Ana Sayfa Blog Sayfa 167

[İklim Masası] Türkiye’de iklim daha sıcak, kurak ve öngörülmez olabilir

İklim değişikliğiyle ilgili güvenilir bilgileri yaygınlaştırmayı hedefleyen İklim Masası‘yla olan işbirliğimiz çerçevesinde, Prof. Dr. İsmail Yücel ve Prof. Dr. M. Tuğrul Yılmaz‘ın yazdığı ve Türkiye için iklim öngörülerininin ele alındığı makaleyi yayımlıyoruz.

*

İklim değişikliğinin Türkiyede yaşanan aşırı iklim olaylarına etkilerini inceleyen, Berkin Gümüş ve Doç. Dr. Sertaç Oruç ile birlikte yayınladığımız yeni bir çalışma, Türkiyede sürekli olarak daha kurak koşulların oluşacağı öngörüsünü ortaya koyuyor.

Çalışmanın bulgularına göre, ülke genelinde sıcaklıkların artması, yağışların ise azalması bekleniyor. Öte yandan aşırı yağışların, daha sık ve şiddetli yaşanacağı öngörülüyor. Bu değişimlerin, ülkelerin sera gazı emisyonlarını anlamlı şekilde azaltmadığı kötümser bir senaryoda çok daha belirgin gerçekleşmesi bekleniyor

Kuraklık koşullarının giderek artacağı öngörülen bu yakın gelecekte, Güneydoğu Anadolu en uzun kurak dönemlerin yaşandığı bölge olmaya devam etse de, kurak dönemlerin en çok Marmara Bölgesinde uzayacağı hesaplanıyor. Ortalama yağışların ise özellikle Akdeniz ve Ege Bölgelerinde azalması bekleniyor. 

Emisyon senaryolarına göre ülkemizdeki toplam yağışlar azalıyor

Türkiyede yağış, sıcaklıklar ve aşırı iklim olaylarındaki değişimleri mekansal ve zamansal olarak inceleyen araştırmada, en güncel küresel iklim modelleri çıktıları kullanılarak iki farklı senaryo çalışılmıştır. Bu senaryolar, emisyonların bugünkü seviyelerinde devam edip yüzyıl ortasına doğru yavaş yavaş düşeceğinden yola çıkan, daha iyimser senaryo (SSP2-4.5) ile emisyonlarda anlamlı bir düşüş sağlanamayan, yüksek emisyon senaryosu olan (SSP5-8.5)tir.

Çalışmaya göre, Türkiye genelindeki ortalama yıllık toplam yağışlarda yüzyıl sonuna kadar düşüş yaşanması bekleniyor. Bu düşüşün, iyimser senaryoya kıyasla yüksek emisyon senaryosunda daha sert gerçekleşebileceği ancak yağışlardaki değişimin bölgeler arasında farklılık gösterebileceği öngörülüyor.

İyimser senaryoya göre toplam yağışların, Türkiyenin güney ve batı bölgelerinde azalması öngörülürken, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde ise değişmeyeceği ya da hafifçe yükseleceği tahmin ediliyor.

Ancak kötümser senaryo, farklı bir eğilime işaret ediyor. Bu senaryoda, yalnızca Doğu Anadolunun bazı kesimlerinde hafif artış eğilimi görülüyor; buna karşın, ülkenin geri kalanında toplam yağışlar azalıyor. En şiddetli düşüşler ise Güney Ege ve Akdeniz kıyılarında bekleniyor. Muğla ve Antalya çevresinde yağışların, yüzyıl sonunda yüzde 30a kadar azalabileceği öngörülüyor.

İklim, tahmin edilemez hale gelebilir

Bu değerlendirmeler, iklim değişikliğinin ortalama yağışlar üzerindeki etkisini gösteriyor. Ancak iklim değişikliğinin ayrıca yıllar arasındaki değişkenliği de artırdığı biliniyor. Bu, ortalama yağışların değişmediği bir senaryoda dahi, geçmişe kıyasla daha şiddetli kurak veya aşırı yağışlı yılların yaşanmasının mümkün olduğu anlamına geliyor. Bu beklenmedik değişkenliğin de iklimin daha belirsiz ve tahmin edilemez hale gelmesine sebep olabileceği düşünülüyor.

Yapılan çalışma, her iki senaryoda da, toplam yağışlardaki değişkenliğin tüm Türkiyede artacağını gösteriyor. Özellikle kötümser senaryoda kurak yılların, geçmiş dönemlere göre hem daha sık hem de daha şiddetli yaşanabileceği öngörülüyor.

Bursa, İznik Gölü
İznik Gölü

Aşırı yağışlar artacak

İklim değişikliğinin yağışlar üzerindeki bir diğer sonucu ise kısa süreli aşırı yağış olaylarındaki artış olarak karşımıza çıkıyor. Araştırma bulgularına göre, aşırı yağışların tüm Türkiye üzerinde daha şiddetli hale gelebileceği tahmin ediliyor.

Bir yıl içinde gerçekleşen en şiddetli 24 saatlik yağışların incelenmesi, değerlerin tüm bölgeler için arttığını ortaya koyuyor. Aşırı yağışların en fazla Karadeniz Bölgesinde şiddetlenmesi bekleniyor. Özellikle Doğu Karadeniz sahil şeridi üzerinde aşırı yağışların maksimum şiddete ulaşabileceği görülüyor.

Aşırı yağış olaylarının sayıları ile birlikte, bu olaylar sırasında düşen yıllık toplam yağış miktarının da artması bekleniyor. Aşırı yağışların yıllık toplamlarının ülkemiz üzerinde 1961-2014 yılları arasında ortalama 138 mm olduğu görülüyor. Fakat yüzyıl sonuna gelindiğinde bu değerin yüzde 25 ila 30 aralığında artarak, iyimser senaryoda 170 mmye, kötümser senaryoda ise 177 mmye ulaşması bekleniyor. Aşırı yağışlardaki artışın iyimser senaryoda dahi bu denli yüksek olması, aşırı yağışların Türkiyenin iklimsel geleceğinde kaçınılmaz olarak belirleyici bir etmen olacağını gösteriyor.

Özetle, elde edilen sonuçlar, bir yandan toplam yağışların azalacağına, diğer yandan ise aşırı yağışların ve bu olaylar sırasında düşen toplam yağış miktarlarının artacağına işaret ediyor.

Çalışmada, geçmiş dönemde bir yıl içinde aşırı yağışlardan düşen miktarın tüm yağışlar içindeki oranı, ortalama yüzde 20 olarak karşımıza çıkıyor. Kötümser senaryoda, bu değerin gelecekte ortalama yüzde 29a çıkacağı öngörülüyor. Yıllar arasındaki doğal değişkenlik de dikkate alındığında, aşırı yağışların yaşandığı bir yılda bu değerin yüzde 40 seviyesine kadar yükselebileceği hesaplanıyor. Bu durum kurak dönemlerin ortalama süresinin ve sayısının artabileceğini bununla birlikte yağışların, gerçekleştiğinde, çok daha şiddetli olabileceğini gösteriyor.

Marmarada yağışsız dönemlerin uzaması bekleniyor

Bu sonuçları destekleyen bir diğer bulgu ise, yıl içinde hiç yağış gerçekleşmeyen aralıksız en uzun dönemlerin sürelerindeki değişimler olarak karşımıza çıkıyor. Her iki senaryoda da, yağışsız dönemlerin Türkiye genelinde uzayacağı görülüyor. Yağışsız dönemlerde en fazla artış yaşaması beklenen bölge ise Marmara.

Geçmiş dönemde, Marmara Bölgesindeki en uzun yağışsız dönemlerin ortalamaları yaklaşık 50 gün seviyesindeyken kötümser senaryo altında bu değer, yüzyıl sonunda 75 güne, yani bugün Güneydoğu Anadoluda gözlenen değere ulaşabiliyor.

Gölmarmara, Marmara Gölü, iklim, iklim masası

Aşırı soğuk ve sıcak olaylar daha hızlı gerçekleşiyor

İklim değişikliğinin günlük en düşük ve en yüksek sıcaklıklara etkisinin de araştırıldığı çalışmanın bulgularına göre, her iki senaryoda da sıcaklıkların yüzyıl boyunca artması bekleniyor. İyimser senaryoda, bu artış giderek yavaşlıyor ve yüzyıl sonunda neredeyse durma noktasına geliyor olsa da kötümser senaryoya göre yüzyıl sonuna kadar hızlanarak devam etmesi bekleniyor.

Yağışlardan farklı olarak sıcaklık değişimlerinin, tüm bölgelerde birbirine paralel ilerlediği görülüyor. Günlük en yüksek sıcaklıkların bir yıl içindeki ortalamalarının, yüzyıl sonuna kadar, iyimser senaryoda 3.5 derece, kötümser senaryoda ise 6.1 derece artması bekleniyor. Benzer şekilde, en düşük sıcaklıkların ortalamasının da 3.3 derece ila 5.6 derece arasında yükseleceği öngörülüyor.

Yıllık ortalama değerlerin yanı sıra, bir yıl içinde ölçülen en düşük ve en yüksek sıcaklıklarda da artış olacağı hesaplanıyor; ancak bu artışların daha şiddetli olacağı öngörülüyor. Yüzyıl sonunda ise yıllık en yüksek sıcaklıkların 1961-2014 dönemine kıyasla 4.3 derece ila 7.5 derece artabileceği tahmin ediliyor. En düşük sıcaklıklardaki artışın ise 4.6 derece ila 7.6 derece arasında seyredeceği hesaplanıyor.

Bu değişimler, en düşük ve yüksek sıcaklıkların, ortalamaya göre daha fazla arttığını gösteriyor. Bu sonuçlara göre, aşırı soğuk olayların sayılarında azalmalar beklenirken, aşırı sıcaklıkların sürekli şiddetleneceği söylenebilir.

Sıfırın altında gün sayısının büyük ölçüde azalması bekleniyor

Çalışmada incelenen bir diğer değer ise, bir sene içerisinde sıcaklıkların en az bir kere sıfır derecenin altına düştüğü gün sayısı. Geçmiş dönemler incelendiğinde, ülkemizde ortalama 105 gün olan bu değerin, Doğu Anadoluda ortalama 163 gün olduğu, Marmara Bölgesinde ise yalnızca 49 gün olarak gerçekleştiği görülüyor.

Öte yandan, artan sıcaklıklarla birlikte, bu değerlerin gelecekte ülkenin tamamında hızla düşeceği öngörülüyor. Kötümser senaryoya göre, yüzyıl sonunda sıcaklıkların en az bir kere sıfır derecenin altına düştüğü gün sayısının ortalama olarak ülke genelinde 105 günden 49 güne, Doğu Anadoluda 163 günden 91 güne, Marmarada ise 49 günden 12 güne inmesi bekleniyor.

Doğu Anadolu Bölgesinin, yaklaşık 72 günlük düşüş ile, bu değerin en fazla azalacağı bölge olması bekleniyor. Bu durumun, bölgedeki kar yağışlarında da ciddi azalmalara sebep olacağı öngörülüyor ve artan sıcaklıkların kar erime dönemlerini de daha erken aylara kaydırabileceği hesaplanıyor.

Bölge koşullarına uygun uyum planları hazırlanmalı

Türkiyenin, karşı karşıya kalacağı bu gibi aşırı iklim olaylarının olumsuz etkilerini azaltmak için bazı uyum politikaları geliştirmesi şart. İlk olarak, değişen sıcaklık ve yağış karakteristiklerinin farklı bölgelerde yaratabileceği farklı sorunları ele alan, her bölgenin özel koşullarına cevap veren uyum planları oluşturulması gerekiyor.

Sel ve sıcak dalgaları gibi aşırı hava olaylarının topluluklar ve kritik hizmetler üzerinde olumsuz etkileri olması beklenebilir. Aşırı yağışlardaki şiddetlenme, özellikle Karadeniz gibi, taşkın konusunda zaten hassas olan bölgeleri daha riskli hale getirebilir. Bunun yanı sıra, tarihsel olarak aşırı yağış riski bulunmayan bölgelerde de sel olayları yaşanmaya başlayabilir. Bu gibi aşırı yağış olaylarının birçok farklı alanlarda sorun yaratabileceği öngörülüyor.

Altyapı ve kentsel planlama açısından, drenaj sistemlerine aşırı yük binebilir; bu da kentsel taşkın risklerinin artmasına ve kentsel altyapının zarar görmesine neden olabilir. Bu gibi olumsuz etkileri azaltmak için, uyum politikalarında kentsel ve kırsal dayanıklı altyapı yatırımlarına öncelikle verilmesi önemli.

Aşırı olaylardan kaynaklanan yoğun yağışların, tarımsal üretimi de etkilemesi bekleniyor; bu yağışlar su basmasına, toprak erozyonuna ve mahsulün zarar görmesine neden olabilir. Yoğun yağış olayları, hızlı akışlara yol açabildiğinden ve yeraltı suyunun beslenmesini etkileyebileceğinden, su kaynakları yönetimi açısından da riskler oluşturabilir. Ekosistemler, bozulmalarla karşı karşıya kalabilirler.

Artması beklenen kuraklıkla birlikte, sürdürülebilir su mevcudiyetini sağlamak da aciliyet kazanacak. Bunun için, değişen kar erimesi düzenlerini, artan buharlaşmayı ve değişen yağış eğilimlerini hesaba katan detaylı su yönetim stratejileri geliştirilmesi gerekecek. Aynı zamanda kuraklığa dayanıklı mahsulleri teşvik etmek ve değişen iklim koşullarına dayanıklı, sürdürülebilir tarım uygulamalarını desteklemek, atılması gereken adımlar arasında yer alıyor.

Kaynak Makale: Impacts of Climate Change on Extreme Climate Indices in Türkiye Driven by High-Resolution Downscaled CMIP6 Climate Models. Berkin Gümüş, Sertaç Oruç, İsmail Yücel ve M. Tuğrul Yılmaz: Sustainability 2023, 15(9), 7202; https://doi.org/10.3390/su15097202

 

Kedi katili Fatih Öztürk’ün duruşması ertelendi

İstanbul‘daki Fatih Camii yakınlarında, sokak kedilerini alıp çantasına yerleştiren ve mahalle sakinlerinin itirazı sonucu onlara daha iyi bakma sözü veren; ancak ofisinde 9 kediyi zalimce öldürdüğü tespit edilen 44 yaşındaki Fatih Mehmet Öztürk‘ün, ‘birden fazla hayvanı kasten öldürmek’ suçlamasıyla 6 yıla kadar hapis cezası talebiyle yargılanmasına İstanbul 17. Asliye Ceza Mahkemesi‘nde devam edildi ve duruşma ertelendi.

Duruşmada, mağdur avukatları ve çeşitli sivil toplum kuruluşları, dava ile ilgili müdahil olmak istediklerini belirtti. Ancak mahkeme, bu kuruluşların suçtan doğrudan etkilenmemiş olmaları nedeniyle taleplerini reddetti.

13 Mayıs’a ertelenen duruşmada, sanığın akıl sağlığının değerlendirilmesi için Adli Tıp Kurumu‘ndan beklenen raporun henüz ulaşmamış olduğu bildirildi. Bu nedenle mahkeme, sanık hakkındaki adli kontrol şartlarının sürdürülmesine karar verdi.

Sanık Öztürk, Aralık 2023’teki duruşmada tutuklu yargılanırken, 23 Şubat’ta yapılan inceleme sonucunda serbest bırakılmıştı.

Hak savunucuları pes etmiyor: Hayvan hakları anayasal güvence altına alınmalı
Hayvan hakları aktivistlerinden adaylara: Hangi ahlaktan, hangi güvenli sokaklardan bahsediyorsunuz?
Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nden rapor: 2023’te hayvanlara eziyet edenler hangi cezaları aldı?

Mahkemeyi takip etmek isteyen hayvan hakları savunucuları, duruşma salonunun kapasitesi dolayısıyla içeri alınmadı ve duruşmanın yapıldığı binanın koridorlarında bekledi. Sanık hakkında tutuklama kararı çıkmadığını öğrenen grup, duruşma sonrası “Katil Fatih” ve adalet taleplerini içeren sloganlar eşliğinde adliye önünde oturma eylemi gerçekleştirdi.

Ordu Çevre Derneği: Kıyılar işgal altında, müdahale edilmiyor

Ordu Çevre Derneği (ORÇEV) yönetim kurulu, Ordu‘nun Altınordu ilçesine bağlı Güzelyalı mahallesi kıyılarının yetkili kurumların uyarılmasına rağmen işgal altında olduğunu duyurdu.

Konuya ilişkin Ordu Çevre Deneği yönetim kurulunca yapılan açıklamada, “Derneğimizin sosyal paylaşım sayfalarına Güzelyalı mahallesinden kıyıların işgal edildiğine yönelik fotoğraflar geldi. Yerinde yaptığımız incelemede gönderilen fotoğrafların doğru olduğunu gördük. Buradaki deniz kıyısına yapılmak istenen duvar sürecinde dernek olarak dilekçelerimizi vermiştik. İncelendiği ve duvarın kıyıyı işgal ettiği belirtilmişti. Önlem alınacağı söylenmesine rağmen bugün görüyoruz ki, önlem alma yerine göz yumma olmuş” denildi.

Sorumlular: Belediye, Bakanlık, Kaymakamlık, Valilik…

Ordu Büyükşehir Belediyesi (OBB) yönetiminin de işgalden sorumlu olduğunun belirtildiği açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

“Güzelyalı mahallesinde işletmeler ve villaların önleri keyfi olarak işgal ediliyor. Başta Ordu Büyükşehir Belediyesi, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü; Altınordu Kaymakamlığı ve Ordu Valiliği kıyıların işgal edilmesinden sorumlu.”.

‘Para cezasıyla iş kapanacak mı?’

Ayrıca söz konusu duvarlar yapılmadan önce kamyonlarla taşların taşındığına, ağır makinaların kıyıda çalıştığına dikkat çekilerek sorumlu kamu kurumlarına şu sorular yöneltildi:

“Kıyıları koruyacak kurumların nasıl haberi olmuyor? Bundan sonra ne yapılacak? Para cezasıyla iş kapanacak mı? Kıyılar yeniden halkın kullanımına açılmayacak mı?”

‘Şikayetlere zamanında müdahale edilmiyor’

ORÇEV yönetim kurulu, derneğin konunun takipçisi olacağını belirterek suç duyurularında bulunacaklarını da bildirdi.

Son olarak açıklamada, “Dernek olarak bunun gibi durumlarda çok şikayet dilekçesi verdik ancak anında incelemeye gidilmediği için telafisi güç zararların oluşmasına neden olunmaktadır. Aynı şekilde Kumbaşı Balıkçı Barınağı’nda bulunan tersanenin alanını genişletmek için hafta sonu deniz dolduruyordu, haber verdik hemen müdahale etmediler. Usulsüzlükler bir an önce önlenmelidir” ifadelerine yer verildi.

Uskumruköy’deki beton santrali isyanı 40 haftadır sürüyor

İstanbul’un Sarıyer ilçesindeki Uskumruköy mevkiine inşa edilen beton santraline karşı yurttaşlar, 40’ıncı kez bir araya geldi. “Sebebi ne olursa olsun, ekokırım faaliyetleri görmek istemiyoruz. Kendi ülkesini sömüren, sömürülmesine yol veren bir yönetim istemiyoruz” diyen Kuzey Ormanları savunucuları, beton santralinin önünde basın açıklaması okudu ve “beton santrali istemiyoruz” sloganları attı.

YK Enerji’nin, Limak‘la birlikte ortağı olan İÇTAŞ tarafından yapılmak istenen beton santrali inşaatı faaliyetlerine gerekli izinler tamamlanmadan başlanmış olması, yerel halk ve çevre savunucuları tarafından 40 haftadır protesto ediliyor. Santralin, özellikle doğal ekosistem üzerinde olumsuz etkilere neden olacağı, Kuzey Ormanlarını tehdit edeceği ve İstanbul’un yaşam kalitesini düşüreceği belirtiliyor​​.

Uskumruköy Platformu, beton santrali inşaatı önünde yaptığı basın açıklamasında santralin tüm Marmara’ya ve Türkiye’ye geri dönüşü olmayan zararlar vereceğini ifade ederek, “Dile getirildiği gibi İliç tek değildir ve halihazırda faaliyet gösteren binlerce maden sahası ve taş ocağı on  küsür yıllık işletme ömürlerinin ardından ormanlardan, verimli tarım arazilerinden geriye devasa kraterler, zehirli topraklar ve kanserojen su havzaları bırakmaya devam ediyor” dedi.

“İktidar sahipleri, yerli yabancı sermaye ortakları namına çalışarak satışa konu olabilecek her şey satılır mantığıyla, talanın önündeki engelleri kaldırmayı görev edinmiştir. Yıkıma sürükledikleri ekonomiye bir nebze de olsa soluk getireceğini düşünen makam sahiplerini uyarıyoruz; başka İliçler, iş cinayetleri istemiyoruz. Sahte denetimler istemiyoruz. Bilimin objektifliğine koymayan, sahte, kopyala yapıştır ÇED raporları istemiyoruz, ‘ÇED gerekli değildir’ ibaresi görmek istemiyoruz. Sebebi ne olursa olsun, ekokırım faaliyetleri görmek istemiyoruz. Kendi ülkesini sömüren, sömürülmesine yol veren bir yönetim istemiyoruz.”

Yapılmasına karşı çıkılan beton santrali, Uskumruköy Gümüşdere hattı köylerinde yaşayan, çiftlikleri, seraları ve bahçeleri ile doğa içinde yaşamayı tercih eden nüfusu doğrudan etkileyebilir. Santralden yayılacak kirlilik ve gürültünün, insan sağlığına ve bölgedeki diğer canlılara zarar vereceği, ayrıca yer altı suları ve tarım alanları üzerinde kalıcı olumsuz etkiler yaratacağı da ifade ediliyor.

Haziran ayında bugüne kadar resmi olarak ilgili tüm makamlara birkaç kez bilgi edinme başvurularında bulunduklarını açıklayan Uskumruköylüler, “İÇTAŞ Boğaziçi Beton hakkında suç duyurusunda bulunduk ve son olarak, kaçak santralin kapatılmasını İstanbul İl Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü’nden talep ettik ancak, idare sessiz kaldığı için son olarak beton santralinin kapatılması için davamızı açtık” diyerek basın açıklamasını sonlandırdı.

‘Uskumruköy’de kanunsuzluğa müsaade etmeyeceğiz’

Kuzey Ormanları Savunması ve Uskumruköy Platformu’ndan Hasan Ali Sarıkaya, sit alanı olarak belirlenmiş bölgede kanunsuz inşaat faaliyetlerine başlandığını fark ettikleri günden itibaren yetkili tüm mercilere durumu bildirdiklerini, ancak bir cevap alınamadığını; bunun üzerine hukuki mücadele başlattıklarını yineledi. “Kuzey Marmara Otoyolu, üçüncü köprü, havaalanı ve Kanal İstanbul projeleri ile bu bölgede AKP’nin yıllardır neler yaptığını biliyoruz” diyen Sarıkaya, Sarıyer’deki köprü projesine beton üretmek için kurulan bu tesisin tamamen kanunlara aykırı şekilde işlediğini ifade etti.

Hasan Ali Sarıkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Biz yapalım, arkasından izni gelir” mantığıyla kanunsuz bir şekilde iş yapmaya başlıyorlar. Bunu bugün Türkiye’nin hemen her yerinde yapılan hukuksuz projelerde görüyoruz. Bizim buradaki savunmamız yalnızca buradaki mesele için değil, her yerde süren doğa mücadelesinin bir parçası. İşin acı tarafı, çevrede yaşayanlar bunun nasıl tahribatlar yaratacağının farkında değil. Halkı ‘buraları daha değerli hale getiriyoruz’ diyerek kandırıyorlar. İstanbul’un kuzeyini, havasını suyunu yok eden bir yapılanma, betonlaşma süreci bu. Biz bu mücadeleyi Uskumruköy’de de sürdüreceğiz, yok etmeye çalıştıkları her yerde sözümüzü söyleyeceğiz.

Agrobay işçileri hesap sormak için Ankara yolunda: Suçumuz fakir olmak herhalde

İzmir’in Bergama ilçesindeki Agrobay Seracılık’ta çalışırken Tarım-Sen’e üye oldukları için işten çıkarılan işçiler, Ankara‘ya yürümeye başladı. İşçiler 210 gündür haklarını alabilmek için gece gündüz direndi. Ancak hakları teslim edilmedi. Kadınlar bu kez de direniş için Ankara’ya saat 11.00’da Bergama Pazar Yeri‘nden yola çıktı. Agrobay işçilerine, kadın örgütleri de destek oldu.

Neredeyse tamamını kadınların oluşturduğu emekleri ve sendikal hakları ellerinden alınmaya çalışılan işçiler, 10 gün boyunca yürüyüşe devam edecek. Kadınlar “Ankara, Ankara duy sesimizi” diyerek yürürken bir yandan da otobandan geçen yurttaşların korna sesleriyle destek topluyor.

‘Suçumuz fakir olmak herhalde’

Kadınlardan birisi ise yürüyüşün başlangıcında şu ifadelerle gasp edilen haklarını talep etti:

“Fakir olduğumuz için buralarda sürünüyoruz. Zenginin arkasında duran vardır. Bizim hiçbir değerimiz yok. Çünkü böcek gibi görüyorlar. Diyeceğim bu kadar. Suçumuz fakir olmak herhalde. Hakkımızı arıyoruz, hakkımızı. Hakkımızı versinler biz çekilelim buradan!”

Agrobay işçileri arasında Ramazan dolayısıyla oruç tutanlar da bulunuyor, yürüyen işçileri jandarma ve polis ekipleri de araçlarında bir konvoy halinde takip ediyor. Agrobay işçilerinden Ayten Yavuz, yürüyüşe verilen molada yaklaşan yerel seçimleri hatırlatıyor.:

“Bütün siyasi partilere gittik, maalesef kimse sorunumuzu çözmedi. Hiçkimse kapımıza gelip de oy moy istemesin.”

https://youtube.com/shorts/JYRjhpTWY5U?feature=share

 

 

Siyasetçilere yaşlı hakları için çağrı: ‘Yaş Dostu Kent Sözleşmesi’ni imzalayın’

65+ Yaşlı Hakları Derneği, Türkiye genelinde artan yaşlı nüfusuna dikkat çekerek yerel seçimler öncesinde adayları, “Yaş Dostu Kent Sözleşmesi”ni imzalamaya ve yaşlıların ihtiyaçlarına duyarlı kentler için çalışmaya davet ediyor.

Derneğin vurguladığına göre, Türkiye genelinde yaşlıların oranı yüzde 10’u aşmış durumda ve bu oran önümüzdeki yıllarda daha da artacak. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verilerine göre ise, her beş seçmenden biri 60 yaş ve üstünde; yani ya yaşlanma yolunda ya da yaşlı.

yaş dostu kent sözleşmesi

65+ Yaşlı Hakları Derneği Başkanı Prof. Dr. Rümeyza Kazancıoğlu, yerel seçimlere aday olan siyasetçilerin yaşlı seçmenlerin ihtiyaçlarını göz ardı etmemesi gerektiğini belirtiyor. Kazancıoğlu, yaşlılığın bir sorun olarak görülmemesi gerektiğini, yaşlıların toplumda hak ettikleri yeri alması ve karar verme süreçlerine aktif olarak katılması gerektiğini vurguluyor.

Prof. Kazancıoğlu, yaşlılar için hizmet üretmenin siyasetçiler için de öncelik kazandığını belirtti, ancak yaşlılığı bir sorun yumağı olarak görmenin hata olacağını vurgulayarak, “Yaşlılığı, yaşamın doğal evresi olarak kabul etmemiz, yaşlılara hizmet götürmeyi bir iyilik ve yardımseverlik tercihi olmanın ötesinde, insan olmaktan gelen tüm haklarını kullanmalarını sağlamanın aracı olarak görmemiz gerekiyor” dedi.

Dünya Yaşlılar Günü’nde belediyelere çağrı
Deprem yaşlı gözetmiyor, biz gözetmek zorundayız
65+Yaşlı Hakları Derneği Meclis Komisyonu’nda: Toptancı vesayet ve ayrımcılık tazminatında üst sınır kaldırılsın

“Yaş Dostu Kent Sözleşmesi” ile yeni bir adım

Dernek, yerel yönetimlere aday olan siyasetçilere, yaşlıların ihtiyaçlarını gözeten ve yaşlı dostu bir kent yaratmayı amaçlayan “Yaş Dostu Kent Sözleşmesi”ni imzalamaları çağrısında bulunuyor.

Sözleşme, belediyelerin yaşlılar için gerçekleştirmesi gereken somut hedefler içeriyor. İki ve beş yıllık vadelerde belirlenen bu hedefler arasında, yaşlılık konusunda farkındalık eğitimleri, temel düzenlemeler ve yaşlı yaşam merkezlerinin kurulması gibi önemli adımlar yer alıyor.

Dernek, sözleşme ile belediyelerin, yaşlı bireyleri toplumun bir parçası olarak görmeleri ve onların haklarına saygı duymaları gerektiğini hatırlatıyor. Aynı zamanda, bu hedeflerle, belediyelerin Dünya Sağlık Örgütü tarafından oluşturulan “Yaş Dostu Kentler Ağı”na üye olabilecek düzeye ulaşmaları amaçlanıyor.

Bisikletli Doğanay Güzelgün’ün ölümüne neden olan Temel Ünlü’ye indirimsiz 20 yıl hapis

İstanbul Kadıköy‘de, otomobiliyle bisiklet sürücüsü Doğanay Güzelgün’e çarpıp ölümüne neden olduğu gerekçesiyle yargılanan Temel Ünlü‘ye ‘olası kastla öldürme’ suçundan 20 yıl hapis cezası verildi.

Anadolu 20. Ceza Mahkemesi‘ndeki karar duruşmasına, tutuklu sanık Temel Ünlü’nün yanı sıra Güzelgün’ün ailesi ile tarafların avukatları katıldı.

Suçlamayı kabul etmeyen Ünlü, savunmasında, kaza anında alkol etkisi olmadığını savunarak şunları söyledi: “Ehliyetim olmadığı için polis çevirmelerine girmedim. Orta şeritte hareket ederken kazadan biraz geride birçok bisikletlinin sağ şeritte olduğunu gördüm. Sol şeride geçip yoluma devam ettim. Virajı geçince ölen ağabeyi gördüm. Fren yaptım ve direksiyonu kırdım ama kazaya engel olamadım.”

Esasa ilişkin mütalaasını açıklayan cumhuriyet savcısı, sanığın kazadan sonra olay mahallinden kaçması ve 2,5 ay kadar sonra teslim olması, ehliyetinin bulunmaması ve olay öncesinde alkol aldığını beyan etmesinden dolayı olası kastla maktulün ölümüne sebebiyet verdiğini belirtti. Bu kapsamda sanık Ünlü’nün “olası kastla öldürme” suçundan 20 yıldan 25 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.

Cezada indirim uygulanmadı

Kararını açıklayan mahkeme heyeti, sanığı “olası kastla öldürme” suçundan 20 yıl hapis cezasına çarptırdı. Sanığın, olaydan sonra kaçıp, yaklaşık 2 ay boyunca teslim olmadığı, tanık Mehmet Can Çoban’ı kazayı üstlenmesi için kaza yerine gönderdiği, suçu işledikten sonra olumsuz davranışlarda bulunduğu ve sabıka kaydı olduğuna dikkat çekilen kararda, “sanığın uslanmaz bir kişiliğe sahip olduğu” değerlendirilerek, cezada indirim uygulanmadığı kaydedildi.

Bostancı’da 120km hızla gelen araç, bisikletli Güzelgün’ün ölümüne sebep oldu: Karakola gelen kişi o değil
Güzelgün için eşzamanlı eylem gerçekleştirildi: Bisikletime çarparsan ölürüm

Ne olmuştu?

Bostancı Sahil Yolu‘nda 18 Temmuz 2023’te Temel Ünlü yönetimindeki otomobil, bisikletli Doğanay Güzelgün’e çarpmış, ağır yaralanan Güzelgün kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirmişti.

Olay yerinden kaçan ve 71 gün sonra Anadolu Adliyesine giderek teslim olan Ünlü, tutuklandı. Güzelgün’ün arkadaşları Ünlü’nün otomobilinde uyuşturucu madde olduğunu, kazadan günler sonra teslim olan kişinin ise kazaya tanık olan başka bir kişi olduğunu söylemişti.

İddianamede, Ünlü’nün “bilinçli taksirle ölüme neden olma” suçundan 2 yıl 8 aydan 9 yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi. Yargılamanın yapıldığı Anadolu 49. Asliye Ceza Mahkemesi ise sanığa yüklenen suçun vasfının değişme ihtimali bulunduğu gerekçesiyle görevsizlik karar vererek, dosyayı ağır ceza mahkemesine göndermişti.

Yeşili yok eden ‘ağaç budama’ya Banksy müdahalesi

İngiliz sokak sanatçısı Banksy, Londra’nın kuzeyinde bu sabah ortaya çıkan duvar resminin kendisine ait olduğunu teyit etti.

Kentin kuzeyindeki Finsbury Park mahallesinde yaşayanlar bu sabah, neredeyse köklerine kadar “budanmış” bir ağacın arkasındaki duvarda ünlü sokak sanatçısı Banksy’nin işlerini hatırlatan bir çizimle karşılaşmıştı. Budanmış dalların arkasındaki duvarda yaprak gibi görünen yeşil bir desen ile yeşil boyayı sıkmış olduğu anlaşılan genç bir kadın görünüyordu.

Eserin sanatçıya ait olup olmadığına dair  spekülasyonların ardından Banksy, dalların arkasındaki duvarın bembeyaz göründüğü ve eserin yapılması sonrasındaki halini paylaştı. Böylece de imzasını teyit etmiş oldu.

Duvar resminde elinde basınçlı yıkayıcı olan ve  görünüşe göre bir apartman bloğunun kenarına yeşil boya sıkan bir kadının gerçek boyutlu bir tasviri bulunuyor. Ön planda ağaçla birlikte görülen ve duvarın ortasında yer alan yeşil boya ise, kesilen bitkinin yapraklarına gönderme yapıyor. 

BBC Radio 5’ün Today programından James Peak, eserin Banksy’nin “tüm özelliklerini” taşıdığına inandığını söyledi: ““Doğru tekniklere sahip. İlginç ve anlaşılması kolay bir mesajı var, çok akıllıca bir konuma sahip. Gerçekten gördüğünüz anda yankılanıyor. Ve Banksy için bağlam her şeydir.” 

Sanat eserini görmek için sabahtan çok sayıda insan bölgeye gitti.  Duvar resminin birkaç kapı aşağısında yaşayan Hornsey Yolu sakini Wanja Sellers, PA Media haber ajansına “Banksy’nin bizim yolumuzu seçmesi ve işi için Finsbury Park’ı seçmesi bizi çok gururlandırdı ve sevindirdi. Parlak yeşil renkler çok güzel olan Islington’u ve aynı zamanda güzel ve şenlikli olan Aziz Patrick Günü’nü de temsil ediyor. İlçemizin renklerini seçmek, biz sakinlere kişisel bir mesajmış gibi hissettiriyor. Çok gurur duyuyoruz” diye konuştu. 

Doğanın var olma mücadelesine gönderme

Diğer bir Hornsey Yolu sakini, Lidia Guerra ise şunları söyledi: “Boyanın püskürtülme şekli bana salkım söğüdü hatırlatıyor, yani belki de öndeki ölü ağaçla doğanın mücadelesine dair bir mesaj var” dedi. 

Gazeteci Peak ise “Mesaj açık: Doğa mücadele ediyor ve onun yeniden büyümesine yardımcı olmak bizim elimizde” değerlendirmesi yaptı. 

Banksy’nin eserini yerleştirmek için seçtiği duvar, bazı sosyal konutların bahçelerinde birkaç ağacın kaldığı “çok yoğun, kentsel, yapılaşmış bir ortam.  

“Geri adım attığınızda ağaç canlanmış gibi görünüyor, ancak bu fark edilir derecede sahte ve sentetik bir şekilde. Ve devasa bir ağaç için oldukça incelikli olduğunu söyleyebilirim” diyen Peak, “Artık bahar geldi ve bu ağacın yapraklarla dolu olması gerekirdi, ancak Banksy bisikletle yanından geçmiş ve ne kadar perişan göründüğünü düşünmüş olmalı” diye ekledi.

 

Plastik ürünlerde dört binden fazla zararlı ‘plastik kimyasalı’ bulundu

Norveç’te yapılan ve sonuçları yeni yayınlanan bir araştırmada, plastiklerde bulunan 16 binden fazla ‘plastik kimyasalı’ içerisindeki en az 4 bin 200’ünün insanlara ve doğaya ciddi zarar verebilecek yapıda olduğu ortaya çıktı.

Norveç Araştırma Konseyi‘nin desteğiyle bilim insanları, bir yıl boyunca bilimsel raporları ve ulusal düzenleyici veritabanlarını araştırarak plastiklerde bulunan veya kullanıldığı düşünülen 16 binden fazla ‘plastik kimyasalını’ içeren geniş kapsamlı bir veritabanı oluşturdu. Bu kimyasallar arasında ham maddeler ve stabilizatörler, renklendiriciler gibi katkı maddeleri de yer alıyor.

Araştırma ekibi en az 4 bin 200 kimyasalın “kalıcı, biyoakümülatif, mobil ve/veya toksik” olduğunu tespit etti.

Bu zararlı kimyasalların sağlık ve çevre üzerinde oluşturduğu riskler, özellikle plastiklerin yiyecek, su ve çevreye sızdırdığı kimyasalların insan sağlığı üzerindeki etkileri göz önünde bulundurulduğunda, endişe verici boyutlarda.

Plastik kirliliğiyle mücadele anlaşmasının müzakereleri, anlaşmazlıklarla gölgelendi
Geri dönüştürülmüş plastikler, sağlığınızı daha fazla tehdit edebilir
İnsan eli değmemiş yeryüzü katmanlarında mikroplastik bulundu

Plastik kimyasalları için düzenleme gerekli

Araştırma, Birleşmiş Milletler‘in küresel plastik kirliliği üzerine yapılacak anlaşmada, yiyecek, su ve çevreye zarar verebilecek plastik polimerleri ve kimyasalları içerecek düzenlemeler yapılması gerektiğini vurguluyor.

Bu kapsamda, hali hazırda yiyecek, su ve çevreye sızabilecek ve insan sağlığı ile ekosistem sağlığı için risk oluşturabilecek bazı kimyasalların belirlenmesi ve bu kimyasalların yönetimi konusunda adımlar atılması öneriliyor.

PlastChem Projesi’nin koordinatörü ve baş yazarı Prof. Martin Wagner, “Dünya genelindeki hükümetler plastik sorununu çözmek istiyor ve bu ancak, sorunlu plastik kimyasallarının uygun şekilde ele alınmasıyla mümkün olabilir. Rapor, çevre ve insanlar için plastikleri daha güvenli hale getirmek için gerekli bilimsel kanıtları sunuyor” dedi.

plastik kimyasalı
Araştırmada plastik kimyasallarının bölgesel ve ulusal yetki alanlarında düzenlenmesi arasındaki örtüşme bu şekilde gösteriliyor.

Çalışmanın eş yazarı Prof. Hans Peter Arp ise PlastChem raporunun ‘politika yapıcılar ve sanayi için bir uyanış çağrısı’ olduğunu belirtti ve “Plastikteki endişe verici kimyasalların daha şeffaf ve daha iyi yönetilmesi gerekiyor. Plastikteki yeniliklerin geleceği, sadece işlevsellik yerine güvenlik, sürdürülebilirlik ve zorunluluk üzerine odaklanmalı” şeklinde konuştu.

Plastiklerin üretimi ve atık yönetimi gibi üretim ve kullanım süreçlerinin birçok farklı aşamasını ele alan bu küresel anlaşmanın, insan sağlığı ve ekosistem sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratması bekleniyor. Ancak, 16 binin üzerindeki plastik kimyasalından 10 binin üzerindeki için tehlike verilerinin bulunmaması ve 9 binden fazlası hakkında hangi plastiklerde kullanıldığına dair kamuya açık bilgi bulunmaması da, araştırmacıların dikkat çektiği sorunlar arasında.

plastik kimyasalı
Plastik kimyasallarının yıllık üretim hacmine göre sayısı. Sayılar kümülatif olarak gösterilmiştir, yani ≥10 ton olan kimyasalların sayısı, daha yüksek üretim hacmine sahip tüm kimyasalları içerir.

Plastik sanayii tarafından her zaman açıkça paylaşılmayan mülkiyet bilgileri nedeniyle, bu kimyasallar hakkında tam bilgiye ulaşmak zor. Bu durum, bilinen verilerin toplanmasını daha da önemli hale getiriyor ve araştırmacılar bu çabayı, insan sağlığı ve çevre üzerindeki olası riskleri daha iyi anlamak adına kritik buluyor. “Bu şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı rapor” diyen Gothenburg Üniversitesi‘nden ekotoksikolog Bethanie Carney Almroth, sunulan rakamların şaşırtıcı olduğunu özellikle ifade ediyor.

Rapora göre neredeyse bin zararlı kimyasal, Stockholm Konvansiyonu gibi küresel çabalarla düzenlendi ancak 3 binden fazlası halen düzenlenmemiş durumda. Araştırmacılar, bu kimyasalları düzenlenmesi gereken bir ‘kırmızı liste’ye atadı. Araştırmanın yazarları, antlaşma delegelerinin yasaklar veya diğer düzenleyici önlemler yerine koyma konusunda öneride bulunmaktan kaçınıyor olsa da, “mesajın çok açık” olduğunu belirtiyor.

Plastik Endüstrisi Derneği, konu hakkında yorum yapmaktan kaçınırken, Amerikan Kimya Konseyi‘nden bir açıklama, plastik katkı maddelerinin plastik ürünlerin işlevini ve dayanıklılığını artırdığını, dolayısıyla daha fazlasını yapmamıza olanak tanıdığını belirtiyor. Ancak, bu raporun, gerçek dünya maruziyetlerini göz ardı eden bir tehlike çerçevesini ilerletmeye çalıştığını ve düzenleyiciler ile kamuya eksik bir resim sunduğunu savunuyor.

İklim krizi: Güney Sudan’da okullar 45°C’lik sıcak dalgası öncesi kapanıyor

Güney Sudan’da, yaklaşan ve iki hafta sürmesi beklenen aşırı sıcak dalgalarına önlem olarak okullar bugünden (18 Mart) itibaren kapatılıyor.

Ülkenin sağlık ve eğitim bakanlıklarınca, 45°C’ye ulaşması beklenen sıcaklar yaklaşırken ailelere tüm çocukları kapalı mekanlarda tutumaları yönünde tavsiyede bulunuldu.

Yetkililer ayrıca bu süreçte açık olduğu tespit edilen tüm okulların kaydının silineceğine ilişkin uyarıda bulunurken bu kapanmanın ne kadar süreceğine ilişkin ise açıklamada bulunmadı.

AP’nin aktardığına göre; ayrıca bakanlıklar durumu izlemeye devam edeceklerini ve kamuoyunu bilgilendireceklerini duyurdu.

Başkent Juba‘da yaşayan Peter Garang kararı memnuniyetle karşıladığını belirtti. Klimaların kurulabilmesi için okulların elektrik şebekesine bağlanması gerektiğini söyledi.

Dünyanın en genç ülkelerinden biri olan Güney Sudan, yaygın ancak nadiren 40C’yi aşan sıcak dalgaları ile iklim krizine karşı özellikle savunmasız ülkeler arasında yer alıyor.

Fotoğraf: VOAStraightTalk

İklim adaletsizliği, kuraklık, sel vd

İklim krizi her ülkeyi farklı şekilde etkiliyor. Kriz karşısında halihazırda ekonomik, topluluk, ırk, cinsiyet, cinsel yönelim vb yönlerden savunmasız durumda olan ülkeler/insanlar çok daha dezavantajlı konumda yer alıyor. Bu da iklim adaletsizliği sorununu doğuruyor.

İç çatışmaların yaşandığı Doğu Afrika ülkesinde kuraklık ve sel felaketleri de yaşam koşullarını zorlaştırıyor.

Dünya Gıda Programı’nın son ülke özetinde ise Güney Sudan’la ilgili olarak ülkenin şiddet, ekonomik istikrarsızlık, iklim değişikliği ve komşu Sudan‘daki çatışmalardan kaçan insanların akını nedeniyle “korkunç bir insani krizle karşı karşıya kalmaya devam ettiği” dile getirildi.

Ayrıca Ocak 2024’te de 818 bin savunmasız kişiye gıda ve nakit bazlı transferler yapıldığı bildirilmişti.