Ana Sayfa Blog Sayfa 197

Erzincan’a sokulmayan aktivistlerden mesaj: Ölüm madeni kapatılana kadar eylemlere devam

Erzincan İliç‘te Çöpler Altın Madeni‘nde yaşanan facia üzerine ekoloji örgütlerini temsilen hafta sonu  İliç’e hareket eden aktivistler, kente girişlerinin engellenmesi üzerine İliç’te yapmak istedikleri basın açıklamasını Erzincan il sınırında “Vahşi Madencilik Bu Ülkenin Kaderi Değildir” pankartlarını açarak yaptı.

Sivas Valiliği, 14 Şubat’ta “kanuna aykırı eylemlere katılma ihtimali” gerekçesiyle, Erzincan’a giriş çıkışları yedi gün boyunca yasaklamış; İstanbul’dan yola çıkan aktivistler polis tarafından durduruldukları il sınırında saatlerce bekletildikten sonra kente alınmamıştı.

‣ İstanbul’dan İliç’e giden ekoloji aktivistleri Sivas sınırında durduruldu

Açıklamada İliç’te yaşananlar ‘ekokırım’ olarak nitelendirilirken, aktivistler mücadeleye devam edileceği mesajı verdi.

Açıklamada ekoloji örgütleri, barolar, sendikalar, meslek odaları ve siyasi partiler tarafından İliç’teki Çöpler Altın Madeni ile ilgili yıllardır dile getirilen itirazların ve açılan davaların dikkate alınmadığı, bu durumun bir ekokırıma dönüştüğü ifade edildi.

Erzincan

Türkiye’nin en büyük ikinci altın madeni olan Çöpler Kompleks Altın Madeni’nin 2008’de ÇED Olumlu raporu verilerek 2010 yılında işletmeye açıldığı, şirketin 2010’dan beri dört kez kapasite artışına gidildiği ve geniş bir coğrafyada siyanür liçi ile vahşi madenciliği dayattığı vurgulanan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

Tonlarca siyanür, sülfürik asit ve çok sayıda zehirli kimyasal kullanılan madende 2022 yılında üst üste 2 kez siyanür sızıntısı gerçekleşti: Önce yalanladıkları bu sızıntıyı örtbas edemeyince kabul ettiler ve bakanlıkça şirket faaliyetleri geçici süre durdurularak göstermelik para cezası kesildi. Madenin yeniden faaliyete geçmesi de çok uzun sürmedi. Peşpeşe gelen kapasite artırımları yetmezmiş gibi şirket vergi indirimleri ile ödüllendirildi.

Yapılan tüm itirazlara rağmen madenin kapasite artışına yönelik olumlu ÇED kararları o dönem Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olan Murat Kurum zamanında alındı.

Katliam sonrası yapılan eleştiriler üzerine Kurum, bakanlığın çevresel etkileri denetlediğini, kapasite artışı kararı vermediğini, sadece kapasite artışının çevreye etkisini ölçtüğünü söyleyerek yalan beyanda bulunmuştur. Öte yandan Çalık Grubu, ‘Biz sadece finansal yatırımcıyız, operasyonel sorumluluğumuz yok’ diyor,  Enerji bakanı ‘Halk sağlığını tehdit edecek bir durum yok’, diye beyan veriyor. Bunlar yetmezmiş gibi katliam sonrası çıkan ilk bilirkişi raporunda Anagold‘un ‘asli kusurlu olmadığı’ iddia ediliyor!

Siyasi iktidar istiyor ki İliç ülke gündeminden kaldırılsın, sorumlular belirlenmesin, adil bir yargı süreci işletilmesin! Bu nedenle ekoloji örgütleri olarak bizler doğanın, işçinin hakkını savunmak ve  bu ekokırım suç mahallinde yapılması gerekenleri bir kez daha haykırmak için buradayız.

‘Maden derhal kapatılmalı’

Ekoloji örgütlerinin İliç’te yaşananlarla ilgili paylaştığı mesajda, ortak taleplere de yer verildi:

  • Altın madeni sahalarının rehabilite edilerek eski haline getirilmesi mümkün değildir! İliç’te tüm madencilik faaliyetleri durdurulmalı, Çöpler Kompleks Altın Madeni derhal kapatılmalıdır!
  • Bağımsız odalara ve bilirkişilere denetimde bulunmaları için kaza alanı açılmalı, hava, su ve topraktan numune almalarına olanak sağlanmalıdır.
  • Tüm süreç, TTB, TBB, TMMOB ve ekoloji örgütleri gibi demokratik örgütlerin denetimine açık olmalı, şeffaflık sağlanmalıdır. Denetim sürecine, Fırat havzası ekosisteminin devamlı takibi mutlaka dahil edilmelidir.
  • Göçük altında bulunan işçilere ulaşılmalı ve ailelerine tazminat ödenmelidir.
  • Kapatılacak madende çalışan işçilere emeklerinin sömürülmeyeceği, sağlıklarını yitirmeyecekleri bir ekolojik ortamda istihdam imkanı sağlanmalıdır.
  • Siyanür ve diğer kimyasallardan etkilenen yöre halkı, özellikle de madende çalışan işçiler için kapsamlı halk sağlığı taraması yapılmalı, ücretsiz tedavi süreci acilen başlatılmalıdır. Şirketin mal varlıklarına el konularak her türlü tazminat, tedavi masrafları buradan karşılanmalıdır.
  • Yalnızca kazada herhangi bir sorumluluk almayan şirket yetkilileri değil, aynı zamanda madende kapasite artırımına onay veren siyasiler, mülki amirler de yargılanmalıdır, sorumlulara yurt dışına çıkış yasağı konmalıdır.
erzincan
Fotoğraflar: Cansu Acar

‘Altın madenciliğinde kamu yararı yok’

İliç’te yaşanan katliam, doğanın ve emeğin düşmanı olan vahşi madenciliğin ağır bilançosunu bir kez daha gündeme getirdi: Altın madenciliğinde kamu yararı yoktur. Yerli ve yabancı sermayenin kazançları uğruna, yaşam alanları cehenneme çevrilen yöre halkı kanserden ve solunum yolu hastalıklarından erken yaşta hayatlarını kaybediyor. Havayı, suyu, toprağı zehirleyen şirket, geride asit havuzları, zehirli kimyasal atıklardan oluşan pasa dağları bırakıyor. Kamunun yararı için siyanür liçli madencilik yasaklanmalıdır, ülkedeki tüm altın madenleri acilen kapatılmalı ve yeni arama sondajları durdurulmalıdır.

Önümüzdeki 5 yılı kapsayan 12. Kalkınma Planı’nda hükümet madencilikte adeta topyekün taarruza geçiyor. MAPEG, yerli linyit kömürü üretimini 5 yıl içinde 5 katından fazla artırmayı hedefliyor. Bu zihniyete karşı biz de topyekün mücadeleye çağırıyoruz: Sadece altın değil, kömür madenleri de kapatılmalıdır. Yeni petrol ve doğalgaz aramalarına son verilmelidir. Ekolojik krizi engellemek ve gelecek nesillere yaşanabilir bir ülke bırakmak, fosil yakıtları ve kamu yararı olmayan madenciliği ortadan kaldırmadan mümkün olmayacaktır.

Siyanür liçli altın madenciliğinin vahşi yöntemleri bu coğrafyanın kaderi olamaz! Altına değil temiz havaya, suya, toprağa ihtiyacımız var yaşayabilmek için!

Doğayı rant için talan eden anlayışın sonuçlarını halk, emekçiler ve doğa ödemeyecek! Yeryüzünü yok oluşa sürükleyen, canlı yaşamını umursamayan, sadece belli azınlığın çıkarı için hareket eden sistemin sonucudur bugün İliç’te yaşanılan ekokırım!

Yerli yabancı sermayeye ülke topraklarını peşkeş çeken ve bundan menfaat sağlayan siyasi iktidarı ifşa edecek ve bu sömürgeci anlayışla mücadeleyi bırakmayacağız!

Ülkenin dört bir yanındaki ekoloji hareketleri olarak İliç’te bu ölüm madeni kapatılana kadar eylemlere devam edeceğiz!

Datçalılardan ‘ÇED olumlu’ kararı veren Çevre Bakanlığı’na: Kaçak yat limanına izin vermeyeceğiz!

Muğla’nın Datça ilçesindeki İskele Mahallesi’nin kıyısında yapılması planlanan Datça yat limanı projesine verilen “ÇED Olumlu” raporuna karşı bir araya gelen Datçalılar, kaçak olduğunu belirttikleri inşaatın “bir avuç zenginin şatafatı için kenti yok etmek anlamına geldiğini” söyledi. 

Muğla Çevre Platformu (MUÇEP) Meclisi üyeleri, hafta sonu yaptıkları eylemde, Azganlı mevkisinde yapılmakta olan yat Limanına ÇED Olumlu Raporu veren Çevre Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığının kararına karşı her türlü meşru yollarla karşı mücadelelerine devam edeceklerini bildirdi.

Arkeolojik Sit Alanı yanındaki Datça yat limanı projesi, ‘ÇED olumlu’ onayı aldı

Bu büyüklükteki bir yat limanının Datça’ya vereceği zararları anlatan Datçalılar,  ÇED Olumlu kararının bölgedeki doğal ve kültürel yaşama geri dönülmez zararlar vereceğini belirtti:

“Seçilen inşaat alanı şehrin ortasında. Kentin tek yeşil alanı Kentpark’ın, Ilıca Göleti’nin burnunun dibi. Denize girdiğimiz Taşlık Plajı’nın önü. Bu kaçak inşaat başlamadan denizdeki balıkları ile bilinen avlak bölgemiz. Az ötesinde mevcut atık-su bertaraf tesisleri var. Doğal ve arkeolojik sit alanlarının hemen yanı. İnşaat alanı içinde korunması gereken Kral Mezarları yok olma tehdidi altında. Topan Ada yok oldu. Bir kilometreyi yakın sahil şeridi binlerce kamyon taşla-toprakla dolduruluyor. Şehrin içinde taşla yüklü kamyonların trafiği tehlike saçacak. Datça’nın deprem bölgesi olduğu unutulmuş, doldurulmuş kıyının üstünde yayaların, araçların gezdiği depremde çökme tehlikesi olan rıhtımlar yapılacak! Deniz dibinde suyu ve havayı temizleyen, Akdeniz’i korumak için imza koyduğumuz Barselona Sözleşmesi’ne göre kesinlikle korunması gereken deniz çayırları ve aralarında yine aynı sözleşmeye göre korunması gereken Akdeniz fokları olmak üzere daha birçok bitki ve hayvan, denizimiz, kıyılarımız hepsi ağır tehdit altında… Limanla birlikte imar planlarına aykırı olarak yakın kıyılarda da ağır kaçak yapılaşma tehditleri var…”

‘Ruhsatsız, kaçak inşaata onay verildi’

MUÇEP aktivistleri, inşaat kapasitesinin raporda söylendiği gibi küçük olmadığını, yapılan yat limanının kentin refahına katkıda bulunmayacağını kaydetti;  Datça’nın gelecek kuşaklara bırakılması için korunması gereken doğal ve kültürel bir Özel Çevre Koruma Bölgesi olduğuna ve doğal ve kültürel özellikleriyle bırakılması gerektiğine dikkat çekti.

80 teknelik çekek alanı ile şehrin içinde adeta bir tersane yapıldığına da işaret eden aktivistlerin açıklamaları özetle şöyle:

“Datça Azganlı tarafında yap işlet devret modeliyle yapılan devasa yat limanı, ruhsat alınmadan başladı. Yerel yönetimle birlikte verdiğimiz mücadele ve suç duyurularıyla inşaat faaliyetlerini durdurmayı başarsak da Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından tekrar ÇED onayı verildiğini öğrendik. Bu karar, tıpkı Erzincan İliç’teki altın madenine verdikleri ÇED Onayı gibi, zararları bilinerek verildi.

Bu kararı kabul etmeyecek, her türlü meşru yoldan karşı çıkacağız. ”

‘ÇED raporu doğruları yansıtmıyor’

Datçalılar, firmanın ÇED raporunda ifade edilenlerin de doğru olmadığına vurgu yaptı:

  • “Diyorlar ki, yüzer iskele sistemi yapılacak ve liman, çevreye zarar vermeyecek.
    Peki doğru mu? Hayır değil: Denizin altında bu yüzer dalgakıran ve iskelelerin bağlandığı beton tonozlar için denizin dibi, rıhtımlar için kıyılar kazılacak, bozulacak, betonlanacak, bağlanan teknelerin çapaları denizin altındaki yaşamı yok edecek, teknelerin atıkları çevreye yayılacak!
  • Diyorlar ki, inşaat kapasitesini ve çevreye vereceğimiz zararı azalttık. Peki doğru mu? Hayır değil: Gerçek inşaat alanı tüm koyu mahvedecek kadar büyük. Tekne bağlama kapasitesini 270’e düşürdük diyorlar ama kapasiteyi azalttık dedikleri çekek alanı bile 80 tekne kapasiteli. Korunması gereken Datça’nın merkezinde adeta kocaman bir tersane yapıyorlar. Hazırladıkları proje dosyasında yat limanının deniz alanının boyutundan da anlaşılacağı üzere beşyüz-altıyüz tekne kapasitesinde bir yat limanı olduğu gerçeğini de saklayamıyorlar! Bu ağır kapasite, deniz ve kıyı ekosistemine zararlı!
  • Diyorlar ki, bu yat limanı turizmi geliştirecek yeni iş alanları yaratacak.Peki doğru mu? Hayır değil: Yat limanında hepi-topu 50-60 insan çalışacak. Tıpkı Kalamış’ta, Göcek’te, Bodrum’da önceki birçok örnekte olduğu gibi o işçiler bile muhtemelen dışarıdan getirtilecek. Gelen turistler, oteli-çarşısı-restoranı liman içindeki tesislerden yararlanacak. Datçalı esnaf yine faydalanamayacak. Datçalıya, limanın çöpünü, pisliğini temizlemesi kalacak. Datça’nın yerlisine kapılar kapanacak. Datçalının kıyısı, denizi elinden alınmış olacak!
  • Diyorlar ki, yat limanı kalkınmanın sembolüdür, karşı çıkanlar Datça’nın turizmden pay almasına karşı. Doğru mu? Hayır değil: Bu büyüklükte bir yat limanı, doğal ve kültürel güzelliklerimizi heba edecek. Dolayısıyla gelecek yatçıların da giderek daha el değmemiş, daha doğal, daha bakir yerlere, başka cennetlere yelken açmasına neden olacak. Biz kaybettiğimiz cennetin, cehenneme dönmesiyle baş başa kalacağız!

Değer mi?”

Yat limanının yapımı sırasında 2-3 kilometre yakındaki taş ocağından binlerce kamyon taş çıkartmak için dinamitle patlatma yapılacağını söyleyen MUÇEP aktivistleri” su fakiri Datça’da su yataklarının ve su yollarının zarar göreceğine, çıkan tozların yakın çevredeki zeytinlikleri, doğal yaşamı, şehri hep olumsuz etkileyeceğine ve ağır kamyon trafiğinin yol açacağı kazalara dikkat çekti.

Yarımadanın tamamı Özel Koruma Bölgesi

Datça – Bozburun Yarımadası’nın tamamı, Çevre Düzeni Planlarına göre Özel Çevre Koruma Bölgesi. Alan aynı zamanda 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı’na çok yakın bir konumda yer alıyor. Proje alanının 72 metre güneybatısında, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 14.11.1981 tarihli ve A-3225 sayılı kararı ile tescilli bir 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı bulunuyor.

MUÇEP üyeleri, devletin, Korunan Alanlarda Yapılan Planlara Dair Yönetmelikler gereği ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanlarını, biyolojik çeşitliliği, doğal kaynakların ve bunlarla ilgili kültürel kaynakların gelecek kuşaklara ulaşmasını sağlamak üzere gerekli düzenlemelerin yapılması gereken alanlar olarak tanımladığına da vurgu yaptı: 

“Bu haliyle Datça’nın tamamı, koruma ilkesini öne alan bir planlama yaklaşımıyla korunması ve  Türkiye’nin taraf olduğu koruma amaçlı uluslararası sözleşmelerin dikkate alınması gerekiyor. Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı, tüm kültürel ve doğal değerlerimizle birlikte yaşadığımız çevreyi korumayı hep gözden kaçırıyor. Rant peşinde – inşaat peşinde koşuyor. Doğal yaşam alanlarımızı yeni satılacak-inşaat yapılacak inşaat arsaları olarak görüyor. Yaşam alanlarımızı yap-işlet-devret mantığıyla hep zenginlere peşkeş çekiyor. Yaşama değil, ölüme davet çıkarıyor.

Bir kez daha hatırlatıyoruz: projede belirtilen büyüklükte bir yat limanı, Topan Adayı, denizdeki balığı nasıl bitirdiyse, Datça’nın denizini de, denizdeki çayırlarını da, tehdit altındaki türlerini de, plajını da, kıyılarını da, tüm ekolojik sisteme verdiği zararlarla çocuklarımızın geleceğini de bitirecektir.

Bugüne kadar kaçak yat limanına karşı çıktık. Yine karşı çıkacağız. Boyun eğmedik, eğmeyeceğiz.  Ölüme inat yaşasın hayat.”

Muhabirimiz Cansu Acar, ‘olağan şüpheli’ olduğu gerekçesiyle üç saat Erzincan sınırında bekletildi

Yeşil Gazete muhabiri Cansu Acar ve ve yanındaki foto-muhabir Mert Can Bükülmez, haber yapmak amacıyla Erzincan İliç‘teki Çöpler Altın Madeni’ne gitmek amacıyla yola çıkan Ekoloji Birliği aktivistlerinin otobüsündeyken, Sivas il sınırında durduruldu.

Sivas Valiliği’nin 14 Şubat’ta yayınladığı ve “kanuna aykırı eylemlere katılma ihtimali” gerekçesiyle Erzincan’a çıkışları yedi gün boyunca yasaklayan kararı uyarınca, aktivistlerin ilerlemesine izin verilmedi.

‣ İstanbul’dan İliç’e giden ekoloji aktivistleri Sivas sınırında durduruldu

İki gazeteci gruptan ayrılarak, İliç’e doğru devam etmek istedi. Bir araç kiralayıp yola çıkan haberciler, Erzincan ili sınırlarında tekrar durduruldu.

Daha önce beş kez GBT kontrolünden geçirilmiş olmalarına rağmen, il sınırında polis ekiplerinin durdurduğu habercilere, Ekoloji Birliği’yle aynı otobüste yer almış ve aynı GBT kontrolünden geçmiş olmaları gerekçe gösterilerek, “Siz olağan şüphelisiniz” denildi.

Basın kartları geçersiz sayıldı

Acar ve Bükülmez, basın kartlarını göstermelerine; otobüste bulunmalarının ve İliç’e gitmek istemelerinin haber yapmak amacıyla olduğunu defalarca belirtmelerine rağmen, il sınırında, açık alanda üç saat bekletildi.

Muhabirimiz Cansu Acar, yola devam edebilmek için polise ibraz ettikleri resmi  International Federation of Journalists (IFJ) basın kartlarının polis tarafından “geçersiz” sayıldığını, geri dönmeye zorlandıklarını anlattı.

 

Duruma tepki göstermelerinin ve defalarca aramanın ardından Valiliğin devreye girdiğini söyleyen Acar, “Valilik gazetecilik ve basın hakları konusundaki hassasiyetinin de altını çizerek, bize izin belgesiyle geçebileceğimizi söyledi” dedi.

Yeşil Gazete Genel Yayın Yönetmeni’nin imzasıyla hazırlanan belgenin yetkililere iletilmesinin ardından, Cansu Acar ve Mert Can Bükülmez yoluna devam edebildi.

Hayvan hakları aktivistlerinden adaylara: Hangi ahlaktan, hangi güvenli sokaklardan bahsediyorsunuz?

Yaşam için Yasa İnisiyatifi gönüllüleri ve hayvan hakları aktivistleri, İstanbul‘un Kadıköy, Sarıyer, Beşiktaş ve Üsküdar ilçelerindeki eylemlerin ardından sokakta yaşayan hayvanlar için Beykoz’da da bir araya geldi.

Küçükçekmece’de İbrahim Keloğlan tarafından tekmelenerek öldürülen Eros için, yakılarak öldürülen Şila için, işkenceyle canı hiçe sayılan ‘Köpük’ler için, barınaklarda yaşam mücadelesi veren, dağ başlarına atılarak ölüme terk edilen tüm canlar için bir aradayız” diyen aktivistler, öldürülen hayvanlar için bir anma yaptı.

İstanbul‘un yanı sıra Ankara, İzmir, Hatay ve Antalya’da eş zamanlı olarak basın açıklaması yapan hak  savunucuları Beykoz’daki eylemde, belediyenin faaliyetlerine dikkat çekti.

Anmanın ardından, Beykoz Gönüllüleri adına konuşma yapan Yasemin Baban, Beykoz Belediyesi’nin bir kafe açmaya karar verdiğini ve civarda yaşayan hayvanların toplanarak “doğal yaşam” denen alana aldırıldığını belirtti. “Belediye her zaman olduğu gibi bu açıklamamızı provakasyon olarak nitelendirmeden sizlere açıklama yapmak istiyorum” diyen Baban, medya kuruluşlarının sorumluluğuna da atıfta bulunarak şunları söyledi:

“Basın, köpeklerin canavar olarak görülmesine neden oldu ve köpekleri seçim propagandalarına alet etti. Bizim hiçbir politik amacımız yok. Basın kuruluşları yönlendirildiği için bizi duymuyorlar. Barınaklardaki gerçeklere ve istenmeyen bu akibete karşı medya sessiz kalmamalı. Biz bu uygulamaların Türkiye geneline yayılmadan duyulmasını istiyoruz.”

hayvan hakları aktivistleri

Beykoz Gönüllüleri’nden Ezgi Şahin ise, Türkiye’de örnek barınak olarak gösterilen Beykoz Hayvan Rehabilitasyon Merkezi’nde, “Doğal Yaşam” adı verilen ormanlık arazideki bölmelere toplanılan köpeklerin yüzlercesinin, ikinci kez “bir anda yok olduklarını” bildirdi.

Gönüllülerin bu alanı ziyaret etmelerine verilmediğini ve köpekleri saymalarının engellendiğini belirten Şahin  “Sahipsiz köpeklerin toplanması bir seçim propagandası haline gelmişken, Beykoz Doğal Yaşam’ın koşulları içinde çok sayıda köpeği imha etmenin maalesef ki gerçekçi tek yolu, ya canlı canlı gömmektir ya da zehirleyerek öldürmektir. Her iki durumda da köpekler acı çeke çeke ölürler” dedi.  Şahin, söylediklerinin ispat edilememesi için belediye tarafından tüm önlemlerin alınmış olduğunu aktarırken, barınaklarda ziyaretçilere açık olan padokların, Beykoz barınağında ziyarete kapatıldığının, Barınak ve Doğal Yaşam’da fotoğraf ve video çekmenin yasak olduğunun altını çizdi.

Bir süre önce barınakta çalışan ve dayanamayarak ayrılan bir veteriner hekimin çekmiş olduğu fotoğraf ve videoların kanıt niteliğinde olduğunu aktaran Beykoz Gönüllüleri, belediyeye açılan davada yine bir yaptırım uygulanmadığını belirterek, “Beykoz’un gerçekleri ortaya çıkarılmaz ise, seçimlerden sonra toplanacak sokak hayvanlarının bütün Türkiye’deki akıbeti, Beykoz Barınağındaki zavallı canların akıbeti gibi olacak” diye konuştu.

Daha birkaç gün önce, Beykoz Belediye Başkanı Murat Aydın’ın reklamını yaptığı yeni açılan Beykoz Kahvecisi’nin civarında gönüllülerce bakılan kısırlaştırılmış köpekler, kanuna aykırı bir şekilde, geri getirilmemek üzere toplatılmıştı.

hayvan hakları aktivistleri

‘Hangi vicdana sığıyor?’

Yaşam İçin Yasa adına basın açıklamasını okuyan Merve Tufan, yerel yönetimler ve siyasi partiler tarafından defalarca hayvanları koruma maskesi altında ortaya konan hukuka aykırı hak ihlallerinin, köpeklerin türlü hastalıklara maruz kalacakları alanlarda insandan uzak mutsuz ve sağlıksız yaşamlar sürmelerine, kapalı kapılar ardında işkence görmelerine ve hesap vermeyecek şekilde, gizlice öldürülmelerine sebep olacağını söyledi:

“Çocuklara, kadınlara, hayvanlara tecavüz eden, şiddet ve işkenceyle öldüren katiller serbestken, başımızdaki ve aday siyasiler hangi ahlaktan, hangi güvenli sokaklardan bahsediyor? Daha kısırlaştırma yapacak yeterli alanı bile olmayan belediyelerin tüm köpekleri devasa tecrit merkezlerine hapsetmeye girişmesi, hangi hukuka, vicdana ve inanca sığıyor?”

Hayvan hakları aktivistleri: ‘Artık yeter: Yaşamak haktır!’

Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi adına konuşan Özge Özgüner ise şunları dile getirdi:  “Hukuksuzca çıkarılan Cumhurbaşkanlığı genelgeleriyle iktidar, belediyeler ve Tarım ve Orman Bakanlığı mevcut kanunları alenen çiğniyor, suç işliyor. Kendilerini kanundan ve hayvandan üstün görerek tepeden inme nefret söylemlerini toplumun her kesimine yaymaya çalışıyorlar. Buna izin vermiyoruz, vermeyeceğiz! Belediyelerin sorumluluktan kaçmasından kaynaklanan mevcut durumun tek çözümünün, ortadan kaldırılmaya çalışılan Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. maddesinin uygulanmasından geçtiğini biliyoruz. Tüm sorunların sebebi insanlar iken, hayvanları ölüme gönderecek hiçbir seçeneğin yaşamdan yana olan kimsenin nezdinde meşru olmadığını tekrar ediyoruz. Artık yeter! Dostlarımızı düşmanlaştırarak birlikte yaşama kültürünü baltalayan, onları “doğal yaşam alanı” adı altında ölüm kamplarına tıkma vaadiyle seçim malzemesi haline getiren siyasilere oy vermeyeceğiz. Yaşamak haktır.”

Basın açıklamasında hayvan düşmanı veteriner hekimlerin şu an kliniklerde, barınaklarda görev yapmaya devam ettiği, hayvan katillerinin yatarı olmayan hapis cezaları verilerek toplum arasına salınarak serbest bırakıldığı, belediyelerin tecrit ve katliam odaklı düşmanca uygulamaların hiçbir zaman çözüm olmadığı ifade edildi.

#ErosİçinAdalet: Bizi affetme Eros!

Eylemde yer alan Sarıyer Gönüllüleri‘nden Yağmur Üstündağ, geçtiğimiz günlerde yatarı olmayan bir hapis cezasıyla serbest bırakılan İbrahim Keloğlan’ın işkenceyle öldürdüğü Eros adına yaptığı konuşmayı “Bizi affetme Eros, sesini duyuramadığımız, sesi olamadığımız tüm masum canlarımız bizleri affetmeyin!” diyerek bitirdi.

Gazeteci Ruhat Mengi de hiçbir davanın peşini bırakmamanın önemine değindi. Yaşadığı sitedeki hayvanların, belediye görevlileri tarafından ve hatta site görevlilerinin de işbirlikçi yapılarak zehirlendiğinin kameralarla tespit edildiğini, failler hakkında dava açıldığını anlatan Mengi, belediye araçlarının da yasal olmayan bir şekilde site içerisine girerek zehir dağıtımı yaptığının görüntülerde açık şekilde görülebildiğini anlattı.

Eyleme katılan TİP Beykoz Belediye Başkan adayı Yavuz Yılmaz ise, “belediyenin bütün erklerini hayvanların refahı için kullanacağız. Beykoz belediye sınırlarında canlı hayvanların satışının yasaklanmasını sağlayacağız” dedi.

Çevre Bakanlığı’nın İliç’te ‘çevre izin ve lisans belgesinin iptali’ ne anlama geliyor?

Erzincan İliç‘teki SSR Mining ve Çalık Holding ortaklığındaki Anagold Madencilik Şirketi’nin işlettiği Çöpler Altın Madeni’nde meydana gelen milyonlarca metreküp yığın liçi kaymasından üç gün sonra Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, madenin “çevre izin ve lisans belgesinin” iptal edildiğini duyurdu.

İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nin çevre izin ve lisans belgesi iptal edildi

Madenin “lisans şartlarının ortadan kalktığını” yazılı bir açıklamayla duyuran Bakanlık, yığın liçinin başka bir alana taşınacağını da bildirdi. Alanda oluşan kirlilik için ise, “Yüzeysel sular ile yer altı sularında ve hava kalitesinde olumsuz bir durum tespit edilmemiştir” denildi.

Bakanlığın açıklaması şu şekildeydi:

Erzincan’ın İliç ilçesinde 13 Şubat’ta toprak kayması olayının meydana geldiği maden ocağının lisans şartlarının ortadan kalktığı tespit edildiğinden çevre izin ve lisans belgesi iptal edilmiştir.

Toprak kayması sonucu akan malzemenin, geçici olarak depolanacağı alan belirlenmiştir. Geçirimsizliğin sağlanması amacıyla yapılan çalışmalar, Bakanlığımız gözetiminde devam etmekte olup mevcut alanda sızdırmazlık şartlarının sağlanmasının ardından, bölgeye akan malzemenin hazırlanan bu alana kaldırılmasına başlanacaktır.

Diğer taraftan Bakanlığımız, bölgedeki yüzeysel sular ve yer altı suları ile toprak kirliliği kapsamında çevresel izleme çalışmalarını aralıksız olarak sürdürmektedir. Bölgedeki hava kalitesi de aynı şekilde sürekli izlenmektedir.

Şimdiye kadar tamamlanan analiz sonuçlarına göre; yüzeysel sular ile yer altı sularında ve hava kalitesinde olumsuz bir durum tespit edilmemiş olup analiz çalışmalarına Mobil Su ve Atıksu Analiz Laboratuvarı, Çevre Referans Laboratuvarı ve Yetkili Çevre Laboratuvarlarında devam edilmektedir.

Konuyla ilgili tüm birimlerimiz sahada çalışmalarına devam etmekte olup süreci hassasiyetle takip etmekteyiz.”

Çevre izni ve lisansı ne demek?

Çevre İzni ve Lisansı’yla ilgili işlemler Bakanlığın “ÇED İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü”nce yapılıyor.

Buna göre, bir işletmenin çevre izni veya çevre izin ve lisans koşullarına aykırı iş ve işlemlerinin tespit edilmesi durumunda; yetkili merci tarafından Çevre Kanunu‘nun ilgili maddeleri uyarınca idari yaptırımlar uygulanıyor. “Uygunsuzluğun düzeltilmesi”  için ise işletmeye yetkili merci, yani Bakanlık tarafından en fazla bir yıla kadar süre verilebiliyor.

İşletmeye süre verilmemesi veya işletmeye verilen sürenin bitiminde uygunsuzluğun giderilmemesi halinde, yetkili merci tarafından çevre izin veya çevre izin ve lisans belgesi iptal ediliyor. Çevre ve insan sağlığı yönünden tehlike yaratan faaliyetler nedeniyle ise işletmeye süre verilmeksizin çevre izin veya çevre izin ve lisans belgesi iptal ediliyor.

Süre verildi mi, işletme kapatıldı mı?

Bakanlığın açıklamasında “maden ocağının lisans şartlarının ortadan kalktığı tespit edildiğinden çevre izin ve lisans belgesi iptal edildiği”nden söz ediliyor. Ancak lisans şartlarının hangi gerekçelerle ortadan kalktığından, işletmeye süre verilip verilmediğinden bahsedilmiyor.

Öte yandan, çevre izin ve lisans belgesi iptali, ilgili işletmenin kapatılması anlamına da gelmiyor. Bakanlığın açıklamasından anlaşılan tek şey; Çöpler Altın Madeni’nin belirsiz bir süreliğine faaliyetinin durdurulduğu.

Çevre Bakanlığı’nın internet sayfasında konuyla ilgili “… Bu işletmeler için [ortaya çıkan sorunun giderilmesinin ardından- YG] izin süreci yeniden başlatılır ve işletme kendi adına yeni geçici faaliyet belgesi düzenlenene kadar faaliyette bulunamaz” deniyor ve bu belge olmadan faaliyette bulunan işletmeler hakkında 2872 sayılı Çevre Kanununun ilgili maddeleri uyarınca idari yaptırımlar uygulanacağından” söz ediliyor.

Önceki faaliyet durdurulmasında ne oldu?

2010 yılından bu yana Çöpler’de altın madenciliği yapan Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret AŞ’nin faaliyetleri,  Haziran 2022’de maden sahasında siyanür sızıntısı olduğu gerekçesiyle Bakanlık tarafından durdurulmuştu. Şirket, sızıntı miktarının 8 kg. olduğunu belirtmiş ve bölgenin hemen temizlendiğini öne sürmüştü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise olaydan dört gün sonra açıklama yaparak denetim ekiplerinin bölgeye gönderildiğini ve firmaya en üst sınırdan; 16.4 milyon TL ceza kesildiğini belirtilmişti. (Anagold’un 2023’ün ilk dokuz ayında Çöpler Madeni’nden elde ettiği gelir 322,8 milyon dolar oldu. Şirketin karı da 46,5 milyon doları buldu. Şirket, bu madenden 2020’den bu yana yaklaşık 1,5 milyar dolar gelir ve 334,6 milyon dolar kar elde etti. YG) 

Cumhuriyet Başsavcılığı da sızıntı iddialarıyla ilgili “çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya verilmesi” hükmünü içeren 182’nci maddesinde düzenlenen “çevrenin taksirle kirletilmesi” suçuyla soruşturma başlatmıştı. 

Üç ay sonra, Eylül 2022’de maden yeniden faaliyete geçti. Firma tarafından yapılan açıklamada Bakanlık temsilcilerinin gözetimin gerçekleştirilen iyileştirme ile tüm kontrol sisteminin, olaydan önceki sisteme kıyasla daha da hassas hale getirildiği iddia edildi.

Ancak Türkiye ekonomisine katkı sağladığı gerekçesiyle firmaya men cezası uygulanmadı.

Madenin yeniden çalışmaya başlamasını duyuran Anagold’dan yapılan açıklama şöyleydi:

Madenimiz, açıldığı günden bu yana dünya standartlarındaki en üst seviye yönetmelikler ve yönergelere uyumlu bir şekilde çalışıyor. Aynı zamanda halihazırda üst seviyede olan çalışma sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerimiz; yaşanan olay sonucunda insan ve çevre sağlığı açısından daha da iyileştirildi. Bu kapsamda tüm kontrol sistemimiz, olaydan önceki sisteme kıyasla daha da hassas hale getirildi. Ayrıca şiddetli yağış gibi olağandışı durumlarda yüzeydeki suyu toplamak için 2.100 m3’lük yağmur suyu (yüzey suyu) toplama havuzu inşa edildi.

Tüm girişimler, Bakanlık temsilcilerinin gözetimiyle ve görüşleriyle tamamlandı.
Anagold Madencilik, diğer ülkelerdeki maden sahalarında olduğu gibi Çöpler bölgesinde de Türkiye ve uluslararası mevzuatlar ve standartlar çerçevesinde, insan sağlığına ve çevresel sürdürülebilirliğe uygun şekilde faaliyetlerini sürdürüyor. Anagold Madencilik, geçmişte olduğu gibi gelecek dönemde de bölge halkına ve Türkiye ekonomisine katkı sağlamaya devam edecek. Halkımıza ve ülkemize hayırlı olsun.”

ÇED ve kapasite artışları

Çöpler’e ilişkin 2008’de ve 2014’te Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporları çıkarılmış, 2008’de maden için ÇED Olumlu kararı verildi.

2008’de verilen ÇED Raporu kapsamında 18 yıl sürdürülmesi planlanan faaliyetlerde 100 milyon ton kaya (pasa) ve 52 milyon ton cevher çıkarılacağı belirtiliyordu. Ancak rakamlar zaman içerisinde arttı.

2014’teki ÇED raporunda pasa 173 milyon tona çıkarıldı. 2021’de ise rakamlar dört kata kadar arttı; pasa 420 milyon tona, cevher 85,3 milyon tona çıkarıldı.

2019’da kapasite artırımı yapılarak sodyum siyanür 11 bin tona, sülfürik asit üretimi 122 bin tona çıkarıldı.

2021’de yayınlanan raporda ise 18 adet tehlikeli maddeye yer verildi. Bunlar arasında solunum yollarına, sudaki organizmalara, ciddi yanıklara, aşındırıcı etkilere, cilt ve gözde aşırı tahrişlere neden olan sodyum siyanürnitrik asitbakır sülfatsodyum hidrosülfit gibi tehlikeli maddeler de bulunuyordu.

Siyanür sızmasından bir yıl sonra, yapılan tüm itirazlara ve devam eden davalara rağmen, 15 Haziran 2023’te şirket bir kez daha kapasite artışı başvurusu yaptı. Başvuruyu değerlendiren Erzincan Valiliği 16 Ağustos’ta ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Gerekli Değildir’ kararı verdi.

Bu onayla birlikte şirket bölgede bulunan 1,746 hektarlık maden sahasına 5,83 hektarlık bir bölüm daha ekledi.

2021’den beri ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na açılan ÇED iptal davası sürüyor.

Bundan sonra ne olacak?

Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlatılan Bilirkişi Ön Raporu dün (17 Şubat) açıklandı. Raporda asıl işveren Anagold Madencilik asli kusurlu bulunmadı, alt işveren şirketlere denetim yapmadığı gerekçesiyle tali kusurlu olduğu ileri sürüldü.

Asli kusur ise gerekli önlemleri almadığı gerekçesiyle çalışan ve yöneticilerde bulundu.

Bu durumda sorumluluğun çalışanlara, mühendislere ve alt işletmecilere yüklenerek Anagold’un, Çöpler’de tekrar faaliyete geçmesinin önünde, kamuoyu tepkisinin dışında bir engel bulunmuyor gibi görünüyor. Madenin derhal ve tamamen kapatılması ve sorumluların yargılanması için yapılan çağrılar ise ardı ardına geliyor.

Doğa savunucularından İliç için ortak ses: Ekokırım ve insanlık suçu işleniyor
İstanbul ve Ankara’da İliç eylemleri: Vahşi madenciliği durdurun
TEMA: Siyanürlü milyonlarca metreküp toprak Fırat Havzası’na karıştı
Bir suç duyurusu da TMMOB’dan: Çöpler Altın Madeni derhal kapatılmalı
DEVA Partisi’nden İliç’le ilgili soru önergesi: Madenin çalışma ruhsatını askıya alacak mısınız?
İliç altın madeni derhal kapatılmalıdır

ÇED raporuna göre maden sahasında cevher üretimi 2027 yılına dek devam edecek. Anagold 10 yıllık faaliyeti sonucu 4,8 milyar dolar işletme geliri elde ederken devlete yüzde 12 pay ödeyecek. Buna göre maden ömrü boyunca ödenecek devlet hakkı yaklaşık 198 milyon dolar civarında. Raporda devlet hakkında yüzde 40 teşvik indirimi uygulandığı da belirtiliyor.

[Bir konu/k] Av. Arif Ali Cangı İliç’teki denetim sürecini anlattı: Harcı öde, ruhsatı al, doğayı katlet

Erzincan, İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nde meydana gelen faciayla ilgili olarak yaklaşık 32 yıldır çevre alanında çalışan Avukat Arif Ali Cangı’ya, sorumluların kim olduğunu ve göz göre göre gelen facianın onca davaya rağmen neden engellenemediğini sorduk.

Cangı, dokuz işçinin hala altında olduğu, doğayı ve canlıları zehirleyen toksik maddelerin çevreye yayıldığı yığın liç kaymasının arkasındaki “parayı verenin düdüğü çaldığı” düzeni Yeşil Gazete’ye anlattı.

‘Bunların hiçbirisi yapılmadı’

Denetleme süreçlerindeki eksiklere, usulsüzlüklere ve hukukun nasıl aşındığına değinen Av Arif Ali Cangı, 21 Haziran 2022’de de siyanür sızıntısı meydana gelen altın madenine ilişkin yaptıkları suç duyurusu dosyasının nasıl kapatıldığını şöyle anlatıyor:

“21 Haziran 2022’deki borunun patlayıp siyanürlü solüsyonun boşalması suç duyurusunda kovuşturma açılmasına yer olmadığı, birkaç tane şirket diyor görevlisine taksirle kirletmekten para cezası uygulandı. O şekilde o dosya kapatıldı.

Orada Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve diğer kamu görevlileri hakkında herhangi bir soruşturma açılmadı. Çünkü sonuçta denetlenmesi gereken bir müessese ile karşı karşıyayız. ‘ÇED Olumlu’ kararı üzerine çalışan bir işletme olduğu için Valilik bünyesinde bir inceleme komisyonu var ve o olması lazım. O inceleme komisyonunun her ay gidip denetlemesi gerekiyor. Denetliyor mu, denetlemiyor mu, belli değil. Veya denetliyorsa nasıl denetliyor? İşte bunların hiçbirisi yapılmadı. İki ay sonra maden tekrar açıldı. Eğer o maden açılmasaydı bugünkü olay olmayacaktı, yaşanmayacaktı.”

‘Ciddi bir denetimsizlik’

Madenin en son Ağustos 2023’te denetlendiğine ilişkin Enerji Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’ın yaptığı açıklamaya da işaret eden Cangı, “O zamandan beri denetimi de yapılmamış. Ciddi bir denetimsizlik olduğunu gösteriyor. Erzincan Valiliği bünyesinde oluşturulan İnceleme Denetleme Komisyonu çalışmıyor mu? Onun raporları nasıl raporlar? Bu liç sahası hiç kontrol edilmiyor mu?” diyor ve ekliyor:

“Bunların sorgulanması gerekiyor. Tabii buna ilişkin bir suç duyurusu hazırlayacağız. İlk baştan bu ruhsatı verenlerden başlayarak herkesin soruşturmaya tutulması lazım. Buranın yer seçimi bakımından heyelana  müsait bir toprak yapısı olması vs gibi  her şeyin değerlendirilip sorgulanması gerekiyor. Ama öncelikle madenin kapatılması gerekiyor. Çünkü şu anda hala madenin kapatıldığına dair bilgi yok elimizde.” (Yeşil Gazete’nin notu: Bu görüşmenin yapılmasından bir gün sonra Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Çöpler Altın Madeni’ne verilen çevre izin ve lisans belgesini iptal ederek faaliyetlerini şimdilik durdurdu. Ancak maden halen kapatılmadı. )

Cangı, söz konusu maden tesislerine verilen ruhsat sürecinin nasıl işlediğini ise şöyle aktarıyor:

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) ruhsatları veriyor. MAPEG madeni madencilik açısından denetlemesi gereken bir kurum. Dolayısıyla MAPEG’in denetlemediği ortaya çıktı. Diğeri çevresel etki değerlendirmesi açısından bakanlık sorumlu. Onun denetimi de bu tür olaylar olmadan önce denetimini sağlayacak olan Valilik bünyesinde.  ÇED raporu düzenlenen bir işletme olması nedeniyle Valilik bünyesinde oluşturulan Çevre İl Müdürlüğü ve diğer ilgili kamu idarelerinin temsilcilerinin yer aldığı, -belki üniversitenin öğretim üyesi de vardır, çünkü onlar da dahil olabilir- inceleme denetleme komisyonunun aylık denetimleriyle denetlenmesi gerekiyor.”

‘Şirket heyeti gezdiriyor, yediriyor, içiriyor…’

Denetimlerin nasıl yapıldığına ilişkin de önemli noktalara dikkat çeken Av. Cangı, şunları dile getiriyor:

“O denetimler nasıl yapılıyor? Şirket gezdiriyor, yediriyor, içiriyor heyeti. Kendi örneklerinin laboratuvarlarda tahlilini yaptırıyor. Ve onu önlerine koyuyor. ‘Bakın işte her şeyimiz mükemmel’ diyor. Onlar da o raporlara dayanarak denetlemiş oluyorlar. Böyle bir hal. O nedenle şu an yaşananlardan aslında tümden bir sistemin sorumluluğu var. Ve elbette şirket de sorumlu, hatta öncelikli sorumlu şirket. Zararları da karşılamak zorunda ama şirketin sponsorluğuyla faaliyet yürüten Erzincanspor’undan, Erzincan Valiliği ve Belediyesi, Erzincan Üniversitesi de var bir yandan. Üniversite dahi altın madeninden beslenmiş.  Herkesin kendisinde bir sorumlulukhissetmesi gerekiyor öncelikle. Ve bundan sonraki süreçte var olan 20 küsur altın madeninde benzer olaylar yaşanabilir.”

‘Bir araştırma falan yok ki’

Madencilik şirketlerine proje dosyalarını hazırlayan şirketlere ilişkin denetim sürecini de sorduğumuz Cangı,  “Denetlenmiyor” diyerek şunları kaydediyor:

“Onlar ÇED düzenleme lisansı alıyorlar. ÇED şirketi oluyorlar. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı lisans veriyor. Proje sahibi şirket parasını veriyor. ÇED firması parasını alıyor. ‘ÇED olumlu’ kararı alacak şekilde ÇED raporu düzenliyor. Başlangıçta lakayt, özensiz yürür. Yani gerçeğe aykırı olur. Zaten raporların çoğu kes yapıştır, yalan yanlış bilgiler, literatürden alınan bilgilerden ibaret. Bir araştırma falan yok ki.”

Bu tür altın madenlerinin hepsinde risk var

Türkiye’de altın madenciliğinin Bergama Ovacık altın madeniyle başladığını hatırlatan Arif Ali Cangı, uyarılarını şöyle sıralıyor:

“Altın madeni atık havuzu her an yine patlayabilir. Bir depremde, bir sarsıntıda patlayabilir. Patlarsa Bakırçay Ovası gider elden. Biz bunu ta maden işletmesi gündeme geldiğinden beri söylüyoruz. Dinleyen yok. Efemçukuru Altın Madeni; vadiyi ağır metal kirliliği olan pasayla doldurdular. Ve o vadide o pasalar bir kayarsa aşağı ne olur? Dere var altında. O dereye bütün atıklar, ağır metaller dolar. Ve iki denize doğru gider. Bu tür altın madenlerinin hepsinde risk var. Bu denetimsizlik olduğu zaman tabii ki bunlarla karşılaşmamak mümkün değil.”

‘Bakanlığın sorumluluğu var’

Cangı, maden ocaklarında kapasite artırımına kimlerin izin verdiği yönündeki sorumuzu ise, “Kapasite artırımının birkaç boyutu var. MAPEG yönünden bir işletme ruhsatı ve işletme izninin kapasite artırılması konusunda bir izin verilmesi lazım. Ardından çevresel etki değerlendirme sürecine ilişkin Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının kapasite artırımına ilişkin ÇED raporu düzenlemesi, ÇED sürecini işletmesi gerekiyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının sorumluluğu var” şeklinde yanıtlandırıyor.

‣ İliç’te kapasite artışı: Kurum sahiplenmiyor, yönetmelik ne diyor? 

‘Parasını veren düdüğünü çalıyor: Hepsi formaliteden ibaret’

Hiç üzerinde durulmayan bir konunun da maden şirketinin birinci sınıf gayri sıhhi müessesesi vasfı taşıması olduğunu belirten Arif Ali Cangı, söz konusu şirketin Valilik tarafından işyeri açma ruhsatının yenilenmesi için Valiliğin inceleme yapması gerektiğini belirtiyor ve ekliyor:

“Ama ne inceleme yapılıyor ne bir şey yapılıyor. Her şey kağıt üzerinde yürüyor. Zaten madencilik mevzuatında öyle düzenlemeler yapıldı ki eğer bir ruhsatı varsa madenin, ruhsat kutsal belge niteliğinde. Hiç kimse karşısında duramıyor. Hiç kimse onu eleştiremiyor. Dolayısıyla ilk MAPEG tarafından düzenlenen ruhsat her şeyin başlangıcı oluyor. Orada ciddi bir özensizlik var. Parasını veren düdüğünü çalıyor. Ardından da işte çevresel etki değerlendirme süreçleri vs. Hepsi formaliteden ibaret. Harcını öderseniz ruhsatı alırsınız.”

Sistem çökmüş, çürümüş vaziyette.

Av. Arif Ali Cangı, benzer ekokırım suçlarına karşı yurttaşların hukuki açıdan nasıl doğanın hakkını koruyacağını sorumuza da  hukuk sisteminin nasıl çöktüğünü anlatarak yanıt veriyor:

“Sistem çökmüş, çürümüş vaziyette. Neresinden tutacağız ki? Bu ‘geliyorum’ diyen bir olaydı aslında. Bile bile işlenen bir cinayet, bile bile işlenen bir ekokırım suçudur. Ekokırım suç olarak kabul edilmiş olsa başta oranın kapatılması gerekirdi zaten. Hele siyanür sızıntısı olduktan sonra bir daha açılır mı orası? Şimdi siyanür nereye gitti? Onların hepsi paramparça oldu. Hepsi gitti doğaya karıştı. Orasının artık toparlanabilme şansı var mı?

Yok.”

‘Toplumda bilinç, yöneticilerimizde ciddi bir aymazlık oluştu

32 yıldır çevre avukatlığı yapan Arif Ali Cangı’nın son sözleri de insanların hukuki haklarına ulaşma konusunda otuz yılda nasıl bir değişim olduğuna ilişkin:

“Aslında toplumda ciddi anlamda bilgilenme ve bilinçlenme oluştu. Ancak tam da bunun aksine yöneticilerimizde ciddi bir aymazlık oluştu. Ciddi bir vurdumduymazlık oluştu. Geliyorum diyen tehlikeyi yok sayan bir yaklaşım oluştu. Hukuk aşındı.

Ben diyorum ki altın madenleri aslında sadece doğayı, toprağı, suyu, havayı değil hukuku da kirletti. Siyaseti kirletti. Toplumu, toplumsal ahlakı kirletti. Ve bu çok çarpıcı bir şekilde Erzincan’da görülüyor.

Şirketin sponsorluğunda olmayan kurum yok. Üniversitelere dershane yapmış, laboratuvar yapmış, şunu yapmış, bunu yapmış. Ilk başlangıçta muhtarları gezdirdiler zaten.”

İstanbul’dan İliç’e giden ekoloji aktivistleri Sivas sınırında durduruldu

Ekoloji hareketlerini temsilen İstanbul‘dan Erzincan, İliç‘e hareket eden ekoloji aktivistlerinin otobüsü, Sivas Valiliğinin “Erzincan’a çıkışlara” yönelik yasağı gerekçe gösterilerek Sivas il sınırında durduruldu.

Kolluk kuvvetleri otobüsü Sivas girişinde durduruldu. Ekoloji aktivistlerinin, Aktivist Belgeselci Hakan Tosun, Fotomuhabir Mert Can Bükülmez, Yeşil Gazete Muhabiri Cansu Acar‘ın bulunduğu otobüs, Sivas sınırında durdurulmadan önce beş kez GBT kontrolünden geçirilmişti.

Sınırdan döndürülen aktivistler bulundukları noktada pankartlarını açtı.

İliç’teki Çöpler Altın Madeni’nin çevre izin ve lisans belgesi iptal edildi

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, tonlarca yığın liçin kaymasıyla meydana gelen felakette dokuz işçinin toprak altında kaldığı Erzincan İliç‘teki Çöpler Altın Madeni’ne verilen çevre izin ve lisans belgesini iptal etti.  Karara gerekçe olarak; yaşanan heyelan olayının ardından yığın liç sahasında bulunan malzemenin Sabırlı deresi ve ocak sahasına doğru akması gösterildi.

İlçeye bağlı Çöpler köyündeki maden ocağı sahasında 13 Şubat’ta meydana gelen facianın ardından kaybolan dokuz işçiyi arama çalışmaları ise devam ediyor.

Arama çalışmalarıyla ilgili son bilgileri gazetecilerle paylaşan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, “Heyelan sonrasında çok büyük miktarda yaklaşık 10 milyon metreküplük toprağın akması söz konusu. Dokuz  kardeşimiz kayıp. Özellikle manganez ocağında tespit edilen üç çalışanımız için çalışmalarımız devam ediyor. 35 metre yüksekliğinde bir topraktan söz ediyoruz. Manganez ocağı tarafında kamyona ait parçaları bulduk. Dolayısıyla oraya odaklanmış durumdayız” dedi.

Bakan: Çevre ve halk sağlığı açısından herhangi bir olumsuzluğa rastlamadık

Dere yatağına yığılan kontamine toprağın kaldırılmasının öncelikli konuları olduğunu söyleyen Bakan şunları söyledi: “Bu toprağı bu saha içinde en emniyetli yer olarak geçmişte çalışılmış mermer ocağına aktarmak istiyoruz. Sabırlı deresinin yatağında suya bir bulaşma olmasın istiyoruz. Su kontaminasyonuna karşı dokuz ayrı noktadan ölçüm alıyoruz ve herhangi bir olumsuzluğa rastlamış değiliz. Halk sağlığını tehdit edecek bir durum söz konusu değil. İşin çevreye verdiği olumsuz durumları da yakın olarak takip ediyoruz. Bunun dışında idari soruşturmamız devam ediyor. Hem çevre ile ilgili tedbirleri almaya hem de arama kurtarma çalışmalarına devam ediyoruz” diye konuştu.

Gözaltına alınan sekiz kişiden altısı tutuklandı

Faciayla ilgili gözaltına alınan sekiz şüpheliden altısı da  sevk edildikleri mahkemece tutuklandı.

Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında ocağı işleten şirkette yönetici ve idareci pozisyonunda çalışan ve gözaltına alınan KanadaJ.R.G’nin yanı sıra A.C, H.Ü, M.B, Ş.D, S.D, M.T ve A.R.K, jandarmadaki işlemlerinin ve sağlık kontrollerinin ardından dün götürüldükleri İliç Adliyesi’nde Cumhuriyet Savcılığı’na ifade verdi.  Savcının talebi üzerine Sulh Ceza Hakimliği,  aralarında J.R.G’nin de yer aldığı  altı kişinin tutuklanmasına iki kişi hakkında ise adli kontrol tedbirleri uygulanarak salıverilmesine karar verdi.

Bilirkişi incelemeleri sürüyor

Jeoloji, İş Sağlığı, Maden, İnşaat, Ziraat, Çevre, Harita ve Kimya alanında uzman sekiz  kişiden oluşan bilirkişi heyetinin incelemelerinın ve soruşturmanın sürdüğünü belirten Bakan, kayıp işçileri bulma çalışmalarına da devam edildiğini belirtti.

İliç’teki faciaya ilişkin madenin sahibi SSR Mining ve Çalık Holding ortaklı şirket Anagold Madencilik, Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlatılan Bilirkişi Ön Raporu’na göre “asli kusurlu” bulunmamıştı.

Ön bilirkişi raporuna göre, İliç faciasında Anagold asli kusurlu değil!

MEB, özel okullarda Noel, Paskalya ve Cadılar Bayramı kutlamalarını yasakladı

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) , özel okullar yönetmeliğini değiştirdi.

Değişiklikle, Noel, Cadılar Bayramı ve Paskalya kutlamalarının “milli ve kültürel değerlere aykırı, öğrencilerin psikososyal gelişimlerine katkı sağlayamayacak etkinlikler” olarak değerlendirerek bunların okullarda kutlanması yasaklandı.

Özel okullarda düzenlenen Noel, Cadılar Bayramı, Paskalya gibi etkinliklere ilişkin Aralık 2023’te bazı medya kuruluşlarında ‘velilerin şikayetçi olduğu’ olduğu yönünde çıkan haberler üzerine MEB Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürü Fetullah Güner, tüm illere ‘Eğitim Kurumlarında Düzenlenecek Sosyal Etkinlikler’ konulu yazı gönderilmiş;  özel okullar etkinliklerle ilgili uyarılmıştı.

Yazıda tüm etkinliklerin 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yer alan Türk milli eğitiminin genel ve özel amaçları ile temel ilkelerine uygun olarak düzenleneceği belirtilmişti.

Uyarının ardından bakanlığın Öğretim Kurumları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, bugün Resmi Gazete’de yayımlandı.

Buna göre, ortaokul öğrencilerinin ilgi, istek ve yetenekleri doğrultusunda sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetlerle birlikte akademik gelişimlerine yönelik çalışmaların yapılacağı “sosyal etkinlik ve gelişim merkezi” adıyla yeni bir kurum türü tanımlanıyor.

Özel öğretim kurumlarının açılışı, devri ve nakli gibi iş ve işlemlerinde ibrazı zorunlu olan bina tapu senedi ile yapı kullanım izin belgesiyle ilgili de değişikliğe gidiliyor.

Söz konusu belgelerin temin edilmesine yönelik güçlük göz önüne alınarak bu işlemlerde ‘bina tapu senedi’ yerine ‘tapu senedi’ istenecek ve yapı kullanım izni aranmayacak. Kısmen veya tamamen Hazine ve özel bütçeli idarelerin mülkiyetindeki taşınmazlar ile Vakıflar Genel Müdürlüğü ile idare ve temsil ettiği mazbut vakıflara ait taşınmazlar üzerinde özel öğretim kurumu açılmasına da imkan tanınıyor.

Her türlü eğitim materyali için Talim ve Terbiye Kurulu onayı gerekecek

Düzenlemeyle ayrıca Türk programı uygulayanlar hariç olmak üzere milletlerarası özel öğretim kurumlarının uyguladıkları öğretim programları ve bu programların uygulanmasında kullandıkları her türlü öğretim materyalinin Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı tarafından onaylanması gerekecek.

Okulların yıllık çalışma takvimi ve çalışma saatlerine yönelik olarak yapılan değişiklikle, ayrı bir çalışma takvimin uygulanmasında merkezi sınavlar gibi eğitim ve öğretimin genel işleyişine dair hususların dikkate alınacağı ve ayrıca kurumlarda milli ve kültürel değerlere aykırı, öğrencilerin psikososyal gelişimlerine katkı sağlayamayacak etkinliklerin yapılamayacağı hüküm altına alındı.

Bakanlıkça onaylanan ders kitapları okutulacak

Yönetmelikle okullarda bakanlıkça onaylanan ders kitaplarının okutulması esas kılınarak, bu konuda kurucu ya da kurucu temsilcisi ile kurum müdürünün de görev tanımı da düzenlendi.

Ayrıca 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nda ücretsiz okutmada öncelik sağlanan, harp veya vazife malulü sayılanların ilk ve orta öğretim çağındaki çocukları ile haklarında korunma, bakım veya barınma kararı verilen çocukların yerleştirme işlemlerinin merkezi olarak gerçekleştirilmesine ilişkin değişiklik yapıldı.

Değişiklikle, organize sanayi bölgelerinde açılan meslek liselerinden teşvik kapsamında olmayan alanlara öğrenci kabul etmek isteyen kurumların bu öğrencilerden ücret alabilmeleri de sağlanıyor.

 

Ön bilirkişi raporuna göre, İliç faciasında Anagold asli kusurlu değil!

Erzincan İliç‘te Kanada-ABD menşeili çokuluslu şirket SSR Mining ve Türkiye‘den Çalık Holding ortaklığında kurulan Anagold şirketinin işlettiği Çöpler Altın Madeni‘nde dokuz işçinin tonlarca yığın liç dağı altında kalmasına ilişkin Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlatılan Bilirkişi Ön Raporu sonuçlandı.

Raporda asıl işveren Anagold Madencilik asli kusurlu bulunmadı, alt işveren şirketlere denetim yapmadığı gerekçesiyle tali kusurlu olduğu ileri sürüldü.

Asli kusur ise gerekli önlemleri almadığı gerekçesiyle çalışan ve yöneticilerde bulundu. Raporda faciaya yol açan denetimsizlik ve şirkete tanınan imtiyazlar konusunda herhangi sorumluluğa ise değinilmedi.

Sorumluluk çalışanlara yüklendi

Başsavcılığın raporunda operasyon direktör vekili riskli durumları analiz ettirmediği, çalışanları risklerden korumak için gerekli tedbirleri almadığı gerekçesiyle asli kusurlu bulundu:

“… Ehil yetkili biri olarak şantiyede ortaya çıkması muhtemel tehlikeli durumların belirlenerek risklerden korumak için gerekli tedbirleri aldırmadığı,  işyerinde çalışanları sağlıklarını olumsuz yönde etkilenmemesi hususunda gerekli denetim ve gözetim mekanizması kurdurmadığı, kurdurdu ise bunu uygulatmadığı, yetkili biri olarak sabah yığın içinde oluşan çatlakların şantiyede olumsuzluklara yol açabileceği konusunda tedbirsiz davranış sergilediği… ”

Yığın içinde uzun sürede oluştuğu belirtilen açıklık ve çatlakların kapanmaması nedeniyle proses oksit müdürü, oksit operasyon baş mühendisi, oksit operasyon mühendisi, borulama süpervizörü de  asli kusurlu bulundu.

Faciayla ilgili gözaltına alınan sekiz kişiden, aralarında Kanadalı bir idarecinin de bulunduğu altısı tutuklandı, iki kişi denetimli serbestlikle bırakıldı.

Alt işverende ‘tali kusur

Ayrıca alt işveren şirketlerden Çiftay A.Ş‘nin saha mühendisi ile saha formeni, Kar-Sa A.Ş.‘nin formen ve mühendisi, Asil Çöpler A.Ş.‘nin şirket müdürleri,  saha süpervizörü, Asil Keklik A.Ş’nin şirket müdürleri ve saha süpervizörü sabah liçteki çatlakların tespit edilmesine rağmen tedbir almadıkları için  tali kusurlu bulundu.

Raporu sosyal medya hesabından paylaşan CHP Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz, “Erzincan İliç’te Anagold şirketinin işlettiği altın madeninde yaşanan felaketle ilgili olarak; Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlatılan Bilirkişi Ön Raporunun gerekçeli sonuç kısmını paylaşıyorum. Siyasi sorumlular yine yok!” dedi.

Kapasite artışı Kurum’un bakanlığı döneminde onaylanmıştı

Tüm uyarı ve eleştirilere rağmen faaliyete geçen altın madeni, kısa bir süre sonra AKP’nin İBB Başkan Adayı Murat Kurum’un Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görevini yürüttüğü dönemde kapasite artımına gitmiş, maden sahasının yaklaşık üç katına çıkarılarak kapasite artışı yapılması planlandığı ortaya çıkmıştı.

Kapasite artışı ile ilgili düzenlenen ÇED Raporu da itirazlara ve açılan davalara rağmen hızla onaylanmıştı.

Ancak Kurum da konuyla ilgili sorumluluk üstlenmedi.

İliç’te kapasite artışı: Kurum sahiplenmiyor, yönetmelik ne diyor? 
İliç’teki altın madeninde kayan siyanürlü yığının iki kattan fazla artması istenmişti
Enerji Bakanı: İliç’te izinlerle ilgili sorun yok, şirketin zafiyeti
Dronla görüntülendi: İliç’in ÇED süreci bugün yaşananların itirafı gibi