 80 km batısındaki Toconao‘dan altı kadar konteynerin düştüğü, bunlardan birinde en az 26 bin kilogram pelet bulunurken, diğerlerinde streç film, lastik ve domates sosu gibi eşyaların bulunduğu iddia ediliyor.

13 Aralık’tan bu yana kıyı toplulukları, kıyılara yavaşça vuran “beyaz dalga” olarak adlandırılan peletleri görmeye başladı. En çok etkilenen bölgeler, Galician liman kasabası Noia çevresinde bulunuyor. Güneydeki Vigo‘daki balıkçılar da Atlantik‘te yüzen pelet çuvallarını arıyor, ancak son zamanlardaki şiddetli deniz koşulları bu görevi zorlaştırıyor.

Öte yandan konuyla ilgili soruşturma başlatıldı ve kirliliğin kuzey sahil boyunca Bask bölgesine doğru yayılma ihtimali endişe yaratıyor.

Petrol bazlı olmayan alternatifler plastik kirliliğine çözüm olabilir mi?
Kuzeydoğu Akdeniz kıyılarımızın ölüm fermanı: Plastik hammadde fabrikaları
Fotoğraf: Reuters

Plastik pelet kirliliği nasıl temizleniyor?

Plastik şişeler gibi yaygın ürünlerin üretiminde kullanılan 5 milimetreden küçük plastik topların (peletlerin) temizlenmesi oldukça zor. Gönüllüler, plastik peletleri bulmak için kumları eleyerek ve suları süzerek çalışmalarını sürdürüyor.

Galicia bölgesel hükümeti, yerel yetkilileri iki hafta boyunca bilgilendirmemekle ve herhangi bir deniz kirliliği planını aktive etmemekle suçluyor. Ulusal hükümet ise kıyı yetkililerini sürekli bilgilendirdiğini iddia ediyor.

Deniz çöpleri konferansı: Küresel plastik anlaşmasına doğru deniz çöpleri problemi
Hollanda’daki çiftlik hayvanlarının etinde, sütünde ve kanında mikroplastik tespit edildi

Plastik peletler ne kadar zararlı?

Yetkililer, PET plastikten yapılan peletlerin toksik olmadığını söylüyor. Ancak kirliliğin büyüklüğü vahşi yaşamı, çevreyi ve bölgedeki balıkçılık endüstrisini tehlikeye atabilecek düzeyde. ‘Ekolojistler Hareketi’ grubu, Danimarkalı nakliye şirketine karşı şikayette bulunacağını açıkladı. Hayvanlar tarafından yutulabilen peletler, insanlar dahil olmak üzere gıda zincirindeki plastik kirliliğine katkıda bulunuyor.

PET biyolojik olarak parçalanamıyor ve temizlenmeyen peletler yüzyıllar boyunca çevrede kalıyor. Her yıl yaklaşık 300 milyon ton pelet üretilirken, bunların yaklaşık 230 bin tonunun okyanuslara düştüğüne inanılıyor.

2017’de, Güney Afrika‘nın Durban kentinde demirlemiş bir gemiden yaklaşık 2.25 milyar pelet dökülmüştü. Güney Afrika‘dan dökülmeden gelen peletler, 8 bin kilometre uzaklıktaki Batı Avustralya‘ya kadar ulaşmıştı.

Yapay zeka lityum içeren pillere alternatif buldu

Yapay zeka ve süper bilgisayarların kullanımı sonucunda, pillerde lityum kullanımını yüzde 70 oranında azaltabilecek yeni bir madde keşfedildi. Bu buluş, Microsoft ve ABD Enerji Bakanlığına bağlı Pasifik Kuzeybatı Ulusal Laboratuvarı (PNNL) işbirliği ile gerçekleşti.

BBC‘nin haberine göre araştırmacılar, 32 milyon potansiyel inorganik maddenin incelenmesi sonucunda, sadece bir hafta içinde 18 umut verici adayı belirledi.

Geleneksel laboratuvar yöntemleri ile bu süreç 20 yıldan fazla sürebilirdi. Bu yeni madde, katı halde bir elektrolit olarak tanımlandı, ampullerde test edildi ve başarılı sonuçlar elde edildi.

‘Yapay zeka ile gelecekte daha çok buluş yapılacak’

Microsoft Genel Müdür Yardımcısı Jason Zander, bilimsel buluşlarda yapay zekanın önemini vurgulayarak, bu teknolojinin 250 yıllık keşifleri 25 yıla sığdırma hedefinde önemli bir rol oynayacağını belirtti ve “Bunun gibi teknolojilerin bize bu hedefte yardımcı olacağını düşünüyoruz. Gelecekte bu gibi bilimsel gelişmeleri yapmanın yolunun bu olduğunu düşünüyorum” dedi.

Yeni maddeye N2116 adı verildi ve bu madde, katı haldeki lityum pillere alternatif bir çözüm olarak sunuluyor. Katı haldeki piller, geleneksel sıvı ya da jel benzeri lityum pillerden daha güvenli ve daha yüksek enerji yoğunluğu sağlama potansiyeline sahip.

Lityumdan neden uzaklaşılıyor?

Lityum madenciliği çevresel etkileri ve kaynak kıtlığı nedeniyle tartışmalı bir konu. Uluslararası Enerji Ajansı, lityum talebinin artmasıyla bir kıtlık yaşanabileceği uyarısında bulunuyor. Yeni keşfedilen madde, bu soruna alternatif bir çözüm sunma potansiyelini taşıyor.

Lityum pil bağımlılığımızın giderek artan çevresel maliyeti
Önemli buluş: Deniz tuzu pili, lityumun 4 katı kapasiteye sahip

Lityum, piyasa değeri ve gümüşi rengi nedeniyle genellikle “beyaz altın” olarak adlandırılıyor ve yeniden şarj edilebilir tüm pillerin (lityum-iyon piller) en önemli bileşenlerinden biri. Bu kadar yaygın kullanılan ve hatta kullanımı git gide artan bir madde olduğu için, Uluslararası Enerji Ajansı dünya çapında elektrikli araçlara olan talebin de artmasıyla, gelecek iki yıl içinde lityum kıtlığı yaşanmaya başlanabileceği  uyarısını yapıyor.

Lityum madenciliği ise asıl tartışmalı konu. Üretime geçmesi yıllar sürebiliyor ve çevreye ciddi etkileri var. Lityum çıkarmak için çok büyük miktarda su ve enerji kullanılması gerekiyor. Süreçte yeryüzünde büyük “yaralar” açılıyor ve zehirli atıklar ortaya çıkıyor.

Imperial College ve Strathclyde Üniversitesi’nden uzmanlar, yapay zeka ve süper bilgisayarların pil araştırmalarında kritik bir öneme sahip olacağını ve yeni teknolojinin dikkatli ele alınması gerektiğini belirtiyorlar. Yapay zeka, laboratuvarda test edilen son maddeyi belirlemede kilit bir rol oynadı ve PNNL’den Karl Mueller, yapay zekanın inovasyon süreçlerini hızlandırma potansiyeline dikkat çekti.

lityum
Lityum krizi kapıda

 

BİA Medya Gözlem Raporu: 200 gazeteci yargılandı, 449 haber sansürlendi

Türkiye‘nin hukuk devleti ve medya özgürlüğü konusundaki gerilemesi devam ederken, araştırmacı gazetecilerin kamuoyu ile olan bağları, gözaltı, tutuklama ve üç ay içinde 449 online haber ve içeriğe uygulanan sansürle zayıflatılmaya çalışılıyor.

Ekim-kasım-aralık aylarını kapsayan BİA Medya Gözlem Raporu, çoğunlukla Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında yargılanan 200’den fazla gazeteciden 10’unun beraat ettiğini, dört kişinin ise toplamda 8 yıl 10 ay 25 gün hapis cezasına çarptırıldığını ortaya koydu.

‣ İkinci kez gözaltına alınan gazeteci Furkan Karabay tutuklandı

Anayasa Mahkemesi (AYM), “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” düzenlemesinin iptali için CHP tarafından yapılan başvuruyu 6’ya karşı 8 oyla reddetti.

AYM, geçmişte “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “Dezenformasyon” dosyalarında da benzer tutum sergiledi.

180 ülke içinde 165’inci sırada

Sınır Tanımayan Gazeteciler‘in (RSF) 180 ülke içinde Türkiye’yi 165. sırada gösterdiği Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi‘ne göre, 2023 yılında yaklaşık 50 gazeteci en az bir gününü hapiste geçirdi.

Türkiye’nin gazeteci tutuklama ve serbest bırakma konusunda en hızlı hareket eden ülkelerden biri olduğunu ifade eden RSF şu açıklamada bulundu:

Türkiye’de 2023 yılında 50’ye yakın gazeteci en az bir gün hapiste kaldı. Ekim- Kasım – Aralık döneminde en az üç gazeteci tutuklandı, ancak 13 gazeteci serbest bırakıldı.”

Yıldırma amaçlı tutuklama

2023’te 43 gazetecinin Türkiye cezaevlerinden geçtiğini belirten RSF, tutuklamalara ilişkin olarak, “Bu sayı, yıldırma amaçlı tutuklamalara yaygın şekilde başvurulduğunu gözler önüne seriyor” dedi.

Ulusal ve uluslararası gazetecilik kuruluşları, bu süreçte hukuk ve halkın bilgi alma hakkı konularında etkin bir tutum sergiledi. Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile diyalog için çaba sarf etti ve bu bağlamda Türkiye’yi ziyaret etti.

Avrupa Parlamentosu Türkiye Daimi Raportörü Nacho Sánchez Amor, Türkiye’deki hukukun üstünlüğü konusunda herhangi bir değişiklik olmadığını vurguladı.

Üç ayda 200 sanık, 10 beraat, dört mahkumiyet

Ekim, Kasım ve Aralık aylarında 200’e yakın gazetecinin, çeşitli kanunlar temelinde açılan yargılamalarda adı geçti. Bu dönemde, Terörle Mücadele Kanunu‘ndan yargılanan gazetecilerden yedisinin dosyası karara bağlandı; dördü beraat ederken üçü hapis cezasına çarptırıldı. Diğer yandan, İMC TV program koordinatörü Ayşegül Doğan‘ın yeniden yargılandığı dava, milletvekili seçilmesi üzerine durduruldu.

Gözaltı gerekçeleri

Bu üç aylık dönemde en az 11 gazeteci gözaltına alındı. Gözaltı gerekçeleri arasında “örgüt üyeliği”, “örgüt propagandası”, “iftira/hakaret” ve “dezenformasyon” bulunuyor.

‣ Gazeteci Tolga Şardan, ‘MİT’in yargı raporu’ haberi nedeniyle tutuklandı

Milliyetçi sağ siyasetçi tehditleri

Bu dönemde iki gazeteci fiziki saldırıya uğradı. Ayrıca, MHP lideri Devlet Bahçeli ve eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu gibi milliyetçi sağ siyasetçiler, bazı gazetecileri sözlü saldırı ve tehditlerle hedef aldı.

17 gazeteci ‘cumhurbaşkanı’ sanığı, dokuz yılda 74’ü mahkum

Son üç ayda en az 17 gazeteci ve karikatürist, “Cumhurbaşkanına hakaret” gerekçesiyle yargılandı. Bu dönemde mahkumiyet kararı tespit edilemedi.

Gazetecilere yönelik suçlarda cezasızlık, Türkiye’de yaygın bir sorun olarak devam ediyor.

‣ Gazeteciler sansür yasasını görüşen AYM’nin önünde nöbette

449 online habere sansür!

Ekim, Kasım ve Aralık aylarında, 449 online haber ve içeriğe erişim engeli getirildi. Bu dönem, erişim engellemelerinin yanı sıra, haberlerin silinmesi ve arama motorlarında görünmez kılınması gibi uygulamaların da yaygınlaştığı bir dönem oldu.

‣ ‘Haber sitelerinin tweetlerine engel’ haberimize erişim engeli

Hedefteki AYM ‘dezenformasyon’a göz yumdu

Avrupa Yüksek Mahkemesi (AYM), “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” düzenlemesinin iptali için yapılan başvuruyu reddetti. Ayrıca, AYM’nin önünde 130 bin kadar bireysel başvuru bulunuyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu dönemde medya özgürlüğü kapsamında herhangi bir karar almadı.

RTÜK, Ekim, Kasım, Aralık 2023 döneminde TV kuruluşlarına toplam 1 milyon 64 bin 350 TL idari para cezası verdi.

Üç ayda 21 işten çıkarma

Ekim-Aralık döneminde 21 medya çalışanı işten çıkarıldı veya yayın kuruluşunun yayın çizgisinden doğan anlaşmazlıklar nedeniyle işi bırakmak zorunda kaldı.

TTB ve SES: Depremzede çocuklar yetersiz besleniyor

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası Hatay Deprem Koordinasyonu (SES), Samandağ, Antakya ve Defne ilçelerinde yürütülen malnütrisyon (yetersiz beslenme) çalışmalarının sonuçlarını 9 Ocak 2024’te bir basın toplantısıyla paylaştı. Çalışmalar, bölgedeki beş yaş altı çocuklarda beslenme ve gıda güvenliği sorunlarına odaklandı.

TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı, TTB’nin başından beri sahada olduğunu ve deprem bölgesindeki ciddi yoksunlukların çözülmesi için çabaladıklarını vurguladı.

Fincancı, “11 aydan uzun süre geçmesine rağmen hiçbir değişiklik olmadığı görülüyor. Açlık sınırına dahi ulaşamayan hane gelirleri ile ciddi bir yoksunluğun yaşandığı deprem bölgesindeki sorunlara hızla çözüm üretilmesi gerekmektedir. Bu sorunları çözümlenmediği koşullarda kamu otoritesinin sağlıklı yaşam hakkını ihlalden sorumlu olacağı da unutulmamalıdır” dedi.

SES Eş Genel Başkanı Nazan Karacabey, çalışmaların gönüllülük esasıyla yürütüldüğünü ve sağlıklı yaşama erişim sağlanana kadar devam edeceğini belirtti.

Karacabey, “Neredeyse bir yıl olacak ama deprem bölgesinde hayatta kalma kriterlerini karşılayamayacak çok sayıda insan var. Halk, sağlıklı yaşama hakkına erişene kadar çalışmalarımız, çabalarımız sürecek” dedi.

‘Barınma koşulları insan onuruna uygun değil’

TTB Halk Sağlığı Kolu üyesi Dr. Mehmet Zencir, afetlerin gıda güvencesi ve güvenliğine tehdit oluşturduğunu ve malnütrisyonun bu etkilerden biri olduğunu ifade etti.

Uzman diyetisyen Dicle Dilan Salman, beslenme ve gıda erişimiyle ilgili bulguları paylaştı. Saha çalışmalarında görev yapan Hemşire Leyla Kalın ise insan onuruna yaraşır olmayan barınma alanlarının dayatılmasının kabul edilemez olduğunu ifade etti ve yakın zamanda Samandağ’da elektriğe bağlı olarak başlayan yangında iki çocuğun yaşamını yitirmesini örnek gösterdi.

Leyla Kalın, “Eşitsizlik ve güvencesizlik olgusu mülteci depremzede çocuklarda daha ağır yaşanıyor” dedi.

Araştırmanın bulgu ve önerileri:

  • Samandağ, Antakya ve Defne ilçelerinde 564 çocuğa ulaşıldı.
  • Ailelerin çoğunluğunun güvenceli işe ve düzenli gelire sahip olmadığı, gıda erişiminin yetersiz olduğu belirtildi.
  • Beş yaş altı çocuklarda bodurluk, zayıflık ve aşırı kiloluluk oranlarının endişe verici seviyelerde olduğu tespit edildi.
  • Çocukların yeterli ve dengeli beslenemediği, özellikle protein kaynaklarına erişimin düşük olduğu belirlendi.
  • Çalışma, acilen mutfak koşullarının iyileştirilmesi, çocuklara uygun gıda desteğinin sağlanması ve beslenme politikalarında toplum katılımının sağlanması gibi önerilerde bulundu.

Dr. Sami Reyhan ve Dr. Münevver Kaynak Türkmen, kent genelindeki durumu ve beslenme yetersizliklerinin yol açabileceği sağlık sorunlarına dair değerlendirmelerde bulundu. Basın toplantısı, soru-yanıt bölümüyle sona erdi.

Beklenen oldu, 2023 şimdiye dek yaşanmış en sıcak yıl olarak tescil edildi

AB‘nin Avrupa İklim Değişikliği Servisi Copernicus (C3S) “2023 Küresel İklim Bulguları”nı açıkladı.

İklim bilimcilerinin de beklentilerine uygun olarak 2023, 1850’den beri kayıtlara geçen en sıcak yıl olarak ilan edildi. Küresel ortalama yüzey sıcaklıkları geçen yıl ortalama 14,98 dereceye çıktı ve daha önceki en sıcak yıl olan 2016’daki değerlerin 0,17 derece üzerinde ölçüldü.

Copernicus’un bulguları şöyle:

  • 1850 yılına kadar uzanan küresel sıcaklık veri kayıtlarında 2023 yılının en sıcak takvim yılı olduğu doğrulandı
  • 2023 yılında küresel ortalama sıcaklık 14,98°C oldu; bu, 2016’daki bir önceki en yüksek yıllık değerden 0,17°C daha yüksek.
  • 2023 yılı, 1991-2020 ortalamasından 0,60°C, 1850-1900 sanayi öncesi dönemden ise 1,48°C daha sıcak yaşandı.
  • Ocak veya şubat 2024’te sona erecek 12 aylık dönemin, sanayi öncesi seviyenin 1,5°C üzerine çıkması muhtemel görünüyor.
  • 2023 yılı, bir yıl içindeki her günün, 1850-1900 sanayi öncesi seviyenin 1°C üzerine çıktığı kaydedilen ilk yıl oldu. Günlerin neredeyse yüzde 50’si 1850-1900 seviyesinden 1,5°C’den daha sıcaktı . Kasım ayında ise iki gün ilk kez 2°C’den daha sıcak ölçüldü.
  • Yıllık ortalama hava sıcaklıkları, tüm okyanus havzalarının ve Avustralya dışındaki tüm kıtaların büyük kısımlarında kaydedilen en yüksek sıcaklıklar ve ona en yakın derecelerde ölçüldü.
  • 2023 yılının haziran ayından aralık ayına kadar her ay, önceki herhangi bir yılın ilgili ayından daha sıcak oldu.
  • Temmuz ve ağustos 2023, tarihteki en sıcak iki ay oldu. Kuzey yazı (Haziran-Ağustos) aynı zamanda kaydedilen en sıcak mevsim olarak kaydedildi.
  • Eylül 2023, ERA% veri kümesindeki herhangi bir aydan daha büyük bir sıcaklık sapmasının 1991-2020 ortalamasının üzerinde olduğu ay olarak belirlendi.
  • Aralık 2023, ortalama 13,51°C sıcaklıkla, 1991-2020 ortalamasının 0,85°C üzerinde ve ay için 1850-1900 seviyesinin 1,78°C üzerinde sıcaklıkla dünya çapında kaydedilen en sıcak aralık ayı oldu.

en sıcak yıl

Okyanuslar da ısındı

2023’te küresel okyanusta da rekor seviyelerde sıcak yüzey sıcaklıkları ölçüldü.

Buna göre;

  • Küresel ortalama deniz yüzeyi sıcaklıkları (SST’ler) sürekli ve alışılmadık derecede yüksek kalarak nisandan aralık ayına kadar yılın belirli zamanlarında rekor seviyelere ulaştı.
  • Temmuz başında etkisini göstermeye başlayan El Niño‘nun da etkisiyle çoğu okyanus havzasındaki ve özellikle Kuzey Atlantik’teki yüksek SST’ler, rekor kıran küresel SST’lerde önemli bir rol oynadı.
  • Benzeri görülmemiş SST’ler, Akdeniz‘in bazı kısımları, Meksika Körfezi ve Karayipler, Hint Okyanusu ve Kuzey Pasifik ve Kuzey Atlantik‘in çoğu dahil olmak üzere dünya çapındaki deniz sıcak hava dalgalarıyla ilişkilendirildi.

en sıcak yıl

Avrupa’da en sıcak ikinci yıl

Verilere göre, Avrupa‘da 2023, kayıtlardaki ikinci en sıcak yıl oldu. Ortalama yüzey sıcaklıkları Avrupa’da 1991-2020 dönemi ortalamasının 1,02 derece üzerine çıkarken, rekor sıcaklığın görüldüğü 2020 seviyesinin 0,17 altında seyretti.

  • Kıtadaki sıcaklıklar 2023 yılı boyunca 11 ay boyunca ortalamanın üzerinde seyretti ve eylül ayı, tarihteki en sıcak eylülü oldu
  • Avrupa kışı (Aralık 2022 – Şubat 2023) kaydedilen en sıcak ikinci kıştı
  • Avrupa yazında (Haziran-Ağustos) ortalama sıcaklık 19,63°C; ortalamanın üzerinde 0,83°C ile kaydedilen en sıcak beşinci sıcaklıktı
  • Avrupa sonbaharında (Eylül-Kasım) ortalama sıcaklık 10,96°C olarak belirlindi. Bu, ortalamanın 1,43°C üzerinde. Bu değerler de sonbaharın, 2020 sonbaharından yalnızca 0,03°C daha soğuk olarak kaydedilen en sıcak ikinci sonbahar olmasını sağladı

Buzullar ve deniz buzunda alarm işaretleri

  • 2023, Antarktika deniz buzu açısından da alarm verdi. Geçen yılın aynı döneminde sekiz ayda rekor düşük seviyelere ulaştı. Hem günlük hem de aylık ölçümler şubat 2023’te tüm zamanların minimum düzeyine ulaştı
  • Arktik deniz buzu miktarı mart ayında yılın en düşük dört seviyesi arasında yer aldı. Eylül ayında yıllık minimum seviye altıncı en düşük seviyeydi.

en sıcak yıl

CO2 ve metan konsantrasyonlarında artışa devam

  • Atmosferdeki karbondioksit ve metan konsantrasyonları ise artmaya devam etti ve 2023’te rekor seviyelere ulaşarak sırasıyla 419 ppm ve 1902 ppb’ye ulaştı. 2023’teki karbondioksit konsantrasyonları 2022’ye göre 2,4 ppm daha yüksekti ve metan konsantrasyonları 11 ppb arttı.
  • Dünya genelinde sıcak hava dalgaları, seller, kuraklıklar ve kontrol edilemeyen yangınlar da dahil olmak üzere çok sayıda aşırı olay kaydedildi. 2023 yılındaki tahmini küresel orman yangını karbon emisyonları, büyük ölçüde Kanada‘da devam eden orman yangınları nedeniyle 2022’ye göre yüzde 30 arttı.

‘İklim kayıtları domino taşı gibi devrildi’

Avrupa Komisyonu Savunma Sanayii ve Uzay Genel Müdürlüğü Yer Gözlem Başkanı,Mauro Facchini, açıklanan verilerle ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:

“Copernicus programının 2023 yılı boyunca yaptığı çalışmalar sayesinde bugün iyi haberler almayacağımızı biliyorduk. Ancak burada sunulan yıllık veriler, iklim değişikliğinin artan etkilerine dair daha fazla kanıt sağlıyor. Avrupa Birliği, mevcut en iyi bilimsel verilere uygun olarak, 2030 yılına kadar emisyonların yüzde 55 oranında azaltılması konusunda anlaşmıştı. Buna artık sadece 6 yıl kaldı. Zorluk açıktır. Avrupa Komisyonu tarafından yönetilen Copernicus Programı, iklim eylemlerimize rehberlik edecek, Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmamızı sağlayacak ve yeşil geçişi hızlandıracak en iyi araçlardan biri.”

Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktör Yardımcısı Samantha Burgess ise şunları söyledi:  “2023, iklim kayıtlarının domino taşları gibi devrildiği olağanüstü bir yıldı. 2023 yalnızca kaydedilen en sıcak yıl değil, aynı zamanda tüm günlerin 1°C’nin üzerinde daha sıcak olduğu ilk yıl. 2023 yılındaki sıcaklıklar muhtemelen en azından son 100.000 yılın herhangi bir dönemindeki sıcaklıkları aşacak.”

Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktörü Carlo Buontempo da son birkaç ayda gözlemlenen iklim aşırılıklarının uygarlığın geliştiği iklimden şu anda ne kadar uzakta olduğumuzun çarpıcı bir kanıtını sağladığını söyledi: ” Bunun Paris Anlaşması ve tüm insan çabaları açısından derin sonuçları vardır. İklim riski portföyümüzü başarılı bir şekilde yönetmek istiyorsak, geleceğe hazırlanmak için iklim verilerini ve bilgilerini kullanırken ekonomimizi acilen karbondan arındırmamız gerekiyor.”

Paris Anlaşması kapsamında ülkeler, küresel sıcaklık artışını yüzyıl sonuna kadar 2 derecenin altında tutmayı ve mümkünse 1,5 dereceyle sınırlandırmayı hedefliyor. Ancak iklim değişikliğiyle mücadelede atılan adımlar bu hedef için oldukça yetersiz kaldığından dünyada her yıl küresel ısınma kaynaklı aşırı hava olaylarının şiddeti artıyor.

Bu yılın verileri, Paris Anlaşması tarafından belirlenen sınırların aşıldığı anlamına gelmiyor (çünkü bu anlaşma en az 20 yıl süren dönemlerde bu ortalama sıcaklık anomalisinin aşıldığını kapsar), ancak ciddi bir öncül teşkil ediyor.

Gazze Savaşı’ndan kaynaklanan emisyonlar ‘iklim felaketi’ni derinleştiriyor

Yeni araştırmalar, Gazze‘ye yönelik İsrail saldırısının ilk iki ayında yayılan emisyonların, dünyanın iklime en duyarlı 20 ülkesinden daha fazla yıllık karbon ayak izine sahip olduğunu gösteriyor.

Guardian‘dan Nina Lakhani‘nin aktardığı; henüz hakem incelemesinden geçmemiş olan analiz, uçak görevlerinden, tanklardan ve diğer araçlardan gelen yakıttan kaynaklanan CO2’nin yanı sıra bombaların, topçu silahlarının ve roketlerin yapımı ve patlatılmasından kaynaklanan emisyonları içeriyor, ancak  metan gibi gezegeni ısıtan diğer gazlar hesaplanmamış. Buna göre toplam CO2 emisyonunun neredeyse yarısı İsrail’e askeri malzeme taşıyan ABD kargo uçaklarından kaynaklanıyor.

Aynı dönemde İsrail’e ateşlenen Hamas roketlerinin ise yaklaşık 713 ton CO2 ürettiği hesaplanmış; bu da yaklaşık 300 ton kömüre eşdeğer. Sözkonusu rakamlar her iki tarafın savaş kapasitesinin asimetrisini de gösteriyor.

Guardian ile paylaşılan veriler, Gazze’deki, benzersiz insani acılara, altyapı hasarına ve çevre felaketine neden olan mevcut çatışmanın karbon maliyetine ilişkin ihtiyatlı da olsa ilk tahmini sağlıyor.

Sosyal Bilimler Araştırma Ağı’nda yayımlanan araştırmanın ortak yazarı, Londra Üniversitesi, Queen Mary’de kıdemli öğretim görevlisi, Sosyal Benjamin Neimark, “Bu çalışma, savaşın daha dev askeri çizme izinin yalnızca anlık bir görüntüsü; büyük karbon emisyonlarının ve savaş bittikten uzun süre sonra bile kalacak olan daha geniş toksik kirleticilerin kısmi bir resmi” dedi.

 

Daha önce yapılan çalışmalar, tüm savaş tedarik zincirinden kaynaklanan emisyonlar dahil edilirse, gerçek karbon ayak izinin beş ila sekiz kat daha yüksek olabileceğini öne sürüyor.

Lancaster Üniversitesi’ndeki araştırmacılarla ve ABD merkezli bir iklim politikası düşünce kuruluşu olan İklim ve Toplum Projesi (CCP) ile ortaklık yapan Neimark’a göre, “Ordunun çevresel istisnacılığı, sanki tanklarından ve savaş uçaklarından yayılan karbon emisyonları sayılmıyormuş gibi, ceza almadan çevreyi kirletmelerine olanak tanıyor” Bunun durdurulması gerektiğini söyleyen Neimark, “İklim kriziyle mücadele etmek için hesap verebilirliğe ihtiyacımız var” diyor.

Sadece bombalamalar değil

Yaklaşık 23 bin Filistinlinin ölümüne neden olan İsrail saldırıları, doğrudan yaşanan acılara ek olarak, bombalardan ve uçaklardan kaynaklanan CO2 emisyonlarının çok ötesine geçen küresel iklim acil durumunu daha da kötüleştiriyor.  

Yeni araştırma, Gazze’deki 100 bin hasarlı binanın çağdaş inşaat teknikleri kullanılarak yeniden inşa edilmesinin karbon maliyetinin en az 30 milyon metrik ton ısınma gazı üreteceğini hesaplıyor. Bu, Yeni Zelanda‘nın yıllık CO2 emisyonlarıyla aynı seviyede; aralarında Sri Lanka, Lübnan ve Uruguay‘ın da bulunduğu 135 ülke ve bölgenin ise  üzerinde bir rakam.

BM‘nin insan hakları ve çevreden sorumlu özel raportörü David Boyd,  araştırmanın, savaşa hazırlıktan, savaşın yürütülmesine ve savaştan sonra yeniden yapılanmaya kadar uzanan askeri emisyonların büyüklüğünü anlamamıza yardımcı olduğuna dikkat çekerek, “Silahlı çatışma insanlığı iklim felaketinin uçurumuna daha da yaklaştırıyor ve küçülen karbon bütçemizi harcamanın aptalca bir yoludur” değerlendirmesi yapıyor.

Etkisi onlarca yıl sürecek

Deniz seviyesinin yükselmesi, kuraklık ve aşırı sıcaklık gibi iklim krizinin sonuçları, Filistin‘deki su kaynaklarını ve gıda güvenliğini zaten tehdit ediyordu. Uzmanlar, Gazze’deki çevresel durumun şu anda bir felaket olduğu, zira tarım arazilerinin, enerji ve su altyapısının büyük kısmının tahrip edildiği veya kirlendiği; sağlık açısından da muhtemelen önümüzdeki on yıllar boyunca yıkıcı sonuçlara yol açacağı konusunda düzenli olarak uyarıyor.

Gazze’deki binaların (evler, okullar, camiler, hastaneler, mağazalar) yüzde 36 ila yüzde 45’i şu ana kadar yıkıldı veya hasar gördü ve inşaat, küresel ısınmanın başlıca etkenlerinden biri.

Filistin politika Ağı Al-Shabaka‘nın politika analisti Zena Ağa, “Gazze’ye yönelik yıkıcı hava saldırısı, ateşkes sağlandığında ortadan kalkmayacak” diyor: “Askeri kalıntılar, tıpkı Irak gibi diğer savaş sonrası bölgelerde olduğu gibi, toprakta, toprakta, denizde ve Gazze’de yaşayan Filistinlilerin bedenlerinde yaşamaya devam edecek.”

Bu askerileştirilmiş ortamın iklim üzerindeki bazı sonuçlarını tespit edebilmek için araştırmacılar, 2007’den bu yana Hamas ve İsrail tarafından inşa edilen savaşla ilgili beton altyapının (duvarlar ve tüneller) karbon ayak izini de hesapladı.

Buna göre, temel malzemelerden silahlara, Hamas savaşçılarına ve rehinelere kadar her şeyi taşımak ve saklamak için kullanılan 500 km’lik yer altı tünel ağı olan Gazze Metrosu’nun inşası, tahminen 176.000 ton sera gazı emisyonuna yol açtı; bu, ada ülkesi Tonga’nın yıllık emisyonundan daha fazla.

İsrail’in, Gazze sınırının büyük bölümü boyunca 65 kilometre boyunca uzanan ve gözetleme kameraları, yer altı sensörleri, dikenli tel, 20 ft yüksekliğinde metal çit ve büyük beton bariyerler içeren demir duvarının inşası ise, neredeyse 274.000 ton CO2’nin oluşmasına katkıda bulundu. Bu da dünyadaki iklime en duyarlı ülkelerden biri olan Orta Afrika Cumhuriyeti‘nin 2022 emisyonlarının tamamıyla neredeyse aynı seviyede.

İsrail: Böyle bir gündemimiz yok

Kapsamlı veriler olmasa bile yakın zamanda yapılan bir çalışma, orduların yıllık küresel sera gazı emisyonlarının neredeyse yüzde 5,5’ini oluşturduğunu, bu rakamın havacılık ve denizcilik endüstrilerinin toplamından daha fazla olduğunu ortaya çıkardı. Bu, küresel askeri karbon ayak izini (çatışmadan kaynaklanan emisyon artışlarını hesaba katmadan bile) ABD, Çin ve Hindistan‘dan sonra dördüncü en büyük ayak izi haline getiriyor.

Geçen ay Dubai‘de düzenlenen COP8‘de, Gazze ve Ukrayna‘da ortaya çıkan insani ve çevresel felaket, savaşı, güvenliği ve iklim krizini gündeme getirmişti; ancak silahlı kuvvetler veya askeri endüstri için şeffaflığın ve hesap verebilirliğin artırılmasına yönelik anlamlı herhangi bir adıma yol açmadı.

İsrail’in Orta Doğu ekonomik ilişkiler direktörü Ran Peleg, Guardian’a, İsrail Silahlı Kuvvetleri‘nin mevcut veya önceki operasyonlarından kaynaklanan sera gazı emisyonlarının hesaplanması sorununun tartışılmadığını söyledi:  “Aslında bu konu ilk kez gündeme geliyor ve bu tür şeyleri saymanın herhangi bir yolu olduğunun farkında değilim.”

Savunma bütçesini temsili olarak kullanan yeni çalışma ise, İsrail’in yıllık temel askeri karbon ayak izinin (çatışmaları hesaba katmadan) 2019’da neredeyse 7 milyon metrik ton CO2 eşdeğeri olduğunu tahmin ediyor. Bu,Filistin ve Kıbrıs’ın tamamından yayılan CO2’ye eşdeğer bir rakam.

Filistin Çevre Kalitesi Kurumu‘nun iklim değişikliği ofisi başkanı Hadeel Ikhmais ise iklim krizi konusunda üzerlerine düşeni yapmaya çalıştıklarını ancak savaştan önce bile suya erişim sıkıntısı yaşadıkları için uyum sağlamalarının güç olduğunu belirtti.

ABD’nin rolü

Bölgedeki savaşa bağlı emisyonların artışında ABD’nin rolü de çok büyük. İsrail’e, Gazze ve Batı Şeria’da konuşlandırdığı milyarlarca dolarlık askeri yardım, silah ve diğer teçhizatı sağlayan ülkenin 4 Aralık itibarıyla, en az 200 kargo uçuşunun İsrail’e 10.000 ton askeri teçhizat teslim ettiği bildirildi . Çalışma, uçuşların yaklaşık 50 milyon litre havacılık yakıtını tükettiğini ve tahminen 133.000 CO2’nin atmosfere yayıldığını ortaya çıkardı; bu da geçen yıl Grenada adasının tamamından daha fazlaydı.

“The Pentagon, Climate Change and War” kitabının yazarı Neta Crawford‘un araştırmasına göre ise ABD ordusu Gazze dışında da 2022 yılında tahmini 48 milyon metrik ton CO2 üretti. 2022’de İran’ın petrol altyapısına yönelik saldırıların ortaya çıkardığı emisyonları hariç tutan bu temel askeri karbon ayak izinin Norveç, irlanda ve Azerbaycan dahil, 150 ayrı ülke bölgenin yıllık emisyonlarından daha yüksek olduğu belirtiliyor. 

Crawford’a göre, ABD ordusunun yıllık operasyonel emisyonlarının yaklaşık %20’si, dünyanın geri kalanından iki kat daha hızlı ısınan Körfez bölgesindeki fosil yakıt çıkarlarını korumak için üretiliyor. 

Pet şişe sularda zannettiğimizden 100 kat fazla nanoplastik bulundu

National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan yeni bir akademik çalışmaya göre, ortalama bir litre şişe suda yaklaşık 240.000 plastik parçacık bulunduğu belirlendi. Bu parçacıkların çoğu, bir mikrometreden (insan saçının çapının yetmişte birinden) daha küçük olan “nanoplastikler”den oluşuyor.

The Washington Post’un haberine göre bilim insanları son birkaç yıldır, bir mikrometreden yarım santimetreye kadar uzunluktaki “mikroplastikleri” araştırıyor ve bunları artık neredeyse her yerde bulmak mümkün. Mikroplastik parçacıkları, okyanusun en derin noktalarından Antarktika deniz buzunun soğuk çukurlarına ve insan plasentasına kadar birçok yerde keşfedildi. 

Avrupa’da mikroplastik içeren ürünlerin satışı yasaklandı
Araştırma: Mikroplastik yiyen planktonlar, nanoplastik olarak sucul ortama geri veriyor
Mikroplastikler bulutlarda: Bulut suyunda litre başına 6,7 ila 13,9 tane mikroplastik tespit edildi

Bu küçük plastik parçaları çamaşır makinelerinden çıkıyor ve topraklarda, yaban hayatında gizleniyor. Mikroplastikler, yediğimiz yiyeceklerde ve içtiğimiz suda da bulunuyor. 2018’de yapılan bir araştırmada, bir şişe suda ortalama 325 mikroplastik parçası olduğu keşfedilmişti.

Nanoplastikler de mikroplastikler kadar tehlikeli

Columbia Üniversitesi‘nden araştırmacılar, nanoplastiklerin de büyük bir tehdit oluşturduğunu açıkladı. 

Bilim insanları musluk suyunda da mikroplastikler buldu, ancak şişe suda bulunanların daha fazla miktarda olduğu belirlendi. Penn State Behrend‘de sürdürülebilirlik profesörü ve direktörü Sherri Mason, plastik malzemelerin suya veya temas ettikleri herhangi bir maddeye parçalarını bıraktığını belirtti. 

nanoplastik
Mikroplastikler, gözle görülecek kadar büyük olabiliyor ancak nanoplastikler çok daha küçük yapıda. Fotoğraf: DepoPhotos

Mikroplastikleri bulmak için kullanılan tipik yöntemler, nanoplastikler gibi daha küçük parçacıkları bulmada kolayca uygulanamıyor. Ancak Wei Min ve ekibi, bir örnek üzerine iki lazer yönlendirerek farklı moleküllerin rezonansını gözlemleyen bir yöntem geliştirdi. Makine öğrenimi kullanarak, ekip üç tip şişe su örneğinde yedi tür plastik molekülü tespit etti.

Columbia Üniversitesi’nden yeni makalenin baş yazarı Naixin Qian, “Bu çalışmadan önce insanlar nanoplastiklerin ne kadar olduğuna dair kesin bir sayıya sahip değildi” dedi. Araştırmaya dahil olmayan ancak şişe suda plastikleri ilk kez tespit eden araştırmacılardan Sherri Mason da yeni çalışmanın nanoplastiklerin yaygınlığını gösterdiğini ve sağlık etkilerini değerlendirmek için bir başlangıç noktası sunduğunu belirtti.

Yeni çalışma, PET (polietilen tereftalat) ve su filtrelerinde bulunan bir tür plastik olan poliamid parçalarını buldu. Araştırmacılar, bu durumun plastiklerin hem şişeden hem de filtrasyon sürecinden suya geçtiğini gösterdiğini düşünüyor.

Araştırmacılar henüz insan sağlığı için küçük plastiklerin ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyor. 2019’da yayımlanan büyük bir incelemede, Dünya Sağlık Örgütü su içindeki mikroplastiklerin insan sağlığına etkisine dair yeterli kesin kanıt olmadığını, ancak daha fazla araştırmaya acil ihtiyaç olduğunu belirtmişti.

Nanoplastiklerin zararı nedir?

Teorik olarak, nanoplastikler bir insanın kanına, karaciğerine ve beynine girebilir. Ve nanoplastiklerin mikroplastiklerden çok daha fazla miktarda bulunma olasılığı da yüksek – yeni araştırmada, örnek alınan plastik parçacıkların %90’ı nanoplastik, sadece %10’u daha büyük mikroplastiklerdi.

Binlerce tür plastik ve onları üretmek için kullanılan 10 binden fazla kimyasal madde bulunduğu için, insanlarda mikroplastiklerin nasıl sağlık sorunlarına yol açtığını tespit etmek biraz daha karmaşık bir iş. Mason’a göre, belirli bir noktada politika yapıcıların ve halkın, soluduğumuz havada, içtiğimiz suda ve giydiğimiz kıyafetlerde bulunan küçük plastiklerin ciddi ve tehlikeli etkileri olabileceği olasılığına hazırlanmaları gerekiyor.

AB, çevre dostu teknolojilere dört milyar Euro devlet yardımını onayladı

Avrupa Birliği (AB), üye ülkelerde çevre dostu teknolojilere yatırım yapacak şirketlere dört milyar euro tutarında yapılacak mali desteğe onay verdi.

Buna göre Birlik bünyesinde Çin ile rekabet içinde bulunan elektrikli otomobillere batarya üretecek tesisler, ısı pompaları ve güneş panelleri üreten yeni fabrikalar öncelikle devlet desteğinden faydalanacak şirketler arasında yer alacak.

Birlik üyesi ülkelerin kamu desteklemelerini ne şekilde sağlayacaklarını belirleme yetkisi AB Komisyonu’nun görev alanına giriyor. AB ülkeleri, kamu desteklemelerini sadece rekabete zarar vermeyecek şekilde ve kamu yararına uygun durumlarda kullanabiliyor.

Destek kapsamında AB Komisyonu, Almanya’nın net sıfır karbon ekonomisine geçişini teşvik etmek için İsveç’in Northvolt firmasına kamu yardımı verecek.  Northvolt Almanya’nın Heide kentinde elektrikli araçlar için batarya üretim tesisi kurarken Almanya da şirkete 902 milyon Euro yardımda bulunacak.

AB açıklamasında, Northvolt’un kurulacak büyük fabrikasına yapılacak yardımın şirketin “ABD yerine Avrupa’da batarya üretmesine” olanak sağlayacağı” belirtildi.

Fransa’daki çok sayıda çevre dostu teknoloji fabrikası ise söz konusu devlet yardımından 2,5 milyar Euro destek alacak.

AB, Çin’le rekabete destek vermek istiyor

Euronews‘in aktardığına göre, bu mali destekler, AB’nin 2050 yılına kadar çevre kirliliğini önleme adına sıfır gaz emisyonu hedefininin önemli bir kısmını oluşturuyor. Söz konusu destek bunun dışında Avrupalı şirketlerin düşük maliyetli üretim yapan Çinli şirketler karşındaki rekabet gücünü korumasına da yardım etmesi öngörülüyor.

AB Komisyonu’nun Rekabet Politikasından Sorumlu Temsilcisi Margrethe Vestager,  çevre dostu teknolojilerle ekipman üretiminin Avrupa ekonomisi ve toplumu için stratejik öneme sahip olduğunu belirterek, bu teknolojilerin birliğin  sürdürülebilirlik ve rekabet edebilirlik hedeflerine ulaşması açısından da büyük önem taşıdığını ifade etti.

Almanya’daki devlet desteğine verilen onay hakkında konuşan Vestager, bu yatırımın Avrupa’da elektrikli taşıt üretimi açısından önemli bir adım olduğunu; bunu yaparken aynı zamanda ortak pazardaki rekabet koşullarına saygı gösterildiğini söyledi.