Doğa MücadelesiEkolojiManşet

AYM’den İliç’teki altın madeni hakkında karar: Özel hayata saygı hakkı ihlal edildi

0
Fotoğraf: Proje Alanı Çevresindeki Meşe Ormanları- Kaynak: ÇED Dosyası - İliç, AYM,
Fotoğraf: Proje Alanı Çevresindeki Meşe Ormanları- Kaynak: ÇED Dosyası

Anayasa Mahkemesi (AYM) Erzincan, İliç yakınlarındaki altın madeninin kapasite artırımına verilen ‘Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu Kararı‘nın iptali davasının reddedilmesine ilişkin yapılan başvuruda yurttaşın lehine karar verdi.

Davanın reddedilmesinin özel hayata saygı hakkının ihlali olduğunun belirtildiği başvuru AYM tarafından yerinde bir iddia olarak görüldü. AYM’nin kararında şu ifadelere yer verildi:

“Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna,  Etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden inceleme yapılmasına yer olmadığına, Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine […] karar verildi.”

İliç, aym, erzincan

Fotoğraf: ÇED Dosyası

 Özel hayata saygı hakkı ihlal edildi

Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini belirterek AYM’ye başvuran Eşref Demir, ailesiyle ikamet ettiği köyün projeden etkilendiğini, köye çok yakın mesafede atık depolama tesisi yapıldığını ve bu tesise tehlikeli kimyasallar döküldüğünü, tesisin insan sağlığı ve ekolojik yaşam açısından tehlike arz ettiğini, bu nedenle metalürji ve malzeme mühendisliği, biyolog ve halk sağlığı alanında bilirkişi talep etmesine rağmen talebinin kabul görmediğini belirtmişti.

Eşref Demir, ayrıca proje nedeniyle mera alanlarının ve bölgedeki hayvancılığın zarar gördüğünü, buna rağmen bilirkişi heyetinde ziraat mühendisine yer verilmediğini ve bu hususların bilirkişi raporunda değerlendirilmediğini, projenin çevreye verdiği zarara dair bilimsel ve görüntülü delillerin Mahkemece dikkate alınmadığını ifade ederek adil yargılanma hakkının, yaşam hakkının ve özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini bildirmişti.

Fotoğraf: ÇED Dosyası

Fotoğraf: ÇED Dosyası

Bakanlık ‘mağdur’luğun incelenmesini istemişti

Adalet Bakanlığı tarafından beyan edilen görüşte ise Demir’in proje kapsamındaki faaliyetlerden güncel ve kişisel olarak doğrudan etkilendiğini ortaya koyamadığı ve bu kapsamda mağdur sıfatının olup olmadığı hususunun incelenmesini istemişti.

Eşref Demir ise Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesindeki iddialarını ve taleplerini tekrar dile getirdi. Demir, madencilik faaliyetleri nedeniyle kullanılan kimyasalların ve oluşan toz bulutlarımın çevreye zarar verdiğini, 30 km’lik bölgede tarım ve hayvancılık yapılamadığını belirtti.

AYM’nin söz konusu anlaşmazlığa ilişkin görüşü ise şu yönde oldu:

  • “Olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurunun ihlal iddialarının mahiyeti gereği, özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
  • Somut başvuru açısından değerlendirilmesi gereken ilk husus, başvuruya konu çevresel etkinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki güvenceleri harekete geçirecek asgari ağırlıkta olup olmadığıdır. Bu kapsamda ilgili tesis, işletme veya sair faaliyet sonucu ortaya çıkan çevresel etkiler ile başvurucunun özel ve aile hayatı veya konutunu kullanım hakkı arasında gereğince sıkı bir bağın varlığı yeterlidir
  • Başvurucunun ÇED olumlu kararı verilen projenin yapıldığı bölgede ikamet ettiği ve hayvancılıkla uğraştığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla anılan projenin başvurucunun özel hayata saygı hakkına yönelik etkisinin Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
  •  Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
  • Çevresel meseleler bağlamında devletin usule ilişkin yükümlülükleri daha önce Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında ortaya konulmuştur. Buna göre muhtemel olumsuz çevresel etkilerin önlenmesi veya en aza indirilmesi amacının gerçekleştirilebilmesi için sürece dâhil olan söz konusu tarafların menfaatlerinin titizlikle değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin sağlıklı şekilde yapılabilmesi için de ilgili tarafların sürece etkin katılımının sağlanması gerektiği tartışmasızdır. Bu doğrultuda anılan anayasal güvenceleri gözeten bir yargılama süreci yürütülmesi ve neticede ulaşılan sonucun konuyla ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir.”

Keşifte ziraat mühendisi yoktu

AYM ayrıca bilirkişi raporunu hazırlayan heyette tarım ve hayvancılıkla ilgili hususların mütalaası için ziraat mühendisi bilirkişisi bulunmadığının altını çizdi. Kararda şu ifadelere yer verildi:

“[…] bilirkişi raporunda proje faaliyet alanında kalan mera nedeniyle bölgedeki hayvancılığın etkilenip etkilenmeyeceğine ilişkin esaslı bir değerlendirme yapılmadığı görülmüştür. ÇED raporunda bölge sakinlerinin temel geçim kaynağımın hayvancılık olduğu, proje alanında kalan meranın aktif olarak kullanıldığı ifade edilmiş; bilirkişi raporunda ise meranın yer yer tahrip olduğu tespitine yer verilmekle yetinilmiş, projenin hayvancılık üzerindeki olası etkileri ve gerekli tedbirler irdelenmemiştir.”

‘Yüzeysel bir değerlendirme yapılmış’

Ayrıca “Başvurucunun proje nedeniyle tarım ve hayvancılığın zarar göreceğine yönelik esaslı iddialarına rağmen bilirkişi raporunda bölgedeki meranın proje alanında kalmasının hayvancılığa etkisine ilişkin yüzeysel bir değerlendirme yapılmıştır. Derece mahkemelerince de bu husustaki iddialara ilişkin bir tartışma yapılmamıştır. Bilirkişi raporunda söz konusu meranın proje bitiminde rehabilite edileceği ve oluşan zararın telafi edileceği belirtilmişse de uzun bir süre devam edecek olan madencilik faaliyetinin bölgenin temel geçim kaynağı olan hayvancılık üzerine etkisinin de incelenmesi ve bu hususta ÇED raporunda gerekli tedbirlerin öngörülüp öngörülmediğinin ortaya konulması gerekir” denildi.

AYM: Kamusal makamların olaya özenle yaklaşmadığı görüldü

Son olarak AYM kararında ayrıca Demir’in etkili iddia ve itirazlarının derece mahkemelerince değerlendirilmediğine dikkat çekerek kamusal makamların olaya özenle yaklaşmadığı değerlendirmesinde bulundu:

“Somut başvuru açısından kamusal makamların başvurucu ve kamunun menfaatleri arasında adil bir denge tesis edip etmediklerinin belirlenmesi hususunda önemlidir. Ancak bu bağlamda yapılan inceleme neticesinde başvurucunun uyuşmazlığın sonucuna etkili iddia ve itirazlarının derece mahkemelerince değerlendirilmediği görülmüştür. Mahkemenin bilirkişi raporundan hareketle ortaya koyduğu inceleme ve gerekçesinin ise sınırlı olduğu, bu yönüyle başvurucunun belirli iddialarına doğrudan bir cevap vermediği, başvurucunun bu iddialarının yargı mercileri önünde gerektiği gibi değerlendirilmesi imkânını elde edemediği görülmüştür.

Yukarıda yer verilen tespitler ışığında kamusal makamların olaya özenle yaklaşmadığı, olayda söz konusu olan kamusal ve bireysel menfaatleri gerektiği şekilde değerlendirmediği ve özel hayata saygı hakkı bağlamında pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği değerlendirilmiştir.”

Ne olmuştu?

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı 9 Ağustos 2018’de Çakmaktepe Kompleks (Au+Ag+Cu) Madeni Açık Ocak İşletmesi Kapasite Artış Projesi‘ne (proje) ilişkin ÇED olumlu kararı vermişti. Kararın iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle Erzincan İdare Mahkemesi’nde dava açılmıştı.

Dava dilekçesinde; projenin çevresel etkilerinin kapsamlı bir şekilde değerlendirilmediği, mera alanları ile ilgili gerekli izinler alınmadan sondaj, yarma ve galeri faaliyetlerinin gerçekleştirildiği, bu durumun tarım ve hayvancılığa olumsuz yansıyacağı, kirlenen yüzey sularının çevre köylerin içme suyunu etkileyeceği, projede kullanılacak kimyasalların insan sağlığına ve ekolojik sisteme zarar vereceği belirtilmişti.

Yargılama sürecinde orman mühendisi, çevre mühendisi, jeoloji mühendisi, maden mühendisi ve inşaat mühendisinden oluşan beş kişilik bilirkişi heyeti 8 Temmuz 2019’da bir rapor ortaya koymuştu.

Bilirkişi raporunda; ÇED olumlu kararında projenin kümülatif kirlilik etkisinin irdelendiği, su kaynaklarının korunmasını sağlayacak tedbirlerin taahhüt edildiği, projenin kimyasal kullanımı açısından ilave bir yük getirmeyeceği, ÇED raporunda atık depolama hususu yer almasa da bu konunun bölgedeki tesisler için daha önce hazırlanan başka bir ÇED raporu kapsamında kaldığı, projenin insan ve çevre sağlığına etkilerinin kabul edilebilir sınırların altında olduğu belirtilmişti.

Ayrıca projeden etkilenecek alanın yüzde 77,35’inin orman, yüzde 22,36’sının mera olduğu, bölgede verimli bir ormancılık faaliyetinin söz konusu olmadığı ve proje bitiminde zarar gören orman alanının rebabilite edileceği, mera alanının halihazırda yer yer tahrip edildiği ve proje bitiminde iyileştirileceği, mera kullanımı için gerekli izinlerin almacağının taahhüt edildiği ifade edilmişti.

Raporda sonuç olarak projenin toplam olumsuz etkilerinin tahammül edilebilir boyutta olduğu, çevrenin rehabilitasyonu için gerekli tedbirlerin taahhüt edildiği ve ÇED olumlu kararının ulusal ve uluslararası mevzuatta belirlenen teknik kriterlere ve eşik değerlere uygun olduğu değerlendirilmişti.

Mahkeme de bu bilirkişi raporunu hükme esas almış ve 26 Eylül 2019’da davanın reddine karar vermişti.

Kararın gerekçesinde; projenin mevzuatta öngörülen usule uygun hazırlandığı, ÇED raporunda proje kapsamında karşılaşabilecek sorunların tespit edilerek incelendiği, gereken önlem ve taahhütlerin yeterli ve elverişli olduğu belirtilerek ÇED raporunun teknik açıdan uygun formatta ve yeterlilikte olduğu, ÇED olumlu kararında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştı.

Ancak bu karar temyiz edilerek Danıştay Altıncı Dairesi’ne gönderildi. Danıştay, 20 Şubat 2020’de kararın hukuk ve usule uygun olduğu, bozulmasını gerektirecek bir neden bulunmadığı gerekçesiyle temyiz talebinin reddi ile kararın onanmasına oy çokluğuyla karar vermişti.

Onama kararına katılmayan iki üye ise karşı oy gerekçesinde proje alanının yüzde 22’sinin mera olduğunu ve dava dilekçesinde projenin tarım ve hayvancılıkla ilgili olumsuz etkilerine ilişkin iddialara yer verildiğini, Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunu hazırlayan heyette ziraat mühendisi bilirkişisi bulunmadığını, projenin özellikleri ve dava dilekçesindeki iddialar dikkate alınmak suretiyle yeni bir bilirkişi heyetiyle yeniden keşif ve inceleme yaptırılarak hazırlanacak yeni raporun sonucuna göre karar verilmesi gerektiğini belirtmişti.

Kararın ardından 13 Nisan 2020’de bireysel başvuruda bulunuldu. AYM’nin Resmi Gazete’de yayımlanan kararına göre başvuru sonucu yurttaşların lehine oldu.

 

You may also like

Comments

Comments are closed.