Ana Sayfa Blog Sayfa 184

AYM, İliç’teki Çakmaktepe madeni için yeniden yargılamaya hükmetti

Anayasa Mahkemesi (AYM), Erzincan‘ın İliç ilçesinde özel bir şirketin işlettiği Çakmaktepe Madeni’ne verilen kapasite artışı için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) olumlu kararının  iptali talebiyle açılan davada kararını açıkladı.

Yüksek Mahkeme, davayı açan İliç’li yurttaş ve ekoloji aktivisti Sedat Cezayirlioğlu’nun “özel hayata saygı hakkı”nın ihlal edildiği yönündeki başvurusunu haklı buldu.

Yine SSR Madencilik, yine Çalık

Çakmaktepe Kompleks Madeni, İliç’te dokuz işçinin halen çöken milyonlarca metreküplük liç yığının altında olduğu Çöpler Altın Madeni’nin ömrüne katkı sağlamak amacıyla kurulan ilk “uydu maden işletmesi.”

Çakmaktepe’nin sahibi görünen Kartaltepe Madencilik, Çöpler’in de ortağı olan, Çalık Grubu‘na ait Lidya Madencilik ve Alacer Gold’un yüzde 50-50 ortaklığında kuruldu. Ancak Lidya Madencilik Kasım 2022’de yüzde 30 hissesini Alacer’e devretti. Böylece Alacer; yani Türkiye kamuoyunun bildiği isimle SSR Mining, Kartaltepe Madencilik’te yüzde 80 paya sahip oldu. Çalık Grubu’nun payı da yüzde 20’ye geriledi.

Kartaltepe Madencilik şirketi, Çöpler Altın Madeni’ne yaklaşık beş kilometre yakın mesafede ruhsatlara sahip ve birden fazla altın ve bakır potansiyeli olan sahalar barındırıyor. Bunların en önemlileri ise Çakmaktepe ve Mavi Altın Kuşağı diye sıralanıyor.

Maden, 2018’in dördüncü çeyreğinden beri faal durumda. Hisse devri ise ikinci kapasite artışı için ÇED olumlu kararının verilmesinden yaklaşık sekiz ay sonra gerçekleşti.

Yeniden yargılama yapılacak

AYM İkinci Daire, Cezayirlioğlu’nun başvurusuna ilişkin;

  • Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna,
  • Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine,
  • Kararın bir örneğinin ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Erzincan İdare Mahkemesine gönderilmesine

oybirliğiyle karar verdi.

Ayrıca yargılama giderlerinin başvurucuya  ödenmesi de kararlaştırıldı.

Çakmaktepe Madeni’nde dava süreci

Sedat Cezayirlioğlu, 29/8/2018 tarihinde verilen ÇED olumlu kararının iptali amacıyla Eylül 2018’de Erzincan İdare Mahkemesinde yürütmeyi durdurma talepli dava açmıştı.

Davada şunlar dile getirilmişti:

  • İlgili yönetmelikte 2016 yılında yapılan değişiklik ile bilgilendirme toplantısının yalnızca askı ilanı ile değil ayrıca anons yapılarak duyurulması gerektiği düzenlenmesine rağmen somut olayda projeden etkilenme ihtimali olan Çaltı ve Sabırlı köylerinde askı ilanı ve anons ile duyuru yapılmadığı, İliç ilçesi ve Yakuplu köyünde ise yalnızca askı ilanı yapıldığı,
  • Projeyi yürüten şirketin mera alanlarında faaliyet izni olmamasına rağmen bu alanlarda sondaj, yarma ve galeri açılması gibi madencilik faaliyetleri yürüttüğü ayrıca projede kullanılacak kimyasalların bölgenin flora ve faunasına, tarım ve hayvancılık faaliyetleri ile yöre halkının sağlığına önemli zararlar vereceği,
  • Anılan şirketin aynı ruhsat alanında birden fazla maden işletmesi bulunması nedeniyle her iki işletme için tek bir ÇED raporu alması gerektiği ancak ayrı ÇED raporları alarak kümülatif etki değerlendirmesini engellemeyi amaçladığı,
  • Atık depolama tesislerine ilişkin yönetmelik hükümlerinde, anılan tesislerin yerleşim yerlerinin en az 250 m uzağında kurulabileceği düzenlenmesine karşın somut olayda tesisin köye 180 m uzakta ve aktif deprem bölgesinde kurulduğu,
  • Proje alanı içinde birden fazla içme suyu kaynağı bulunduğu ve projenin faaliyeti sırasında oluşacak toz ve hafriyat atıklarının su kaynaklarını kirleteceği ayrıca aynı şirketin işletmesindeki diğer maden işletmesinde kullanılan siyanürün aşırı yağışlar sonucunda sızıntıya yol açarak hayvan ölümlerine neden olduğu…

Mahkemeye sunulan 8/7/2019 tarihli bilirkişi raporunda ise ÇED olumlu kararının sürdürülebilir bir çevre için gereken kriterlere, ulusal ve uluslararası mevzuatta belirtilen teknik kriterlere uygun olduğu öne sürüldü; “Proje alanı içinde bulunan mera ve orman alanlarının verimsiz olduğu ve çalışmaların bitiminden sonra bu alanların rehabilite edileceği, yeniden bitkilendirileceği ve bu şekilde maden çalışmaları ile oluşacak zararın bertaraf edilebileceği” iddia edildi.

İdare Mahkemesi’nin Eylül 2029’da davayı ‘ÇED olumlu kararıda hukuka aykırılık bulunmadığı” gerekçesiyle reddetmesi ve Danıştay’ın da onaması üzerine, dava AYM’ye taşındı.

Cezayirlioğlu, AYM başvurusunda ikamet ettiği köyünün projeden etkilendiğini, köye çok yakın mesafede atık depolama tesisi yapıldığını ve bu tesise tehlikeli kimyasallar döküldüğünü, tesisin insan sağlığı ve ekolojik yaşam açısından tehlike arz ettiğini, bilirkişi talep etmesine rağmen talebinin kabul görmediğini belirtti. Projenin çevreye verdiği zarara dair bilimsel ve görüntülü delillerin ilk derece mahkemesince dikkate alınmadığını ifade eden Cezayirlioğlu, sağlıklı çevrede yaşama hakkı, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı ile özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini savundu.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesini istedi.

AYM, daha önce ayı projeye ilişkin başka bir başvuruda verdiği (Eşref Demir, B. No: 2020/12802, 1/11/2023, §§ 16-20)  kamusal makamların özel hayata saygı hakkı bağlamında pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğine ilişkin kararının bu davada  da geçerli olduğunu belirtti; başvurucunun Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ve yeniden yargılama yapılmasına karar verdi.

Sedat Cezayirlioğlu.

Av. Atal: Madenin faaliyetleri durdurulup izinler iptal edilmeli

Sedat Cezayirlioğlu’nun avukatı İsmail Hakkı Atal, AYM kararının önemli yönlerini şöyle değerlendirdi:

  • Erzincan İdare Mahkemesinin , 2018 yılında verdiği ret kararı ‘hukuk aleminde” ortadan kalkmıştır ve yeniden yargılama yapılmalıdır.
  • 8.11.2021 tarihinde davasını açılan ve 6.12.2023 ‘te keşfi yapılan 2. Kapasite artışı onayı da hukuken ortadan kalkmıştır. AYM hak ihlaline konu olan dava tekrar karara bağlandıktan sonra 2. Kapasite artışı ÇED raporunun yeniden düzenlenmesi gerekir.
  • Erzincan Valiliği ve bakanlığın her iki kapasite artışıyla ilgili bütün faaliyetleri durdurup  izinleri iptal etmesi gerekir.

Günlerdir bekleniyordu: Yaren Leylek ve Adem Amca 13’üncü yılda da kavuştu

Bursa‘nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölü’nün kıyısındaki kırsal Eskikaraağaç Mahallesi‘nin simgesi “Yaren” leylek, 13’üncü yılda da göçünü tamamlayarak, eski dostu balıkçı Adem Yılmaz’ın kayığına kondu.

Eskikaraağaç, Avrupa Leylek Köyleri Birliği üyesi.

Adem Yılmaz’la kurduğu “dostluk hikayesi” ile tanınan Yaren leyleğin, balıkçı Yılmaz’ın kayığındaki “geleneksel” pozunu doğa ve yaban hayatı fotoğrafçısı Alper Tüydeş kaydetti.

‘Cemreleri bile beklemeden baharı getirdi’

Tüydeş, günlerdir beklenen Yaren’in gelişini şu ifadelerle duyurdu:

“Müjdeler olsun! Geleneksel Adem ve Yaren kavuşması 13. yılında yeniden gerçekleşti. O kocaman kanatlarıyla denizleri, çölleri aştı. Diyarların üstünden, yağmurların kıyısından sıyrılıp dün köyüne, bugün ise Adem Amca’nın kayığına kondu. Cemreleri bile beklemeden baharı getirdi.”

Bu yıl havaların rüzgar ve yağışsız olmasının göçmen kuşlara büyük kolaylık sağladığını belirten Tüydeş, “Bu yüzden zaten erken gelmesini beklediğimizi söylemiştim. Bu ikinci erken gelişi. Daha önce 27 Şubatta gelmişliği de vardı kendisinin. Dün bahçeye ve yuvaya konunca Yaren olduğuna emin gibiydik. Bugün ise kayığa tereddütsüz konuşuyla geldiğini herkese duyurmuş oldu” dedi. 

Adem Yılmaz’ı ziyaret ederek “Gözün aydın” diye Karacabey Belediye Başkanı Ali Özkan da iki eski dostun hikayesinin hem doğaya dikkati çekmek hem de kırsal kalkınma adına bölgeye önemli değer kattığını belirterek Eskikaraağaç’ın bir doğa okulu gibi işlev kazandığını vurguladı.

Geçmişte olduğu gibi bu yıl da “www.yarenleylek.com” internet adresi üzerinden Yaren’in yuvasının 7/24 canlı yayınla izlenebileceğini ifade eden Özkan, yavrularına da takip cihazı takılacağını söyledi.

https://youtu.be/GEGc_JdSELc

Mersin’de göçmen denizanaları sahile vurdu: Ölü olsa da dokunulmamalı!

Mersin‘de son birkaç gün içinde binlerce ölü denizanası Erdemli ve Silifke ilçesi sahillerine vurdu. Belediye ekipleri denizanalarını toplamak için yoğun mesai yaparken artan denizanası popülasyonu kentte tedirginlik yaratıyor.

Mersin Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi İşleme Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Ayas, sahillerde artan denizanalarına karşı uyarıda bulundu.”Bunlar ‘göçmen denizanası’ adı verilen zehirli türler. Ana gövdesi dışında uzantıları üzerinde yakıcı hücreleri var” diyen Aras, ölü bile olsa dokunulmamasını istedi.

‘Açık denizde yoğun göçmen denizanası varlığı var’

Bölgede yaygınlık gösteren türün  ‘rhopilema nomadica’ adında zehirli bir tür olduğunu belirten Ayas,  Hatay Samandağ‘dan Mersin Anamur‘a kadar açık denizde yoğun şekilde bulunan denizanalarının dalga yoluyla kıyılara geldiğini söyledi.

Prof. Ayas, açık denizde çok yoğun göçmen denizanası varlığı tespit ettiklerini de kaydetti:

“Popülasyonları her geçen gün artıyor. Bunun nedeni de balıkçılık faaliyeti. Denizanaları planktonlarla ve küçük balıklarla besleniyor. Ortamda yeteri kadar planktonlarla beslenen balık türleri olmazsa denizanalarının popülasyonu artar. Aslında besin zincirinde önemli bir tür. Bununla beslenen deniz kaplumbağaları, caretta carettalar var. Bunlar Mersin sahillerine gelmeye başladı. Yeteri kadar caretta olursa denizanalarının popülasyonlarının azalacağını düşünüyoruz. Her sene bu dönemlerde sahillerimize denizanaları vuruyor. Bunlar dalga ve akıntılarla sahile yönleniyorlar. Açıkta her zaman varlar” dedi.

Zehirli olduğu için risk yaratan denizanası türünün  kontrol altına alınması gerektiğini belirten Ayas, “10-15 yıldır bu türü inceliyoruz. Çünkü turizm üzerine ciddi baskı kurabilecek bir tür. Geçmişte Mersin Körfezi’nde turizm faaliyetini ciddi şekilde etkilemişti” dedi.

Ayas, zehirli denizanalarının yaratabileceği sağlık sorunlarına ilişkin de şunları anlattı:

“Bununla ilgili ciddi yaralanmalar da olabilir. Vatandaşlarımız eğer sahillerde denizanaları ile karşılaşırlarsa kesinlikle dokunmamaları gerekir. Ana gövdesi dışında uzantıları üzerinde yakıcı hücreleri var. Ölü bile olsa denizanalarına dokunmayın. Bunlar insan derisi ile temas ettiğinde patlayıp çeşitli zehirli sıvılar bırakabilir. Ciddi lezyonlar oluşabilir. Alerjik reaksiyonu olan kişilere solunum güçlüğü gibi problemler yaratabilir. Eğer temas durumunda ise tatlı suyu yerine deniz suyuyla yıkanması gerekir. Eğer bulabiliyorsa sirke iyi bir çözüm. Tabii en iyi yol sağlık kuruluşuna müracaat etmek. Denizanalarının olduğu denize de girilmemesini tavsiye ediyoruz. Çünkü bıraktıkları sıvılar olabilir.”

Kadın örgütlerinin ‘Kürtaj Hakkım’ projesi yayında

Kadın örgütlerinin bir araya gelerek başlattığı Kürtaj Hakkım projesi, hem kapsamlı bir web sitesi ile hem de çeşitli etkinliklerle kürtaj hakları konusunda farkındalık yaratmayı hedefliyor. Proje kapsamında yayınlanan kurtajhakkim.org web sitesi, hem kadınlar hem de sağlık çalışanları için önemli bilgiler aktarıyor.

Kadının İnsan Hakları Derneği, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Women on Web, Güvenli Kürtaj Eylem Fonu (SAAF – Safe Abortion Action Fund) desteği ile başladıkları yeni projeleri olan “Kürtaj Hakkım” projesini 28 Şubat Çarşamba günü Beyoğlu’nda yaptıkları lansman etkinliği ile tanıttı.

Yeşil Gazete’ye konuşan Kadının İnsan Hakları Derneği’nden (KİH) Berfu Şeker, projenin iki yıl sürmesinin planlandığını açıkladı. Düzenlenecek uluslararası bir konferans ile başka ülkelerde kürtaj hakkı ile ilgili yaşanan gelişmeleri de değerlendirmeyi hedeflediklerini açıklayan Şeker, “aynı zamanda şu anki fiili yasağın kadınların hayatı üzerinde ve sağlık çalışanları üzerinde nasıl bir baskıya neden olduğunu göstermek istiyoruz. Yasa ayrımcı bir yasa, 10 haftaya kadar isteğe bağlı gebelik sonlandırma hak olarak tanınmış ama evlilik durumunda eş iznine bağlı. Bir yandan patriyarkal baskıları da içinde taşıyan bu yasa için de politika önerileri paylaşmayı ve politika yapıcılarla, özellikle muhalefet partileriyle paylaşmayı düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

2 yıl sürmesi planlanan Kürtaj Hakkım projesi, kadınların kürtaja erişimini desteklemeyi, sağlık çalışanları ve tıp öğrencileri arasında haplarla kürtaj dahil olmak üzere kürtaj hizmetinin hak temelli sunumuna ilişkin farkındalığı artırmayı, karar alıcılara yönelik politika önerileri oluşturmayı ve kürtaj hizmetinin işleyişine ilişkin uluslararası iyi örneklere dair deneyim paylaşmayı hedefliyor.

Proje kapsamında hazırlanan internet sitesinde, kürtaj olmak isteyen kadınlara haklarının neler olduğuna ve nerelerden destek alabileceklerine ilişkin bilgilerin yanı sıra sağlık çalışanları için de kürtaj hizmeti sunarken benimsemeleri beklenen yaklaşım kriterleri ve kürtaja ilişkin yapılan çeşitli araştırma raporları yer alıyor.

Kürtaj hakkını anayasal güvence altına alan tasarı, Fransız Senatosu’ndan geçti
The Guardian: Türkiye’de kadınlar ücretsiz, güvenli kürtaj hakkından mahrum bırakıldı
AİHM’den Polonya’da kürtaj yasağına hak ihlali kararı

Kürtaj hakkı ile ilgili bilgi eksikliği çok yaygın

Feminist ve kadın örgütleri, hekimler, sağlık alanında çalışan sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve gazetecilerin davetli olduğu tanıtım gecesinde Kadının İnsan Hakları Derneği’nden (KİH) Berfu Şeker, projenin KİH’in Mor Çatı işbirliğiyle 2021 yılında yaptığı Kadınların Üreme Sağlığı Hizmetleri ve Kürtaj Deneyimleri araştırmasının çıktıları ile şekillendiğini aktardı.

Araştırmaya göre sağlık çalışanları arasında özellikle medikal kürtaj alanında görülen bilgi ve farkındalık eksikliğinin bu alanda daha derinlikli bir çalışma yapma ihtiyacını gösterdiğini söyleyen Şeker, kadınların bu hakka erişebilmesi için bilgi ve farkındalık artırıcı çalışmalar yapacaklarını, proje kapsamında sağlık çalışanları ve tıp öğrencileri ile atölyeler düzenlenmesinin de amaçlandığını aktardı.

Kürtaj hakkı

Haplarla Kürtaja Feminist bir Bakış isimli sunumunda Women on Web’den Hazal Atay ise haplarla kürtaj ya da medikal kürtaj olarak ifade edilen yönteme ilişkin bilgiler paylaşarak, bu konuda Women on Web’in uluslararası alanda yaptığı çalışmaları aktardı. Dünya Sağlık Örgütü tarafından güvenli olduğu için önerilen haplarla kürtajın yaygınlaşması gerektiğine dikkat çekti.

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’ndan Selime Büyükgöze ise kadına yönelik şiddet ve kürtaja erişim ilişkisi kürtaja ilişkin Mor Çatı deneyiminden bahsederek kürtaja erişimin hem erkekler hem de devlet tarafından engellendiğine ve kadınlara kürtaja erişime dair bilgi vermenin önemine dair vurgu yaptı.

Türkiye’de kürtaj hakkı fiilen engelleniyor

Kürtaj Hakkım projesi kapsamında hazırlanan web sitesinde yer alan bilgilere göre kürtaj, ülkemizde 1983’ten bu yana, tam 40 senedir, yasal ve isteğe bağlı kürtaj da dahil olmak üzere, bir hak olarak tanımlanmış durumda.

Kürtaj, 10 haftalık gebelik süresince, isteğe bağlı olarak yani hiçbir gerekçe sunmak zorunda kalınmaksızın gerçekleştirilebilir. Gebeliğin kadının hayatını ya da hayati organlarını tehdit ettiği veya fetüste bir anomali gözlemlendiği durumda ise kürtaj 10 haftadan uzun gebelikler için de gerçekleştirilebilir. Bu durumda gebeliğin annenin sağlığını tehdit ettiği veya fetüste malformasyona neden olduğunun doktor raporuyla tespit edilmesi gerekmektedir.

Bununla birlikte, gebeliğin cinsel saldırı sonucu gelişmesi halinde ise 20 haftaya kadar kürtaj yapılabilir.

Kürtaj hakkı 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile güvence altına alınmış olsa da uygulamada çeşitli engellemelerle karşılaşılabiliyor. Kürtaj Hakkım web sitesinde belirtildiği üzere, hastanelere ulaştığımızda kürtajın yasak olduğu, sadece 8 haftaya kadar yapılabildiği ya da hastanede gerekli teçhizatın olmadığı gibi yanlış bilgilendirmelerle karşılaşmak olası.

Kürtaj Hakkım web sitesi, konuyla ilgili tüm detayları açıklayarak ve hak ihlali durumunda başvurulabilecek mercileri listeleyerek, kapsamlı bir kürtaj hakkı rehberi sunuyor.

Hak savunucuları, sokakta yaşayan hayvanlar için bu hafta sonu Bakırköy’de

Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi aktivistleri, sokakta yaşayan hayvanların haklarını savunmak için düzenledikleri eylem serisinde, 3 Mart Pazar günü, saat 14.00‘de bu kez İstanbul’un Bakırköy ilçesindeki Özgürlük Meydanı’nda toplanacaklarını duyurdu. 

31 Mart yerel seçimlerine yaklaştıkça resmî seçim propagandası haline getirilerek bir kez daha hedef tahtasına konulan hayvanlar için bir arada olduklarını belirten aktivistler, insanı hayvana düşmanlaştıran rant peşindeki siyasilere oy vermeyeceklerini tekrarladı.

İnisiyatiften yapılan çağrı şu şekilde:

“Hayvanlara yönelik şiddet sarmalının her geçen gün büyümesine, ‘yaşam hakkı’ gibi en temel hakkın dahi korunmamasına, cezasızlık ile suçun teşvik edilmesine, Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6. maddesinin ihlal edilerek yasa dışı söylemler geliştirilmesine karşı İstanbul’un farklı ilçelerinde düzenlediğimiz eylemlerimize 3 Mart Pazar günü saat 14.00’da Bakırköy’de devam ediyoruz.

‘Nefret kültürüyle beslenenlere oy yok’

“Yerel seçimler öncesinde resmî seçim propagandası haline getirilerek yeniden hedef tahtasına konularak canavarlaştırılan, yaşam hakları yok sayılan ve dağ başlarına, çöplüklere atılarak, barınaklara hapsedilerek ölüme terk edilen tüm canlar için bir aradayız.

“Sokakta yaşayan dostlarımızın kitleler halinde toplatılıp öldürülmesini ve/veya ömür boyu hapsedilmesini seçim vaadi olarak sunan, nefret kültürüyle beslenen ve insanı hayvana düşmanlaştıran rant peşindeki siyasilere oy vermeyeceğimizi haykıracağız.”

Yaşam için Yasa İnisiyatifi, yerel seçimlerden önce bir kez daha katliam ve tecrit riskiyle karşı karşıya olan ve tıpkı insanlar gibi birer kent sakini olan sokak hayvanlarının sesini daha geniş kitlelere duyurabilmek ve yetkililere ulaştırabilmek için eyleme herkesin desteğini ve katılımını istedi.

Hayvan hakları aktivistlerinden adaylara: Hangi ahlaktan, hangi güvenli sokaklardan bahsediyorsunuz?
Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi: Hayvanların yaşam hakkı anayasal güvenceye kavuşturulmalı

Deniz Yavuzyılmaz İliç’teki ‘denetim fiyaskosunu’ paylaştı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz, Murat Kurum‘un Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı görevini sürdürdüğü zamanlarda İliç’te 2022’de yaşanan iki büyük kazanın ardından, madene yeniden faaliyet izni verildiğini ortaya koyan belgeleri kamuoyu ile paylaştı.

Yavuzyılmaz, bu iki kaza sonrasında maden ocağındaki güvenlik önlemlerinin artırıldığına dair resmi açıklamaların yapıldığını, ancak bu önlemlerin yetersiz olduğunu vurguladı.

Sosyal medya hesabı üzerinden yapılan açıklamada, Kurum’un bakanlık döneminde Anagold Madencilik tarafından işletilen altın madeninde yaşanan denetim eksikliklerine dikkat çekildi.

Erzincan İliç‘te yer alan maden sahasında, 27 Mart ve 21 Haziran 2022 tarihlerinde yaşanan iki ayrı kazanın, sırasıyla toprak kayması ve siyanür borusunun patlaması şeklinde gerçekleştiğini belirtti.

Enerji Bakanlığı Anagold’un maden ruhsatlarını iptal etmedi
Belgesi yayınlandı: İliç’te liç yığını onay belgesinde de Kurum’un imzası var!
Bakan Özhaseki: ‘İliç’teki aktif fay hattından haberim yoktu, araştıracağım’ 

Yavuzyılmaz’ın ifadelerine göre, bu kazaların ardından bakanlık tarafından yapılan incelemeler ve alınan önlemler sonucunda, siyanür içeren ve 200 metrenin üzerinde yükseklikteki liç sahasının, Kurum’un onayı ile yeniden faaliyete geçirildiği belirlendi.

Deniz Yavuzyılmaz’ın paylaşımı şöyle:

 

Bodrum’da 5 köpeği ve 4 kediyi öldüren katil tutuklandı

Muğla Bodrum’un Akyarlar mahallesinde yaşayanların Jandarma Karakol Komutanlığı’na şikayeti üzerine, altı köpek ile dört kediyi zehirleyerek öldüren İbrahim Özlem tutuklandı.

Jandarma Suç Araştırma Timleri (JASAT), olayı İbrahim Özlem’in gerçekleştirdiğini tespit ederek zanlıyı gözaltına almıştı. 

Başka Bir Hayat Diliyorum Derneği ve Bodrum Kent Konseyi Hayvanların Yaşam Hakkını Koruma Çalışma Grubu Gönüllü Avukatı Arzu Ayyıldız‘ın suç duyurusunu inceleyen Sulh Ceza Hakimliği, “dayı” lakaplı İbrahim Özlem için tutuklama kararı verdi. Jandarmadaki işlemlerin ardından adliyeye sevk edilen Özlem, çıkarıldığı hakimlikçe tutuklandı.

Gediz Deltası jeotermal arama tehdidi altında

İzmir‘deki Gediz Deltası‘nda yapılacak olan jeotermal arama faaliyetleri için Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, “Çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) gerekli değildir” kararı verdi. Doğa Derneği, Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) ve İzmir Barosu, bu karara karşı hukuki mücadele başlatmaya hazırlanıyor.

UNESCO Dünya Doğa Mirası adayı olan Gediz Deltası, Akdeniz Havzası’nın biyoçeşitlilik açısından en zengin sulak alanlarından biri olarak kabul ediliyor. Kordelion İşletmeleri A.Ş.’nin bu uluslararası öneme sahip alanda planladığı jeotermal kaynak arama projesi, bölgedeki canlı yaşamı için tehdit oluşturuyor. Proje kapsamında iki adet sondaj kuyusu açılması planlanıyor, ancak bu faaliyetin delta üzerindeki olumsuz etkileri endişe verici boyutlarda.

Daha önce engellenmişti

2021 yılında ÇED süreci başlayan proje, Gediz Deltası’nda yer alması nedeniyle İzmir 2 Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu tarafından engellenmişti. Şirketin bu kararın iptaline yönelik açtığı davanın olumlu sonuçlanmasıyla komisyonun görüşüne yeniden başvurularak olumlu kararı alındı. Projenin yeniden gündeme gelmesiyle 23 Ocak 2024’te “ÇED gerekli değildir” kararı verildi.

Gediz deltası

Projenin, deltadaki Doğal Sit Alanı sınırları içindeki Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı’nda ve Sulak Alan koruma sınırları içindeki Kontrollü Kullanım Bölgesi’nde yer aldığı belirtiliyor. Ayrıca deltanın Ramsar alanı sınırları içinde kalan bölge üzerinde de etkisi olacağı öngörülüyor.

Kuyucuk Gölü’nü ‘Ramsar’ da koruyamadı
İğneada Longozu ve Nemrut Krater Gölü’ne Ramsar koruması

Özellikle bölgedeki flamingolar başta olmak üzere, pek çok kuş türünün yaşam alanları bu faaliyetlerden olumsuz etkilenecek. Türkiye’nin önemli doğa alanlarından biri olan delta, her yıl 18-20 bin çift flamingoya ev sahipliği yapıyor ve flamingo dünya nüfusunun yüzde 10’una ev sahipliği yaparak ekolojik bir miras sunuyor.

Sondaj kuyularının açılacağı bölge genç ve yetişkin flamingolar için beslenme alanı. Doğa Derneği’nin son yıllarda gerçekleştirdiği araştırma sonuçlarına göre Deltada yaşayan flamingoların yaklaşık yüzde 70’i proje sahasını da içeren deltanın güney kıyılarında besleniyor.

Gediz Deltası

Proje sahası Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşama  Ortamlarını Koruma Sözleşmesi (Bern) kapsamında kesin korunacak türler listesinde yer alan uzunbacak kuşunun yuvalama alanı ve doğal ortamında en yakından gözlenebildiği alanların başında geliyor. Ayrıca alanda sarı kuyruksallayan, boğmaklı toygar, tepeli toygar ve yeşilbaş gibi kuş türleri de ürüyor. Mahmuzlu kızkuşu, küçük akbalıkçıl, büyük akbalıkçıl, flamingo, incegagalı martı yıl boyunca alanda düzenli olarak görülen, beslenen ve dinlenen  türler. Kış göçmeni olan yeşil düdükçün, küçük kumkuşu ve karakarınlı kumkuşu  buradaki sığ sularda ve çamurlu yüzeylerde besin ihtiyacını karşılıyor.

Projenin gerçekleşmesi halinde alanda üreyen ve beslenen kuşlar zarar görecek, yaşam alanları hızla yok olan pek çok kuş türünün yaşamı tehlikeye girecek.

UNESCO Adayı Gediz Deltası’nda kuşların yaşamı kayıt altına alındı
İzmir’in Gediz Deltası, 114 kuş türünün üreme alanı
Gediz Deltası’ndaki arazinin yüksek bedelle özel mülkiyete devrinde rant şüphesi

‘Dünya çapında önemli Gediz Deltası sondaj kuyularıyla delik deşik edilmemeli’

Gediz Deltası’nın sadece İzmir için değil dünya çapında öneme sahip olduğunu belirten Doğa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dicle Tuba Kılıç konu hakkında yaptığı açıklamada “Gediz Deltası hem ulusal hem de uluslararası statüler ve sözleşmelerle koruma altında. Son yıllarda yaptığımız araştırmalar, deltanın güney kıyılarının yani İzmir ili ile neredeyse iç içe geçmiş kısmının nesli tehlikedeki kuşlar için sanılandan çok daha önemli olduğunu ortaya koydu. Bu bölgede önemsiz olduğu zannedilen sulak çayırlar, çamur düzlükleri ve kıyı alanı pek çok kuşun yaşamı için hayati öneme sahip. Dünya çapında önemli bu bölgede jeotermal kaynak arama projesi için bu kadar ısrar edilmesi hukuka, bilime ve vicdana aykırıdır” dedi.

Kılıç şöyle devam etti:

“Sulak alanların endişe verici hızla yok edildiği bir dönemdeyiz. Pek çok canlının üremesi, beslenmesi ve hayatta kalmasını sağlayan sulak alanları, korumak ve onarmak gerekirken bunun aksi projeler kabul edilemez. Proje sahası olarak belirtilen ve 2 kuyunun açılması istenilen bölge, biyoçeşitlilik açısından hem ulusal hem uluslararası ölçekte önem taşıyor, Akdeniz Havzası’ndaki en önemli sulak alanların başında geliyor. Gediz Deltası’nın yaşaması ve buradaki jeotermal kaynak arama projesinin iptal edilmesi için davamızı açacak ve ne gerekiyorsa yapacağız.”

 

8. Yargı Paketi Meclis’te: 14 madde daha kabul edildi

TBMM Genel Kurulunda, kamuoyunda “8. Yargı Paketi” olarak bilinen “Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin birinci bölümünde yer alan 14 maddesi daha kabul edildi.

“Örgüt adına suç işleme’ye iki kez ceza

Kabul edilen maddeler arasındaki  Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçeleri dikkate alınarak Türk Ceza Kanunu‘nda yapılan değişiklikle, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” fiili müstakil bir suç” olarak düzenleniyor. Buna göre, örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca 2 yıl 6 aydan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilecek. Bu hüküm sadece silahlı örgütler hakkında uygulanacak.

Örgüt adına suç işleyen kişi, hem işlediği suçtan hem de örgüt adına suç işleme cürmünden ayrı ayrı cezalandırılacak.

TCK’de belirtilen “devletin güvenliğine karşı suçlar ile anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar” bakımından, silahlı örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi de ayrıca 5 yıldan 10 yıla kadar hapisle cezalandırılacak. İşlenen suçun niteliğine göre verilecek ceza, yarısına kadar indirilebilecek.

Ceza Muhakemesi Kanunu‘nda yapılan değişiklikle, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat istemlerinin kapsamı genişletiliyor. Düzenlemeye göre, yakalama ve tutuklama işlemlerinin yanı sıra adli kontrol işlemlerine karşı, kanunda öngörülen başvuru imkanlarından yararlandırılmayan kişiler, tazminat isteminde bulunabilecek.

Adli kontrol yükümlülükleri uygulandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenlerin, tazminat isteminde bulunabilmelerine de imkan tanınıyor.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında, sanığa yüklenen suçtan dolayı yargılama sonunda hükmolunan ceza, 2 yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklı kalacak.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunması, mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gerekecek.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması halinde sanık, 5 yıl süreyle denetim süresine tabi tutulacak.

Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kalkacak ve davanın düşmesine karar verilecek.

Kanunlarda kesin olduğu yazılı hükümler saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı istinaf yoluna başvurulabilecek.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümler, Anayasa’da koruma altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlara ilişkin uygulanmayacak.

Medeni Kanun’daki değişiklikler

Teklifle, Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda Türk Medeni Kanunu’nda değişiklik yapılması öngörülüyor. Özgürlüğü bağlayıcı ceza sebebiyle kısıtlanma kurumu değiştirilerek, cezaevinde bulunma hali doğrudan doğruya kısıtlama nedeni olmaktan çıkarılıyor. Hükümlünün kısıtlanması esas olarak kendi isteğine bırakılırken, toplam 5 yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasının infazı bakımından hükümlünün kısıtlanması, kişiliğinin veya mal varlığının korunması kriterine bağlanarak bu konuda vesayet makamına takdir hakkı veriliyor.

Buna göre, kesinleşmiş hapis cezasının infazı amacıyla cezaevinde bulunan ergin bir kişi, isteği üzerine kısıtlanacak veya kendisine kayyım atanacak. Toplam 5 yıl veya daha fazla kesinleşmiş hapis cezasına çarptırılan kişi, isteği bulunmasa dahi kişiliğinin veya mal varlığının korunması bakımından gerekli görülmesi halinde kısıtlanabilecek.

Resmi sağlık kurulu raporunun alınabilmesini temin amacıyla kişinin vücudundan kan veya benzeri biyolojik örneklerle kıl, tükürük, tırnak gibi örnekler alınabilecek. Kişiye gerekli tıbbi müdahaleler yapılabilecek ve gerektiğinde kişi, hekim ön raporu üzerine en fazla 20 gün süreyle sağlık kuruluşuna yerleştirilebilecek.

Meclis Başkanvekili Bekir Bozdağ, teklifin 16. maddesinin kabul edilmesinin ardından birleşime ara verdi. Aranın ardından komisyonun yerini almaması üzerine, birleşimi, saat 14.00’te toplanmak üzere kapattı. 

Dünya Deniz Çayırları Günü kutlu olsun!

1 Mart Dünya Deniz Çayırları Günü, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda Sri Lanka’nın önerisiyle 2022 yılında kabul edildi ve kutlanmaya başlandı.

Bu özel gün, deniz çayırlarının, karbon depolama, erozyon kontrolü ve deniz canlıları için yaşam alanı sağlama gibi ekosistem hizmetlerinde oynadığı hayati rolleri kutlamak için bir fırsat. Araştırmalar, deniz çayırlarının karbondioksiti ormanlardan 35 kat daha hızlı absorbe edebildiğini gösteriyor; bu, da onları gezegenimizin en etkili karbon yutaklarından biri haline getiriyor. Ancak, kıyı yapılaşması, kirlilik ve iklim değişikliği gibi insan kaynaklı zorluklar nedeniyle bu değerli ekosistemler, yok olma tehdidi altında.

Türkiye‘nin kıyı şeritlerinin, Akdeniz‘den Karadeniz‘e kadar uzanan zengin su altı bitkileriyle kaplı olduğu biliniyor. Bu çayırlar, nesli tehlike altında olan birçok deniz canlısı için hayati öneme sahip.

Marmara’da yeni iki yeni deniz çayırı bulundu

AA’nın aktardığına göre Türk Deniz Araştırmaları Vakfı ve Türkiye İş Bankası işbirliği ile yürütülen “Denizlerin Geleceği: Deniz Çayırları” projesiyle iki yeni deniz çayırı daha keşfedildi. Marmara Denizi’nde önemli yer kaplayan iki deniz çayırı, toplamda 2 bin 264 hektar büyüklüğünde.

Deniz çayırları

Önceki çalışmalardan elde edilen bulgularda, Kapıdağ Yarımadası‘nın batısındaki Paşalimanı Adası‘nın kıyı şeridinde 3,13 kilometre boyunca, 35,1 hektarlık alanda, 8 kilometre uzunluğunda Posidonia oceanica deniz çayırı alanı tespit edilmiş, bu alandaki deniz çayırı yatağının başlangıç ve bitiş itibarıyla tek parça olduğu belirtilmişti. Yeni çalışmada ise aksine çok parçalı bir yapı olduğu, söz konusu alanda 278 adet deniz çayırı yatağı bulunduğu tespit edildi. Bu yatakların derinliği 0,8 metre ile 6,4 metre arasında değişiyor.

Sürdürülen çalışmalar sonunda 2 yeni deniz çayırı yatağının daha bulunmasıyla bu alandaki deniz çayırı yatağı sayısı 280’e yükselmiş oldu.

‘Deniz çayırları Türkiye’nin iklim kriziyle mücadelesinde en etkili yol’
Denizlerin akciğeri deniz çayırları tehlike altında
Ege’nin deniz çayırları kayıt altına alınıyor

Deniz çayırı nedir?

Deniz çayırı, denizin dibinde yaşayan, fotosentez yapabilen, çiçek açabilen ve tohumla çoğalabilen su altı bitkileri olarak tanımlanıyor.

Karada yaşayan çiçekli bitkilerin denizdeki karşılıkları sayılabilecek bu canlılar, tropik bölgelerden kutuplara kadar geniş bir coğrafi alanda, özellikle sığ ve ışığın ulaşabildiği deniz tabanlarında bulunuyor. Bu yapılar, deniz tabanını kök sistemleriyle tutarak erozyonu önlüyor, su kalitesini iyileştiriyor ve deniz ekosistemleri için önemli bir yaşam alanı sağlıyor.

Deniz çayırları
Fotoğraf: Depositphotos

Deniz çayırları ne işe yarar?

Deniz çayırlarının gezegenimiz için sayısız faydası var. Bunlar arasında en önemlileri; karbondioksidi atmosferden etkili bir şekilde emerek iklim değişikliğiyle mücadele etme, deniz suyunun kalitesini artırma ve kirleticileri filtreleme, balık ve diğer deniz canlıları için üreme ve beslenme alanları sağlama gibi ekosistem hizmetleri. Ayrıca, kıyı koruma görevi görerek şiddetli fırtına ve dalgaların kıyılara zarar vermesini engellerler.

İklim değişikliğinin etkisiyle doğrudan bağlantılı

Stanford Üniversitesi‘nden Barnabas Daru ve ekibinin gerçekleştirdiği araştırma, iklim değişikliğinin denizdeki bitkiler üzerindeki etkilerini modellemişti.

Sonuçlara göre, deniz çayırlarının iklim değişikliği senaryolarına bağlı olarak çeşitlilik ve yayılış alanlarında önemli azalmalar bekleniyor. Bu durum, su altı bitkilerinin ekosistemlerde sunduğu hayati hizmetler üzerinde derin etkilere sahip olabilir.

Deniz çayırları
Kaynak: Barnabas Daru

Özellikle, deniz çayırlarının karbon depolama kapasitesi ve deniz canlıları için sağladığı yaşam alanları, bu değişikliklerden olumsuz yönde etkilenebilir. Araştırma, deniz çayırlarının korunması ve sürdürülebilir yönetimi konusunda uluslararası çabaların artırılmasının ve mevcut koruma stratejilerinin güçlendirilmesinin zorunlu olduğunu vurguluyor.

EPA bilim insanlarının gerçekleştirdiği ve deniz çayırlarının karbon depolama gücünü incelediği bir diğer araştırma ise, deniz çayırlarının, karbondioksiti atmosferden etkili bir şekilde emerek iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynayabileceğini kanıtlıyor.

Araştırmaya göre bu deniz bitkileri, karbonu hem bitki gövdelerinde geçici olarak hem de büyüdükleri yerde biriken sedimanlarda daha uzun süreler boyunca hapsederek büyük miktarlarda karbon sekestre edebilir. Araştırma deniz çayırı ve diğer kıyı bataklık ekosistemlerinin korunmasını, atmosferdeki karbondioksit miktarını azaltma stratejisi olarak öneriyor​​.

Bu bulgular, deniz çayırlarının korunmasının, küresel iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir faktör olduğunu gösterirken, politika yapıcılarla koruma çabalarını şekillendirmede önemli birer kaynak olarak hizmet edebilir.