Ana Sayfa Blog Sayfa 1764

Türkiye’de koronavirüs: 243 kişi daha yaşamını yitirdi, 27. 515 yeni ‘vaka’

Türkiye’de koronavirüs nedeniyle 243 kişi daha hayatını kaybetti, 4 bin 209’u yeni hasta dahil olmak üzere 27 bin 515 yeni ‘vaka’ tespit edildi. Böylece toplam ölüm sayısı 17 bin 364’e, vaka sayısı ise 1 milyon 955 bin 680’e yükseldi. 

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, paylaşımında şu ifadeleri kullandı:

Bugün tespit edilen 4.209 hastamız var. Ağır hasta sayımız uzun bir aradan sonra düştü. Aktif hasta sayısı da azalmaya devam ediyor. Tedbir ve kısıtlamalar netice vermeye başladı. Bunu sürekli hale getirecek olan bizleriz.”

 
Bakanlığın verilerine göre, yoğun bakımda tedavi gören ağır hasta sayısı 5.803,  erişkin yoğun bakımdaki doluluk oranı ise yüzde 73.7. Bakan Koca, bugün 206.102 koronavirüs testi yapıldığını açıkladı.

ABD’nin yeni başkanı Joe Biden’ın enerji ve çevre ekibi belli olmaya başladı

Amerika Birleşik Devletleri‘nin seçilen yeni başkanı Joe Biden‘ın enerji ve çevre ekibindeki üst düzey pozisyonlara hangi isimlerin dahil olacağının bu hafta açıklanması bekleniyor.

New York Times’ın haberine göre, Biden, iklim değişikliği konusunda kıdemli danışman pozisyonuna Çevre Koruma Ajansı’nın eski yöneticisi Gina McCarthy‘i, enerji departmanının başına ise eski Michigan valisi Jennifer Granholm‘u atayacak.

Obama yönetiminde Çevre Koruma Ajansı’na liderlik eden Gina McCarthy, küresel ısınmayı durdurabilmek için konulan önemli kuralların mimarıydı. Yeni görevinde, federal hükümet genelinde yerel iklim değişikliği politikalarını koordine etmekten sorumlu olması bekleniyor.

Fotoğraf: SAUL LOEB/AFP

McCarthy’nin yardımcısı ise New York Eyaleti Enerji ve Çevre Bakan yardımcısı Ali Zaidi olacak. Zaidi, Obama yönetimi sırasında Yönetim ve Bütçe Ofisinde görev yapmıştı. Burada iklim değişikliği politikalarını koordine etmeye ve yürürlüğe koymaya yardımcı oldu. Joe Biden’ın kampanyasında da iklim değişikliği konusunda en etkili danışmandı.

McCarthy, yeni pozisyonunda ABD Çevre Koruma Kurumu‘ndaki (E.P.A) emisyon kuralları gibi iklim politikalarını yürürlüğe koymak için federal hükümetteki ajans başkanlarını yönlendirme yetkisine sahip olacak.

EPA başındaki isim belli değil

Ancak, ABD Çevre Koruma Kurumu’nun başında kimin olacağı henüz belli değil. Biden’ın ilk tercihi Kaliforniya’da iklim değişikliğine karşı başarılı politikalarıyla bilinen  Mary D. Nichols oldu. Fakat liberal aktivistler, Biden’ın çevre politikasındaki ırksal eşitsizlikleri gidermek için yeterince çabalamadığını iddia ettiler.

EPA’ya liderlik etmesi için düşünülen isimler arasında hukuk profesörü olan New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi eski dekanı Richard L. Revesz, şu anda Kuzey Karolina Çevre Kalitesi Departmanı başkanı olarak görev yapan Michael S. Regan ve Los Angeles belediye başkanı Eric Garcetti var.

Ancak, kuruma kimin liderlik edeceğinin belli olması Noel sonrasını bulabilir. Bu kişi, ABD Başkanı Donald Trump‘ın geri çekildiği iklim değişikliğiyle mücadele ve çevresel düzenleme konularını eski haline getirmek için oluşturulacak kampanyanın merkezinde yer alacak.

Salı günü, Biden eski Demokrat cumhurbaşkanı adayı ve eski South Bend Belediye başkanı Pete Buttigieg‘i Ulaştırma Bakanlığı görevi için seçti. Biden, elektrikli araçları teşvik etmek için politikaları zorluyor.

Adalılar bir yıl önce ruam hastalığı sebebiyle öldürülen atları anacak

Adaların Atları Platformu geçtiğimiz yıl Büyükada‘da ruam hastalığına yakalandığı gerekçesiyle öldürülen atlar için, atların gömüldüğü arazide bir anma töreni yapacaklarını duyurdu.

Yapılan açıklamada “Acımız ve sevgimizle, 18 Aralık 2020 cuma günü saat 11.30’da Büyükada’da, kaybettiğimiz yüzlerce atın gömülü olduğu yerde olacağız. Mezarsız atları anacağız” ifadeleri kullanıldı.

‘En az 708 at öldü’

Platformdan yapılan açıklamada, “Bir yıl oluyor. 19 Aralık 2019’da Büyükada “ruam” olduğu iddia edilen 81 atın öldürülmesiyle başlayan süreç, bir yılda atlara sadece felaket getirdi. Bir yılda atlar için iyi olacak hiçbir şey yapılmadı” denildi.

Açıklamada ruam denilerek öldürülen ve hastalık raporları açıklanmayan 105 atı ardından en az 708 atın öldüğü belirtildi. 818 atın ve 27 tayın ada dışına sürüldüğü belirtilen açıklamada “Ada dışına sürülen arların durumları hakkında bilgi yok. 100 kadar at ise hala hapis” ifadeleri kullanıldı.

Atlar için açılan toplu mezarlar

Neler yaşandı?

Adadaki ruam hastalığı sebebiyle öldürülen atların toplu mezar görüntülerinin ortaya çıkmasının ardından uzun yıllardır fayton karşıtı mücadele veren hayvan hakları örgütleri atların sağlığına kavuşturulması ve adalarda faytonların yasaklanması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi Saraçhane binası önünde yaşam nöbetine başlamıştı.

Yapılan diyaloglar sonucunda İBB atları satın aldığını, fayton kullanımının yasaklanacağını duyurmuştu. Bunun üzerine başlatılan yaşam nöbeti ise sona erdirilmişti.  Ayrıca İBB elektrikli araçları filosuna eklediğini duyurarak Adalar’da ulaşım amacıyla artık bu araçların kullanılacağını söylemişti.

Adaların Atları Platformu ise faytonun Adalar’da kültürel bir gelenek olduğunu belirterek atların ada dışına gönderilmesine karşı kampanya yürütüyordu.

 

Çin’in 2030 iklim hedefleri yeterince iddialı mı?

Paris Anlaşaması’nın beşinci yıldönümüne denk gelen 12 Aralık’ta gerçekleştirilen İklim Zirvesi’nde konuşan Çin Devlet Başkanı Xi Jinping 2030 yılı için güçlendirilmiş iklim hedeflerini paylaştı.

2015 yılında kabul edilen Anlaşma gereğince ülkelerden beş yılda bir iklim hedeflerini güçlendirmeleri ve Ulusal Katkı Beyanları’nı (NCD) sunmaları isteniyordu. Bu toplantıda 45 ülke yeni hedeflerini açıkladı.

Daha önce 2060 yılında karbon nötre ulaşma taahhüdü veren Çin, toplantıda 2030 yılına kadar emisyon yoğunluğunu düşürme, orman hacminde artış ve yenilenebilir enerji payında artış gibi hedeflerden bahsetti. Ayrıca Jinping, Çin’in 2019’un sonunda 415 GW olan rüzgar ve güneş enerjisi kapasitesini 2030 yılına kadar en az 1.200 GW kapasiteye ulaştırma sözü verdi.

Karbon nötrlüğü hedefi netleşiyor

Bir yandan emisyonlarda çok fazla payı olan Çin gibi bir ülkenin karbon nötrlüğü taahhütünde bulunması sevinç ile karşılanırken bir yandan da hükümetin karbon nötrlüğüne nasıl ulaşacağına ilişkin detaylı bir yol haritası sunmaması ve pandemi döneminde yeni kömürlü termik santral projelerine yatırım yapması taahhütlerin içtenliği konusunda şüphe yaratmıştı.

Açıklanan 2030 planlarıyla birlikte Çin’in emisyon eğrisinin önümüzdeki 10 yıl içerisinde nasıl olacağı daha fazla netleşmeye başladı.

2030 yılına kadar zirveye ulaşma sözü

Çin Devlet Başkanı konuşmasında emisyonları 2030 yılına kadar zirveye ulaştıracakları beyanını yineledi. Bu, ülkenin 2015 yılında verdiği taahhütte kıyasla bir iyileştirme gösteriyor. Ancak birçok kurum ülkenin 2025’te zirveye ulaşması gerektiği görüşünde.

Eco-Business’in haberine göre Greenpeace Doğu Asya‘nın kıdemli politika sorumlusu Li Shuo, ekonomik büyüme için makul varsayımlar göz önüne alındığında, yüzde 70 veya daha fazla kesinti yapmak için 2025 civarında zirve yapmak gerektiğini belirtti.

Li Shuo, “2030’dan sonra ortaya çıkan bazı mucizevi emisyon teknolojilerine umut bağlayamayız. Bu gerçekçi değil. Güncellenen taahhütler ileriye doğru bir adım ancak henüz şampanyayı açma zamanı gelmedi” dedi.

Ne kadar erken o kadar fazla kontrol

Çin Enerji Vakfı Başkanı Zou Jin, karbon nötrlüğü hedefi için tarihin önemli olduğunu ve araştırmaların Çin’in 2025 yılında bu zirveye ulaşabileceğini gösterdiğini söyledi.

Zou Jin, “Ne kadar erken zirveye ulaşırsanız, o kadar fazla kontrole sahip olursunuz” ifadelerini kullandı.

Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün (WRI) karbon nötrlüğüne ilişkin raporunda ise Çin’in 2026 yılına kadar en yüksek karbonu elde etmek için güçlü ekonomik ve sosyal nedenleri olduğu belirtiliyor. Raporda bunun 2050 yılına kadar yaklaşık 1,9 milyon ölümü önleyeceği ve yaklaşık 1 trilyon dolar getirisi olacağı aktarılıyor.

WRI’nin başkan yardımcısı ve genel müdürü Manish Bapna, “Güçlü iklim eylemi olmazsa Çin, daha sağlıklı ve daha verimli bir ekonominin fırsatlarını kaçıracak” dedi.

Yenilenebilir enerji payında artış

Beklenildiği üzere Çin, yenilenebilir enerji hedeflerini de yükseltti. Ve enerjide fosil yakıt olmayan enerji kaynakları payını 2030’a kadar yüzde 25 düşürmeyi taahhüt etti. Ayrıca güneş ve rüzgar için kapasite artıracaklarını belirtti.

Uluslararası enerji düşünce kuruluşu Agora Energiewende‘nin kıdemli danışmanlarından Kevin Tu, fosil olmayan yüzde 25’lik hisse hedefinin öneminin küçümsenmemesi gerektiğini düşünüyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre Çin’in fosil olmayan enerji payı yüzde 18,6. Bu taahhüt yerine getirilirse bu, kömür tüketiminde yüzde 12’lik bir azalma anlamına gelebilir.

Ulusal İklim Değişikliği Strateji ve Uluslararası İşbirliği Merkezi‘nde (NCSC) stratejik planlama müdürü Chai Qimin, bu taahhütlerin yeni düşük karbonlu yatırımlarda 990 milyar dolar ve yenilenebilir enerjide 8.7 milyondan fazla yeni iş getirmesinin beklendiğini söyledi. Ayrıca taahhütlerin yenilenebilir enerji üretimi ve akıllı şebekeler gibi alanlarda hızlı küresel gelişimi teşvik edeceğini belirtti.

Endüstri beklentilerinden düşük bir hedef

Yeni yenilenebilir enerji hedefi, önümüzdeki 10 yıl için yılda 80 GW rüzgar ve güneş kapasitesi eklemek anlamına geliyor. Bu hedef 2016 ile 2020 arasında olduğundan çok daha fazla. Ancak Energy dergisinin bir raporu, bunun endüstrinin beklentisi olan yıllık 120-150 GW artıştan daha düşük olduğunu ortaya koyuyor.

New Climate Enstitüsü’nden bir analist olan Swithin Lu, hedefin nispeten muhafazakar olduğunu ve kömürün enerjideki hakimiyeti sarsamayacağını söyledi.Ancak Çin konusunda ülkenin geçmiş deneyimlerini göz önünde tutmak gerektiğini belirten Lu,  iyimser olunabileceğini ve ülkenin bu taahhüttünden fazlasını yapabileceğini aktardı.

WRI’nin Çin ofisinin baş temsilcisi Fang Li ise şimdiden yereldeki değişiklikleri gördüğünü aktardı:

Yerel yönetimlerin emisyon planları hazırladığını gördüm ve bazı sektörlerin de harekete geçmeye başladığı Zhejiang ve Guangdong‘a yaptığım bir seyahatten yeni döndüm.Çin, Paris Anlaşması’nın üzerinden geçen beş yılda gerçekten iyi bir iş çıkardı.

Dünyada ilk: Dokuz yaşındaki çocuğun ölüm nedeni hava kirliği olarak belirlendi

İngiltere Yüksek Mahkemesi, annesiyle birlikte Londra‘da yoğun trafiğin olduğu bir yolun yakınında yaşayan 9 yaşındaki Ella Kissi Debrah‘ın ölüm nedenleri arasında hava kirliliğinin bulunduğuna karar verdi. Bu karar bir mihenk taşı niteliği taşıyor. Debrah, dünyada hava kirliliğinin ölüm nedeni olarak belirtildiği ilk kişi oldu.

Savcı, Ella’nın evinin yakınındaki hava kirliliği seviyelerinin, ölümünden önceki üç yıl boyunca Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınırın ve AB kapsamında yürürlükte olan yasal seviyenin üzerinde olduğunu ve bu durumun çocuğun ölümünde doğrudan etkisi olduğunu tespit etti.  Yüksek Mahkeme Savcılığı, Debrah’ın maruz kaldığı temel hava kirliliği kaynağının ulaşım kaynaklı emisyonlar olduğunu da kayıtlara geçirdi. 

Ella Kissi Debrah.

NO2 düzeyinin düşürülmesindeki başarısızlığın Ella’nın ölümünde muhtemel katkısı olduğunu karara ekleyen Savcı, aynı zamanda kamuoyuna, dolayısıyla Ella’nın annesine, trafiğin yarattığı hava kirliliği ile solunum yolları hastalıkları arasındaki ilişki hakkında eksik bilgi verilmesinin, Ella’nın ölümüne katkıda bulunduğunu belirtti.

Karar uyarınca Ella’nın ölüm belgesinde ölüm nedeni 1a) akut solunum yetmezliği, 1b) şiddetli astım ve 1c) hava kirliliğine maruz kalma şeklinde belirtilecek.

27 kez hastaneye kaldırılmıştı

Ella Kissi-Debrah, üç yıl süren astım nöbetleri ve akut solunum yetmezliği sorunları nedeniyle 27 kez hastaneye kaldırılmasının ardından 2013 yılının şubat ayında, şiddetli astım krizi nedeniyle yaşadığı solunum yetmezliği yüzünden vefat etmişti.  Küçük kızın ölümünün ardından ailenin avukatları, hava kirliliği seviyelerine ilişkin yeni kanıtlar ışığında davayı yeniden açmak üzere Aralık 2019‘da İngiltere Yüksek Mahkemesi’ne başvuruda bulundu.

Rosamund Adoo-Kissi-Debrah.

Kızının ölümünden sonra temiz hava hakkı talebiyle yapılan kampanyalarda etkin olarak çalışan ve astım hastası çocukların yaşamlarını iyileştirmek üzere bir vakıf (Ella Roberta Aile Vakfı) kuran Elle Debrah’ın annesi Rosamund Adoo-Kissi-Debrah, 30 Kasım’da başlayan soruşturma esnasında verdiği ifadesinde kızının  Şubat 2013’deki vefatından birkaç saat önce, ailesi birlikte yemek yedikten sonra birlikte yatakta kitap okuduklarını anlattı:  “Sevgililer Günü olması nedeniyle Beethoven’ın aşk mektuplarını bastırmıştım, ona okuduğum son şey bu mektuplar oldu.” 

Rosamund Debrah, kararın yedi yıllık yasal mücadelenin sonuçlarını aldıkları bir dönüm noktası olduğunu belirterek, “Umarım bu karar, daha çok çocuğun hayatının kurtarılması anlamına gelecek. Süreçte verdiğiniz destek için hepinize teşekkür ediyorum” diye konuştu. 

‘Hükümetler, temiz hava hakkını korumakla yükümlü’

Kararla ilgili uzmanların yorumları ise şöyle: 

David R. Boyd (BM İnsan Hakları ve Çevre Raportörü): Hükümetler, özellikle Ella gibi toplumun en genç ve savunmasız kesimlerinin, sağlık ve sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını korumakla yükümlüdür. Ancak hükümetlerinin temel insan hakkı olan temiz hava hakkını yerine getirmede başarısız olması sonucu, dünyada her on çocuktan dokuzu iç ve dış ortamlarda zehirli hava soluyor ve her yıl 600.000 çocuk ölüyor. Ella’nın ölümüne hava kirliliğinin neden olduğunun kabul edilmesi, hükümetlerin bu sessiz pandemiyle nihayet mücadele etmeye zorlanmasına ve çocuklar ile gelecek nesillerin kurtarılmasına yardımcı olabilir.”

Doç. Dr. Gamze Varol (Temiz Hava Hakkı Platformu TTB Temsilcisi): Dış ortamdaki hava kirleticilerinin plasentaya bile nüfus ederek hamilelik döneminden başlayarak; bebek ve çocukların kalbi, beyni, hormon sistemleri ve bağışıklığı üzerindeki etkileri artık kanıtlandı. Hava kirliliğinin özellikle çocuklar üzerinde daha şiddetli ve kalıcı etkisi var… Ella gibi tüm dünyada hava kirliliği kaynaklı sağlık sorunları yaşayan milyonlarca çocuğun sağlıklı bir gelecek yaşayabilmesi için hava kirliliği ile mücadele etmek hükümetlerin başlıca sorumluluğudur.”

Buket Atlı (Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü): Her yıl binlerce kişinin ölümüne sebep olan hava kirliliğinin bir ölüm sebebi olarak kabul edilmesi tarihi bir gelişme. Türkiye özelinde yaptığımız hesaplamalar son 3 yıldır trafik kazalarının en az altı  katı kadar kişiyi hava kirliliği nedeniyle kaybettiğimizi gösteriyor. Ayrıca, OECD’ye göre hava kirliliği nedeniyle beş yaş altı çocuk ölüm hızı 2050 yılında %50 daha fazla olacak.  Dünya Sağlık Örgütü, kanserojen olduğu kanıtlanan ince partikül madde (PM2.5) için önerilen sınır değerlere uyulursa; yılda 2,1 milyon erken ölümün önlenebileceğini hesapladı. Türkiye’de ise bu kanserojen hava kirleticisi maalesef çok az noktada ölçülüyor ve yasal bir sınır değer hala kabul edilmiş değil.

Christiana Figueres (Global Optimism’in Kurucu Ortağı): “Temiz hava, bireysel sağlığımızın ve halk sağlığının temelini oluşturuyor. … Hiçbir çocuk “Nefes alamıyorum” demek zorunda bırakılmamalı. Bugünkü karar, işe havamızı temizlemeyle başlayarak, aramızdaki en genç ve kırılgan kişileri korumaya yönelik bilimsel kanıtları doğruluyor. Küresel ölçekte COVID-19 salgını sonrasındaki ekonomik toparlanma, hükümetlere çocukların özgürce nefes alabileceği daha sağlıklı bir geleceğin taşlarını döşeme fırsatı sunuyor.”

Dr. Maria Neira (DSÖ Çevre, İklim Değişikliği ve Sağlık Direktörü): Rosamund kızını gururlandırdı ve Ella’nın ölümündeki gerçek suçluyu tanıyan küresel bir emsal oluşturdu. Başlattığı cesur kampanya, dünya genelinde milyonlarca insanın hava kirliliği nedeniyle yaşamlarında oluşan yıkımı kişisel hale getirdi. Yerel veya ulusal ölçekteki karar vericilerin hiçbiri, durumu bilmediğini söyleyemez. Hepimiz temiz hava için, çocuklarımız için ve yaşamlarımız adına mücadele etmeliyiz.

Ella, Londra’nın en işlek caddelerinden biri olan South Circular Road’a 25 metre uzaklıkta yaşıyordu.

1.5 yaş altı çocukların yüzde 93’ü kirli hava soluyor

Dünyadaki 15 yaşın altındaki çocukların %93’ü kirli hava soluyor ve hava kirliliğine sebep olan kirleticilerin, bir annenin plasentasını geçerek rahimdeki fetüslere kadar ulaşabileceğini ortaya koyan araştırmalar  bulunuyor. Dünya Sağlık Örgütü tahminlerine göre, 2016 yılında 600.000 çocuk kirli havanın neden olduğu akut alt solunum yolu enfeksiyonları sebebiyle hayatını kaybetti. Günümüzde dünya nüfusunun yarısının sağlıkla ilgili tehditleri değerlendirmek üzere gerekli olan verilere erişimi bulunmuyor. Bunun yanı sıra, hava kalitesinin yasalar uyarınca belirlenmiş seviyelerin altında tutulmasına dair mevzuata sahip ülkeler dahi sürekli olarak bu sınırları ihlal ediyor.

Örgüt, ayrıca  her yıl dünya genelinde dış ortam hava kirliliği nedeniyle 4,2 milyon ölüm yaşandığını belirtiyor. DSÖ’ye göre 3,8 milyon ölüm, evlerde kullanılan ve kirli yakıtlarla çalışan ocaklara maruz kalmasından kaynaklanıyor. Dünya nüfusunun %91’i hava kalitesinin DSÖ’nün belirlediği sınırların üzerindeki yerlerde yaşıyor.

Türkiye’de durum

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun “Kara Rapor 2020: Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri”  çalışmasına göre, Türkiye’de hava kirliliği Dünya Sağlık Örgütü kılavuz değerine indirilseydi; 2019 yılında tüm ölümlerin %7,9’u (31.476 ölüm) ve 2018 yılındaki tüm ölümlerin %12,13’ü (45.398 ölüm) önlenebilirdi. Rapor ayrıca, 2019’da 30 ilde yaklaşık 18 milyon kişinin soluduğu havanın kalitesine dair veriye ulaşamadığını ortaya koydu. 

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası‘nın açıkladığı Türkiye 2019 Hava Kirliliği Raporu ise, Türkiye’de 75 milyon kişinin kirli hava soluduğunu ortaya koydu. Rapor Türkiye’de PM2,5 mevzuatı olmadığına ve yeterli ölçüm yapılmadığına dikkat çekti. Raporda 257 istasyondan sadece 138 istasyonda PM2,5 ölçümü yapıldığı, ancak 138 istasyonun ise 41’inin 2019 yılında ölçüm yapmadığı belirtildi.

Berlin Film Festivali çevrimiçine taşınıyor

Her yıl şubat ayında dünya yıldızlarının katılımıyla gerçekleşen Berlin Film Festivali, bu yıl koronavirüs salgını yüzünden önceden planlandığı gibi fiziksel olarak yapılamayacak. Festival yönetimi festivalin, salgının hız kesmemesi ve alınan önlemler nedeniyle şubat ayında fiziksel olarak yapılmasının imkansız olduğunu duyurdu.

Bu nedenle de 11-21 Şubat 2021 tarihlerinde fiziksel olarak gerçekleşmesi planlanan 71. Berlin Film Festivali‘nin çevrimiçi olarak düzenleneceği belirtiliyor. 

Festivalin sinema ve dizi sektörünü buluşturan Avrupa Film Pazarı ise mart ayında yine çevrimiçi olarak yapılacak. Festivalin düzenleyicileri, önümüzdeki haziranda sinemaların yeniden açılması durumunda, bir dizi filmin dünya prömiyerinin yapılacağı bir “mini festival” planlandığını da bildirdi. 

Oyuncu ödüllerinde cinsiyet ayrımını kaldırmıştı

Berlin Film Festivali, sinema sektöründe ve film festivallerinde cinsiyet eşitliğini sağlamak adına bu yıl önemli bir adım atmış, oyuncu ödüllerindeki cinsiyet ayrımını kaldırmıştı.

Geçen yıl 70’incisi yapılan organizasyon, Cannes ve Venedik, Toronto, Sundance film festivalleriyle birlikte dünyanın en prestijli kültürel etkinliklerinden biri olarak biliniyor. Berlin’i diğerlerinden ayıran en önemli özelliği ise seyircilere açık olması. 

2019’da yaklaşık 400 bin bilet satılan festivalde, 4 bini aşkın gazeteci ve eleştirmen için özel gösterimler yapılmış ve basın gösterimleriyle birlikte 500 bin kişi filmleri izlemişti. 

Ülkeler koronavirüs aşısında ne durumda?

Yeni Zelanda, vatandaşlarına ücretsiz bir şekilde koronavirüs aşısı olabileceklerini duyurdu. Ayrıca ülke, komşusu altı ülkeye de aşıyı ücretsiz bir şekilde temin edecek. Kanada ise isteyen herkesin gelecek yıl eylül ayına kadar aşı olabileceğini açıkladı. Bazı ülkelerde de aşılama çalışmaları yapılmaya başlandı.

Kanada’da ülkenin halk sağlığı ajansı koronavirüs aşı takvimi kapsamında isteyen herkesin 2021 eylül ayına aşı olabileceğini belirtti. Kanada, yedi farklı ilaç şirketi tarafından geliştirilen veya çalışmaları devam eden aşılardan şu ana dek 418 milyon doz satın almak için anlaşma imzaladı.

Ülke, Pfizer-BioNTech‘ten 76 milyon doz aşı alacak. Pfizer, Kanada’ya 2021 yılında en az 20 milyon doz aşı ulaştıracak.

Yeni Zelanda’dan komşu ülkelere ücretsiz aşı

Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, hükümetin yaptığı çalışmalar doğrultusunda isteyen vatandaşların ücretsiz bir şekilde aşı olabileceğini açıkladı. Ardern, bununlar birlikte aşıların komşu ülkeler Tokelau, Cook Adaları, Niue, Samoa, Tonga ve Tuvalu‘ya da ücretsiz temin edileceğini kaydetti.

Aşı kampanyası kapsamında Pfizer-BioNTech, Janssen Pharmaceutica, Novavax ve Oxford-AstraZenica gibi dört farklı firmayla anlaşma yapıldı. Yeni Zelanda hükümeti toplam 18 milyon doza yakın aşı alacak. Ülke, koronavirüs salgınıyla en iyi mücadele eden ülkelerden biri.

Başbakan Ardern, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Bugüne kadar tüm dünya ülkeleri ve tüm gezegen nüfusu aynı anda aşı yaptırmamıştı. Aşılama çalışmaları haftalar değil aylar sürebilir. Ancak yaptığımız ön aşı alımları sonrası Yeni Zelanda iyi bir konumda. Güvenlik sorunları çözülür çözülmez aşı kampanyasını başlatacağız.”

Avrupa da aşıya başlıyor

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde koronavirüse karşı aşılamanın 27 Aralık’ta başlayacağını duyurdu. Leyen, 2020 yılı bitmeden Avrupa’daki ilk aşılamaların başlayacağını açıklamıştı. Avrupa Birliği üyesi olan 27 ülke, aynı gün koronavirüse karşı aşı kampanyalarını başlatabilecek.

Rusya aşıyı uygulamaya başladı

Yerebatan Sarnıcı’nı güçlendirme projesine Kültür Bakanlığı’ndan ret

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Sultanahmet’teki tarihi Yerebatan Sarnıcı’nı güçlendirmek  için Kültür Bakanlığı‘na bağlı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü‘ne sunduğu projeye 52 gün sonra olumsuz cevap verildi.

Ret kararını sosyal medya hesabından duyuran İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, “Üç duayen profesör, biri Bizans sarnıçları üzerine doktoralı iki doktor, bir restorasyon uzmanı yüksek mimar, iki restorasyon uzmanı yapı mühendisinin imzası olan projemiz hiç zaman kaybetmemişiz gibi yeni heyetlere havale edildi” dedi. 

Bizans İmparatoru I. Jüstinyen tarafından 532 yılında yaptırılan sarnıçta, dört yıldır restorasyon çalışmaları devam ediyor. İBB, sarnıcın ziyarete kapalı bölümündeki restorasyon çalışmaları sırasında sütun başlarında “gergi boşlukları” olduğunu belirlemiş; yapılan statik bir çalışma da olası depremde Sarnıç’ta ciddi hasarların oluşabileceğini, hatta göçmelerin bile yaşanabileceğini ortaya koymuştu.

İBB, daha sonra da yapıya acilen müdahale edilmesi gerektiğine işaret ederek statik güçlendirme projesini Koruma Kurulu’na sunmuştu.

‘Sarnıç bekleyemez halde’

İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanı Oktay Özel de Polat’ın paylaşımını alıntılayarak şu ifadeleri kullandı:

“52 gün sonra süreci başa alan bir kararla Yerebatan Sarnıcı Güçlendirme Projesi onaylanmadı. Bilimsel Danışma Kurulumuzun Görüşü hiçe sayıldı. Koruma kuruluna aldığı karardan bir an önce geri dönmeye çağırıyoruz. Yerebatan Sarnıcı bekleyemez halde”

Koruma Kurulu ise projenin 52 gün bekletilmesi iddiası hakkında yaptığı açıklamada “”Ekim ayının son haftasında Kurul Müdürlüğümüze iletilen talep neredeyse bir ay sonra Kurul gündemine alınmıştır” dedi.

Çevredeki yapılar da tehdit altında

İstanbul’un en büyük tarihi su sarnıcı olan Yerebatan Sarnıcı, 19’uncu yüzyıla dek su kaynağı olarak kullanılıyordu. Kayaların oyulmasıyla yapılan ve pişmiş tuğla tonozla örtülü sütunlarla ayrılmış 297 bölmesi bulunan Sarnıç, tarihi yarımadanın merkezinde yer alıyor. Sarnıç, ayrıca Dünya Mirası alanı içinde. 

İBB’nin hazırladığı statik projesine göre sadece Yerebatan Sarnıcı değil, çevresindeki yapıların da tehdit altında olduğu belirtiliyor.

 

Salda’yı Millet Bahçesi’nin ardından kuraklık vurdu: Sular 10 yılda 30 metre çekildi

Burdur’un Yeşilova ilçesinde yer alan ve yapılmak istenen millet bahçesi projesinin gölün doğal özelliklerini bozacağı sebebiyle büyük tartışma yaratan Salda Gölü’nü bu kez de kuraklık vurdu.

İklim krizine bağlı yağış rejimlerindeki düzensizlik ve gölü besleyen su varlıklarının yapılan sondaj ve göletler sebebiyle azalmasından dolayı Salda Gölü’nün Beyaz Adalar ve halk plajı bölümünde suların çekildi, göldeki küçük adacıklar ortaya çıktı.

‘Gölü besleyen kaynaklar azaldı’

Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel, DHA’ya Salda Gölü’nde yağışların azlığı nedeniyle Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi çekilme meydana geldiğini söyledi.

Mümtaz Şenel, “Burası çok derin bir göl olduğu için dışarıdan gelen insanlar suyunda çekilme yok gibi görüyorlar. Salda Gölü, 1959 yılında ilkokul yıllarımdan bildiğim kabaran turkuaz mavisiyle güzel bir göldür. Ama son yıllarda sondajların yapılması ve çevresine yapılan göletler nedeniyle besleyen kaynak azaldı. Sadece Sultanpınarı’ndan akan sudan; bir de kar ve yağmur suyu ile besleniyor” dedi.

‘Kurtarmak için elimizden geleni yapacağız’

Kuraklık devam ederse her yerde olduğu gibi Salda Gölü’nde de bu çekilmenin devam edeceğini vurgulayan Mümtaz Şenel, şunları söyledi:

Salda Gölü’nün çekilmesinden çok temiz tutulmaması ile ilgili korkularım var. Bunu valiliğimizin, kaymakamlığımızın, belediyemizin aldığı önlemlerle güzel bir yere getirmeye çalışıyoruz. İnşallah önümüzdeki dönemde valiliğimizin Salda Gölü’nü koruma ile ilgili önlemleri var. O önlemleri hep beraber uygularız ve Mars’a benzeyen yönüyle dünyadaki bu değerli, nadide göl tüm Türkiye’nin incisi olarak kalır. Bize düşen görev de burayı en iyi şekilde korumak. Biz de elimizden geleni yapacağız, bu konuda kararlıyız.

‘Son 10 yılda 20-30 metre çekildi’

Salda Gölü’nde önceki yıllarda da kurak giden mevsimlerde az da olsa çekilme olduğunu belirten Mümtaz Şenel, “Ama son yıllarda kuraklığın artmasıyla bu çekilme devam ediyor. Söylediğim gibi çok derin bir göl olduğu için başka yerlerdeki sığ göllerde olduğu gibi çekilme çok belli olmuyor, buna ancak gölün eski zamanlarını bilenler farkına varabilir” dedi.

Şenel, 10 yıl içerisinde gölde 20- 30 metre civarında bir çekilme olduğunu ancak gölün derinliği sebebiyle bunun çok fazla dışarıdan anlaşılmadığını belirtti.

Fotoğraf: DHA

‘Vahşi sulamadan vazgeçilmeli’

Ağustos ayında Vali Ali Arslantaş başkanlığında yapılan toplantıda bu bölgede mısır ekiminin sınırlı yapılmasının dile getirildiğini anlatan Mümtaz Şenel, “Bize düşen bu bölgede turizme yönelik çalışmalar yapılmalı. Hayvancılığı başka bölgelere yönlendirirsek daha iyi olur diye düşünüyorum. Son yıllarda Yeşilova, Doğanbaba, Kayadibi, Salda gibi bölgeler tam yeterli olmasa da turizm kaynağından beslenmeye başladı. Bize düşen görev buraya gelen turistleri en iyi şekilde ağırlamak ve bu bölgede yatak kapasitesini artırıp, bunu yaparken de gölün hemen kıyısında değil yamaçlara yapmak. Bunu yaparsak hem gölü kirletmemiş hem de turizmden yeteri kadar faydalanmış oluruz. Bu görevi de belediye olarak devletimizin kurumları olarak birlikte yapacağız” dedi.

Ciddi yağışlar olursa gölün besleneceğini de belirten Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel, göl çevresinde vahşi sulamadan vazgeçilmesi konusunda halkı uyarma ve bilinçlendirme yapılması ve sondajların sınırlandırılması gerektiğini söyledi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron koronavirüse yakalandı

Fransa Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron‘un koronavirüs testinin  pozitif çıktığını duyurdu. Açıklamada, Macron’un PCR (Polymerase Chain Reaction- Polimeraz Zincir Reaksiyonu) testi yaptırmadan önce koronavirüs semptomları gösterdiği belirtildi.

Yılbaşı kutlamalarına izin yok

Fransa Başbakanı Jean Castex, geçtiğimiz günlerde koronavirüsle ilgili yaptığı bir açıklamada salgına karşı daha katı kuralların alınacağını söylemişti.

Ülkede 20.00-06.00 saatler arasında kısmi sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Başbakan Castex, planlananın aksine müze, tiyatro, sinema gibi kültür işletmelerinim 15 Aralık’ta yeniden açılmayacağını ve en az 7 Ocak 2021’e kadar kapalı kalacağını açıklamıştı.

Noel akşamı olan 24 Aralık tarihinde Fransa’da bir günlüğüne sokağa çıkma yasağı kaldırılacak, 31 Aralık yılbaşı gecesi için ise kısmi sokağa çıkma yasağı uygulanacak ve kutlamalara izin verilmeyecek.

Fotoğraf: AA

Can kaybı 59 bini geçti

Fransa Sağlık Bakanlığı‘nın dün yaptığı açıklamaya göre ülkede koronavirüs kaynaklı can kaybı sayısı 59 bin 361’e yükseldi. Toplam vaka sayısının ise 2 milyon 409 bin 62’ye ulaştığı bildirildi. Ülke genelinde bin 205’i yoğun bakımda, toplam 8 bin 979 kişi hastanelerde tedavi görüyor.