Ana Sayfa Blog Sayfa 857

Vegan Derneği Türkiye vegan peynir yasaklarına karşı Tarım ve Orman Bakanlığı’na dava açtı

Vegan Derneği Türkiye (TVD), vegan peynirlerin üretimine ve satışına yasak getiren yönetmelik maddesinin iptali için Tarım ve Orman Bakanlığı’na dava açtı.

Dava, ülke çapında tüketiciler ve üreticiler tarafında oluşan hak ihlalleri ve kayıplarına karşı yürütmenin durdurulması talebiyle Danıştay’da açıldı.

Türkiye çapındaki üniversitelerde okuyan vegan öğrencilerin sistematik hale gelen beslenmeye ilişkin sorunlarını mayıs ayında Yükseköğretim Kurulu’na açtığı davayla mahkemeye taşıyan TVD, bu kez dünya çapında örneği olmayan bir yasağa karşı hukuk mücadelesi başlattı.

Dernek, vegan tüketiciler ve vegan peynir üreticilerin mağduriyetler ışığında bakanlığa ilettikleri taleplerin cevapsız kalması ve ihlallerin meydana gelmesi sonucunda, vegan peynir üretimi ve satışına yasak getiren Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nin 9/3 maddesinin ve Türk Gıda Kodeksi Peynir Tebliği‘nin 5/d maddesinin iptali için Danıştay’da Tarım ve Orman Bakanlığı’na dava açtı.

TVD aynı zamanda, yasak kapsamında yüksek miktarda para cezası kesilen bir vegan peynir üreticisinin bakanlığa açtığı davaya da bu hafta içinde müdahillik başvurusu yapacağını açıkladı.

Üreticilerin mülkiyet hakları ve temel hukuk ilkeleri ihlal ediliyor

Amaç ve faaliyet alanı gereği hayvan hak ve özgürlüklerinin yanı sıra, veganların ve vegan ürün üreticilerinin de haklarını savunan dernek, dava dilekçesinde, iptali istenen maddelerin T.C. Anayasasına ve uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil ettiğini, üretici haklarının orantısız ve dayanaksız bir şekilde ellerinden alındığını ve kamuoyuna açık şekilde paylaşılan Türkiye’nin 2019-2023 On Birinci Kalkınma Planı’yla ters düştüğünü vurguladı.

Üreticiler tarafında, bugüne kadar gerekli izin ve ruhsatlarla faaliyetlerini yasal bir şekilde sürdüren şirketlerin, yönetmeliğe eklenen bir maddeyle bir anda ve keyfi bir şekilde mülkiyet haklarının çiğnendiğini, kanunilik ve ölçülülük ilkelerinin aşıldığını belirten Dernek, mevcut düzenlemelerin aynı zamanda belirsizliğe ve güvencesizliğe yol açtığını, öngörülemez bir şekilde geniş yorumlama ve uygulamalara açık olduğunu belirtti.

Yerli üretimin ve ihracatın bu yasak ile Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından engellenmesi ise dilekçede şu şekilde yer aldı:

“İptali istenen hükümler, bu ürünleri üreten firmaların mülkiyet özgürlüğünü zedelemekle birlikte dünya piyasasında giderek artmakta olan vegan/bitki temelli ürünler sektöründe ülkesini temsil eden firmaların rekabet edebilme imkanını elinden almaktadır.

Ülkedeki üretimin, istihdamın ve ihracatın artırılması, uluslararası boyutta firmaların rekabet güçlerinin ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi gibi önemli ticari faaliyetlere ve ihracata engel olmaktadır.

Tüketicilerin yaşam tarzına, sağlıklı yaşam ve beslenme hakkına müdahale

Dava dilekçesinin “İptali Talep Edilen Hükümlerin Tüketici Açısından Değerlendirilmesi” başlığı altında ise, T.C. Anayasası, 1948 İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi’nin ilgili maddelerine atıfta bulunuldu; bireylerin sağlıklı yaşama, seçme ve gıdaya erişim hakkının ihlal edildiğinin altı çizildi.

Anayasal ve kamusal haklar bağlamında ele alınan bu kısımdaşu ifadelere yer verildi:

Bir yönetmelik maddesi ile bitki temelli ürünlerin üretiminin durdurulmaya çalışılması, piyasadaki ürünlerin toplatılması, ülkede yaşayan vegan yaşamı benimsemiş tüm tüketicilerin de gıdaya erişim hakkını ihlal etmektedir.

“Söz konusu yasaklar tüketici haklarını koruma ve tağşişi/aldatmacayı önlemek için alınan önlemler gibi gösterilmişse de, sorunun çözümü noktasında yapıcı öneri ve çözümler getirmeden doğrudan tüketicilerin bu ürünlere erişimini engellemek; idare tarafından temel hak ve özgürlüklerin keyfi ve ölçüsüz bir şekilde sınırlandırılması ve bireylerin yaşam tarzına müdahale edilmesi anlamına gelmektedir”

TVD aynı zamanda dilekçesinde, vegan peynirlerin yalnızca hayvan sömürüsüne karşı etik dayanaklarla veya çevresel endişelerle bitki bazlı beslenen vegan bireylere değil, laktoz ve gluten intoleransı olan bireylere de hitap ettiğini vurguladı. Laktozsuz ve glutensiz beslenmek zorunda olan tüketicilerin sağlık sebepleriyle tercih etmek zorunda kaldığı vegan ürünlere erişiminin bu yasaklarla engellendiğini hatırlattı.

Ne olmuştu?

Vegan peynir üreticilerine 2022’in ilk çeyreğinde kesilen cezaların ve toplatmaların derneğe iletilmesi neticesinde TVD, 7 Nisan’da Tarım ve Orman Bakanlığı Gıda İşletmeleri Kodeks Daire Başkanlığı ile Ankara’da sorunun çözümüne yönelik görüşme gerçekleştirmişti. Ancak takip eden süreçte herhangi bir somut sonuç alınmaması sebebiyle dernek, sorunlu yönetmelik maddesinin iptali ve yeni bir “vegan peynir tebliği” oluşturulması talebiyle Tarım ve Orman Bakanı ile Bakan Yardımcısı’ndan randevu talep etmişti.

Randevu taleplerine de olumlu yanıt alamayan dernek, üretici firmalar ve bazı zincir market temsilcileriyle koordineli olarak girişimlerini sürdürmeye devam ederken, haziran ayında vegan peynirlerin marketlerden toplatılması, satışların engellenmesi, üreticilere yüklü miktarda para cezası kesilmesi ve tüketicilerin vegan peynirlere ulaşamaması sebebiyle kamuoyunda farkındalık yaratmak için önce change.org/veganpeynir adresinde imza kampanyası açmış, hemen ardından dava hazırlığına başlamıştı.

Yasağın dünyada eşi benzeri yok

Avrupa’da ve dünyada örneği olmayan bir yasağın Türkiye’de devreye sokulması, yönetmelik maddesi iptal edilmediği takdirde, “peynire benzediği düşünülen, ancak adında peynir ifadesi bile olmayan” herhangi bir ürünün açıkça yasaklanabileceği anlamına geliyor.

Nitekim Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi ve Avrupa Komisyonu, bitki bazlı süt ürünleri için benzer şekilde ciddi kısıtlamalar getirmeyi planlayan 171 no’lu yasa tasarısı değişikliğini (AM171) Mayıs 2021’de reddetmişti.

Avrupa’nın iklim değişikliği hedefleriyle doğrudan çelişen, hayvancılık endüstrisi tarafından desteklenen ve bitkisel gıdalara sansür uygulanmasını hedefleyen bu tasarı, kanıta dayalı bilimsel veriler ışığında ve kapsamlı bir hukuk mücadelesi sonucu yürürlüğe konmamıştı.

 

Artvin’de heyelan: Tırlar kayaların altında kaldı, bir kişi yaşamını yitirdi

Artvin’in Hopa ilçesi Karadeniz Sahil Yolu Esenkıyı tünelinde meydana gelen heyelanda, dört tır kayaların altında kaldı. İlk belirlemelere göre 1 ölü, 2 yaralı var.

Diğer araç sürücülerinin ihbarı üzerine bölgeye AFAD, HOPAK, AKUT, polis, jandarma ve sağlık ekipleri sevk edildi. Toprak altında başka araç olup olmadığı araştırılıyor. 

Heyelan nedeniyle Karadeniz Sahil Yolu’nda ulaşım tek şeritten kontrollü olarak devam ediyor.

Heyelan anı, tünelin  güvenlik kamerası tarafından kaydedildi:

Artvin Valisi Yılmaz Doruk, alana giderek açıklama yaptı:

“Sabah itibariyle Sarp Sınır Kapısı’na giden yamaçtan kayalar düştü. Bu kapsamda 2 TIR kayalar altında kaldı. 1 Azeri vatandaş vefat etti, 1 de Özbek uyruklu vatandaşımız da yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Yol tamamen trafiğe kapalı durumda. Ekiplerimiz yolu açma çalışmalarını sürdürüyor. Bize başka bir yaralı bilgisi tarafımıza ulaşmadı. Şu an itibarıyla mahsur kalan bilgisi yok. Kayaların kaldırılması biraz vakit alabilir. Yeni bir heyelan kaynaklı tehlike beklemiyoruz ama çalışmalarımızı da dikkatli sürdürüyoruz.”

RTÜK’ün dayatmasına uymayan DW ve VOA Türkçe’ye erişim engeli: İşte basın özgürlüğü(!)

Deutsche Welle (DW) Türkçe ve Amerika’nın Sesi’ne (VoA) lisans başvurusu yapmadıkları gerekçesiyle erişim engeli getirildi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) talebiyle alınan mahkeme kararı sonrası her iki siteye de kısıtlama getirildi. 

DW Türkçe ve VOA Türkçe erişim engelinin ardından “İnternet erişim engeli nasıl aşılır” ve “VOA’ya engelsiz erişim yolları başlığıyla yayımlanan içeriklerde okuyuculara sitelere nasıl erişebilecekleri aktarıldı. Okuyuculara Psiphon ve nthLink uygulamaları kullanılarak sitelere erişim sağlanabileceği duyuruldu.

‘İşte basın özgürlüğü ve ileri demokrasi

RTÜK üyesi İlhan Taşçı lisans başvurusu yapmayan DW Türkçe ve Amerika’nın Sesi’nin erişiminin engellenmesine ilişkin olarak şu değerlendirmede bulundu:

“İşte basın özgürlüğü ve ileri demokrasi”

RTÜK uluslararası haber sitelerine 72 saat süre verdi: Lisans almayanlara erişim engellenecek

RTÜK, 9 Şubat’ta Amerika’nın Sesi, DW Türkçe ve Euronews Türkçe’ye lisans alması için 72 saat süre tanıyacağını, aksi halde sitelere erişimin engelleneceğini bildirmişti.

‘Erişim engeli açıkça sansürdür’

DİSK Basın-İş Sendikası karara “Sansüre hayır” şeklinde tepki gösterirken Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) söz konusu sitelere erişimin engellenmesinin “Açıkça sansür” olduğunu belirterek “Beğenmediğiniz her şeyi yasaklamaya çalışmaktan artık vazgeçin. Bu toplum özgürlük istiyor” açıklamasına bulundu. 

Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) ise kararı” Nesnel haberciliğe tahammülsüzlüğün net göstergesidir” şeklinde değerlendirdi.

Ne olmuştu?

RTÜK 9 Şubat’ta lisans kararı almış, görüntülü haberleriyle ilgili lisans başvurusu yapmamaları durumunda her iki yayın organına da kısıtlama getireceğini bildirmişti. RTÜK daha önce Türkçe yayın yapan uluslararası haber sitelerinin denetleneceğini bildirmişti. Erişim engeli dün akşam saatlerinde Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği’nin kararıyla hayata geçirildi. 

RTÜK Üst Kurul Üyesi Okan Konuralp, 9 Şubat’taki paylaşımında  kararı eleştirmiş, “RTÜK, VOA, DW ve Euronews’e lisans başvurusu için 72 saat süre tanınmasını. “SETA’nın 2019’daki fişleme niteliğindeki uluslararası medya raporunun bir uygulaması” olarak değerlendirmişti.

RTÜK’e  internet üzerinden yayın yapan platformları denetleme yetkisini veren yönetmelik, 2019’da Resmi Gazete‘de “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” adı altında yayımlanarak yürürlüğe girmişti.

Temmuz ayında hangi sebze ve meyveler tüketilmeli?

Hormon takviyesi, pestisitler ve doğal olmayan üretim teknikleri ile sebze ve meyvelere neredeyse istediğimiz her zaman market raflarından ulaşabiliyoruz. Ancak besinleri mevsiminde tüketmek hem doğa hem de sağlığımız için oldukça önemli.

Peki temmuz ayında hangi sebze ve meyveler tüketilmeli?

Yeşil Düşünce Derneği tarafından hazırlanan takvim hangi mevsimde neleri yememiz gerektiğini hatırlatıyor.

Dernek,  yaptığı paylaşımda “Doğa ile uyumlu evrimleşen bedenlerimiz, doğanın sundukları ile daha iyi çalışır” diyor.

Doğayı ve doğal olanı korumak için

Doğayı ve doğal olanı korumak, zehirsiz gıdaya ulaşmak, sağlıklı olmak, yerel küçük üreticileri desteklemek, evinizin ekonomisini korumak ve karbon ayak izini düşürmek için mevsiminde beslenmek en basit çözüm.

Ayrıca, mevsiminde yetişmemiş meyve-sebze, doğa şartlarıyla işbirliği yapılarak değil, doğayla mücadele ederek üretildiğinden, üretiminde hibrid tohum, böcek ilacı ve kimyasal gübre kullanım oranı yükseliyor.

Temmuz ayında hangi sebze ve meyveler tüketilmeli?

  • Salatalık
  • Bezelye
  • Kabak
  • Patlıcan
  • Domates
  • Taze fasulye
  • Sivri biber
  • Dolmalık biber
  • Semizotu
  • Dereotu
  • Kuzu ıspanak
  • Şeftali
  • Kayısı
  • Vişne
  • Ahududu
  • Karpuz
  • Kavun
  • Sarı erik

Kadıköy’den İliç’e ekoloji örgütleri tek ses: Siyanürlü ya da siyanürsüz; altın çıkarılmasın

Erzincan’a siyanür saçan Çöpler Altın Madeni’ndeki sızıntı sonrası tepkiler devam ediyor. Dün çevre örgütleri İliç’teki ekolojik yıkımı Kadıköy Rıhtım’da protesto etti. 

Anagold Madencilik’in işlettiği Çöpler Altın Madeni’nde 21 Haziran’da boruda yırtık olması nedeniyle çevreye siyanür solüsyon saçılmış, Fırat havzasının da etkileneceği duyurulmuştu. 

Erzincan halkı siyanür soluyor

Olay Jandarma tutanağına 20 m3’lük sızıntı şeklinde yansımış, kamuoyundan büyük tepki gelmişti.

Anagold Madencilik, Erzincan İliç’teki siyanür sızıntısını doğruladı

Şirket olaydan günler sonra açıklama yapmış, Jandarma tutanağında yer alan 20m3 ibaresine rağmen solüsyonda sadece sekiz kilogramlık siyanür olduğunu belirterek miktarın büyük olmadığı vurgulanmıştı. 

İliç’teki siyanür sızıntısıyla ilgili Bakanlık ve şirket yöneticilerine suç duyurusu

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olaydan sonra açıklama yaparak şirketin faaliyetlerinin durdurulduğunu açıklamış, Anagold Madencilik’e yalnızca 16 milyon 441 bin Türk lirası idari para cezası kesildiğini bildirmişti. 

‣Altın madeni kapasitesini artırırsa Fırat Nehri ölecek

‘Halkla dalga geçercesine yapılan saha genişletme başvurusu reddedilsin’

Yaşanan ekokırıma ilişkin tepkilerini dün Kadıköy’den yeniden bildiren çevre aktivistleri ve örgütleri “Taleplerimiz en başta şirket tarafından toplumla dalga geçercesine yapılmış saha genişletme başvurusunun reddedilmesi, Çöpler Altın Madeni’nin kapatılması ve ülkemizin her yerinde siyanürlü siyanürsüz altın çıkarılmasının son bulmasıdır” denildi. Ayrıca şu ifadeler kullanıldı:

“İki yüzlülükte sınır tanımayan şirketler kâr elde etmek için gelecek nesillere çözümü olmayan sorunlar devretmektedir. Orman ve nehirler sermayeye ait değildir”

İliç’teki siyanür sızıntısına tepkiler ve suç duyuruları devam ediyor

“Yaklaşık bir buçuk kilometrekarelik siyanürlü atık su havuzuyla zehirlenen, bir zamanlar insanlara ve doğaya can veren Fırat nehri, bu zalim tavır sürdürülürse artık onyıllarca süre çevreye ölüm ve felaket saçacaktır” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada talepler ise şöyle sıralandı:

“Taleplerimiz, en başta şirket tarafından toplumla dalga geçercesine yapılmış saha genişletme başvurusunun reddedilmesi, Çöpler Altın Madeni’nin kapatılması ve ülkemizin her yerindemasıdır. Görevimiz bu eko yıkımı durdurmak, gelecek nesillere ve bize can sağlayan habitata borcumuzdur!”

Halkların Demokratik Partisi (HDP), Ekoloji Birliği, Kemaliye ve Köyleri Çevre Platformu, Divriği Kültür Derneği, Divriği Yaşam ve Doğa Platformu, Bakırtepe Çevre Platformu, Malatya Çevre Platformu, Munzur Çevre Derneği’ne ek olarak birçok çevre derneği eyleme katıldı.

Yangınlarla hayvanların evlerine de ateş düşüyor: Peki onlara nasıl yardım edebiliriz?

Marmaris’te başlayan ve Bördübet Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’na da yayılan orman yangını sonrasında yaban hayatı uzmanı Ahmet Emre Kütükçü, “Orman Yangınları Sırasında Yaban Hayvanları İçin Tahliye Planı Yapılsın, İlkyardım Merkezleri Kurulsun” talebiyle change.org/CanlarYanmasin adresinde bir imza kampanyası başlattı. Kampanyaya 11 binin üstünde imza geldi.

21 Haziran’da Marmaris’te başlayan ve bölgenin yaban hayatı için önemli bir koruma alanı olan Bördübet Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’na da yayılan orman yangınında toplam 4 bin 500 hektar -6 bin 302 futbol sahası büyüklüğünde- alan yandı.

Yeşil Gazete 2021’deki yangınlarda da aynı soruna işaret etmişti: Orman yangınları Marmaris semenderinin yaşam alanlarını yok etti

Yangının ekosisteme etkileri ve kayıplar

Orman yangınları sadece ağaçlara değil, yaban hayata ve ekosisteme de büyük zararlar veriyor, biyoçeşitlilik kaybına yol açıyor. Haberlerde yer verilen uzman görüşlerine göre, 2020’de Yaban Hayatı Geliştirme Sahası olarak belirlenen ve bölgenin en önemli yırtıcı türlerinden karakulağa da ev sahipliği yapan Bördübet de bu yangın sonucunda ciddi ölçüde zarar gördü.

Yaban hayatı uzmanları, ormanlarda yaşayan canlıların hem yangın sırasında hem de sonrasında ciddi anlamda zarar gördüklerini belirtiyorlar.

Evine ateş düşen hayvanların kaçış yollarına dikkat!

Yangın sırasında yaşam alanlarındaki alevlerden kaçmaya çalışan hayvanlar yoğun strese maruz kalıyor, özellikle de güvenli geçiş yolları ve kaçış alanları yok edilmişse, sığınma alanlarında maden vb. yapılaşmalar mevcutsa büyük stres ve travma yaşayabiliyorlar. Bazı türler fiziksel olarak da zarar görebiliyor, hayatını kaybedebiliyor. Bazı türler ise toprak altına sığınıyor, sıcaklık toprak altında derinlere indikçe düştüğü için hayatta kalabiliyorlar.

Yaban hayatı uzmanı Ahmet Emre Kütükçü, Kızılçam ormanlarındaki denemelerde, yakma sırasında mineral toprak yüzeyinde sıcaklığın 250-260 °C’lerde olduğunu fakat 2,5 cm toprak derinliğinde sıcaklığın 66 °C’ye, 5 cm derinlikte 46 °C’ye, 10 cm derinlikte ise 40 °C’nin altına düştüğünü belirtiyor. Fakat yangın sonrası toprağın altındaki sığınaklarından çıkmaya çalışan canlılar, yanan ağaçların sökülmesi, toprağın kazılması ve diğer insan müdahaleleri nedeniyle de ağır strese maruz kalıyorlar.

Yaşanan son Marmaris yangını, hem ormanlarımız hem de yaban hayatı için gelecek zor günlerin habercisi oldu. Kampanyacı yaban hayat uzmanı ve veteriner hekim Ahmet Emre Kütükçü, başlattığı imza kampanyası ile canlıların yangınlar sırasında güvenle tahliye edilebilmesi amacıyla güvenli alanlara kaçabilmelerini sağlayan güvenli koridorların oluşturulması, yangın riski yüksek bölgelerde yaban hayatı ilkyardım ve triaj (tedavi önceliklendirme) merkezlerinin kurulması ve bu merkezlerde uzmanların görevlendirilmesi için çağrıda bulunuyor.

‘Yangınlar hayvanlar için büyük bir stres kaynağı ve travma’

Yaban Hayatı Uzmanı Veteriner Hekim Ahmet Emre Kütükçü, “Orman yangınları, ormanı yuva edinen yaban hayvanları için büyük bir stres kaynağı ve travmadır” diyor ve ekliyor:

“Canlıların yangından kaçabilmesi için güvenli kaçış yolları ve sığınaklar bırakmadığımız sürece, yaban hayatını yangınlara feda etmeye devam edeceğiz. Yangınlarda endemik türleri, yani dünyada sadece ülkemizde yaşayan canlıları da kaybediyoruz. Son Marmaris yangınında, bölgeye endemik Marmaris semenderi (Lyciasalamandra flavimembris) tehlikeye girdi.”

‘Yangınlarda kaybedilen türleri doğaya yeniden kazandırabilmek çok zor’

Marmaris semenderinin dünyada yalnızca Marmaris bölgesinde yaşayan bir canlı olduğunu aktaran Kütükçü, “Kara semenderleri toprak altında yaz uykusuna girdiğinden, yangın sırasında zarar görmeme ihtimali olsa da, pek çok canlı canlı yangın sırasında toprak altındaki sığınaklarına saklanır. Bu nedenle yangın sonrası ağaç yanmış ağaçların sökülmesi, toprağın kazılması ve yanan alanlara diğer insan müdahaleleri, canlıların stresini daha da artırıyor. Canlılar arasında mantar enfeksiyonu gibi öldürücü hastalıkların yayılmasına da neden olabiliyor. Yangınlarda kaybettiğimiz endemik türleri doğaya yeniden kazandırabilmek çok daha zor” ifadelerini kullanıyor.

‘Yangınların hayvanlar üzerindeki etkisi gözden kaçmamalı’

Yüksek Orman Mühendisi Doç Dr. Cihan Erdönmez ise “Orman bitkilerle birlikte başta hayvanlar olmak üzere diğer canlıların birlikte ve bir denge içerisinde yaşadığı bir ekosistem, bir yaşam birliği olduğu için orman yangınlarının ağaçlar ve diğer bitkiler üzerindeki etkisi kadar hayvanlar üzerindeki etkisi de gözden kaçmamalı” uyarısında bulunuyor.

Yangından zarar gören bir hayvana nasıl yardım edebiliriz?

Hayvanların orman yangınları sırasında hem doğrudan etkilendiklerini hem de yaşam alanlarını kaybettikleri için dolaylı ve uzun vadeli etkileri ile yüz yüze kaldıklarını belirten Erdönmez, “Eğer yangından doğrudan zarar gören, yaralı bir hayvan bulduysak öncelikle ellememeli, bir bezle sararak alandan uzaklaştırmalı, sıcak tutmaya çalışmalıyız. Eğer bulduğumuz canlı, büyük veya küçük memeliler gibi duygusal sinir sistemi güçlü olan bir hayvansa stresini azaltmak için gözlerini kapatabiliriz. Debelenmelerini önlemek için bir kutuya veya kafese koyabilir, yaralanmış yerlerine ilaç sürmek yerine bölgeyi ılık suyla yıkayabiliriz. Ve sonrasında da en kısa zamanda veteriner hekimlere ulaştırmalıyız” diyor.

Sıcaklıklar yükseliyor: Tarım işçilerini kim koruyacak?

Bridget Huber, Nancy Averett ve Teresa Cotsirilos‘un The FERN‘de yayımlanan bu haberi, Yeşil Gazete‘nin de parçası olduğu küresel gazetecilik ağı Covering Climate Now’un (CCNOW) ‘Gıda ve Su Ortak Yayın Haftası’ işbirliğinin bir parçasıdır.

*

Haziran ayında, rekor kıran bir sıcak hava dalgası Oregon‘un Willamette Vadisi‘ni kavururken Sebastian Francisco Perez, 40 derece sıcakta büyük bir fidanlığın sulama hatlarıyla uğraşıyordu.

Vardiyasının sonunda görünmeyince iş arkadaşları onu aramaya gitti ve  ağaçların arasına yığılmış halde bulundu. Oregon İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümünden müfettişler, Perez‘in ısıya bağlı hipertermi ve dehidrasyondan öldüğünü belirledi.

Ayrıca Perez’e kendisini sıcaktan nasıl koruyacağına dair temel bilgilerin verilmediğini de tespit edildi.

Bu, çiftliğin müfettişlerle ilk görüşmesi değildi; daha önce çalışanlarına su ve tuvalet sağlamadığı da kaydedilmişti. Daha sonra, Federal İş Sağlığı ve Güvenliği İdaresi (OSHA) ile kapalı bir konferansta bir Ernst Nursery & Farms yetkilisi, Perez’i kendi ölümünden sorumlu tuttu ve işçilerin “vücutlarını nasıl zorladıklarından sorumlu olmaları” gerektiğini iddia etti.

Oregon bu yıl, benzer ölümleri önlemek ve işverenlerin sıcak havalarda işçileri koruma sorumluluğunu almasını sağlamak amacıyla ülkedeki ‘açık hava çalışanları’ için en katı ısı korumalarını getirdi.

Kural, sıcaklıklar 26 derece (80 fahrenheit) ulaştığında devreye giriyor. İşverenlerin soğuk su, dinlenme molaları ve gölge sağlamanın yanı sıra işçileri ısınmaya nasıl alıştıracakları, sıcak hastalıklarını nasıl önleyecekleri ve acil bir durumda yardım isteyebilecekleri konusunda planlar yapmalarını gerektiriyor.

Yeni standart, savunucular tarafından övünçle karşılansa da endüstri, şimdiden geri adım atıyor.

Kuralın yürürlüğe girdiği gün olan 15 Haziran’da, Oregon’daki 1000’den fazla şirketi temsil eden iş gruplarından oluşan bir koalisyon, bu sıcaklık standardınının ve işçilerin orman yangını dumanına maruz kalmasını düzenleyen başka bir yeni yasanın anayasaya aykırı olduğunu savunarak dava açtı.

Ancak kurallar şimdilik geçerli ve Oregon’u, Kalforniya ve Washington‘dan sonra açık hava çalışanları için bu tür standartları yürürlüğe koyan üçüncü eyalet yapıyor.

Federal bir düzenlemenin yokluğunda bir avuç eyalet, kendi ısı standartlarını getirmeye çalıştı. Kaliforniya bunlardan ilkiydi. 2005 yazında, en az dört çiftlik işçisinin birkaç hafta içinde ölmesinden sonra, daha sonra kalıcı hale getirilen acil durum ısı düzenlemeleriyayımlandı.

2015 yılında güçlendirilen kurala göre, Kaliforniyalı işverenlerin işçilere soğuk içme suyu, sıcaklık 32 dereceye ulaştığında gölge ve dinlenme molaları vermeleri ve işçilere 26  derece ve üzerindeki sıcaklıklarda dinlenme seçeneği vermeleri gerekiyor.

Ülkenin geri kalanında ise iklim değişikliği giderek daha şiddetli sıcak dalgalarına neden olurken, tarım işçileri korumadan yoksun.

Nasıl idare edecekleri, büyük ölçüde işverenlerinin aşırı sıcakta çalışırken kritik önem taşıyan suya, gölgeye ve dinlenme molalarına erişim sağlamaya gönüllü olarak karar verip vermemesine bağlı olacak.

Şu anda işverenlerin işçileri sıcaktan korumaları için ülke çapında bir düzenleme yok. Çabaları yakın zamanda başlamış olsa da muhtemlen yürürlüğe girmesi yıllar alacak.

Çalışma İstatistikleri Bürosu verilerinin bir analizine göre, tarım işçilerinin ısıya bağlı hastalıklardan ölme olasılığı genel işçilere göre 35 kat daha fazla.

Ve risk, iklim krizi yoğunlaştıkça ve özellikle de emisyonları azaltmak için hızlı adımlar atılmadıkça büyüyecek.

Adını vermeyi reddeden bir çiftlik işçisi, Temmuz 2021’de Oregon, St. Paul yakınlarındaki bir tarlada çalışırken terini siliyor. Nathan Howard / AP

2020’de yapılan bir araştırmaya göre, ABD’de mahsul yetiştiren ilçelerde sezon başına 21 gün, ısı nedeniyle güvensiz olarak kabul ediliyor. 050 yılına kadar, küresel ortalama sıcaklıklar 2 derece artarsa, bu sayının sezon başına 39 güne ulaşacağı tahmin ediliyor.

Mevcut emisyon gidişatı devam ederse, 2100 yılına kadar ortalama ısınmanın  4 derece üzerine çıkması bekleniyor, bu da  işçiler için yılda 62 günün güvensiz hale geleceği anlamına geliyor.

Tarım işçileri, ısının tehlikelerine karşı iki kat daha savunmasız: İşlerinin doğası gereği, sıcak havalarda dışarıda uzun saatler geçirmeleri gerek. Ancak bir dizi başka faktör de bu riskleri artırıyor.

ABD’deki iş kanunları, çoğu çiftçinin sendikalaşmasını engelliyor, bu nedenle işverenlerle müzakereden yoksunlar. Çoğu çiftlik işçisi ya belgesiz ya da ülkede tek bir işverene bağlı olan  geçici çalışma vizeleriyle kayıtlı, işçiler şikayet edilirse veya işverenler için başka sorunlara neden olursa, sınır dışı edilme riskiyle karşı karşıya kalıyorlar.

Birçok çiftlik işçisi İngilizce konuşmuyor ve uygun fiyatlı sağlık hizmetlerine erişemiyor. İşçilere genellikle saatlik ücret değil, parça başına ücret alıyor. Hak savunucuları, küfelerle, bohça veya hayvanlar ile ödeme almanın işçileri mola vermekten caydırabileceğini söylüyor.

Ayrıca, çiftliklerin işçileri denetlemek için istihdam ettikleri liderler,  ne kadar hasat yapıldığına bağlı olarak ikramiye alıyor.

Emory Üniversitesi‘nde iklim değişikliğinin tarım işçileri üzerindeki etkilerini araştıran Nell Hodgson Woodruff Hemşirelik Okulu‘ndan profesör Roxana Chicas, “Tarım işçileri söz konusu olduğunda, iklim değişikliği politikalarının, işçi koruma politikalarının, göçmenlik politikalarının ve halk sağlığı politikalarının eksikliği kesişiyor ve bu onları oldukça savunmasız bir nüfus haline getiriyor” diyor.

Federal İş Sağlığı ve Güvenliği İdaresi’ne (OSHA) on yıldan fazla bir süredir bir ‘sıcaklık standardı’ için dilekçe veren savunma örgütü Public Citizen‘ın işçi sağlığı ve güvenliği savunucusu Juley Fulcher da şöyle diyor:

“Tarımda koşullar benzersiz şekilde kötü. Bu insanların şikayet etme gücü sıfır”

OSHA kayıtlarına göre ABD’de son beş yılda en az 22 tarım işçisi ısıya bağlı hastalıklardan öldü: Aralarında Florida ve Georgia‘da domates tarlalarında çalışan üç kişi; mısır püskülünü çözen bir Indiana işçisi; Kaliforniya’da bir koyun çobanı; ve Kuzey Carolina ve Connecticut‘ta tütün toplayan işçiler vardı.

Ama bu kayıtlar eksik. Örneğin, geçen Temmuz ayında şerbetçiotu hasat ederken ölen bir Washington çiftlik işçisini veya aktivistlerin 2020’de öldüğünü söylediği Indiana’da başka bir mısır püskülü işçisinin ölümü, bu kayıtlarda yok.

Fulcher, federal istatistiklerin genellikle ölümleri ve yaralanmaları hesaba katmadığını; sayımların bir kısmının işveren tarafından bildirilen vakalara dayandığını ve bazı ölümlerin asla bildirilmediğini; diğerlerinin ise ısı stresinin neden olabileceği veya daha da kötüleşmesine neden olabilecek koşullara atfedildiğini söylüyor.

Kaliforniya’daki Ventura County‘de çiftlik işçilerine bakan doktor Tipu Khan, sıcaklığın vücutlarına verdiği zararı ilk elden görenlerden. Isı hastalığının mide bulantısı, yorgunluk ve kusma ile başladığını; vücudun sıcaklığını düzenleme yeteneğini kaybetmesiyle nöbetlere kadar ilerleyebileceğini söylüyor.

Bir kişinin vücut sıcaklığı yükseldikçe, beynine giden kan akışı yavaşlar ve bu da felç veya beyin hasarı riskini artırır.

Florida ve Oregon’da çiftlik işçilerini tedavi eden acil servis hemşiresi Morgan Raines, aşırı sıcağa maruz kalan işçilerin, yüksek vücut sıcaklıkları ve yüksek kalp atış hızları ile genellikle tutarsız ve kafası karışmış bir zihinsel durumda acil servise geldiklerini söylüyor: “Büyük bir tıbbi acil durum var.”

Artan araştırmalar ayrıca, yüksek ısıya kronik olarak maruz kalmanın, bir tıbbi acil durumla sonuçlanmasa bile vücutta kalıcı hasara neden olabileceğini düşündürüyor.

Emory Üniversitesi profesörü Chicas, sıcak havalarda Florida’daki çiftlik işçilerinin böbreklerin ne kadar iyi çalıştığının bir göstergesi olan kreatinin düzeylerini ölçen bir araştırmayı yürüttü.

10 saatlik bir iş gününde, ısı endeksi ortalama 31.6 derece olduğunda, işçilerin kreatinin seviyeleri, böbrek hasarıyla tutarlı bir düzeye yükseldi. Aynı zamanda, çalışmadaki beş işçiden dördünün vücut sıcaklığı OSHA’nın güvenli saydığı 38 derece sınırını aşıyordu.

Araştırmacılar ayrıca işçilerin çoğunun vardiyalarına başlamadan önce zaten susuz kalmış olduğunu buldu. Bu da önceki gün işten sonra akşamları yeterince su almakta zorlandıklarını gösteriyor.

Del Bosque Farms’daki çiftlik işçileri, 9 Temmuz 2021 Cuma günü, sıcaklık 43 dereceye ulaştığında, Firebaugh, California’da kavun toplamaya ara veriyor.  Terry Chea / AP

Hem Chicas hem de Raines, sürekli dehidrasyonun böbrekleri strese soktuğunu ve ABD’li göçmen tarım işçilerinin çoğu Amerikalıdan çok daha genç yaşlarda kronik böbrek hastalığı (KBH) geliştirdiğine dair anekdotsal kanıtları açıklayabileceğini söylüyor.

KBH tipik olarak yaşlılarda görülüyor ancak Raines acil serviste 30’lu ve 40’lı yaşlarında diyalize ihtiyaç duyan çiftlik işçileri gördüğünü söylüyor ve ekliyor:

“Birçok çiftlik işçisi belgesiz, peki bu bakımı nasıl alacaklar?”

Hamileler,  sıcak çarpmasına daha da yatkındır ve sıcak, ölü doğum ve erken doğum riskini artırır.

Göçmen Klinisyenler Ağı‘nda çevre ve iş sağlığı direktörü Amy Liebman, giderek daha fazla tarım işçisinin kadın olması nedeniyle bu durumun özellikle endişe verici olduğunu söylüyor ve hamile işçilerin, geçimlerini sağlama kapasitelerine müdahale etmemek ve ihtiyaç duydukları korumaları sağlamak arasında hassas bir denge olduğunu belirtiyor.

Yıllar boyunca sendikalar, savunucular ve hatta Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri gibi devlet kurumları, ABD Çalışma Bakanlığı‘nın işçileri ısı tehlikelerinden koruyacak uygulanabilir bir standardı geçirmesini sağlamaya çalıştı.

Son olarak, geçtiğimiz Ekim ayında Biden yönetimi, iklim değişikliğine verdiği yanıtın bir parçası olarak, bir düzenlemeye doğru adım adım yaklaştığının sinyallerini verdi ve OSHA, işçileri aşırı ısıya maruz kalmaktan korumak için bir kural hazırlama sürecine başladığını duyurdu.

Ancak düzenlemenin tamamlanması 7 ila 12 yıl kadar uzun sürebilir – ve bir kez geçse bile, yasal zorluklarla karşılaşabilir. Ayrıca kesinlikle tarım, petrol ve gaz ve inşaat ticaretinde güçlü sanayi gruplarının muhalefetiyle karşılaşması bekleniyor.

Bartın’da köpeğe tecavüz eden sanığa bir yıl dokuz ay hapis cezası: Hak savunucuları istinafa başvuracak

Bartın Kayadibi Çavuş Köyü’nde Temmuz 2021’de bir köpeğe cinsel saldırıda bulunan kişinin yargılandığı davadan karar çıktı. Dördüncü duruşmada, sanık M.D’ye bir yıl dokuz ay hapis cezası ve  dört bin TL adli para cezası verildi.

Davayı başından beri takip eden hayvan hakları savunucuları karara tepki gösterdi.

Bartın’da köpeğe tecavüz davasının ilk duruşması görüldü: En üst sınırdan ceza verilmeli

Sanığa üç yıla kadar hapis cezası ve 100 günden az olmamak üzere adli para cezası verilebileceğini kaydeden örgütler, “Sanığın cinsel saldırıda bulunduğu kamera kayıtları ve tanıklar uyarınca sabit olmasına karşılık verilen bu düşük hadden cezayı kabul etmiyoruz. İstinafa başvuracağız ve Sanık’ın en yüksek hadden cezalandırılmasını talep edeceğiz” dedi. Hayvan Hakları Komitesi‘nden yapılan açıklamada şu bilgiler verildi:

“25 Temmuz 2021 günü, bir köpeğe cinsel saldırıda bulunan fail, şikayet üzerine gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Yedi gün tutuklu kaldıktan sonra ev hapsi kararı ile yargılanmaya devam eden failin, geçtiğimiz aralık ayındaki ilk duruşmada, ev hapsi kararı kaldırılmıştır. Kanıt olarak sunulan videoyu çeken ve bağırma seslerini duyan kişilerin, M.D’nin cinsel organını dışarıda ve hayvanın üzerinde gördüklerine dair ifadelerine dayanılarak hazırlanan iddianamede, savcı failin cezalandırılmasını talep etmiştir. Şubat’taki ikinci duruşmada, barolar ve sivil toplum kuruluşları olarak davaya katılma taleplerimiz suçtan doğrudan zarar görmediğimiz gerekçesiyle reddedilmiştir.”

Köpeğe cinsel saldırı davasında ikinci duruşma

Hayvanlar için bir kez daha adalet talep etmek için katıldıkları bugünkü karar duruşmasında, sanığa üç yıla kadar hapis cezası ve 100 günden az olmamak üzere adli para cezası verilebilecekken yalnızca bir yıl dokuz ay ve dört bin TL adli para cezası verildiğine dikkat çeken hak örgütleri, şunları kaydetti:

‘Uyurken üzerine düştüm, zaten köpek erkekti’ demişti

“‘Uyurken bir anda yuvarlanarak hayvanın üzerine düştüm’, ‘iktidarsızım’, ‘zaten köpek erkekti’ gibi bahanelerle kendini savunmaya çalışan failin, cezasızlıktan faydalanması ve aramızda dolaşıyor olması utanç vericidir.

14 Temmuz 2021’de Hayvanları Koruma Kanunu’nda ve TCK‘da yapılan değişiklik ile kanuna ‘Hayvanlara cinsel saldırıda bulunan veya tecavüz eden kişi altı aydan üç yıla kadar hapis ve yüz günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır’ maddesi eklendi. Ne yazık ki, ‘devrim niteliğinde‘ olduğu deklare edilen yasa uygulandığı halde, hayvanlara yönelik suç işleyen failler hala serbest. Bu davada da, suç işlenen kişinin insan olmaması, sanığın uyguladığı haksız fiilin cinsel şiddet olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.”

Görsel: Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği

Davaya konu olan suçun bireysel bir hastalık temelli değil, aksine toplum tarafından kabul görmüş, çok yaygın olarak hasır altı edilen sistematik bir gerçekliğin gün yüzüne çıkmış hali olduğuna dikkat çekilen açıklamada, şöyle denildi:

‘Koruyucu-önleyici çalışmaların ve caydırıcı cezaların olmaması, insanları suç işlemeye teşvik ediyor’

“Suçun failleri, kendi zevki veya çıkarı için başka bir canlı üzerinde tahakküm kurma ve cezalandırma hakkını kendinde gören ve sırtını ‘insan olma’ ayrıcalığına yaslayan insanlardır. Koruyucu-önleyici çalışmaların ve caydırıcı cezaların olmaması, insanları suç işlemeye teşvik etmektedir. Hayvanlara yönelik pompalanan linç ve nefret kültürü, ötekileştirilen, metalaştırılan, tecavüze uğrayan, varoluşu yok sayılan her canlının yaşadığı şiddet, bugün her birimizin hayatlarına toplumsal olarak sirayet etmekte ve bu suçlardan gün be gün hepimiz zarar görmeye devam ediyoruz.”

Suçtan zarar görmediği için davaya katılma taleplerinin reddedildiğini vurgulayan hayvan hakları savunucuları “Her ne kadar suçtan zarar gördüğümüz mahkeme tarafından kabul edilmese de, her davada, hayvanların birer nesne olmadığını, bizler gibi hissedebilen, bilinç sahibi canlılar olduklarını, en temel haklarının korunması gerektiğini vurgulamaya, bu suçlardan tüm toplumun zarar gördüğünü anlatmaya ısrarla devam edeceğiz” dedi ve ekledi:

‘Alt sınır üç yıl olarak belirlenmeli’

“Bizler faillerin indirimsiz, ertelemesiz, caydırıcı cezalar almasını talep ediyoruz. Hayvana yönelik cinsel istismar ve şiddet fiillerine hapis cezası verilebilmesi için, cezanın alt sınırı üç yıl olarak belirlenmelidir.

Bu dava vesilesi ile, ‘Hayvana tecavüze, şiddete hapis cezası geliyor‘ diyerek yasanın reklamını yapanlara karşı da, hayvanları mal olarak gören zihniyete karşı da; hayvanlar için adalet sağlanana dek mücadelemizi sürdüreceğimizi bir kez daha belirtmek istiyoruz. Çünkü insan üstünlüğüne dayanan, erkek egemen bir adalet değil, gerçek adalet istiyoruz.”

Komite üyesi imzacı örgütler:

  • Bartın Yaşamak Hakkım Platformu
  • Bartın Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği
  • Bartın Çevre Kültür ve Doğal Varlıkları Koruma Derneği
  • Hayvan Hakları İzleme Komitesi
  • BurHak Çalışma Merkezi
  • Hayvan Hakları ve Etiği Derneği
  • Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği
  • Hayvanları Koruma Kurtarma ve Yaşatma Derneği
  • Hayvanlara Adalet Derneği
  • Ankara Barosu Hayvan Hakları Merkezi
  • İstanbul Barosu Hayvan Hakları Merkezi
  • Gaziantep Barosu Hayvan Hakları Merkezi

Ne olmuştu?

Temmuz 2021’de M.D. isimli kişi, Bartın Kayadibi Çavuş Köyü’nde bir vatandaşın sorumluluğu altındaki köpeğe tecavüz etmesi üzerine tutuklanmış ancak yedi gün sonra serbest bırakılmıştı.

M.D.’nin hayvana cinsel saldırıda bulunduğu görüntüler bir kişi tarafından kaydedilmişti.

Kamera görüntüleri ile köpeğe cinsel istismarda bulunduğu görüntülenen şahıs, ilk duruşmada “yuvarlanıp köpeğin üstüne düştüm” ve “iktidarsızım” gibi savunmalar yapmıştı.

Kamuoyu tepkisi üzerine tutuklanan ancak yedi gün içinde salıverilen failin konutu terk etmeme adli kontrol tedbiri de Aralık 2021’de kaldırıldı.

Dünya Bankası’ndan Türkiye’ye 449 milyon dolarlık afet kredisi

Dünya Bankası afetlere karşı Türkiye’ye 449,25 milyon dolarlık kredi sağlayacağını duyurdu.

Dünya Bankası’ndan yapılan açıklamaya göre, Türkiye Deprem, Sel ve Orman Yangını Acil Durum Yeniden İnşa Projesi (TEFWER) kapsamında 2020 ve 2021 yıllarında deprem, sel ve orman yangını gibi afetlerden etkilenen belediyelerin ve hasar gören altyapı tesislerinin acil onarımı, yapısal güçlendirmesi ve yeniden inşası ile afetlere hazırlık kapasitesi ve iklim uyumunun artırılmasına yönelik çabalar desteklenecek.

AA’nın haberine göre; proje, hükümetin kullanılmayan proje fonlarını afetlerden ve diğer krizlerden etkilenebilecek diğer belediyeleri desteklemek için hızlı bir şekilde yeniden tahsis etmesine olanak sağlayacak bir mekanizma (Şarta Bağlı Acil Müdahale Bileşeni) da içeriyor. Bu amaçlarla Türkiye’ye 449,25 milyon dolarlık kredi sağlanacak.

Dünya Bankası’nın yeni iklim hedefi hayal kırıklığı yarattı

Proje sekiz milyonun üzerinde kişiyi etkileyecek

Projeden, yeniden tesis edilen faaliyet kapasitesi ve dayanıklılık yoluyla belediye altyapısına erişim sağlayacak sekiz milyondan fazla kişi doğrudan faydalanacak.

İyileştirilen belediye afet ve acil durum müdahale kapasitesinden 17 milyondan fazla insan yararlanacak. Proje aynı zamanda belediyelere mekansal ve yatırım planlarına yeşil, kapsayıcı ve dayanıklı önlemler entegre etme konusunda sağlanacak destek yoluyla afet ve iklim dayanıklılığı için kurumsal güçlendirmeye katkıda bulunacak.

Projenin ana bileşenleri, “Belediye Altyapısının Yeşil ve Dayanıklı Rehabilitasyonu, Yeniden İnşası ve Yapımı ile Belediye Dayanıklılığını Güçlendirmeye Yönelik Eylemler“, “Yeşil, Dayanıklı ve Kapsayıcı Şehirleri Desteklemeye Yönelik Teknik Yardım” ve “Şarta Bağlı Acil Durum Müdahale Bileşeni” olarak belirlendi.

Dünya Bankası: İklim krizi 2050’ye kadar 216 milyondan fazla insanı göçe zorlayabilir

Büyüyen şehirlere destek mesajı

Açıklamada görüşlerine yer verilen Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Auguste Kouame, “Dünya Bankası, insanların, toplumun ve ekonominin karşı karşıya olduğu jeofiziksel ve iklim değişikliği kaynaklı riskler karşısında Türkiye’nin alacağı önlemleri desteklemeye kararlıdır” ifadelerini kullandı.

Reuters, Türkiye’ye iklim hedefleri için 3,1 milyar Euro verilebileceğini yazmıştı

Proje liderliğini Joanna Mclean Masic ve Ahmet Kindap ile paylaşan Alanna Leigh Simpson da şunları kaydetti:

“Şehirlerdeki altyapının ve nüfusun sel, fırtına, heyelan, aşırı sıcak ve soğuk hava dalgaları ve su kıtlığı gibi iklimle ilişkili risklerle karşı karşıya olduğu bir ortamda, bu iş birliğinin Türkiye’nin büyüyen şehirlerinin daha dayanıklı hale getirilmesine katkıda bulunacağına inanıyoruz.”

Fetihtepe’de zorbalıkla ‘dönüşüm’: Polis evlere kapıları kırarak girdi

İstanbul’da Okmeydanı Fetihtepe Mahallesi’ndeki kentsel dönüşüm için imza vermeyen mahalleli, bugün yine polis baskısı altında kaldı.  Girişin engellendiği mahalleye gazeteciler de alınmazken, yaklaşık 60 eve kapıları koçbaşıyla kırılarak girildi. Evlerin, altyapı hizmetleri de kesildi.

AKP’li Beyoğlu Belediyesi’nin sürdürdüğü “kentsel dönüşüm” uygulaması yurttaşlara rağmen ve zorbalıkla sürdürülüyor. Mahalledeki 3550’nci adada bugün de imza vermeyen mahalle sakinlerinin dayanışma çağrısı yapması üzerine bölgeye polis girdi .

8 Haziran’dan beri sürüyor

Fetihtepe mahallesinde kentsel dönüşüm adı altında 8 Haziran’da evler tahliye edilmişti. Tahliyeye karşı çıkan bazı mahalle sakinlerinin elektrik, su ve doğalgazı kesilmişti. Bugün de diğer mahallelilerin elektrik, doğalgaz ve suyu polis eşliğinde kesildi.

Konuya dair açıklama yapan Okmeydanı Çevre Koruma ve Güzelleştirme Derneği Başkan Yardımcısı Rüstem Karakuş, “Mahallede yüzde 70’inin elektrik ve suyu kesikti. Şimdi kalan yüzde 30’unun elektrik su ve doğalgazını kesmek için geldiler. Dün bu konuda yürütmeyi durdurma talebiyle duruşma vardı. Karara bağlanmadan bu işlemi yaptılar” dedi.

‘8-9 bin kira veremeyiz, canımıza tak etti’

Mahalle sakinlerinden Güldiyar Çiftçi de yaşatılanlara tepki göstererek şunları söyledi: “Yazık, insanlara yazık. (Polislere dönerek) Siz 8-9 bin liraya ev bulup kira verebilir misiniz? Ben veremiyorum. Zam üstüne zam. 60 yaşındayım çalışıyorum yine yapamıyorum. Ben daha bir kilo et almadım. Gücüm yetmiyor. Çocuklarıma iki yumurta kırıp yediriyorum. Bu kadar olmaz. Canımıza tak etti. Yeter artık.”