Ana Sayfa Blog Sayfa 860

AB, 2035’ten sonra fosil yakıtlı araç kullanımını yasakladı: Bazı tavizler de verildi

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin çevre bakanları, 2035’ten itibaren fosil yakıtlı araçların satışının yasaklanmasını da içeren iklim paketi konusunda uzun süren tartışmalar sonunda uzlaştı.

Avrupa Komisyonu‘nun önerdiği Avrupa Yeşil Anlaşması kapsamında uygulanacak Fit for 55 (55’e uygunluk) paketindeki ‘2035’e kadar motorlu araç satışını yasaklama’ önerisi Avrupa Parlamentosu‘ndan geçmiş fakat Almanya, bu yasağa uymayacağını ima etmişti.

2035 sonrası motorlu araçların satışının yasaklanması oy çokluğuyla kabul edildi
Almanya, AB’nin 2035’ten itibaren yeni fosil yakıtlı araçları yasaklama planını reddetti

Müzakereler sonucunda Almanya’nın başını çektiği bir grup ülkenin değişiklik talepleri üzerine, 2035’ten itibaren elektrikli araçların yanı sıra e-yakıt kullanan araçların da ruhsat alabilmesi mümkün olacak, fosil yakıtlı araçlardan aşamalı çıkış sağlanacak.

Ayrıca vatandaşları bu çıkışın maliyetlerinden korumak için 59 milyar euroluk Sosyal İklim Fonu (SCF) oluşturulacak.

Çoğu otomobil şirketinin on yıldan biraz daha kısa bir süre içinde elektrikli model üretimine geçmesi çok muhtemel.

E-yakıt nedir?

Elektroyakıt, yani e-yakıtlar, su ve karbondioksitin elektrik kullanılarak sentezlendiği yakıtları kapsar: Bunlar fosil yakıtlara karşı karbon ayak izi daha düşük olan sentetik alternatiflerdir. Üreiminde su ve elektrik kullanıldığı için, ebu elektriğin nereden üretildiğine bağlı olarak karbon ayak izi değişir.

Rüzgar, güneş ve nükleer enerji gibi sürdürülebilir elektrik kaynaklarından elde edilen hidrojen ile birlikte yakalanan karbondioksit veya karbon monoksit kullanılarak üretilen bu yakıtlar kullanıldıklaırnda, üretiminde kullanılan kadar karbondioksit salar. Bu nedenle karbon ayak izi görece düşüktür ve bu özelliğiyle uzun mesafeli nakliye, deniz ve hava taşımacılığı için ulaşımdan kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltmak için bir seçenek olarak görülür.

Geleneksel fosil enerji taşıyıcılarına karşı CO2 nötr bir alternatif olabilir veküresel enerji talebini yenilenebilir kaynakların kullanımına kaydırmaya yardımcı olabilir.

Otomobil üreticilerinin lobi grubu ACEA, başkanı ve BMW CEO’su Oliver Zipse, Brüksel’deki toplantının ardından”Hidrojen ve diğer CO2-nötr yakıtların karayolu taşımacılığının karbondan arındırılmasında önemli bir rol oynayabileceğini” belirtti ve şöyle dedi:

“Açık olmak gerekirse otomobil endüstrisi 2050’de karbonsuz bir Avrupa hedefine tam olarak katkıda bulunacak. Ancak Konsey’in kararı, henüz yanıtlanmamış önemli soruları gündeme getiriyor: Avrupa’nın e-yakıt için temel hammaddelere stratejik erişimi nasıl sağlayacağı gibi.”

Komisyonun başkan yardımcısı Frans Timmermans, bakanlara verdiği demeçte, “Avrupa otomobil endüstrisinin yönetebileceğine güvenim tam” dedi: “Otomobil üreticilerimiz Avrupa’nın endüstriyel liderleri arasında ve bu küresel değişimi kucaklarken öyle kalabilirler.”

Timmermans, toplantı sonrasında yaptığı açıklamada da otomobil üreticilerinin büyük çoğunluğunun elektrikli otomobillere yatırım yaptığını hatırlattı ve şunları söyledi:

“AB Komisyonu teknoloji konusunda tarafsız. İstediğimiz şey, otomobillerin karbondioksit salmaması. Şu an için e-yakıtlar gerçekçi bir çözüm gibi görünmüyor. Ancak üreticiler gelecekte bunun aksini kanıtlayabilirse biz de buna açık olacağız” diye konuştu.

Ortak bir noktada uzlaşmak için yapılan toplantı neredeyse bütün gece sürdü. Ferrari ve Lamborghini gibi markalara  sahipliği yapan İtalya’nın, planın 2035’ten 2040’a çekilmesi  talebinden vazgeçmesinin ardından teklif üzerinde anlaşmaya varıldı.

Konsey, 2030 yılına kadar yeni arabalar ve yeni kamyonetler için CO2 emisyonlarını azaltma hedeflerini arabalar için yüzde 55’e ve kamyonetler için yüzde 50’ye yükseltmeyi kabul etti. Konsey ayrıca yeni arabalar ve kamyonetler için 2035 yılına kadar CO2 emisyonunu  yüzde yüz azaltma hedefini kabul etti; bu da 2035’ten itibaren AB’de içten yanmalı motorlu araçların artık satılmaması anlamına geliyor.

AB emisyon ticaret sistemini (EU ETS), ETS dışı sektörlerdeki (ESR) üye devletler arasındaki çaba paylaşımın da dahil,arazi kullanımından kaynaklanan emisyonları ve kaldırmaları, arazi kullanım değişikliğini ve ormancılığı (LULUCF) gibi konularda da uzlaşmaya varıldı. Paketin bir parçası olarak hükümetler, AB ETS’yi ve fiyat kontrol mekanizmasını güçlendirmeyi de kabul etti.

2026’da Komisyon, yüzde yüz emisyon azaltımı hedefine doğru kaydedilen ilerlemeyi ve bu hedefleri plug-in hibrit teknolojiler de dahil olmak üzere teknolojik gelişmelereadaptayon ve uygulanabilir, sosyal açıdan adil bir geçiş bağlamında yeniden  gözden geçirme ihtiyacını değerlendirecek.

 

İspanya, 16 yaş ve üstü kişilerin ‘beyan üzerine’ cinsiyet belirlemelerine olanak sağlayacak

İspanya hükümeti, herhangi bir tıbbi teşhis veya hormon tedavisi olmadan 16 yaş ve üstü kişilerin cinsiyetlerini özgürce belirlemelerini öngören yasa tasarısını onayladı.

Kendini tanıma” adı verilen yasa tasarısı, mayıs ayında bir grup siyasi partinin çocukların cinsiyetlerini seçme konusunda tam özgürlük tanınması teklifinin parlamentoda reddedilmesinin ardından görüşülmeye başlandı. Yeni tasarı Parlamento’dan da geçerse, 16-18 yaş arası çocuklar sadece beyanla resmi evraklarda cinsiyetlerini değiştirebilecek. Yasa tasarısı 14 ila 16 yaşındakilerin nüfus cüzdanlarında cinsiyet değişikliği başvurusu yapabilmeleri için ebeveynlerinden onay almalarını zorunlu kılıyor. 

İspanya Eşitlik Bakanlığı Irene Montero, yapılan değişikliklerle “meselenin hastalık olarak görülmesinin önüne geçileceğini ve trans bireylerin korku, suçluluk duygusu ve ayrımcılık olmadan mutlu yaşayabilmelerini sağlayacağını” söyledi.

Dönüşüm terapileri de yasaklanıyor

Reuters‘e konuşan bir hükümete kaynağı ise “öz-kimlik” yasa tasarısı için kabineden ikinci defa görüşülmeden önce kamu duruşması yapılacağını ve taslağın daha sonra parlamentonun alt kanadında oylanacağını belirtti.

Yasa tasarısı resmi kayıtlarda cinsiyet geçişinde bulunmak isteyen bireyler için zorunlu kılınan iki yıllık hormon tedavisi ve psikolojik değerlendirme şartlarının kaldırılmasını öngörüyor.

Tasarıda, LGBTİ+ bireyler için düzenlenen “cinsel yönelimden vazgeçilmesine ve heteroseksüelliğe dönülmesine” yönelik sözlü terapilerin (dönüşüm terapisi) de yasaklanması öngörülüyor.

Bazı feminist gruplar tepkili

Bazı aktivistler ve translar yasa tasarısının yeterli olmadığını savunurken, yor. kimi feminist dernekler ise tasarıya karşı çıkıyor. Söz konusu örgütler, nüfus müdürlüğünde trans birey olduklarına dair kanıt göstermeden cinsiyet geçişi yapabilecek olmalarının “kadınları kamusal alandan sileceğini”, doğuştan erkek olanların nüfus cüzdanlarına kadın olarak kaydedilmelerinin ulusal istatistikleri çarptıracağını, istihdamdan spor etkinliklerine kadar kadınlar arasında daha fazla rekabet yaratacağını savunuyor.

Tasarının yasalaşması halinde İspanya dünyada tıbbi prosedürler ile cinsiyet tercihini ayrı değerlendirecek olacak birkaç ülke arasına girecek ve “öz-kimlik” yasasına sahip Avrupa ülkelerinin en büyüğü olacak.

İspanya, uzun tartışmaların ardından 2005 yılında eşcinsellerin evliliğine onay vermişti.

Fatih Belediyesi’nin Topkapı Sarayı ve Gülhane’ye ‘yeniden inşa’ kararı Danıştay’dan döndü

Danıştay 6’ncı Dairesi, Fatih Belediyesi’nin Topkapı Sarayı, Gülhane Parkı ve saray bahçesini kapsayan Sur-u Sultani bölgesindeki kayıp yapıların yeniden inşasıyla ilgili kararını bozdu.

Sirkeci-Cankurtaran arasında yer alan ve bazıları artık olmayan köşk ve kasırların yeniden inşası için söz konusu alanın vasfı 1’nci derece arkeolojik SİT alanından 3’ncü derece SİT alanına düşürülmüştü.

‘Yeni yapılaşmaya gidilemez’

Diken‘den Canan Coşkun‘un haberine göre, 6’ncı Daire,  kararda dava konusu alanda yeniden yapmanın temel kazısı da içeren nitelikli bir inşa faaliyeti gerektirdiğini hatırlattı ve İstanbul 1 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı gereğince Bu alanda hiçbir şekilde yeni yapılaşmaya gidilemez” dedi. Dava konusu alanın Dünya Kültür Mirası  listesinde bulunduğu, bu nedenle ‘rekonstrüksiyon uygulamasına izin verilmesinin mümkün olmadığını’ da belirten Danıştay, alanla ilgili  Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 7 Mart 2018 tarihli kararındaki ‘rekonstrüksiyon‘ ifadesinin ise hukuka uygun olmadığını belirtti ve kararı bozdu.

Mimarı Gezi’ye Topçu Kışlası’na talipti

Fatih Belediyesi, iptal edilen işlem kapsamında geçmişte Sepetçiler Kasrı’nın yanında, Sirkeci sahilinde bulunan Yalı Köşkü ve Ahırkapı Feneri’ne kadar olan alanda kimi yıkılmış kimi artık var olmayan İncili Köşk, Şevkiye Köşkü ve Balıkhane Kasrı’nı yeniden inşa etmek istiyordu. Projenin mimarı Gezi Parkı’na yapılmak istenen Topçu Kışlası‘nın inşaatını üstlenen ve yıkılan Emek Sineması’nın içinde bulunduğu Cercle d’Orient binasının da mimarı olan Halil Onur. 

İncili Köş’ün şu andaki hali.

Dava konusu sahil bandı denizden bakıldığında bir şantiye alanına benziyor. Burada hali hazırda Topkapı Sarayı’nın ve surların restorasyonu sürerken, hemen yanında da demiryolu raylarının Sirkeci’den sonraki kısmı sökülüyor. Bu alana nostaljik tramvay hattı yapılması planlanıyor.

Ne olmuştu?

Kamuoyu, Sur-u Sultani’de restorasyon faaliyetlerine girişildiğini ilk kez Ekim 2017’de, dönemin Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’in Hürriyet gazetesine verdiği röportajdan öğrenmişti. Demir, yaptığı açıklamada Koruma Kurulu’ndan Topkapı Sarayı Hasbahçe’nin 1’inci derece arkeolojik sit alanı statüsünü 3’üncü dereceye düşürmesini istediklerini, çalışmalar bittikten sonra Saray’ın SİT derecesinin yeniden yükseltilebileceğini söylemişti.

Bu adımla geçmişte Sepetçiler Kasrı’nın yanında, Sirkeci sahilinde bulunan Yalı Köşkü ve Ahırkapı Feneri’ne kadar olan alanda kimi yıkılmış kimi artık var olmayan İncili Köşk, Şevkiye Köşkü ve Balıkhane Kasrı yeniden inşa edilmek isteniyordu. Hazırlanan görsellerde bu yapıların inşa sonrası nasıl görüneceği de resmedilmişti.

Restorasyondan sonra böyle görünmesi planlanıyor.

Demir’in açıklamalarından kısa bir süre önce 15 Eylül 2017’de İstanbul 4 No’lu Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, söz konusu alanın 3’üncü derece arkeolojik sit alanı olarak değerlendirilmesini uygun buldu ve Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nden görüş sorulmasına karar verdi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu da 7 Mart 2018 tarihli kararında sit derecesinin aynı kalmasına ve ‘Topkapı Sarayı’nın mevcut ve kayıp tüm yapılarıyla bir bütün olarak olarak restorasyon-rekonstrüksiyonları tamamlanmasına’ hükmetti.

Bu aşamadan sonra Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, söz konusu işlemin iptal edilmesi için dava açtı. Yargılama kapsamında İstanbul 11’inci İdare Mahkemesi, 15 Kasım 2018’de dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunu belirterek aleyhte bir karara imza attı. Karara itiraz edildi, ancak Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi istinaf başvurusunu reddetti. Dosya bunun üzerine Danıştay’a taşındı.

Danıştay’ın son kararından sonra yeniden bir karar verilmesi için dava dosyası yine dosya Bölge İdare Mahkemesi İdari Dava Dairesi’ne gönderilecek.

 

 

‘Başka bir üniversite mümkün’ diyen akademisyenlerden yükseköğretim çalıştayı

Türkiye’de 13 farklı üniversite ve kurumdan yaklaşık 50 akademisyen, 30 Haziran – 1 Temmuz tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek “Türkiye Yükseköğretim Alanının Yeniden Yapılandırılması Çalıştayı”nda bir araya gelip Türkiye’de yükseköğretimin yeniden yapılandırılması üzerine görüş üretecek.

Bilim Akademisi Başkanı Prof. Dr. Canan Atılgan, Boğaziçi Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Üstün Ergüder, İTÜ eski rektörü Prof. Dr. Gülsün Sağlamer ve ODTÜ eski rektör yardımcısı Prof. Dr. H. Nevzat Özgüven’in çağrıcıları arasında olduğu, “Türkiye Yükseköğretim Alanının Yeniden Yapılandırılması” başlıklı çalıştay, 30 Haziran ile 1 Temmuz tarihleri arasında Türkiye Barolar Birliği’nin Ankara’daki konferans merkezinde gerçekleşecek. Çalıştay 1 Temmuz Cuma günü 14:30’da yapılması planlanan bir basın açıklaması ile sona erecek.

Bir yükseköğretim kanunu neyi düzenlemeli?

Akademik özgürlük ve üniversite özerkliği çerçevesinde yükseköğretimi ilgilendiren tüm konuların yeniden yapılandırılması gerçekleşme olanakları ve yolları üzerinde görüş üretilecek çalıştayın ilk gününde bir ortak rapor taslağı oluşturulması planlanıyor.

Siyasi partilerden temsilcilerin de katılacağı çalıştayda, ikinci gün oluşturulan raporun temel sonuçları kamuoyuna sunulacak ve yeni bir yükseköğretim kanunun kapsamı tartışmaya açılacak.

Çalıştayda Zürih Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Yeşim Atamer “Bir yükseköğretim kanunu neyi düzenlemeli (ve neyi düzenlememeli)?” başlıklı bir konuşma yapacak. Çalıştay konu başlıkları ise şöyle:

Kurumsal özerklik
  • a. İdari özerklik

Üst yönetici (rektör, dekan) belirleme ve atama yöntem önerileri; bileşenlerin sürece katılımının sağlanması. Seçilmiş, eşitler arasında birinci (primus inter pares) rektör veya üst yetkili kurula karşı sorumlu “yönetici rektör”. Üst akademik ve idari yöneticilerin görev tanımları, yetkinlikleri, yetkileri ve sorumlulukları.

  • b. Mali özerklik

Yükseköğretim finansman modelleri, altyapı, yükseköğretim, araştırma, topluma hizmet faaliyetlerinin finansmanı, kamu kaynaklarına erişim ve diğer kaynakların yaratılması.

  • c. Akademik Özerklik

Eğitim, araştırma alanlarını belirleme; stratejik plan yapabilme; ihtiyaç duyulan akademik yapıları (fakülte, bölüm, enstitü vb.) üniversitenin belirlemesi; lisansüstü eğitim, doktora ve öğretim üyesi yetiştirme: öğrenci kontenjanlarını belirleme.

Akademik Özgürlük ve Kurumsal Özerklik İlişkileri
  • a. Şeffaf, hesap verebilir, katılımcı akademik ve idari yönetim

Akademik kurul ve komisyon yapıları, yetkileri ve sorumlulukları (senato, yönetim kurulu, diğer akademik ve idari kurullar); kurullarda temsil; denge ve denetleme mekanizmaları; kurullarda öğrenci temsili, yetki ve sorumluluğu.

  • b. Kalite güvencesi ve performans

Üniversitede, kaliteli yükseköğretim, özgün araştırma ve topluma hizmet faaliyetlerinin çok boyutlu değerlendirme yöntemleri; girdi-çıktı performans modellerinin yetersizliği.

  • c. Akademik Değerler

Akademik liyakat tanımı, değerlendirilmesi, ödüllendirilmesi; akademik dürüstlük, etik, ihlallerin incelenmesi ve çözümlenmesi; akademik arama ve istihdam; atama ve yükseltme komiteleri, yapıları, yetkileri. Doçentlik ve yaşam boyu iş güvencesi (tenure). Öğrenci odaklılık, idari mekanizmalar.

‘İşçi hakları çöküyor, Türkiye en kötü 10 ülke arasında’

Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), Küresel Haklar Endeksi’nin dokuzuncusunu yayımlandı. .

ITUC Genel Sekreteri Sharan Burrow, dünya genelinde yaşanan ekonomik durumu ‘çoklu ve olağanüstü krizler’ olarak niteledi. Tarihsel eşitsizlik seviyesi, iklim acil durumu, yaşamları ve geçim kaynaklarını yok eden pandemi, yıkıcı yerel ve küresel çatışmalar yaşandığını dile getiren Burrow, “İşçiler bu krizlerin ön saflarında” diye konuştu.

‘Yeni bir toplumsal sözleşme lazım’

Endeksin “hükümetler ve işverenlerin, işçi haklarına saldırmasıyla istikrarsızlığın nasıl istismar edildiğini ortaya koyduğunu” belirten Burrow, dünyanın yaşanan hasarı geri almaya başlaması için yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç olduğunu kaydetti. Burrow, bu toplumsal sözleşmenin de işler, ücretler, haklar, sosyal koruma, eşitlik ve kapsayıcılığı kapsaması gerektiğine de işaret etti.

‘Türkiye en kötü 10 ülke arasında, sendika düşmanlığı var’

Endeksin Türkiye ile ilgili bölümünde, ‘grev yasakları’, ‘sendikacıların tutuklanması’ ve ‘sistematik sendika düşmanlığı’ yer alıyor.  148 ülkeyi kapsayan endekste Türkiye işçi hakları açısından Belarus, Brezilya, Kolombiya, Mısır, Myanmar, Filipinler, Eswatini ve Guatemala ile birlikte en kötü 10 ülke arasında yer aldı.

“Türkiye’de 2022 yılında da işçi hakları ve özgürlükleri ihlal edilmeye devam etti. Protestolara polis müdahalesi ve sendikacılara yönelik baskılar ve tutuklamalar dikkat çekti. 2021 yıl 1 Mayıs’ında 212 kişi gözaltına alındı” bilgileri aktarılan raporda, işverenlerin de sistematik bir şekilde sendika düşmanı uygulamalara devam ettiği ve örgütlenmeye çalışan işçileri işten attığı hatırlatıldı:

Kocaeli’de bulunan ve Renault, Fiat, Toyoto, Hyundai ve Ford gibi markalara üretim yapan Farplas Otomotiv fabrikası işçileri ücret artışı talebiyle Birleşik Metal-İş Sendikası’na üye oldular. İşten çıkartmaları protesto etmek için fabrika içinde eylem yapan işçilere polis müdahale etti. Polisin biber gazı kullandığı müdahale sırasında sendika şube yöneticileri Necmettin Aydın ve Engin Kulu’nun aralarında bulunduğu 106 kişi gözaltına alındı. Polis biber gazı kullanmaya gözaltı araçlarında da devam etti ve yaralananlar oldu.”

13 ülkede sendikacılar öldürüldü

Endeksle birlikte yayınlanan rapordan öne çıkan başlıklar da şöyle:

  • Bu yıl El Salvador, Nijer ve Suudi Arabistan için ülke notları iyileşirken Ermenistan, Afganistan, Avustralya, Burkina Faso, Gine, Jamaika, Lesoto, Hollanda, Tunus ve Uruguay için kötüleşti.
  • 13 ülkede sendikacılar öldürüldü. Ülkelerin yüzde 41’inde ifade ve toplanma özgürlüğü ihlal edildi. 69 ülkede işçiler keyfi tutuklamalar ve gözaltılar yaşadı. Ülkelerin yüzde 66’sı işçilerin adalete erişimini engelledi veya kısıtladı.
  • 113 ülke, işçileri sendika kurma veya sendikaya katılma haklarından mahrum bıraktı. Bu sayı 2021’de 106’daydı. Afganistan, Burkina Faso, Myanmar, Suriye ve Tunus’taki işçiler, işyeri temsilinden dışlandı.
  • Ülkelerin yüzde 77’si işçilerin sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkını engelledi.

Toplu sözleşmeler engelleniyor

  • Ülkelerin yüzde 74’ünde, yetkililer sendikaların tescilini engelledi. Afganistan, Belarus, Mısır, Ürdün, Hong Kong, Myanmar ve Sudan’daki bağımsız sendikal faaliyetlere yönelik devlet baskısı arttı.
  • 50 ülke işçileri fiziksel şiddete maruz bıraktı. 2021’de bu sayı 45’ti.
  • Ülkelerin yüzde 87’si grev hakkını ihlal etti. Belarus, Mısır, Hindistan, Myanmar, Filipinler ve Sudan’daki grevler, sendika liderlerinin tutuklanması veya şiddetli baskıyla söndürüldü.
  • Her beş ülkeden dördü toplu pazarlığı engelledi. Toplu pazarlık hakkı kamuda ve özel sektörde aşındırıldı. Tunus’ta, başbakanın izni olmadan sendikalarla müzakere yapılmasını yasakladı.

 

İliç’teki siyanür sızıntısına tepkiler ve suç duyuruları devam ediyor

Türkiye’nin 75 barosu Erzincan İliç’te Anagold Madencilik’in sahibi olduğu Çöpler Altın Madeni’nde yaşanan siyanür sızıntısına ilişkin ortak açıklamada bulundu. Ayrıca Yeşiller Sol Partisi, bugün sızıntıyla ilgili olarak İliç Cumhuriyet Başsavcılığına  suç duyurusunda bulundu.

Çöpler Altın Madeni tesisinde yaşanan sızıntı nedeniyle yıllardır madene karşı mücadele eden Sedat Cezayirlioğlu da Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve şirket yöneticileri hakkında dün suç duyurusunda bulunmuştu

Baroların ortak açıklamasında Anagold’a ait altın madeninin kapatılması istendi:

“Su kaynaklarının zehirlenmesi, biyoçeşitliliğin yok edilmesi, sağlıklı gıdaya erişimin imkansızlaşması, hava, toprak kirliliği gibi birçok zarar ve ihlale yol açan felaket karşısında hiçbir canlı zarar görmeden; maden şirketinin ruhsatı iptal edilerek, altın arama faaliyetleri derhal durdurulmalıdır”

‣İlgili haber: Erzincan halkı siyanür soluyor

21 Haziran’da madende bulunan siyanür solüsyonun borulardan birinin yırtılması sonrası bölgeye 20 ton siyanür solüsyonun sızması ve Fırat Nehri‘yle Keban Barajı havzasına bulaşarak siyanürlü suların Nehir üzerindeki İliç Barajı‘na ulaşmasına ilişkin tespitlerin hatırlatıldığı açıklamada olayın kamuoyunda endişeye neden olduğu belirtildi.

Erzincan İliç’te Çöpler Altın Madeni’ndeki evaporatörlerle havuzdaki sıvılar ayrıca buharlaştırılarak atmosfere karıştırılıyor.

Anagold Madencilik, Erzincan İliç’teki siyanür sızıntısını doğruladı

‘Felakete davetiye çıkarılıyor’

Sızıntı sonrası İliç Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgili soruşturma başlatılmıştı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ise şirkete 16 milyon 441 bin Türk lirası para cezası kesildiğini açıklamıştı. Söz konusu para cezası kamuoyunca eleştirilirken, tesislerden kazanılan miktarın yanında önemsiz bir meblağ olduğu yönünde yorumlar yapılmıştı. Barolar tarafından yapılan ortak açıklamada bölgenin aynı zamanda deprem riskinin yüksek olduğu, fay hattı üzerinde bulunduğu hatırlatıldı:

“Deprem riski altında olan bölgede herhangi bir jeolojik hareketlilik olmamasına rağmen boruların patlaması, riskin büyüklüğünü ve denetimsizliği ortaya koymakta; madende altın ayrıştırma işlemine hala, 24 saat aralıksız devam edilmesi nedeniyle de adeta yeni felaketlere davetiye çıkarılmaktadır.”

Başka illerde de benzer vakaların yaşandığına değinilen baroların ortak açıklamasında şirketlerin her defasında bu duruma aldırış etmeden üretime devam ettiğini, kapasite artırımı için başvuru yapabildiklerine dikkat çekildi.

İliç’teki siyanür sızıntısıyla ilgili Bakanlık ve şirket yöneticilerine suç duyurusu

‣Erzincan halkının siyanür soluduğu İliç’te bilirkişi keşfi

‘Olayın seyri Çernobil’i andırıyor’

“Olayın seyri bizce Çernobil’i andırmaktadır!” denilen ortak açıklamada tehlikenin boyutu şu sözlerle aktarıldı:

“Tehlike sadece İliç ilçesi ile sınırlı olmayıp barajlara kimyasal sızma ihtimali bir gerçekliğe dönüşmüşse, tüm Güneydoğu Anadolu bölgemiz ve Ortadoğu doğrudan tehdit altında demektir. Erzincan dışında 20’ye yakın ilde tarımsal alanların da bu felaketten etkileneceği aşikardır.”

‣Siyanür saçan maden şirketinin buharlaştırıcıları mecliste

‘Böyle devam ederse çok yakında temiz tatlı su bulamayacağız’

En büyük altın rezervinin bulunduğu ilçede gerekli tedbirler alınmadan, arıtma tesisleri kurulmadan, 2010’dan beri siyanür ile altın çıkarıldığına vurgu yapılan açıklamada “Altın arama sahası, doğanın yanı sıra sağlığımızı da tehdit etmektedir. Böyle devam ederse, çok yakın zamanda ülkemizde temiz tatlı su bulamayacağız” denildi.

‣Altın madeni kapasitesini artırırsa Fırat Nehri ölecek

Altın uğruna tarımsal ve yaşamsal önemi haiz yaşam kaynaklarından vazgeçilmemesi ve doğanın çok iyi korunması gerektiğinin söylendiği açıklamada şunlar aktarıldı:

Su kaynaklarının zehirlenmesi, biyoçeşitliliğin yok edilmesi, sağlıklı gıdaya erişimin imkansızlaşması, hava, toprak kirliliği gibi birçok zarar ve ihlale yol açan felaket karşısında hiçbir canlı zarar görmeden; maden şirketinin ruhsatı iptal edilerek altın arama faaliyetleri derhal durdurulmalıdır.”

Erzincan, İliç, Çöpler Altın Madeni toksik kimyasallar

İmzacı 75 baro “Bu ülkenin hepimize, en çok da bizden sonraki nesillere ait olduğunun bilinciyle, Ekolojik yıkımların toplum sağlığında yarattığı tahribatlara karşı mücadelemizi yükselterek, rant için ülkenin dört bir yanının yok edilmesine izin vermeyeceğiz” açıklamasında bulundu.

‣Anagold Madencilik, Erzincan İliç’teki siyanür sızıntısını doğruladı

Şirket hakkında ‘çevreyi kasten kirletmek’ suçundan suç duyurusu

Yeşiller Sol Partisi Anagold Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş.’ye, şirketin yöneticilerine ve suçun önlenmesi için görevini yapmayan kamu görevlileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunun gerekçeleri içerisinde “İnsan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteceğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya atıklarla çevreye kasten kirletmek” ve “görevi kötüye kullanma” suçları yer aldı. 

Ek olarak işletmenin bulunduğu alanın akarsu ve baraja göre daha yüksek konumda olması, işletmede oluşabilecek her türlü sıvı atığın serbest kalması halinde aşağı doğru akarak nehire erişmesi ve büyük çevre felaketlerine yol açma riski bulunduğu belirtildi.

Kamu görevlilerinin tespiti ve şirket izinlerinin iptali talebi 

Şirket yöneticileri ile gereken idari önlemleri almayan, denetim yapmayan olaya yol açan izin ve ruhsatları veren kamu görevlilerinin tespit edilmesi ve soruşturma sonucunda, tespit edilen şüpheliler ile şirketin atılı suçlardan cezalandırılmalarına TCK madde 60 gereğince şüpheli şirkete verilen tüm izinlerin iptaline karar verilmesi için haklarında kamu davası açılması talep edildi. 

‘Çevresel yıkıma yol açacak’

Suç duyurusunda21 Haziran’da meydana gelen siyanürlü solüsyonun boşalması sonucunda, siyanürün toprakta bileşik halde bulunan ağır metalleri aktif hale getirmesi söz konusu olacaktır. Toksik kimyasalların Fırat Nehri’ne akması, nehirle taşınması çok büyük bir alanın kirlenmesine, önlenmesi çok zor çevresel yıkıma yol açacaktır. Dolayısıyla bölgenin yüzey ve yeraltı su kaynakları kirlenecek, kirliliğin besin döngüsüne katılması, halk sağlığı için büyük tehlike yaratacaktır” denildi. 

Ayrıca soruşturmada, kaybolması olası delillerin toplanması, adı geçen şirket ve şirket yöneticiler ile gereken idari önlemleri almayan, denetim yapmayan olaya yol açan izin ve ruhsatları veren ve “geliyorum” diyen felakete çanak tutan kamu görevlilerinin tespit edilmesi, şirket hakkında güvenlik önlemlerinin alınması gerektiği belirtildi. 

 

AB Yenilenebilir Enerji Planı, Avrupa’daki enerji fiyatlarını nasıl daha makul hale getirebilir?

TransitionZero’nun dün yayımladığı yeni analizde fosil yakıtları terk ederek RePowerEU‘daki (Avrupa Yenilenebilir Enerji Planı) planındaki hedeflere ulaşmanın, AB’de enerji fiyatlarını makulleştirmesi ve ekonomik refahı artırması için yol haritası ortaya kondu. 

Analizde, Avrupa’da enerji güvenliğinin sağlanması, işletme maliyetlerinde tasarruf yapılması, yakıt maliyetlerinden edilen tasarrufla enerji geçişi maliyetlerinin karşılanması, hane halkı tasarruflarının sağlanması, yeşil istihdam fırsatları yaratılması ve uzun vadeli iklim hedeflerine ulaşılması konuları inceleniyor.

Avrupa Komisyonu, küresel enerji krizine ve Rusya‘nın Ukrayna‘yı işgaline yanıt olarak, Mayıs 2022’de, birliğin Rusya kaynaklı fosil yakıtlara bağımlılığını sona erdirmeyi amaçlayan REPowerEU planını (AB Yenilenebilir Enerji Planı) açıklamıştı.

Paket, şu anda Rusya’dan ithal edilen kömür ve doğalgazın büyük kısmının yenilenebilir enerji kaynakları ile ikame edilmesi için iddialı hedefler içeriyor. Transition Zero’nun raporunda plandaki hedeflere ulaşabilmek için altı temel yolu ele alınıyor. 

REPowerEU planı: Rusya kaynaklı AB Yeşil Mutabakatı

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve bunun sonucunda ortaya çıkan enerji krizi, AB’de enerji güvenliği, ulusal güvenlik ve ekonomik refah açısından büyük bir tehdit unsuru oluşturmaktadır. Bunun sonucunda, Rus fosil yakıtlarını bırakma zorunluluğuyla tetiklenen enerji geçişi, savaş durumuyla birlikte aciliyet kazandı.

REPowerEU, Rusya’dan fosil yakıt ithalatının aşağıda belirtilen üç yolla sonlandırılmasını planlıyor:

  • Tüketimi azaltmak için enerji verimliliği
  • Fosil yakıt arzını çeşitlendirme ve
  • Yenilenebilir enerjinin daha hızlı yaygınlaştırılması.

Ember ve CREA tarafından yapılan analiz , AB ülkelerinin yenilenebilir enerji hedeflerini yükselttiğini ve bu bağlamda 2030 yılına kadar elektrik üretiminde yenilenebilir enerji payını %63’e çıkarmayı planladığını; REPowerEU paketiyle bu hedefin %69’a çıktığını ortaya koyuyor. AB ülkelerinin 2019’daki planları, 2030 için %55’i hedefliyordu.

Avrupa Birliği, Ukrayna savaşından önce, yenilenebilir enerji kurulu gücünü 2030 yılına kadar 1.149 GW’a çıkarmayı planlıyordu, oysa şimdi hedef 1.434 GW, bu %25’lik bir artış, diğer bir deyişle, 2030 yılına kadar ilave 839 GW’lık yenilenebilir enerji kurulu gücü anlamına geliyor.

Çalışmada, REPowerEU planının enerji fiyatlarının makulleştirebileceği ve enerji güvenliği ile ekonomik refahı artırabileceği altı yol ise şöyle tarif ediliyor:  

1. Artırılmış enerji güvenliği

Enerji güvenliği, AB’nin Rusya’nın kömür ve doğalgazına olan bağımlılığını durdurmayı amaçlayan REPowerEU planının itici gücü. AB, 2021 yılında gaz arzının %35’ini Rusya’dan ithal etti

Yenilenebilir enerji üretimini artırmak, yalnızca enerjide fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmakla kalmayacak, daha da önemlisi, fosil yakıt ithalatını ikame ederek enerji güvenliğini artıracak. Fosil yakıt ithalatını yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ikame etmek enerji güvenliğini artırıyor, çünkü rüzgar ve güneş enerjisi neredeyse her zaman yurt içinde üretilip tüketiliyor. Jeopolitik krizlerden ve fiyat değişkenliğinden fosil yakıtlar kadar etkilenmiyorlar. 

Aşağıdaki grafik, İngiltere, Almanya ve Fransa tarafından açıklanan ulusal yenilenebilir enerji hedeflerinin bu ülkelerin ithal fosil yakıtlara olan bağımlılığını nasıl azaltabileceğini gösteriyor.

 2. İşletme maliyetlerinde tasarruf

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden bu yana, elektriği kömür yerine temiz kaynaklardan üretmenin ekonomik cazibesi de çarpıcı bir şekilde arttı. Analize göre, mayıs ayı için, AB genelinde gaz ve kömür ile çalışan santrallerin ortalama işletme maliyeti, dört saatlik batarya depolama sistemleri ile donatılmış yeni kara tipi rüzgar veya güneş santrallerinin iki katından fazla. 

Dahası, önümüzdeki kış sezonuna ve ötesine bakıldığında fiyatlandırma baskılarının azalma belirtisi göstermediği ve bu dinamiklerin önümüzdeki 24 ay boyunca yüksek seyrine devam edecek gibi görünen kömür ve gaz vadeli işlem fiyatlarına yansıdığı görülüyor.

3. Yakıt maliyetlerinden edilen tasarrufla enerji geçişi maliyetleri karşılanabilir

TransitionZero, REPowerEU hedeflerine ulaşmak için, AB’nin 2030 yılına kadar yenilenebilir enerjiye 1,5 trilyon € yatırım yapması gerektiğini tahmin ediyor. Bu miktar kulağa çok gelse de yapılması mümkün. Yıllara bölündüğünde, AB’nin şu andan itibaren 2030’a kadar yılda 182 milyar € yatırım yapması gerekecek. Bu, AB’nin 2021’de yenilenebilir enerjiye yaptığı yatırımdan yaklaşık %18 daha fazla. Ayrıca, söz konusu maliyetin yalnızca sermaye yatırımlarını kapsadığı ve şebeke yatırımlarını hesaba katmadığı unutulmamalı. 

Sırasıyla 290 €/ton ve 96 €/MWh olan mevcut yüksek kömür ve gaz fiyatları üzerinden hesaplandığında, yılda 203 milyar € ve 428 milyar €’luk yakıt maliyetinden kaçınmak mümkün olabilir. Bu miktar, REPowerEU hedeflerine ulaşmak için gereken yıllık yenilenebilir enerji yatırımını fazlasıyla karşılıyor. Fiyatları kriz öncesi dönemdeki 32 €/MWh seviyelerine inse bile, kaçınılan gaz harcamaları sayesinde Avrupa’da yılda 140 milyar € üzerinde tasarruf edilmesi beklenebilir. Bu, REPowerEU hedeflerine ulaşmak için yapılması gereken yıllık yenilenebilir enerji sermaye yatırımlarının dörtte üçüne karşılık geliyor.

4. Deflasyon etkilerinden elde edilen hane halkı tasarrufları

Altyapı şirketleri, yakıt fiyatlarındaki artıştan doğan ek maliyetleri, hanelerin enerji faturalarını artırmak yoluyla tüketicilere yansıtıyor. Yükselen enflasyon da devreye girince bir yaşam maliyeti krizi ortaya çıkıyor. Kış döneminde bu kriz daha da şiddetlenecek. Ancak yenilenebilir enerjinin deflasyon etkisi, artan yakıt fiyatlarına karşı etkili bir koruma sağlayabilir.

Almanya örneğini ele alalım. 2021 yılında, ortalama hane halkı elektrik maliyeti 32,15 sent/kWh olup, 7,93 sent/kWh’lik enerji tedarik maliyeti, söz konusu toplam maliyetin yalnızca dörtte birini oluşturuyordu. Yakıt fiyatlarının mevcut durumunda, enerji tedarik maliyetlerinin %50 fiyat artışı ile 12,08 sent/kWh’ye yükselmesini bekleniyor. Yılda 3.500 kWh elektrik tüketen tipik bir üç kişilik Alman hanesi için, aylık elektrik faturası bu yıl 94€’dan 104€’ya yükselecek; diğer tüm maliyet bileşenlerinin değişmediği varsayılırsa, bu %10’luk bir artış anlamına geliyor. 

Almanya, yenilenebilir enerji kaynaklarını hızla yaygınlaştırma planı doğrultusunda, mevcut kurulu gücüne yılda 18 GW güneş kurulu gücü artı batarya depolama alanı ve 7 GW kara tipi rüzgar kurulu gücü artı batarya depolama alanı eklerse, meskenlerin aylık elektrik faturalarını 2024 yılına kadar 91€’ya düşürebilir. Başka bir deyişle, Almanya’da yenilenebilir enerjinin yaygınlaşmasıyla, 2024’teki enerji faturaları %9 daha düşük olabilir.

Bununla birlikte, yenilenebilir enerji kurulu gücünün bu kadar hızlı bir şekilde piyasaya sürülmesi sağlam ve istikrarlı bir küresel tedarik zinciri gerektirmektedir, aksi takdirde arza bağlı bir maliyet enflasyonu ortaya çıkabilir. Tüm değer zinciri boyunca yatırım yapılması gerekecek. 

5. Milyonlarca yeşil iş

Mevcut literatür analiz edildiğinde, REPowerEU planının yenilenebilir enerji hedeflerine ulaşmak için atılacak adımlar, 2030 yılına kadar 2,4 milyon yeşil iş yaratabilir.

Teknoloji türü ve ülkeye göre bir dağılım yapıldığında, İngiltere‘nin açık deniz rüzgar santrallerinde büyük bir iş alanı yaratabileceğini, öte yandan kara tipi rüzgar sektöründe özellikle Almanya’nın böyle bir potansiyele sahip olduğunu görülüyor. Güneş enerjisi alanındaysa, en büyük iş alanları, Almanya, Fransa, İngiltere ve Yunanistan’da ortaya çıkacak.

 6. Uzun vadeli iklim hedeflerine ulaşmak

REPowerEU planı, jeopolitik açıdan önemli olmanın ve enerji güvenliği ile ekonomi alanlarında itici güce sahip olmanın yanı sıra, AB’nin uzun vadeli iklim hedeflerine ulaşmasına imkan sağlayacak bir yapıda. AB Yeşil Mutabakatı’nda telaffuz edilen hedefler arasında, birliğin 2050 yılına kadar net sıfır seviyesine ulaşması ve emisyonları 1990 seviyelerine kıyasla 2030 yılına kadar %55 oranında azaltması yer alıyor.

Emisyonları azaltmanın en az maliyetli ve en hızlı yollarından biri, yenilenebilir enerjinin ölçeklendirilmesi. Emisyonların kesin olarak ne kadar azaltılacağı ise, yenilenebilir enerji üretiminin hangi fosil yakıtların yerine geçeceği ile doğrudan ilişkili. Yeni inşa edilecek yenilenebilir kurulu gücü, kömürün yerini alırsa emisyonları 1,1 GtCO2, doğal gazın yerini alırsa 460 MtCO2 azaltabilir. Esasen, emisyon azaltımını en üst düzeye çıkarmak için, ilk önce kömür santrallerinden çıkışı sağlayacak adımlar atılmalıdır.

Harekete geçmek

REPowerEU planı, Avrupa’nın enerji sistemi için muazzam ekonomik, finansal ve çevresel faydaları beraberinde getirebilir. Ancak bu planın işe yaraması için politika reformları ile desteklenmesi gerekmektedir. Özellikle, yenilenebilir enerji santrallerinin yaygınlaşmasını hızlandırmak için izin süreçlerinde reform yapılması esas..

Yenilenebilir kurulu gücünü artırmaya yönelik siyasi irade açık olsa da mevcut izin süreçleri, yaygınlaşmayı yavaşlatan ve yenilenebilir enerji maliyetini artıran önemli bir darboğaz olarak değerlendiriliyor. AB, fiyat dışı bu engellerin üstesinden gelebilirse, sadece Putin’in savaş makinesini beslemeyi bırakmakla kalmayıp aynı zamanda en çok ihtiyaç duyulduğu zamanda enerji fiyatlarını makulleştirebilir.

 

 

 

Şırnak’ta korucular eliyle ağaç kıyımı sürüyor

Şırnak başta olmak üzere Kürt illerinde uzun süredir ağaçlar “güvenlik” gerekçeleriyle de kesiliyor ve kıyıma uğruyor.

Askerlerin gözetiminde korucular tarafından yaklaşık beş yıldır büyük miktarda kesilen ağaçlar bir kez daha Meclis gündemine getirildi. HDP Şırnak Milletvekili Hasan Özgüneş, ağaç kıyımlarının ardından hangi faaliyetlerin gerçekleştirildiğinin ve bu yıkımlardan kimlerin sorumlu olduğunun aydınlatılması için TBMM’ye araştırma önergesi verdi.

“Kıyım son iki yıldır arttı

Özgüneş, önergesinde şunları söyledi:

“Basında çıkan haberler ve görgü tanıklarının beyanlarına göre özellikle geçen iki yıllık süreçte Cudi, Gabar ve Besta olarak ifade edilen bölgelerde güvenlik korucularının ağaç kesim işinde olduğu ifade edilmektedir. Daha önce de Cudi Dağı eteklerinde bulunan Dağkonak, Cevizdibi, Anılmış, Üçkiraz, Kemerli kırsallarında bulunan binlerce dönümlük alanda ağaç kıyımı yapıldı.

Şırnak’ta ‘güvenlik gerekçesi’yle binlerce ağaç kesiliyor!

Aynı durum’un Besta bölgesinde bulunan Şerevan, Cemiller, Xirbekbesta, Töşemi ve Deloşer mevkilerinde de devam ettiğini belirten HDP’li vekil, konuyu bir çok defa dile getirmelerine rağmen doğa talanı ve ağaç kıyımının özellikle son iki yıldır aralıksız devam ettiğini bildirdi.

Ağaç kıyımlarının ekosisteme verdiği zararın yanı sıra, bu bölgede yaşayan yurttaşların da yaşam alanlarını ve geçim kaynaklarını yok ettiğini ifade eden Özgüneş,  Ayvan köyünde yaşayan Fatma Kabul isimli bir yurttaşın sözlerine yer verdi.

‘Bize yasak, korucuya serbest’

Kabul, Mezopotamya Ajansı‘na şunları söylemişti: “Köyümüze dönüp orada yaşamak istiyoruz. Bize yapılan bir işkencedir. Köydeki hayatımızı çok özledik. Ama şimdi de dağlarımızdaki ağaçlar kesiliyor. Ağaçlarımızın kesilmesini, doğamızın talan edilmesini istemiyoruz. Korucular ağaçlarımızı kesiyor, diğer yandan da dağlarımıza saldırılıyor. Köylerimize gidip pancar dahi toplayamıyoruz. Gittiğimiz zaman korucu ve askerler bizi engelliyor. Koruculara çağrımız şudur; ağaç kesimine artık son verin. Saldırılar ve ağaç kesimi son bulsun.”

Özgüneş, Şırnak’taki ağaç kıyımlarına dair Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını da istedi:

“Bölge insanının doğa ile iç içe yaşayan karakterinden hareketle tarım ve hayvancılıkla gelir sağlayan halkın, kendi imkânlarıyla ürettiği sınırlı ekonomik kaynaklar yok edilmektedir. Ağaç kesimlerinin bir an önce sonlandırılması, bu kesimlerden zarar gören yurttaşların zararlarının tespit edilerek giderilmesi başta olmak üzere yetkili kurumların bu duruma seyirci kalmasının sebepleri, kamu görevini ihmal suçlamalarının araştırılması ve ormanlarımızın korunması amacıyla bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması elzemdir.”

Kentin 22 bölgesi, ÇED’e gerek görmeden maden aramaya açılmıştı

Şırnak’ın Merkez, Cizre, Uludere, İdil, Beytüşşebap ve Silopi  ilçelerindeki 22 ayrı bölgede ise geçen yıl Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna gerek görülmeden maden arama izni verilmişti.

Bu konuyu da CHP’li Orhan Sümer, TBMM’ye taşımış; Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum‘un yanıtlaması istemiyle hazırladığı soru önergesinde, maden arama faaliyetleri için ‘ÇED Olumlu’ raporunun aranmayacak olmasının sebeplerini sormuştu.

Şırnak’taki 22 bölge için ÇED raporu gerekli görülmeden maden arama izni verildi

CHP Şırnak Merkez İlçe Başkanı Osman Yeren de “AKP, Şırnak bölgesinde doğa talanı yapıyor. Ormanları kesip maden çalışmalarını yapıyorlar. Ormanların kesilip yakılması bu sürece hazırlık mıydı? Şırnak gibi bir yere 1 ay içinde 4 bakan ziyarette bulundu. Emniyet müdürü geldi. Alanda bir inceleme var” demişti.

Bartın’da sular yükselirken barınakta sıkışıp kaldılar: 56 köpek öldü

Ülkenin birçok ilinde yaşanan sağanak yağış yaşamı olumsuz etkiledi. Su taşkınları nedeniyle canlılar yaşam mücadelesi verdi.

Kastamonu, Zonguldak ve Bartın’da hafta sonu boyunca sel ve taşkınlara neden olan kuvvetli sağanak Karadeniz’de hayvanların canına mal oldu. Bartın’da yaşanan sel nedeniyle bir barınakta 56 köpek öldü. 

Ajanimo’nun aktardığına göre; barınakta hapis tutulan 56 köpeğin kaçamadığı için öldüğü öğrenildi. 

https://twitter.com/bartinhayvanhak/status/1541789880262574088?s=24

Bazı köpekler yavrularıyla yan yana ölmüş halde bulundu. Barınağa giren gönüllüler, selden ölmeden çıkan hayvanları kurtarmaya çalıştı. 

Öte yandan olaydan sorumlu tutulan kişinin jandarma tarafından gözaltına alındığı kaydedildi.

Taşköprü ilçesinde sel sularına kapılan bir inek kurtarılamadı; hayvan sel sularında can verdi.

Karabük

Karabük’ün Yenice ilçesinde meydana gelen sel felaketi de büyük hasarlara sebep oldu. İlçe merkezinde gece geç saatlerde İncedere çayının taşması nedeniyle bazı ev ve iş yerlerini su bastı, yükselen sulardan kaçamayan hayvanlar yaşamını yitirdi. Ormanlık alanlarda yaşayan hayvanlardan bazıları öldü. 

Fotoğraf: AA

Düzce

Sağanak ile birlikte derelerden yükselen sel sularının vurduğu iller arasında yer alan Düzce’de,  botlarına binerek sel bölgesinde kürek çeken raftingciler, sadece birkaç saatte 1 buzağı, 1 koyun ve 4 köpeği kurtardı.

Düzce’de sel nedeniyle bir kümeste yüzlerce hayvan öldü. Gölyaka ilçesindeki bir tavuk kümesi sular altında kaldı ve dere yatağının yön değiştirmesinin yarım saat sonrasında sular kümeste hayvanlarına ölümüne sebep oldu. Kümeste 180 bin civciv öldü.

Beş bin ötegezegenden Dünya’ya benzeyenlerin sayısı ‘0’: Başka gezegenlerde yaşam arayışı nasıl gidiyor?

NASA‘nın güneş sistemi ötesindeki gezegenlerin (ötegezegenler) keşfi için çalışan bilim ve teknoloji yönetim ofisi Exoplanets, Twitter paylaşımında “Şimdiye kadar güneş sistemimizin ötesinde 5 binden fazla gezegeni doğruladık. Tam olarak sıfır tanesi tıpkı Dünya gibi” dedi.

NASA’nın Twitter hesabı da bu paylaşıma, “Ne diyebiliriz ki? Bizim gibi bir gezegen yok” yanıtını verdi.

Exoplanets programının ana hedefi, 2014 NASA Bilim Planı‘nda açıklandığı gibi, diğer yıldızların etrafındaki gezegenleri keşfetmek, özelliklerini karakterize etmek ve yaşam barındırabilecek gezegenleri belirlemek.

NASA, “Evrende yalnız mıyız?” sorusuna basitçe,“Şimdiye kadar bildiğimiz tek yaşam tam burada, Dünya gezegenimizde. Ama araştırmaya devam ediyoruz” yanıtını veriyor.

Ötegezegen, güneş sistemimizin ötesindeki herhangi bir gezegene deniyor. Çoğu diğer yıldızların yörüngesindedir, ancak ‘haydut gezegenler’ olarak adlandırılan serbest yüzen ötegezegenler galaktik merkezin yörüngesinde döner ve herhangi bir yıldıza bağlı değildir.

Dünya, üzerinde yaşam olduğunu bildiğimiz tek gezegendir…şimdiye kadar. Bilim insanları galakside Dünya’ya benzer gezegenler ve yaşam belirtileri arıyorlar.

Dünya’da gördüğümüz gibi yaşam, insanlığın çok sert sayacağı koşullara (sıcaklık, radyasyon, tuzluluk, asitlik, kuraklık vb.) uyum sağlayabilir. Bu nedenle, yaşamın başka dünyalarda başlamış ve alışkın olduğumuza oldukça yabancı koşullara adapte olması mümkün olabilir.

Peki bu zamana kadar ne bulundu?

Ötegezegenleri arama çalışmaları 1989’da başladı.

1995’te Güneş benzeri bir yıldızın etrafında tespit edilen ilk gezegenin ardından bugüne (29 Haziran 2022), tam 5 bin 44 gezegenin varlığı doğrulandı.

8 bin 793 gezegen ise tespit edildi ve doğrulanmak için aday.

Doğrulanan 5 bin 44 gezegenden;

  • 1768’i ‘Neptün’e benzeyenler’: Bunlar bizim sistemimizdeki Neptün ve Uranüs’e benzetiliyor.
  • 1572’si ‘Süper Dünya’ kategorisinde: Bunlar bizim sistemimizdeki hiçbir gezegene benzemeyen egzotik gezegenler. Dünya’dan çok daha ağır ve büyük; bir yandan da Neptün gibi gaz devleri kadar parlaklar; kaya veya gazdan veya her ikisinin kombinasyonundan oluşuyorlar.
  • 1512’si ‘gaz devi’: Bunlar bizim sistemimizdeki Neptün ve Jüpiter benzeri gazdan oluşan gezegenler.
  • 187’si ise ‘topraksal’: Bunlar, bizim sistemimizdeki Merkür, Venüs Mars ve Dünya’ya benziyor. Kayalık bir yeryüzleri ve demir bakımından zengin bir çekirdekleri var.
  • 5’i ise ‘bilinmeyen’ kategorisinde.

Bazı ilginç örnekler ise şöyle:

Pofidik pembe gezegen

GJ 504-b, dört Jüpiter büyüklüğünde pofidik bir pembe gezegen. Bu dev gezegene seyahat edebilseydik, oluşumunun sıcaklığından dolayı hala koyu bir kiraz çiçeğini andıran, donuk bir macenta rengiyle parıldayan bir dünya görürdük. 

Radikal eğimli, dünyadan büyük bir dünya

Kepler 22-b, Dünya’dan daha büyük, potansiyel olarak kayalık bir gezegen.
Bir süper okyanusla kaplı olabilir. Jüri,  gerçek doğası hakkında hala kararsız; Dünya’nın 2,4 katı yarıçapında, gaz halinde bile olabilir.

Ancak teorik olarak, güneş sistemimizin buz devi Uranüs’e benzeyen, yana eğik bir okyanus dünyası. Radikal eğimi nedeniyle, yıldızının etrafında dönerken, kuzey ve güney kutupları dönüşümlü olarak her biri yarım yıl boyunca güneş ışığı ve karanlıkta kalıyor.

Cam yağmuru yağan dev bir gezegen

HD 189733 b, K-tipi bir yıldızın yörüngesinde dönen bir gaz devi.

Bu uzaklardaki mavi gezegen dost canlısı bir sığınak gibi görünebilir – ama aldanmayın! Doğrudan bakıldığında, bu gezegen, uzaydan bakıldığında Dünya’nın rengini anımsatan koyu mavi bir nokta gibi görünecektir. Fakat benzerlik burada biter.

Hava burada ölümcül. Bu çalkantılı yabancı dünyada, gündüz sıcaklığı yaklaşık 1093 derece ve muhtemelen 4,500 mil rüzgarda yağmur yağar: Yağan ise cam.

Gezegenin kobalt mavisi rengi, Dünya’da olduğu gibi tropikal bir okyanusun yansımasından değil, silikat parçacıklarıyla balı yüksek bulutlar içeren puslu, üflemeli bir atmosferden geliyor. Isıda yoğunlaşan silikatlar, mavi ışığı kırmızı ışıktan daha fazla saçan çok küçük cam damlaları oluşturabilir.

Esen rüzgarlar, ve fırtınalar, atmosferinde oluşan camı saatte iki kilometre hızla hızla yana eğik şekilde gönderiyor. Bu ‘slasher‘ gezegende ölüm ihtimalimiz yüzde bir milyon.

Metan olmayan bir sıcak dünya: GJ 436 b

Bu olağandışı dünya sadece 33 ışıkyılı uzaklıkta.

NASA’nın Spitzer Uzay Teleskobu, Güneşimizin ötesindeki bir yıldızın yörüngesinde dönen sıcak gezegenin, kendi güneş sistemimizdeki birçok gezegen için ortak bir bileşen olan metan içermediğine dair kanıt buldu.

Gezegensel atmosfer modelleri, ortak hidrojen, karbon ve oksijen karışımına ve 1.000 Kelvin’e (1.340 Fahrenheit) kadar bir sıcaklığa sahip herhangi bir dünyanın büyük miktarda metan ve az miktarda karbon monoksite sahip olması gerektiğini göstermektedir.

Bu gezegen ise yaklaşık 800 Kelvin (veya 980 derece Fahrenheit) – yani metan olması gerekirdi ama Spitzer’in gözlemleri öyle olmadığını gösterdi.